E D E B İ Y A T
t s
San’ at mı leplııiaktaı,
t ip ik mı saı’attao Sığar?
^
Yazan: Halit Fahri Ozansoy
Ebedî dava Tıpkı tavuk mu yumur-ı tadan çıkmıştı, yumurta mı tavuktan! gibi bir şey... Sanat eseri topluluktan
\
mı doğar, yoksa topluluk mu sanat e- serinden şekil alır? Arkasından yine şu hiç eskin}iyen sorgu: Sanatçı, için de yaşadığı insan çevresinden aldığı etkilere karşılık kendisi de düşüncele ri ve dııygulari’e manevi bir baskı ya pabilir mi?
Bence bu dava, artık halledilmiş sa yılmalıdır, çünkü işte bütün edebiyat tarih’eri, ortaya konulmuş, hattâ ebe dileşmiş eserler ve bunların etrafında ki bilgiler, gelenekler, hattâ menkı beler, sanatla topluluğun birbirlerine karşılıklı etkilerini faziasile meydana
vurmaktadır.
Fakat hayat durmuyor, ierliyor ve ne garip ki, halledilmiş sayılan dava lar yine de terazinin gözüne yeni ağır lıkiarla konuyor. İşte son zamanda be nim elime geçen bir takım Fransız dergileri sanat sayfalarında böyle bir ölçü ile uğraşıp duruyorlar. Ancak bu defa tartıya vurulan dava şu şekle so kulmuştur:
«En geniş mânasile ele alman san atla lialk arasında bir talâk var mı dır?> Bu sorguyu, daha aÇik Türkçe ile, bunlar, yani sanatla halk, birbir lerini boşamışlar mıdır? şekline de so kabiliriz. İşte bilhassa Etoiles, action,
Lettres Françaises gibi bir takım
Fransız dergilerinin şimdi içinde çır pındıkları dava bodur.
Bunların neticede demek istedikle ri, aşağı yukarı şu fikirler etrafında
toplanabilir: ,
Bu davaya bir hal çaresi ve bir ce vap araştırırken, hiç şüphesiz musiki yi, heykeltraşlığı, resmi, şiiri ve ro manı ayni plâna almak gelir. Neden se tiyatroyu - galiba halkla doğrudan doğruya temasta olan ve halkın tema yüllerini okşamazsa tutunamıyan bir sanat olduğu için - Bu plânın içine sokmuyorlar. Ne ise, bu, onların bile ceği şey! Bu dergiler arasında yapılan tartışmalardan şunu da anlıyoruz ki, halk, yüksek şiire değil, orta şiire bile gittikçe omuz s itkin iye başlamıştır. Sonra yüksek musiki, eskisinden da ha hazin bir surette, yalnız seçkin bir zümrenin hoşuna gitmektedir, onla - rm zevk alıp anladığı şeydir. Halk ise, cazıband nağmelerini daha kolaylıkla anlıyor ve daha çabuk harekete geli yor. Bu, denebilir ki, dünyanın her yerinde bir hakiki musiki zevki buh ranı yaratmaktadır.
Sanat buhranını iueeliy enler daha ileriye g'diyoriar. Sanatın, asırlardan beri, herkesin ayni zevkle ve incelik le ruhuna hitap edemediğini, böyle genel bir düşünce ve duygudan doğ madığını ileriye sürüyorlar. Onlarca, bu, sadece ekonomik bir faaliyettir. Bunun içindir ki, meselâ ilk defa ola rak Beaumarchais, bir Tiyatro müel lifleri cemiyeti fikrini ileriye atmış
(Deramı 6 meı sayfada)