• Sonuç bulunamadı

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî hayatı ve şahsiyeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hâlid b. Abdullah el-Kasrî hayatı ve şahsiyeti"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

HÂLİD B. ABDULLAH EL-KASRÎ

HAYATI VE ŞAHSİYETİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. AHMET TURAN YÜKSEL

HAZIRLAYAN MAHMUT ENGİNAR

(2)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR...IV

ÖNSÖZ...1

GİRİŞ MEKKE VALİLİĞİNE ATANINCAYA KADAR HÂLİD B. ABDULLAH EL-KASRÎ...3

I. Doğumu ve Nesebi...3

II. Yetişmesi ve Gençliği...9

III. Araştırmanın Kaynakları...10

BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ VALİLİK DÖNEMİ...14

I. Velid b. Abdülmelik Dönemi ve Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin Mekke Valiliğine Atanması...14

1. Mekke’deki İmar Faaliyetleri, Kâbe’yi Tezyini ve Su Sıkıntısını Çözmesi...16

2. Mescid-i Haram’da Cemaatle Namazı Düzene Sokması...18

3. Mekke’de Bulunan Irak’lıları Bölge Dışına Çıkarması...19

4. Said b. Cübeyr’in Öldürülmesindeki Rolü...20

II. Süleyman b. Abdülmelik Dönemi...22

1. Velîd-Süleyman Yönetiminin Karşıtlığı: Kabile Taraftarlığı...23

2. Süleyman b. Abdülmelik’in Hâlid’i, Haccâc b. Yûsuf’a Yakınlığı Dolayısıyla Mekke Valiliğinden Azletmesi...24 III. Ömer b. Abdülaziz Döneminde Hâlid b. Abdullah el

(3)

II

b. Irak Valiliği İçin En Uygun Kişi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî...34

2. Valiliğine Bağlı Bulunan Bölgeler ve Atadığı Valiler...35

a. Horasan’a Tayin Ettiği Valiler ve Oradaki Durum...35

b. Basra’ya Tayin Ettiği Valiler ve Oradaki Durum...39

c. Diğer Bölgelere Tayin Ettiği Valiler...40

3. Irak Valiliği Döneminde Çıkan İsyanlar ve Hâlid’in Tutumu...41

a. Hâricî Behlûl b. Bişr İsyanı ve Onunla Mücadelesi ...41

b. Hâricî Amr Yeşkurî ve Sahârî b. Şebîb İsyanı ...43

c. Hâricî Vezîr Sahtiyânî İsyanı...44

d. Muğîre b. Saîd’in Fikirleri ve İsyanı Sebebiyle Öldürülmesi...44

e. Ca’d b. Dirhem ve Görüşleri Sebebiyle Onu Öldürmesi ...47

f. Hürremî Görüşlerini Yayan Hıdâş’ın Öldürülmesi...49

4. Irak Valiliğinden Azli...50

a. Azlinin Siyasi Sebepleri...51

b. Azlinin Ekonomik Sebepleri...52

b. Azlinin Sosyal Sebepleri...54

5. Yerine Yûsuf b. Ömer’in Atanması ve Hâlid’le Hesaplaşması...56

II. Velîd b. Yezîd Dönemi...63

1. Yûsuf b. Ömer’in Hâlid’le Mücadelesi ve İşkence Yaparak Öldürmesi...65

2. Şahsiyeti...66

a. Cömertliği...67

b. Zenginliği...68

c. Hitabeti...69

d. Hadîs Rivâyeti ve Rivâyet Ettiği Hadîslerden Örnekler...70

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HÂLİD B. ABDULLAH EL-KASRÎ’NİN VALİLİKLERİ DÖNEMİNDEKİ İCRAATI VE ONA YÖNELTİLEN ELEŞRİRİLER...71

I. Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin İcraatı...71

(4)

III

2. Toprakların Islâhı ve Zirâî Faaliyetleri...72

3. Kendi Adına Para Bastırması...74

II. Hâlid’e Yöneltilen Eleştiriler...76

1. Zemzem’le İlgili Söylediği Sözler Dolayısıyla Eleştirilmesi...76

2. Hristiyan Olan Annesi ve Diğer Gayr-i Müslim Unsurlar İçin Yaptırdığı Mâbetler Sebebiyle Eleştirilmesi...77

3. Halîfe’yi Yüceltmek İçin Söylediği Sözler Sebebiyle Eleştirilmesi...79

4. Zındıklıkla Eleştirilmesi...80

SONUÇ...84

EKLER...87

(5)

IV

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser b. : Bin, İbn bkz. : bakınız bsk. : Baskı Çev. : Çeviren

DGBİT : Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi

Hz. : Hazreti

İA : MEB İslam Ansiklopedisi Thk. : Tahkik

Trc. : Tercüme Trs. : Tarihsiz

(6)

ÖNSÖZ

İslâm Tarihi, Müslümanların tarihi olduğu gibi insanlık tarihinin de bir parçasıdır. İslâm, din ve medeniyet olarak ortaya çıktığı günden bu yana özelde Müslümanları genelde bütün insanlığı etkilemektedir. Bu etki tarihten günümüze bütün insanlığı değiştirici ve dönüştürürcü bir serüvene bürünmüştür. Bu serüven, müslüman olsun olmasın bütün tarih araştırmacılarının dikkatini çekerek, İslâm Tarihi ile ilgili araştırmalar yapmaya sevk etmiştir.

İslâm Tarihi’nin Asrı-Saadet’ten sonra ilk yüzyılına damgasını vuran Emevî Devleti, 41/661 tarihinde Muâviye b. Ebû Süfyân tarafından kurulmuş, Mervân b. Muhammed’in halifeliği sırasında 132/750 yılında, Abbasoğulları tarafından yıkılmıştır. Yaklaşık 90 yıllık iktidarları döneminde Emevîler, bir kaç tane muktedir halifenin yanında bir kaç ta güçlü valiye tanık olmuştur

Araştırma konusu olarak seçtiğimiz Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, Emevîlerin son döneminde görev yapmış muktedir bir validir. İki kez valiliğe getirilmiş olan Hâlid, birinci valiliğine Velîd b. Abdülmelik döneminde, 89/707 yılında Mekke’de başlamış ve Velîd’in ölümü ile ilk valiliği 96/714 yılında son bulmuştur. İkinci valiliği, 105/724 yılında Hişâm b. Abdülmelik tarafından Irak bölge valiliğine getirilerek başlamış ve yine Hişâm tarafından 120/738 yılında azledilince son bulmuştur. Birinci valiliği 6 yıl, ikinci valiliği 15 yıl sürmüştür.

İslâm coğrafyasının problemli bir bölgesinde böylesine uzun bir dönem valilik yapan Hâlid b. Abdullah el-Kasrî hakkında, ülkemizde bir çalışma yapılmamış olması, bizi bu konuda araştırma yapmaya sevk etmiştir. Araştırmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Hâlid’in Mekke valiliğine atanıncaya kadar hayatı, doğumu, nesebi ve araştırmanın kaynakları ele alınmıştır.

Birinci bölümde Velîd b. Abdülmelik ve Süleyman b. Abdülmelik döneminde Mekke valiliği ve bu dönemdeki icraatı ele alınmış, Süleyman b. Abdülmelik döneminde görevden alınması ve sebepleri üzerinde durulmuştur. Ömer b. Abdülaziz döneminde, halkın sözcüsü olması hususuna ve Yezîd b. Abdülmelik döneminde onun elçisi olarak yaptığı görevlere yer verilmiştir.

İkinci bölümde Hâlid’in Irak bölge valiliğine getirilmesi anlatılarak, buraya bağlı vilayetlere tayin ettiği valilere yer verilmiş ve oralardaki duruma değinilmiştir. Bölümün devamında Irak valiliği döneminde çıkan isyanlar ve bu isyanları çıkaranlarla Hâlid’in mücadelesi konularına yer verilmiştir. Daha sonra, Hâlid’in Irak valiliğinden azli ve

(7)

2 sebepleri üzerinde durularak yerine atanan Yûsuf b. Ömer’in Hâlid’e yönelik intikamcı girişim ve davranışları anlatılarak üzerinde değerlendirilmeler yapılmıştır. Ayrıca gördüğü işkenceler sonucu ölümüne yer verilerek, Hâlid’in şahsiyeti konusu ele alınmıştır.

Üçüncü ve son bölümde ise icraatına yer verilip; ona yöneltilen eleştiriler sıralanarak değerlendirmesi yapılmıştır.

Böyle bir araştırmanın hazırlanmasında hiçbir yardımdan kaçınmayan ve rehberliğini eksik etmeyen, danışman Hocam Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel’e en içten teşekkürlerimi sunarım.

Mahmut ENGİNAR KONYA–2006

(8)

3 GİRİŞ

MEKKE VALİLİĞİNE ATANINCAYA KADAR HALİD B. ABDULLAH EL-KASRÎ

I. Doğumu ve Nesebi

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin doğduğu yıl belirtilmemekle birlikte öldüğünde içinde bulunduğu yaştan hareketle 66/685 yılında doğduğu anlaşılmaktadır. Ölüm yaşı ile ilgili Halîfe b. Hayyât, Târîh’inde şu bilgiyi vermektedir: “Hâlid 126/743 yılında öldürüldü. O öldüğünde yaklaşık olarak altmış yaşında idi.”1 Zehebî de, Hâlîfe b.

Hayyât’a dayanarak “O, 126/743 yılında öldürüldü ve öldüğünde altmış yaşındaydı.” diyor.2 Bu bilgilerden hareketle Hâlid’in muhtemel doğum tarihi 66/685’tir.

Hâlid’in doğduğu yer hakkında kaynaklarda net bir bilgi bulunmamaktadır. Onun dünyaya geldiği muhtemel yerler şunlardır. Hz. Ömer’in hilafeti döneminde, Sevâd arazisinin dörtte biri, Hâlid’in mensubu olduğu Becîle3 kabilesine verilerek Kûfe’ye

yerleştirilmeleri4 dolayısı ile Kûfe’dir. İbn Sa’d, Hâlid’in dedesi Yezîd b. Esed’in, Ömer

b. Hattâb döneminde Kûfe’de kalmayıp Şam’a yerleştiğini5 bildirir. Bu bilgi Hâlid’in

doğum yerinin Şam olma ihtimalini güçlendirmektedir. Yukarıda anılan kaynaklarda doğum yeri belirtilmezken, İsfahânî, bir kaynak vermeksizin onun Medîne’de doğduğunu söylemektedir.6

1 Halîfe b. Hayyât el-Leysi el-Asferî (240/854), Târîhu Halîfe b. Hayyât, Thk. Ekrem Ziya Ömeri, 2. bsk. Beyrut, 1977, 351.

2 Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1348), Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtu’l-Meşâhiri ve’l-A’lâm, Thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, 1. bsk., Beyrut 1988, VII, 85. Ayrıca Zehebî, Iber isimli eserinde aynı konuda şöyle demektedir: “126/743 yılının muharrem/kasım ayında Emîr Hâlid b. Abdullah b. Yezîd el-Kasrî ed-Dimeşkî işkence altında öldü. Onun yaşı 60 idi.” bkz. Zehebî, el-Iber fî Haberi Men Ğaber, Thk. Ebû Hâcer Muhammed es-Saîd b. Besyûnî, Beyrut, Trs. I, 124. 3 Sem’ânî, Ebû Sa’d Abdülkerim b. Muhammed b. Mansûr (562/1427 ) el-Ensab, Thk. Abdullah Ömer el- Bârûdî, Beyrut, 1988, IV, 497; Cezerî, Izzüddin İbnü’l-Esîr, el-Lübâb fî-Tehzîbi’l-Ensâb, Beyrut, trs. I, 121.

4 Belâzurî, Ahmed b. Yahya b Câbir (279/896), Ensâbu’l-Eşrâf, Thk. Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî, Beyrut, 1996, IX, 97.

5 İbn Sa’d, Ebû Abdullah Muhammed (230/744), et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut, 1958, VII,428. 6 İsfahânî, Ebu'l-Ferac Ali b. Hüseyn (V.356/967), el-Eğâni, Thk. Şerh ve Hâmiş; Semîr Câbir, Beyrut, 1986, XXII, 11.

(9)

4 Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, kaynaklarda anılırken bazen el-Becelî, bazen el-Kasrî bazen de ikisi birden zikredilmektedir. Belâzurî Hâlid’in soyunu, on beş ata (ced) sayarak Becîle’nin Kasr (Kasr’ın diğer adı Mâlik) isimli oğluna dayandırır. Becîle’nin soyunu da, on ata sayarak Kehlân’a dayandırır.7 Hâlid b. Abdullah hem el-Kasrî hemde

el-Beceli nisbesi ile bilinir. Kehlân, Kahtânî kabilesinin iki büyük kolundan biri olup oda muhtelif kollara ayrılmıştır. Becîle de bu kollardan birisidir.8

Hâlid’in el-Becelî nisbesi ile anılması onun Becîle kabilesinden olması dolayısıyladır. İbn Enmâr b. Erâş b. Amr b. el-Ğavs ki o el-Ezd b. el-Ğavs’ın kardeşidir. Denilir ki, Becîle onların annesinin adıdır. O, Sa’dü’l-Aşîre kabilesindendir. Onun soyundan iki tane büyük kabile meydana gelmiştir.9 Bu konuda Ömer Rıza Kehhale şu

bilgiyi vermektedir: “Becîle, anneleri Becîle’ye nisbet edilen büyük bir kabiledir. Kahtânîlere dayanan Kahtân’ın oğlu Erâş’ın oğlu Enmâr’ın oğullarına denir. O da birçok kola ayrılmıştır: Onlardan biri de Kasr koludur. Becîle kabilesinin vatanları ise Yemen ve Hicaz’dır. Çeşitli fetihlerden sonra Irak ve Şam gibi memleketlere dağılmışlardır.”10

Becîle memleketinden ayrıldıktan sonra Serât dağlarına yerleşmiş ve zamanla çoğalarak Tâif’e 120 km. kadar uzaklıktaki Tabâle ile Yemen’in yüksek dağlık kısımları arasındaki geniş bölgeye yayıldı.11 Daha sonra çeşitli savaşlar nedeniyle yerlerinden ayrılan kabile

parçalanmış ve diğer kabilelere komşu olmuş ve onlarla karışmıştır.12 Bedevî bir hayat

yaşayan Becîle kabilesi diğer Arap kabileleri gibi putperest olup kendi putlarının yanı sıra kardeşleri Has’am kabilesinin putları olan Zü’l-Halasa13’ya tapardı.14 İbn Sellâm,

Hâlid’in kabilesi hakkında şöyle der: “Becîle’nin oğlu Kasr’dan Nezîr, Nezîr’den Sa’d, Efsa, Efrak, Eyse’ ve Urayne dünyaya geldi. Onlardan Efrak b. Nezîr, Şikk b. Sa’b

7 Belâzurî, Ensâb, IX, 31.

8 Neşet Çağatay, İslâmdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, 2. bsk. Ankara, 1963, s. 57. 9 Cezerî, I, 121.

10 Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemu-Kabâili’l-Arab, 5. baskı, I, 63, Beyrut, 1985. 11 Mustafa Fayda, “Becîle”, DİA, İstanbul 1992, V, 287.

12 Ömer Rıza Kehhâle, I, 64-65.

13 Zü’1-Halasa, üzerine bir çeşit taç oyulmuş ak bir taştı. Mekke ile Yemen arasındaki Tebâle mevkiinde Mekke’den yedi gecelik uzaklıkta bulunuyordu. Bekçileri, Bâhile b. A’sur’dan Umâme oğullarıydı. Devs, Has’am, Becîle, Ezdü’s-Serât ve Hevâzin Araplarından onlara komşu olanlar ona saygı gösterirler ve kurbanlar sunarlardı. Ashabtan Becîle kabilesine mensup olan Cerîr b. Abdullah, Zü’l–Halasa’yı yıkıp ateşe vermiştir. bkz. Süleyman Tülücü, “Eski Arap Yarımadasında Muhtelif Dinler Ve Mensupları”, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1991, Sayı: 26, s. 87. Ayrıca bkz. Neşet Çağatay, s. 100.

(10)

5 Kâhin’i dünyaya getirmiştir. Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, onun soyundandır.15 İbn

Hallikân onun Kahtânî’lere mensup olduğunu belirterek, otuz ata (ced) sayıp onu Kahtân b. Mâkûlâ’ya dayandırır.16

Hâlid’in el-Kasrî nisbesi ile anılması, Becîle kabilesinden gelen Kasr b. Abkar’ın17 soyundan olması nedeniyledir. Kasr ise, Kays’tan, Kays da Becîle kabilesindendir.18 İbn Hazm onun meşhur Şikku’l-Kâhin’in soyundan olduğunu şöyle

anlatır: “Efrak b. Nezîr b. Kasr oğullarından: Şikk el-Kâhin b. Sa’b dünyaya gelmiştir. Şikk el-Kâhin soyundan da Irak emiri Hâlid b. Abdullah b. Yezîd b.Esed b. Kürz b. Âmir b. Abdullah b. Abdüşems b. Ğamğame b. Cerîr b. Şikk dünyaya gelmiştir.19 Yukarıda

verilen bilgilere göre Hâlid b. Abdullah, Becîle kabilesine mensup olan Kasr kolundandır. Kasr, Becîle kabilesinin en meşhur kolu idi.20 Bu nedenle Hâlid her iki

nisbe ile anılmıştır.

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin büyük dedelerinden olan Kürz b. Âmir için, İsfahânî el-Medâinî’den naklederek şu bilgileri veriyor: “Kürz b. Âmir Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin dedesidir. O Abdülkays oğullarının kölesi idi. Ve onlardan kaçarak yurdunu terk etti. Onun aslı Teyma Yahudilerindendir.”21 Hâlid’in dedesi Esed b. Kürz bir adamı

öldürüp, kendi kavminden kaçtı ve Becîle kabilesine sığınarak kavminin takibinden kurtuldu.22 Aynı konuda İsfahânî hangi dedesi ve öldürdüğü amcaoğlunun kim olduğunu

belirtmeksizin şu bilgileri verir: “Hâlid’in dedesi, amcasının oğlunu öldürerek tacirlerle birlikte Bahreyn’e kaçtı. Orada bir müddet yaşadıktan sonra öldü.”23

15 İbn Sellâm, Ebu Ubeyd Kâsım (224/ 838), Kitâbu’n-Neseb, Thk. Meryem Muhammed Hayr, Beyrut, 1989, s. 302.

16 İbn Hallikân, Şemsüddin Ahmed b. Muhammed b. Ebûbekr (681/1282), Vefeyâtu'l- A’yân ve Enbâu Ebnâi’z-Zaman, Thk. İhsan Abbas, Beyrut, 1977, II, 226-27.

17 İbn Hallikân, II, 231. 18 Sem’ânî, IV, 497.

19 İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd el-Endelüsî (681/1063), Cemheratu Ensâbi'l-Arab, Beyrut, 1998, s.38.

20 Cevâd Ali, el-Mufassal fi Târîhi’l-Arab Kable’l-İslâm, 2. bsk. 1993, IV, 446. 21 İsfahânî, XXII, 16; Cevâd Ali, VI, 766.

22 İsfahânî, XXII, 7; İbn Asâkir, Ebu’l-Kâsım Ali b. el-Hüseyn b. Hibetullah (571/1176), Târihu Medîneti Dimeşk, Thk. Muhibbüddîn Ebî Sa’d, Trs. VIII, 315. Cevâd Ali, VI, 766.

(11)

6 Hâlid’in dedesi (babasının dedesi) Esed b. Kürz oğlu Yezîd’le birlikte İslâm ’a girdi.24 Esed ve ailesi, Rasûlüllah’tan yaptığı birçok hadis rivayetine kadar

tanınmıyordu. Esed rivayetleri sebebiyle şöhrete ulaştı.25 İsfahânî, Esed b. Kürz’ün

Müslüman oluşu ile ilgili Eğânî isimli kitabında şu bilgileri vermektedir: “Esed b. Kürz, Sakîf’ten bir adamla birlikte Hz. Peygamber’e gelerek İslâm ’a girdi. Rasûlüllah ona : “Ey Esed bu elindeki ağaç neredendir?” Ey Allah’ın Rasûlü o bizim dağımız olan Serât’ta yetişen bir ağaçtır.” dedi. Yanındaki Sakîfli adam dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi bizim dağımız onların anasıdır.” Nebî (sav) dedi ki: “Bu dağ Kasr’ın dağıdır. Babaları Kasr b. Abkar’ın adıyla isimlendirilmiştir.” Esed dedi ki: “Ey Allah’ın elçisi bana dua et.” Hz. Peygamber de: “Allah’ım Esed b. Kürz’ün soyundan gelenleri sana ve senin dinine yardımcı kıl.” diye dua etti.26 Bu bilgiden sonra İsfahânî şu yorumu yapmaktadır:

“Bu hadis Rasûlüllah’tan rivayet edilen en kerih ve en yalan bir rivayettir. Bu işin zahirine göre, eğer Rasûlüllah bu şekilde dua etmiş olsaydı Esed’in oğlu Yezîd Muâviye ile birlikte Sıffîn savaşında Hz Ali’ye karşı çıkmazdı. Oğlunun oğlu Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, minberde onu lanetlemezdi.27

Yezîd b. Esed (Hâlid’in dedesi), babası Esed’le birlikte Hz. Peygamber’e gelerek Müslüman olmuş28ve Hz. Ömer’in halîfeliği döneminde Şam’a ikamet etmeleri

için gönderilen Müslümanların arasındaydı. O Yemen’de kendisine saygı duyulan ve şanı yüce olan bir kimse idi.29 Dedesi Yezîd b. Esed, Rasûlüllah’ın sahabesidir.30 İleriki

bölümlerde de anlatılacağı üzere; Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin, Emevî ailesine bağlılığı dedesi ile başlamış, babası Abdullah ile devam etmiş ve kendisi ile doruğa çıkmıştır. Hz. Osman, evi muhasara edildiğinde bir mektup göndererek Muâviye’nin yardım etmesini istemişti. Muâviye, Hz. Osman’ın mektubunu okuyunca, Yezîd b. Esed ayağa kalkıp beliğ bir konuşma yaparak, hilafetin Osman’ın hakkı olduğunu ve ona yardım edilmesi gerektiğini söyleyerek insanları ona yardıma çağırdı. Bunun üzerine, Muâviye Yezîd komutasında Şam halkından dört bin kişiyi yardım için gönderdi. Yezîd

24 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî (276/889), el-Maârif, Thk. Muhammed İsmâîl-Abdullah es-Sâvî, 2. bsk. Beyrut, 1970, s. 174.

25 İsfahânî, XXII, 8. 26 İsfahânî, XXII, 9. 27 İsfahânî, XXII, 9. 28 İsfahânî, XXII, 8. 29 İsfahânî, XXII, 10.

(12)

7 ve beraberindekiler Vâdi’l-Kurâ’ya vardıklarında, Hz. Osman’ın öldürülmüş olduğunu duydular. Bir şey yapmadan geri döndüler.31 Yine Yezîd Sıffîn savaşında insanların

arasından ayağa kalkarak onları savaşa teşvik için bir konuşma yaparak insanları Hz. Ali ve ordusuna karşı savaşmaya çağırıyordu.32 Arkasından Yezîd Muâviye’ye hitaben şöyle

dedi: “Ey Müminlerin Emiri siz imamlarsınız biz de size uyan insanlarız. Siz direklersiniz biz de direklere dayanan insanlarız. Eğer affedersen iyiye ve güzele dönüşür. Eğer savaşırsanız görüşünüzde isabet edersiniz.”33 Sıffîn savaşında meydana

gelen birçok çarpışmadan birisi de suyun paylaşımı konusunda olmuştu. Muâviye, Ebu’l-A’ver’i suyu tutmak ve Hz. Ali’nin ordusunun, sudan yararlanmasını engellemek için göndermişti. Daha sonra Ebu’l-A’ver’in Hz. Ali’nin ordusu karşısında zayıf kaldığını öğrenince Muâviye, Hâlid b. Abdullah Kasrî 'nin dedesi Yezîd b. Esed el-Becelî el- Kasrî ’yi Ebu’l-A’ver’e yardım etmek üzere göndermişti. Arkasından Muâviye, Amr b. el-Âs’ı büyük kuvvetlerle Ebu’l-A’ver ve Yezîd b. Esed’e yardım etmek üzere göndermişti.34

İsfahânî, Ebû Ubeyde’den Hâlid’in dedesi Yezîd için şöyle denildiğini naklediyor: “Yezîd b. Esed’e “Şeytanın Hatibi” lakabı verilmişti. Bilinen her konuda yalan söyleyen insanların en yalancısı idi. Onun oğlu Abdullah da yalancılık yoluna tabi oldu. Sonra Abdullah’ın oğlu Hâlid ise valiliği ve cömertliği toplumun yanında daha baskın çıkınca onun yalancılığı örtülmüş oldu.”35

Hâlid’in babası Abdullah b. Yezîd’le ilgili İsfahânî şunları söyler: Ataları gibi parlak bir kişi değildi. O ehl-i muayyeb idi [yani kusurlu bir insandı]. Babası onu kendisinden uzak tutardı.36 Onun nesebi bozuktu.37 Abdullah b. Yezîd, Abdülmelik’in

hilafetinde onun güvenlik görevlisi olan Amr b. el-Eşdak ile birlikte idi. Amr’la birlikte Mus’ab b. Zübeyr’e karşı yapılan savaşta mescide sığınmışlardı. Mescidin kapısı kırılarak orada Mervan oğulları ile yapılan çatışmada Amr b. el-Eşdak öldürüldü. Ve Abdullah onun kesik başını insanlara göstererek oradan oğlu Hâlid’le kaçtı. Daha sonra

31 İbnü’l-Esîr, Izzuddîn Ebu’l-Hasen (630/1232), el-Kâmil fî’t-Târîh, Beyrut, 1965-1966, III, 170. 32 İsfahânî, XXII, 10.

33 İbnü’l-Adîm, Ömer b. Ahmed b. Ebî Cerâde (660/1261), Buğyetü’t-Taleb fî Târîhi Haleb,Thk. Süheyl Zekkar, Beyrut, 1988, V, 2117.

34 İbnü’l-Esîr, III, 284. 35 İsfahânî, XXII, 18. 36 İsfahânî, XXII, 6. 37 İsfahânî, XXII, 11.

(13)

8 Mus’ab b. Zübeyr’le yapılan savaşta Abdülmelik galip gelince: “Bu Şam'ı ifsat eden ve Irak'ı da berbat eden fâsıkları bana getiriniz.”diye emretti. Kendisine: “Aşiret başkanları bunları himaye altına almış bulunuyor.” denilince: “Bana karşı da mı himayeye alınıyor?” diye sordu. Onlardan biri de Abdullah b. Yezîd idi. O Abdullah b. Abbas’ın oğlu Ali'ye sığınmıştı.38 Ali'nin kendisi ise Abdülmelik ile birlikte idi.39

Yemenliler onun akıbetini cemaat yılında, Abdülmelik’ten soruncaya kadar kaçak yaşadı. Ve ona o zaman eman verildi.40 Adülmelik ona eman verdiği zaman sen Yezîd

ailesinden değil misin? dedi. Abdullah o geride kaldı diye cevap verince Abdülmelik “İnsanlar elleri ile önceden ne gönderirlerse âhirette onun karşılığını görür. Allah kullarına zulmetmez”41 ayetini okudu.42

İsfahânî Ebu Ubeyd’den naklen Abdullah b. Yezîd b. Esed ile Ebû Mûsâ b. Nusayr’ın arasında Abdülmelik b. Mervân’ın yanında, cereyan eden bir konuşmayı şöyle anlatır: “Abdullah, Ebû Mûsâ’ya şöyle dedi: “Sen Abdülkays’ın kölesisin”. Abdullah: “Ebû Mûsâ sus dedi.” Ebû Mûsâ: “Eğer sen kim olduğunu bilmiyorsan biz sana öğretelim.” dedi. Abdullah cevaben dedi ki: “Ben Esed b. Kürz’ün oğluyum. Bizim şöhretimiz asırlara yayılmıştır.” Ebû Mûsâ: “Şu Kasr soyumu! Sen onların nasıl olduğunu unutmuşsun. Sen kaçak bir kölesin. Ben senin bu tür şeylere meylin olduğunu sana gösteririm.” dedi. Abdülmelik ikisini de susturdu.”43

Hâlid’in annesinin adının ne olduğu kaynaklarda geçmemektedir. O, Abdülmelik b. Mervân’ın, babası Abdullah b. Yezîd ’e hediye ettiği Rum asıllı Hıristiyan44 bir

cariye idi.45 Abdullah hediye edilen bu hanımla evlenmiş ve üç çocuk dünyaya

getirmiştir. Müberred ise şöyle demektedir: “Onun annesi Hıristiyan bir Rum idi. Babası Rumların bir bayram günü onunla olmak istedi. Ve ona Hâlid ve Esed adında iki çocuk

38 Halîfe b. Hayyât, 236; İbnü’l-Esîr, III, 331. 39 İbnü’l-Esîr, III, 331.

40 İsfahânî, XXII, 11. 41 Âli İmran, 182.

42 Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Târihu’t-Taberî (Târîhu’l-Ümemi ve’l-Mülûk) Thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Beyrut, Trs. VI, 146.

43 İsfahânî, XXII, 17. 44 İbn Kuteybe, s. 174.

(14)

9 doğurduğunu46 söylerken Hâlid’in diğer kardeşi İsmail’i zikretmemektedir. Hâlbuki

Hâlid’in aynı anneden doğan kardeşleri bir değil ikidir; onlar da Esed ve İsmail’dir.47

Böyle bir anneden dünyaya gelmesi nedeniyle kendisine İbnü’n-Nasrâniyye denilmiştir. II. Yetişmesi ve Gençliği

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî ’nin yetişmesi ve gençliğiyle ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Taberî’nin Târih’inde yukarıda geçtiği üzere, onun Mus’ab b. Zübeyr ve Abdülmelik b. Mervân’ın savaşında, Abdullah’ın Abdülmelik’e karşı olduğu Şam’dan kaçarak Irak’a sığındığında yanında oğlu Hâlid’in de bulunduğu bilgisi verilir.48 Hâlid o sırada 3-4 yaşlarındadır. Onun yetişmesi ve gençliği ile ilgili başka

kaynaklarda olmayan bilgilere İsfahânî’nin Eğânî isimli esrinde rastlanılmaktadır. Eğânî’de şu bilgilere yer verilir: Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, Medîne’de dünyaya geldi ve gençliğinde kadın gibi davranırdı. O sürekli şarkıcılarla ve kadınlara benzemeye çalışan erkeklerle beraber olurdu. Ömer b. Ebî Rebîa’nın mektuplarını kadınlara, kadınların mektuplarını da Ömer b. Ebî Rebîa’ya taşırdı.49 Ona Hâlidü’l-Hırrît (rehber)

denilirdi. İsfahânî, şair Mus’ab ez-Zübeyrî50’nin şiirinde şöyle dediğini anlatır: “Ömer b.

Ebî Rebîa şiirinde hep onu anar : “Hırrît’i gönderdim. Cerrî’yi gönderdim. (Yani Hâlid b. Abdullah el-Kasrî ’yi gönderdim.) O, Ömer b. Ebî Rebîa’yla kadınlar arasında elçilik yapardı.51 C. Brockelmann Ömer b. Ebî Rebîa ve şiiri için şu değerlendirmeyi yapar:

“Abdülmelik devrinde eski yerli aristokrasi sınıfı mensuplarından ve Mahzum kabilesinden olan Ömer b. Ebî Rebîa, Mekke’de, ekserisi Mekke'ye hac için gelmiş olan kibar kadınlarla yaptığı latifelere hasredilmiş son derece şahsî, latîf aşk şarkıları yazıyordu. Tamamıyla eski şiirle terennüm edilen aşk ıstıraplarından ve ayrılık acılarından bu şarkılarda eser yoktur. Arabistan için yeni olan bu sanat, memlekette şevk

46 Müberrad, Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yezîd (285/898), el-Kâmil fi'l-Luğa ve’l-Edeb, Thk. Ebu'1-Fadl İbrahim-Seyyid Şehhâde, Kahire, 1956, III, 87. Ayrıca bkz. İbnü’l-Esîr, V, 279.

47 Belâzurî, Ensâb, IX, 102; Zehebî, Târîh, VII, 82. 48 Taberî, VI, 146.

49 İsfahânî, XXII, 11.

50 İsfahânî eserinde bu ismi zikreder. Ancak bu şairin Abdullah b. Zübeyr el-Esedî (75/695) olma ihtimali daha yüksektir. Abdullah b. Zübeyr el-Esedî için bkz. Nizamettin Parlak, “Şiir ve Edebiyat”, Emevîler Dönemi Bilim, Kültür Ve Sanat Hayatı, Ankara, 2003, s.102.

(15)

10 ve heyecanla karşılandı.”52 Başka kaynaklarda göremediğimiz bu bilgiler ihtiyatla

karşılanması gereken bilgilerdendir. Çünkü Hâlid’in Ömer b. Ebî Rebîa’nın yazdığı aşk mektuplarını taşıdığı iddia edilen kadınlar, yaşadıkları toplumun seçkin tabakasının başında gelen en saygın hanımefendileri (çoğu sahabe kızı ve Ümeyye ailesinden kadınlar) idiler. Mahmud Şakir, Ömer b. Ebî Rebîa’nın kadınlar için yazdığı bu şiirleri genişçe değerlendirerek53 ona yazmadığı bazı şiirlerin nisbet edildiğini söylemekte54 ve

bu iddialara şu ifadelerle karşı çıkmaktadır: “Ancak şu noktayı da bilhassa işaret etmek gerekir ki; Acaba hac mevsiminde ve bizzat o kutsal mekânlarda üstelik büyük sahabelerden birçoğunun henüz hayatta bulundukları o günlerde böyle bir davranış gösterebilmek için gerek bu hanımlarda gerekse o şairde utanma duygusu bu kadar da mı azaldı dersiniz? Toplum, acaba bu seviyelerdeki çirkinlikleri ve kutsal değerlere yapılan saygısızlıkları kabul edecek kadar da mı kötüleşmişti? Gerçek şudur ki; çağımızın İslâm düşmanları Emevî devrini böyle vasıflandırarak Müslümanların bu duruma düşmesini istemektedirler. Onun için bu kasideleri yeniden yayınlayarak, sebeplerini abarta abarta anlatıp onlara başka şeyler daha ilave ederek gerçekmiş gibi canlandırmış bulunuyorlar. Anlattıklarına göre güya, bahsi geçen hanımlar sırf şair Ömer b. Ebî Rebîa ile buluşmak, onları şiirlerinde anlatması, dolayısıyla meşhur olup adlarının yayılması için O’nunla bir araya gelebilmek maksadıyla uzak memleketlerden hacca geliyorlardı. Bununla dahi yetinmeyip Nuaym’ın elinde parfüm bulunduğu halde Şair Ömer b. Ebî Rebîa ile Mescid-i Haram’ın hareminde buluştuğunu rivayet ediyorlar.55

III. Araştırmanın Kaynakları

Yaptığımız araştırmalar sonucu, Hâlid b. Abdullah el-Kasrî ile ilgili ülkemizde bağımsız bir çalışma yapılmamış olduğunu gördük. İslâm Dünyasında ise; Ürdün Üniversitesi’nin internet sitesinde (http://library.ju.edu.jo/viewbebar.asp?accnum=513610) Kütüphaneye kayıtlı, Malik Münevver Raşîd ile Muhammed Dayfullah Bedâyine ikilisi tarafından, 1999 yılında “Hâlid b. Abdullah el-Kasrî Şahsiyeti ve Siyaseti 66–126/685–743” adlı bir Yüksek lisans tezinin olduğunu öğrendik, ama basılmadığı için o teze ulaşamadık. Temel İslâm Târihi kaynaklarından, Belâzurî’nin Ensâbül-Eşrâf”ında, İbni Asâkir’in Târîhu

52 Carl Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, Çev. Neşet Çağatay, 2. bsk. Ankara, 1964, s. 90.

53 Mahmud Şakir, İslam Tarihi, Çev. Ferit Aydın, İstanbul, 1993, III, 102-104. 54 Mahmud Şakir, III, 104.

(16)

11 Medîneti Dimeşk’ında, Zehebî’nin Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’sında, İbn Hallikân’ın Vefeyâtu’l-A’yân’ında ve İsfahânî’nin Eğânî’sinde, Hâlid b. Abdullah el-Kasrî ile ilgili bir başlık açılmış ise de bütün yönleriyle konu ele alınmamıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalardan olan, İsmail Hakkı Atçeken’in “Devlet Geleneği Açısından Hişâm b. Abdülmelik” isimli eserinde Hâlid’e genişçe yer verilmesine karşın, Hâlid’in Irak valisi olmadan önceki hayatına yer verilmemiştir. MEB İslâm Ansiklopedisi ve Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nin “Hâlid b. Abdullah el-Kasrî” maddeleri yol gösterici olmasına karşın bir ansiklopedi maddesinden öteye geçmemiştir.

Araştırmamıza adını veren Hâlid, parlak bir aileden ve soylu bir kabileden gelmediği için; Mekke valisi oluncaya kadar geçen yirmi küsur yılık hayatı tarih kitaplarında gereğince yer bulamamıştır. Mekke valiliği dönemindeki icraatı için başka kaynaklarda bulamadığımız bilgiler için Ezrakî56 ve Fâkihî’57nin eserleri sıkça

kullanılmıştır. Tarihî olayları kronolojik sıraya göre ele alan temel İslâm Tarihi kaynaklarından; Halîfe b. Hayyât’ın Târîh’i, Belâzurî’nin Ensâb’ı, Taberî’nin Târîh’i, İbnü’l-Cevzî’nin Muntazam’ı, İbnü’l-Esîr’in Kâmil fî’t-Târîh’i ve İbn Kesîr’in el-Bidâye ve’n-Nihâye’si, Hâlid’in Mekke valiliğinden ölümüne kadar hayatında cereyan eden bütün olaylar için ana başvuru kaynaklarımız olmuştur.

56 Ezrakî’ye ait eser olan Ahbaru Mekke ve Mâ Câe fîhâ mine’l-Âsâr, siyasî ve içtimaî bir tarih olmaktan çok, şehrin yerleşim planı ve topografık yapışı, özellikle Kabe hakkında geniş bilgi veren bir eserdir. Diğer kaynaklarda bulunmayan bazı orijinal bilgileri ihtiva eden kitap, daha sonraki yıllarda Mekke tarihi hakkında yazılan eserlere birinci derecede kaynak olmuştur. Ahbaru Mekke’de ele alınan konuların büyük bir kısmı İslam öncesi Mekke tarihi ve Kabe'ye dairdir; geri kalanı Mekke'deki diğer makamlar ve Hz. Peygamber hakkındadır. Eserdeki ana başlıkların bir kısmı şu şekilde sıralanabilir: Kabe'nin isimleri. Kabe hakkında nazil olan ayetler, Fil Vak'ası, Kureyş'in Kabe'yi inşası, Cahiliye devrinde hac, Abdullah b. Zübeyr ve Haccâc tarafından Kabe'de yapılan onarımlar, Kabe'nin örtüsü, Hacerülesved, Ka’be’nin şekli, yapısı ve ebadı, Makam-ı İbrahim ve fazileti, zemzem kuyusu ve tarihçesi, Safa ile Merve, Mescid-i Haram’a tarih boyunca yapılan ilavelerdir. bkz. Abdülkerim Özaydın, “Ahbâru Mekke”, DİA, İstanbul, 1988, I, 492.

57 Fâkihî’nin Ahbâru Mekke fî Kadîmi’d-Dehr ve hadîsihi adlı eseri. III. (IX.) yüzyılda yazılıp zamanımıza intikal eden Mekke tarihiyle ilgili iki önemli eserden biridir. Diğeri de Ezrakî'nin aynı adı taşıyan kitabıdır. Fakihî, Mekke ve çevresiyle ilgili yüzlerce konuyu ihtiva eden eserinde şehrin siyasî, kültürel ve sosyal tarihini ele almış, ayrıca topografık yapısı hakkında bilgi vermiştir. Sadece ikinci yarısı zamanımıza intikal eden eserde, Mescid-i Haram, Hacerülesved, Zemzem Kuyusu, diğer su kuyuları, caddeler ve çarşılar, Mina, Müzdelife, Arafat ve menasik-i hac hakkında geniş bilgi verilmektedir. Fakihî eserini bölümlere ayırmamış, muhaddislerin metodunu takip ederek konunun başlığını yazdıktan sonra ilgili hadis ve haberleri nakletmiştir. bkz. Abdülkerim Özaydın, “Fâkihî”, DİA, İstanbul, 1995, XII,129.

(17)

12 Araştırmada, Hâlid’in soyu ve kabilesi ile ilgili, İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-Kübrâ’sı, Belâzurî’nin Ensâbü’l-Eşrâf”ı, Cezerî’nin el-Lübâb fî-Tehzîbi’l-Ensâb’ı, İbn Sellâm’ın Kitâbu’n-Neseb’i, İbn Hazm’ın Cemheratu Ensâbi’l-Arab’ı, Ömer Rıza Kehhâle Mu’cemu Kabâili’l-Arab’ının yanında diğer ensâb kitaplarına başvurulmuştur. Bayındırlık faaliyetleri ve imar-ıslah çalışmaları için, Belâzurî’nin Fütûhu’l-Büldân’ı, Yâkût el-Hamevî’nin Mu’cemü’l-Büldân’ından yararlanılmıştır.

Yaptığımız araştırmalar sırasında bazı kitaplarda bir takım bilgi yanlışlıklarına şahit olduk. Makrizî, Kitabu’l-Mukaffâ’sında, Abdülmelik’in Basra valisi Hâlid b. Abdullah b. Hâlid b. Üseyyid ile Hâlid b. Abdullah el-Kasrî isim benzerliği nedeniyle birbirine karıştırılmıştır. Halbuki Hâlid el-Kasrî daha o yıllar temyiz yaşına gelmemiş 3-5 yaşlarında bir çocuktur. Bu isim benzerliğinin karıştırılmasına kitabın birçok yerinde rastlanmaktadır.58 Yine Dîneverî, Ahbârut-Tıvâl adlı eserinde, Hâlid b. Abdullah'ın 10

yıl valilik yaptığı, valiliğinin ilk 4 yılını Yezîd b. Abdülmelik döneminde, 6 yılını da Hişâm b. Abdülmelik döneminde yaptığını anlatmaktadır.59 Bu bilgiler iki önemli yanlış

içermektedir. Hâlid'in Irak valiliği 10 yıl değil 15 yıl sürmüş ve o sadece Hişâm’a Irak valiliği yapmıştır. Yezîd döneminde herhangi bir yönetim görevi almamıştır. Bunların dışında, Dîneverî’nin eserinde başka bilgi hatalarına da rastlamak mümkündür: Örneğin; Süleyman b. Abdülmelik’in Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’yi Irak’a vali olarak görevlendirdiği60anlatılmıştır. Oysa Hâlid Irak’a vali olduğunda Süleyman’ın ölümünün

üzerinden altı yıl geçmişti. Bir başka yerde Yezîd b. Abdülmelik’in kardeşi Mesleme’yi Irak ve Horasan valiliğinden azlederek yerine Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’yi tayin ettiği61

anlatılır. Hâlbuki Mesleme, hiçbir zaman Irak’a vali olarak atanmamıştır. Yine Dîneverî, Yezîd b. Abdülmelik’in Esed b. Abdullah el-Kasrî’yi, Horasan valiliğinden azledip yerine Cüneyd b. Abdullah’ı tayin ettiğini,62 söyler ki, Esed’in Horasan valiliği, Yezîd b.

Abdülmelik’in ölümünden iki yıl sonra gerçekleşmiştir.

58 Daha ayrıntılı bilgi edinmek için bk. Makrizî, Takıyyüddin Ahmed b. Ali (485/1441), Kitabu’l-Mukaffâ’l-Kebîr, Thk. Muhammed el-Ya’lavî, Beyrut 1991, III, 168, 172, 217- 218, IV.

59 Dîneverî, Ebû Hanîfe Ahmed b. Davud (282/895), el-Ahbâru’t-Tıvâl, Thk. Ömer Faruk et-Tabba’, Trs. Beyrut, s. 315.

60 Dîneverî, s. 257. 61 Dîneverî, s. 307 62 Dîneverî, s. 307

(18)

13 Yukarıda işaret edilen klasik İslâm Tarihi kaynaklarının yanında, çalışmayla ilgili gerek ülkemizde ve İslâm dünyasında yapılan araştırmalardan ve gerekse batı dünyasından yapılan çevirilerden yararlanılmıştır.

(19)

14 BİRİNCİ BÖLÜM

BİRİNCİ VALİLİK DÖNEMİ

I. Velîd b. Abdülmelik Dönemi ve Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin Mekke Valiliğine Atanması

Abdülmelik b. Mervân’ın ölümü ezerine oğlu Velîd, herhangi bir muhalefetle karşılaşmaksızın halîfe oldu. On yıllık hilâfet dönemi, fetihler, imar ve diğer faaliyetler bakımından İslâm tarihinin en parlak dönemlerinden birisi olmuştur. Velîd b. Abdülmelik babası tarafından atanan valileri değiştirmeyip, onların siyasî ve askerî tecrübelerinden yararlanmıştır. Babası Abdülmelik döneminde Irak genel valiliğine getirilen Haccâc b. Yûsuf, bu görevine devam ederek, Abdülmelik döneminde ortaya çıkan isyanları bastırmış, valisi bulunduğu bölgelerde sükûneti sağlamış ve böylece fetihlere imkan hazırlamıştır.63

89/707 yılında, Mekke ve Medine valisi Ömer b. Abdülaziz, Velîd b. Abdülmelik’e bir mektup yazarak Haccâc b. Yusuf’un halka zulmettiğini ve onları çok sıktığını bildirdi. Haccâc bu mektubu haber alınca, Ömer’in Iraktan kaçanları Hicaz bölgesinde koruduğunu söyleyerek valiliğinin zaaf içinde olduğunu bildirdi. Velîd, yakın akrabası olan Ömer b. Abdülaziz’i64 valilikten azletti. Haccâc b. Yûsuf’un da fikrini alarak65 Mekke valiliğine

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’yi, Medine valiliğine de Osman b. Hayyân’ı tayin etti.66 Böylece

siyasî faaliyetlere Haccâc b. Yûsuf’un yanında başlayan67 Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’yi,

Velîd b. Abdülmelik (86-96/705–715), Mekke valisi olarak görevlendirdi. Mekke valiliği görevinde, Velîd ölünceye kadar kaldı.68 Hâlid’in Mekke valiliği görevine atandığı yılla

ilgili farklı tarihler verilmektedir: 89/707, 91/709 ve 93/71169 yılları olarak kaynaklarda

63 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul, 1989, II, 382.

64 Ömer b. Abdülaziz’in azli ile ilgili, Hüseyin Algül şu yorumu yapar: “Ömeri-Sanî diye tarihe geçe-cek olan Ömer b. Abdülaziz, Haccac'ın oyunu ile Hicaz valiliğinden azlediliyordu. Halife adâletiyle tanınanı indiriyor, zulmüyle şöhret yapan Haccâc’a destek veriyordu.” bkz. Hüseyin Algül, İslâm Târihi, İstanbul, 1987, III, 112.

65 Ahmed es-Sibâî, Târîhu Mekke Dirasât fî’s-Siyâse ve’l-İlm ve’l-İctimâ’ ve’l-Umrân S. Arabistan, 1999, I, 125.

66 İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ İsmail (774/1372), el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut, 1966, IX, 88. 67 Abdülkerim Özaydın, “Halid b. Abdullah el-Kasri”, DİA, İstanbul, 1995, XV, 281. 68 Halîfe b. Hayyât, s. 310; İbn Kesîr, IV, 554.

69 Hâlid’in, 89/707 yılında atandığını bildiren kaynaklar için bkz. Taberî, VI, 440; İbnü’l-Esîr, IV, 536; 91/709 yılında atandığını bildiren kaynaklar için bkz. İbnü'l-Cevzî, Ebu’l-Ferac Abdurrahman b. Ali (597/1200), el-Muntazam fî Târîhi’l-Ümemi ve’l-Mülûk, Thk. Muhammed Abdülkadir

(20)

Atâ-15 yerini almıştır. Kanaatimizce bu tarih farklılıkları, Medîne valisi Ömer b. Abdülaziz’in 89/707 yılında hac emiri olarak Mekke’ye gelmesi, aynı zamanda onun Mekke valisi olduğu fikrini uyandırması sebebiyledir. Halîfe b. Hayyât, 89/707 yılı olaylarını anlatırken o yılın hac emirliği görevini Medîne valisi Ömer b. Abdülazîz’in yaptığını belirttikten sonra Mekke’ye Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’nin vali olarak atandığını söylemektedir.70 Ömer b.

Abdülazîz 87/705 yılında Medîne valiliğine atanmış ve 93/711 yılında azledilinceye kadar bu görevde kalmıştı.71 Bu kanaatimizi Halîfe b. Hayyât’ın ve ondan naklen İbn Asâkir,

Kalkaşendî ve Zehebî’nin verdiği şu bilgiler desteklemektedir: “Abdülmelik öldüğünde Velîd b. Abdülmelik Mekke valisi Nâfi’ b. Alkame’yi yerinde bıraktı ve iki yıl sonra onu azlederek, Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’yi atadı. Bu azil/atama 89/707 yılında olmuştur. Hâlid Velîd ölünceye kadar bu görevde kaldı. Velîd ölünce (96/714) Süleyman Hâlid’i, bir süre görevde tuttu ve kısa bir süre sonra azletti.72 Hâlid valiliğe başladığında insanları itaate ve

birliğe çağıran şöyle bir konuşma yapmıştı: “Ey insanlar! Allah’ın Beldesi’ne saygının büyüklüğünü bilmelisiniz. Allah beldeler içinden onu seçti ve oraya kendi beytini koydu. Gücü yeten kulları üzerine Onu (Kâbe) ziyareti farz kıldı. Ey İnsanlar! Siz itaat üzere ve cemaatle birlikte olmalısınız. Şüpheli şeylerden de kaçınmalısınız. Eğer bana, imamına (halîfeye) hakaret eden biri getirilirse onu Harem’de asarım. Şüphesiz Allah hilâfeti itaat edesiniz ve teslim olasınız diye kıldı. Şöyle böyle demeyiniz! Allah'a yemin ederim, kendi imamına karsı gelen kim olursa olsun, yanıma getirilecek olursa mutlaka onu, Harem'in hudutları dâhilinde asacağım, çünkü ben halifenin yazmış olduğu yada uygun görmüş olduğu her hangi bir şeyin uygulanmasından başka bir yolu kabul etmiyorum. Şunu biliniz ki muhalif bir grubun size geldiğini ve sizin beldenizde ikamet ettiği haberi bana ulaştı. Onlardan birisini bilerek kim misafir ederse o kişi cemaatten ayrılmıştır. Onlardan birini sizin evlerinizden birinde bulursam onun evini yıkarım. Onlar evlerinizde mi kalıyorlar iyi bakınız. Size düşen cemaate ve itaate sarılmaktır. Ayrılıkçılık büyük bir beladır.”73 İlaveten

“Ben konuşmaları halinde itaatı kabul etmeyeceklerini beyan edecek olsalar, Harem’in hudutları içerisinde bulunup emniyet içerisinde olan şu yabani hayvanları bile buranın dışına Mustafa Abdülkadir Atâ, Beyrut, 1992, I, 299; İbn Asâkir, XVI, 157; İbnü’l-Esîr, IV, 536; 93/711 yılında atandığını bildiren kaynaklar için bkz. Taberî, VI, 482; İbnü’l-Esîr, IV, 578.

70 Halîfe b. Hayyât, s. 302. 71 Zehebî, Iber, I, 102.

72 Halîfe b. Hayyât, s. 310; İbn Asâkir, XVI, 138-39; Zehebî, Siyeru Alâmi'n-Nübelâ, Thk. Şuayb el-Arnavut-Muhammed Naîm, 9. baskı,Beyrut, 1413, V, 426; İbnü’l-Adîm, Ömer b. Ahmed b. Ebî Cerâde (660/1261), Buğyetü’t-Taleb fî Târîhi Haleb, Thk. Süheyl Zekkar, Beyrut, 988, VII, 3072. 73 Taberî, VI, 464; İbnü'l-Cevzî, VI, 300.

(21)

16 çıkartırdım. O bakımdan sizler itaatten ayrılmayın, cemaatten uzak kalmayın.”74 Bu

konuşmalarla Hâlid, Emevî Hilafeti’ne kayıtsız-şartsız bağlılığını ortaya koymuş ve Mekke’de asayiş ve düzeni zora dayalı bir valilik yaparak sağlayabileceğini deklere etmiştir.

1. Mekke’deki İmar Faaliyetleri, Kâbe’yi Tezyini ve Su Sıkıntısını Çözmesi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî valilik görevine başladıktan sonra arkasından Velîd, Mekke’nin imarı için Hâlid’e 30.000 dinar bir başka rivayete göre ise 36 bin dinar75 parayla

birlikte,76 tezyinat için gerekli malzemeler, taş sütunlar, su mermerleri ve tepe camları da

gönderdi.77 Hâlid, Mekke’ye varınca Halîfe’nin emrini yerine getirmek için Harem-i

Şerif’te bir dizi imar ve tadilat işine başladı. O iri yassı taşlarla Kâbe’nin çevresini döşetti. Kâbe’nin kapısını yenileterek, kapıyı sütunların üzerine yaptırdı ve içine direkler diktirdi ve köşeleri altınla kaplattı.78 Safa ile Merve arasını kandillerle aydınlattı79 Ayrıca Kâbe’nin

kapısını, içerisindeki sütunları ve yağmur sularını akıtan oluğu altın levhalar ile kaplattı. Böylece, Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, Kâbe’yi altınla süsleyen ilk kimse oldu. Velîd b. Abdülmelik 91/710 yılında hac yapmak ve bu yapılanları görmek maksadıyla Mekke’ye geldi. Şam’dan gelirken yanında getirttiği kırmızı, beyaz ve yeşil mermerlerle, Kâbe’nin iç kısmındaki duvarları kaplattı.80

Ayrıca Hâlid, Zemzem kuyusunu aydınlatmak, gece tavaf yapanların çevrelerini daha iyi görmesini sağlamak amacıyla, Rüknü’l-Esved’in karşısına uzun bir sütun diktirerek üzerine lamba koydurdu. Mekke tarihinde bu işi ilk yapan kimse unvanını aldı.81 Bu lamba

Abbasî Halîfesi Me’mûn döneminde, Mekke valisi Muhammed b. Süleyman zamanına

74 Taberî, VI, 464; İbnü’l-Esîr, IV, 554.

75 Ezrakî, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Abdullah b. Ahmed (250/864), Ahbâru Mekke Vemâ Câe fîhâ mine’l-Âsâr, Thk. Ruşdî es-Sâlih Mel Hasan, 5. bsk. Mekke, 1988, I, 211.

76 Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb b. Ca’fer b. Vehb (292/905), Târîhu'l-Ya’kûbî, , Beyrut, Trs. II, 284 77 Taberî, VI, 440.

78 Ezrakî, I, 212; Fâkihî, Ebu Abdullah Muhammed b. İshak b. El-Abbas (275/889), Ahbâru Mekke fî- Kadîmi’d-Dehri ve Hâdisihi, Thk. Abdülmelik Abdullah Dehiş, 2. baskı Beyrut 1994. II, 68.

79 Ezrakî, I, 287; Ahmed es-Sibâî, I, 150.

80 Ya’kûbî, II, 284; Kalkaşendî, Ahmed b. Abdullah (821/1418), Meâsiru’l-İnâfe fî Meâlimi’l-Hilâfe, Thk. Abdüssettar Ahmed Ferrac, 2. bsk. Kuveyt, 1985, I, 36.

(22)

17 kadar (216/832 yılı) yerinde kaldı.82 Yine, Zemzem suyunun çıktığı yere, ilk kubbe Hâlid’in

valiliği döneminde yapıldı.83

Bu yaptıklarının dışında Mekke’de bir su sıkıntısının baş göstermesi üzerine, Velîd’in emri ile Mekke yakınlarındaki Sa'lebe dağında bir kuyu kazdırdı. Kuyudan çıkan tatlı suyu kurşun borularla Mekke'ye kadar getirterek bir taş havuzda toplattı. Bu kuyudan çıkarılan su zemzem kuyusu ile Rüknü'l-Esved arasında yapılan bir havuza akıtılarak Mekke sakinlerine ve Kâbe ziyaretçilerinin hizmetine sunuldu.84 Bir başka rivayete göre Tuva ve

Hacun tepelerinde kuyular kazdırdı ve buradan çıkan suyu borularla zemzemin yanına taşıttı.85 Ayrıca bu kuyunun suyunu zemzemin yanına taşıtmanın yanında orada su

fıskiyeleri yaptırmıştı. Bu açtırdığı kuyuya Birketü’l-Kasrî denmişti. Ona Birketü’l-Berdî ve Bi’ru-Meymûn da denilir. Aslı bozularak da olsa Ezrakî’nin (250/865) yaşadığı döneme kadar varlığını sürdürmüştür.86

Bir gün Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, cemaatle namaz kılmak için bir tellalı görevlendirerek insanların mescide toplanmasını istedi. Tellal bağırıp insanlar mescidde toplanınca minbere çıkarak, Hâlid’e yöneltilen eleştiriler bölümünde değerlendireceğimiz şu meşhur konuşmayı yapmıştı. “Ey insanlar! Allah’a hamd ederim. Allah sizi sulaması için Müminlerin Emîrine, içimi hoş olmayan tuzlu ve acı bir su (zemzem) dan sonra tatlı bir su verdi.” Hâlid hangi suyun daha çok içildiğini görmek için bu iki suyu bir araya getirmişti. Hâlid’in hutbesi Mekkelilere çok ağır geldi ve kendi aralarında konuşmaya başladılar ve daha sonra Hâlid’in getirdiği sudan içmeyi terk ederek zemzeme yöneldiler.87

Hâlid’in aynı yerde yaptığı konuşma şu şekilde de nakledilmektedir: “Ey insanlar! Ehline halîfe olan mı, yoksa elçi olan mı daha yücedir? Allah’a yemin ederim ki siz halîfenin üstünlüğünü bilmiyorsunuz: Öyle ki İbrahim Halîlu’r-Rahman, Allah’tan su istedi, Allah ona tuzlu bir su verdi, Halîfe Allah’tan su istedi Allah ona tatlı bir su verdi”. Yani tuzlu su ile kastedilen zemzemdir, tatlı su ise Velîd b. Abdülmelik’in Tûva ve Hacûn tepelerinde Hâlid’e çıkarttığı sudur. Onun suyu tatlı idi. Hâlid o suyun zemzemden üstün

82 Ezrakî, I, 287.

83 Ezrakî, II, 20; Fâkihî, II, 70. 84 İbnü’l-Esîr, IV, 536.

85 Ya’kûbî, II, 293-94; Ezrakî, II, 108; Ebu’t-Tayyib Takiyyüddîn Muhammed b. Ahmed b. Ali el-Fâsî (832/429 ), Şifâü’l-Ğarâm bi-Ahbâri’l-Beledi’l-Harâm, Thk. Abdüsselam Tedmürî, Beyrut, 1985, I, 186.

86 Ezrakî, II, 107.

(23)

18 olduğu anlaşılsın diye zemzemin yanına yaptırdığı bir havuza o suyu nakletti. Daha sonra kuyu kapanmış ve suyu da çekilmiştir.88 Fâkihî’nin naklettiğine göre bu kuyunun kazıldığı

yer ve zamanı farklılık arz ediyor. Hâlid, bu kuyuyu Zemzem ile Makâm-ı İbrâhim arasında ve Süleyman b. Abdülmelik’in döneminde açtırmıştır.89

2. Mescid-i Harâm’da Cemaatle Namazı Düzene Sokması

Mescid-i Harâm’ın içerisinde Kâbe’nin etrafında dağınık olarak namaz kılan insanları gören Mekke valisi Hâlid, cemaatle namaz kılmanın bir düzene sokulmasının gerekli olduğunu düşündü. Ramazan ayı girince namaz kıldırmakla görevli imamın, Makamı İbrahîm'in arkasına geçmesini, ona uyan topluluğun da, Kâbe'nin etrafında halka olmalarını emretti. Böylece insanlar Kâbe’nin etrafında saf oluşturarak namaz kılmaya başladı. Bu uygulamayı ilk başlatanlar arasında Abdullah b. Zübeyr’in ismi geçse de90

yaygın kanaate göre Hâlid'in başlattığı bu uygulama Ezrakî'nin zamanına kadar aynı şekilde devam etmişti.91 İnsanlar daha önce Kâbe’de namaz kılarken birbirinden farklı saflar

oluşturuyor ve kadınlarla erkekler karışık olarak tavaf ediyorlardı. Bir şairin “Hac mevsimi ne hoş! Kâbe ne hoş bir mescid! Hacer-i Esved’e el uzattığımız zaman kadınlarla sıkışıp kalmak ne hoş!” dediğini işitince Hâlid “Bundan sonra erkeklerle kadınlar ebediyen bir daha karışamayacaklar.” dedi ve kadınlarla erkeklerin ayrılmasını emretti.92 Hâlid kadınlarla

erkekleri tavaf yaparken birbirlerinden ayırmak amacıyla, Mescid-i Haram’ın her bir direğinin yanına elinde sopa ile oturan bekçiler görevlendirdi. Bunlar kadınlarla erkekleri birbirinden ayırmaya başladılar. Süfyân b. Uyeyne’den naklen Ezrakî’nin anlatımına göre, bu ayrımı yapan ilk kişi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’dir.93 Bu safları ayırma işi ile ilgili

olarak M. G. S. Hodgson şu değerlendirmeyi yapıyor: “Abdülmelik Medine'de daha fazla şahsî onay kazandı, fakat o ve özellikle Velîd, din eksenli düşünen kesimin ve özellikle Hicaz'da yaşayanların şiddetli bir husumetiyle yüz yüze geldi. Velîd'in Mekke valisi, Hâlid el-Kasrî, fetihle gelen refahın zuhuruyla Mekke'yi şarkıcı kızlar ve aşk lirikleri için en meşhur merkez kılan şarkı ve raks ortamına rağmen, mukaddes şehrin haysiyetini muhafaza

88 Taberî, VI, 440; Nüveyrî, Şihâbüddîn Ahmed b. Abdülvehhâb (733/1332), Nihâyetül-Erab fî Fünûnil-Edeb, Thk. Ali Muhammed el-Becâvî, Kahire, 1976, XXI, 316.

89 Fâkihî, II, 82.

90 Fâkihî, I, 251; Ahmed es-Sibâî, I, 150. 91 Ezrakî; II, 20.

92 Mes’ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyn b. Ali (346/845), Murûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher, Thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, Beyrut, 1988, III, 184; Ahmed es-Sibâî, I, 153.

(24)

19 ve oradaki belirli bir dînî ağırlığı korumak için büyük gayretler gösterdi, ıstırap çekti; meselâ, uygunsuz itiş-kakışları önlemek için Ka’be'yi bir daire etrafında tavaf ederken erkek ve kadınların ayrılmalarında ısrar etti.94

3. Mekke’de Bulunan Irak’lıları Bölge Dışına Çıkarması

Haccâc b. Yusuf, Abdurrahman b. Eş’âs’ı Türk hükümdarı Rutbil ile savaşmak üzere görevlendirmişti. Daha sonra İbnü’l-Eş’âs Rutbil ile savaşmak yerine Emevîlere isyan yolunu seçerek Kûfe’de emrine verilen askerle başkaldırmıştı. Saîd b. Cübeyr ve diğer âlimler de İbnü’l-Eş’âs’a destek verip bu isyana katılmışlardı. İbnü’l-Eş’âs ve ordusu yenilince onun yanında Emevîlere karşı savaşan insanlar Haccâc b. Yûsuf’tan korkup Kûfe’den kaçarak değişik bölgelere sığınmışlardı. Bazıları İsfahan’a bazıları da Mekke ve Medîne’ye sığınmışlardı. Mekke'ye sığınanlar arasında zamanın önde gelen âlimleri de bulunmaktaydı.95

Velîd b. Abdülmelik Mekke valisi Hâlid’e mektup yazarak Hicazdan Iraklıları çıkarıp Haccâc’a göndermesini emretti.96 Haccâc, Hâlid b. Abdullah’a haber göndererek

Mekke’deki âsilerin kimler olduğunu kendisine bildirmesini istedi. Bunun üzerine Hâlid, Osman b. Hayyân’ın Medîne’deki uygulamalarını öğrenmek için ona bir adam gönderdi. Osman, İbnü’l-Eşâs’ın Medîne’de bulunan Iraklı taraftarlarını zincire vurarak Haccâc’a göndermeye başladı. Osman Haccâc’ın bu emrini yerine getirirken zimmet ehli dışında, tacir olsun olmasın bütün Iraklıları topluluklar halinde Medine’den, Irak’ta bulunan Haccâc’a gönderdi. Bunun üzerine Hâlid, Osman b. Hayyân’ı örnek alarak, evlerinde hiçbir Irak’lıyı barındırmamaları konusunda Mekke’lileri uyardı.97 “Evinde herhangi bir Iraklıyı barındıran

kimseyi de aynı suçtan cezalandıracağını” ilan etti.98

Hâlid, Mekke’de bulunan İbnü’l- Eşâs’ın taraftarlarını belirlemeye başladı. Bu arada Saîd b. Cübeyr, Atâ b. Ebî Rabah, Mücâhid b. Cebr, Amr b. Dînâr ve Talk b. Habîb’i belirledi.99 Hâlid de bunları Haccâc’a göndermeye karar verdi. Sonra Mekke’li

olduklarından ötürü Atâ b. Ebî Rabah ile Amr b. Dînâr’ı affetti, diğer üç kişiyi İsmail b.

94 Marshall G.S. Hodgson, İslam'ın Serüveni, Çev. Komisyon, İstanbul, 1993, I, 218. 95 Taberî, VI, 487.

96 Taberî, VI, 488. 97 Ya’kûbî, II, 290. 98 Ya’kûbî, II, 290. 99 İbn Kesîr, IX, 96.

(25)

20 Evsad el-Becelî ile Haccâc’a gönderdi.100 Talk b. Habîb, Haccâc’a ulaşmadan yolda öldü. Mücâhid b. Cebr hapsedildi ve Haccâc’ın ölümüne kadar hapiste kaldı.101

4. Saîd b. Cübeyr’in Öldürülmesindeki Rolü

Saîd b. Cübeyr el-Esedî el-Vâlibî, İbn Abbas'ın önde gelen arkadaşlarındandı. Tefsîr, fıkıh ve çeşitli ilimlerde imam mertebesine yükselmişti. Sahâbeden birçok kişiyi görmüştü. Bir sahabe cemaatinden hadis rivayetinde bulunmuş ve tabiîlerden bir grup da kendisinden hadis rivayet etmişlerdi.102 Saîd’in cezalandırılma sebebi ise şuydu: Haccâc, daha önce Saîd

b. Cübeyr’i Türk hükümdarı Rutbil ile savaşması için Abdurrahmân b. Eşâs’la birlikte gönderirken ordunun masraflarından sorumlu tutmuştu. İbnü’l-Eşâs, Haccâc’a karşı ayaklanınca, Saîd b. Cübeyr de bu ayaklanmaya katılmıştı. Haccâc, İbnü’l-Eşâs’ı ve adamlarını mağlup edince, Saîd b. Cübeyr İsfahân’a kaçtı.103 Haccâc da İsfahan naibine

mektup yazarak Saîd’i kendisine göndermesini istedi. Saîd bunu duyunca İsfahan’dan da kaçıp Mekke’ye geldi. Saîd Haccâc’dan gizlenmek için bazen Kûfe’ye gider, orada hadis nakleder, çeşitli sohbetlerde bulunurdu. Mekke’de bulunduğu sıralarda bazen hacc, bazen de umre yapardı. Horasan’da iken hadis nakletmez, sohbette bulunmazdı. Çünkü orada hiç kimse, kendisine ilmî sorular sormazdı ve kendisi şöyle derdi: “Bendeki ilim, beni düşündürüyor ve tasalandırıyor. İsterdim ki insanlar onu benden alsınlar.” Böylece on iki seneye yakın bir süre Haccâc'tan gizlenerek saklandı.104

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî vali olarak atanıp Mekke’ye gelince bazı kimseler, Hâlid'in kötülük yapabileceğini düşünerek, Saîd b. Cübeyr’in yanına giderek: “Hâlid oldukça kötü birisidir, Mekke’den başka bir yere gitsen iyi olur.”105 demişlerdi. Ama Saîd

b. Cübeyr bu tavsiyeye uymayarak şöyle demiştir: “Bu kadar kaçtığımdan ötürü Allah'tan utanıyorum. O’nun kaderinden nereye kaçacağım?” demişti. Haccâc’ın Irak’tan kaçıp Mekke’ye sığınan İbnü’l-Eş’âs taraftarlarını yakalayıp kendisine gönderme emrine uyan Hâlid, Saîd b. Cübeyr’i tutukladı. Daha sonra Saîd’i, görevlendirdiği iki muhafız eşliğinde cezalandırılmak üzere, Irak Valisi Haccâc’a götürülerek teslim edilmesini sağladı. Saîd,

100 İbnü’l-Imâd, Ebu’l-Felah Abdülhay el-Hanbelî (1089/1678), Şezerâtü’z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb, Beyrut, Trs. I,109.

101 İbnü'l-Cevzî, VI, 318; İbn Kesîr, IX, 101. 102 İbn Kesîr, IX, 97.

103 Taberî, VI, 488; İbnü'l-Cevzî, VI, 318; İbn Kesîr, IX, 96. 104 İbn Kesîr, IX, 97.

(26)

21 huzuruna getirildiğinde, Haccâc şöyle dedi: "Allah, Hıristiyan Kadının Oğlu Hâlid el- Kasrî’ye lanet etsin. Mekke’de bulunanları bana gönderen odur. Ben bunun Mekke’deki evini bilmiyor muydum? Allah’a yemin ederim ki, bunun (Saîd ’in) Mekke’de içinde oturduğu odayı da biliyordum."106

Haccâc huzuruna getirilen Saîd b. Cübeyr’i sorguladıktan sonra şu soruyu sordu: —Ey Saîd! Seni bana karşı isyana sürükleyen sebep neydi?

—Allah Emîri ıslah etsin, ben Müslümanlardan bir adamım, bazen hata eder, bazen isabet ederim.

—Ben boynumdaki bir bey’atin gereğinden ötürü sana karşı isyan ettim.107

—Vallahi öyleyse seni öldüreceğim.

—Öyleyse ben de annemin beni adlandırdığı gibi Saîd (mutlu) olacağım.

Saîd'in bu cevabı üzerine Haccâc öfkelendi ve “Ey muhafızlar, şunun boynunu vurun”. dedi ve Muhafızlar Saîd b. Cübeyr’in boynunu vurarak öldürdüler. (94-Şaban/ 713 Mayıs)108 Yukarıda da geçtiği üzere Mekke’li üç kişiyi bağışladığı gibi Hâlid, Saîd b.

Cübeyr’i de bağışlayabilirdi. Haccâc’ın ona siteminden de anlaşıldığı üzere eğer Saîd’i göndermeseydi, Hâlid görevi suiistimalle suçlanamazdı. Saîd’i öldüren Haccâc kadar Hâlid de bu olayda, suç ortağı olmuştur. Hüseyin Algül bu yargılamayı şöyle değerlendirir: “Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor? Hz. Saîd b. Cübeyr'in, Abdurrahmân’a uyduğu andan bu yana çok zaman geçmiş; o iş olmuş bitmiş ve Haccâc’ın fermanı her yerde okunur, hâkimiyeti her yere ulaşır olmuş, iktidarın otoritesi kesinlikle sağlanmıştı. Söz konusu kişi ise, üstün vasıflara haiz, âlim ve muttaki bir şahsiyettir. Cemiyet onun bağışlanmasından hoşnut olacaktır ve o zat ölünceye kadar belli ki Rasûl-i Ekrem’in hâdislerini öğretecektir. Fakat Haccâc, eli silâhlı eşkıyaya yapılan muameleyi bu zata da reva görmüştür. Böyle bir âlimin konuşan dilini susturmuştur. Bu idam cezası, maslahata da ters düşmüştür. Tarih boyunca bu olay Müslümanlarca Haccâc'ın ve o devir Emevî iktidarının alnına kara bir leke olarak geçmiştir ve kendisinden sonraki yöneticiler için çok kötü örnek olmuştur. Bir âlim, göstermelik bir muhakeme neticesinde hemen idam edilebiliyorsa, bu kararı veren ve uygulayan yetkilinin adalet anlayışından daima şüphe edilecektir.”109

106 Taberî, VI, 490; İbn Kesîr, IX, 96. 107 İbnü'l-Cevzî, VII, 7; İbn Kesîr, IX, 97. 108 Taberî, VI, 490; İbn Kesîr, IX, 97. 109 Hüseyin Algül, III, 105.

(27)

22 Gerek Hâlid’in gerekse Haccâc’ın yaptıkları toplumda tasvip görmemişti. O günkü kamuoyu uygulanan şiddete karşı muhalefetini açık etmekten çekiniyorlardı. Tek yapabildikleri şey beddua etmekti. Velîd b. Abdülmelik döneminde Ömer b. Abdülaziz’in huzurunda Haccâc’ın ve diğer valilerin yapmış olduğu zulümlerden söz edilmiş, Ömer de şöyle demişti. “Irak’ta Haccâc, Şam’da Velîd, Mısır’da Kurrâ, Medine'de Osman ve Mekke’de Hâlid. Allahım! Dünya zulüm ve haksızlıkla dolup taştı; artık sen bu insanlara rahat yüzü göster.” Aradan fazla bir zaman geçmeden Haccâc ve Kurrâ b. Şerik aynı ayda vefat ettiler. Onların peşinden Velîd öldü, Osman ve Hâlid azledildi. Böylece Allah Ömer'in duasını kabul buyurdu.”110 diyerek, Saîd b. Cübeyr’in intikamının alındığını ifade eder.

Diğer taraftan Mahmud Şakir ise Saîd b. Cübeyr’in de kusurlu olduğunu belirtmek için şunu söyler: “Evet Haccâc b. Yûsuf'un, Saîd b. Cübeyr gibi ilim ehlinden ve tâbiîler’in en büyüklerinden birini katlettiği doğrudur. Fakat Saîd b. Cübeyr de, neredeyse devleti darmadağın edecek olan İbn’ül-Eş'âs hareketine katılmıştı. Bu hareket yüzünden fitne fırtınaları İslâm devletinin üzerinde esip duruyordu.”111

II. Süleyman b. Abdülmelik Dönemi

Süleyman b. Abdülmelik, kardeşi Velîd’in dış siyasetini devam ettirerek fetihlere ara vermedi. Fakat iç siyasette onun tam aksi bir yolu takip ederek Arap kabileleri arasında küllenmiş olan mücadelenin başlamasına sebep olmuştur. Süleyman b. Abdülmelik Haccâc b. Yusuf’a düşmandı. Çünkü Haccâc Velîd b. Abdülmelik’in onu veliahtlıktan azlederek yerine oğlu Abdülaziz’i tayin etme düşüncesine taraftar olmuştu. Süleyman, halîfe olur olmaz, Haccâc’ın en büyük düşmanı olan Yezîd b. Mühelleb’i Irak valiliğine getirdi.112

Bu konuda çağdaş Müslüman tarihçilerden Ömer Ferrûh Süleyman b. Abdülmelik’in siyaseti hakkında şu yorumu yapar: “Süleyman b. Abdülmelik’in kötü siyaseti yüzünden, döneminde İslâm beldeleri ve Emevî devletinde zayıflama başladı.113 Süleyman kabilecilik

siyaseti güderek Kaysîleri tutup, Yemenîlere kötü davrandı.”114 Süleyman, bu kabilecilik

siyaseti yüzünden doğu illerinde, valiler görev süreleri boyunca kendilerini hemen hemen

110 İbnü’l-Esir, IV,583-84 111 Mahmud Şakir, III, 72. 112 Taberî, VI, 506.

113 Ömer Ferrûh, Târîhu Sadri’l-İslâm ve Devletü’l-Ümeviyye, Beyrut, 1970, , s. 165-66. 114 Ömer Ferrûh, s. 167.

(28)

23 kaçınılmaz biçimde bir veya bir kaç kabileye bağımlı kılmaya sonuçta, diğer kabilenin muhalefetine maruz kalmaya sevk edilmiş buldular.115

Halîfe Abdülmelik, ölümünden önce sıra ile oğulları Velîd ve Süleyman'ı veliaht tayin ederek halktan bîat almıştı. Ancak Velîd b. Abdülmelik, halîfeliğinin son yıllarında kardeşi Süleyman b. Abdülmelik’i veliahtlıktan azlederek oğlu Abdülazîz'i halef tayin etmek istemiş ve bu hususta valiler ve eşrafla istişare etmişti. Onun bu arzusuna yalnız Haccâc b. Yûsuf ile Kuteybe b. Müslim olumlu cevap vermişlerdi. Süleyman ise ağabeyinin bu arzusuna şiddetle karsı koymuştu. Velîd onu zorla yola getirmek amacıyla harekete geçeceği sırada öldüğü için bu niyetini gerçekleştirememişti.116

1. Velîd - Süleyman Yönetiminin Karşıtlığı: Kabile Taraftarlığı

Her iktidara gelen kişinin; iktidara geliş sürecinde destekleyen dostları ve onun iktidara gelmesine engel olan muhalifleri (düşmanları) olmuştur. İster bu bir kral olsun, ister sultan olsun, isterse de demokratik yollarla seçilen bir başkan olsun fark etmiyor. Emevî halîfelerinin de aynı şekilde destekçileri ve muhalifleri olduğunu görürüz.

Burada önemli bir hususu belirtmek gerekir. Özellikle hanedanlığın aileler arasında el değiştirmesi esnasında yaşanılan kamplaşma, devletin geleceğini zora sokar nitelikte olmuştur. Ülke genelinde insanlar kuzeyli Araplar-güneyli Araplar ya da Yemenîler-Mudarîler, Kaysîler-Kelbîler diye ikiye bölünmüşlerdi. Abdülmelik b. Mervân’ın kudreti sayesinde toplumdaki bu çatışma kendisini pek ortaya koyamamıştı. Ama o ve oğlu Velîd’in ölümünden sonra gelen iktidar sahipleri kendilerini bu iki kesimden birinin desteğini almak zorunluluğunu hissetmişler ve münavebe ile bu iki kesim iktidarın avantajlarından ve dezavantajlarından müteessir olmuşlardır. Yaklaşık kırk beş yıldır Emevî iktidarına hizmet eden Sakîfliler de artık kendilerini kuzeyli kabîlelere taraf bulmuşlar ve onların içinde yer almışlardır.117 Velîd b. Abdülmelik’in ölümünden sonra halîfe olan Süleyman b.

Abdülmelik, ağabeyinin uygulamalarının tersine Kayslıları ve onlara mensup olan Sakîf’lileri iktidardan uzaklaştırdı. Wellhausen Süleyman’ın uygulamaları ile ilgili şu yorumu yapar: “Haccâc’ın en büyük düşmanı olan Yezîd b. Mühelleb onun makamı olan Irak valiliğine tayin edildi. İşte asıl bu yüzden Süleyman idaresi Velîd idaresinin karşıtı olarak değerlendirilir. Bu makam değişikliğini her iki halîfenin büyük kabile gruplarına

115 Hodgson, I, 219. 116 Ya’kûbî, II, 294-95.

117 İrfan Aycan, “Emevî İktidarının Devamında Sakîf Kabilesinin Rolü II”, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1993, Sayı: 40, s. 83.

(29)

24 karşı takındıkları zıt tavrın bir sonucudur. Velîd, Kays taraftarıydı. Buna karşılık Süleyman Yemen taraftarıydı. Velîd’in hilâfeti Kayslıların iktidarını zirveye çıkarmıştı. Onun ölümünü Kayslıların iktidardan düşüşü takip etti. Yezîd b. Mühelleb, mensup olduğu Yemen kabilesini Kays kabilesine karşı tuttu. Buna karşılık Haccâc ise Yemen’e karşı Kays lehinde tavır takınmıştı. Süleyman, Haccâc’ın âmil ve memurlarını Kayslı düşünceleri dolayısıyla değil, bunlar Haccâc’ın çömezleri olduğu için azletti.”118

2. Süleyman b. Abdülmelik’in Hâlid’i, Haccâc b. Yûsuf’a Yakınlığı Dolayısıyla Mekke Valiliğinden Azletmesi

Süleyman halîfe olunca, seçkin kumandan ve valilerden intikam almakla işe başlamıştı. Velîd b. Abdülmelik’e taraftar olan komutan ve valilerin birikimlerinden yararlanmayı düşünememiş onlara baskı ve işkenceler uygulamıştı.119 Kendisinin

veliahtlıktan azledilmesini isteyen ağabeyine, destek olanlardan intikam aldı. Haccâc’ın Velîd'den önce ölmesi büyük bir şans oldu. Bununla beraber Süleyman, Haccâc’ın yakın-larından intikam almayı da ihmal etmedi: Haccâc’ın en şiddetli düşmanı olan Yezîd b. Mühelleb’e, Haccâc b. Yûsuf’un yakınlarına şiddetli işkenceler uygulamasını emretti. Sü-leyman, devletin nüfuzunu Sind ve Hindistan'da yaymış olan büyük kumandan Muhammed b. Kasım’dan da intikam aldı. Mâverâünnehir’de devlet otoritesini sağlamış olan Kuteybe b. Müslim de intikamdan payını alanlar arasındaydı.120 Bu komutan ve valiler, Velîd b.

Abdülmelik’in isteklerine uyan, Süleyman’ı sevmeyen Haccâc’ın adamlarıydılar.121 Medine

valisi Osman b. Hayyân el-Mürrî ve Mekke valisi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî azledildiler. İspanya fatihi Mûsâ b. Nusayr da kötü muameleye maruz kaldı ve oğlu Abdülaziz idam edildi.122

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, Velîd b. Abdülmelik tarafından tayin edildiği Mekke valiliğini onun ölümüne kadar sürdürmüş ve yukarıda anılan bir takım icraatları gerçekleştirmişti. Velîd, Cemâziyelâhir 96/Şubat 715’te ölünce Süleyman b. Abdülmelik (96–99/715–717) hilâfete geçti. Ağabeyi Velîd’in atadığı valileri, görevlerinden almaya

118 Wellhausen, s. 122.

119 DGBİT, II, 562.

120 Ya’kûbî, II, 294; Hasan İbrahim Hasan, Siyasi Dini Kültürel Sosyal İslâm Tarihi, Çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş, İstanbul, Trs. I, 427.

121 DGBİT, II, 562. 122 Ya’kûbî, II, 294-95.

(30)

25 başladı. Süleyman bir müddet Hâlid’i, Mekke’de vali olarak bıraktıktan sonra azletti.123

Belâzurî bu sürenin 6–7 ay olduğunu belirtir.124 Yerine Talha b. Dâvûd’u atayarak,125

Hâlid’e sopa vurulmasını emretti.126 Bu azl furyasından nasibini Hâlid,127 Haccâc’ın

yanında yetişen ve onun en yakın arkadaşlarından olan biriydi.128

Hâlid’in Mekke valiliğinden azli için, Hâlid’in mecusî amillerinden biri tarafından tecavüze uğrayan müslüman bir kadının, Hâlid’e şikâyete gelmesi ve Hâlid’in kadının sıkıntısıyla ilgilenmek yerine onunla alay etmesi gösterilir.129 Ya’kûbî kadınla alay etme

hadisesini Hâlid’e yapılmış bir iftira olarak görür.130 Hâlid, azledildikten sonra inzivaya

çekildi ve uzun müddet hiçbir idari görev almadı.131

III. Ömer b. Abdülaziz Döneminde Hâlid b. Abdullah el-Kasrî

Hâlid b. Abdullah el-Kasrî Mekke valiliğinden alındıktan sonra, Süleyman b. Abdülmelik gibi, Ömer b. Abdülaziz (99–101/717–720) de onu herhangi bir idarî göreve getirmedi. Çünkü Ömer, Hâlîd’den hoşlanmıyordu. Daha önceki bölümde geçtiği gibi kendisine beddua etmişti.132 Kendisinden hoşlanmayıp beddua ettiği bir kimseye Ömer’in

görev vermesi beklenemezdi. Hâlid, Ömer’e yakınlaşmak için yollar aradı ise de Ömer ona bu fırsatı vermedi. Bir gün onun yanına girdi ve ona şöyle dedi: “Halîfeliğin ziyneti nedir? Sen onun ziynetisin. O sana şeref kazandırmadı; sen ona şeref verdin.” dedi. Ömer b. Abdülaziz de: “Bu adam bana bir söz verdi, akıl vermedi.”133 karşılığını vererek onun

kendine yakın olma çabalarını boşa çıkardı.

123 Halîfe b. Hayyât, s. 317. 124 Belâzûrî, Ensâb, IX, 76.

125 Taberî, VI, 522; İbn Tağriberdî, Cemâlüddîn Ebul-Mehâsin Yûsuf el-Atabekî (874/1469), en- Nücûmu’z-Zâhirati fi-Mülûki Mısr ve’l-Kâhira, Kâhire, Trs. s. 279. Burada İbn Tağriberdî Hişâm b. Abdülmelik’in 97/716 yılında Hâlid’i Medine Valiliğinden azlettiğini söylüyor. Bu bilgi tarihi gerçek-lerle uyuşmayan bir bilgidir.

126 Ya’kûbî, II, 294. 127 Taberî, VI, 522

128 K.V. Zettersteén, “Hâlid”, İstanbul, 1977, İA, V/I, 142. 129 İbn Hallikân, II, 8.

130 Ya’kûbî, II, 294.

131 Abdülkerim Özaydın, “Halid b. Abdullah el-Kasri”, DİA, XV, 282; K. V. Zettersteén, “Hâlid”, İA, V/I, 142.

132 İbnü’l-Esîr, IV, 583-84; Nüveyrî, XXI, 317. 133 Belâzurî, Ensâb, IX, 94.

Referanslar

Benzer Belgeler

Safsızlığın olmadığı durumda gerçekleştirilen elektronik ve optik özelliklerle ilgili hesaplamalar, kuantum noktasının merkezinde bir donor safsızlığının

The students learning English vocabulary through folktales will be more successful than the students who learn vocabulary through mother tongue translation method at the post-test

GPS verisinin uydulardan alınamadığı yerlerde Yardımlı Küresel Konumlandırma Sistemi’nden (Asisted GPS) destek alınması ile ilgili çalışmalar

Bu çalıĢmamız Türk kültürünün bir parçası olan Simav ve çevresinde yaĢatılan manevî halk inançlarını ve bunların temelinde yatan sebepleri Dinler Tarihi

Bu içtima şekilleri şu şekilde örneklendirilebilir: bir kişinin darp edilerek elindeki telefonun alınması (gasp edilmesi) ‘bileşik suç’ (TCK m. 42), aynı kişiye

Tablo 24‟de sonuçları görülen analize göre katılımcıların kamu spotları tutum düzeyleri ile obezite kamu spotu hatırlanma düzeyi arasında pozitif yönlü,

toplanan Triticum monococcum (einkorn) buğdayının bin tane ağırlığı 26,3 g ile 30,5 g arasında değiştiği tespit edilmiş olup aynı çalışmada Doğu Avrupa,

Sperma il e yayılma olas ılığı yüksek olan v iral etkenlerin başında ge len ve Uluslar arası Salgın H astalı klar Merkezi (OIE 2006 )'nin sığır hastalık ları li stesinde