• Sonuç bulunamadı

İslamiyet öncesi Türk destanları ve kutsal unsurları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İslamiyet öncesi Türk destanları ve kutsal unsurları"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI VE

KUTSAL UNSURLARI

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi Tarih Anabilim Dalı Eskiçağ Tarihi Programı

Ayşe FİDAN

Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Murat ORHUN

Ağustos 2019 DENİZLİ

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Bir toplumun inancı, günlük yaşamı ve tarihi hakkında birçok bilgiyi bize sunan alanlardan biri de mitolojidir. Mitoloji sadece tanrıların ya da kahramanlık hikâyelerinin anlatısı değil toplum kültürünün de parçasıdır. Bir toplumun eski ve yeni hayatı hakkında bize bilgi sunar ve bazı adetlerin anlaşılabilir hale gelmesini sağlar. Mitoloji alanındaki çalışmalar daha çok Yunan mitleri üzerine olmuş olsa da Türk Mitolojisi üzerine yapılan çalışmalarda son dönemlerde hız kazanmıştır.

Türk Mitolojisi de birçok toplumda olduğu gibi Yaratılış konusu ile başlamaktadır. Yaratılış konusu tüm dinlerde ve toplumlarda en çok irdelenen konu olmuştur. Bu durumun kanıtı olarak Türk toplumlarının çoğu kendine ait bir yaratılış destanı oluşturmuştur. Türk Mitolojisinde sadece yaratılış değil türeyiş, göç, Ergenekon’dan çıkış ve Türk hükümdarlarının kahramanlıkları da ele alınmıştır.

Bu çalışmada amaç Türk mitolojisine ait destanları ve bu destanlarda yer alan ana unsurları toplu bir şekilde sunmaktır. Bu unsurların günümüzdeki etkilerine de yer vererek unsurlar değerlendirilmiştir.

Tez çalışmamın başından itibaren her konuda yardımını, bilgisini ve desteğini esirgemeyen, yol gösteren tez danışmanım Dr. Öğretim Üyesi Murat ORHUN’a, maddi ve manevi hep destek olan babam ile annem Adil -Gülşen FİDAN’a, kardeşlerim Tuğçe, Tuğba, Elif, Betül FİDAN’A, Eda İPEK’e ve eşim Yunus DEMİR’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(5)

ÖZET

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI VE KUTSAL UNSURLAR

FİDAN, Ayşe

Yüksek Lisans Tezi

Tarih Anabilim Dalı Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı

Tez Danışmanı: Dr. Öğretim Üyesi Murat ORHUN Ağustos 2019, VII- 113 Sayfa

“Türk Mitolojisinde Kutsal Unsurlar” başlıklı tez çalışmamızda Türk Mitolojisinin temelini oluşturan destanlar ve bu destanlarda yer alan unsurlar ele alınmıştır. Özellikle İslamiyet öncesi döneme ait destanlara yer verilmiştir. Destanlarda yer alan unsurlar Türk kültürü hakkında önemli bilgiler elde etmemizi sağlamaktadır. Günümüzde Türk toplumları arasında varlığını koruyan ritüellerin nasıl ortaya çıktığı ve kökeni hakkında bize bilgi vermektedir. İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemde de eski inanç sistemi tamamen terk edilmemiştir. Aksine bu inanç sistemi yeni din ile harmanlanarak günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir.

(6)

ABSTRACT

PRE-ISLAMIC TURKISH EPICS AND SACRED ELEMENTS

FİDAN, Ayşe M. A. Thesis

Department of History

Thesis Administer: Dr. Murat ORHUN August 2019, VII- 113 Pages

In our thesis entitled sacred elements in Turkıc Mythology, the epics that form the basis of Turkıc Mtyhology and the elements in these epics are discussed. Especially including pre-Islamic epics. The elements in the epics provide us with important information about Turkıc culture. It gives us information about the origin and origin of the rituals that still exist among Turkish societies today. After the adoption of Islam, the old belief system was not completely abandoned. On the contrary, this belief system blended with the new religion and has survived to the present day.

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………..i ÖZET………ii ABSTRACT………....….iii SİMGE VE KISALTMALAR………...vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI 1.1. Yaratılış Destanı ... 3

1.2. Oğuz Destanı ... 15

1.3. Göktürklere Ait Türeyiş Ve Ergenekon Destanı ... 23

1.4. Uygurlara Ait Türeyiş Ve Göç Destanı ... 33

1.5. Alp Er Tonga Destanı ... 39

1.6. Şu Destanı ... 42

İKİNCİ BÖLÜM İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARINDA KUTSAL UNSURLAR 2.1. Kurt ... 45 2.2. Geyik ... 52 2.3. Ateş ... 57 2.4. Dağ ... 69 2.5. Kuş ... 74 2.6. At ... 80 2.7. Diğer Hayvanlar ... 83 2.7.1 Köpek ... 83 2.7.2. Yılan ... 85 2.7.3. Keçi - Koyun ... 86 2.7.4. Boğa ... 87 2.8. Ağaç ... 87 2.9. Su ... 92 2.10. Renkler ... 94 2.10.1. Ak (Beyaz) ... 95 2.10.2. Kara (Siyah) ... 95

(8)

2.10.3. Al (Kırmızı)... 96 2.10.4. Mavi (Gök) ... 97 2.10.5. Sarı ... 98 2.10.6. Yeşil ... 98 2.11. Sayılar ... 99 SONUÇ ... 101 KAYNAKÇA ... 104 ÖZ GEÇMİŞ ... 112

(9)

SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ

age Adı Geçen Eser agm Adı Geçen Makale

AÜDTCF. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Bkz Bakınız

C. Cilt

DTCF. Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi MÖ Milattan Önce MS Milattan Sonra S. Sayı s Sayfa TDK Türk Dil Kurumu TTK Türk Tarih Kurumu

(10)

GİRİŞ

Türk kültür tarihinin ve edebiyatının temelini oluşturan taşlardan biri mitolojidir. Mitoloji denilince akla ilk olarak Yunan mitleri gelse de Türk Mitolojisi de geniş bir yer edinmiştir. Türk Mitolojisi temelini Türk yaşam tarzından alan kendine özgün bir yapıya sahiptir. Zaman içerisinde değişim gösterse de temel de aynı yapıya sadık kalmıştır. Türk tarihi açısından bir dönüm noktası olan İslamiyet’in kabulü ve yayılması sadece sosyal hayata değil Türk kültür ve edebiyatına da etki etmiştir. Türk Mitolojisini oluşturan ana unsurlar İslamiyet öncesi döneme aittir. Bu dönemdeki yaşam tarzı inanç sistemini detaylı bir şekilde destanlarda görmekteyiz. Aynı zamanda halk hikâyelerinde de ana unsurlar sıkça karşımıza çıkmaktadır. Ancak İslamiyet’in kabulü sonrası destanların İslamiyet ile harmanlanarak varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Özellikle Oğuz Kağan Destanı bu durumun en açık kanıtıdır. Asya Hunlarına ait olan bu destanın İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere farklı anlatımları bulunmaktadır. Ancak İslamiyet sonrası anlatımda dahi destanın büyük bir bölümüne sadık kalınmıştır. Yine dünyanın en uzun destanı olma özelliğine sahip olan Manas Destanı’ da İslamiyet sonrası destanı olmasına rağmen içerisinde Şamanist inanç sistemine dair birçok unsur bulundurmaktadır. Bu nedenle İslamiyet öncesi Türk destanları yanında Manas Destanı’na da tezimizde yer verilmiştir. Ancak Manas Destanı’nın tümüne yer verilemeyeceği için temel bölümleri aktarılmıştır.

Daha önce eline alınan bir konu olsa da tezimizde özellikle İslamiyet öncesi Türk destanları ve bu destanlarda yer alan ana unsurlar araştırılmıştır. Amaç ana unsurların toplu bir şekilde verilerek bir kaynak oluşturulmak istenmesidir. Tezin ilk bölümünde Türk toplumlarına ait destanlara yer verilmiştir. Türk kültür ve edebiyatı destanlar konusunda zengin bir yapıya sahiptir. Temel konular üzerinde hemen her toplumun kendine ait bir destanı veya halk hikayesi mevcuttur. Birinci bölümde yaratılış, türeyiş, göç gibi temel konularda farklı Türk halklarına ait birçok anlatıya yer verilmiştir. Bu bölümde Türk mitolojisine ait anlatıların toplu bir şekilde sunulması amaçlanmıştır. Bu efsaneler de yer alan unsurlar ise tezin ikinci bölümünde genel olarak ele alınmıştır.

Türk Mitolojisi ile Şamanist inanç sistemi birlikte ele alınmalıdır. Çünkü destanlarda da sıklıkla karşımıza çıkan figürler Şamanizm ile bağlantılıdır ve şaman

(11)

ayinlerinde yaşamında kendine yer edinmiştir. Bu nedenle ikinci bölümde ana unsurlar Şamanizm inanç sistemi çerçevesinde ele alınmıştır. Şaman ayinlerinde karşımıza çıkan unsurlara günlük yaşamda da rastlanmaktadır. Halk arasında kurt, geyik, ateş, su, ağacın kutsal bir yeri olması ve her birinin bir ruha sahip olduğuna inanılması ve özellikle ateş, su ve ağaca bir kişi gibi davranılmış, bu doğrultuda birçok halk hikâyesi Türk edebiyatında kendine yer edinmiştir.

Türk mitolojisinde yer alan unsurlar çoğunlukla Türk toplumları tarafından ata- ana olarak görülmüştür. Kurt, dağ, ateş daha çok eril olarak ele alınırken, ağaç, geyik, su ise dişi varlıklar olarak görülmüş ve saygı görmüşlerdir. Bu durum Şamanizm inancının toplum içerisindeki etkinliği gösterir. Bu varlıklara yapılan saçılar, kurban adetleri şamanların yapmış olduğu ayinlere benzerlik gösterir. Din olarak Gök Tanrı inancı Türkler içerisinde kabul görse de sosyal hayatta Şamanizm inanç sisteminin etkileri yer alır. Şamanlar bulundukları bölgelerin kutsal ve ulaşılmaz kişileridir. Bulundukları boyları korur, hastalarını iyileştirir, ölüleri için törenler düzenler ve bazen onların göğe yükselmesinde de yardımcı olur. Şamanların saygı gösterdiği bu unsurlar toplum tarafından da her zaman saygı görmüştür. Bu nedenle Türk Mitolojisi ve Şamanizm’i birbirinden ayrı olarak görülmemelidir. Tezimiz hazırlanırken Türk mitolojisi ve Şamanizm denilince ilk akla gelen isimler B. Ögel, A. İnan, E. Esin, P. N. Boratav, H. N. Orkun, W. Eberhard, M. Ergin, W. Radloff, M. Eliade ve daha birçok isme yer verilmiştir. Çalışmamızda mümkün olduğunca ana kaynaklara başvurulmuştur.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI

1.1.Yaratılış Destanı

Yaratılış; yani evrenin, insanın nasıl yaratıldığı geçmişten günümüze kadar merak edilen ve en çok araştırılan konuların başında gelmektedir. Her milletin kendine ait bir yaratılış öyküsü bulunmaktadır. Sadece halk içinde anlatılan hikâyelerden ziyade kutsal kitaplarda, birçok eski tablet ve metinlerde de yaratılış ile ilgili farklı anlatılara rastlanır. Dini kitaplarda yaratılış bölümleri benzerlik gösterse de halk edebiyatında sözlü ve yazılı olarak yer alan birçok yaratılış efsanesi farklılık göstermektedir. Bu efsanelerin çeşitlilik göstermesinde halk içindeki dini inanışların faklı olması ya da bulundukları coğrafyalar gereği farklı kültürlere sahip olması büyük bir etkendir.

İlk olarak yaratılışta bilinmezlik hâkimdir ve sadece ilahi bir güç ön plana çıkmaktadır. Bu durumun terim olarak karşılığı ise kozmogonidir. Kozmogoni yunanca kökenli olup “kosmos” ve “gonia” kelimelerin birleşmesi sonucu oluşmuştur ve evrendoğum olarak da adlandırılabilir.1 Kozmogoni Türk mitleri içerisinde kendine yer edinmekle birlikte yaratılış ve var oluşta karşımıza çıkmaktadır. Kozmoloji ise kozmogoniden farklı olarak ele alınmakla birlikte Emel Esin Türk kozmolojisini “

Kainatın bütün tezahürlerini gök ve yer-suyun temsil ettiği birbirine zıt, fakat birbirini tamamlayan iki evrensel nefesten oluşmuş olarak kabul eden sistem, Proto Türk ve Türklerin en eski belki de öz kozmolojisiydi” diyerek tanımlamaktadır.2 Ayrıca kozmoloji dünya yapısı ve bunların arasındaki ilişkiler olarak da tanımlanır.3 Kozmogonik mitler ise daha çok evren ve insanın yaratılış sürecini ve sırasını aktarır.4

Kozmogonik mitler bize kozmostan önceki durum hakkında bilgi verir ayrıca yaratılışı da ele alır.5 Yaratılış ise en çok ele alınan konu olmuştur. Yaratılış mitlerine

1 İsmail Taş, İslam Öncesi Türk Düşüncesinde Kozmogonik ve Kozmolojik Meseleler, Palet Yayınları, İstanbul 2011, s. 31.

2 Emel Esin, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1991, s. 19. 3 İ. Taş, a.g.e., 2011, s. 32.

4 Fuzuli Bayat, Türk Mitolojik Sistemi Ontolojik ve Epistemolojik Bağlamda Türk Mitolojisi, C. 1, Ötüken Yayınları, İstanbul 2015, s. 77.

(13)

hemen her toplumda ve kutsal kitapların tümünde rastlanmaktadır. S. Gömeç yaratılış mitlerinin kutsal kitaplarda ki yaratılış anlatıların farklı versiyonları olduğunu belirtir.6

Yaratılış hakkındaki anlatılara ise ilk olarak Sümer Mitolojisinden başlamak gerekmektedir. Yazıyı icat ederek tarihi başlatan Sümerler birçok tablet bırakarak kültürleri, sosyal hayatları ve özellikle mitolojileri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamışlardır. Sümerlere ait bilinen destan ise meşhur Gılgamış Destanı’dır. Sümerlere ait yaratılış mitinde ilk olarak yer ve göğün bir bütün olduğu ve onların ayrılması ile yaratılış sürecinin başladığı anlaşılmaktadır.

“ Gök yerden uzaklaştıktan sonra, Yer gökten ayrıldıktan sonra”7

Sümerlerde evrenin yaratılışında Tanrı An göğü, Tanrı Enlil ise yeri ele geçirir. Yaratılışın devamında ise karşımıza sıkça çıkacak olan su motifi görülür. Sümerler yaratılışın başına ilksel denizi yerleştirmişlerdir. Denizin nasıl var olduğu bilinmemekle birlikte devamında kozmik dağ ve insan yaratılır.8

Medeniyetin doğduğu yer olan Mezopotamya’ya baktığımızda burada ortaya çıkan kavimlerin ve yine burada şekillenen dinlerin ortak bir yaratılış mitlerinin olduğu görülmektedir. Sümerlerin ardından Babil mitolojisini ele aldığımızda da benzer bir anlatım yer almaktadır. Babillere ait yaratılış destanı Sümerler ile benzerlik taşımaktadır. Enuma Eliş destanı ilk olarak “ Üstte değirmi gök adsızken, altta da yağız

yer ad almamışken” sözleri ile başlamaktadır.9 Babil yaratılış destanında ilk olarak hayvanlar, bitkiler ve insan mevcut değildir. Ancak her şeyden önce suyun varlığı dikkat çekmektedir: “ Onları doğuran ilk öncel Apsu, Mummu ve Tiamat hepsini

doğuran, Hala sularını ayırmamışken, Otlaklarda yoktu bir sazlık bile görünmüyordu, Öteki Tanrıların hiçbiri var edilmemişti henüz.”10 Tanrıların varlığından önce dahi suyun varlığı her şeyin bu sudan yaratılması Sümer Mitolojisi, Tevrat, Kur’an ve Türk yaratılış destanları ile benzerlik göstermektedir. Kutsal kitaplarda ki benzerliğin sebebi ise aynı bölgede ortaya çıkmaları olmalıdır.

6 Saadettin Yağmur Gömeç, “Şamanist Düşünceye Göre Dünyanın Yaratılışı”, Erciyes Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Sayı.498, Kayseri 2019, s. 15.

7 Samuel Noah Kramer, Sümer Mitolojisi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1999, s. 80. 8 S. N. Kramer, a.g.e., 1999, s. 83.

9 Alexander Heidel, Enuma Eliş Babil Yaratılış Destanı, Alfa Yayınları, İstanbul 2018, s. 33. 10 A. Heidel, a.g.e., 2018, s. 33.

(14)

Sümer ve Babil mitolojilerinin ardından kutsal kitaplarda geçen yaratılış ile ilgili bölümleri ve buradaki benzerlikleri ele almak gerekir. İlk olarak Kitab-ı Mukaddes, Eski Ahid olarak da adlandırılan Museviliğin kutsal kitabı Tevrat örnek verilebilir. Yaratılış hakkında bilgilere Tekvin bölümünde yer verilmiştir. Tekvin bölümü dünyanın yaratılışı ile başlamaktadır ve detaylı bir şekilde anlatılmıştır. İlk olarak tanrı yeri ve göğü yaratır. Ancak yer şekilsiz ve karanlıklar ile kaplıdır. Tanrının ruhu ise suların üzerinde gezinmektedir. Daha sonra Tanrı ışık olsun diye buyurur ve ışık oluşur. Tanrı önce ışık ile karanlığı ayırarak gece ve gündüz adını verir. İlk günün oluşmasından sonra Tanrı suları birbirinden ayırarak suların ortasında bir kubbenin oluşmasını ister ve bu kubbeye gök adını verir. İkinci günün oluşumundan sonra Tanrı suların bir yere toplanmasını ve kuru toprakların ortaya çıkmasını buyurur. Kuru alana kara, sulara ise deniz adını verir. Daha sonra Tanrı bu yerden otlar ve meyve ağaçlarının üremesini buyurur ve bitkiler oluşur. Tanrı son olarak hayvanları ve insanı yaratarak dünyayı altı günde tamamlamıştır. Yedinci gün ise Tanrı işlerini bitirdiği için dinlenmiştir ve bu gün kutsal sayılmıştır.11 Kitab-ı Mukaddes’te yer alan yaratılış bölümü Sümer ve Babil mitolojisi ile benzerlik göstermektedir. Yine burada da ilk olarak yaratıcı tanrı ve su ön plana çıkmıştır. Henüz hiçbir şey yok iken su vardı ve tanrının ruhu sular üzerinde hareket etmekteydi. Dünyanın yaratılışı ise söz ile olmuştur. Tanrı yaratacağı varlıkların olmasını buyurur ve olur. Varlıkların yaratılış sırası açısından da metinlerde benzerlik görülmektedir.

Kur’an’da yaratılış konusuna ayetlerde yer verilmiştir. Ankebut suresi 29. ayetinde yaratılış ile ilgili bilgi verilmektedir:

“ Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade

ediyor? Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.”12

Kur’an da birçok ayette yaratılış konusuna yer verilmiştir. Bu ayetlerden bir çoğu hem Türk Mitolojisi hem de Mezopotamya mitleri ile benzerlik taşımaktadır.

“ İnkar edenler, gök ile yerin tek bir bütün olduğunu, bizim onları sonradan

birbirinden ayırdığımızı ve canlı olan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? O halde onlar hala inanmayacaklar mı?”13

11 Kutsal Kitap, Tevrat- Tekvin, Bap1. 12 Ankebut, 29.

(15)

Enbiya suresinde geçen ayet Sümer mitolojisi ve Tekvin bölümü ile büyük benzerlikler taşımaktadır. Üç anlatıda da yer ile gök başlangıçta bir bütündür ve Tanrı ilk olarak bunları ayırır. Ayrıca tüm varlıkların sudan yaratılması da önceki anlatılar ile aynıdır. Zerdüştlük ise yaratılışı ele alırken oluşum sırası itibariyle Türk mitolojisine yakın bir anlatım taşır. Zerdüştlükte yaratılış altı aşamada tamamlanır ve insanın yaratılışı konusu Türk Mitolojisinde aynı şekilde yer alır. .14

Yaratılış konusunun Türk mitolojisi içinde de önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Başta Altay Türkleri olmak üzere birçok Türk toplumunda farklı şekillerde anlatıla gelmiş Yaratılış efsanelerine rastlanmaktadır.

Türklerin eski inancına göre tek bir tanrı vardır ve bu tanrı Gök Tanrı’dır. Ancak Gök Tanrı’ya yardım etmek ve düzeni sağlamak amacı ile yardımcı olarak ilah ve ilaheler de bulunmaktadır. Ülgen ise bu Tanrıların başında gelmektedir. Altay Türkleri tarafından Ülgen olarak adlandırılan yaratıcı Tanrıya Kuday da denilmektedir. Türklere ait yaratılış efsanelerinde Ülgen yaratıcı tanrıyı Erlik ise kişioğlunu temsil eder. Ancak Ülgen, Gök Tanrı olarak değil, yardımcı bir Tanrı olarak görülmektedir.15 Türk mitolojisinde Gök Tanrı asıl yaratıcı tanrıdır. Ülgen’in yer ile göğü yaratması da Gök Tanrı’nın emri ile olmuştur. Ülgen iyiliği temsil eden bir tanrı olmakla birlikte ay ve güneşin ötesinde yıldızların üstünde yaşamaktadır16. Ülgen’in çocukları da vardır ve Ülgen ile birlikte göğün katlarında yaşarlar. Ülgen’in dokuz kızı ve yedi oğlu vardır. Kızları Ak Kızlar veya Kıyan olarak adlandırılmaktadır.17 Oğullarının ise ayrı adları bulunmaktadır. Ülgen’in oğulları; Karşıt, Buura-Kan, Yaşıl-Kan, Burça-Kan, Karakuş, Baktı-Kan ve Er-Kanım’dır.18 Ülgen’in çocukları da kendisi gibi iyi tanrılardandır. Ayrıca Yayık, Suyla, Karlık, Utkucı, Yıldırım Tanrısı da iyi tanrıların içinde yer alır.19

Eski Türk inancında kötülüğü temsil eden ise Erlik’tir. Erlik İslamiyet’teki şeytan ile benzerlik göstermektedir. İslamiyet’te ilk olarak iyi bir melek olan iblis Adem’e secde etmeyi reddederek Allah’a karşı gelmiş ve cennetten kovularak

13 Enbiya, 21/30.

14 Evin Bilge, “Kutsal Metinlerde Yaratılış”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15/1, Diyarbakır 2013, s. 134.

15 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, C. 1, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 427.

16 A. V. Anohin,, Altay Şamanlığına Ait Materyaller, Kömen Yayınları, Konya, 2006, s. 10.

17 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, TTK Yayınları, Ankara 2017, s. 29.

18 A. İnan, a.g.e., 2017, s. 29.

(16)

kötülüğün kaynağı olmuştur. Erlik ise ilk başta kişioğlu ve Ülgen’in dostudur. Ancak daha sonra hırsına yenilip Ülgen ile düşman olmuş ve yeraltına gönderilmiştir. Bundan sonra Erlik kötülüğün temsilcisi olmuştur. Öyle ki Altay Türklerin de hastalıklar, felaketler Erlik adı ile bağdaşır ve Erlik bunu kendine kurban sunulması için yapar.20 Erlik halk arasında daha çok korku ile dile getirilmiştir. Yaratılış efsanelerinde Ülgen ile Erlik arasında çatışmalar görülmektedir. Burada Ülgen ile Erlik arasında mücadele iyinin ve kötünün mücadelesidir. Birçok felsefenin temelini oluşturan iyi-kötü çatışması Yaratılışın temelinde de kendini göstermektedir. Ayrıca bu durum başka kültürler ile etkileşiminde sonucu olabilir. İyilik ve kötülüğün savaşı dediğimizde aklımıza ilk olarak Zerdüştlük gelmektedir. Bilinen ilk dinlerden biri olan Zerdüştlükte Tanrı Ahuramazda ve şeytanı temsil eden Ahriman arasında da benzer bir mücadele vardır. Yaratılış efsanelerinde de benzer bir mücadele söz konusudur.

Birçok farklı rivayette yaratılış efsanesine rastlanmaktadır. Bölgelere göre değişiklik gösteren efsaneler temelde bize Türk inancı hakkında ortak bilgiler vermektedir. Aşağıda önemli araştırmacılar tarafından derlenmiş yaratılış efsanelerine yer verilmektedir. Ünlü Türkolog Radloff ve otuz yedi yıl Altay Türkleri ile yaşamış, asıl mesleği papazlık olan Verbitskiy Altay Türklerine ait Yaratılış efsanelerini ilk derleyen ve bize sunan araştırmacılardır. İlk olarak Verbitskiy’in derlediği yaratılış destanına baktığımızda mitin yukarıda yer alan diğer anlatımlar ile büyük oranda benzerlik taşıdığı görülmektedir.

“ Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne bir yer, Uçsuz bucaksız sonsuz sular içreydi her yer!”21

Giriş cümlelerine baktığımızda yine suyun her şeyden önce var olduğu ve başka hiçbir şeyin olmadığı göze çarpmaktadır. Anlatının devamında Tanrı Ülgen’in uçtuğu ancak konacak bir yerinin olmadığı yer alır. Bunu üzerine bir ses Ülgen’e emir vererek “Tut önündeki şeyi, hemen yakala” demiştir. Ülgen ise bu emre uyarak denizden bir taş çıkarır üstüne çıkar. Burada Ülgen tek yaratıcı değildir ve Ülgen’e seslenerek ne yapması gerektiğini söyleyen bir ilahi güç vardır. Asıl yaratıcı su içerisinde yaşayan Ana’dır ve Ülgen’i sözü ile yönlendirmektedir. Ülgen dünyayı yaratmak istediğini Ak-Ana’ya belirttiğinde ise Ak-Ana ona “Yaptım oldu” demesini ve asla “Yaptım olmadı”

20 A. V. Anohin, a.g.e., 2006, s. 3. 21 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436.

(17)

sözünü kullanmamasını söyler. Bundan sonra ise Ak-Ana denize dönerek kaybolur. Bunun üzerine Ülgen Ak-Ana’nın sözünü tutup “yaratılsın” diyerek dünyayı yaratmaya başlar. Burada yaratılışta söz ön plana çıkmaktadır. Ülgen’in sözü ile yaratılış başlamıştır. Bu ise İslamiyet ile benzerlik göstermektedir. İslami inanca göre de Allah “ol” derse her şey olur. Bu duruma başka bir örnek yine Yaratılış destanında geçen şu bölümdür:

“ Dinleyin ey insanlar! Varı yok demeyiniz!

Varlığa yok deyip de yok olup gitmeyiniz1”22

Ülgen’in söylemiş olduğu bu sözler yine sözün gücünü ve önemini belirtir. Daha sonra Ülgen sırası ile yeri ve göğü yaratmıştır. Yer ile göğün yaratılması Türk inancında varlığın başlangıcı olarak kabul edilir. Öyle ki Türk yazılı eserlerine de bu durum yansımıştır. Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli bir eser olan Orhun Abidelerinde Kül Tigin yazıtının doğu cephesinde yer alan şu cümle örnektir:

“Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş.”23

Verbitskiy’i tarafından derlenen yaratılış destanında Ülgen dünyayı altı günde yaratmıştır ve yedinci gün ise uyumuştur. Burada Tevrat’ın Tekvin bölümünde yer alan yaratılış ile benzerlik taşır. Hem Tevrat ve Kur’an’da hem de yaratılış destanında tanrının dünyayı altı günde yarattığı ve yedinci günde ise dinlendiği belirtilir.

Türklere ait yaratılış destanlarından biri de ünlü Türkolog Wilhelm Radloff tarafından derlenen anlatıdır. Radloff Türkler hakkında bilgi toplamak için Sibirya ve Türkistan bölgelerindeki Türk kavimlerine geziler düzenleyerek burada edindiği bilgileri sunduğu birçok eseri kaleme almıştır. Radloff tarafından derlenen Altay Yaratılış Destanı Verbitskiy tarafından derlenen yaratılış destanından farklı bir anlatıma sahiptir. Altay yaratılış destanında yer alan en önemli benzerlik ise yine başlangıçta suyun var olmasıdır.

“Yerin yer olduğunda, sularla kaplıydı her yer, Ne gök vardı, ne de ay, ne güneş, ne de bir yer.

22 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436.

(18)

Tanrı uçar dururdu, insanoğluysa tekti.”24

Burada suyun varlığı ön plana çıkmakla birlikte önceki destandan farklı olarak Tanrı tek başına değildir. Yanında insanoğlu (Erlik) da vardır. Yukarıdaki anlatıma benzer şekilde Tanrı konacak yeri olmadığı için sular üzerinde uçmaktadır. İnsanoğlu da ona eşlik etmektedir. Destanın devamında İnsanoğlu kendini tanrı ile bir tutarak ulu tanrıyı kızdırır ve sulara düşerek boğulmak üzere iken tanrı insanoğluna yardım eder. Daha sonra ise tanrının “Yaratılsın katı taş” sözü ile denizden bir taş çıkar ve tanrı ile insanoğlu bu taşın üzerine çıkar. Her iki anlatımda da suyun varlığının yanı sıra ilk olarak yaratılanın bir taş olması dikkat çekici bir unsurdur. Taşın yaratılmasından sonra ise yer, dağ ve insanlar yaratılır.

Türk toplumu tarih ve kültür alanında köklü bir geçmişe sahiptir. Bu nedenle yaratılış konusu Türk kavimleri tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Özellikle Altay Türkleri arasında çok çeşitli anlatımlara rastlanmaktadır.

Türk kavimlerine ait başlıca yaratılış destanlarını ele almaya devam edersek A.V. Anohin tarafından derlenen yaratılış destanları önemli bir yere sahiptir. Anohin Türklere ait iki farklı yaratılış destanını aktarmıştır. İlk olarak daha detaylı bir şekilde aktarılan destana baktığımızda Radloff ve Verbitskiy’e ait derlemelerden çok farklı bir anlatıma sahip olduğu görülmektedir. Altay Türklerine ait bu anlatımda demir boynuzlu, gök tüylü bir keçi tufan olacağını haber verir. Keçi yedi gün boyunca yeryüzünü dolaşır ve yedi gün deprem olur, dağlar ateş püskürür, yağmur, kar ve dolu yağar. Soğuklarında başlaması ile yedi kutsal kardeş diye adlandırılan tanrılar tufan olacağını söylemişlerdir. Burada iki kardeş olarak belirtilen Erlik ve Ülgen başta olmak üzere yedi kardeş büyük bir gemi yapmışlar ve bu geminin içine her cinsten hayvanı bir erkek ve bir dişi olarak almışlardır. Tufandan sonra ise daha üstün vasıflara sahip olan Ülgen sırası ile horoz, kaz ve kuzgunu yeryüzüne göndermiştir. Kuzgunun leş yemesi ile tanrılar gemiden inmişler ve Ülgen insanları yaratmaya başlamıştır.25

Altay Türklerine ait bu anlatım çok önemlidir. Çünkü bu destandaki tufan olayına hem kutsal kitaplarda hem de Sümer, Babil mitolojisinde rastlamaktayız. Tufan hadisesi ilk olarak Sümerlere ait tabletlerde yer almaktadır. Sümer tabletlerinde yer alan

24 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436. 25 A. V. Anohin, a.g.e., 2006, s. 20.

(19)

efsanede Türk destanına benzer şekilde yedi gün vurgusu yapılmaktadır. “Yedi gün, yedi

gece boyunca tufan memleketi kapladıktan” satırları ile Sümer tabletlerinde yer

almaktadır.26 Yine Babil efsanesinde de Utnapiştim Gılgamış’a tufanı haber vermektedir. Babil efsanesi ile Türk destanı büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Aynı şekilde tufan sonrası gemiden inmek için her iki anlatımda da kanatlı hayvanlar kullanılmış ve sonrasında gemiden inmişlerdir. Tevrat ve Kur’an’da da tufan olayına rastlamaktayız. Tevrat’ın Tekvin bölümünde bap 6 ve 7 de tufan olayı geminin yapımı dahil detaylı şekilde yer almaktadır. Ayrıca Tevrat’ta yer olan tufan kırk gün sürmektedir. Ancak her yedi günde bir güvercin gönderilerek yeryüzü kontrol edilmektedir ve güvercinin zeytin dalı ile dönmesi sonucu tufanın bittiği anlaşılmaktadır.27 Kur’anda ise sırasıyla Araf, Yunus, Hud, Mü’minun, Şuara, Ankebut, Zariyat ve Yasin surelerinde tufan olayından bahsedilmektedir. Türk destanında yer alan hayvanların çift şeklinde gemiye alınmasına ise Mü’minun suresinde rastlamaktayız.

“Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar!”28

Türk toplumlarında tufan olayından bahseden farklı anlatımlara da rastlanmaktadır. Ancak yaratılışın başlangıcı olarak sadece Anohin derlemesinde yer almaktadır. Anohin farklı bir yaratılış destanına eserinde yer vermiştir. Bu destanda ise tufan olayına rastlanmaz. Bu derlemede Ülgen insanları yaratır ve Ulu Tanrı Kuday’dan insanlara can istemesi için bir kuzgunu gönderir. Kuday’dan canları alan kuzgun Ülgen’e giderken yolda ilk önce bir deve leşi görür ancak onunla ilgilenmez. Daha sonra ise bir at leşi görür ama ilgilenmeyip yoluna devam eder. Son olarak bir inek leşi görüp “ Ah ne güzel gözler” deyince ağzındaki canlar düşerek yeryüzünde ağaçları meydana getirir.29 Bu anlatımda dünyanın yaratılışına dair başka bir bilgiye rastlanmamaktadır.

26 Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlilerde Tufan Tufan’da Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2009, s. 54. 27 Tevrat, Bap 6-7.

28 Mü’minun, 26.

(20)

Şeroşevskiy tarafından derlenen Yakut Türklerine ait yaratılış efsanesinde ise Verbitskiy ve Radfloff derlemelerine benzer bir olay mevcuttur. Burada Ülgen, Ak yaratıcı Ürüng-ayıg-toyon adı ile karşımıza çıkmaktadır. Ürün-ayıg-toyon başlangıçta denizin üzerinde yükseklerde durur iken denizden şeytan çıkar ve suyun altında bir yer olduğunu belirtir. Bunun üzerine yaratıcı suyun altından toprak getirmesini ister. Şeytan suyun altına indiğinde ise toprak büyüyerek yeri oluşturur.30

Lebed Tatarlarına ait yaratılış destanında ilk başta her yer su ile kaplıdır ve toprak yoktur. Tanrı bir kuğu kuşu göndererek su getirmesini ister. Ancak kuğu suya geldiğinde bir toprak parçası gagasına yapışır ve bunu attığında ise yer meydana gelir. Tanrı başka bir kuş ile de dağ ve vadileri meydana getirir.31

Yakut Türklerine ait birçok yaratılış destanı mevcuttur. Bunlardan biri ise yerin yaratılışını şu şekilde anlatmaktadır:

“ Tanrının annesi bir dünya yaratmaya karar verir. Fakat elinde dünyayı yaratacak materyal yoktur. Onun için her şeyden önce bir ördek ve bir tane karabatak yarattı. Onların her ikisine de suyun dibine dalıp oradan çamur çıkarmaları emredildi. Daldıktan sonra çamuru ilk çıkaran ördek oldu. Aha sonra suyun yüzüne karabatak çıktı ve bir şey bulamadığını söyledi. Tanrının annesi bu duruma çok kızdı. Sana ördekten daha uzun bir gaga vermedim mi? Dedi. Karabatağı ömrünün sonuna kadar geçimini suyun altından temin etmekle cezalandırdı. Sonra tanrının annesi getirilen çamurla dünyayı yarattı. Dünya suya batmadı ve okyanusun sularıyla başka bir yere de sürüklenmedi. Orada kök saldı ve büyüyerek iri bir dünya oldu…”32

Yakut Türklerine ait bu destanda Tanrı Ülgen değil onun annesi olan yaratıcı ön plana çıkmaktadır. Tanrının annesi olarak yer alan yaratıcı Verbitskiy derlemesinde de adı geçen Ak-Ana olmalıdır. Burada da diğer Türk destanlarına benzer şekilde su ve toprağın baştan itibaren var olduğu görülmektedir.

Dünyanın yaratılışına ait başlıca Türk destanlarına baktığımızda bu destanların birbirleri ile büyük benzerlik taşıdığı görülmektedir. Anohin’e ait derleme hariç diğer destanlar su motifi ile başlamaktadır. Yer ve gök yaratılmadan önce sadece su ve yaratıcı yer almaktadır. Radloff ve Verbitskiy’e ait ilk derlemelerde dünyanın

30 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436.

31 Wilhelm Radloff, Sibirya’dan, C. 1, Maarif Basımevi, İstanbul 1956, s. 368.

(21)

yaratılışında söz ön plana çıkmaktadır. Tanrının tek sözü ile yer, gök, dağlar, ağaçlar, insanlar yaratılır. Yakut Türkleri ve Lebed Tatarlarına ait destanlarda ise söze rastlanmamaktadır. Lebed tatarlarına ait efsane de su motifinin yanında kuş motifi yer alır. Türk inanç sisteminde yer alan kutsal motifler destanların temelini oluşturmaktadır. Kutsal kabul edilen ve her birinin ruhları olduğuna inanılan dağ, ağaç, su motiflerinin oluşumuna dair bilgiler destanlar da yer almıştır. Su motifinin ise yaratılışına değil onun sonsuz varlığına ve hep var olduğuna vurgu yapılmıştır.

Türk destanlarında dünyanın yaratılışının yanı sıra insanın yaratılışına da yer verilmiştir. Çoğu Türk destanında insan dünyanın yaratılmasından sonra tanrı iradesi ile yaratılmıştır. Bu bölümde ise Ülgen ile Erlik arasındaki mücadele ve Türkler tarafından kutsal kabul edilen birçok unsur yer almaktadır. İnsanın yaratılışı konusu en az dünyanın yaratılışında olduğu kadar merak edilen ve araştırılan bir konu olmuştur. Bu nedenle insanın oluşumu nasıl yaratıldığı nasıl dünyaya geldiği hem kutsal kitaplarda hem de farklı toplumların mitolojisinde kendisine yer edinmiştir. Türk mitolojisi ise zengin kaynağı ile bu konuda çok çeşitli anlatımlara sahiptir. Dünyanın yaratılışı konusunda olduğu gibi insanın yaratılışında da ilk olarak Mezopotamya mitolojisine bakmamız gerekmektedir. Çünkü Türk mitolojisi ve kutsal kitaplar ile dinlerin ortaya çıkış noktası olması nedeniyle Mezopotamya bölgesine ait mitolojiler büyük oranda benzerlik göstermektedir.

Sümer mitolojisine baktığımızda insanın yaratılış nedeni tanrılara hizmet etmesidir. Bütün tanrıları doğuran ilksel deniz Enki’ye tanrılara hizmet etmesi için bir varlık yaratmasını söyler ve bunun üzerine Enki insanı yaratır. Enki ve Ninmah insanı yarattıktan sonra verdikleri ziyafette çok fazla şarap içerek sarhoş olurlar ve bu durumda iken farklı insanlar yaratırlar. Toplamda altı farklı şekilde insan yaratılmıştır. Ninmah bu insanları denizin dibinden aldığı bir kil ile yaratır.33 Babil mitolojisinde de insan benzer şekilde tanrılara hizmet etmesi için ve tanrının kanı ile karıştırılan balçıktan yaratılmıştır.34 İnsanın kil, balçık, çamurdan yaratılması mitolojilerin ve kutsal kitapların ortak noktasıdır. Tevrat ve Kur’an’da da insanın yaratılışı konusu benzer şekilde anlatılmaktadır. Tevrat Tekvin bölümünde insanın yaratılışı konusu yer almaktadır. Rab ilk olarak Adem’i topraktan yaratır ve burnundan yaşam soluğunu üfler. Daha sonra ise Adem’in yalnız kalmaması ve ona yardımcı olması için Adem

33 S. N. Kramer, a.g.e., 1999,s. 132-133. 34 A. Heidel, a.g.e., 2018, s.86.

(22)

uyurken kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır.35 Aynı şekilde İncil’de Pavlus’un Mektuplarında kadının erkekten yaratıldığı belirtilir.36 Kur’an’da ise insanın yaratılışı hakkında farklı ayetlerde bilgiler yer almaktadır. Kur’anda en açık şekilde insanın yaratılışı şöyle anlatılmaktadır:

“Andolsun biz insanı çamurdan bir hülasadan yarattık. Sonra onu insanı sarp ve metin bir karargâhta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi alaka haline getirdik, derken o alakayı mudga yaptık, o bir çiğnem eti kemik çevirdik o kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla inşa ettik...”37

İnsanın yaratılışı, kutsal kitap ve Mezopotamya mitleri dışında Türk mitolojisi içerisinde de yer edinen bir konu olmuştur. Türk mitolojisinde insanın yaratılışı farklı şekillerde anlatılmaktadır. Yaratılışa ait destanlar evrenin oluşmasından sonra Ülgen’in farklı nedenlere dayanarak insanı yarattığına yer verir. En geniş anlatıma sahip olan Verbitskiy ve Radloff’a ait derlemeler insanın yaratılışını da detaylı olarak vermektedir. Verbitskiy’e ait derlemeye baktığımızda Tanrı Ülgen denize baktığı sırada bir toprak parçası ve onun üzerinde de bir kil görür. Bunun üzerine “ Toprak üstündeki şey nedir acaba? İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba!” der ve toprak şekil alarak ilk insan Erlik’i yaratır.38 Ancak Erlik hırsı nedeniyle Ülgen ile düşman olur. Bundan dolayı Tanrı Ülgen kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi kişi yaratır. Yedi kişiye önce nefesiyle can sonra akıl verir. Böylece Ülgen insanları yaratmış olur. Radloff’a ait derlemede ise insan topraktan değil bir ağaçtan yaratılır. Tanrı bir gün dolanırken göğe tırmanan bir ağaç görür. Bu ağaç dalsız budaksız garip bir ağaçtır. Bunun üzerine Tanrı görünüşünü beğenmediği için ağaca buyurur: “ Bitsin dokuz dalıda!”39 Hemen ağaçta dallar ve budaklar oluşur. Oluşan bu dokuz dalda Tanrının emri ile dokuz kişi, dokuz kişiden de okuz oymak türer. Bu dokuz kişi tanrı katında yaşamaya başlarlar ve şeytan bu insanları kandırmak için elinden geleni yapar. Bir gün şeytan bu insanların bir ağacın meyvesine hiç dokunmadıklarını fark eder ve insanlara bunun nedenini sorunca Tanrının yasak ettiği cevabını alır. Şeytan ilk olarak bekçi olarak dikilen yılanı ardından da Eci adlı kadın ile Törüngei adlı erkeği kandırır. Eci ve Törüngei şeytana kanarak yasak meyveyi yerler ve tanrı tarafından cezalandırılırlar. Buradaki olay Tevrat ve 35 Tevrat-Tekvin, 2/6-25. 36 İncil, 1. Korintlililer,11/18. 37 Mü’minun, 12-14. 38 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436. 39 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 436.

(23)

Kur’an da yer alan Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulması ile aynıdır.

Başka bir destanda ise insanın yaratılışında su ve mağara motifi de yer almaktadır. Bir kam tarafından aktarılan bu hikayeye göre insanın yaratılışı şu şekilde olmuştur:

“ Çok yüksek bir dağ olan Kara Dağ’da kutsal ata mağarası varmış. Birgün bardaktan boşalırcasına yağan yağmur suları bu mağarayı basmış ve insan biçiminde olan bir çukuru su ile doldurmuş. Yağmur durduktan, güneş ısısını yeryüzüne göndermeye başladıktan sonra, insan şeklindeki bu çukurun içindeki çamur dokuz ay on günde canlanmış. İşte ilk insan bu kişiymiş.”40

Bu anlatımda Türkler için iki önemli motif yer almaktadır, su ve mağara. Su varlığın başlangıcını oluşturur ve tüm destanlarda ön plandadır. Ancak mağara motifine yaratılışta çok rastlanmamaktadır. Mağara Türk kültüründe doğurganlığı temsil eder. Eski Türk inancında çocuğu olmayan kadınlar mağara giderek burada kaldıklarında çocuk sahibi olacaklarına inanırlardı. Yine mağara motifi Ergenekon Destanında da karşımıza çıkmaktadır. Bu destanda ise dişi kurt bulduğu çocuğu bir mağaraya getirerek besler ve sonra bu çocuktan olan on erkek çocuğu da yine bir mağarada dünyaya getirir. Mağaranın doğumu simgelemesine bu hikâyede de yer verilmiştir ve su dolu çukurdaki toprak aynı insanlarda yaşanan hamilelik süreci gibi dokuz ay on gün sonra canlanarak insanı oluşturmuştur.

İnsanın hırs ve kötülüğü içinde barındırmasının nedeni de mitolojide yaratılış bölümünde yer almıştır. Yakut Türklerine ait bir efsane şu şekilde anlatmaktadır:

“Dünyayı yaratan tanrının büyük bir taş mabet ve bu mabedin içinde yedi tane

taştan insan figürü yaptığı belirtilir. Tanrı bu insan figürlerini koruması için bir adam yaratır. Bu figürlerin korunması için bu adamı görevlendirir. Şeytan bu yere girmek için çeşitli yolları dener. Daha sonra o bu insan figürlerine yanaşıp kendi aklına göre onlara can vermeye çalışır. Tanrı şeytanın bu insan figürlerine can vermeye çalışmasını görünce çok sinirlenir. Tanrı oraya görevlendirdiği adamı bir köpek şekline sokar. Bu

40 Tuncer Gülensoy, Ve Tanrı Türk’ü Yarattı Türk Boylarının Mitolojileri, Destanları ve Efsaneleri ile

Zebur, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’e Göre Dünyanın ve Kişi Oğlunun Yaratılışı, Bilge Kültür Sanat

(24)

çamurdan yapılmış insan figürlerinin dışlarını içeriye çevirir. İnsanın içinin hep pislikle dolu olmasının sebebi budur.”41

Türk destanları evrenin ve insanın yaratılışı hakkında bize çok önemli bilgiler vermektedir. Sümer, Babil Mitolojisi ve kutsal kitaplarda yer alan birçok olay Türk mitolojisinde de işlenmiştir. Bu ise Orta Asya kavimleri ile Mezopotamya arasında bir bağ olduğunu göstermektedir. Dünyanın ve insanın yaratılışına ait Türk mitolojisinde çok daha fazla örnek mevcuttur. Ancak her birini burada ele almak mümkün değildir. Bu nedenle destanlarda yer alan benzerlikler vurgulanarak Türk inanç sisteminde ve mitolojisinde yaratılış ele alınmıştır. Yaratılış konusu her toplum tarafından merak uyandıran ve hala araştırılan bir konu olmaya devam etmektedir. Dünya tarihine ve toplumların inançlarına, mitolojilerine bakıldığında çok farklı anlatımların bulunması bu merakın bir sonucudur.

1.2.Oğuz Destanı

Oğuz Destanı Türklere ait en önemli destan olarak kabul edilir. Oğuz’un doğumu, hayatı ve fetihlerinin anlatıldığı Oğuz Destanı; Türk kültürü, oluşumu ve tarihi hakkında da önemli bilgiler içerir. Türklerin atası olarak da kabul edilen Oğuz’un hayatının anlatıldığı bu destan birçok kaynakta farklı şekillerde aktarılmıştır. İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası olarak çok sayıda Oğuz Destanı bulunmaktadır. Oğuzname olarakta adlandırdığımız bu anlatılar zamanla değişime uğramış ve Türk kavimleri arasında çeşitli anlatımları oluşmuştur. İlk olarak İslamiyet öncesi döneme baktığımızda eski Türk inancının izlerini taşıyan destan Uygur harfleri ile yazılmış Oğuz Kağan Destanı’dır. Bu destan Uygur alfabesi ile yazılmış 42 sayfalık başlığı olmayan eksik bir el yazmasıdır.42 Bilinen en eski Oğuz Destanı olan Uygurca metin 13. Yy’ da kaleme alınmıştır.43 Günümüzde bu eser Paris Bibliotheque Nationale Supplt. Tur 1001 no’da bulunmaktadır. Cahrles Schefer’in kitapları arasında bulunan bu eserin ilk olarak Radloff tarafından 1890’da 8 sayfası tıpkıbasım olarak neşredilmiştir. 1891’de ise 42 sayfayı çevirerek Almanca olarak yayınlar. 1893’te Radloff’un eseri Rusçaya çevirmesinden sonra 1928’de ise Rıza Nur metni arap alfabesi ile Türkçeye aktararak

41 A. A. Arslan, a.g.e., 2011, s. 80.

42 Paul Pelliot, Uygur Yazısıyla Yazılmış Uğuz Han Destanı Üzerine, (Çev. Vedat Köken), TDK Yayınları, Ankara 1995, s. 7.

(25)

yayınlar. Son olarak ise W. Bang ve Reşit Rahmeti Arat tarafından eser yayınlanır.44 B. Ögel tarafından Oğuz Destanlarının en güzeli ve en değerlisi olarak görülen bu eser konumuzun ana kaynağını oluşturmaktadır.45 Burada başlıca Oğuz Destanlarından bahsetmek yerinde olacaktır. İslamiyet sonrası döneme ait iki önemli eserde Oğuz Destanı detaylı bir şekilde yer almaktadır. Bunlardan ilki İlhanlı bir doktor olan Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih adlı eseridir. Reşiddedin burada Oğuz Destan’ı Moğol olarak anlatmış ve ilk cildinde Oğuzlardan bahsetmiştir.46 İkinci bölümde ise Oğuz destanı “Tarih-i Oğuzan ve Türkan” başlığı altında verilmiştir. Reşideddin’in eserinde yer alan Oğuz Destanı Z.V. Togan tarafından neşredilmiştir.47 Diğer eser ise Ebulgazi Bahadır Han’a ait Şecere-i Terakime’dir. Ebulgazi Bahadır Han bu eserinde Reşideddin’den yararlanmıştır. Bu eserler dışında Cengiz Han Tarihi Tercümesi olarak adlandırılan bir rivayette mevcuttur.48

Türk hükümdarından bahseden destana adını veren Oğuz’un ne anlama geldiği ayrı bir tartışma konusunu oluşturur. İlk olarak J. Marquart Oğuz’un Ok+uz kelimelerinden geldiğini ve bu kelimenin oklu adamlar anlamına geldiğini belirtmiş ancak bu görüş desteklenmemiştir.49 Oğuz’un ne anlama geldiği hakkında diğer bir görüş ise D. Sinor’e aittir. Sinor Oğuz kelimesinin öküz veya boğa anlamına geldiğini belirtmektedir.50 Sinor bu görüşünü ise Uygur harfleri ile yazılmış Oğuz Kağan Destanı’nın başında yer alan boğa figürüne dayandırmaktadır.51 Bu konu da birçok farklı görüş ortaya atılsa da en yakın bulunan görüş Nemeth’e aittir. Nemeth, Oğuz ok+z şeklinde ok’un kabile, boy anlamına geldiğini, z’nin ise çoğul eki olduğunu belirtir.52 O halde Oğuz adı boylar anlamına gelmektedir. Oğuz’un oğulları ve torunlarının devamına baktığımız da ve bu isimlerin boy ismi olarak kullanılması, Oğuzlar veya 24 Oğuz Boyu olarak anılması bu görüşü desteklemektedir. Nitekim N.S.

44 Mustafa Aksoy, “Oğuzname”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 1503,

45 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 128. 46 M. Aksoy, a.g.m., 2002, s.1504.

47 Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı, Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlil, İstanbul, 1982 s.164. 48 Osman Fikri Sertkaya, “ Oğuz Kağan Destanı Üzerine Bazı Mülahazalar”, Türk Dili Araştırma

Yıllığı-Belleten, C.40, Ankara 1995, s. 9-27.

49 Faruk Sümer, Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s. 19. 50 Denis Sinor, “Oğuz Kağan Destanı Üzerine Bazı Mülahazalar”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Dergisi, C. 4, TDED IV/1-2, İstanbul 2012, s. 5.

51 Ahmet Bican Ercilasun, “Dede Korkut Kitabı ile Oğuz Destanı Arasındaki Münasebetler”, TDAY-

Belleten, Ankara 1994, s. 69-89.

(26)

Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde Oğuz Kağan’ın tarihi açıdan bir kişiyi değil Oğuz Türklerini temsil ettiğini söylemesi de bu görüşü desteklemektedir.53 Tüm bu görüşler dışında Oğuz adının Türk kağanları için unvan olduğu görüşü de mevcuttur.54

Oğuz Destanı metnine geçmeden önce Oğuz’un kimliğinden bahsetmek gerekir. Oğuz Kağan, Türk tarihinde bilinen ilk devlet olan Asya Hun Devleti’nin en önemli hükümdarı Mo-tun (Börü Tonga)55 ile özdeşleştirilmektedir. Bunun sebebi ise Oğuz Kağan Destanında geçen olaylar ile Hun hakanı Mo-tun döneminde yaşanılan olayların büyük benzerlik göstermesidir. Z.V. Togan, De Guignes, Ziya Gökalp gibi isimlerin kabul ettiği görüşü ve benzerlikleri açıklamak için ilk olarak Hun tarihine bakmamız gerekir.

Hunlara Çinliler Hiung-hu demişlerdir. Büyük Hun İmparatorluğunun ise bilinen ilk hükümdarı Mo-tun’un babası Tuman’dır. Ancak Çin kaynaklarından edinilen bilgilere göre Hun imparatorluğu Tuman’dan çok daha öncesine dayanıyordu.56 Mo-tun ise imparatorluğun en güçlü ve bilinen hükümdarıdır. Mo-tun babası tuman kendisini değil kardeşini veliaht göstermiş ve Mo-tun’u Yüeh-chilere rehin olarak vermiştir. Yüeh-chilerin elinden kurtulan Mo-tun geri dönünce emrine bir tümen verilmiş ve bunların eğitimi ile ilgilenmiştir. Daha sonra ise bir av sırasında babasını öldürerek tahta geçmiştir.57 Büyük seferler yapan Mo-tun Türk kavimleri tek bir bayrak altında toplamış ve Çin’i vergiye bağlamıştır. Ayrıca günümüzde de kullanılan orduda onluk sistemi de Mo-tun oluşturmuştur. Mo-tun sonra yerine oğlu Ki-ok geçmiştir. Ancak sonraki dönemlerde devlet eski gücünü kaybederek parçalanmıştır.

İlk olarak Mo-tun ve Oğuz Kağan’ın babaları ile yaptıkları mücadele görülmektedir. Mo-tun kendisini veliaht göstermeyen ve rehin veren babasını bir av sırasında öldürerek tahta geçer. Camiü’t-Tevarih’te anlatılan Oğuz Kağan destanında da Oğuz babası Kara Han ile inancı nedeniyle bir mücadeleye girer ve bu mücadeleyi kazanarak başa geçer. Ayrıca her iki hükümdarda büyük fetihler yaparak tüm kavimleri

53 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. 1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1983, s. 22. 54 Ali Öztürk, Çağların İçinden Türk Destanları, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2011 s. 160.

55 M-tun isminin Börü Tonga olarak açıklaması için bakınız: Saadettin Yağmur Gömeç, “Oğuz Kağan’ın Kimliği, Tarihte Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları”,Ciépo Interim Symposium The Central Asiatic Roots

Of Ottoman Culture, İstanbul 2014, s. 113.

56 Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu, Ankara, 2019 C. 1, s. 89. 57 B.Ögel, a.g.e., s. 154-155.

(27)

tek bir çatı altında toplamıştır. Çin kaynaklarında yer alan Mo-tun’un babasını öldürmesi ilk destani unsur olarak da kabul edilir. S. Gömeç Mo-tun ile Oğuz’un aynı kişiler olduğu konusuna başka bir delil olarak Oğuz ve Mo-tun’un çocuklarının adları arasındaki benzerliğe dikkat çeker. Oğuz Kağan’ın iki kadından altı oğlu olmuştur. İlk olarak gökten ışık içinde inen bir kadından Kün (Gün), Ay, Yıldız adını verdiği üç oğlu olur. Daha sonra su kenarında bir ağaç kovuğunun içinde gördüğü kadından ise Kök (Gök), Tag (Dağ) ve Tengiz (Deniz) adında üç oğlu olur. Burada Kün ve Kök isimleri önemlidir. Mo-tun ölünce yerine oğlu Ki-ok sonrasında ise torunu Chün-ch’en(Kün-içen) tahta geçmiştir. Burada ki Ki-ok ismi Kök, Kün-içen ise Kün demektir.58 Bu ise Oğuz’un Mo-tun olduğunu görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Oğuz Kağan Destanı’nın birçok anlatımı bulunmaktadır. Üzerine çok sayıda çalışma yapılan ve farklı anlatımlarının bulunduğu bu destan Türk tarihi ve kültürü için çok önemlidir. Oğuz destanlarında Oğuz’un hayatı, fetihlerinin yanı sıra Oğuz boylarının ortaya çıkışı ve bu boylarının adlarının nereden geldiği ile ilgili anlatılarda yer almaktadır. Oğuz destanları iki ana grupta incelenebilir; İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası anlatılarıdır.

Uygur harfleri ile yazılmış Oğuz Destanı İslamiyet öncesi destan kısmını oluşturur. Bu metinde İslami hiçbir unsura rastlanmamaktadır. Mitolojik birçok unsur içeren bu metin, yine Oğuz’un doğumundan sonra ki farklılıkları ve yaptığı kahramanlıkları aktarır. Bu eserde Oğuz olağanüstü vasıflar ile donatılmıştır. Fuzuli Bayat, İslamiyet öncesi dönemdeki Oğuz için şu yorumda bulunur: “ Oğuz, Oğuzların

sosyal ve idari yapısını oluşturan ilk cihan devletinin kurucusu, boylara ad veren Tanrıoğludur.”59 Burada Oğuz’a tanrısal bir vasıf kazandırılmıştır. Burada Oğuz’un

Türk kavmine gönderilmiş olan bir peygamber olduğu görüşüne değinmeliyiz. Kur’an’ı Kerim Nah suresinde “ Biz her millete bir peygamber gönderdik” ayeti yer almaktadır.60 Bu durumda Türklere de bir peygamber gönderilmiş olmalıdır. Camiü’t Tevarih ve Şecere-i Terakime’de Oğuz İslamiyet’i kabul etmediği için babası ile mücadeleye girer ve İslamiyet’in yayılması için mücadeleler verir. Bu ise bir peygamber olabileceği

58 S.Y.Gömeç, “Oğuz Kağan’ın Kimliği, Tarihte Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları”,Ciépo Interim

Symposium The Central Asiatic Roots Of Ottoman Culture, İstanbul 2014, s. 115.

59 Fuzuli Bayat, “ Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 936.

(28)

görüşünün temelini oluşturur.61 İslamiyet sonrası dönemde Oğuz alp kişiliğinden alperen kişiliğine dönmüştür ve Oğuzların Müslümanlığa geçişi Oğuz Destanına bu şekilde yansıtılmıştır.62

İslamiyet öncesi döneme ait Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı Oğuz’un doğumu ile başlar. Oğuz olağanüstü vasıflar ile dünyaya gelmiştir:

“ Yine günlerden bir gün Ay Kağan’ın gözü parladı, doğum ağrıları başladı ve bir erkek çocuk doğurdu. Bu çocuğun yüzü gök, ağzı ateş gibi kızıl, gözleri ela, saçları ve kaşları kara idi. Perilerden daha güzeldi. Bu çocuk anasının göğsünden ilk sütü emdi ve bir daha emmedi. Çiğ et, çorba ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı. Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı. Ayakları öküz ayağı gibi, beli kurt beli gibi, omuzları samur omzu gibi, göğsü ayı göğsü gibi idi. Vücudu baştan aşağı tüylü idi. At sürüleri güder, ata biner ve av avlardı. Günlerden ve gecelerden sonra yiğit oldu.”63

Burada Türk mitolojisine ait birçok unsur yer almaktadır. ilk olarak Ay Kağan’ın gözlerinin parlaması, ışık saçması Türk mitolojisinde ışık motifine örnektir. Işık motifi her ne kadar Budizm ve Manihaizm etkisi ile Türk kültürüne geçmişse de Türk destanlarında sıkça karşımıza çıkmaktadır. Işık burada tanrısallığa vurgu yapar. Aynı şekilde Cengiz’in soyundan bahsedilirken Alakoa ışık içerisinde inen bir kurttan gebe kalır. Ayrıca Oğuz’un yüzünün gök rengi olması da önemlidir, gök rengi Gök Tanrının bir simgesidir.64 Oğuz’un ağzının ateş gibi kızıl olması ise Mitolojide renk motifine yapılan bir vurgudur. Kızıl renk gücü ve iktidarı temsil eder ayrıca savaş tanrılarının rengi olarak bilinir ve Oğuz’un savaşçı kimliğine yapılan vurguyu göstermektedir.65 Burada kırk sayısı, kurt motifi gibi unsurlarda yer almaktadır. oğuz çocukluğunu yaşamadan hızlı bir şekilde büyür. Bu durum ise Oğuz’un yiğit olma ideali olarak adlandırılabilir.66

Oğuz’un doğumu gelişmesinden sonra halka zarar veren bir gergedanın Oğuz tarafından öldürülmesi detaylı bir şekilde anlatılır. Oğuz gergedanı avlamak için ormana

61 S.Y.Gömeç, Türk Destanlarına Giriş, Berikan Yayınevi Ankara, 2015 s. 20.

62 Mehmet Aça, “Reşideddin Oğuznamesi’nde Kadın”, Milli Folklor Dergisi, Ankara 2007, Yıl 19, Sayı 76, s. 78.

63 W. Bang-G.R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul 1970, s. 11. 64 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000 s. 136.

65 Asiye Figen Kalkan, “Türk Destanlarında Kahramanın Olağanüstü Doğumu”, Türk Dünyası Dergisi, Sayı 42, İstanbul 2012, s. 41.

66 Mehmet Kaplan, “ Oğuz Kağan-Oğuz Han Destanı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 922.

(29)

gider ve bir geyiği söğüt ağacına bağlayarak gider. Geldiğinde gergedanın geyiği aldığını görür. Sonra bir ayıyı bu ağaca bağlar ve gider. Geldiğinde gergedan ayıyı da almıştır. Son olarak Oğuz ağaca kendini bağlayarak gergedanın gelmesini bekler. Gergedan geldiğinde ise kılıcı ile onu öldürür. Tekrar gergedanın yanına geldiğinde bir ala doğanın onu yediğini görür ve onu da öldürür söyle der:

“ Gergedan geyiği yedi, ayıyı yedi, kargım onu öldürdü demir olsa. Gergedanı ala doğan yedi. Yayım, okum onu öldürdü, bakır olsa.”67

Bu bölümde madenlere atıf yapılmıştır. Türkler bilindiği üzere demirci bir kavimdir. Göktürkler ilk olarak Avarların hâkimiyetinde iken demircilik yapıyorlardı. Gergedan gibi güçlü bir hayvanı öldürmesini kargısının demir olmasına bağlamaktadır. Ayrıca burada Oğuz’un avcılığı ve cesareti vurgulanmıştır.

Oğuz cesaretini, kahramanlığını gösterdikten sonra bir gün Tanrıya yalvarırken gökten bir ışık iner. Bu ışık güneş ve aydan daha parlak diye tasvir edilir. Bu ışığın içerisinde ise bir kız oturmaktadır.

“ O ışığın içinde bir kız var yalnız oturuyor. Çok güzel bir kızdı. Başında ateşli ve parlak bir beni vardı. Demirkazık gibiydi. O kız öyle güzeldi ki gülse Gök Tanrı gülüyor, ağlasa gök Tanrı ağlıyor.”68

Oğuz bu kızı görünce evlenir ve üç oğlu olur. Çocuklarına Gün, Ay ve Yıldız adını koyar. Yine bir gün Oğuz ava gittiğinde gölün ortasında bir ağaç ve ağacın kovuğunda bir kız görür. Kızın gözleri gök, dişleri inci gibidir. Oğuz bu kızı sever ve kız hamile kalır. Oğuz’un bu kızdan üç oğlu olur ve adlarını Gök, Dağ ve Deniz koyar.

Bu bölümde ele almamız gereken iki konu vardır. İlk olarak Türk töresinde bir kişinin ad alması ve evlenebilmesi için yiğitliğini kanıtlaması gerekmektedir. Oğuz gergedanı öldürerek cesaretini ve yiğitliğini kanıtlamıştır. Bunun üzerine tanrı ona ışık içerisinde bir kız göndermiştir. Aynı şekilde başka bir anlatıma Dede Korkut Hikâyelerinde rastlamaktayız. Boğaç Han ise ad alabilmek için bir boğayı öldürür ve adını hak eder.69 İkinci olarak ise Oğuz’un evlendiği kızlardır. Gökten ışık içerisinde inen kız göğü simgelemektedir. Nitekim kız için Demirkazık gibiydi ifadesi kullanır.

67 W. Bang-G.R. Rahmeti, a.g.e.,1970, s. 13. 68 W. Bang-G.R. Rahmeti, a.g.e., 1970, s. 13-15. 69 A. B. Ercilasun, a.g.m., 1994, s. 87.

(30)

Türk mitolojisinde yıldızlara önem verilmiştir. Şüphesiz Demirkazık bunlar içerisinde en önemlisidir. Ayrıca bu kızdan olan çocukların gün, ay ve yıldız isimlerini vererek bu çocuklarının da göğü simgelediği görülmektedir. İkinci kız ise yer-su tanrıları tarafından gönderilmiş olmalıdır. Göl ve ağaç motifleri yer-su iyeleri ile ilgilidir. Özellikle ağaç motifi anneyi ve doğurganlığı temsil etmektedir. Aynı şekilde bu kızdan olan çocuklarına Gök, Dağ, Deniz adını vermiştir ve bunlarda iyelere atıf yapmaktadır. O halde Oğuz’un ilk çocukları gökyüzünü daha sonra doğanlar ise yeryüzünü temsil etmektedir.70 B. Ögel ise ilk doğan çocukların daha soylu ve devlet içindeki önemlerinin daha fazla olmasını “gökten ışık ile inen Gök Tanrı’nın kızı Hatun’dan doğmuş

olmalarıdır” diyerek açıklar.71

Oğuz daha sonra verdiği ziyafette “ Ben sizlere oldum kağan, alalım yay ile

kalkan, nişan olsun bize bu yan, kurt olsun uran, demir kargı olsun orman, av yerinde yürüsün kulan, daha deniz daha müren, güneş bayrak, kök kurıkan (çadır)”72 sözleri ile hem kağanlığını ilan etmiş hem de halkına ve ordusuna hedef göstermiştir. Ayrıca burada Oğuz’un ben Uygurların kağanıyım! Demesi destanın Uygurlar tarafından benimsendiğine ve Oğuz’un Uygur kağanı olarak kabul edildiğini göstermektedir. Oğuz bundan sonra seferlerine başlar. Urum Kağan üzerine sefere çıkar. Çadırın da uyurken güneş gibi bir ışığın çadırına girdiğini ve ışığın içinden gök tüylü, gök yeleli bir kurdun çıktığını görür. Kurt Oğuz’a onun önünde yürümek istediğini söyler ve Oğuz ordusu ile bu kurdu takip eder. Kurdun durduğu yerde ise Oğuz’un ordusu da durur ve savaş burada olur. Türk mitolojisinde kurt en önemli motiflerden birdir. Kurt hem Türklerin türeyişlerinde hem de Oğuz Kağan Destanında olduğu gibi savaşlarında rol oynamıştır. Burada kurdun yol gösterici rolü yer almaktadır. Kurdun gök yeleli, gök türlü olması ise tanrısallığını belirtmektedir. Aynı şekilde bu destanda Oğuz’un yüzü ve gökten ışık ile inen kızın göz rengi de gök olarak ifade edilmiştir. Bundan sonra bu kurt tüm seferlerinde Oğuz’un yol göstericisi olacaktır.

Uygur harfli Oğuz Destanın dikkat çeken bölümlerinden biri de Oğuz’un boylara isim vermesidir. Burada boyların isimlerini almaları bazı olaylar neticesinde olmuştur. Oğuz burada Saklap, Kıpçak, Karluk, Kalaç, Kanğaluğ boylarına isimlerini vermektedir. Boyların isim alması Reşideddin’in Camiü’t- Tevarih’i ile Ebulgazi Bahadır Han

70 A.B. Ercilasun, “Oğuz Kağan Destanı Üzerine Bazı Düşünceler”, TDAY Belleten 1986, Ankara 1998, s. 13-16.

71 B.Ögel, a.g.e., 2010, s. 142-143.

(31)

tarafından yazılan Şecere-i Terakkime’de de yer alır. Orada da benzer şekilde bazı olaylar sonucu bu isimler verilir. Oğuz yaptığı seferler ile cihana hâkim olma idealini gerçekleştirir. Tüm seferleri boyunca yanında yer alan Uluğ Türk bir gün rüyasında altın yay ve gümüş ok görür. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanır. Gümüş ok ise kuzeye doğru gider. Uluğ Türk bu rüyasını Oğuz’a anlatır. Oğuz oğullarını yanına çağırır ve Gün, Ay ve Yıldız’a doğu tarafına, Gök, Dağ, Deniz’e ise batı taraflarına gitmelerini öğütler. Gün, Ay, Yıldız altın yay, Gök, Dağ, Deniz ise gümüş ok bularak Oğuz’un yanına gelirler ve Oğuz ülkeyi oğulları arasında bölüştürür. Destanın sonunda ise motiflerin yer aldığı bir bölüm bulunur:

“Oğuz Kağan büyük kurultay topladı. Maiyetini ve halkını çağırttı. Onlar

geldiler ve müşavere ettiler. Oğuz Kağan büyük ordugah …… sağ yanına kırk kulaç direk diktirdi. Üstüne bir altın tavuk koydu, altına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaç direk diktirdi. Üstüne bir gümüş tavuk koydu, dibine bir kara koyun bağladı. Sağ yanda Bozoklar oturdu, sol yanda Üçoklar oturdu. Kırk gün kırk gece yediler, içtiler, sevindiler.”73

Destanın bu bölümünde Türk motiflerine atıflar yapılmıştır. İlk olarak kırk sayısı ön plana çıkmaktadır. Kırk sayısı Türkler tarafından kutsal kabul edilmiştir. Kırk sayısının kutsallık kazanması ise çok eski dönemlere dayanmaktadır. Kırk sayısı başta Dede Korkut olmak üzere hemen her destanda karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bir işin süreci belirtilirken kırk sayısına başvurulmaktadır. Kırk sayısı İslamiyet’ten sonra da varlığını korumuştur. Manas destanında da kaşımıza çıkan bu sayı günümüzde de kullanılmaktadır. Kırkı çıkmak, kırklara karışmak deyimleri de günümüzde çok kullanılmaktadır. Burada diğer motifler ise altın tavuktur. Altın Türk tarihinde hükümdarlığı gücü temsil ederdi. Yine tavuk da hükümdar ailesini temsil etmekteydi. Altın ve gümüş ise maden motifine atıf yapmaktadır. Ergenekon’da ise maden olarak demir karşımıza çıkmaktadır.

Oğuz Kağan Destanı Türk mitolojisinde en çok işlenen destan olmuştur. Birçok anlatımı bulunan destanın en bilinenlerine değinerek İslamiyet öncesi anlatımı ele alınmıştır. Oğuzname olarak sayıda eser bulunmaktadır. Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı ise en yalın olanıdır. Destan eksik olmasına rağmen içerisinde Türk inancına ait birçok motifi

(32)

barındırmaktadır. Bu ise destanların bize bilgi aktarırken sadece siyasi bir kişiliği veya olayı değil, dönemin inancını da net bir şekilde yansıtmasının kanıtıdır.

1.3.Göktürklere Ait Türeyiş Ve Ergenekon Destanı

Göktürkler tarihte ilk defa Türk adını devlet ismi olarak kullanan Türk kavmidir. Tarihte büyük bir devlet kuran Göktürkler 6-9. Yüzyıllar arasında siyasi faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Devletin asıl adı Türk’tür. Göktürk olarak anılmasının sebebi ise Gök sözünün hem tanrısallığı, kutsalı temsil etmesi hem de mavi ve geniş anlamları ile devletin sınırlarını büyüklüğünü ifade etmesi için sonradan kullanılmıştır.74 Göktürkler hakkında bilgi veren çok sayıda Çin kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri ise Chou-shu ve Sui sülalesinin tarihidir.75 Bu kaynaklardan Göktürklerin yurtları, menşei hakkında bilgiler edinilmektedir. Burada ise tezimiz ile alakalı olan bölüm Göktürklerin menşei ve bu konuda ki rivayetlerdir. Ancak ilk olarak Göktürklerin siyasi tarihine ve nasıl tarih sahnesine çıktıklarına da bakmamız gerekir. Chou-shu adlı eserde Göktürklerin Yenisey- Orhon arasındaki bölgeden geldiklerini belirtir.76 Sui adlı eserde ise Göktürklerin soyu Ping-Liang’a dayandırmaktadır. B.Ögel bu eserdeki bölümü şu şekilde ifade eder: “ Göktürkler Ping-Liang’ın muhtelif Hsiung-nu’larından idiler.”77 Bilindiği üzere Çin kaynaklarında Hun ismi Hsiung-nu şeklinde geçmektedir. Ancak Göktürklerin Ping-Liang Hunlarından oldukları görüşü ise tartışmalıdır. Göktürkler kesin olarak Hunların bir devamı idiler. Göktürklerden bahseden kaynaklarda onların Hun soyundan olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. İlk olarak bir kaynakta “ Hunların

başka bir kolu” olarak belirtilirken diğer kaynakta da Göktürkler için “ Hunların kuzey boyu, Hunların kuzey bölgesinde oturma, Sou ülkesi ki bu bölge Hunların kuzeyinde bulunuyordu” ifadeleri yer alır.78

Göktürkler Aşina (A-shih-na) boyuna mensup idiler. 400 tarihlerinde Wei sülalesinden imparator Tay-vy Tsui-kiu-şi boyunu yok edince Aşina boyundan 500 kişi Avarlara sığınarak demircilik yapmışlardır. Göktürklerin 535 yıllarından sonra siyasi

74 Nihad Sami Banarlı, a.g.e., 1983, s. 24.

75 Bahaeddin Ögel, “ Doğu Göktürkleri Hakkında Vesikalar ve Notlar” Belleten Dergisi, Ankara 1997, Sayı 81, C. 21, s. 89.

76 B.Ögel, a.g.m., 1997,s. 89. 77 B.Ögel, a.g.m, 1997, s. 91.

Referanslar

Benzer Belgeler

Orta halk, ki İstanbulda otu­ ran Türklerin büyük çokluğu idi, tiyatroyu yalnız Ramazan ayında üç beş defa Direklerarasında görür, sazı gene bir kaç

Heyette Rüştü Paşa tarafını tutan Cevdet Paşa (Sadnâzam Rüştü Paşa, Mit­ hat Paşanın efkârına muarız oldu ­ ğu halde İngilizlerin hatırlarına ri-

Bunun üze­ rine Ankara'ya varıldıktan 14 gün sonra bu kez de gene adı Mustafa Kemal Paşa tarafından konulan Hâkimlyet-i Milliye gazetesi yayımlanmaya başlanır. Üstelik

Güzel Sanatlar Akademi­ si Mimarlık Bölümü Mezunu olan Cihat Burak, ressam lı­ ğın yanısıra mimarlığı ve e - debiyatı da birlikte yürüttüğü­ nü

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Hacı Bektaş Veli’ye ait bütün eserleri bilimsel yöntemlerle yayınlayıp okuyucu ile buluşturduğu zaman,

Bu araştırmada Türk kültürünün mitolojik zenginliğinin bir göstergesi olan hayvan figürlerinden güvercin motifi üzerinde durulmuş, Türk halk kültüründe

Tercüman gazetesinin çıkmasından beş yıl sonra Romanya’da ilk yerli Türk gazete çıkmıştır: Dobruca Gazetesi 1 Romanya’da çıkan en eski Türk gazetelerinden

Aşağıdaki tabloda verilen sözcüklerin zıt anlamlılarını yazalım.. Aşağıda verilen sözcüklerin zıt