Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
103
* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler, e-mail: soyalp@hotmail.com
The Territorial Issue in Cyprus According to the
Ghali Plan
Soyalp Tamçelik* ÖzetBu araştırmada, Gali Plânı’na göre Kıbrıs’ta toprak müzakereleriyle ilgili esaslar ele alınmış-tır. Bundan hareketle araştırmadaki temel amaç, adı geçen müzakerelerin teknik boyutunu, tarafların siyasal tutumlarını, ekonomik özelliklerini ve Kıbrıs’ta kurulmak istenen yeni sisteme göre etkilerinin neler olacağını göstermektir.Esasında Kıbrıs’ta toprak düzenlemeleriyle ilgili olarak yapılan çalışmalar, olayların sebepleri ve buna etki eden faktörleri doğru bir şekilde incelemekle anlaşılabilir. Zira taraflar arasında cereyan eden toprak müzakerelerini, basit bir ‘yayılmacılık’ veya ‘toprak fetişizmi’ olarak değerlendirmek büyük bir hatadır. Dolayısıyla taraflar arasında toprak düzenlemelerinin yapılması, düşünülen çözümün en önemli parçalarından birisi olarak dikkati çekmektedir. Kaldı ki toprak konusu, Kıbrıs’la ilgili görüşmelerde ana kriterlerinden birisi olarak ortada durmaktadır. Lakin bu konuyla ilgili olarak yapılacak düzenlemelerde, meselenin diğer unsurlarla olan irtibatının kopartılması veya ‘mesele, sadece buymuş’ gibi gösterilmesi, doğru bir yaklaşım değildir. Aksi bir durumun yaşanması halinde tarafların meşru ihtiyaçlarının, beklentilerinin ve kaygılarının karşılanması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla her iki tarafın da kalıcı çözüme ulaşabilmesi için ilgili konularda karşılıklı ve birbirine denk tavizler vermesi, en gerçekçi yaklaşım olarak ortada durmaktadır. Bundan hareketle araştırma iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Gali Plânı’na göre toprak müzakerelerinin esasları değerlen-dirmiş, ikinci ve son bölümde ise toprak düzenlemeleriyle ilgili olarak yapılan müzakereler incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Gobi Plânı, Gali Plânı, Toprak, Harita, Federasyon, İki bölgelilik. Abstract
In this research, the essentials concerning the territorial negotiations in Cyprus have been addressed according to the Ghali Plan. Based on this, the main purpose of this research is to display the technical dimension of the above-mentioned negotiations, the political approaches of the parties, the economic features, and the possible effects of the negotiations according to the new system wanted to be established in Cyprus. Actually, the works conducted regarding territorial adjustments in Cyprus could be understood by correctly examining the reasons of events and the factors affecting these, because considering the territorial negotiations developed between the sides simply as ‘expansionism’ or ‘territorial fetishism’ is a great mistake. Therefore, making territorial adjustments between the sides draws attention as one of the most important parts of the solution considered. Moreover, the issue of territory stands out as one of the main criteria in the meetings held over Cyprus, because breaking off the connection of the issue with other factors or displaying it as if ‘this is the only issue’ during the adjustments to be made is not a correct approach. If an opposite situation develops, it will not be possible to meet the parties’ legal requirements, expectations and worries. Therefore, in order for both sides to achieve a permanent
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
104
solution, making mutual and balanced concessions to each other seems as the most realistic approach. Based on this, the research consists of two main sections. The first section deals with the essentials of the territorial negotiations according to the Ghali Plan, while the second and final section examines the negotiations conducted on the territorial adjustments.
Keywords: Cyprus, Gobi Plan, Ghali Plan, Land, Map, Federation, Bi-zonal.
Giriş
Kıbrıs’ta toprak düzenlemeleriyle ilgili olarak yapılan çalışmalar, her şeyden önce olayların gerçek sebepleri ve buna etki eden faktörleri doğru bir şekilde incelemekle anlaşılacaktır. Çünkü Kıbrıs’ta toprak konusunu basit bir
‘yayılma-cılık’ veya ‘toprak fetişizmi’ olarak görmek büyük bir hatadır.
Aslında sözü edilen coğrafya üzerinde tarihsel, kültürel ve sosyal yön-den birbirine benzeyen, ancak benzediği kadar da birbirinyön-den ayrılan iki halk yaşamaktadır. Dolayısıyla Kıbrıs’ta iki taraf arasında toprak düzenlemelerinin yapılması, düşünülen çözümün unsurları arasında önemli bir faktör olarak durmaktadır. Zaten bu durum, başından beri her iki tarafın da kabul ettiği ve müzakereye hazır olduğu bir konu olarak dikkati çekmektedir. Ancak bu konu, meselenin diğer unsurlarıyla irtibatının kesilmesi, ‘öncelikli mesele sanki buymuş’ gibi düşünülmesi ve bu yapılırken, Türk tarafının meşru ihtiyaçlarının veya kay-gılarının göz ardı edilmesi, istenilen amaca ulaşmada pek de kolaylık sağlama-yacaktır. Dolayısıyla “işin bu yönü, Rumların istediği gibi olsun, gerisi sonra düşünülür”1
şeklindeki değerlendirmeler, kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Kaldı ki böy-le bir yaklaşımın, mantıkla ve müzakere tekniğiyböy-le de izahı mümkün değildir. Zira diplomaside, konula ilgili olarak yapılan girişimlere ‘salam taktiği’ uygulaması denmektedir. Özellikle bu konudaki ısrar, bugüne kadarki çözüme hiçbir katkı sağlamamıştır. Aksine meselesinin çözümünde sürekli olarak toprak konusu-nun gündeme gelmesi, taraflar arasında müzakere şansını ortadan kaldıran bir unsur olarak görülmüştür.
Gerçek şu ki Kıbrıs’ta ‘toprak’ dahil tüm meseleler, esas olarak al-ver
den-genin korunmasına veya en azından bu sürecin başlatılmasına imkân veren bir
yöntemle çözümlenebileceği görülmüştür. Bunun için de baştan beri federasyon, en makul çözüm şekli olarak ileri sürülmüştür. Ancak bununla ilgili olarak fede-ral devletin, federe devletler üzerindeki yetkilerinin ne olacağı veya ne olması gerektiği üzerinde durulmamıştır.2
Bundan hareketle Türk tarafının; aşırı olmayan, objektif ölçülere göre makul kabul edilebilen ve hakkaniyete uygun olan birtakım toprak tavizlerinin verilmesi uygun görülmüştür. Ne var ki Türk tarafının vereceği toprak tavizi,
1 “Yılmaz’ın Değerlendirmesi”, Hürriyet Gazetesi, 9 Ocak 1992, No: 325681, s. 11.
2 1997 Yılı Sonu İtibarıyla Kıbrıs Sorunu, Hazırlayan: Dış Politika ve Savunma Grubu, Siyasî ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SİSAV), İstanbul 1998, s. 6 [Bundan sonra ‘SİSAV, 1998’ olarak ifade edilecektir]; Soyalp Tamçelik, Kıbrıs Meselesinin Çözüm Plânları (BM’nin 789 Sayılı Kararına Göre), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2008, s. 700 (Yayımlanmamış Doktora Tezi), s. 700.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
105
egemen Türk devletinde yaşayacak Rumların sayısıyla ters orantılı olması is-tenmiştir. Zira Türk tarafı, kendi egemen bölgesi içinde, mümkün oldukça az sayıdaki Rum’u barındırmak istemektedir. Ancak ters orantı gereği, bunu ba-şarabilmek için mümkün olduğunca çok toprağın verilmesi istenmiştir.3 İşte
bu araştırmada incelenmeye çalışılacak konu da budur. Zira bu konu, halen sürmekte olan görüşmelerde de tartışılan ana konulardan birisidir.
Bu araştırmada uygulanan yöntem konusuna gelince, konu esas itiba-rıyla süreç analizine dair bir yöntem uygulanmıştır. Dolayısıyla geleneksel ha-dise naklinin yerine, daha çok analitik tarih ikame edilmeye çalışılmıştır. Bu yöntemle, Kıbrıs’ta toprak müzakerelerinde ortaya çıkan sorunların fonksiyonel özellikleri, tarafların meseleyi müzakere tarzları ve tutum analizleri karşılaştır-malı olarak irdelenecektir.
Gali Plânı’na Göre Toprak Müzakerelerinin Esasları:
Toplumlararası görüşmelerin başladığı 1992 yılı başında, toprak müzakerele-riyle ilgili olarak bir dizi tartışma yaşanmıştır. Özellikle 1992 Şubatında yapılan müzakerelerde toprak ve yer değiştiren kişiler konusunda yoğunlaşıldığı ve bu konu üzerinde derin görüş ayrılıklarının olduğu görülmüştür. Bu yüzden toprak ko-nusunda müzakereler yapılırken, toprak ve yer değiştiren kişiler koko-nusunda makul bir denge kurulamamıştır.
Aslında bu dengenin kurulamaması, toprak müzakerelerinden çok daha önemli bir konudur. Zira toprak müzakereleriyle ilgili olarak çıkabilecek iç po-litika güçlükleri, her iki tarafı da tedirgin edecek boyuttadır. Dolayısıyla her iki tarafın da bu konuya daha geniş bir bakış açısıyla bakması gerektiği açıktır. Ancak bu bakış açısına her iki tarafın da sahip olduğunu söylemek mümkün değildir.
Özellikle Türk tarafı, bu konuda çok hassas ve duyarlıdır. Zira Türkler daha küçük, lakin mütecanis bir bölgenin, daha geniş, ancak demografik olarak Rum nüfusunun fazla olacağı bir bölgeden daha iyi olduğunu düşünülmekte-dirler.4
Bunun dışında müzakere tekniği açısından hiçbir şey vermeden, bir şe-yin alınması mümkün olmadığından, tarafların ‘öncelikler listesini’ iyi saptaması gerekmektedir. Böylece taraflar, ikinci dereceli öncelikler için birinci dereceli öncelikleri tehlikeye atmamış olacaklardır. Dolayısıyla taraflar, “almak için
ver-menin de gerektiğini”5 bileceklerdir. Özellikle bu durum, Türk tarafı için çok dikkat
çekicidir. Zira Türk tarafı için az miktarda ve egemen toprak parçası üzerinde
3 Halil Fikret Alasya, “Yavru Vatan’ın Vatan Oluşu”, Tercüman Gazetesi, 3 Mart 1992, No: 12558, s. 6. 4 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 789 (1992) Sayılı Kararının Işığında Kıbrıs Sorunu ve Türkiye,
Siyasî ve Sosyal Araştırmaları Vakfı (SİSAV), İstanbul 1993, s. 39 [Bundan sonra ‘SİSAV, 1993’ olarak ifade edilecektir]; Tamçelik, adı geçen tez (a.g.t.), s. 700-701.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
106
Türklerden oluşmuş homojen bir siyasal yapının kurulmasıyla, çok miktarda toprağı elinde bulundurması ve kendi bölgesinde çok sayıda Rum vatandaşının olması arasında bir tercih yapmalıdır. Rum tarafı için bir kısım göçmenin evine dönmesiyle, bütün göçmenlerin evine dönmesi arasında bir tercih yapması gerek-miştir. Hiç kuşku yok ki, bu tercih oldukça zor, zahmetli ve acılıdır. Ancak birinci tercihin, uzun vadede yarar sağlayacağı göz önünde bulundurulduğunda, diğer tercihlerin önemi daha kolay anlaşılacaktır.
Bundan da anlaşılıyor ki, taraflar arasında toprak müzakereleri devam ederken, üzerinde çözüm arayışının sürmesi gereken üç önemli konu daha ortaya çıkmıştır. Bu konuları toprak düzenlemeleri, yer değiştiren kişiler ve mülkiyet şeklinde sıralandırmak mümkündür. Esasında bu konuların tamamı, başlı ba-şına birer sorundur. Çünkü her birinin, kendi yapısından kaynaklanan başlıca pürüzleri vardır. Örneğin Kıbrıs Rum yönetimi altına geçecek bölgelerde devlet hakimiyeti nasıl sağlanacaktır; devir-teslim sistemi nasıl yapılacaktır; geçici yönetimin koşulları nelerdir gibi sorular, gerçekçi bir şekilde cevaplandırılma-mışlardır.
Özellikle toprak düzenlemeleriyle ilgili olarak yapılacak değişikliklerde diğer yönetimin kontrolüne geçecek kişilerin durumu ne olacaktır; hangi haklara sa-hip olacak veya hangi haklardan mahrum kalacaklardır; bu kişilerin rehabilite edilmesi mümkün olacak mıdır; iş ve ikamet sorunları nasıl halledilecektir veya bunlarla ilgili kaynak nasıl temin edilecektir? Dolayısıyla cevaplanmamış bir yığın soruyla karşı karşıya kalındığı görülmüştür.
Mülkiyet konusu ise en zor konulardan birisidir ve içinden çıkılması en
güç meselelerin başında gelmektedir. Zira bu konu, birçok konuyla ilgili olma-sı açıolma-sından bir hayli karışıktır. Örneğin şaholma-sın mülkiyeti ile ilgili olduğundan özel hukukla, kişinin hakları ile ilgili olduğundan insan haklarıyla, uluslararası hukukla ile ilgili olduğundan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve AB müktese-batıyla, dinî ve vakıf malları ile ilgili olduğundan vakıflar hukukuyla, siyasetle ile ilgili olduğundan ulusal çıkarlarla, güvenlikle ile ilgili olduğundan iki bölge-lilikle doğrudan ilgilidir ve çözümlenmesi oldukça güçtür.
Dolayısıyla toprak müzakereleri başlığı altında yapılan pazarlıkların, sa-dece çıplak araziden söz edilerek gerçekleştirilecek olması doğru bir yaklaşım değildir. Kaldı ki bu müzakerelerin başarıya ulaşılabilmesi için diğer konular-da konular-da mutabakata varılması ve toplumların bu mutabakatı referandumlarla onaylaması gerekmektedir. Kısacası bu süreç, oldukça karışık ve çözümlen-mesi oldukça zor bir sistemin parçası gibidir. Bundan hareketle denebilir ki, müzakerelerden bir sonuç elde edebilmek için ilk önce bu sorunla muhatap olan kişilerin tatmin edilmesiyle, ardından toplum haklarının korunmasıyla, iki
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
107
devletin kurucu haklarının sağlanmasıyla, garantör devletlerin ulusal çıkarları-nın dengelenmesiyle ve son olarak da küresel güçlerin veya birliklerin tatmin edilmesiyle aşılabileceği düşünülmektedir.6
Bu düşünceden hareketle ilk kez 1991 Martında toprak ayarlamaları ile olarak kapsamlı müzakerelerin başladığı görülmüştür. Ne var ki yürütülen mü-zakerelerde toprak konusunda kayda değer gelişmeler yaşanmamıştır. Özellikle de tarafların, toprak müzakerelerinde yapılması gereken birçok şey ve alması gereken birçok risk vardır. Dolayısıyla toprak konusunda yapılacak düzenleme-ler, çözümün esasını oluşturduğu görülmüştür. Zira tarafların toprak konusun-da ilerleme sağlanması hâlinde, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşılabileceği düşünül-müştür.
Özellikle Gali Fikirler Dizisi’nde de ifade edildiği gibi Türk ve Rum toplum-ları, 1977 Doruk Anlaşması’nı göz önünde bulunduracakları ve federe devletle-rin her biri, egemen olması düşünülen toprağın miktarında mutabık kalacakları dile getirilmiştir.7 Böylece Gali Fikirler Dizisi’ne göre Kıbrıs’ta kurulacak
federas-yonun iki kesimliliği, her bir federe devletin bölgesinde açık nüfus ve mal mülki-yeti çoğunluğuna sahip olması garanti edilecektir. Bununla birlikte anlaşmaya ilâve edilen haritayla8 birlikte, her iki federe devletin toprakları belirlenecek ve
bu bölgeler, federal anayasaya dahil edilerek güvence altına alınacaktır. Görüşmelerin yapıldığı bir sırada BM Genel Sekreteri, toprak ve göçmenler konusunda yeni bir açılım daha yapmıştır. Buna göre Gali’nin ortaya attığı bu formülle, Türklere %28 oranında toprak bırakılması ve iade edilecek toprak-lara en az 50 bin Rum göçmenin dönmesi tasarlanmıştır.9 Ancak bu formülle
öngörülen toprak oranında bir azalma olmayacağı, New York’ta iade edilecek bölgelerle ilgili olarak müzakerelerin başlayacağı, hatta bununla ilgili olarak
Gobi haritasının esas alınacağı belirtilmiştir. Ne var ki Denktaş’ın Güzelyurt
böl-gesini iade etmeyeceğini açıklaması planları alt üst etmiştir. Bunun üzerine BM, Türk tarafı nezdinde sondaj çalışmalarına başlamıştır. Ancak BM temsil-cileri, Denktaş’la yaptığı görüşmede, Türk tarafının toprak konusunda birtakım kriterler öne sürdüğünü görmüşlerdir. Aslında Denktaş, Türklerin toprak
konu-6 Soyalp Tamçelik, “Kıbrıs’ın Batı Dünyası Açısından Jeopolitik Önemi ve Siyasî Algılamaları”, II. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu Bildiri Kitabı-I (21-23 Ekim 2010), Yayıma Hazırlayan: Ulvi Keser, Cilt III, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yayınları, Ankara 2011, s. 159-182.
7 “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Dosya: BM Çözüm Plânları, Tarih: 1992, s. 4; Mehmet Ali Akpınar, “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Dosya: BM Çözüm Plânları, Tarih: 1992, s. 1.
8 “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Dosya: BM Çözüm Plânları, Tarih: 1992, s. 4; Akpınar, adı geçen belge (a.g.b.), s. 1. 9 “Gali Formülü”, Simerini Gazetesi, 11 Nisan 1992, No: 1205, s. 5; “Rum Basın Özetleri”, KKTC
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
108
sundaki mülkiyet haklarının, devlet arazisiyle birlikte %3310 olduğunu belirtmiş
olmasına rağmen Türklerin toprak konusunda vereceği tavizle ilgili olarak her-hangi bir rakam belirtmemiştir.
Esasında Denktaş’ın öne sürdüğü kriterler, su kaynaklarıyla ve toprağın
tarıma elverişli olup olmadığıyla yakından ilgilidir. Ne var ki BM temsilcileri, Türk
tarafının toprak konusunda vereceği tavizle ilgilenmektedirler. Bu yüzden BM yetkilileri Güzelyurt bölgesini gündeme getirmişlerdir. Çünkü Güzelyurt bölgesi, Türkler için stratejik bir anlam ifade etmektedir. Buna göre Türkler, kendi böl-gesindeki tek su kaynağını Rumlara vermek istememektedirler.
Bu sırada Denktaş, gelen baskıları öteleyebilmek ve Rum tarafının po-zisyonunu ölçmek için federal devletin ‘egemenlik’ ve ‘dönüşümlü başkanlık’ ko-nularını gündeme getirmiştir. Ancak Denktaş’ın bu girişimi, Rumların karar-lı tutumu nedeniyle başarıkarar-lı olamamıştır. Bunun üzerine toprak konusunda
kesin bir şey söylemekten kaçınan Denktaş, BM’yle ilgili temaslarında sürekli
olarak manevra yapma ihtiyacı hissetmiştir.11 Çünkü Denktaş, müzakere
sü-recinde reddeden taraf gibi görünmek istememiştir. Ancak Denktaş, müzakere süreci boyunca konuların özüne inmekten kaçınmış ve bağlayıcı olmaktan hep uzak durmuştur.12 Aslında müzakere tekniği açısından değerlendirildiği zaman
Denktaş’ın savunduğu husus, toprak ve anayasa konusunda ‘al-ver’13 sürecinin
hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir. Kaldı ki bu yöntem, toprak ve
anayasa konusunda kurulacak dengenin işlevselliğini ortaya çıkarmıştır. Zira
Türk tarafı, federal anayasada egemenliği ve mutlak eşitliği elde edebilmek için vereceği toprak tavizinin ne kadar olacağını düşünmektedir. Buna göre Türkler, ne kadar çok toprak verirlerse, o kadar çok anayasal hak elde edileceklerine dair bir anlayışa kapılmışlardır. Ancak verilecek toprakla ilgili olarak birtakım kriterlerinin olduğuna vurgu yapan Denktaş, Türk tarafının toprak konusunda %33’e kadar düşebileceğini belirtmiştir. Aslında bu oran, Türk tarafının müza-kere esnasında talep edeceği oranı göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bun-dan da anlaşılıyor ki, Türk tarafının, Güzelyurt bölgesini verme gibi bir niyeti yoktur. Hâl böyle olunca Türk tarafının toprak ve anayasa konusundaki istekleri,
uygulanabilirlilikten uzak kalmıştır. Zira Türk tarafı, uyguladığı siyaset gereği
top-rak konusunda asgari taviz vermek istemekte, buna karşın anayasa konusunda
azami isteklerde bulunmaktadır. Bunun üzerine müzakere süreci tekrar sıkıntıya
girmiştir.
Tıkanan süreci tekrardan açmaya çalışan BM temsilcileri, Türk tarafına yeni bir öneride bulunmuşlardır. Bu öneriye göre Güzelyurt kasabası yerleşim
10 “Toprak Konusu”, Fileleftheros Gazetesi, 14 Mayıs 1992, No: 4022, s. 1; “Rum Basın Özetleri”, Türk Ajansı Kıbrıs Arşivi (TAKA), Dosya: Rum Basın Özetleri, Tarih: 14 Nisan 1992, s. 1.
11 Tamçelik, a.g.t., s. 702.
12 “Toprak Konusu”, Fileleftheros Gazetesi, 14 Mayıs 1992, No: 4022, s. 2; “Rum Basın Özetleri”, Türk Ajansı Kıbrıs Arşivi (TAKA), Dosya: Rum Basın Özetleri, Tarih: 14 Nisan 1992, s. 2.
13 “Toprak, Egemenlik ve Maraş”, Fileleftheros Gazetesi, 4 Mayıs 1992, No: 6322, s. 2; “Rum Basın Özetleri”, TAKA, Dosya: Rum Basın Özetleri, Tarih: 4 Mayıs 1992, s. 2.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
109
birimi olarak Rum yönetimine verilmesi, tarımsal arazi olarak bahçelerin ise Türk idaresine bırakılması öngörülmüştür.14 Bunun yanı sıra bahçeler bölgesiyle
Türk mahallesi arasında, bağlantı mahiyetinde yeni bir koridorun oluşturulması
da vardır. Aslında BM’nin bu önerisi, Güvenlik Konseyi’nin 750 (1992) sayılı ka-rarına dayanmaktadır. Dolayısıyla bu önerinin hukukî yönü oldukça sağlamdır. Zira 750 sayılı karar, toprak ve göçmenler15 konusuna, özellikle değinen bir karar
olarak dikkati çekmektedir. Ne var ki Türk tarafı, başta toprak ve göçmenler konusu olmak üzere hemen hemen her konuda bağlayıcı olmaktan uzak durmuştur. Dolayısıyla diplomatik çevreler, Denktaş’ın toprak konusunda takındığı tutumu, özellikle de Güzelyurt bölgesinin geri verilmesiyle ilgili olumsuz tavrını, pazarlık sürecinde elini güçlendirmek olarak değerlendirmişlerdir.
Aslında siyasî gözlemciler, Denktaş’ın ‘çelişkili bir tutum’16 takındığına
işaret etmektedirler. Zira Denktaş, bir yandan BM Genel Sekreteri’nin fikirle-rini kabul ettiğini açıklamakta, öte yandan Güzelyurt bölgesini vermemekten ve göçmenlerin dönüşünü reddetmekten bahsetmektedir. Dolayısıyla Denktaş,
Fikirler Dizisi’ni %91 oranında kabul ettiğini açıklarken, bu tutumuyla çelişir
ma-hiyette bir tavır sergilediğini iddia etmektedirler. Bunun üzerine Rumlar, Türk-lerinin olumsuz tutumundan söz ederek, BM kararlarının hayata geçirilmesinin ve müeyyideler uygulanmasının, zaruri bir hâl aldığını dile getirmişlerdir.
Bunun üzerine Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Oscar Camillion,
toprak ve göçmenler konusunda yeni bir zemin arayışına girmiştir. Bu arayışın
sonucunda, Türk tarafının ehemmiyetle üzerinde durduğu ilkelerden olan top-rağın stratejik değeri ile ekonomik açıdan yaşayabilirlilik kriterleri terk edilmiştir. Dolayısıyla BM temsilcileri ile Türk yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde, ‘demografik kriterin’17 tekrardan ana unsur olarak değerlendirilebileceği
belirtil-miştir. Böylece BM yetkilileri, Türk tarafının hatalı olarak belirlediği stratejik ça-lışmalarına karşı, daha caydırıcı politikalar üretmeye başladıkları görülmüştür. Bu esasa göre meskûn Rum köyleri Rum kesimine, Türk köyleri de Türk
kesimine bırakılacaktır. Bundan hareketle Türk kesiminin toprak oranı %28-29
olarak düşünülmüştür. Kaldı ki Gobi’nin hazırladığı harita da bu ilke dayanmak-tadır. Ancak Gobi haritasında olduğu gibi sınır, düz bir çizgi olmaktan ziyade, birçok noktalarında girintili çıkıntılı olması kararlaştırılmıştır. Bunun dışında Lefke’de bir Türk kantonunun, Karpaz’da ise bir Rum kantonunun olması da öngörülmüş-tür.18 Ancak Karpaz kantonunun Rum kesimiyle bağlantılı olması için bir başka
formül daha düşünülmüştür. Özellikle Karpaz kantonunun Rum kesimine
bağ-14 “Toprak Konusu”, Fileleftheros Gazetesi, bağ-14 Mayıs 1992, No: 4022, s. 2; “Rum Basın Özetleri”, TAKA, Dosya: Rum Basın Özetleri, Tarih: 14 Nisan 1992, s. 2.
15 “Görüşmelerin Kaderi”, Fileleftheros Gazetesi, 14 Mayıs 1992, No: 2112, s. 1; “Rum Basın Özetleri”, TAKA, Dosya: Rum Basın Özetleri, Tarih: 14 Nisan 1992, s. 1.
16 “Toprak ve Su”, Eleftherotipia Gazetesi, 15 Mayıs 1992, No: 7258, s. 3; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 15 Mayıs 1992, s. 3.
17 “Camillion Yeni Zemin Arıyor”, Proina Nea Gazetesi, 30 Mayıs 1992, No: 269, s. 1. 18 a.g.g., s. 1.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
110
lanmasıyla ilgili koridorun açılması, İngiliz hariciyesi tarafından düşünüldüğü sanılmaktadır.19 Esasında bu bile İngiltere’nin toprak konusundaki etkinliğini
anlamak açısından yeterlidir.
Ne var ki Türk tarafı, mevcut bu gelişmeleri layıkıyla değerlendirememiş-tir. Zira Türk tarafı, toprak konusundaki tavrını başından itibaren belirleyeme-miştir. Aslında Türk tarafı, federal devlette Türklere bırakılacak toprak oranının %29+ oranında olabileceğini, ta başından itibaren kabul etmiştir.20 Özellikle
bunu, 29 Mart 1986 tarihli anlaşma taslağında da kabul eden Türk tarafı, yeni süreçte bu tavrını değiştirmiş ve bu orandan daha yüksek rakamlar zikretmeye başlamıştır. Esasında Türk tarafının tavrı değişikliğinin başlıca sebebi şudur: Her şeyden önce Türk tarafı, toprak konusunda vereceği tavizlere karşılık,
ana-yasada ve özellikle merkezî hükümet ile ilgili kriterlerde, Rum tarafından tavizler
koparma çabasına girdiği görülmüştür. Ancak Türk tarafının izlediği taktiksel hatalar, amacına ulaşmasını engellediği gibi, müzakerelerde uzlaşmaz taraf ola-rak da görünmesine neden olmuştur.
Bunun üzerine Rumlar, daha uzlaşıcı görünmesi ve toprak
düzenlemeleriy-le ilgili olması açısından yer değiştiren kişidüzenlemeleriy-ler konusunu gündeme getirmişdüzenlemeleriy-lerdir.
Özellikle bu konuyu dile getiren Rumlar, 1974’te yerlerinden ayrılan 180.00021
Rum’un yeniden evlerine dönmesini veya en azından büyük bir miktarına bu şansın verilmesini sağlayan bir tavizi arzulamaktadırlar. Görüleceği gibi bu is-tek, toprak konusunda mal mübadelesini ve tazminatlarla sıfırlanmasını öngören ve ayrıca iki kesimliliğin sulandırılmasına karşı çıkan Türk tarafının isteklerine tama-men ters düşmektedir.
Hâlbuki çeşitli diplomatik çevreler, Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarının
1977 Doruk Anlaşması’nın ilgili hükümlerini göz önünde bulundurmasını, her
bir federe devletin yöneteceği toprak miktarının karşılıklı olarak belirlenmesi-ni istemişlerdir. Ancak her iki taraf da çeşitli görüşler ileri sürerek bu konuyu halledememişlerdir.
Bunun üzerine Gali, müzakere sürecinde devreye girerek anlaşma met-nine yeni bir harita eklemiş ve bazı küçük değişiklikler yapmak suretiyle bunun kabul edilmesini istemiştir.22 Özellikle bu durumdan rahatsız olan Denktaş,
diplomatik manevra yaparak, toprak konusunda şu hususları dile getirmiştir. Buna göre Türk yönetimi altına girecek bölgenin yüzölçümü, şimdiki hat kadar olmasını, Güzelyurt bölgesinin su kaynaklarının mevcut Türk yönetiminde
kal-19 Tamçelik, a.g.t., s. 703.
20 Kıbrıs’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul 1995, s. 6. 21 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra göç eden Rumların sayısına bkz… Soyalp Tamçelik, “20.
Yüzyılda Kıbrıs’taki İç Göç Hareketleri ve Toplumsal Özellikleri”, I. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu Bildiri Kitabı-I (21-23 Kasım 2008), Yayıma Hazırlayan: Ulvi Keser, Cilt I, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yayınları, Ankara 2009, s. 209-256.
22 “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Dosya: BM Çözüm Plânları, Tarih: 1992, s. 4; Akpınar, a.g.b., s. 2.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
111
masını, Türk yönetimi altında bulunacak bölgenin, Dikelya İngiliz Üs Bölgesi ile (Aynikola bölgesi) doğrudan temasının sağlanmasını ve Luricina, Lefke, Pile ve Pergama gibi Türk köyleri, Türk yönetimi altında bulundurulmasını ta-lep etmiştir.23
Yukarıdan da anlaşılacağı üzere Kıbrıs Türk yönetimi altına girecek bölgenin kriterleri gayet açık, belirgin ve iddialıdır. Ancak bu kriterler, da ha çok Mağusa bölgesinde yapılacak coğrafî düzenlemelerle ilgili olduğu dikkat çekicidir. Ne var ki Güzelyurt bölgesinde de toprak düzenlemelerinin yapılması gerekmekte-dir. Dolayısıyla bu bölgeyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, evlerine geri dönecek Rum göçmenlerin sayısının kısıtlayıcı nitelikte olması istenmiştir.24
Toprak Düzenlemeleriyle İlgili Olarak Taraflar Arasında Yapılan Müzakereler
Kıbrıs meselesinin hallinde toprak düzenleme leri konusunu, her iki tarafa ait olan görüşlerin, bir şekilde bağdaştırılması gerektiği ortadadır. Ancak bu bağdaştır-ma, her iki tarafın temsilcileri arasında değil, BM’nin ve Amerikalıların aracılığıy-la olduğu görülmüştür.
Bu sırada Rum tarafına ciddi baskılar da yapılmıştır. Özellikle Rum ta-rafından toprak ile göçmenler konusunda, öngörülen formülü kabul etmesi is-tenmiştir. Buna karşın Rum tarafına, Türklerin dönüşümlü başkanlık taleplerini geri çekeceği vaadi verilmiştir. BM, özellikle de bunu sağlayabilmek için Türk tarafının vereceği toprağın “hangi oranda ve hangi bölgelerden”25 olacağı yönünde
açıklama yapmasını istemiştir. Bununla ilgili olarak Yunanlı yetkililer, toprak ve göçmenler konusunda ilerleme kaydedilmesi hâlinde,26 Fikirler Dizisi’ni kabul
edebileceklerini açıklamışlardır.
Esasında Yunan hükümeti, Rum tarafının Enosis’ten vazgeçmiş olması-nı ciddi bir taviz olarak görmüştür. Ayrıca Yunan hükümeti, Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına yönelmelerini acılı bir taviz olarak değerlendir-miştir.27 Dolayısıyla Rum ve Yunan cephesi açısından, Zürih Anlaşması’yla
kuru-lan üniter yapılı devletten vazgeçilmesini28 ve fe derasyona yönelik yeni bir
devle-tin kurulmasını, kabulü zor bir taviz olarak görülmüştür.
Buna göre Rumlar, şimdiki sınır çizgilerin “işgali altındaki” durumla oluş-turulamayacağını, aksine bunun “nüfusa oranla” olması gerektiğini savunmuş-lardır.29 Bu yüzden Rumların savunduğu tez, Türk topraklarının %25’den fazla
23 “Toprak ve Göçmen Konuları”, Simerini Gazetesi, 5 Haziran 1992, No: 2994, s. 2. 24 “Toprak ve Göçmen Konuları”, Eleftherotipia Gazetesi, 11 Haziran 1992, No: 1932, s. 1. 25 “Butros Gali’nin İhtarı”, Fileleftheros Gazetesi, 12 Haziran 1992, No: 6089, s. 3. 26 “Yunan Hükümetinin Tutumu”, Simerini Gazetesi, 13 Haziran 1992, No: 2147, s. 2. 27 “Vasiliu ‘Harita Var’ Diyor”, Filelefteros Gazetesi, 13 Haziran 1992, No: 5214, s. 1.
28 Orbay Deliceırmak, Toprak Konusu ve Rum Tutarsızlıkları 1964-1996, KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi (Yayınlanmamış Özel Rapor), Lefkoşa 1997, s. 39.
29 Şebnem Şenyener, “Vasiliu: Kıbrıs’ta Türklere Yüzde 27 Toprak Kalmalı”, Sabah Gazetesi, 18 Haziran 1992b, No: 85521, s. 10.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
112
olamaması gerektiğine dayanmaktadır. Ne var ki BM, bu görüşe katılmamış ve New York’ta başlayan görüşmelerde Gali haritasını sunarak, Türk tarafına %28.230 oranında toprak bırakılmasını öngörmüştür.
Gali, Türk ve Rum görüşlerini öğrenmek ve tarafları uzlaştırmak için başlattığı müzakereler esnasında, Türk tarafının da kendi haritasını31 hazırladığı
görülmüştür. Böylece New York’ta tarafların haritalı önerileri ile çetin bir müza-kere sürecinin yaşadığı müşahede edilmiştir. Ancak Gali, müzamüza-kerelerin daha ilk gününden itibaren Türk tarafına uyarı yapmış ve Türk heyetini diplomatik baskı altına almaya çalışmıştır. Gali’nin özellikle Türk tarafına yaptığı uyarı,
“gö-rüşmelerin toprak ve yerlerinden edilenler konularında yoğunlaşacağı”32 şeklinde olması
dikkat çekicidir. Aslında BM’nin böyle bir yöntemi seçmesi, taraflar arasındaki görüş ayrılığının en çok bu iki konu üzerinde olmasından kaynaklanmaktadır.33
Bunun üzerine BM yetkilileri, özellikle muhtelif haritalar üzerinde çalışmaya başlamışlar ve Gobi hattının bir benzerini geliştirerek, yeni bir hat34 ortaya
atmış-lardır. Ancak KKTC’nin egemenliği altında bulunan toprakların aynen muhafa-za edilmesini isteyen Denktaş, bunu kabul etmemiştir.
Aslında denebilir ki Türk tarafı, Doruk Anlaşmalarının toprak konusu ile ilgili bölümlerini tamamıyla terk ettiği ve konu ile ilgili olarak yeni koşullar ileri sürdüğü görülmüştür. Buna göre Türk tarafının ileri sürdüğü öneriler, Türk böl-gesinde bulunan Lefke, Luricina (Akıncılar), Pergama (Beyarmudu) gibi Türk köylerinin, yine Türk yönetimi altındaki bölgelerde kalmasını, Kıbrıslı Türklerin yeniden göçmen durumuna düşürülmemesini, Türk kontrolündeki kıyı uzun-luğunun değişmemesini, Batı Mesarya’nın su kaynaklarının Türk yönetiminde kalmasını ve Türk kesiminin, İngiliz Üs bölgesi (Dikelya ve Aynikola) ile tema-sının olmasını istemişlerdir.35
Yukarıda da görüleceği gibi Türk kesiminin Dikelya İngiliz üs bölgesi ile temasının olması hakkındaki Türk tarafının öne sürdüğü talep, Rum tarafını endişelendirmiştir. Çünkü Türk tarafının bundan amaçladığı şey, İngilizlerin bir gün adadan çekilmesi hâlinde, Dikelya üs bölgesine sahip çıkmak istemesidir. Aslında Türk kesiminin Dikeyla üs bölgesi ile temasının olması demek, Mağusa bölgesi ile belirli köylerin Rum kesiminden kopması demektir. Bu durumda Türklerin nüfus oranından çok daha fazla toprak sahibi olmasına ve Dikelya üs bölgesini ele geçirme imkânını kazanmasına neden olabilecektir. Bu
ne-30 “Toplumlararası Görüşmelerde Maraş”, Kıbrıs Gazetesi – Özel Maraş Eki, 18 Haziran 1993, No: 906, s. 10.
31 Doğan Uluç, “Denktaş ve Vasiliu Yumuşama Yarışında”, Sabah Gazetesi, 20 Haziran 1992a, No: 36651, s. 9.
32 Şebnem Şenyener, “Kıbrıs Görüşmelerinde Çetin Pazarlık”, Sabah Gazetesi, 20 Haziran 1992a, No: 855245, s. 9.
33 “Toprak ve Göçmen Konuları”, Eleftherotipia Gazetesi, 19 Haziran 1992, No: 289, s. 2. 34 “Yüzde 29’ün Üstünde Toprak”, Fileleftheros Gazetesi, 21 Haziran 1992, No: 6537, s. 1. 35 a.g.g., s. 1; Deliceırmak, a.g.r., s. 42.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
113
denledir ki Rumlar, Türk kesiminin Dikelya üs bölgesiyle doğrudan temasının olmasını istememektedirler.
Müzakere tekniği açısından bakıldığında ise Rumlar, bu konuda pazar-lık yaparak toprak düzenlemelerinde avantaj sağlamak istemişlerdir. Örneğin Rumlar, Lefke bölgesi hariç, Güzelyurt körfezinden başlayıp Maraş’a kadar uza-nan sınır boyunca 20 kadar yerleşim biriminin alınmasını hedeflemişlerdir. Ayrıca Karpaz’da hâlen Rumların iskân ettiği yerlerin de kendilerine verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.36
Türk tarafı ise sulanabilir arazi, denize çıkış noktaları, tarımsal bölgeler ve
eko-nomik işlerlik gibi kıstaslara ters düştüğü için, Rum taleplerine olumsuz
ce-vap vermiş ve yeni oluşan şartlar gereği, toprak tavizinden ziyade, ancak “hudut
düzenlemelerinin”37 yapılabileceğini belirtmiştir. Bunun üzerine Denktaş, ‘makul
düzeyde’38 toprak tavizinin yapılabilmesi için karşılıklı ‘al-ver’ sürecinin
başlatıl-masını ve Rum tarafının ‘ne vereceğinin’ belli olbaşlatıl-masını şart koşmuştur. Ancak Gali
haritasının açıklanması, Türk tarafının pazarlık şansını azaltmıştır.
Aslında Genel Sekreter Gali, her iki tarafı da uzlaştırabilmek için muh-telif haritalar hazırlamaya çalışmıştır. Gali, hazırlanan haritalarda özellikle Türk tarafından daha çok toprak vermesini istemiştir. Bunun üzerine Gali, ilgili ha-ritaları görüşmek için Türk ve Rum heyetlerini 15 Temmuz 1992 tarihinde New York’ta yapılacak müzakere çağırmıştır. 14 Ağustos’a kadar süren 5 haftalık süre zarfında Gali, Rumlar adına Türk tarafından istenen bölgeleri almaya çalışmıştır. Bu sırada ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Türk tarafına baskı yapa-bilmek için bu sürece iştirak etmiştir. Bunun üzerine Baker, Denktaş’a ve Türk Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e bir mektup göndermiştir. Baker, mektubunda Denktaş’ın bu haritayı müzakere edebileceğini, ancak genel olarak
reddedeme-yeceğini dile getirmiştir.39 Türk tarafı ise kendileri için pazarlık şansının
kalma-dığını ve bunun kabul edilecek bir şey olmakalma-dığını dile getirerek, bu tutumu protesto etmiştir.
Aslında ABD, BM ile işbirliği yaparak, toprak konusunda bir uzlaşma formülü geliştirmek istemiştir. Bu formüle göre Türk tarafına %29.540 oranda
toprak bırakılması öngörülmüştür. Aslında bu oran, 1992 Haziranında taraflar arasında yapılan temaslardan ve her iki tarafın ileri sürdüğü taleplerin ortala-masından ortaya çıktığı anlaşılmıştır.41 Böylece Amerikalılar, bu formülle Türk
36 Uluç, Doğan Uluç, “Kıbrıs Görüşmeleri Arpa Boyu”, Sabah Gazetesi, 24 Haziran 1992b, No: 755212, s. 13.
37 Uluç, a.g.m., s. 13.
38 “HDP, SDP: Gizlilik Kalkmalı”, Kıbrıs Gazetesi, 3 Temmuz 1992, No: 618, s. 3.
39 Halil Fikret Alasya, “Bir Denktaş Var !”, Tercüman Gazetesi, 10 Eylül 1993, No: 32251, s. 8. 40 “Rumlar, Makarios Haritasını Sunacaklar”, Simerini Gazetesi, 17 Temmuz 1992, No: 6147, s. 3;
“Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 17 Temmuz 1992, s. 3. 41 Tamçelik, a.g.t., s. 707.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
114
tarafını tatmin edileceğini ve 40-45 bin Rum göçmenin evine dönmesini sağla-yarak Rum tarafını da ikna edileceğini düşünmüştür. Durum bu merkezde olun-ca ABD, her iki tarafa da baskı yaparak, nihai çözüme ulaşabileceğini tahayyül etmiştir. Ancak Türk tarafı, yapılacak müzakerelerin toprak, harita ve yerlerinden
edilen kişilerin durumuyla sınırlı kakmasından son derece rahatsız olmuştur.
Bunun üzerine BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Oscar
Ca-million ve BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs danışmanı Gustave Feissel, hazırlanan
Kıbrıs haritasını, Denktaş’ın önüne tekrar koymuşlardır. Bu haritaya göre Rum yönetimine iade edilecek bölgeler Lefkoşa’dan başlayarak, Mağusa’ya kadar uzanan 150 millik sınır boyunca Rum yerleşimine açılması kararlaştırılmış ve 20’den fazla köyün iadesi tasarlanmıştır.42
Türklerin bu teklifine karşın Rumların istediği, Türk yönetiminde kalacak toprağın %27.5 oranında olması, Maraş ve Güzelyurt’un büyük bir bölümünün geri verilmesi, 34 köyün Rumlara iade edilmesi ve 50-80 bin Rum’un evine dön-mesidir.43 Ayrıca Karpaz bölgesi için de özel bir statü istemektedirler. Gerçi bu
statünün bir benzeri, Rum yönetimi altındaki kalacak Luricina (Akıncılar) ve Bergama (Beyarmudu) kantonları için de geçerli olacaktır. Durum bu merkezde olunca, toprak ve göçmenler konusunda ilerleme sağlanamamış ve diğer konulara geçilmemiştir.
Hâlbuki Türk tarafının toprak konusunda önerdiği yerler, Maraş bölgesi de dahil 20 köyün iadesidir. Dolayısıyla taviz olarak verilmesi düşünülen böl-gelerin büyük bir çoğunluğu Mağusa’dır ve bu oran %4’lük bir bölüme teka-bül etmektedir. Aslında Türk tarafının hesaplamalarına göre 40 bin civarındaki Rum’un bu bölgelere dönebileceği tahmin edilmiştir.44 Böylece adı geçen
böl-gelerden taşınacak Türklerin ve yerleşiklerin sayısı, oldukça az olacağı düşünül-müştür. Esasında şunu ifade etmek mümkündür ki, Türk tarafı, Rum göçmen-lerin hiçbir şekilde Türk yönetimindeki bölgelere dönmesini ve iki bölgeliliğin sulandırılmasını istememektedir.
Bunun üzerine diplomatik bir hamle yaparak dikkatleri bir başka yöne çekme isteyen Denktaş, harita üzerinde görüşmeyi kabul etmeyeceğini, ancak 1977-1979 Doruk Anlaşmaları’nda öngörülen kriterlerin, uzmanlardan oluşacak
komitelerce görüşülmesini talep etmiştir. Buna gerekçe olarak da Gali haritasının
kabul edilmesi hâlinde 50-60 bin Kıbrıslı Türk’ün yeniden göç ederek, evsiz ve barksız kalacağı gösterilmiştir.45 Ancak Genel Sekreter, Denktaş’ın bu önerisini
kabul etmemiştir. Genel Sekreter’in gerekçesi ise oldukça ilginçtir. Zira Genel
42 Uluç, a.g.m., 1992a, s. 9.
43 “BM’nin Yeni Belgesi”, Agon Gazetesi, 20 Temmuz 1992, No: 986, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 20 Temmuz 1992, s. 2.
44 “New York Görüşmelerinde En Kritik Gün”, Fileleftheros Gazetesi, 24 Temmuz 1992, No: 128, s. 2. 45 Deliceırmak, a.g.r., s. 63.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
115
Sekreter, toprak konusunun uzmanların işi olmadığını dile getirmiş ve bu işin “siyasal bir karar”46 olduğuna dikkat çekmiştir.
BM’nin özellikle iade edilmesini istediği 48 köye karşılık, Türk tarafının
2047 köyü iade etmesi, Güzelyurt başta olmak üzere birçok yeri iade etme
niyetin-de olmadığı,48 buna karşın Mağusa kazasına bağlı bazı sınır köylerini iade etme
önerisinde bulunduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Türk tarafı, daha ılımlı görünmek için toprak tavizindeki yüzdelik kavramını %32’den %29’a49 kadar düşürmüştür.
Esasında Türk tarafının bu taktiği, uygulama ve zamanlama açısından oldukça iyi plânlanmıştır. Zira müzakerelerin çıkmaza girdiği bir sırada, bu formülün orta-ya çıkması, görüşmelerin seyrini yeniden değiştirmiştir.
Özellikle BM Genel Sekreteri ile görüşen Denktaş, 1985 yılında kabul et-tiği %29+ toprak oranını tekrardan kabul etmeye hazır olduğunu açıklamıştır.50
Ayrıca Denktaş, Maraş ve 20 köyün iade edilmesiyle ilgili bir de harita sunmuş-tur. Ancak bu haritada Güzelyurt’un iade söz konusu değildir.
Bunun üzerine Gali, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ile görüşmüş ve Türk tarafının Gali haritasını kabul etmesinde ve Güzelyurt’un iade edilme-sinde ısrarlı olunacağını belirtmiştir. Kaldı ki Genel Sekreter’in ve Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin tutumu, Denktaş’ın, dolayısıyla da Türk tarafı-nın Güzelyurt’un iadesi için izlediği olumsuz tavrın karşısında sertleşmesine ne-den olmuştur. Bu yüzne-den Denktaş’ın %29+ toprak önerisini içeren ve Güzelyurt’u Türk bölgesinde bırakan harita, Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyi daimi üye-leri tarafından kabul edilmemiştir. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Denktaş’ın harita olmayan haritasının tatmin edici olmadığını belirtmişler ve bir harita görüşülecek ise bunun Gali haritası olacağına dikkat çekmişlerdir. Görüleceği üzere BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin bütün dikkati ve ilgisi, özellikle Güzelyurt bölgesinde odaklanmıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, toprak konusunda önemli olan husus toprak oranından ziya-de, Güzelyurt bölgesinin iadesidir.51
Bunun üzerine Türk tarafına uygulanan baskı giderek artmaya başlamış-tır. Lakin Denktaş, beklenmedik bir anda yeni öneriler sunmuş ve dikkatleri bir başka yöne çevirmeyi başarmıştır. Buna göre Denktaş, Türk tarafının %5 oranında taviz verebileceğini belirtmiştir.52 Aslında Denktaş’ın gayesi, Türk
ta-rafına yapılan baskıları, Rum tata-rafına yönlendirmekten başka bir şey değildir. Gerçek şu ki, Denktaş’ın sunduğu harita, BM ve ABD uzmanlarınca detaylı bir
46 “New York Görüşmelerinde En Kritik Gün”, Fileleftheros Gazetesi, 24 Temmuz 1992, No: 128, s. 2. 47 “Denktaş, 20 Köy İade Etmeyi Önerdi”, Alithia Gazetesi, 24 Temmuz 1992, No: 744, s. 2. 48 Deliceırmak, a.g.r., s. 62.
49 “Denktaş’ın Önerisi Kabul Edilmedi”, Pronia Nea Gazetesi, 25 Temmuz 1992, No: 928, s. 4; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 25 Temmuz 1992, s. 4.
50 “Denktaş’ın Önerisi Kabul Edilmedi”, Fileleftheros Gazetesi, 25 Temmuz 1992, No: 6547, s. 4; a.g.b., s. 4. 51 a.g.g., s. 4; a.g.b., s. 2.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
116
şekilde incelenmiş ve bu inceleme sonucunda, önerilen haritanın %30+53
oldu-ğu saptanmıştır.
Bunun üzerine Rumlar, Türklerin toprak konusundaki uzlaşmazlığını gös-termek için Güvenlik Konseyi’nin devreye girmesini ve Türklerin kınanmasını istemişlerdir.54 Hâlbuki BM ile ABD yetkilileri, Türk tarafını kınayıcı herhangi
bir karar almak istememektedirler.55 Çünkü bu kararın sonuçları, stratejik
çıkar-lara zarar verebilecek niteliktedir. Buna rağmen Türk tarafına, baskı yapmaktan da geri kalmamışlardır. Fakat bu baskı, Kuzey Kıbrıs’ta ciddi bir toplumsal mu-halefetin doğmasına da neden olmuştur.
Özellikle New York’ta yapılan görüşmelerinde diplomatik teamüllere, eşitliğe ve müzakere tekniğine ters düşen baskılarla Gali haritasının empoze edilmek istenmesi, KKTC Meclisi’nin olağanüstü toplanmasına ve 31 Temmuz 1992’de tarihî bir karar almasına neden olmuştur. Bu kararda, Kıbrıs mese-lesinin baskı ve tehditlerle adil ve kalıcı bir barışa ulaşılamayacağı ve bunun aksinin gerçekleşmesi hâlinde, Türk halkının bu durumu kabul edemeyeceği vurgulanmıştır.56
Bu arada Vasiliu, Denktaş’ın bütün baskılara rağmen kabul etmediği Gali
haritasını, daha önceleri Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz’ın57
da kabul ettiğini açıklaması, kamuoyunda ciddi tartışmalara neden olmuştur. Ancak adı geçen liderler, bu açıklamaları tekzip etmişlerdir.58
Örneğin Cumhurbaşkanı Turgut Özal “Bush’la harita görüşmedim” derken, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi Kaya Toperi, “Cumhurbaşkanımızın Bush’la
yaptığı görüşmede toprak konusu hiçbir zaman ele alınmamış ve herhangi bir harita söz konu-su olmamıştır”59 şeklinde açıklama yapmıştır. Başbakan Demirel ise Vasiliu’nun
iddiaları konusunda, “Ben şahsen harita görmedim; mutabakat da vermedim. Biz bu işi
Rauf Bey’e bıraktık. Biz bu meselenin içinde de değil, dışında da değiliz; ancak kenarındayız”
diyerek bu iddiayı yalanlamıştır.60
Bu sırada New York görüşmeleri için yeni bir formül bulunmuştur. Bu formüle göre toprak düzenlemeleri, göçmenler ve mülkiyet konularının eş zamanlı olarak ele alınması kararlaştırılmıştır. Ancak Rum tarafı, bu türden bir formülü “Denktaş’ın başarısı”61 olarak değerlendirdiğinden karşı çıkmıştır.
53 Deliceırmak, a.g.r., s. 69.
54 “Rum Liderlerin Görüşleri”, Haravgi Gazetesi, 27 Temmuz 1992, No: 1221, s. 2. 55 “Güvenlik Konseyi Toplanacak”, Simerini Gazetesi, 30 Temmuz 1992, No: 987, s. 1.
56 Sabahattin İsmail, Kıbrıs Üzerine Bildiriler, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP) Yayınları, Lefkoşa 1998, s. 249.
57 Halil Kepoğlu, Kıbrıs Sorunu, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü, Ankara 1995 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 54.
58 Şükrü S. Gürel, Tarihsel Boyut İçinde Türk-Yunan İlişkileri (1821-1993), Ümit Yayıncılık, Ankara 1993, s. 108.
59 Kepoğlu, a.g.t., s.55. 60 Kepoğlu, a.g.t., s.55.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
117
Bunun üzerine BM yetkilileri, %29+’lık önerinin Gali haritasına nasıl uyar-lanacağına dair yeni bir komitenin kurulmasına çalışılmışlardır. Ayrıca toprak konusu görüşülürken, bu konusu ile ilintili olan mülkiyet ve göçmenler konusuyla da eş zamanlı olarak müzakerelerin başlamasına karar verilmiştir. Aslında bu formül, ABD’nin Ankara nezdinde yaptığı baskıların bir sonucu olarak uygula-maya koyulmuştur.
Bu sırada Vasiliu, Genel Sekreter’in “madalyonun iki yüzü”62 olarak
tanım-ladığı toprak ve göçmenler konusunda anlaşma olmaması hâlinde, diğer konulara geçilmesinin söz konusu olamayacağını açıklamıştır. Denktaş ise Genel Sekre-teri ile yaptığı görüşmeden sonra ilkin yerlerinden edilen kişiler konusu, daha son-ra da anayasal konuların görüşülmesine dair beklentisini yinelemiştir. Aslında Denktaş’ın bu konuyu dile getirmesindeki sebep, Genel Sekreter’in ve ABD yö-netiminin daha önce vaat ettiklerini bir yana bırakarak, Türk tarafını istenilen çizgiye getirme gayretlerinden kaynaklanmıştır.
Aslında Genel Sekreter’in Denktaş’a kabul ettirmeye çalıştığı formül, Türk tarafının öncelikle ne kadar toprak vereceğini açıklaması, ardından %28.2 oranını kabullenmesi, akabinde göçmenler konusunda anlaşmaya varılması ve en sonunda da anayasal konulara geçilmesidir. Fakat bu süreçte Türk heyeti-nin ciddi bir endişesi vardır. Çünkü Türk tarafı, toprak tavizinde bulunduktan ve Rumlar da toprağı aldıktan sonra “anayasa konusunda hiçbir şey vermez ise ne
olacaktır?”63 sorusu akılları kurcalamaktadır.
Bu yüzden Türk tarafı, nihaî çözümle ilgili parametrelerini çok iyi bir şe-kilde saptaması gerekmiştir. Özellikle müzakere sürecinde Türk tarafı, toprak ve buna bağlı Güzelyurt bölgesiyle ilgili pozisyonunu, en ince ayrıntısına kadar belirlemeye çalışmıştır.64 Zira Türk tarafı, Türk heyetinin nereye kadar
gidebile-ceği veya nerede durup, nerede ilerleyebilegidebile-ceği belirlemek istemiştir.
Ancak bütün bunlar göstermektedir ki, toprak konusundaki gelişmeler, ‘ihtilafın sonuna gelindi’ şeklinde yorumlanmamalıdır. Kaldı ki Türk tarafına göre toprak konusundaki bütün teklifler, bütünlüklü bir anlaşmasının bir cüzünü oluşturmaktadır. Örneğin bütünlüklü bir anlaşmasının içerisinde Türk halkının
egemenlik hakkı, Türk ordusunun garantörlüğü, mülkiyetin sıfırlanması ve göçmenlerin eski topraklarına dönüşü de vardır.65 Dolayısıyla bütün bunlar üzerinde
mutabaka-ta varıldığı mutabaka-takdirde, belli bölgelerin verilmesi mümkün olabilecektir.
Bunun içindir ki Genel Sekreter Gali, 21 Ağustos 1992 tarihinde bir rapor hazırlamış ve bu raporun ekinde yer alan haritayı, bütünlüklü bir anlaşmaya
62 “Denktaş’ın Başarısı”, Kıbrıs Gazetesi, 2 Ağustos 1992, No: 318, s. 10.
63 Mehmet Ali Birand, “Denktaş’ın Müzakere Taktiği Doğruydu”, Sabah Gazetesi, 17 Ağustos 1992a, No: 63225, s. 17.
64 Mehmet Ali Birand, “Kıbrıs İçin BM Güvenlik Konseyi’nin Başkaldırma Zamanı”, Sabah Gazetesi, 8 Eylül 1992b, No: 87521, s. 17.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
118
varılması için temel alınması gerektiğini ifade etmiştir.66 Ancak Gali, toprak
düzenlemelerinin Fikirler Dizisi’nde yer aldığı şekliyle yapılmasını engelleyen bir tutum takınmıştır.
Aslında belgede “Kıbrıs Türk ve Rum toplumları, kendileri tarafından yönetilecek
federe devlet toprakları üzerinde 1977 Üst Düzey Anlaşmasında dikkate alarak anlaşırlar”67
denmekte, fakat hemen ardından Gali haritası adında bir belge eklenmiş ve bu belgeye göre her iki federe devlete ait toprakların içeriği gösterilmiştir. Böyle bir tutum hiç kuşkusuz ki, serbest müzakere tekniklerine ve 1977 Doruk Anlaş-masında belirlenen kriterlere ters düşmektedir.
Buna rağmen Gali, müzakere sürecini değerlendiren raporunu, 21 Ağus-tos 1992 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur. Ancak Türk tarafı, resmi hiçbir yanı olmayan ve non-paper niteliğindeki haritayı raporuna ekleyen Gali’ye büyük tepkisi göstermiştir.68 Bu tepkiye rağmen Gali, hazırladığı haritaya
yet kazandırmak istemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Aslında Gali’nin resmi-leştirdiği haritada, Rumlara özellikle Güzelyurt bölgesinin ve Maraş’ın bırakıldığı görülmüştür. Ancak bu durum, Türk tarafı için kabul edilir bir şey değildir. Fa-kat şu bir gerçektir ki, 1992 görüşmelerinin ilk iki turunda Türk tarafının sahip olduğu %36.5’lik sahanın, %29+ oranına kadar düştüğü tescil edilmiştir.
Aslında 789 sayılı karara göre Güvenlik Konseyi, “Genel Sekreter’in 21
Ağus-tos 1992 tarihli raporunun ekinde yer alan haritanın yansıttığı toprak düzenlemeleri de dahil olmak üzere Fikirler Dizisi’nin bütünsel bir çerçevede anlaşmaya varılabilmesi için temel olarak kabul edildiğini”69 bir kez daha teyit etmiştir. Yani Güvenlik Konseyi, Gali
haritasını, Fikirler Dizisi’nin bir parçası olarak resmileştirmiş ve bu haritanın,
görüşmelere esas olması gerektiğine vurgu yapmıştır.
Bunun yanı sıra Konsey, “adadaki durumun kabul edilemez”70 olduğuna ve
“Fi-kirler Dizisi doğrultusunda bütünlüklü bir anlaşmaya, gecikilmeden varılması”71 gerektiğine
işaret etmiştir. Bunun dışında Konsey, Fikirler Dizisi’ne uygun bir anlaşma ola-bilmesi için Türk tarafının, başta Güzelyurt olmak üzere Rumlara toprak vermesi-nin ve kalan topraklarındaki bazı bölgelere de Rum nüfusun yerleştirilmesivermesi-nin uygun olacağını belirtmiştir. Bu yüzden yer değiştirecek kişilerin iskân edilmeleri için şimdiden ‘fizibilite çalışmalarının’ yapmasına da dikkat çekilmiştir.72
66 “Güvenlik Konseyi’nin 789 Sayılı Kararının Tam Metni”, Yeni Düzen Gazetesi, 27 Kasım 1992, No: 323, s. 3.
67 Ahmet C. Gazioğlu, “Fikirler Dizisinde Neler Var, Neler Yok-I”, Kıbrıs Mektubu Dergisi, X (Mayıs 1997) 3, s. 16.
68 Kepoğlu, a.g.t., s. 59.
69 “Report of The Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus”, UN Security Council, S / 24472, 21 August 1992, s. 7; “Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Görevine İlişkin Raporu”, Kıbrıs Gazetesi, 26 Ağustos 1992, No: 329, s. 6-8.
70 Şükrü S. Gürel, Tarihsel Boyut İçinde Türk-Yunan İlişkileri (1821-1993), Ümit Yayıncılık, Ankara 1993, s. 114.
71 Gürel, a.g.e., s. 114. 72 Tamçelik, a.g.t., s. 713.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
119
Dolayısıyla bütün bunlar göstermektedir ki, Gali’nin 21 Ağustos 1992 tarihinde hazırladığı ve Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporun içeriği, kayda değer özellikler taşıdığı için önemli bir belge olduğunu söylemek mümkündür. Gali, özellikle hazırladığı raporda her iki toplum liderine, Güvenlik Konseyi’nin öncelikli isteği olan ‘toprak düzenlemeleri’ ve ‘yer değiştiren kişilere’73
de-ğinileceğini ve tarafların, bu iki konuda uzlaşmaya varması hâlinde öteki konu-lara geçileceğini belirtmiştir.
Bununla birlikte Fikirler Dizisi’nde yer alan haritanın, Güvenlik Konseyi’nce onaylanan kriterler doğrultusunda belirlenmesi ve her iki federe devletin sınırlarının çizilmesi istenmiştir. Aslında Konsey’in söz konusu kri-terleri arasında, yer değiştirmiş çok sayıdaki Rum’un evlerine ve yerlerine geri dönmesi de vardır.
Bu gelişmeler sırasında Genel Sekreter ve temsilcileri, Denktaş’la yap-tıkları görüşmelerde, toprak düzenlemelerine ilişkin birçok tartışmalar yapmışlar-dır. Sonuçta Denktaş, ilkin 1984’te, daha sonra da 1986’da kabul ettiği Kıbrıs
Türk Federe Devleti’nin %29+’lık bir oranla sonuçlanacak toprak ayarlamasını
ka-bul etmeye hazır olduğunu açıklamıştır.74 Fakat bu kabul ediş, nihaî sonuca
ulaşmaya yetmemiştir. Çünkü Denktaş, toprak düzenlemelerine ilişkin olarak birtakım şartlar daha ileri sürmüştür.
Aslında Denktaş’ın bu sırada ileri sürdüğü önerilerin hiç biri, Fikirler Dizisi’ne ve toprak düzenlemelerine uygun bir yaklaşım değildir. Bunun üze-rine Genel Sekreter Gali, Güvenlik Konseyi’nce kendisine tevdi ettiği iyi niyet
görevini hatırlatmış ve bu çerçevede, hazırladığı haritayı her iki tarafa da
sunaca-ğını belirtmiştir. Ayrıca Gali, toprak konusundaki tartışmaların “yüzdeliklerden”75
ziyade, harita üzerinde çizilecek ‘hatla’ belirlenmesinin daha uygun olacağını belirtmiştir.
Bunun üzerine Gali, daha önceki raporunda da (S / 23780) belirttiği gibi, özellikle toprak düzenlemeleriyle ve yer değiştirmiş kişilerle ilgili olarak ilerlemenin olması hâlinde, bunun, Fikirler Dizisi’ne dayalı yeni bir anlaşmanın imzalan-masına temel olabileceğini açıklamıştır.
BM yetkililerine göre yer değiştirmiş kişilerle ve toprak düzenlemeleriyle ilgili öneriler açık bir dille ifade edildiğinden, tarafların uygun bir anlaşmaya varma-sı ciddi bir olavarma-sılıktır. Kaldı ki taraflar, yeterli siyasal irade göstermiş olsalardı, bu anlaşmanın 1992 Haziranında veya Ağustosunda imzalanması mümkün olaca-ğı teyit etmişlerdir.76
73 “Report of The Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus”, UN Security Council, S / 24472, 21 August 1992, s. 7; “Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Görevine İlişkin Raporu”, Kıbrıs Gazetesi, 26 Ağustos 1992, No: 329, s. 6-8.
74 a.g.b., s. 10.
75 a.g.b., s. 10-11; “Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Görevine İlişkin Raporu”, Kıbrıs Gazetesi, 26 Ağustos 1992, No: 329, s. 6-8.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
120
Aslında Genel Sekreter Gali, yapılacak coğrafî ayarlamalarda, mümkün olduğunca çok sayıdaki Rum’un, Rum yönetimi altındaki bölgelerde rehabilite edilmesini istemiştir. Rapordan açıkça anlaşılacağı gibi, Denktaş’ın bu konu-daki görüşleri, gerçek dışı sayılmış ve Denktaş’ın görüşmeler sırasında sundu-ğu haritaların değersiz oldusundu-ğunu belirtmiştir.77
Bu durum, Türk tarafı açısından sıkıntılı olsa da Rum tarafı açısından da pek rahat değildir. Zira Vasiliu, bir yandan Genel Sekreter’i eleştirmiş öte yan-dan da önerdiği coğrafî ayarlamaları haksız bulduğunu ifade etmiştir. Aslında Vasiliu, kendi iç kamuoyunu ikna etmek istediğinden bunu yapmak zorunda kalmıştır.78 Kaldı ki Vasiliu, Gali’nin hazırladığı raporda Türklerin endişe
duy-duğu bütün konuların dile getirildiğinden ve hiçbir Türk’ün konut ve ekonomik olarak ‘rehabilite’ edilmeden yerinden edilemeyeceğinden söz etmiştir.
Aslında Vasiliu, Genel Sekreter’in hazırladığı raporu daha farklı olarak değerlendirdiği görülmüştür. Buna göre raporda, gerek olayların sıralanış şek-linin, gerekse toprak ve göçmenler konusunda belirtilen görüşlerin objektif ol-duğu belirtilse de Türk tarafının görüşleri savunulol-duğu için “objektif olmadığı”79
dile getirilmiştir. Özellikle buna, ada kıyılarının %55’inin Türk kontrolüne ve-rilmesi gösterilmiştir. Zira Rum görüşüne göre nüfusun %18’i, kıyıların %55’ini kontrol etme hakkı yoktur.
Rum tarafının itirazına matuf bir diğer konu ise geleneksel Türk köyle-riyle ilgili olarak kantonlar oluşturulmak istenirken, geleneksel Rum köylerinde böyle bir şeyin öngörülmemesi itiraza şayandır. Özellikle Genel Sekreter Türk tarafına sorumluluk yükleyeceği yerde, raporunda Türk görüşlerini haklı gös-termeye çalışması, Rum tarafını kaygılandırmıştır. Örneğin Rum görüşüne göre Genel Sekreter’in toprak konusunda sunduğu öneriler, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprağı üzerinde %28’lik bir oranla yeni bir devletin kurulacağı anlamına gel-mektedir. Kaldı ki Rumlara göre Türkler, ada nüfusunun %18’ini teşkil ettikleri ve özel mülkiyetin sadece %13’üne sahip oldukları hâlde, kendilerine ada top-rağının %28’inde federe bir devlet kurma olanağının verilmesi doğru bir yakla-şım değildir.80 Bununla ilgili olarak Vasiliu, Bosna-Hersek’i bu vesileyle örnek
göstermiştir. Çünkü Bosna-Hersek’te toprak taksimatı yapılırken, çeşitli etnik yapıların nüfus oranları dikkate alınarak yapılmıştır.
77 “Gali’nin Raporu ve Rum Yönetimi”, Fileleftheros Gazetesi, 26 Ağustos 1992, No: 3097, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 26 Ağustos 1992, s. 2.
78 “Rum Tavizleri Resmileşiyor”, Simerini Gazetesi, 26 Ağustos 1992, No: 6097, s. 4; a.g.b., s. 4. 79 “Rum Parti Liderinin Demeci”, Fileleftheros Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 4059, s. 3; “Rum Parti
Liderinin Demeci”, Agon Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 718, s. 2; “Rum Parti Liderinin Demeci”, Haravgi Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 611, s. 1; “Rum Parti Liderinin Demeci”, Eleftherotipia Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 987, s. 3; “Rum Parti Liderinin Demeci”, Simerini Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 3112, s. 1; “Rum Parti Liderinin Demeci”, Cyprus Mail Gazetesi, 27 Ağustos 1992, No: 1259, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 27 Ağustos 1992, s. 3.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
121
Bu tartışmaların yaşandığı bir sırada Genel Sekreter Butros Gali, baş-latılması düşünülen üçüncü tur görüşmelerinde, ilk konu olarak toprak
düzen-lemelerinin gündeme geleceğini ve bunu, Denktaş’ın gösterdiği tepkiye rağmen
yapacağını bildirmiştir. Hâlbuki Denktaş, daha önce de teklif ettiği gibi bu sürecin ‘göçmenler’ konusuyla başlanmasını, ‘anayasa’ konusuyla devam etme-sini ve ‘toprak’ konusu ile nihayetlendirilmeetme-sini teklif etmiştir.81 Ancak Genel
Sekreter, özellikle toprak konusunda bulunacak çözümün, göçmenler konusunun çözümünü de beraberinde getireceğine inanmıştır.
Bu sırada ada kıyılarının hâkimiyeti, tekrardan gündeme gelmiştir. Tes-pit edildiği kadarıyla Gali haritasında toplam kıyı uzunluğu 772 km.’dir ve kıyıla-rın %55’i Türklere bırakılmıştır. Zaten kıyılakıyıla-rın %10’u İngiliz kontrolünde bulun-maktadır. Rumlarda ise sadece %3582 oranında bir kıyı uzunluğu kalmıştır ki, bu
durum ciddi bir tartışma konusu olmuştur. Bunun üzerine ana muhalefet lideri Klerides, Vasiliu’yu eleştirmiş ve toprak konusu görüşülürken, başka konula-rın görüşülmesini büyük bir hata83 olarak değerlendirmiştir. Aslında Klerides,
‘Türkleri uzlaşmaz gösterilebilmek’ için toprak konusunun görüşülmesi gerektiğini öteden beri desteklemiştir.
Esasında müzakerelerde, önce toprak konusu üzerinde anlaşmaya varıl-ması ve öteki konulara ondan sonra geçilmesini öngören prosedürün değiş-tirilmesine Klerides’ten başka DİKO ve EDEK partilerinin liderleri Kiprianu ile
Lissarides’in de karşı çıktığı bilinmektedir.84
Özellikle Rum muhalefetine göre öncelikli konu olarak toprak meselesi görüşülüp halledilseydi, Türk tarafının ve onun temsilcisi Denktaş’ın uzlaşmaz-lığı ortaya çıkacak ve Türk tarafına uzlaşmazlık damgası vurularak, baskı yapıl-ması mümkün olacaktır. Aksi takdirde toprak konusu anlaşmaya bağlanmadan,
anayasa konusuna geçilmesi, bu konuda, Fikirler Dizisi’nden farklı görüşlere
sa-hip olan Rum tarafını da uzlaşmaz gösterecek ve sonuçta onlara da sorumluluk yüklenebilecektir. Dolayısıyla Klerides’e göre müzakerenin temel hedefi, toprak
oranı ve onu belirleyecek unsurlar üzerinde odaklaşmak olmalıdır.85 Eğer Rum
tarafı toprak konusunda böyle bir karar alırsa, yeni sınırın belirlenmesinde nüfus
81 “Toprak Konusu”, Fileleftheros Gazetesi, 23 Ekim 1992, No: 10225, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 23 Ekim 1992, s. 2; “3. Tur Görüşmeler Başladı”, Mahi Gazetesi, 29 Ekim 1992, No: 338, s. 1; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 29 Ekim 1992, s. 1; “Vasiliu Bocalıyor”, Simerini Gazetesi, 29 Ekim 1992, No: 399, s. 4; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 29 Ekim 1992, s. 4.
82 “Kıyılar”, Simerini Gazetesi, 2 Kasım 1992, No: 902, s. 6; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 2 Kasım 1992, s. 6.
83 “Klerides’ten Vasiliu’ya Eleştiri”, Agon Gazetesi, 23 Kasım 1992, No: 607, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 23 Kasım 1992, s. 2.
84 “Klerides’ten Vasiliu’ya Eleştiri”, Agon Gazetesi, 23 Kasım 1992, No: 607, s. 2; “Rum Basın Bülteni”, TAKA, Dosya: Rum Basın Bülteni, Tarih: 23 Kasım 1992, s. 2.
85 Evstathios Lagakos vd., Dış Politikayla İlgili Düşünceler ve Arayışlar, Çev. KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Tanıtma Dairesi, Lefkoşa 1997, s. 3.
Akademik Bakış
Cilt 6 Sayı 11 Kış 2012
122
oranı ile birlikte, ekonomik ve savunma alanı olarak da mümkün olan en yüksek
oranı (optimum noktayı) elde etmiş olacaktır.
Bunun üzerine Gali, Kıbrıs meselesinin hâlli için 23 Kasım 1992 tari-hinde yeni bir rapor hazırlamıştır. Ancak Gali, bu raporunda gerek Denktaş’ın gerekse Türk tarafının “gerekli siyasal iradeye sahip olmadığını”86 belirterek, yeni bir
eleştiri daha getirmiştir.
Gali’nin Denktaş’a yönelttiği bir diğer eleştiri ise toprak konusundadır. Gali, özellikle toprak düzenlemeleriyle ilgili olarak Denktaş’ın, Fikirler Dizisi’nin bir parçası olan haritayı kabul etmemesini iyi niyet olarak değerlendirmiştir. Kaldı ki belgede, Denktaş’ın Fikirler Dizisi’ne dahil edilmiş olan haritayı, tartışmaya bile değer bulmadığını belirtmiştir.87 Hâlbuki Genel Sekreter, uzlaşmaya
vara-bilmek için Türk tarafının toprak tavizini verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. An-cak uzlaşma zemininde verilen tavizin, adanın satılması anlamına gelmediğine de vurgu yapmıştır. Ancak bu konuda başarı sağlandığını söylemek mümkün olmamıştır.
Görüleceği gibi Kıbrıs görüşmelerinde temel amaç, eşit yetki ve güç kaynaklarının paylaşımına bağlı, sürdürülebilir ve federatif yapıda anayasal bir düzen kurmaktır. Bu yüzden Türk tarafının da ifade ettiği gibi “kabul edilebilir ve
yaşayabilir çözüme karşılık toprak”88 tavizi verebileceği görülmüştür. Hâlbuki
Ge-nel Sekreter’in müzakere esnasında, esas amaçtan saptığı görülmüştür. GeGe-nel Sekreter’in ihtilâfın esasını, özellikle toprak ayarlamaları ile yerleşim konularında görmesi doğru bir yaklaşım değildir.89
Dolayısıyla Kıbrıs meselesine bütünlüklü bir çö züm bulma çabası içinde olan yabancı arabulucuların şimdiki yaklaşımları, merkezî hükümete ait yetki-lerin toprak tavizi ile bağlantılı90 olacağı ve bu yetkilerin, toprak tavizi artıkça
azalacağı ve yahut da toprak tavizi azaldıkça yetkilerin artacağı bir formülle izah edilebileceği düşünülmektedir.91
Sonuç
Her şeyden önce Kıbrıs müzakerelerinde gelişen ‘mini paket’ yaklaşımı, önce-likle siyasal çözüm sağlanmadıkça, Türk tarafının yararına olmayacağı açıktır. Çünkü genel olarak toprak tavizinde bulunması gereken tarafın Türk tarafı ol-duğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türk tarafının ‘mini paketlerle’ toprak tavizine
86 “Report of The Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus”, Security Council, 23 November 1992, s. 12.
87 a.g.b., s. 20.
88 Akay Cemal, “Ortak Yönetim Çağrısı”, Hürriyet Gazetesi, 21 Ocak 1995, No: 42558, s. 17. 89 Ergün Olgun, “Butros Gali’nin Fikirlerine Ciddi Eleştiri”, Kıbrıs Gazetesi, 28 Ocak 1993, No: 803,
s. 12; Orbay Deliceırmak, Haklılık ve Kararlılık (Tepkiler Demeti), Lefkoşa, 1993, s. 181. 90 Deliceırmak, a.g.r., s. 157.