Ömrü Sultan Saraylarında Geçen
...Illllllllllllll...Illlllllll...im im ... .
L e v lâ H a n ım
Sultan Abdülhamit ve Meşrutiyet devrinin şiirleri
ve
bazı
şarkılarıle tanınmış kadınlarından Leylâ Sazt bilhassa baba
sının Hekimbaşı olması dolayısile, Sultan saraylarında geçen
ömrünün pek kıymetli hatıralarına maliktir 1935 te, son gün
lerini yaşadığı sıralarda
,
bunlardan bazılarını şöyle anlatmış
tır:
L
eylâ Hanımefendi; evvelâ kı saca kendini tanıtmakla söze başladı:— Biliyorsunuz, şimdi soy adı var. Ben de «Saz» soyadını seçtim... Sul tan Mecit devrinde dünyaya gelmişim. Gözlerimi bayata, onun sarayında aç tim. Kulaklarıma ilk gelen ses, anne min ninnisinden evvel saz ve şarkı idi. İşte bu çevre, beni şiire götürdü. Ve on dört yaşımda ilk şiirimi yazdım. Ya zardım ama, daha çok okurdum. Bü tün babadan kalma dîvanları tekrar tek rar ,seve seve okumuştum. Sultan Mah mudun Hekimbaşısı olan ve uzun müd det Avrupada bulunduğu için «Ekse lans» diye anılan babam İsmail Paşa «Girit» e vali olarak gidince bizi de gö türmüştü. İşte asıl orada çok okudum. Ciritte beş yıl kaldım. Ve beş yıl ben şiirle sazdan ve okumaktan başka hiç bir şey düşünmedim Lâkin, yazmış olmak için yazmadım. Kalemi elimle değil, kalbimle tutardım. Bestelerimi de her san’atkâr yapardı. Benim ken dimin de, iki yüzden fazla bestem var dır.
Biz sarayda, dans da ederdik. Hiç unutmam Sultan Murat şehzadeliğinde
piyanosunun başına geçer, çalar, çalar biz de kız kardeşile polka oynardık. Fakat asıl zevkimizi tabiatin sadeliğin de, temizliğinde arardık ve bulurduk. Eğlenmek için şehrin gürültüsünden, hırsından kaçar, mehtap altında ışılda yan suların koynuna atılırdık. Kalen der’in, Küçüksu’yun dili olsa da söyle se... Bebek’le, Emirgân arasında yüz lerce sandal... Ve ipeklere bürünmüş, incecik yaşmaklarının ardından birer hayal gibi beliren genç kızlar... Yarab bî, o günleri nasıl hatırlıyorum. Hele meşhur hanende Nedim’in sesi duyulun ca bilenmezsiniz, etrafa nasıl bir ilâhı sükun çöker, sanki sular bile durur, susardı....
G ördüğüm gün rü yin i ey Mehlikâ
Bu billur gibi ses Boğaz kıyılarını yalayarak titreye titıeye sularda sö nerken, biz duygularımızı aydan bile kıskanır gibi gözlerimizi yumar, kendi mizden geçerdik... Ve şafak işte böyle söker, sabah böyle olurdu...
Mehtap sefalarının ele basıların dan biri de Deli Fuat Paşa idi. O Sait Halim Paşarları, Hamdi Paşaları gölgede bırakmak için mavnalara piya nolar, mükemmel saz takımları yerleş tirir, Boğazı çın çın öttürürdü.
L eyla Saz. S u lıan fıarruc d ev rin d e
aynı saz, aynı ses, yine başlam ıştı, fa kat çok sürmedi...
Sıcak diyarların bizi ağlatan bu baygın sesi, birden bire susmuştu.
İşte susuş, o susuştur. Meğer, jurnalciler: «Denizde toplanıyorlar!»
L eylâ S az'ın LJCIbcte çekilm iş b ir resm i
Şimdi size o günleri nasıl anlata djye s u)tan Hamid’e yazmışlar, o da bilirim ki.... Ben o geçmiş gibi göçtüm kuşkulamnlŞı yasak etmiş...
artl'£.... . Plaj mı, dediniz? Biz bu günkü Yalnız şu kadarını iyice hatırlıyo pjajt r üyamız(ja görsek inanmazdık. Ka rum ki, Sultan Hamit tahta çıktıktan Türk kadını bir esirdi. Ve hürri biraz sonra mehtap sefaları da Boğaz yet bir se n M l ^ ¡ „ d e bütün bir
sularında son nefesini verdi. ömür sürüklenerek heba olup gitti. Bir gece sandallar Hidiv İsmail Zaman zaman düşünürüm de, bir Paşanın yalısının önünde toplanmışdı. tbrm bu muammayı halledemem, o O kadar ki, bir an oldu, Boğaz sandal Türk kadını bu hür vatanı nasıl larla kapanacak sanmıştım. Yalının ka doğurdu?
ranlık pencerelerinin ardından ut. ru Amma.... Türk kadını bu.. Öyle bab, tef seslerine Arap hanendelerin değil mi?.. Harikalar yaratmasaydı baş nağmeleri karışıyordu. Ertesi gece ka kadınlardan ne farkı kal.rdı ki... gayrı ihtiyari, bütün sandallar yine ay
KANDEMİR
nı yalının önünde birikmişti. Yine