• Sonuç bulunamadı

1.6. Şu Destanı

2.10.3. Al (Kırmızı)

Kırmızı, kızıl ve ya al Türk kültüründe güneyi temsil eden renktir. Kırmızı ve kızılın aynı anlamı ifade etmediği görüşü varsa da çoğunlukla aynı anlamda kullanılmaktadır.380 Kırmızı savaşın, güneşin ve zaferin rengi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca gücü ve kuvvetinde simgesidir. Türk mitolojisinde kahramanların doğumuna baktığımızda kızıl rengi ön plana çıkmaktadır. Oğuz Kağan destanında Oğuz doğduğunda yüzünün özellikleri verilirken ağzının kızıl renkte olduğu belirtilir. Aynı özelliğe Manas’ın doğumunda da rastlamaktayız. Manas’ta doğduğunda ağzı ateş rengindedir. Bu özellik kahramanların savaşçı, güçlü karakterlerine yapılan bir atıftır.

377 A. V. Anohin, a.g.e., 2006, s.21. 378 A. V. Gabain, a.g.m., 1968, s.108. 379 A. V. Gabain, a.g.m., 1968, s.110. 380 Y. Çoruhlu, a.g.e., 2000, s.186.

Kırmızı rengi Türk inancında kutsal bir varlık olan ateşi de temsil etmektedir. Ateş Türk toplumları tarafından kutsal kabul edilmiş ve büyük bir saygı gösterilmiştir. Ateş’e kurban ve saçılar sunmuşlardır. Al rengi mitolojide Umay ile de ilişkilendirilmiştir. Umay hamile kadınları ve çocukları koruduğuna inanılan dişi ruhtur. Ayrıca al rengi dişilik sembolü olarak da kullanılmaktadır.381 Umay’ın yeni doğum yapmış kadınları albastı adı verilen olaydan koruduğuna inanılırdı. Albastı olayı, bir kadın doğum yaptıktan sonra ki kırk gün içerisinde ona kötü ruhların musallat olacağına, onların ciğerlerini yiyeceğine ve ya çocuğa zarar vereceğine dair inançtır. Bu nedenle yeni doğum yapmış kadınlar kırk gün dışarı çıkmaz, üzerlerinde al renkte bir nesne taşırlar ve yakınları tarafından beklenirdi. İslamiyet’in kabulünden sonra ki dönemde de al adı bu anlamını korumuştur.382 Hala birçok yerde kadınlar yeni doğum yaptıklarında başlarına kırmızı renkte kurdele takmaktadır. Aynı şekilde düğün merasimlerinde de kırmızı renk hala kullanılmaktadır. Kına gecelerinde giyilen kıyafet çoğunlukla kırmızı renk seçilmektedir. Yine gelinin evden çıkarılması sırasında yüzü al renkte yazma ile örtülür. Askere giden gençlerin sırtına kırmızı yazma asılmaktadır. Al renk günümüze kadar anlamı koruyarak gelmiştir. Türk inancında görülen bir yöntemde alaslama işlemidir. Hasta olan kişinin iyileşmesi için ateş ile etrafında alas, alas denilerek dönülür. Daha sonra kırk bir tane al renkli bez okunarak bir yumak yapılır ve ateşte yakılarak külü al beze konulur.383 Bu işlem ile kişi hastalıktan ve kötü ruhlardan kurtulur.

2.10.4. Mavi (Gök)

Türk kültürü ve mitolojisinde en çok karşımıza çıkan ren gök yani mavi renktir. Mavi göğü ve Tanrıyı temsil eden bir renk olmuştur. Bazen yeşil ile aynı anlamda kullanılsa aslında mavi renk göğün rengidir. Gök Tanrı inancına sahip Eski Türk toplumları göğü ve onunla bağlantılı her şeyi kutsal saymışlar ve saygı göstermişlerdir. Yine ilahi gördükleri, tanrı ile bağlantısı olduğu motifleri ifade ederken de gök rengini kullanmışlardır. Bunu en açık Oğuz Kağan Destanı’nda görmekteyiz. Uygur harfleriyle yazılmış Oğuz Destanında yol gösterici olan ilahi varlık bir kurttur. Kurt bir ışık

381 M. Ergin, a.g.e. 2015, s.78.

382 Metin Ekici, “Türk Kültüründe Al Renk”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, C.16, Sayı 2, İzmir 2016, s.106.

383Reşat Genç, Türk İnanışları İle Milli Geleneklerinde Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil, Atatürk Kültür

içerisinde Oğuz’un çadırına girer ve ona seferlerinde liderlik edeceğini belirtir. Bu kurt destanda gök yeleli gök kurt olarak belirtilir.384 Bu kurt tanrının bir temsilcisidir ve gök rengi onun kutsallığını göstermektedir. Bir diğer unsur ise Oğuz’un evlenmesidir. Oğuz ava gittiği bir gün bir ağacın içinde kız görür. Kızın gözleri gök, dişleri inci gibidir. Kızın gözlerinin gök rengi olarak belirtilmesi bu kızın gök ile bir bağlantısına işaret etmek içindir. Ayrıca Oğuz ve Manas’ın doğduğunda yüzleri mavidir. Bu ise kahramanların kutsallığına ve gök ile alakasını göstermektedir. Bu nedenle Oğuz bir Tanrı oğlu olarak görülmektedir.385 Ayrıca mavi Türk kültüründe kutsal varlıklardan biri olan suyunda rengidir. Bu nedenle göğün yanında su ruhlarını ifade etmektedir.386

2.10.5. Sarı

Sarı renk Türk kültür ve mitolojisinde merkezi temsil eden renk olmuştur. Siyah, beyaz, mavi ve kırmızı dört anayönün simgesi iken sarı renk bunların merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle de sarı dünya ve devletin merkezinin sembolüdür. Altın rengi aynı zamanda gücüde simgelemektedir. Hükümdarların altın taç takması, altın tahtta oturması hem merkez anlayışı hem de güç sembolünün sonucudur. Ayrıca Türk mitolojisine baktığımızda da ulu Tanrı Ülgen gökte altın sarayında oturmaktadır. Sarı renk albastı ile ilişkilendirildiği içinde olumsuz bir anlamda ifade etmektedir.387 Şamanizm de iki farklı albastı vardır. Bunlardan biri kara albastı diğeri ise sarı albastıdır.388 Bu nedenle sarı hastalığın, olumsuzluğunda rengidir. Sarı renk Türk kıyafetleri ile özdeşleşmiştir. Kızıl börk sarı çizme Türklere has bir kıyafet olarak kabul edilmiştir. Sarı çizmeli Mehmet Ağa deyimi de Türklerin uzun dönem sarı çizme kullanmasının sonucudur.389

2.10.6. Yeşil

Ağacın, ormanın, doğanın rengi olan yeşil Türk kültüründe yer edinmiş renklerden biridir. Zaman zaman gök rengi yerine veya gök rengi ile birlikte kullanılmış olsa da Türk kültüründe yeşilin anlamı farklıdır. Eski Türk inancında ağaç ve orman

384 W. Bang-G.R. Rahmeti, a.g.e., 1970, s.17. 385 F. Bayat, a.g.m., 2002, s.936.

386 Y. Çoruhlu, a.g.e., s.188. 387 Y. Çoruhlu, a.g.e., s.194. 388 A. İnan, a.g.e., 1968, s.259. 389 R. Genç, a.g.e., 1999, s.32.

kültüne çok saygı gösterilmiştir. Yeşil renk hep doğa ile ilişkilendirilmiştir. Yaratılış destanında yer alan bir hikâyeye göre; Tanrı Ülgen yarattığı insanlara can getirmesi için bir kuzgunu görevlendirir. Canları alan kuzgun Ülgen’in yanına dönerken acıkır ve yolda gördüğü inek leşi sonrası ağzını açar ve canları yeryüzüne düşürür. İşte çam ve ardıç gibi ağaçların dört mevsim yeşil kalmasının nedeni budur.390 Tanrı Ülgen’in oğullarından birinin adı da Yeşil (Yaşıl-Kan)’dir ve doğa olaylarını düzenlemektedir.391 Yeşil renk İslamiyet’ten sonrada önemini korumaya devam etmiştir. Peygamber sancaklarından biri olan yeşil renk Türk-İslam devletleri tarafından da sancak olarak kullanılmaya devam etmiştir.

2.11. Sayılar

Türk kültür ve inancında renklerin yanında sayılarında önemli yeri olduğu görülmektedir. Sayılar sosyal hayatta kimi zaman totem olarak ön plana çıkarken, kimi zamanda uğur getirdiğine inanılır. Sayıların bu şekilde yer edinmesi temelde inanç sistemi ile ilgilidir. Özellikle Türk kültüründe İslamiyet öncesi dönemde bazı sayılar dikkat çekmektedir. İslamiyet’ten sonra da varlığını devam ettiren bu sayılara yeni din ile birlikte yeni sayılarda eklenmiştir. Sadece Türk kültüründe, İslamiyet’te değil Mezopotamya medeniyetleri, kutsal kitaplarda da bazı özel sayıların varlığı bilinmektedir. İnsanlar sayıların gücüne inanmış ve sosyal ve kültürel alanında sayılar için bir alan oluşturmuştur.

İslamiyet öncesi Türk Destanlarına baktığımızda metinlerde özellikle vurgulanan bazı sayılar vardır. Bu sayıların en önemlileri 3,7,9 ve 40’tır. 3,7,9, ve 40 sayısına destan metinlerinde sıkça rastlamaktayız. Bu sayılar sadece Türk kültüründe değil Mezopotamya ve daha birçok millet tarafından önemlidir.

Üç sayısı Şamanizm inancı ile bağlantılıdır. Şamanizm’e göre dünya üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar yeryüzü, yer altındaki karanlık dünya ve göktür. Bu inanışa Yaratılış Destanında rastlanmaktadır. Tanrı Ülgen dünyayı Ak Ana’nın sözü ile

390 A.V. Anohin, a.g.e., 2006, s.21. 391 R. Genç, a.g.e., 1999, s.23.

yaratmaya başlar. Dünyayı yarattıktan sonra üç balık daha yaratır ve dünyayı bu balıkların üstüne koyar.392 Buradaki üç balık üç katlı âlemi temsil etmektedir.

Üç sayısı destanlarda da bu sistem ile yer almıştır. Oğuz Kağan destanında Oğuz’un iki eşinden üçer oğlu olur. Bunlara Gün, Ay, Yıl, Gök, Dağ ve Deniz adlarını verir. Aynı destanda Gün, Ay ve Yıldız’a boz oklar, Gök, Dağ, Deniz’e ise üç oklar denilmektedir. Ayrıca simgelerinde de üç ok bulunmaktadır. Destanda görülen üçlü sistem ise İslamiyet’ten sonra aleviler arasında Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali şeklinde devam etmiştir. Uygur göç destanında ise Buku Kağan’ın çadırına üç gün ışık içinde bir kız gelir ve üçüncü gün Buku Kağan ile konuşurlar.

Yine üç sayısına sıkça vurgu yapılmaktadır. Halk hikâyelerinde yolculuk yapma, yas tutma gibi eylemleri gerçekleştirirken üç gün üç gece ifadesi kullanılır. Halk arasında bir kişinin öldüğünde üç gün ruhunun evinde dolaştığına üç gün sonra evi terk ettiğine inanılır. Ayrıca üç sayısını bir totem olarak da görülür. Bir işi üç defa yapmak yapmazsa onun olmayacağına dair inanç halk arasında yaygındır.

Yedi sayısı üç sayısından farklı olarak dünya kültüründe kendine daha büyük bir yer edinmiştir. Yedi sayısı hemen her kültürde ve kutsal kitapta karşımıza çıkmaktadır. Türk yaratılış destanlarının en çok yer alan motifi yedi sayısıdır.

Yaratılış konusu kutsal kitaplarda da yer alır. Tevrat ve Kur’an’a göre Tanrı dünyayı altı günde yaratmış, yedinci gün ise dinlenmiş, boşluk bırakmıştır. Bu nedenle Yahudiler bu yedinci günde çalışmazlar. Türk yaratılış destanına baktığımızda ise Anohin tarafından derlenen destanda yedi motifine oldukça yer verilmiştir. Tufan başlaması aşamasında yaşanan olaylar yedişer gün sürmüştür: “ Keçi yedi gün boyunca yeryüzünü dolaştı, yedi gün deprem oldu, yedi gün dağlar ateş püskürür, yağmur ve kar yağdı.”393 Tüm bu felaketlerin sonun da yedi kutsal kardeş ( Tanrı) tufanı haber verir. Aynı şekilde Ulu Tanrı Ülgen’in de yedi oğlu vardır. Tanrılar arasında yedi kardeş vurgusu iki yerde geçmektedir. Yedi tanrı motifini Sümerlerde de görmekteyiz. An,

392 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s.436. 393 A.V.Anohin, a.g.e., 2006 s.20.

Enlil, Enki, Ningursag, Nanna-Sin, Utu, İnanna’nın oluşturduğu yedi tanrı inanç dünyasını düzenleyen tanrılardır.394

Tufanın kopmasından önce yedi gün felaketlerin yaşanmasına Sümer tabletlerinde de rastlanmaktadır. Sümer tabletinde yedi gün, yedi gece tufanın olduğu yer alır.395 Ye r ve gökte yedi katlıdır. Yedinci katında ise Güneş Ana oturmaktadır. Altay Türklerine göre ise ayın tutulması yedi başlı bir dev yüzündendir. Evrenin yaratılışı ve gezegenlerde yedi sayısı ile ifade edilmektedir.

Dokuz sayısı Türk tarihinde siyasi hayatta da karşımız çıkmaktadır. Uygurlar İslam tarihçileri tarafından dokuz Oğuzlar olarak da bilinirdi. Şamanist inanca göre ise yer ve gök yedi veya dokuz katlıdır. Yaratılış destanında Ülgen biçimsiz bir ağaç görür ve bu ağacın dokuz dalı olmasını buyurur. Dokuz daldan da dokuz insan yaratır. Bu dokuz insandan dokuz boy türemiştir denilmektedir. Yine erlik yeraltının dokuzuncu katında oturmaktadır. Şaman elbiselerinde ki unsurların sayısının 5 veya 9 olması gerekmektedir.

İslamiyet öncesi kutsal sayılardan biri de kırk sayısıdır. Kırk sayısının kökeni çok eski dönemlere dayanmaktadır. I. Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra Göktürk ailesi bir dönem Çin’in esareti altında yaşamıştır. Bağımsızlığını kazanmak isteyen Kürşad adlı bir Türk prensi 40 arkadaşı ile birlikte Çin sarayına saldırmış ancak başarısız olarak öldürülmüşlerdir.396 40 yiğit motifi bu tarihi olaya dayanarak Türk destanlarında kendine yer edinmiştir. Günümüzde ise daha çok Alevi toplumlarda kırk sayısını görmekteyiz. 40 can, kırklara karışmak deyimleri temelinde bu tarihi olaya dayanmaktadır. Yine masallarda da 40 gün 40 gece yapılan düğünler, şenlikler görülmektedir. Ölen bir kişinin kırkı çıkması inancı ise Şamanist inancın bir uzantısıdır.

394 Y. Kılıç-E. Eser, “ Eski Çağ Düşüncesi ve Kutsal Kitaplarda Yedi Sembolizmi”, Turkish Studies International Periodical For The Languages Literature and History of Turkish or Turkic, Vol.11/11, 2016, P.88.

395 M.İlmiye Çığ, a.g.e., 2009, s.54. 396 S. Y. Gömeç, a.g.e., 2015, s.168.

SONUÇ

Türk tarihinin ilk dönemlerinden itibaren destanlar, kutsal varlıklar ve koruyucu tanrılar Türk kültüründe yerini almıştır. Gök Tanrı inancı kadim inanç olmakla birlikte başka Tanrılar ve koruyucu ilahlar Eski Türk dininde yer almıştır. İnsanlar anlamlandıramadıkları olayları veya kendilerinden çok daha güçlü gördükleri yeryüzü varlıklarına bir kutsallık atfetmiş ve ona saygı göstermişlerdir. Bu varlıklara saygı duymazlarsa ve onları memnun etmezlerse cezalandırılacaklarına inanmışlardır. Nitekim bu durum beraberinde dağlara, ağaçlara, sulara ve birçok varlığa kurban, saçı sunma âdetini ve onlardan kendileri için bir şeyler istemeyi de beraberinde getirmiştir. Eski Türk toplumları bu varlıkların kendilerini kötülüklerden koruduklarına, hastalıkları tedavi ettiğine ve toplumun geleceğine yön verdiğine inanmışlardır. Bu nedenle onların bir ruhu olduğuna ve kendileri ile beraber yaşadıklarını kabul etmişlerdir. Bu kutsalları Yer- Su iyesi, Dağ iyesi, Gök iyesi olarak farklı gruplara ayırabiliriz. Bu iyelerin kendi içinde farklı varlıklarda yer almıştır. Yer-Su iyesi içerisinde su, ağaç, ormanlarda yer alır ve bunlarında kendilerine ait ruhları vardır. Dağ iyesi içerisinde mağarayı ve taşı da barındırır. Özellikle çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar dağ iyesine ve ağaçların kutsallığına inanarak onlara başvurmuşlardır. Her bir iye kendi içerisinde farklı anlamlar taşımaktadır. Dağ iyesi karşımıza daha çok ata olarak çıkarken ağaç ise ana olarak görülmüştür. Eski Türk toplumları yaşadıkları bölgelerde ki göllere, dağlara, ağaçlara isimler vermişler ve saygı olarak dualarında bu isimlere de yer vermişlerdir.

Türk kültürü ne kadar zaman geçse ve arada köklü bir din değişimi geçirse de temelde aynı değerleri korumuş ve inançlarını devam ettirmiştir. Hala günümüzde eski ritüellerin birçoğu devam etmektedir. Bazı bölgelerde kutsal görülen ağaçlara bez bağlayarak ve dua ederek kısmet, iş, çocuk gibi isteklerinin gerçekleşeceğine olan inanç varlığını sürdürür. İslamiyet sonrasında da bu durum türbelere giderek bez bağlayıp mum yakarak dileklerinin gerçekleştiğine olan inanç şeklinde karşımıza çıkar. Özellikle Yörüklerde ateşe duyulan saygı, cenaze törenlerinde gerçekleştirilen adetler büyük oranda varlığını korumaktadır. Günümüzde bazı bölgelerde cenaze çıktıktan sonra tütsü yakılmaktadır ve bu durum bir şaman geleneğidir. Ateş ile ilgili en önemli olay ise Nevruz’un varlığını devam ettirmesidir. Ergenekon Destanı’nın da demir dağı eriterek Türklerin çıkışı her yıl kutlanmaktadır ve bu törenlerde ateşte ısıtılmış demiri dövme, ateşten atlama hala uygulanmaktadır.

Tezimiz de Türk Destanları ve kutsal kabul edilen varlıkların tek bir kaynakta toplanması hedeflendi. Kendi içerisinde her bir bölümü ayrı bir tez konusu oluşturacak olan unsurlar genel olarak ele alınmıştır. Bu nedenle destanlarda yer alan ana unsurlara yer verilmiştir. Bu unsurların ve eski Türk kültüründeki izlerin günümüzdeki yansımalarına da tezimizde yer verilmiştir.

Türk mitolojisinin anlaşılması aynı zamanda Türk kültürü içinde önemlidir. Bu unsurların incelenmesi Türk toplum hayatını öğrenmemize yardımcı olmaktadır. Günümüzde de devam eden bazı ritüellerin çıkış noktasını ve nedenini anlamamızı da sağlar. Bu nedenle Türk Mitolojisi sadece Türk tarihini ve edebiyatını öğrenmek için değil Türklerin inanç sistemini ve günlük hayatını kavrayabilmek içinde önemlidir.

KAYNAKÇA

Aça, M. (2007) “Reşieddin Oğuznamesinde Kadın”, Milli Folklor Dergisi, Yıl 19, Sayı 76, İstanbul, s. 76-92.

Aksoy M., (2002)“ Destanlar’da ve Tarihi Kaynaklarda Alp Er Tonga (Efrasiyab),

Türkler Ansiklopedisi, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.997-1025.

Aksoy, M. (2002). Oğuzname, “Türkler Ansiklopedisi”, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.819- 824.

Anohin, A. V. (2006). Atalay Şamanlığına Ait Materyaller, (çev. Z. Karadavut – J. Meyermanova), Kömen Yayınları, Konya.

Arslan, A. A. (2011). Kızılderili ve Türk Şamanizmi, Berikan Yayınevi, Ankara.

Arslan, N. (2010). “Kurt Motifinin Türk Menşe Efsanelerindeki Anlamı Üzerine”, Milli

Folklor Dergisi, 22/87, İstanbul, s. 72-77.

Atsız, H. N. (2015). Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul.

Ayan, E. (2002). “Türk Mitolojisinde Su Kültürü ve Yada Taşı”, Türkler Ansiklopedisi, C.3, Yeni Türkiye Yayınları , Ankara, s.622-629.

Aytaç, G. (2013). “Türk Kültür Edebiyatında Geyik Motifi ve HazaDestan-ı Geyik”

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 99/12, Ankara, s. 161-169.

Banarlı, N. S. (1983). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

Bang, W., Rahmeti, G. R., (1970). Oğuz Kağan Destanı, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul.

Bayat, F. (2002). “Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni Düşünceler”, Türkler

Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.520-526.

Bayat, F. (2005). Türk Mitolojik Sistem Ontolojik ve Epistemolojik Bağlamda Türk

Bayat, F. (2006/2) “Türk Mitolojisinde Dağ Kültü”, Folklor/Edebiyat Dergisi, C.12, Sayı 46, Ankara, s. 1-14.

Bayat, F. (2016). Türk Mitolojik Sistemi Ontolojik ve Epistemolojik Bağlamda Türk

Mitolojisi, C.2, Ötüken Yayınları, , İstanbul.

Bayat, F. (2016). Türk Mitolojisi Sistemi Kutsal Dişi, Mitolojik Ana, Umay

Paradigmasında İlkel Mitolojik Kategoriler, İyeler ve Demonoliji, C.2, Ötüken

Yayınları, İstanbul.

Bilge, E. (2013). “Kutsal Metinlerde Yaratılış”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, 15/1, Diyarbakır, s. 127-162.

Boratav, P. N. (2012). Türk Mitolojisi: Oğuzların, Anadolu, Azerbaycan ve

Türkmenistan Türklerinin Mitolojisi, (çev. R. Özbay), BilgeSu Yayınları,

Ankara.

Caferoğlu, A. (1953). “Türk Onomastiğinde At Kültü”, Türkiyat Mecmuası, C.10, İstanbul, s.201-212.

Cüveyni, Alaaddin A. M. (1999). Tarih-i Cihangüşa, (çev. M. Öztürk), T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Çığ, M. İ. (2009). Sümerlilerde Tufan Tufan’da Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul. Çoruhlu, Y.(1998). Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Çoruhlu, Y. (2000). Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

Dalkesen, N. (2015). “Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Kültüründe Geyik Kültü”, Milli

Folklor Dergisi,Sayı 106, s. 58-69.

Dilek, İ. (2007). “ Sibirya Türklerinde Ateşle İlgili İnançlar, Törenler ve Bazı Efsaneler”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 43, Ankara, s.33- 54.

Düzgün, Ü. K. (2015) “Türk Mitolojisinde Ateş Kültü”, (Ed. F.Ahsen Turan, Meral Ozan), Türk Mitolojisine Giriş, Gazi Kitabevi, Ankara, s.147-160.

Eberhard, W. (1996). Çin’in Şimal Komşuları, (çev. N. Uluğtuğ), TTK Basımevi, Ankara.

Eberhard, W. (2003). “Şato Türklerinin Kültür Tarihine Dair Notlar”, Belleten, TTK Basımevi, C.11, Sayı 41, Ankara, s.15-26.

Ebulgazi Bahadır Han. (2011). Türklerin Şeceresi, ( Ed. Ö. Andaç Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul.

Ebulgazi Bahadır Han. (2010). Türk Şeceresi Türk’ün Soyağacı, ( Çev. R. Nur), İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul.

Eckhardt, S. (1982) Efsane Attila, ,(Ed. Gyula Nemeth), Attila ve Hunlar (çev. Şerif Baştav), Ankara Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Sayı 318, Ankara, s.123-186.

Ekici M. (2016). “Türk Kültüründe Al Renk”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, C.16, Sayı 2, İzmir, s.103-107.

Eliade, M. (2005). Dinler Tarihi, (Çev. Mustafa Ünal), Serhat Kitabevi, Konya. Eliade, M. (2013). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı Yayınları, İstanbul. Eliade, M. (2014). Şamanizm, İmge Kitapevi, Ankara.

Ercilasun, A. B. (1994) “Dede Korkut Kitabı İle Oğuz Destanı Arasındaki Münasebetler”, TDAY-Belleten, 13/16, Ankara s. 69-89.

Ercilasun, A. B. (1995), “Şu Destanı Hakkında”, Türk Kültür Araştırmaları Dergisi, Prof Dr. Şerif Baştav’a Armağan, Yıl 24/2, Ankara, s.25-32.

Ercilasun, A.B.( 1998) “Oğuz Kağan Destanı Üzerine Bazı Düşünceler”, TDAY

Belleten 1986, Ankara, s. 13-16.

Ergin, M. (1970). Orhun Abideleri, Milli Eğitim Yayınevi, İstanbul. Ergin, M., (2015). Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları, Ankara. Erhat, A. (2010). Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul.

Erkoç, H. İ. (2017) “Türk Mitlerindeki Motifler (VI-VIII. Yüzyıllar)”, Journal of Old

Turkic Studies, Vol.1/1, s. 36-75.

Esin, E. (1978). Türk Kozmolojisine Giriş: Toplu Eserleri 1, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Firdevsi,, (1945). Şehname, (Çev: Necati Lugal), C. 1, Maarif Basımevi, İstanbul.

Gabain,A.V. (1968). “Renklerin Sembolik Anlamları”, (Çev. Semih Tezcan), Türkoloji

Dergisi, C.3, Sayı 1, Ankara, s.107-113.

Genç, R. (1999). Türk İnanışları İle Milli Geleneklerinde Renkler ve Sarı, Kırmızı,

Yeşil, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara.

Gömeç, S. Y. (1997). Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Akçağ Yayınları, Ankara. Gömeç, S. Y. (2001). “ Kök Börüler ve Arslanlar”, Göktürk Devleti’nin 1450. Kuruluş

Yıldönümü Sempozyum Bildirileri, Ankara, s. 77-85.

Gömeç, S. Y. (2001). “Tonga Tigin’in Kimliği Üzerine”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür

Dergisi, Şubat, Sayı 170, s.58-61.

Gömeç, S.Y. (2009). “Ergenekun”, Yörtürk Dergisi, Yıl:14, Sayı 88, Ankara s. 11-16. Gömeç, S. Y. (2011). Şamanizm ve Eski Türk Dini, Berikan Yayınevi, Ankara.

Gömeç, S.Y. (2014). “ Türk Destanlarının Ana Temaları ve Tarihi Gerçeklikler”, Türk

Kültürü araştırmaları Yaşar Kalafat Armağanı, Ed. İhsan Kalenderoğlu, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, s. 12-136.

Gömeç, S. Y. (2014). “Oğuz Kağan’ın Kimliği, Tarihte Oğuzlar ve Oğuz Kağan Destanları”, Ciépo Interim Symposium The Central Asiatic Roots Of Ottoman Culture, İstanbul, s. 113-121.

Gömeç, S. Y. (2014). Türk Kültürünün Ana Hatları, Berikan Yayınları, Ankara. Gömeç, S. Y. (2015). Türk Destanlarına Giriş, Berikan Yayınevi, Ankara.

Gömeç, S. Y. (2019). “Şamanist Düşünceye Göre Dünyanın Yaratılışı”, Erciyes Aylık

Fikir ve Sanat Dergisi, Sayı 498, Kayseri, s. 15-22.

Gülensoy, T. (2017). Ve Tanrı Türk’ü Yarattı, Türk Boylarının Mitolojileri, Destanları

Ve Efsaneleri ile Zebur, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’e Göre Dünyanın ve Kişioğlunun Yaratılışı, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul.

Hacip, Y. H., (2017), Kutadgu Bilig Hasan Ali Yücel Serisi, (çev. Ayşegül Çakan), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Halıcı, F., (1996) “Hoşgörü ve Hacı Bektaşı Veli”, Erdem A.K.M.B. Dergisi (özel sayı), C.8, Sayı 24, Ankara, s. 61-62.

Hassan, Ü., (1986). Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, V Yayınları, İstanbul. Heidel, A. (2018). Enuma Eliş Babil Yaratılış Destanı, Alfa yayınları, İstanbul. İnan, A. (1968). Makaleler ve İncelemeler, C.I, TTK Basımevi, Ankara.

İnan, A. (1976). Eski Türk Dini Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. İnan, A. (1991). Makaleler ve İncelemeler, C. II, TTK Basımevi, Ankara.

İnan, A. (2014) “Türk Rivayetlerinde Bozkurt”, Tarih Kültür Sanat Araştırmaları

Benzer Belgeler