• Sonuç bulunamadı

Göktürklere Ait Türeyiş Ve Ergenekon Destanı

Göktürkler tarihte ilk defa Türk adını devlet ismi olarak kullanan Türk kavmidir. Tarihte büyük bir devlet kuran Göktürkler 6-9. Yüzyıllar arasında siyasi faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Devletin asıl adı Türk’tür. Göktürk olarak anılmasının sebebi ise Gök sözünün hem tanrısallığı, kutsalı temsil etmesi hem de mavi ve geniş anlamları ile devletin sınırlarını büyüklüğünü ifade etmesi için sonradan kullanılmıştır.74 Göktürkler hakkında bilgi veren çok sayıda Çin kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri ise Chou-shu ve Sui sülalesinin tarihidir.75 Bu kaynaklardan Göktürklerin yurtları, menşei hakkında bilgiler edinilmektedir. Burada ise tezimiz ile alakalı olan bölüm Göktürklerin menşei ve bu konuda ki rivayetlerdir. Ancak ilk olarak Göktürklerin siyasi tarihine ve nasıl tarih sahnesine çıktıklarına da bakmamız gerekir. Chou-shu adlı eserde Göktürklerin Yenisey- Orhon arasındaki bölgeden geldiklerini belirtir.76 Sui adlı eserde ise Göktürklerin soyu Ping-Liang’a dayandırmaktadır. B.Ögel bu eserdeki bölümü şu şekilde ifade eder: “ Göktürkler Ping-Liang’ın muhtelif Hsiung-nu’larından idiler.”77 Bilindiği üzere Çin kaynaklarında Hun ismi Hsiung-nu şeklinde geçmektedir. Ancak Göktürklerin Ping-Liang Hunlarından oldukları görüşü ise tartışmalıdır. Göktürkler kesin olarak Hunların bir devamı idiler. Göktürklerden bahseden kaynaklarda onların Hun soyundan olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. İlk olarak bir kaynakta “ Hunların

başka bir kolu” olarak belirtilirken diğer kaynakta da Göktürkler için “ Hunların kuzey boyu, Hunların kuzey bölgesinde oturma, Sou ülkesi ki bu bölge Hunların kuzeyinde bulunuyordu” ifadeleri yer alır.78

Göktürkler Aşina (A-shih-na) boyuna mensup idiler. 400 tarihlerinde Wei sülalesinden imparator Tay-vy Tsui-kiu-şi boyunu yok edince Aşina boyundan 500 kişi Avarlara sığınarak demircilik yapmışlardır. Göktürklerin 535 yıllarından sonra siyasi

74 Nihad Sami Banarlı, a.g.e., 1983, s. 24.

75 Bahaeddin Ögel, “ Doğu Göktürkleri Hakkında Vesikalar ve Notlar” Belleten Dergisi, Ankara 1997, Sayı 81, C. 21, s. 89.

76 B.Ögel, a.g.m., 1997,s. 89. 77 B.Ögel, a.g.m, 1997, s. 91.

olarak güç kazanmaya başladıkları görülür. Öyle ki kaynaklarda Türklerin Hanı Bumın ile Çin sarayı arasında elçiler ve hediyeler gönderildiği görülmektedir. 551 yılında Tölesler Avarlara karşı isyan etmişlerdir. Avar Kağanı bu isyanı bastıramayınca Bumın Han’dan yardım istemiştir. Bumın topladığı kuvvet ile Töleslerin üzerine yürümüş ve bu isyanı bastırmıştır. İsyanın bastırılmasından sonra Töles boylarından elli bin aile Bumın’a tabi olmuş ve Göktürkler daha da güçlenmiştir.79 Bumın bu olaydan sonra Avar Kağan’ı A-na-kui’nin kızını istemiştir. Ancak Avar Kağan’ı A-na-kui’nin Bumın’ın isteğini şu sözleri ile reddetmiştir: “ Siz bizim kölelerimiz, demircilerimizsiniz.

Böyle bir talepte bulunmaya nasıl cesaret ettiniz?”80 bu sözler üzerine Bumın A-na- kui’nin elçisini öldürmüştür. 552 yılında ise Bumın A-na-kui’ye karşı isyan ederek kağanlığını ilan etti. Böylece ilk Göktürk devleti kurulmuştur. Bumın Kağanın ölümünden sonra sırası ile başa İstemi Yabgu, Kara Kağan, Mukan Kağan ve Taspar geçmiştir. Taspar döneminde devlet en güçlü çağını yaşamıştır. Taspar’ın ölümünden sonra tahta Işbara Kağan çıkmıştır. Bu dönemde devlet zayıflamaya başlamıştır. Işbara Kağan’ın 587’de ölümünden sonra başa geçen kağanlar devletin zayıflamasına engel olamamış ve Batı Göktürkleri 630 yılında Çin’e tabi olmuşlardır.

Çin’e tabi olan Batı Göktürkleri kimliklerini korumuşlar ve bazı dönemler bağımsızlık için girişimlerde bulunmuşlardır. Bunlardan en önemlisi ise 639 yılında Kürşad ve yanındaki 40 çerisinin başlattığı isyandır. Çin muhafız birliğinde bulunan Kürşad, arkadaşları ile gizlice planlar yaparak bağımsızlıklarını kazanmak için örgütlenmişlerdir. Planları ise şu şekildedir: Çin imparatoru bazı gecelerde tek başına dolaşmaktaydı. Bu gecelerden birinde imparatoru esir alarak Çin’den çıkmayı hedefliyorlardı. Ancak planın uygulamaya geçeceği gece çıkan bir fırtınadan dolayı imparator dışarı çıkmamıştı. Planı ertelemek istemeyen Kürşad ve arkadaşları Çin sarayına baskın düzenlediler ancak kalabalık ordu karşısında direnemediler ve ırmak kenarına çekilmek zorunda kaldılar. Irmağı geçemeyen Kürşad ve sağ kalan birkaç arkadaşı orada öldürüldüler.81 Kürşad ihtilali Göktürklerin bağımsızlık kazanarak ikinci kez devlet kurmalarında önemli bir etken olmuştur. Bu ihtilal sonrasındaki süreçte

79 A.Taşağıl, a.g.e., 2012, s. 16.

80 Akdes Nimet Kurat, “ Göktürk Kağanlığı Siyasi Tarihinin Ana Hatları”, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya

Fakültesi Dergisi, C. 10, Ankara 1952, s. 11.

Börülü ve Arslanlar82 aileleri işbirliği yaparak bağımsızlıklarını elde etmişler ve tarihte ikinci Göktürk Devleti kurulmuştur. II. Göktürk Devleti’nin kurucusu Kutluk Doğu Göktürklerin son kağanı İl Kağan’ın soyundandır. Kağanlığını ilan eden Kutluk İlteriş unvanını aldı. Kutluk’un ölümünden sonra ise devletin başına Kapgan Kağan geçmiştir. Çin’e karşı başarılı seferler yapan Kapgan Kağan bir pusuda öldürülünce yerine Bilge Kağan geçmiştir. Bilge Kağan devleti kardeşi Kül Tigin ile yönetmiştir. II. Göktürk Devleti ve Türk tarihi açısından Bilge Kağan önemli bir hükümdardır. Bu dönemin önemli isimlerinden biri de Vezir Tonyukuk olmuştur. Bilge Kağan’ın zehirlenerek öldürülmesinden sonra devlet eski gücünü kaybetmeye başlamış ve 745 yılında Uygurlara karşı yenilen Göktürk Devleti tarih sahnesinden çekilmiştir. Devletin yıkılmasından sonraki süreçte de Göktürklerin siyasi faaliyetlerinin devam ettiği görülmektedir.83

Göktürk (Kutluk) Devleti döneminde Türk tarihi ve edebiyatı için çok önemli eserler olan Orhun Abideleri yazılmıştır. Türk tarihi ve kültürü hakkında bize önemli bilgiler veren abidelerden ilk olarak 13. yy’da Cüveyni’nin eserinde bahsedilir. Ancak yazıtları bulan ve dünyaya tanıtan kişi ise İsveçli subay P. J. Von Tabbert- Strahlanberg’tir.84 Abideleri ilk çözümleyen kişi ise Danimarkalı dilbilimci W. Thomsen olmuştur. Yazıtlar Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Bu eserler Türk tarihi açısından en önemli yazıtlardır.

Göktürklerin siyasi tarihine kısaca değindikten sonra asıl konumuz olan Göktürklere ait destanları ele almalıyız. Çin kaynaklarında Göktürkler Hunların bir kolu olarak yer alır. Ancak Göktürklerin menşeine dair farklı rivayetlerde bulunur. Rivayetlerden en dikkat çekeni ise Göktürklerin bir kurttan türemiş olduklarına dair olanıdır.

Türk devlet yönetiminde başta bulunan kağanın önemli bir soydan gelmesi hemen her Türk devletinde görülen bir özelliktir. Kağanların yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanılması ve kutsal bir soya dayandırılması inancı yaygın olarak görülmüştür. Bu nedenle Türklere ait farklı türeyiş anlatıları karşımıza çıkmaktadır. Eski Türk Devletleri’nde hükümdar soyundan gelenlere bir kutsallık, farklılık

82 Bu konuda daha detaylı bilgi için bakınız: Saadettin Yağmur Gömeç, “ Kök börüler ve Arslanlar”,

Göktürk Devleti’nin 1450. Kuruluş Yıldönümü Sempozyum Bildirileri, Ankara 2001. s. 77-85.

83 A.Taşağıl, a.g.e., 2012, s. 359-360.

atfedilirdi. Türklere ait Türeyiş destanlarının en belirgin özelliği ise Türk soyunun kurttan türemesidir. Kurt geçmişte olduğu gibi günümüz Türk tarihi içerisinde de ayrı bir öneme sahiptir. Oğuz Kağan Destanında yol gösterici olan kurt Göktürklerde karşımıza ata olarak çıkmıştır.

Türk mitolojisinde farklı Türk kavimlerine ait birçok anlatı bulunmaktadır. Göktürklere ait üç, Yakut Türklerine ait dört farklı türeyiş destanı yer almaktadır. Kurt, Kao-çı ( Töles), Göktürk ve Kırgız Türklerine ait türeyiş destanlarında ön plana çıkmaktadır ve Türklerin bir kurttan türediği anlatılmaktadır. Ancak Yakut Türklerine ait anlatılarda ise ağaç figürü karşımıza çıkmaktadır. Göktürklere ait üç farklı üreyiş destanı bulunmaktadır. Bu destanlardan ilki Bugut Yazıtı adı verilen bir Türk yazıtının tepesinde bulunan ve dişi bir kurdun karnının altındaki insanı temsil eden taş kabartmasında da yer almaktadır.85 Ayrıca bu yazıtta kurttan süt emen çocuk motifi bulunmaktadır.86

Göktürk türeyiş destanları Chou-shu ve Sui tarihi kaynaklarında yer almaktadır. Göktürklere ait üç türeyiş efsanesi bulunmaktadır. Ancak ikisi aynı şekilde anlatılmaktadır. Destanın girişinde yine Göktürklerin soyu hakkında bilgi verilmektedir: “Göktürkler (T-u-chüeh) eski Hun’ların (Hsiung-nu) soylarından gelirler ve

onların bir koludurlar. Kendileri ise A-şi-na (A-shih-na) adlı bir aileden türemişlerdir. Sonradan çoğalarak ayrı oymaklar halinde yaşamaya başladılar.”87

Göktürkler Lin adı verilen bir millet tarafından yok edilirler. İçlerinden sadece on yaşlarında ki bir çocuk elleri ve ayakları kesilerek bataklığa terkedilir. Bataklığa bırakılan bu çocuğun yanına bir kurt gelerek çocuğu besler ve ölümden kurtarır. Çocuk büyüdüğünde kurt ile karı koca hayatı yaşamaya başlar ve kurt çocuktan hamile kalır. Çocuğun yaşadığını öğrenen Lin hükümdarı çocuğun öldürülmesi için askerlerini gönderdiğinde kurt ilahi bir şekilde haber alır ve kaçarak bir dağın içerisinde ki mağaraya sığınır. Etrafı dik dağlar ile çevrili olan bu yerde on erkek çocuk doğurur. On erkek çocuk büyüyerek başka kızlar ile evlenir ve çoğalırlar. Destanın sonunda

85 Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi Pasifikten Akdeniz’e 2000 yıl, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2015, s. 94.

86 S.Gömeç, a.g.e., 2015, s. 262. 87 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 21.

“Göktürk Devletini kuran aşina ailesi bu on çocuktan birinin soyundan geliyor” denilmiştir.88

Diğer türeyiş destanı ise yine Göktürklerin sahneye çıktıkları bölge ve reislerinin ailesi hakkında bilgi vermekle başlar:

“Göktürklerin ataları Hunların kuzeyinde bulunan Sou ülkesinden çıkmışlardır.

Onların kabilelerinin reisine Apang-pu denirdi. Onun on yedi tane büyük ve küçük kardeşi vardı. Büyük kardeşlerinden birinin adı da İ-ci Ni-su-tu idi. Bu çocuk kurttan doğmuştur. Bütün bu kardeşlerin yaratılış bakımından tabiatları biraz budalaca idi. Bu sebeple de devletleri düşmanlar tarafından süratle yok edildi.

Tabiatüstü bir kudrete ve özelliklere sahip olan İ-ci Ni-su-tu, yağmurun yağması ve rüzgârın esmesi hususunda emirler verebiliyordu. Onun iki karısı vardı. Bunlara yaz ve kış Tanrılarının kızları denirdi. Bu iki kadından birisi dört tane çocuk doğurdu. Bu çocuklardan birisi beyaz bir leylek oldu. İkinci çocuk, A-fu ile Kem Nehirleri arasında oturdu. Bunun adı da Çi-gu (Kırgız) idi. Üçüncü çocukta Çu-cin suyunda yerleşti. Dördüncü çocuk ise Chien-su ve Şin ağlarında oturuyordu ve kardeşlerinin de en büyüğü idi.”89 Soğuklar ile baş edemeyen en büyük kardeş ateşi bularak o bölgedeki halka yardım etmiştir. Bunun üzerine diğer kardeşler birleşerek onu başkan seçerek Türk adını vermişlerdir. Na-tou-liu unvanını kullanan bu kişinin on karısı vardı ve doğan çocuklarına da annelerinin kabile isimleri verilmiştir. Na-tou- liu’nun en küçük karısından olan oğlu A-shih-na reislik seçimlerinde belirlenen ağaçta en yükseğe zıplayarak başkan seçilmiştir.”90 Aşina soyunun dayandığı soy bu şekilde açıklanmaktadır.

Her iki destana baktığımızda da Göktürk kağan ailesinin soyu olağanüstü vasıflar ile donatılmıştır. Bu destanlarda Türk kültüründe yer alan kutsal unsurlar kullanılarak kağan ailesine kutsallık atfedilmiştir. İlk destana baktığımızda iki önemli motif karşımıza çıkmaktadır. Bunlar kurt ve mağara motifidir. Bilindiği üzere kurt hem Türk kültüründe hem de Türk siyasetinde önemli bir motiftir. Kurttan türeme ise sadece Göktürklerde değil Kaoçılar başta olmak üzere başka Türk kavimlerinde de görülür. Kurt Oğuz destanında yol gösterici olarak karşımıza çıkar. Oğuz’da gök yeleli gök kurt

88 B. Ögel, a.g.e., C. 1, 2010, s. 23. 89 B.Ögel, a.g.e., C.1, 2010, s. 28. 90 B.Ögel, a.g.e., C.1, 2010, s. 28.

ışık ile Oğuz’un çadırına inerek yapacağı seferlerde öncü olmuştur. Nitekim Oğuz verdiği ziyafette “Kurt olsun bize uran” diyerek kurdun kılavuzluğuna atıf yapmıştır. Oğuz ve Göktürk destanlarında kurdun gök ile bir bağlantısı açık bir şekilde yer almaktadır. Oğuz da gök rengi ve ışık motifi vurgulanırken Göktürk destanında kurt, çocuğu öldürmeye gelen askerlerden ilahi bir yolla haber almış ve kaçmayı başarmıştır. Daha sonra Ergenekon Destanında da karşımıza çıkacak olan kurt türeyişte çocuğu koruyan ve yaşamasını bir unsurdur. S. Gömeç burada kurdun kahraman bir Türk kadını ve belki de Türk mitolojisinde ki Umay olabileceğini belirtir.91 Umay Türk mitolojisinde amile kadınları ve çocukları koruduğuna inanılan dişi ruhtur. Bu nedenle Umay’a çok saygı gösterilmiş ve doğumlarda ondan yardım istenmiştir. Manas Destan’ında Manas’ın annesi Çıyrıcı’nın doğumunun zor geçmesi üzerine şamanlar Umay ana, kuş ana diye dua ederek yardım istemişler ve ateşe de saçılar sunarak doğumu kolaylaştırmayı istemişlerdir.92 Manas İslamiyet sonrası bir destan olmasına rağmen Umay motifinin yer alması Türk kavimleri içerisinde Umay’ın yerini ve önemini göstermektedir. D. Yıldırım ise buradaki kurdun bir kadın kam olarak düşünülebileceğini belirtir.93 Kurttan türediklerine inanan Göktürkler bayraklarında kurt başı figürünü kullanmışlardır.

Kurt figürü dışında ikinci olarak karşımıza Mağara motifi çıkmaktadır. Yaratılış destanları bölümünde de ele alındığı gibi mağara Türk kültüründe doğurganlığı simgelemektedir. Nitekim kurt kaçarak dağdaki bir mağaraya sığınmış ve çocuklarını burada doğurmuştur. Mağara kutsal kabul edilmekle birlikte motife hunlar döneminde de rastlanmaktadır. Kaynaklarda Hunların bir atalar mağarası olduğu ve her sene belli tarihlerde burada atalarının ruhlarına kurban sundukları belirtilir.94

Türkler arasında kurt ve mağara motifiİslamiyetten sonra eski önemini kaybetmiş olmasına rağmen bazı halk hikâyelerinde karşımıza çıkmaktadır. Buna en güzel örneklerden biri ise Anadolu Türkmenlerinden Begdili boyundan Ceritlere ait şu hikayedir:

91 S.Y.Gömeç, “ Türk Destanlarının Ana Temaları ve Tarihi Gerçeklikler”, Türk Kültürü araştırmaları

Yaşar Kalafat Armağanı, Ed. İhsan Kalenderoğlu, Türk Kültürünü araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara

2014, s. 129.

92 Keneş Yusupov, Manas Destanı, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2009, s. 14.

93 Dursun Yıldırım, “Ergenekon Destanı”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C. 3, s. 958.

“ Osmanlı Devleti 1691 yılında bir ferman çıkarmış ve aşiretlerin kendilerine

belirtilen bölgelere yerleşmesini istemiştir. Begdililer Rakka bölgesine sürülmüş ancak bölgeye alışamadıkları için geri dönmüşlerdir. Rakka valisi Yusuf Paşa Begdililere bir haber göndererek eğer kendilerine belirtilen bölgelere gitmezler ise hepsinin kılıçtan geçirileceğini söylemiştir. Bu nedenden dolayı otuz kadar Türkmen beyi idam edilmiştir. İdam edilen beylerden birinin karısı üçüz bebek doğurmuştur. Sürgüne gönderilmeden önce bebeklerinin öldürüleceği korkusu ile onları bir mağaraya bırakır. Birkaç yıl sonra yurduna döndüğünde mağaraya gider ve çocuklarının yaşadığını görür. Bunun nasıl olduğunu anlamak için bir yere saklanır ve beklemeye başlar. Bir kurdun ağzında yiyecekler ile gelerek çocuklarının önüne bıraktığını görür. Çocuklarını alarak çadırına dönen kadın çocuklarına Kurt Karaca, Boynu İnce ve Cerit adlarını verir.”95

Yukarıda yer alan destan Göktürk türeyiş destanının Ceritlerin soyuna uyarlanmış halidir. Yapılan katliam, mağara ve koruyucu kurt motifi birebir aynıdır. Bu ise İslamiyetten sonrada Türk mitolojisini oluşturan temel taşların tam olarak terkedilmediğini göstermektedir.

Göktürklere ait ikinci türeyiş destanında ise kurt ve mağara motifi görülmez. Yada taşı ön plana çıkmaktadır. Kaşgarlı Mahmut’un eseri Divan-ı Lügatit Türk’te de bahsi geçen Yada taşı Türk tarihinde varlığı kabul edilen yağmur, kar yağdırmasını sağlayan bir taştır.Kaşgarlı Mahmut eserinde ada taşı hakkında şu bilgileri verir: “Bir türlü kamlıktır (kâhinliktir). Belli başlı taşlarla (yada taşı ile) yapılır; rüzgâr estirilir. Bu, Türkler arasında tanınmış bir şeydir. Ben bunu Yağma ülkesinde gözümle gördüm. Orada bir yangın olmuştu, mevsim yaz idi; bu suretle kar yağdırıldı ve Ulu Tanrı’nın izniyle yangın söndürüldü. Taşlarla yağmur ve rüzgâr için yapılan kamlık; yada taşı ile yapılan bir türlü kahinlik, kamlık”.96

Yada taşının hikayesi ise Nuh peygambere kadar dayanmaktadır. Kaynaklar Türk soyunun Nuh’un oğlu Yafes’ten geldiğini belirtmektedir. Tufan’ın gerçekleşmesinden sonra gemiden inen Nuh üç oğlu arasında ülkeleri paylaştırmıştır. Yafes’e ise bu bölge zor koşullara sahip olduğu için Nuh bir dua öğretmiş ve bu duayı bir taşa yazmıştır. Yafes’in ölümü ile taş Oğuzlara geçmiştir. Ancak diğer Türk kavimleri de bu taş üzerinde hak iddia edince kura yöntemine başvurulmuş ve taş

95 S.Y.Gömeç, “Ergenekun”, Yörtürk Dergisi, Ankara Kasım-Aralık 2009, Yıl:14, Sayı 88, s. 11-12. 96 Kaşgarlı Mahmud, “Divan-ü Lügat’it-Türk Dizini (indeks)”, (Besim Atalay)TDK. Yayınları, Ankara 2013, S. 758.

Karluk boyuna verilmiştir. Fakat Karluklara verilen taş sahte idi ve gerçek taşı Oğuzlar saklamışlardır.97 Yada taşı Çin kaynaklarında da geçmektedir. Çin kaynaklarında Türklerin elinde bulunan bir taş sayesinde yağmur yağdırıp, fırtına çıkarabildiğinden bahsedilir.98

Göktürklerin menşeine ait destanlara baktığımızda kağan soyunun kutsal varlıklara dayandığını görülmektedir. Bunun arkasında ise kağan soyuna bir kutsallık atfedilerek yüceltilmesi, kağanlık ideolojisi, meşruiyet sorunu gibi nedenler yatıyor olmalıdır.99 Bu şekilde kurulan devlet yüceltilmiştir. Yeni kurulan devletlerin kabul görebilmesi için bu şekilde olağanüstü vasıfların, hikâyelerin yer almasına her dönemde rastlanılmıştır.

Göktürklere ait diğer bir destan ise Ergenekon Destanı’dır. Ergenekon destanı Türk kültüründe varlığını hala devam ettiren belki de en önemli destandır. Ergenekon Destanı Türeyiş destanlarının devamı olarak kabul edilebilir. Düşman saldırısında sağ kalan ve bir bataklığa bırakılan çocuğun; bir kurt tarafından kurtarılması, büyütülmesi ve daha sonra kurdun bu çocuktan hamile kalması türeyiş destanının ana olayıdır. Bu kurt daha sonra bir dağa sığınarak burada on erkek çocuk doğurmuştur. Ergenekon Destanında ise bu çocukların büyümeleri ve çoğalmaları sonucu bu bölgeye sığmamaları ve buradan çıkmak için büyük bir ateş yakarak demir dağı erittikleri anlatılmaktadır.

Ergenekon destanı Reşideddin’e ait Camiü’t Tevarih ve Ebulgazi Bahadır Han’ın yazdığı Şecere-i Türk adlı eserlerde yer almaktadır. Ancak asıl kaynak olarak Reşiddedin alınmalıdır. Çünkü Ebulgazi Bahadır Han Ergenekon Destanını Reşiddedin’in eserinden etkilenerek yazmıştır. Reşideddin Ergenekon destanını bir Moğol destanı olarak alır. Moğolların ise Türklerin bir kolu olduğunu belirtir.

Ergenekon destanın içeriğine geçmeden önce Ergenekon isminin anlamı ve yeri hakkında bilgi vermeliyiz. Ergenekon adının anlamını hakkında farklı görüşler mevcuttur. Ergenekon ismi ilk olarak Camiü’t Tevarih’te geçmektedir. Yazar metinde Ergenekon’un dağ beli, geçit anlamına geldiği belirtilir.100 Ebulgazi Bahadır Han ise

97 Ekrem Ayan, “Türk Mitolojisinde Su Kültü ve Yada Taşı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 1134.

98 B.Ögel, a.g.e., 2010, s. 275 99 D.Yıldırım, a.g.m., 2002, s. 948.

Kon sözcüğüne keskin anlamına da gelen tiz ve ötkür anlamlarını verir. Ayrıca Ergenekon destanını anlattığı bölümde “Ergenekon’un manası dağın zirvesi demektir” der.101 Ergene sözcüğünün dağ kemeri kon ise dik veya keskin anlamlarına geldiği ifade edilmiştir. Ancak Türkçe gramer yapısı çerçevesinde ele alındığında kelime bütünleştiğinde yapıya aykırı bir sözcük oluşmaktadır.102 D. Yıldırım Ergenekon’un Erkin Kün olması gerektiğini ve kelimenin Özgür gün veya özgürlük günü anlamına geldiğini belirtmektedir.103 Destanın içeriğine baktığımızda da özgürlük günü anlamının olay örgüsü ile uyumlu olduğu görülür. Destan ile ilgili başka bir konu da Ergenekon’un yeri üzerinedir. Destana baktığımızda Ergenekon dik dağlar ile çevrili, içerisinde bol su ve otlağın olduğu bir vadidir. Göktürk tarihini de göz önünde bulundurursak bu yer Ötüken’de Orkun Irmağı bölgesinde olmalıdır.104

Ergenekon destanı Reşideddin’in eserinde ilk olarak Türk ve Moğol boyları arasındaki anlaşmazlık ile başlar. Yazar Türk boylarının Moğol boylarını öldürdüğünü ve sadece iki kadın ve iki erkeğin sağ kurtulduğunu belirtir. Bu iki erkeğin adı Negüz

Benzer Belgeler