• Sonuç bulunamadı

Kadıköy'de bir sokak Haldun Taner'in adını alırken:Nasıl bir İstanbul efendiliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kadıköy'de bir sokak Haldun Taner'in adını alırken:Nasıl bir İstanbul efendiliği"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

J. AZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez

Kadıköy’de bir sokak

Haldun Taner adını alırken

Nasıl bir İstanbul efendiliği

G

eçen hafta Kadıköy Belediyesinin gü­zel bir değer birlirlik gösterisine şahit olduk: Haldun Taner, ölüm yıldönü­ münde Kadıköy Belediyesi’nin Kültür Mer­ kezinde anıldı; bu merkezin bulunduğu so­ kağa yazarın adı verildi.

Gerek bu toplantıda, gerekse bu toplantı­ yı izleyen diğer anışlarda, Taner’in “ İstan­ bul efendiliği’nden bahis açan, çoktu. Öy­ kü yazarlığı, gazeteciliği, hocalığı ve tiyatro yazarlığı yanında “ İstanbul efendiliği” de Taner’in önemli bir yönü müydü? “ İstanbul efendiliği” diye bir şey var mıdır? Varsa na­ sıl tanımlanır? Bu soruların cevaplarını Hal­ dun Taner’in yazılarında aradım.

Gördüm ki Taner de bu tamlamayı arada sırada kullanmış. Mesela Abdülhak Şinasi Hisar’dan, “ Mesafeli, ölçülü tam bir İstan­

bul efendisi konuşması vardı...” diye bah­

setmiş.

Eski Beylerbeyi’ni tanımlarken, “ İstanbul efendileri” ni nasıl teşhis edebileceğimizi de anlatmış: “ Beylerbeyi, eski Boğaziçi’nin en kalburüstü bürokratlarını barındıran, âda­ bın, erkânın, teşrifatın, Osmanlı güngörmüş- lüğünün simgesi, bir köşesidir. Sabahleyin memurları İstanbul’a indiren Şirket-i Hayriye vapuru, her iskelede üç-dört dakika durdu­ ğu halde, Beylerbeyinde on-onbeş, bazen yir­

mi dakika bekler. ‘Önce siz bııyrun beyefen­

di’, ‘Estağfurullah siz buyrun’, ‘İmkânı yok mirim, vallahi geçmem’, ‘Türabınız olayım; kerem edin’... şeklinde alçakgönüllülük ya­ rışı nihayet kaptanın sabrını taşırır, düdüğü­ nü birkaç kez çalmak zorunda bırakır.”

Okudukça gördüm ki Taner, İstanbul efendisini çok iyi tanıyor ve tanımlıyor.. Yal­ çın Pekşen’in yaptığı bir söyleşide (Cumhu­ riyet, 15 Ocak 1984), “ İstanbul’un tam yir­ mi bir ayrı semtinde oturmuşum... İstanbul’u her semtiyle yaşamak, sevmek fena mı?”

demiş.

İstanbul’u, İstanbul efendisini öyle iyi ta­ nıyor ki Abdülhak Şinasi Hisar’ın Merkiz

Pastanesi’nin hangi köşesini, neden sevebi­

leceğini tahmin edebiliyor: “ Markiz’in muh­ teşem inzivasını seçerdi... Oranın Belle Epo- que duvar çinileri, kibar tenhalığı, levanten atmosferi, gümüş çatal-bıçakları, fayans ta­ bakları, Bay Avedis’in güngörmüş üslubu, ona belki Paris’te Ecole Libre des Sciences Politiques’te okuduğu zaman gittiği Saint Germain kahvelerini, Dome’u yahut da Bras­ serie Lipp’i anımsatıyor olabilirdi...”

Peki, Haldun Taner bir İstanbul efendisi miydi?

Bu sorunun cevabı olumludur ama Taner öyle sıradan ve klasik bir İstanbul efendisi değildir. İstanbul efendilerinin zaaflarını, ek­ sik yönlerini de iyi bilir ve güzel sergiler:

Mesela, Prof. Arif Müfid Mansel’den bah­ sederden, “ Osmanlı centilmeni tipinin son

örneklerinden biriydi..” der, “ Sadaret Müs­

teşarlığı, Ticaret Nazırlığı, Ayan Azahğı yap­ mış olan büyükbabasından sadece ve sadece Osmanlı inceliğini almış ama Bab-ı Ali ku­ lisçiliğine bir gün olsun iltifat etmemişti..”

Demek ki İstanbul efendiliğinin alınacak ve

Yıl 1986; aylardan mayıs: Haldun Taner, ölümünden kısa bir süre önce, arkadaşımız Füsun Özbllgen ile yaptığı “Son Söyleşi”de..

yadsınacak yönleri vardır...

Başka bir yazısında Keflm Sadi’nin, diğer bir İstanbul efendisi, Refik Halit Karay hak­ kında söylediklerini büyük bir zevkle na- kelder:

“ Refik Halid, eski konakların mutfağını anlatırken bir tapınağı tasvir eder gibi vecde kapılır. Onun nazarında, en büyük sosyal im­ tiyaz bir köşkün bahçesinde büyüyüp İstan­ bul çocuğu olmak ve dadılarla seyislerin elin­ de büyümektir. Dedelerimiz derken, emlak ve akar sahipleriyle aristokratik bürokrasiyi ve siyah sakallarına elmas nişanlar asılı sa­ ray uşaklarını kasdediyor. Bunun içindir ki politikada Osmanoğullarına ve lordralara ko­ layca hizmet etti ve Bursa'da dutlukları yan­ masın diye Kurtuluş Savaşı’na kurşun atarak yüzelliliklerin arasına karıştı.”

1977’de Milliyet Yayınları tarafından ya­ yımlanan “ Devekuşuna Mektuplar” adlı ya­ pıtında yer alan bir yazısında İstanbul efen­ dilerinin sevmediği yönlerini şöyle anlatır:

“ Osmanlı aydını, Tanzimat’tan bu yana, bilinci ile akılcı ve Batüı ama bilinçaltı ve duy­

gu alanı ile alaturkanın alaturkası kalmanın dramını yaşadı. Bilinçli dünyasında diyalek­ tiği uygulayan ama yargılayışında duygusal­ lıktan kopamayan nice ilericiler tanıdık. Os­ manlI insanı bilinç ile bilinçaltının bu çeliş­ kisini sürdürdü de Cumhuriyet kuşağı, daha sonraki kuşak çok mu daha tutarlı olduk san­ ki? İstemeden, bilmeden o da atavik korku­

ların içinde hastadır." (s. 138)

Haldun Taner, İstanbul efendiliğinin

olumlu ve eksik yönlerini iyi bilen bir İstan­ bul efendisidir... Sıradan İstanbul efendile­ rinden bilinci ile bilinçaltının çelişmemesi, ya­ şamı ile yazdığının bağdaşık olması ile bir hayli ayrılır. Böyle olmasa bunca makalesin­ de, öyküsünde ve oyununda önce İstanbul efendilerini, hatta zamanla İstanbul’a doluş­ tuklarında, eski Adana, Urfa, Gaziantep, ye­ ni İstanbul efendilerini de en etkileyici bir şe­ kilde ‘ti’ye alıp irdeleyip sonra da uyarmaya çalışabilir miydi?

Kabare Tiyatrosu’nun her oyununda söy­

lettiği ‘Devekuşu’ şarkısıyla bu gibilere ses­ lenirdi: “ Devekuşu, devekuşu - Kanadın var:

yerdesin! - Hörgücün yok: devesin 1 - Kum­ dan çıkmaz hiç başın - Sen ne kaypak nesne­ sin.”

Bir yazısında şöyle demişti: “ Fatih hakkın- daki eserleriyle ün yapan dostumuz Prof. Ba- binger'in Münih'te bana söylediği bir sözü

hep anımsarım. Babinger, ‘Toplurnumuzda

topu topu iki tane Osmanlı Grand Seigneur’ü kaldı, onlara iyi bakın’ demişti, ‘Biri Yahya Kemal, öbürü Abdülhak Şinasi Hisar’ ...”

Babinger bugün aramızda olup bize sesle- nebilseydi herhalde şöyle derdi: “ Yahya Ke­ mal’i de Abdülhak Şinasi’yi de, nihayet Hal­ dun Taner’i de yitirdiniz... İstanbul efendi­ niz kalmadı artık! Ama bu Grand Seigneur’- lerin -lütfedip- bıraktıkları kitaplar var.. On­ lara iyi bakın! Sokaklara adlarını vermekle, büstlerini dikmekle, onları tanımışları konuş­ turup anma törenleri düzenlemekle çok iyi ediyorsunuz... Kitaplarını da okuyor musu­ nuz? Bu Seigneur’leri, efendileri olağanüstü kılan, yüce kılan tüm sırlar bu kitaplardadır. Ruhları, ancak bu sırlan özümleyip düşünen taşınan, tepki gösterenlerin sayılan arttığı za­ man şadolacaktır.” □ F o to ğ ra f: F Ü S U N Û Z B İL G E N

Referanslar

Benzer Belgeler

*\oğac!İar Camii Büyük ve nükteci Türk şairi Revani’nin camii ile Payzen Yusuf Paşanın Türbesi 30 metrelik cadde geçecek diye yıktırılmıştı.. Sonra

The factors that determine whether rate control or rhythm con- trol strategies would be preferred are as follows: If the patient has a permanent AF, less symptoms, hypertension,

‘Zobu'nun ölümü büyük kayıp’ ► KÜLTÜR Bakanı Fikri Sağlar, Vasfi Rıza Zobu'nun ölümü nedeniyle yayınladığı mesajda, "Tiyatromuza olduğu

Eğiklik 45 derece olsaydı 66°33’ olan kutup daireleri Ekvator’a yaklaşık 21,5 derece daha yaklaşırdı.. Güneş ışınlarının dik geleceği aralık da geniş- leyeceği

Bütün bunlar Azra Erhat'ı çağrıştırırdı kafamda Kitapları dışında kendisini tanıdıktan sonra Azra Erhat adıyla birlikte yaşama tutkusu, ortak çalışma

gün Şişli Camii’nde kılı­ nacak öğle'' namazmdan sonra yapılacak resmi törenle Zincirlikuyu Me­ zarlığında toprağa veri­ lecek.. M acar asıllı olan

Dışarıdan, düş­ m anların idare ettikleri oyun ince ve şeytani idi: Bu oyuna, i- çeride paralan üzerine titre­ yenler, iktidar mevkiine susa­ yanlar, hasetler,

Bu, sa­ dece, geçmişe intikal eden itibarî bir zaman bölümünün hatırasına karşı değil, onunla beraber bizden uzaklaşan bir ömür devre­ sine, daha doğru