24 MART 2002 PAZAR CUM HURİYET SAYFA
HABERLER
o
9
Günlerden 21 Mart 2002, UNESCO’nun Paris’teki merkezindeyiz ‘Dünya Şiir Giinii 'nde, dünya şairi Nâzım Hikmet’in 100. yılı kutlanıyor
UNESCO,
Nâzım
’ ı kucakladı
Genco Erkal NâzımTn şiirlerini Fran- sızca söyledi.
u millet var oldukça, yeryüzünde Türkçem
konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en
namuslu şiirlerini yazmış insan olarak
yaşayacağım.” Nâzım Hikmet
ZEYNEP ORAL____________________________________ PARİS - UNESCO, Nâzım Hikmet’ in 100. yıldönümü olan
2002 yılının “Nâzım Hikmet Yılı” olarak kutlanmasını onay lamış ve tüm üye ülkelere bu yolda tavsiyede bulunmuştu. Bu karar, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nm girişimi, Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın başvurusuyla gerçekleş mişti. Yine UNESCO, bundan birkaç yıl önce 21 Mart tari hinin “Dünya Şür Günü” olarak kutlanması kararını almış tı... Üç gün önce bu iki tarih ve bu iki karar birleşti, bütün leşti.
Günlerden 21 Mart 2002... UNESCO’nun Paris’teki mer kezindeyiz. “Dünya Şiir G ünü”nde, Türk şairi, dünya şairi Nâzım Hikmet’in 100. yılı kutlanıyor. Ev sahipliğini Türki ye Cumhuriyeti’nin Kültür Bakanlığı’yla UNESCO, birlik te üstlemniş.
Salon bir anda doluverdi_______________________
Anma toplantısının yapılacağı salona ilk girdiğimde, be ni bir telaştır aldı. Fazlasıyla ciddi, fazlasıyla soğuk bir sa lon ! Şiir dünyasının kucaklayıcı sıcak dünyasından çok, has sas dengelerin kollandığı “müzakereler” dünyasına yaraşır bir salon! Düşünsenize, yalnız sahnedeki koskoca uzun kür sünün değil, dinleyici koltuklannın önünde bile sıra sıra mik rofonlar uzanıyor. Evet, duvarlarda Nâzım a f işleri, şiirleri var, ama yine de salonun “soğukluğunu” kırmak zor olacak di ye endişelenmeden edemiyorum...
350 kişilik salon bir anda doluverdi. Türkler, Fransızlar, yabancı delegeler... Yer bulamayanlar, arka duvara, cam ke narına dizildi... Ve... Nasıl, ne zaman oldu bilmiyorum, ama benim daha ilk andan tüm endişelerim yok oldu. İzleyicile rin Nâzım Hikmet’e duyduktan sevgi, hayranlık, saygı ve böy le bir toplantıya duyduklan hasret, özlem, şairin gücüyle, şi irin gücüyle buluştu. Yürekler, duygu ve düşünce yoğunlu ğuyla coşmaya başladı. Bu yoğunluk ve coşku, akşamın fi nalinde Genco Erkal’m yorumuyla doruğa ulaşacak, bir kez daha izleyicilere unutulmaz anlar yaşatacaktı.
Ama durum böyle değil, en başından anlatmalıyım... Yal nız akşamın programına geçmeden önce, bu toplantının bir özelliğini ya da önemini de vurgulamalıyım:
Bugüne dek gerek Türkiye’de, gerek yurtdışında (100. ya şından önce de) Nâzım Hikmet’e ilişkin sayısız toplantı ya pıldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun yıllar bunları ya ya sakladı, ya görmezden geldi, katılanlann, düzenleyenlerin başına dertler açtı. Sonra, sonra kimi toplantılara, etkinlik lere devlet katkıda bulundu, destekledi, katıldı, temsilci gön derdi... Oysa bu kez, Paris’teki bu toplantı, Nâzım Hikmet’i anmak için bizzat devletin düzenlediği, inisiyatifi kendi al dığı ve gerçekleştirdiği bir toplantıydı.
Bana herhangi bir yorum yapmak düşmüyor. Şair kendi si söylemiş zaten:
“Heraklit, Heraklit!
.Akar suya kabil mi vurmak kilit?”
Artık programa geçebilirim...
UNESCO nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi
Bozkurt Aran’ın hoş geldiniz konuşmasıyla başladı toplan
tı. Aran, Nâzım Hikmet’in dünya şairleri üzerindeki etkile rine değinecek, Neruda’nm “Nâzım, dünyanın sesi olmuştur” sözünden hareketle, bu çatıda onu anmanın önemini vurgu layacaktı.
UNESCO Genel Direktörü Koichiro Matsuura, açış ko nuşmasında Nâzım Hikmet’i, “Adaletin, hakkın ve aşkın şa
iri” diye tanımlayacak, “şiirleriyle yalnız ülkesine değil, dün yaya da ışık saçtığı için” 2002’nin “Nâzım Hikmet Yılı” ol
masını oybirliğiyle benimsediklerini, bu kararın dünya ba rışı için de önemli olduğunu söyleyecekti.
Matsuura, “Kardeşlerim/Bakmayın sarı saçlı olduğu-
ma/ben Asyalıvım./Bakmayın mavi gözlü olduğuma/ben Af rikalıyım” diyen şairin yüzüncü yılım kutlamak için UNES-
CO’dan daha uygun bir yer olmadığını belirterek konuşma
sını bitirdi.
Toplantıya katılması beklenen Kültür Bakanı istemihan Ta- lay, Azerbaycan Kültür Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesi ve Nevruz kutlamaları nedeniyle Paris’e gelememişti. Onun adına bir konuşma yapan M üsteşar Fikret Üçcan, Nâzım Hikmet’i 100. yılında yurtdışında da anma olanağı verdiği için UNESCO’ya teşekkür etti ve şiirin dünyadaki hiç ek silmeyen gücünü dile getirdi. Yeryüzünde ırkçılık, ayrımcı lık, haksızlık sürdükçe, şiirin gücü sürecekti.
Bu kısa konuşmaları Nâzım Hikmet Vakfı’nın gerçekleş tirdiği, Can Dündar’ın yönettiği Nâzım Hikmet belgeseli (ya rım saatlik kısa versiyonu) izledi.
Yuvarlak masa toplantısı_________________ _______
Sıra paneldeydi. (Adı paneldi, ama niteliği panel değil, ko nuşmalardı.) “Türkiye Göçmenleri ve Kültürleri, El Ele Der-
neği”nin müdürü Gaye Petek’ in yönettiği yuvarlak masa top
lantısında (aslında masa da yuvarlak değil uzundu) dört ko nuşmacıydık.
Önce İlber Ortaylı, Nâzım Hikmet’in köklerini anlatıp ai lesinden yaşamına, Osmanlı Imparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne kısa bir gezintiye çıkardı bizleri.
Ben, altı anahtar sözcük çerçevesinde Nâzım Hikmet’i an latmaya çalıştım. Altı sözcük, çünkü ilk turda altışar dakika konuşmamız istenmişti. Seçtiğim sözcükler, “Bütünlük”,
“Yaratıcılık”, “Direniş”, “Aşk”, “Cesaret” ve “Empati”ydi.
Fransız Eğitim Bakanlığı’na bağlı öğretim üyesi Alain
Seksig, kendi öğretmenlik deneyimlerinden yola çıkarak he
yecan verici şeyler anlattı: Fransız ortaokullarında Nâzım Hik m et’in şiirlerinin okutulduğunu; çocukların, gençlerin Nâ- zım ’ın şiirine nasıl ve niçin heyecanla sarıldıklarını... Nâzım Hikmet şiirinin yalınlığı, söyleme biçiminin açıklığı, netli ği ama yine de bu şiirin büyüklüğü, her alanı kapsaması, yer yüzünü kucaklaması, gençlerin Nâzım’ın şiirini sevmeleri ne neden oluyordu. Şairin fildişi kulesinden değil, yaşamın içinden yazmasına, baskıya ve ayrımcılığa karşı çıkmasına bağladı bu ilgiyi, bu sevgiyi. Nitekim kısa bir süre önce Pa ris’te dev bir salonda gerçekleştirilen dünya şiiri günlerine, bir okul, yalnız Nâzım Hikmet’in şiiriyle katılmıştı. Onu dinledikçe nasıl da kıskanıyordum Fransız okullarını...
Bu yıl Fransa’da Victor Hugo’nun 200. doğum yılı kutla nıyordu. Ve birçok okul Nâzım Hikmet’i ve Victor Hugo’yu birlikte anacaktı. El Ele Demeği de iki “sürgün”ü birlikte anmanın hazırlıkları içindeydi. (Fransa’da Nâzım Hikmet’e ilişkin öyle çok şey yapılıyor, kitaplar basılıyor ki, bunlar ay rı bir yazı konusu olur.)
UNESCO’da görevli, Şili asıllı R en'e Zabata ise bundan 50 yıl önce 1952’de, önce Berlin’de, sonra Moskova’da kar şılaşan ve dost olan iki “sürgün”ü yan yana getirdi: Nâzım ve Neruda. İkisi de su, toprak, ateş ve hava gibi en temel öğe lerin evrensel ve durdurulmaz gücüyle yenmişlerdi en büyük güçlükleri. Ve şiirleri, gerek kendi ülkelerini, gerek dünya yı, her geçen gün daha güçlü etkiliyordu. Bu etkiyi durdur mak olanaksızdı.
Neruda 1971 ’de Şili Büyükelçisi olarak UNESCO’ya gel mişti. Ve işte şimdi de Nâzım UNESCO’ya geliyordu. Ve Ren-
e Zapata enfes bir tspanyolcayla N eruda’nın “Nâzım Geli
yor” şiirini okudu.
Fransızca, İngilizce, İspanyolca... Dillerin kardeşliğiyle sarmalanmıştık. Nâzım, Neruda, Victor Hugo... Dünya şair leriyle yüreğimiz çoktan ısınmıştı... Tam bütün bunlarla ka- natlanmıştık ki beklenen an geldi.
Genco ErkaTdan şiir dinletisi_____________________
Beklenen an geldi. Soluklar tutuldu. Genco Erkal sahne de göründü... Ama duran, sahne yok ki! Yani sahne var, ama upuzun, kocaman bir kürsüyle kaplı sahne. Onun da hemen arkasında bir masa! Tüm sahne alanının her santimetrekare sini kullanarak bu şiirleri yorumlamaya alışık olan Genco Er kal acaba nereye sıkışacak diye geçirirken içimden, bir de baktım, hop, masanın üzerine sıçrayıverdi. O minicik masa nın üzerinde, Nâzım ’ın şiirlerini Fransızca söylemeye baş ladı. Ne tiyatro ışığı var, ne spot!
Eyvah, masanın o sınırlı alanında tutuklu kaldı, kelepçe li kaldı diye endişeleniyorum ki, okyanuslarda dalgalanan ceviz kabuğu misali, masayla birlikte dünyaya yelken açtı. İlk birkaç dakika sonra, masa, masa olmaktan çıktı. Yani ar tık masayı görmüyor, kürsüyü, mikrofonları görmüyor, Nâ- zım ’ın/daha güzel bir gelecek tutkusuyla direnişine, kav gasına katılıyorduk.
Direniş, kavga, barış, aşk, hasret, özlem şiirlerini Fran sızca yorumluyordu Genco Erkal. Ama araya Türkçeleri ni de katarak... Böyle bir gecede şairin anadilini (U N ES C O ’nun resmi dillerinden biri olmasa da) duymadan ede mezdik.
Tıpkı L ondra’daki törende tanıklık ettiğim gibi, burada da tek kelime Türkçe bilmeyen Fransızlar gelip Türkçe söy lediği her sözcüğü anladıklarını belirteceklerdi.
Genco Erkal’m, şairin dünyasında ama aynı zamanda dün yanın halleri arasında bizi çıkardığı yolculuk sona erdiğin de, o küçük salon öyle bir ayağa kalkıp alkış tufanıyla çal kalandı ki, değil UNESCO binası, koca Paris sarsıldı san dım. Salonu dolduranların kimi gözyaşlarını tutamıyordu. İşte Paris'te UNESCO’da, Dünya Şiir Günü’nde, dünya şairi, yurttaşım ,Nâzım H ikm et’i anma toplantısı böyle geçti.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi