• Sonuç bulunamadı

XIX.yüzyılda Konya vilayeti'nde meydana gelen salgın hastalıklar ve etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "XIX.yüzyılda Konya vilayeti'nde meydana gelen salgın hastalıklar ve etkileri"

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

XIX. YÜZYILDA KONYA VİLAYETİ’NDE MEYDANA

GELEN SALGIN HASTALIKLAR VE ETKİLERİ

Esra SEMİZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL

(2)
(3)
(4)

iii ÖNSÖZ

İnsanlık tarihini derinden etkileyen, olayların başında salgın hastalıklar gelmektedir. Salgınlar sonucunda meydana gelen yıkımlar, savaşların dahi önüne geçmiştir. Salgın hastalıkların bir sonucu olarak zayıflayan ekonomi devletlerin de kaderini etkilemiştir. Öyle ki salgınlar, ölümcül etkisiyle yalnızca insanların değil, devletlerin de sonunu hazırlamıştır. Salgın hastalıklar sebebiyle zaman zaman göçler yaşanmış ve bu durum toplumların demografik yapısını da değiştirmiştir.

Veba, kolera, cüzzam, çiçek gibi bulaşıcı hastalıklar, salgın halini aldığı dönemlerde, ortaya çıktıkları bölgeyi kırıp geçirmiştir. İnsanların hastalıklar karşısındaki çaresizliği, salgınlara ilahi anlamlar yüklemelerine sebep olmuştur. Birçok toplumda salgınların tanrı tarafından gönderilen bir ceza olduğu veya sabredilmesi gereken bir sınav olarak değerlendirildiği bilinmektedir. Bu sebeple farklı toplumların hastalıklara verdikleri tepkiler de değişiklik göstermiştir. Bulaşıcı hastalıklar, insanlık tarihi boyunca var olsa da kimi zaman ortadan kalkmış ve uygun ortamı bulduğunda tekrar derin izler bırakmak adına geri dönmüştür.

Hastalıkların ortaya çıkmasında ve yayılmasında hijyen eksikliğinin etkisi oldukça önemlidir. Birçok hastalık, temizliğin olmadığı bölgeleri kendisine yayılma alanı olarak seçmiştir. Özellikle pis sular vasıtasıyla yayılan bulaşıcı hastalıklar, çok kısa sürede salgın halini alabilmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın birinci bölümünde Salgınlarla ilişkili tıbbi kavramlara değinilmiş; XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin salgınlar ve bulaşıcı hastalıklar karşısındaki tutumundan bahsedilmiştir. Bu bölümün bir kısmında; belirtilen zaman aralığında Konya Vilayeti’nin çeşitli bölgelerinde bulunan seyyahların, kaleme aldığı seyahatnameleri incelenerek Konya Vilayeti’nin sağlık ve hijyen durumunu tespit edilmeye çalışılmıştır. Konya’daki çeşitli köylerde, kasabalarda, ara sokaklarda, otellerde ve hatta evlerde; hastalıkların mevcudiyeti, temiz su temini ve hijyen durumuna dair seyyahların gözlemlerine yer verilmiştir.

Salgın hastalıklar, ortaya çıktıkları süre zarfında Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi, Konya Vilayeti özelinde de ciddi problem hâline gelmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise salgın hastalıklar hakkında genel bilgilere yer verilerek Konya Vilayetin’de yaşanan salgınların tespiti yapılmış ve hastalıklara karşı alınan önlemler ve uygulanan tedavi yöntemleri ele alınmıştır. XIX. yüzyılda Konya Vilayeti sınırları

(5)

iv içerisinde meydana gelen salgınlardan en önemlisi Kolera olmuştur. Kolera dışında sıtma, tifo, tifüs, çiçek, veba ve frengi hastalıkları görülmüştür. Bu hastalıklar kimi zaman birkaç vaka ile sınırlı kalmış, kimi zaman ise salgın halini almıştır.

Çalışmanın üçüncü bölümünde, Osmanlı Devleti genelinde ve Konya Vilayetinde vuku bulan salgınların topluma yansıması incelenmiş, yaşanan durumun nüfus verileri ile karşılaştırılarak sosyo-ekonomik değerlendirmesi yapılmıştır.

Yüksek lisansa başladığımdan beri gerek ders döneminde ve gerekse tez döneminde bilgi birikiminden daima yararlandığım, tavsiyelerinden ve eleştirilerinden beslendiğim kıymetli danışman hocam Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL’a, bu aşamaya gelinceye dek göstermiş olduğu sabır, anlayış ve verdiği emekler için teşekkürü bir borç bilirim. Yüksek lisans sürecim boyunca desteklerini esirgemeyen aileme ve hem manevi olarak hem de tezimin inşasında ve değerlendirilmesinde, tecrübelerine ihtiyaç duyduğum her an yanımda olan sevgili arkadaşlarım İrem GÜRBÜZ, Kübra BENLİ, Müjgan MUŞMAL ve Hasina Mitra NOORİSTANÎ’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

ESRA SEMİZ Konya 2019

(6)

v

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Tez Kabul Formu ... ii

ÖNSÖZ ... iii

ÖZET ... viii

SUMMARY ... ix

KISALTMALAR ... x

GİRİŞ ... 1

I. ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE SINIRLARI ... 1

II. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ ... 4

BİRİNCİ BÖLÜM ... 6

XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NİN SALGINLAR KARŞISINDAKİ TUTUMU VE KONYA VİLAYETİ’NİN DURUMU... 6

I. SALGIN HASTALIKLAR VE TIBBİ KAVRAMLAR ... 6

II. XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE SALGINLARA BAKIŞ ... 9

III. XIX. VE XX. YÜZYIL SEYYAHLARINA GÖRE KONYA VİLAYETİ’NİN SAĞLIK DURUMU VE HİJYEN ... 12

İKİNCİ BÖLÜM ... 16

XIX. YÜZYILDA KONYA VİLAYETİ’NDE MEYDANA GELEN SALGIN HASTALIKLAR ... 16

I. KOLERA ... 16

A. GENEL BİLGİLER ... 16

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA KOLERA ... 18

1. Kolera Salgınları ... 18

a. 1866 Kolera Salgını ... 18

(7)

vi

i. Niğde Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını ... 20

ii. Konya (Merkez) Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını ... 21

iii. Isparta Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını ... 23

iv. Teke Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını ... 24

2. Koleraya Karşı Alınan Tedbirler ... 25

II. VEBA ... 28

A. GENEL BİLGİLER ... 28

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA VEBA ... 29

1. Veba ve Veba-i Bakarî Salgınları ... 29

2. Alınan Tedbirler ve Uygulanan Tedavi Yöntemleri ... 31

III. ÇİÇEK ... 33

A. GENEL BİLGİLER ... 33

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA ÇİÇEK HASTALIĞI ... 34

1. Çiçek Salgınları ... 35

a. 1865 Çiçek Salgını ... 35

b. 1894 Çiçek Salgını ... 35

c. 1898 Çiçek Salgını ... 35

d. 1902 Saidili Çiçek Salgını ... 36

2. Alınan Tedbirler ve Uygulanan Tedavi Yöntemi ... 36

IV. SITMA VE TİFO ... 37

A. GENEL BİLGİLER ... 37

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA SITMA VE TİFO ... 39

1. Sıtma ve Tifo Salgınları ... 39

a. 1868 Sıtma Salgını ... 39

b. 1879 Sıtma ve Tifo Salgını ... 40

c. 1892-1893 Sıtma ve Tifo Salgını ... 40

d. 1905 Tifo ve Difteri Salgını ... 41

(8)

vii

V. FRENGİ ... 43

A. GENEL BİLGİLER ... 43

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA FRENGİ ... 45

1. Frengi Salgınları ... 45

a. 1868 Frengi Salgını ... 45

b. 1886 Burdur Hapishanesi’nde Frengi Salgını ... 45

c. 1893 Frengi Salgını ... 46

2. Alınan Tedbirler ve Uygulanan Tedavi Yöntemleri ... 47

VI. TİFÜS (LEKELİ HUMMA) ... 47

A. GENEL BİLGİLER ... 47

B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA TİFÜS ... 48

1. Tifüs Salgınları ... 48

a. 1889 Teke Sancağı’nda Tifüs Salgını ... 48

b. 1890 Konya, Niğde ve Nevşehir’de Humma Salgını ... 48

c. 1917’de Bozkır Kazası’nda Tifüs Salgını ... 49

2. Alınan Tedbirler ve Uygulanan Tedavi Yöntemleri ... 50

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 52

SALGIN HASTALIKLARIN SOSYO-EKONOMİK ETKİLERİ ... 52

I. TOPLUMSAL ETKİLER ... 52

II. EKONOMİK ETKİLER ... 56

III. DEMOGRAFİK ETKİLER ... 58

SONUÇ ... 62

KAYNAKÇA... 66

(9)

viii T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Esra SEMİZ Numarası 154202041002 Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/Yakınçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL

Tezin Adı XIX. Yüzyılda Konya’da Meydana Gelen Salgın Hastalıklar Ve Etkileri

ÖZET

Hastalıklar, birey ve toplum sağlığını tehdit eden önemli olaylardır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde de birçok salgın hastalık ortaya çıkmıştır. XIX. yüzyılda Konya Vilayeti’nde görülen salgınlardan en şiddetlisi Kolera salgınlarıdır. XIX. yüzyıl süresince, koleranın yanı sıra kuduz, sıtma, tifo, frengi, çiçek, veba ve tifüs hastalıkları da görülmüştür. Bu hastalıklar bazen birkaç vaka ile sınırlı kalmış, bazen ise büyük salgınlar halini almıştır. Salgınların ortaya çıkması ile hem Konya Vilayeti hem de Osmanlı Devleti çeşitli önlemler almış ve salgınların ortadan kaldırılması amacıyla birçok uygulama yapmıştır. Bu uygulamalardan bazıları; kordon bölgesi oluşturmak, tedavihaneler inşa etmek, karantina uygulamak ve aşılar yaptırmaktır. XIX. yüzyılda salgınlar ile mücadele ederken Konya Vilayeti’nin yaşadığı en büyük sorun doktor ve tıbbi malzeme eksikliği olmuştur. Bunun yanında salgınların yaşanması, halk sağlığını bozmuş, devletin ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş ve toplumda huzursuzluk ortamı yaratmıştır.

Anahtar Kelimeler

(10)

ix T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Esra SEMİZ Numarası 154202041002 Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih/Yakınçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL

Tezin İngilizce Adı XIX. Epidemic Diseases Caused In The Century In Konya

SUMMARY

Diseases are important events threatening individual and community health. During the last period of the Ottoman Empire, many epidemics emerged. The most severe outbreaks in the province of Konya in the XIXth century are cholera epidemics. In addition to cholera, rabies, malaria, typhoid, syphilis, flowers, plague and typhus diseases were also seen in the XIXth century. These diseases are sometimes limited to a few cases, sometimes they have become large outbreaks. With the emergence of the outbreaks, both the Konya Province and the Ottoman State took various measures and carried out many practices in order to eliminate the outbreaks. Some of these applications; to create a cord area, to build treatment centers, to apply quarantine and vaccines. While struggling with the outbreaks in the XIXth century, the biggest problem of the province of Konya was the lack of doctors and medical equipment. In addition, the outbreak of the epidemics has disturbed public health, negatively affected the economy of the state and created an atmosphere of unrest in the society.

Key Words

(11)

x KISALTMALAR

Bk.: Bakınız

BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi C.: Cild Ed.: Editör Haz.: Hazırlayan Nr.: Numara s.: Sayfa S.: Sayı

SÜSBE: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü TDK: Türk Dil Kurumu

TOK: Köy İşleri Bakanlığı Dergisi TTK: Türk Tarih Kurumu

TÜCAUM: Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi vb.: Ve Benzeri

(12)

1 GİRİŞ

I. ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE SINIRLARI

Araştırmanın sınırları, zaman bakımından XIX. yüzyılı kapsamaktadır. Çalışmanın bazı kısımlarında konunun mahiyetini daha iyi açıklayabilmek amacıyla, yaşanan sağlık problemlerinin XX. yüzyıla yansımasına da yer verilecektir. Çalışmanın XIX. yüzyılda ele alınmasının nedenlerini birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Bu nedenlerden ilki; XIX. yüzyılda dünya üzerinde salgın hastalıkların yaygın bir şekilde ortaya çıkmış olmasıdır. Bir diğer neden ise, salgınların kıtalar arasında daha hızlı yayılmış olmasıdır. XIX. yüzyılda ticaretin gelişmesi ve dolayısıyla devletlerarası ve milletlerarası ilişkilerin artışı nedeniyle salgın hastalıklar yaygınlık kazanmıştır. Hastalıklarla mücadele hususunda, daha önceki dönemlerde mevcut olan gelişmelerden çok daha fazla ve yaygın bir şekilde tedavi veya önleme çalışmaları artış göstermiştir. XIX. yüzyılda Avrupa ile olan münasebetler; ticari, siyasi ve askeri alanda ilişkilerin artışı, ikili anlaşmalar gereğince insanların daha fazla ve yakından mesai harcamalarına olanak sağlamıştır. Örneğin 1838 Balta Limanı Sözleşmesi ile her gün onlarca İngiliz gemisi; İzmir ve İstanbul gibi liman kentlerine gelmiştir. Bu sebeple ticaret hacmi genişlemiş ve XIX. yüzyılda dış ilişkiler artış göstermiştir.

Zaman aralığı olarak XIX. yüzyılın tercih edilmesindeki bir diğer sebep ise; bu yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen salgın ve bunlara karşı alınan tedbirleri; Osmanlı Arşivi’nde bulunan XIX. yüzyıl kayıtlarının bolluğu nedeniyle daha yakından takip edebilmek mümkündür. Bu nedenle konu hakkında daha fazla ve farklı belge çeşitlerine ulaşmak mümkündür. Ayrıca vilayetler ile haberleşme ağı, telgrafların yoğun olarak kullanılmasıyla daha hızlı ve seri olması nedeniyle hastalıklarla ilgili gelişmeler daha detaylı ve anlık paylaşılabilmiştir.

Demiryolu Konya’ya 1896 yılında ulaşmıştır. Demiryolunun Osmanlı Devleti’ne girişiyle birlikte hastalık sirkülasyonunda artış gözlenmiş ve demiryolu inşaatı süresince oluşan bataklık araziler bulaşıcı hastalıklara zemin hazırlamıştır.

(13)

2 Son olarak XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin tamamlayabildiği son yüzyıldır. XIX. yüzyılda salgın hastalıkların etkilerinin devletin yıkılışına bir tesiri olup olmadığının tespiti ancak son yüzyılda yapılabilir.

Mekânsal sınırlamaları ise XIX. yüzyılda Konya Vilayeti sınırları oluşturmaktadır. Konya Vilayeti’nin, Anadolu’nun ortasında pek çok sancağı bünyesinde barındıran farklı coğrafi özelliklere ve yapılara sahip olması, tercih nedenlerimizden en başta gelenidir. Zira Konya, kadim bir vilayet olmakla birlikte, Anadolu’nun ortasında bir ovanın üzerinde bulunması ve Beyşehir, Eğirdir, Burdur gibi sulak alanları da içinde barındırması aynı zamanda Torosları da içine alarak deniz sahiline kadar uzanması gibi özellikleri nedeniyle tercih edilmiştir. Böylece hastalığın dağlık ve yüksek bölgelerdeki ahali üzerinde gösterdiği etkiyle sulak arazilerde yaşayanlar üzerindeki etkileri ve ovalık kurak bölgelerdeki ahali üzerinde ne tür tesirlere sahip olduğu sorgulanabilir olabilecektir. Konya Vilayeti; Adana, Ankara, Hüdavendigar ve İzmir vilayetlerine komşudur. Bu vilayetlerin yanı sıra Kastamonu, Sivas, Mamuratülaziz ve Halep vilayetlerine de coğrafi olarak yakın konumdadır. Konya Vilayeti’nin Anadolu’da pek çok vilayete komşu olması nedeniyle ki bu vilayetlerden ikisinin İzmir ve Adana gibi limanları bünyesinde barındırıyor olması, salgının geçirgenliği açısından da önemli bir coğrafi etkiye sahiptir. Aynı zamanda kendisine bağlı bulunan çok sayıda yerleşimin mevcudiyeti hastalık çeşitleri veya yaygınlığının fazla örneklerle ele alınabilmesine imkân tanımaktadır. Böylece vilayetin bir bölgesinde meydana gelen gelişmenin bir başka bölgesine nakli hususu veya o bölgenin hastalıktan muhafazası gibi durumlar gözlemlenebilmektedir.

Konya, XVI. yüzyılın ikinci yarısından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Karaman Eyaleti’ne bağlı bir sancak idi. Konya yöresi, XIX. yüzyılın başlarında Eyalet-i Karaman adıyla idare edilmiştir. 1831 yılında Eyalet-i Karaman’ın 7 sancağı mevcuttur. Bu sancaklar; Konya Merkez Paşa Sancağı konumunda olup diğer sancaklar ise Beyşehir, Akşehir, Kayseri, Niğde, Kırşehir ve Aksaray sancaklarıdır. Osmanlı Devleti’nin 1831 yılında yaptığı nüfus sayımında, Konya Merkez ile Beyşehir ve Akşehir kazalarında toplam olarak 96.380 erkek nüfusun yaşadığı tespit edilmiştir. Bunların hemen hemen yarıdan fazlasının Konya Merkez Kaza’da yaşadığı tespit edilmiştir. Bu dönemde Beyşehir 831, Akşehir ise 2.171 Müslüman

(14)

3 erkek nüfusa sahip olarak küçük birer kenti andırmaktaydılar. Yapılan sayıma göre Konya kentinde yaşayan Müslüman erkek nüfus sayısı 12.457, köylerde 6.860 ve kazalarda 37.293’tür. Konya’nın köylerinde ise 1.678 gayrimüslim erkek nüfusun olduğu sayımlar neticesinde ortaya çıkmıştır. Elde edilen verilere bakıldığında, Müslüman nüfusun gayrimüslim nüfusa oranla, sayıca bir hayli fazla olduğu açıkça görülebilmektedir1.

1832 yılında idari yapıda meydana gelen bazı düzenlemeler ile Karaman Eyaleti dâhilinde Redif-i Mansure-i Konya Müşirliği adıyla; Konya, Akşehir, Beyşehir, İçel, Niğde ve Aksaray sancaklarının da içerisinde bulunduğu Konya

Müşirliği kurulmuştur. 1846- 1847’de ilk kez yayınlanan devlet salnamesinde,

Osmanlı İmparatorluğu’nun 39 eyaletten oluştuğu, Karaman Eyaleti’nin de bu eyaletlerden biri olduğu belirtilmiştir. Bu dönemde Karaman Eyaleti; Konya (Merkez) Sancağı, Hamit/Isparta Sancağı, Teke/Antalya Sancağı, Alanya Sancağı, İçel ve Nevşehir Sancağı’ndan oluşmuştur. Daha sonra 1867 yılında Vilayet Nizamnamesi’nin çıkartılması ile eyaletler lağvedilerek yerine sancaklardan oluşan vilayetler kurulmuştur. Böylece XIX. yüzyılın ikinci yarısında Karaman Eyaleti lağvedilmiş ve yerine Konya Vilayeti kurulmuştur. Yeni kurulan Konya Vilayeti; Konya (Merkez) Sancağı, İçel, Niğde, Isparta ve Teke Sancağı dâhil olmak üzere 5 sancağın bağlı olduğu idari bir birim haline gelmiştir. 1877 yılına gelindiğinde ise yeni bir düzenleme yapılmış ve Konya Vilayeti; Merkez Konya Sancağı, Hamit, Teke, Niğde ve Burdur sancaklarından müteşekkil olmuştur. Bu yıllarda Konya Merkez Sancağı’da yaşayan Müslüman nüfusunun toplamda 294.646 olduğu sanılmaktadır. Müslümanlardan sonra ise bu bölgede yaşayan en kalabalık etnik grubun 15.000 nüfus ile Çingeneler olduğu ifade edilmektedir 2.

Yukarıda ifade edilen kapsam ve sınırlıklar çerçevesinde bu çalışmanın konusu XIX. yüzyılda Konya Vilayeti dâhilinde yaşanan salgınların tespit edilmesi, salgınların devlet ve toplum üzerindeki sosyo-ekonomik etkilerinin incelenmesidir.

1 Muammer Gül, Atilla Bayram, Oğuzhan Hakkoymaz, Selçuklu’dan Günümüze Konya’nın

Sosyo-Politik Yapısı”, Konya İl Emniyet Müdürlüğü AR-GE Yayınları, 1. Baskı, Konya Ağustos 2003, s. 186.

2 Hüseyin Muşmal, “Osmanlı Döneminde Konya”, Kısa Konya Tarihi, Konya 2016, s. 107-108; Gül,

(15)

4 Osmanlı Devleti’nde son yüzyılda meydana gelen salgın hastalıklar devletin sosyal ve ekonomik ömrünün azalmasına etkide bulunmuş mudur? Hastalıklar hangi gerekçelerle yaygınlık kazanmış, salgınların yaygınlık kazanmasının Osmanlı coğrafyası veya toplum yapısıyla bir ilişkisi var mıdır? Yani Avrupa’da daha yavaş ilerliyorken Osmanlı coğrafyasında daha seri ve hızlı mı yaygınlaştır? Osmanlı’ya ve Konya Vilayeti’ne has özellikler (coğrafi yapısı, nüfus, vilayetin sağlık koşulları, hijyen) salgınların yayılmasında ne tür etkilerde bulunmuştur.

Son tahlilde salgınlarla mücadele hususunda vilayet ve devlet yetkilileri nasıl çalışmış ve aralarında bir koordinasyon mevcut mudur? Salgınlar ile mücadele edilebilmiş midir? Vatandaşların hastalığın durumu hakkında bilgileri olup olmadığı veya salgınları nasıl karşılamışlardır? Salgın hastalıklar insanlar üzerinde ne tür ciddi etkiler oluşturmuş, ölümlerin yanı sıra hastalık karşısında toplum psikolojisi ne düzeyde ortaya çıkmıştır? Salgın hastalıkların genç ve yaşlı nüfus üzerinde etkisi ne olmuş? Bu durum Osmanlı Devleti’nin nüfusunu nasıl etkilemiştir? Bu çalışmada sorgulananlar arasındadır.

II. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ

Bu araştırmanın ana kaynağı, Başkanlık Osmanlı Arşivi vesikalarıdır. XIX yüzyıl zaman diliminde Konya Vilayeti’ne sirayet eden bulaşıcı hastalıklar ve oluşan salgınlara dair belgeler tespit edilmiştir. Çalışmamızın inceleme alanı Konya Vilayeti olduğundan ve sınırlılıkları XIX. yüzyıl olarak belirlendiğinden, salgın hastalıklarla ilgili belgelerin pek çoğu Vilayet yöneticileri ile İstanbul arasında gerçekleştiğinden bu konuda ilk önemli müracaat yerimiz Başkanlık Osmanlı Arşivi olmuştur.

Osmanlı Arşivi’nde yaptığımız incelemelerde yüzyılın tamamına ait katalogları taranmış; salgın, hastalık, veba, kolera, tifüs, illet, çiçek, difteri, frengi vb. kelimeleri anahtar kelime olarak seçilmiş ve taranmıştır. Taramalar sırasında XIX. yüzyıla ait 100’e yakın belge çıkmıştır. Bu belgelerin büyük çoğunluğu Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi’ne, Sadaret Mektubî Kalemi ve Mühimme Odası Belgelerine aittir. Bu belgeler genelde vilayetin merkeze yazdığı yardım talepleri doğrultusundadır. Diğer bir kısmı ise merkezde alınan kararların vilayete bildirildiği belgelerdir. Salgınlarla ilgili mücadele hususunda detaylı bilgi yoksa da alınan

(16)

5 kararların vilayetlere gönderilmesini içeren belgelerde bu konuda bilgiler bulmak mümkündür.

Öncelikle belgelerin transkripsiyonu yapılmış ve bu belgeler üzerinde çalışılmıştır. Belgeler üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde tespit edilen vaka ve salgınlar, daha önce yapılmış olan çalışmalarda ortaya konulan belgelerle desteklenmiştir. Son zamanlarda Osmanlı Devleti’nde salgın hastalıkları çalışan tarihçilerin sayısı artmıştır. Büyük çaplı salgınların yıkıcı etkileri, savaşların etkilerini bile geride bırakacak düzeyde olduğu görülmüş ve buna bağlı olarak salgın alanında yapılan çalışmalara eğilim artmıştır. Öyle ki sağlık alanında meydana gelen olayların, insanların ve devletlerin kaderini ne derece derinden etkilediğinin farkına varılması, bu alana olan eğilimi açıklar niteliktedir. Osmanlı Devleti’nde salgınlar, bulaşıcı hastalıklar ve genel manada tıp tarihini içeren konuları; Daniel Panzac, Nuran Yıldırım, Hüseyin Muşmal, Mesut Ayar, Orhan Kılıç, İbrahim Başağaoğlu, Nilüfer Gökçe, Recep Akdur, İsmail Yaşayanlar, Selma Turhan Sarıköse, Sevilay Özer, Rüya Kılıç, İnci Hot gibi isimler çalışmıştır. Anadolu coğrafyasının çeşitli bölgeleri salgın hastalıklar çerçevesinde çalışılmış olsa da Konya Vilayeti sınırlarında salgın konusu, çalışılmamış bir konudur. Bu sebeple salgın hastalıkları Konya Vilayeti özelinde ele almanın uygun olacağını düşünerek ve bu alandaki açığı da kapatacağını umarak tezimi bu alanda hazırlamayı tercih ettim.

Çalışmanın planı, Konya Vilayeti’nde gözlenen her bir hastalık için ayrı bölümler açılmak suretiyle detaylandırılmıştır. Önce hastalığın tanımı yapılarak ele alınmış daha sonra salgınlar elde edilen örnekler ışığında değerlendirilmiştir. Ancak hastalıkların insanlar üzerinde ne tür psikolojik etkilerde bulunduğunu devletin resmi belgelerinde bulmak çok mümkün değildir. Acaba insanlar bu hastalıkları tanrının bir gazabı olarak veya bir dünya imtihanı olarak görüyorlar mıydı? Bunları tespit edebilmek çok mümkün değilse de Konya Vilayeti’nde seyahat eden yabancıların gözlemlerinden hareketle bu sürece dair bazı değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır.

(17)

6 BİRİNCİ BÖLÜM

XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NİN SALGINLAR KARŞISINDAKİ TUTUMU VE KONYA VİLAYETİ’NİN DURUMU

I. SALGIN HASTALIKLAR VE TIBBİ KAVRAMLAR

Yeryüzündeki bütün canlıların geçirdiği yaşamsal bir süreç vardır. Canlılar, bu süreç içerisinde çeşitli sebeplere bağlı olarak birçok sağlık sorunu ile karşılaşabilirler. Bitki ve hayvan hastalıklarını bir kenara ayırmak gerekirse, insanoğlu tarih boyunca bulaşıcı hastalıklar ve irili ufaklı salgınlar ile daima karşı karşıya gelmiştir. Çeşitli hastalıklara/salgınlara maruz kalan insanların bir kısmı hastalık ile mücadele etmeyi seçerken, bir kısmı da direnç göstermemeyi bu belaya teslim olmayı tercih etmiştir. Bu durumu anlamlandırmak için hastalıkların birey ve toplum nezdinde nasıl değerlendirildiğini düşünmek gerekir. Bazı toplumlarda insanlar, yakalandıkları hastalıkları, işledikleri günahlar neticesinde tanrı tarafından gönderilen bir ceza olarak algılamışlardır3. Cezalandırıldıklarını düşünen insanlar, cezalarını çekmek adına kimi zaman tedaviyi reddetmişlerdir. Özellikle erken dönem Doğu ve Batı tıbbında bu algı oldukça yaygındır4. Örneğin Yunan şair Hesiod toplumu vuran veba salgını ile insanların birbirlerine karşı acımasız davranışlarını ilişkilendirmiştir. Yapılan zulümler karşısında toplumun Zeus tarafından veba salgını gönderilerek cezalandırıldığından bahsetmiştir5.

Hastalıkların tanrı tarafından gönderildiği varsayılan bu teslimiyetçi yaklaşımın ardından; hastalıkların sebebi, gezegen hareketleri ve yıldızların konumu ile ilişkilendirilmiştir. Son olarak XIX. yüzyıla gelindiğinde, sanayileşmenin getirdiği hava kirliliğinin hastalıklara yol açtığı düşünülmüştür6.

3 İsmet Gedik, “Dünyanın Oluşumundan İnsanlığın Gelişimine: Değişimler ve Dönüşümler”, Jeoloji

Mühendisliği Dergisi, S. 52, Trabzon 1998, s. 126; Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba (1700-1850), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997, s. 150, 166.

4 Nuran Yıldırım, “Salgınlar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 6, Tarih Vakfı Yurt

Yayınları, İstanbul 1994, s. 423; İsmail Yaşayanlar, “Maraz-ı Sârî, Emrâz-ı Müstevlî: Tarihte Salgın Hastalıklar”, Toplumsal Tarih, S. 296, 2018, s. 28.

5 Osman Süreyya Kocabaş, Klasik Osmanlı Düşüncesinde Doğa Fenomenleri, Hacettepe Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2018, s. 77.

(18)

7 Her hastalığın kendine özgü bir süreci vardır. Bazı hastalıklar bulaşıcı olabileceği gibi bazıları da bulaşıcı özellik taşımayabilir. Hastalıkları meydana getiren etkenler, hastalıkların belirtileri ve kuluçka süreleri farklılık gösterebileceği gibi tedavi yöntemleri de birbirinden farklı olabilmektedir. Örneğin kolera, dizanteri gibi hastalıklar su ve besinlerle bulaşırken, suçiçeği ve difteri hava yoluyla bulaşan hastalıklardandır. Difterinin 2 ila 5 gün arası kuluçka süresi varken, tifonun kuluçka süresi 6 ila 72 saat arasında değişkenlik gösterebilmektedir7. Hastalıklar ile mücadele kimi zaman olumlu sonuçlanırken kimi zaman da ölümle neticelenebilir. Meydana gelen hastalığın yıkıcı etkisi de o hastalığın salgına dönüşmesi ile artabilir. Hastalıkların, salgın halini almasıyla şüphesiz ki durum, bireysellikten çıkıp toplumsallaşmaya başlayacaktır.

Hastalıkların toplumsal etkilerini daha iyi anlamak için hastalık, bulaşıcı,

salgın gibi kavramları açıklamak faydalı olacaktır. Hastalık kavramını tanımlamak

için ise öncelikle sağlık terimine değinmek gerekmektedir. Sağlık; kişilerin bedensel, ruhsal ve toplumsal açıdan tam ve esenlikte olma halidir. Hastalık ise kişide meydana gelen bazı değişiklikler ile sağlıklı halin bozulmasıdır8.

Tıp bilimi, geçmişten günümüze, hastalık olgusunu yok etmeyi amaç edinmiştir. Bu amaç doğrultusunda ilk olarak hastalığı tanıma, daha sonra hastalık ile savaşma yöntemi izlenmiştir9. Bunun yanı sıra birey sağlığında meydana gelen olumsuz değişiklikler, geçici veya kalıcı hasarlara sebep olabilir. Bu durum bireyin yaşam kalitesini bozacağı gibi hastalığın diğer insanlara sirayeti ile toplumu da olumsuz yönde etkileyebilir. Bu noktada bulaşıcı hastalık kavramı önem taşımaktadır. Bulaşıcı kavramı; hastalık etkeninin kaynaktan çıkarak, sağlam kişiye (insandan insana veya hayvandan insana) ağız, hava, temas gibi çeşitli yollarla

7 Yılmaz Palancı, “Bulaşıcı Hastalıklar Epidemiyolojisi ve Kontrolü”, s.

11-16.http://www.dicle.edu.tr/Contents/a706984a-5f78-4b3e-81c8-ace1378d4448.pdf, (Erişim Tarihi: 12.02.2019).

8 Türk Dil Kurumu (TDK), Güncel Türkçe Sözlük, Hastalık maddesi; http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5ce496115f4d56.623 81678, (Erişim Tarihi: 12.02.2019); TDK, Güncel Türkçe Sözlük, Sağlık maddesi, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5ce4966566d373.380 87298, (Erişim Tarihi: 12.02.2019).

9 Berna Arda, “Hastalık Olgusunun Tarihsel Açıklanışında Önemli Bir Kavram: ‘Etki Göçü’”, Ankara

(19)

8 geçmesi anlamına gelmektedir10. Veba, kolera, sıtma, difteri, kuduz ve frengi bulaşıcı hastalıklardan bazılarıdır. Eski dilde bulaşıcı hastalık tabiri yerine; sirayet eden, bulaşan hastalık anlamında Maraz-ı Sâri tabiri kullanılmıştır11.

Toplum içerisinde, belirli bir zaman diliminde herhangi bir hastalığın beklenenden fazla görülmesine salgın (epidemi) denir12. Salgınların araştırılması ve analizi; bulaşıcı nitelikteki hastalıkların tespiti ve kontrol altına alınması noktasında büyük öneme sahiptir. Salgının sebebinin saptanması; bulaşmanın hangi kanallar aracılığı ile gerçekleştiğinin anlaşılması ve hastalığın başka bireylere geçişinin önlenmesi için gereklidir. Modern salgın araştırma yöntemleri, 1854’de John Snow’un çalışmaları ile şekillenmiştir. Bu tarihte Londra’da meydana gelen kolera salgını üzerinde çalışan Snow, koleranın sular aracılığı ile yayıldığını saptamış ve ana yolların birindeki su pompasına müdahale ederek salgının sonlanmasını sağlamıştır13. Bu noktada salgın analizinin; salgınların ortadan kaldırılmasında ve zararın en aza indirilmesi konusunda hayatî önem taşıdığı görülmektedir.

Anlaşılacağı üzere hastalıkların bulaşıcı özellik taşıması salgınların meydana gelmesindeki en önemli ve kaçınılmaz unsurdur. Salgın hastalıkların, birey ve toplum nezdinde çeşitli sorunları da beraberinde getireceği şüphesizdir. Toplum içerisinde salgın hastalıkların meydana gelmesi neticesinde; halk sağlığının bozulması, tedaviler için maddi giderlerin artışı, tarım ve turizm gibi ekonomiye katkı sağlayan alanların olumsuz etkilenmesi gibi istenmeyen durumlar ile karşılaşılması muhtemeldir. Salgınların, beraberinde getirdiği maddi ve manevi çeşitli problemler, hiç şüphesiz toplumsal huzursuzluğa neden olacaktır. Toplumsal huzursuzluğun var olduğu bir ortam, devletlerin kaderini de şekillendirecektir14.

10 Hikmet Pekcan - Hürrem Bodur ve arkadaşları, Eğitimciler için Eğitim Rehberi Bulaşıcı Hastalıklar

ve Korunma Modülleri, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008, s. 19.

11 Yaşayanlar, “Maraz-ı Sârî”, s. 28.

12 Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü,

Salgın maddesi, https://www.afad.gov.tr/tr/23792/Aciklamali-Afet-Yonetimi-Terimleri-Sozlugu?kelime=salg%C4%B1n (Erişim Tarihi:12.02.2019).

13 Önder Ergönül, “Enfeksiyon Hastalıkları Epidemiyolojisi”, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp

Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Hastane Enfeksiyonları: Korunma ve Kontrol, Sempozyum Dizisi No: 60, İstanbul 2008, s. 34.

14 Özlem Öztürk, “Bulaşıcı Hastalıklara Giriş”, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

Hemşirelik Bölümü, https://acikders.ankara.edu.tr/course/view.php?id=627, (Erişim Tarihi:

(20)

9 II. XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE SALGINLARA

BAKIŞ

Salgın hastalıklar, insanlar ve toplumlar üzerinde çok ciddi etkilere sahip olan olaylardır. XIX. yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin sınırları dâhilinde de çeşitli salgınlar meydana gelmiştir. Salgınların doğurduğu sonuçların incelenmesi ve bu bağlamda çıkarımlarda bulunulması Osmanlı Tarihi açısından önemlidir. Çalışmanın bu kısmında; XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen salgın hastalıkların tespiti, devletin hastalıklar karşısındaki tutumu, hastalıklardan korunmak amacıyla alınan önlemler değerlendirilecektir.

Osmanlı Devleti, kuruluşundan yıkılışına kadar Anadolu toprakları üzerinde varlığını sürdürmüştür. Anadolu’nun iskân açısından günümüzdeki formuna kavuşmasında, hem fiziki hem de beşeri etkenler rol oynamıştır. İklim olayları, ticari faaliyetler, nüfus hareketleri, doğal afetler, toprağın tarıma elverişliliği, ulaşım imkânları ve savaşlar bu etkenlerden bazılarıdır. Bunların dışında salgın hastalık faktörü de Anadolu yerleşiminin günümüzdeki şeklini almasında ciddi bir öneme sahiptir. İnsanlar, salgın hastalıklara maruz kaldıklarında, salgınların mevcut olduğu bölgelerden uzaklaşmak istemiş ve bunun sonucunda zaman zaman bireysel veya toplu göçler meydana gelmiştir. Anadolu’da salgın hastalıklar sebebiyle yer değiştiren köylerin sayısı da oldukça fazladır. Salgın hastalıklara maruz kalan köyler, her zaman göç edebilecek kadar şanslı olmamış, kimi zaman salgınlara yenik düşerek bütün ahalinin hayatını kaybetmesiyle haritadan silinmiş, yok olmuşlardır. Bu yerleşkeler, elbette yalnızca salgın hastalıklar sebebiyle değil, birçok faktöre bağlı olarak yok olmuş veya göç etmiş olabilir. Fakat salgın hastalıkların etkisi göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. XV. ve XVI. yüzyılda kaydı tutulan tahrir defterlerinde o dönem var olan yerleşim birimlerinin, günümüze ulaşmadığı gözlemlenmektedir. Bu durum, köyün ölümler sebebiyle ortadan kalkması veya toplu göçler ile yer değiştirmesiyle açıklanabilir. Buradan anlaşılacağı üzere, salgın hastalıklar, toplumların demografik yapısına etki eden ciddi bir faktördür. Bu durum

(21)

10 yalnızca Anadolu coğrafyasında değil, dünyanın her yerinde aynı şekilde seyretmektedir15.

Devletler, salgın hastalıklar ile mücadele konusunda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmez ise hiç şüphesiz göçler veya toplu ölümlere bağlı olarak meydana gelebilecek yeni problemler ile ilgilenmek durumda kalacaktır. Osmanlı Devleti XIX. yüzyılda özellikle de yüzyılın ikinci yarısında, salgın hastalıklar konusunu ve tıp bilimindeki ilerlemeleri yakından takip etmiştir.16 Osmanlı Devleti’nde, XIX. yüzyılda sağlık alanında meydana gelen yenilikler, Sultan II. Mahmut ile başlamıştır. 1831 yılında Payitaht, koleranın etkisi altına girmiş ve kolera salgınlarının önüne geçmek amacıyla ilk defa karantina uygulaması yapılmıştır. Bu uygulama, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin tavsiyesi üzerine uygulanmaya başlanmış ve ilk olarak Karadeniz bölgesinden İstanbul’a gelen gemiler karantina altına alınmıştır. Böylece ilerleyen dönemde Osmanlı Devleti’nin salgınlar karşısında en sık başvuracağı yöntemlerden biri olan karantina usulünün ilk örneği hayata geçmiştir. Osmanlı Devleti’nin karantina ile ilk kez karşı karşıya kalan Müslüman ahalisi, bu uygulamayı Frenk âdeti olarak değerlendirmiş ve halk arasında karantina usulüne karşı itirazlar başlamıştır. Halk arasında karantina uygulamasının caiz olmayacağı yönünde söylentiler hızla yayılmış ve yanlış bir algı oluşmuştur. Bu yanlış algının ortadan kaldırılması adına, II. Mahmut’un isteği doğrultusunda Hamdan b. Osman bir kitap kaleme almış ve kitapta karantina usulünün faydalarını anlatmıştır. İlk kez 1831’de kolera illeti ile tanışan Osmanlı Devleti, daha sonra da veba salgınlarına maruz kalınca karantina teşkilatının kurulmasına karar vermiştir. Fakat halk arasındaki yanlış algının bir türlü kırılamaması sebebiyle, karantina nizamnamesinin uygulamaya girdiği bir süre ilan edilememiştir. Bir müddet sonra Babıali’de bir araya gelen devlet erkânı ve ulemalar, karantina uygulamasını detaylıca masaya yatırarak her yönüyle değerlendirmiştir. Uygulamanın tıbbi ve coğrafi yönleri konuşulmuş ve şeriat açısından uygun olduğuna karar verilmiştir17.

15 İlker Yiğit – Osman Gümüşçü, “Manisa ve Çevresinde Salgın Hastalıkların İskâna Etkisi (XVI-XX.

yy.)”, TÜCAUM Uluslararası Coğrafya Sempozyumu, Ankara 2016, s.379.

16 Nuran Yıldırım – Bülent Özaltan, “Sultan II. Abdülhamid’in Sağlığı ve Sağlık Hizmetleri”, Sultan

II. Abdülhamid ve Dönemi, Ed. Coşkun Yılmaz, İstanbul 2012, s.123.

17 Nuran Yıldırım, “Osmanlı Coğrafyasında Karantina Uygulamasına İsyanlar, ‘Karantina

(22)

11 Karantina uygulamasının caiz olup olmadığına yönelik tartışmalarının yanı sıra, insanlar tarafından hoşnutsuzluk ile karşılanmasının bir diğer sebebi de ekonomik kaygılar olmuştur. Karantina uygulaması esnasında günlerce tahaffuzhanelerde beklenilmesi gerektiği için ticaretin bu noktada zarar göreceği düşünülmüştür. Halk tarafından karantina usulüne karşı gösterilen direncin kırılması amacıyla, dönemin şeyhülislamı Mekkizâde Asım Efendi tarafından fetva verilmiştir. Fetvada şu şekildedir; “Bir beldeye taun isâbet edüb Hakk sübhanehu teâlâ

hazretlerinin kahrından lûtfûna iltica’ ile esbâb-ı tahaffuza teşebbüs etmede be’is var mıdır? El cevab yoktur”18. Bunun üzerine II. Mahmut Takvim-i Vekayi gazetesinde bir yazı yayınlatmış ve karantina uygulamasının düzgün bir biçimde izah edilmesini ve derhal uygulamaya geçirilmesini istemiştir. Yayınlanan yazıda; karantina uygulamasının faydalarından genişçe bahsedilmiş ve karantinaya cevaz verildiği ilan edilmiştir. Bu yazıda Osmanlı Devleti’nin karantina uygulamasına geçtiği de bildirilmiştir. Ayrıca Bilad-ı Selase kadıları (İstanbul, Üsküdar ve Eyüp), İhtisap Nazırı, Seretibba ve üç milletin (Rum, Ermeni ve Katolik Hristiyanlar) dini önderlerine de birer ilmühaber gönderilmiştir. İlmühaberde; veba ya da şüpheli hastalık sebebiyle hayatını kaybeden kişiler olur ise bu durumun vakit kaybetmeksizin Sıhhiye Meclisi’ne bildirilmesinin zorunlu olduğuna dair bilgi verilmiştir. Bir süre sonra Sıhhiye Meclisi’nin kurulmasına karar verilmiş ve 1840’ta meclisin çalışma sistemi oluşturulmuştur. 1941 yılında ise Osmanlı Devleti’nin salgınlardan korunması ve bu konuda doğrudan sorumluluk alınması koşuluyla, Sıhhiye Meclisi’ne yapacağı uygulamalar ve alacağı kararlar hususunda bağımsızlık hakkı verilmiştir. Sıhhiye Meclisi’nin bağlı olduğu nezaret Hariciye Nezareti’dir ve meclisin başkanlığı görevini Karantina Nazırı üstlenmiştir19.

XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nde yapılan sağlık uygulamalarından biri de Tebhirhane olarak adlandırılan sağlık merkezlerinde insanların ve eşyaların dezenfekte edilmesidir. Osmanlı Devleti’nde ilk tebhirhane, 1893 senesinde İstanbul’da yaşanan kolera salgını sebebiyle kurulmuştur. Salgının ortadan kalkmasının ardından tebhirhane binaları da kullanım dışı kalmıştır. 1911

18 Gülden Sarıyıldız, Hicaz Karantina Teşkilatı (1865-1914), TTK, Ankara 1996, s. 7. 19 Yıldırım, “Karantina Uygulamasına İsyanlar”, s.19.

(23)

12 yılında ise bu dezenfeksiyon istasyonları Müessesat-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyetinin himayesi altına girmiştir20.

III. XIX. VE XX. YÜZYIL SEYYAHLARINA GÖRE KONYA VİLAYETİ’NİN SAĞLIK DURUMU VE HİJYEN

XIX. ve XX. yüzyıl hastalıkların ve salgınların yaygın olarak görüldüğü bir dönemdir. Bu yüzyıllarda Konya’yı ziyaret eden seyyahların kaleme aldığı seyahatnamelere bakıldığında, hastalıklara da değinildiği görülmektedir. Örneğin Avrupalı seyyah Robert Walpole, Travels in Various Countries of the East (1820) adıyla yayınladığı eserinde Konya seyahatini de ele almıştır. Bir hastalığın varlığına değinmemiş fakat Akşehir’deki hanların kirli olduğundan bahsetmiştir21. Yine bir başka İngiliz seyyah W. M. Leake da 1824’de yayınladığı Journal of a Tour in Asia

Minor adlı eserinde Akşehir’de bulunan caddelerin dar ve kirli olduğundan söz

etmiştir. Aynı şekilde Fransız arkeolog Charles Texier de Akşehir’deki sokakların darlığından ve enkazlar ile dolu olduğunu ifade etmiştir22. Bir başka seyyah William Francis Ainsworth da 1835-1837 yılları arasında Anadolu’ya gelmiştir. Bu seyahati esnasında Akşehir’de de bulunan seyyah, caddelerin dizlere kadar çamur ile kaplı olduğuna değinmiştir23.

İngiliz seyyah William Francis Ainsworth 1839 yılının kasım ayında Anadolu’da bulunmuştur. Kasımın ortalarında Konya ovasına gelen seyyah, Rassam adındaki arkadaşının tekrarlayan humma nöbetinden bahsetmiştir. Ainsworth, arkadaşı Rassam’ı Ermeni birinin yaşadığı temiz bir apartman dairesinde tedavi altına aldığından da söz etmiştir. Seyyah, 22 Kasım 1839 tarihinde Rassam’ın sağlığına kavuşmasıyla Konya’dan ayrılmıştır24.

John Murray 1840 yılında hazırladığı rehberde, seyyahların eserlerinden derlemeler de yaparak Akşehir’in sokaklarının dar ve pis olduğundan, ev ve cami

20 Nuran Yıldırım, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Koruyucu Sağlık Uygulamaları”, Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C. 5, İstanbul 1986, s. 1326.

21 Ahmet Yavuzyılmaz - Cahit Karakök, “Seyahatnamelerde Akşehir”, Seyahatnamelerde Konya,

Haz. Ahmet Çaycı, Aralık 2016, s. 385-386.

22 Yavuzyılmaz – Karakök, “Akşehir”, s. 386-388. 23 Yavuzyılmaz – Karakök, “Akşehir”, s. 390.

24 Osman Eravşar, “İngiliz Seyahatnamelerinde Konya, Seyahatnamelerde Konya, Haz. Ahmet Çaycı,

(24)

13 kalıntılarının varlığından bahsetmiştir25. Sir Charles Wilson da John Murray gibi önceki seyyahların yazılarından alıntılar yaparak Akşehir’in dar, kirli ve harap vaziyetteki ev ve cami kalıntılarından söz etmiştir26.

Alman seyyah Hauptmann E. Von Bodemeyer, 1900 yılında yayınlanan

Quer Durch Klein Asien In Den Bulghar Dagh adlı seyahatnamesinde eşi ile birlikte

gittiği Konya hakkında bilgiler vermiştir. Bodemeyer, Konya’da bulundukları süre içerisinde, Karapınar’dan Ereğli’ye geldiklerinden ve burada büyükçe bir handa konakladıklarından bahsetmiştir. Ereğli’de bulundukları sırada Alman seyyahın eşi rahatsızlanmış ve ateşlenmeye başlamıştır. Bodemeyer bu durum karşısında oldukça endişelenmiş ve bulaşıcı hastalıkların son bulmadığı bir memlekette, elinden hiçbir şey gelmeyeceğinden bahsederek sitemde bulunmuştur27.

Alman seyyah Bodemeyer, Ereğli - Halkapınar arasındaki mesafede yolların ve köprülerin iyi durumda olmadığından, bu güzergâhta bulunan köylerin tamamında hastalık olduğundan bahsetmiştir. Seyyah, hastalığın ismi ve belirtilerine dair bir bilgi vermediyse de hastalığa yakalanan insan ve hayvanların, bir kaç günlük süre zarfında vefat ettiklerine değinmiştir. Öyle ki insanlar, hastalığın sirayet etmediği temiz bölgelere göç etmek istemiş ve seyyahtan kendilerine yer göstermesi konusunda yardım talep etmişlerdir. Çaresizce yardım bekleyen bu insanlar, kendilerine yardım edebileceği düşüncesi ile seyyahın köyden gitmesini istememişlerdir. Öyle ki seyyah Bodemeyer ve eşi köyden ayrılırken, insanlar tarafından önleri kesilmiştir. Köylüler bir müddet seyyahı takip etmiş ve seyyahın bu insanlara yüklü miktarda para vermesiyle geri dönmüşlerdir28.

XIX. yüzyıl seyyahlarından biri de Gertrude Lovhatian Bell’dir. Osmanlı Devleti üzerinde casusluk faaliyetleri gerçekleştiren Gertrude Bell, 1905 ve 1907 yıllarında iki defa Konya’da bulunmuştur29. 15 Mayıs 1905’te Ereğli’ye giden Bell, buranın pis ve sıcak bir yer olduğundan bahsetmiştir. Gertrude Bell, Ereğli’de Herr Bachus isimli Alman bir Mühendis ile Anadolu’da yeni inşa edilecek olan demir yolu hattı hakkında sohbet etmiştir. Bu sohbet esnasında Alman mühendis,

25 Yavuzyılmaz – Karakök, “Akşehir”, s. 391-392. 26 Yavuzyılmaz - Karakök, “Akşehir”, s. 396.

27 Hüseyin Muşmal - Fatih Uslu - Fatih Çolak, “Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Bazı Alman

Seyyahlara Göre Konya”, Seyahatnamelerde Konya, Haz. Ahmet Çaycı, Aralık 2016, s. 233.

28 Muşmal, “Alman Seyyahlara Göre Konya”, s. 234. 29 Eravşar, “İngiliz Seyahatnamelerinde Konya”, s. 296.

(25)

14 demiryolunun Beyşehir hattı inşa edilirken, balçığı andıran zemin suyu sebebiyle oldukça zorlandıklarını anlatmıştır30. Ereğli seyahatinin ardından Konya’ya geri dönen Bell, burada temiz ve özel su sisteminin olduğu bir bahçeye misafir olmuştur. Gertude Bell kayısı ağaçlarının bulunduğu bu bahçeden övgü ile bahsederken, o dönemde Konya’da su probleminin yaşandığını anlatmıştır. Bell, şehirdeki evlerin hiçbirinde su sisteminin bulunmadığı ve su israfının önüne geçmek için evlere borular ile su götürülmesine izin verilmediği bilgisini vermiştir. Ayrıca Konya’da kullanılan kaynak sularının tuzlu ve acı bir tada sahip olduğuna da değinmiştir31. Gertrude Bell, Kilistra Köyü’ne yaptığı gezide de geceyi geçirmek için oda ararken kendilerine gösterilen odalar karşısında öfkelenmiştir. Bu odaları; “pis, iğrenç ve

ahır gibi kokan iki oda” şeklinde anlatmıştır32.

Bir başka Alman seyyah Hans German Graf Von Schweinitz’in, 1906 yılında yayınlanan, “In Kleinasien: Ein Reitausflug Durch Das İnnere Kleinasiens Im Jahre

1905” adlı seyahatnamesinde de Konya’nın sağlık durumu hakkında bilgiler

mevcuttur. Eşiyle birlikte 15 Mayıs 1905 tarihinde Haliç’e gelen seyyah Schweinitz, o dönem, Anadolu’da kolera salgını olduğundan dolayı tedirginlik hissettiklerinden bahsetmiştir. Seyyah ve eşi İstanbul’dan deniz yoluyla Mudanya’ya oradan da Bursa ve Eskişehir üzerinden geçerek 6 Haziran akşamı Konya’ya varmışlardır33. 15 Haziran’da Beyşehir’e gelen Seyyah, eşiyle birlikte kayık ile Beyşehir Gölü’ndeki Kıstifan Adası’na gitmiştir. Schweinitz, gölün kuzey batısında bulunan bu adaya gelirken sıtma hastalığının oldukça yaygın olduğu yerlerden geçtiklerine değinmiştir. Beyşehir’e yerleşen Çerkezlerin, hava şartlarına uyum sağlayamamaları neticesinde yüksek ateşli hastalıklar geçirdiklerinden bahseden seyyah, kendisinin ve eşinin kinin kullanarak sıtmadan korundukları bilgisini de vermiştir34.

28 Haziran’da Alman seyyah Schweinitz ve eşi Ereğli’de bir otele yerleşmiş ve kaldıkları her yerde olduğu gibi burada da bir takım temizlik önlemleri aldıklarından bahsetmiştir. Odada bulunan eşyaları dışarı çıkararak odayı yıkamak ve yatakları çeşitli haşerelere karşı ilaçlamak gibi önlemler alarak Anadolu seyahatleri

30 Eravşar, “İngiliz Seyahatnamelerinde Konya”, s. 297. 31 Eravşar, “İngiliz Seyahatnamelerinde Konya”, s. 299. 32 Eravşar, “İngiliz Seyahatnamelerinde Konya”, s. 306. 33 Muşmal, “Alman Seyyahlara Göre Konya”, s. 241-242. 34 Muşmal, “Alman Seyyahlara Göre Konya”, s. 249-252.

(26)

15 boyunca bu şekilde hastalıklara karşı korunduklarını ifade etmiştir. Hatta birçok seyyahın, kendileri gibi temizlik yapmadıkları için hastalandıklarından bahsetmiştir35.

Bir diğer Alman seyyah Richard Feiherr von und zu Eisenstein de XX. yüzyılın başlarında Konya’da bulunmuş ve 1912 yılında yayınlanan Reise Nach

Kostantinopel, Kleinasien, Romanien, Bulgarien and Serbien adlı seyahatnamesinde

Konya’nın da diğer Türk şehirleri gibi kirli durumda olduğuna değinmiştir. Aynı dönemde İzmir Konsolosluğu’na bir mektup göndererek İzmir’in durumunu sormuş ve cevaben; İzmir’de kısmen kolera olduğu, gemilerin de yalnızca 1 gün kaldığı bilgisini almıştır36.

San Franciscolu seyyah Walter A. Hawley, 1918 yılında yayınlanan eserinde Konya ve Akşehir seyahatine yer de vermiştir. Hawley de kendisinden önce buraya gelen diğer seyyahlar gibi Akşehir’in kirli vaziyette olduğuna değinerek Akşehir’den “kirli şehir” olarak bahsetmiştir37.

Salgın hastalıkların oldukça yaygın olduğu bu dönemde, Konya Vilayetinin çeşitli bölgelerini gezen seyyahların hemen hemen hepsi; sokakların, evlerin, otellerin, özellikle de suların pisliğinden ve bazı seyyahlar da bulaşıcı hastalıkların varlığından şikâyet etmiştir. Bulaşıcı hastalıkların salgın halini alması da nihayetinde temizliğin eksikliği ve pis suların gündelik ihtiyaçlarda kullanılması ile ilişkilidir. Seyyahların bu doğrultuda yazmış oldukları notlar, salgınların varlığını ve sebeplerini açıklar niteliktedir.

35 Muşmal, “Alman Seyyahlara Göre Konya”, s. 257-258. 36 Muşmal, “Alman Seyyahlara Göre Konya”, s. 258-259-262. 37 Yavuzyılmaz - Karakök, “Akşehir”, s. 411.

(27)

16 İKİNCİ BÖLÜM

XIX. YÜZYILDA KONYA VİLAYETİ’NDE MEYDANA GELEN SALGIN HASTALIKLAR

Salgın hastalıklar, en az savaşlar kadar yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son dönemi diyebileceğimiz XVIII. yüzyıldan başlayarak XIX. yüzyıla kadar devam eden süreçte salgınlar dolayısıyla birçok kayıp ve zararın meydana geldiği bilinmektedir. Veba ve Kolera, imparatorluğun tümünü hemen hemen aynı dönemde etkisi altına alan iki önemli salgın hastalık olarak öne çıkmaktadır. Veba ve kolera dışında; tifo, çiçek, kuduz, tifüs vb. de Osmanlı Devleti’ni zaman zaman etki altına almış olan salgın hastalıklardandır38.

Konya Vilayeti çerçevesinde de bazı salgınlar yaşanmış, kimi zaman da bulaşıcı hastalıkların salgın halini almadan önlendiği vakalar kayıtlara geçmiştir. XIX. yüzyılda Konya Vilayetinde görülen salgın hastalıklardan en önemlisi koleradır. Bunun yanı sıra irili ufaklı sıtma, veba, tifo, tifüs, frengi ve kuduz salgınları da meydana gelmiştir.

I. KOLERA

A. GENEL BİLGİLER

Kolera, bağırsaklara yerleşip türeyen, epidemi ve pandemi şeklini alabilen mikrop kaynaklı bulaşıcı bir hastalıktır. Kolera mikrobu, kusma ve şiddetli ishale sebep olduğu için vücut kısa sürede su ve elektrolit kaybı yaşar39. Buna bağlı olarak vücudun kuruması, kanın koyulaşması, idrarın azalması ve kas ağrıları gibi belirtiler meydana gelir40.

Kolera mikrobu ılık ve nemli ortamlarda kolayca çoğalır ve özellikle suyu vasıta olarak kullanıp hızlı bir şekilde yayılır. Mikrobun bulaşmış olduğu suların tüketimi, gıdaların mikroplu sular ile yıkanması, bu suların banyo ve tuvalet

38 Nil Isis, “18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlı’da Salgın Hastalıklar ve Sağlık Politikaları Üzerine

Değerlendirmeler”, s. 1.

39 Mesut Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), Kitabevi Yayınları, İstanbul

2007, s. 4.

40 Mehmet Ak, “19. Yüzyılda Antalya’da Kolera Salgını”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,

(28)

17 ihtiyaçlarında kullanılması gibi durumlarda kolera mikrobu insan vücuduna bulaşmaktadır. Koleranın insan vücuduna bulaşma yollarından bir diğeri de mikroplu kumaşlara yani giysi ve nevresimlere temas ile gerçekleşmektedir. Bu mikrop insanların sindirim sistemine yerleşerek etkisini göstermektedir. Zaman kaybetmeksizin gereken tedavi uygulanmaz ise hastalığın ölümle neticelenmesi kaçınılmazdır41.

XIX. yüzyılda Osmanlı’da vebanın bir süre ortadan kalkmasının ardından, yeni bir salgın hastalık olarak koleranın yayılmaya başladığı görülmektedir. Bu yeni salgın XIX. yüzyılda Asya’yı, Avrupa’yı Afrika’yı ve Amerika’yı büyük yıkımlara uğratmıştır42.

Kolera hastalığının çıkış noktasının Hindistan olduğu bilinmektedir. İlk olarak 1817’de Bengal bölgesinde görülmüştür. Buradan da dünyanın çeşitli bölgelerine yayılarak hızlı bir şekilde etkisini göstermeye başlamıştır. Hindistan’ın Bengal bölgesinde ortaya çıkarak ticaret yolu vasıtası ile yayılan koleranın bu türüne Asiatic

Cholera adı verilmiştir. Koleranın bir diğer türü ise; Avrupa’da meydana gelmiş olan Cholera Europea’dır. Bu tür, kolera hastalğının bütün belirtilerini göstermiş fakat

Asiatic Cholera kadar öldürücü etki yaratmamıştır. Avrupa kolerası bir bakıma mevsim hastalığı formunda seyretmiştir43. XIX. yüzyılda Hindistan’dan yola çıkarak Hicaz’a gelen gemiler, kolerayı bu bölgeye taşımıştır. Hicaz bölgesi, hac ibadetinin yapıldığı yer olması hasebiyle çeşitli yerlerden gelen hacıları misafir etmektedir. Kolera mikrobu, Hicaz’da koleraya yakalanan hacılar ve hacıların kolera mikrobu taşıyan eşyaları vasıtası ile de Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerini kısa sürede etkisi altına almıştır. Koleranın Osmanlı Devleti’nde kısa sürede yayılması, hac sırasındaki kötü sağlık koşulları ve yetersiz su kaynakları ile de ilişkilendirilmiştir44.

41 Mesut Ayar, “XIX. Asırda Osmanlı Devleti’nde Kolera Salgınları”, Osmanlı’da Salgın

Hastalıklarla Mücadele, İstanbul 2015, s.79, 80.

42 Panzac, Veba, s. 1.

43 Mehmet Ak, “19.yüzyılda Antalya’da Kolera Salgını”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,

C.4, S. 17, Bahar 2011, s. 55; Sarıyıldız, Hicaz, s. 1.

44 Sinan Kuneralp, “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera”, Osmanlı Tarihi

(29)

18 B. XIX. YÜZYILDA KONYA’DA KOLERA

1. Kolera Salgınları

Konya Vilayeti dâhilinde, XIX. yüzyıl içerisinde 1866 ve 1894 yıllarında olmak üzere iki kolera salgını meydana gelmiştir. 1866 salgınının şiddeti, 1894 salgınına nazaran daha hafif seyretmiştir. Yine 1866 salgını yayılma alanı bakımından da 1894 salgınına göre ufak çaplı bir salgın olmuştur.

a. 1866 Kolera Salgını

Osmanlı Devleti’nin geneline bakıldığında, 1866 salgınının yalnızca birkaç ufak bölgede etkili olduğu görülmektedir. Bu salgın, 1866 yılının başlarında Bağdat’ta ortaya çıkmış ve yaz mevsimine gelindiğinde de Cizre ve Musul bölgelerinde görülmeye başlanmıştır. Ardından Diyarbakır’da ortaya çıkan kolera, buradan da Konya Vilayetine sıçramıştır. Bu dönemde Konya Vilayeti dâhilindeki Ereğli, Aksaray, Niğde ve Teke bölgelerinde kolera vakaları görülmüştür45. Böylece Konya Vilayetinde XIX. yüzyıl aralığında ortaya çıktığı bilinen ilk kolera salgını, civar bölgelerde meydana gelen salgınların bir süre sonra Konya Vilayetine sıçramasıyla oluşmuştur.

Konya’da 1866 yılında, yaz aylarının gelmesi ve havaların ısınmasıyla kolera vakalarında artışların olduğu tespit edilmiştir. Temmuz ayına gelindiğinde vilayet dâhilindeki Ereğli ve Aksaray kazalarında kolera tehlikesi baş göstermiştir. Bu sebeple, Konya Vilayeti’nde birtakım tedbirlerin alınması zorunlu hale gelmiştir. Koleranın mevcut olduğu Ereğli ve Aksaray kazalarında karantina uygulamasının yapılmasına gerek duyulmuştur. Kolera hastalığının pençesine düşen insanlar için de tedavi uygulanmış fakat yeterli miktarda ilaç ve malzemenin bulunmaması, tedavi sürecinde bazı aksaklıklara sebep olmuştur. Bu durum karşısında Konya Valiliği gerekenin yapılması ve ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin temin edilmesi hususunda girişimlerde bulunmuştur46. 1866 kolera salgını, karantina sistemi ve alınan diğer tedbirler neticesinde, büyük çaplı bir salgın halini almadan söndürülmüştür. Bu salgının ardından Konya Vilayetinde 1894 yılındaki büyük salgına kadar bir müddet koleranın izine rastlanmamıştır.

45 Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), s. 32.

(30)

19 b. 1894 Kolera Salgını

Osmanlı Devleti, 1892-1895 yılları arasında ciddi bir kolera salgını ile karşı karşıya kalmıştır. Anadolu’nun neredeyse tamamı bu yıllarda bulaşık vaziyete gelmiş ve Payitaht İstanbul dahi bu salgından nasibini almıştır47. Bu yıllar arasında Konya Vilayeti de şiddetli bir kolera salgınına maruz kalmış ve ciddi bir sınavdan geçmiştir. XIX. yüzyılda zuhur eden kolera salgınları içerisinde, en geniş çaplı olanı hiç şüphesiz 1894 salgınıdır. Hastalığın ilk etapta Konya Vilayeti’ne sirayeti; Eskişehir’de yaşanan kolera salgınına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Eskişehir kolera ile mücadele ederken, hastalığın Konya Vilayeti’ne sıçramaması için de birtakım önlemler alınmıştır. Eskişehir’e yakın bir mesafede bulunan Akşehir’de bir tahaffuzhane kurulmuştur. Eskişehir’den Konya Vilayeti’ne gelecek olan yolcular, burada muayene olmuş ve karantina altına alınmışlardır. Gereken önlemler alınmış olsa dahi, hastalığın Konya Vilayeti’ne zuhuru engellenememiştir. Bu dönemde kolera illeti ilk olarak 6 Kasım 1893 tarihinde Argıthanı Kasabası’na bulaşmış ve bu bölgede bir ay boyunca varlığını sürdürmüştür. 400 haneden oluşan bu kasabada 74 kişinin koleralı olduğu tespit edilmiştir. Kolera illeti, Argıthanı Kasabası’nda yaşanan bu salgında 38 kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet vermiştir. 1894 yılı ocak ayına gelindiğinde ise hastalık Ilgın’a bulaşmış ama salgına dönüşmeden ortadan kaldırılmıştır48.

Hastalığın Ilgın’da görülmesinden sonra, yaz aylarına gelinceye kadar Konya Vilayeti’nde koleraya dair başka herhangi bir vaka ile karşılaşılmamıştır. Fakat yaz aylarının gelmesine müteakip kolera da kendini göstermeye başlamıştır. Vilayete bağlı çeşitli kazalardan bir bir kolera haberlerinin gelmesiyle Konya Vilayeti harekete geçmiş ve birtakım önlemler almıştır. Can kayıplarının önüne geçmek ve kolera ile mücadelede sistemli bir çalışma ortaya koymak amacıyla bir komisyonun kurulması uygun görülmüştür. Kurulan komisyona başkanlık etme görevi ise dönemin Konya Maarif Müdürü Kamil Bey’e verilmiştir49.

1894 yılının haziran ayına gelindiğinde, havaların da ısınmasına müteakip hem Konya Vilayeti dâhilinde hem de devletin çeşitli bölgelerinde görülen kolera vakaları

47 Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), s. 36. 48 Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), s.134 49 BOA. A.} MKT. MHM, Nr. 552/15, 22 Zilhicce 1311 / 26 Haziran 1894.

(31)

20 salgın halini almaya başlamıştır. Isınan hava ve hijyen eksikliği, koleranın hızlı bir şekilde yayılmasına uygun ortam hazırlamıştır. Bu sebeple henüz koleranın ulaşamadığı temiz mahallerin tespit edilmesi ve buralarda koleradan korunmak amacıyla en acil şekilde gerekli tedbirlerin alınması uygun görülmüştür. Kastamonu, Suriye, Edirne, Selanik, İdin, Hüdavendigar, Halep, Bağdat, Hicaz, Trablusgarp, Cezayir-i Bahr-ı Sefid, Erzurum, Beyrut, Basra, Kosova, Van, Diyarbakır, Yanya, İşkodra, Yemen, Manastır, Adana, Bitlis, Musul vilayetlerine ve Bingazi, Kudüs, Zor, Biga ve Çatalca mutasarrıflıklarına gönderilen yazıda, kolera salgınına karşı alınması gereken önlemler bildirilmiştir. Alınan önlemlerden bazıları; karantina usulünün uygulanması, sıhhi tedbirlerin alınması ve yapılması istenen uygulamaların her birine en üst derecede riayet edilmesidir. Haziran ayında Konya Vilayeti dâhilinde kolera ile mücadelede ortaya çıkan masrafların karşılanması için de 25.000 guruşluk bir bütçe ayrılmıştır50.

i. Niğde Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını

Kolera hastalığının ilk olarak Argıthanı Kasabası’na bulaşmasının ardından, vilayetin diğer bölgelerinde de kolera vakalarında artışlar gözlemlenmiştir. Özellikle Konya Vilayeti’nin Niğde Sancağı’na komşu olan; Yozgat, Kırşehir ve Kayseri sancaklarında kolera illetinin bulunması, Niğde için büyük bir tehlike arz etmiştir. Bu dönemde kolera hastalığı, Niğde Sancağı’na bağlı Arapsun, Ürgüp ve Nevşehir kazalarına bulaşarak salgın haline gelmiştir. Salgın ile mücadele noktasında çeşitli uygulamalar yapılmış, Niğde Sancağı’na muvakkaten tabip ve kolcular gönderilmiştir. Geçici olarak istihdam edilen görevliler, halk sağlığını korumak ve insanların güvenliğini sağlama noktasında çalışmalar yapmıştır. Niğde Sancağı’nda oluşan salgın neticesinde, sancağın temiz bölgelerini korumak ve bulaşık bölgelerini koleradan arındırmak hedeflenmiştir. Bu bağlamda riskli bölgelerde kordonlar oluşturulmuş, tahaffuzhaneler kurulmuş ve bölgede karantina uygulaması yapılmıştır. Sancağın koleradan arındırılması hususunda ihtiyaç duyulan ilaç ve malzemeler için de bütçe desteği sağlanmıştır51.

50 BOA. A.} MKT. MHM, Nr. 552/18, 26 Zilhicce 1311 / 30 Haziran 1894. 51 BOA. A.} MKT. MHM, Nr.552/18, 26 Zilhicce 1311 / 30 Haziran 1894.

(32)

21 Niğde Sancağı’na bağlı Ürgüp Kazası’nda, mayıs ayından itibaren görülmeye başlayan kolera vakaları yaz aylarına gelindiğinde salgına dönüşmüştür. Koleranın Ürgüp Kazası’na ilk teması, sınır konumundaki Kayseri’de o dönem mevcut olan kolera salgınıyla ilişkilendirilebilir. Ürgüp’te meydana gelen bu salgında yaklaşık olarak 30-40 kişinin hastalık kaptığı ve bunlardan da 20-30’unun vefat ettiği tespit edilmiştir52.

Bulaşık bölgelerden gelen insanların Niğde’ye girişi noktasına çok dikkat edilmiştir. Özellikle Temmuz ayı dolaylarında Kayseri Sancağı’nda koleranın etkili olması, buradan Konya Vilayeti’ne gelen yolculara karantina uygulanmasını gerekli kılmıştır53.

Ürgüp’teki salgının ortadan kalkmasına müteakip, haziran sonu ve temmuz başlarında sırasıyla Nevşehir ve Aksaray kazalarında da kolera salgınları meydana gelmiş ve bu salgınlar yazın bitimine dek devam etmiştir. Eylül ayında ortadan kalkan salgının bilançosu; Nevşehir’de koleraya yakalanan 80 kişiden 60’ının, Aksaray’da ise 130 kişiden 77’sinin vefat ettiği bilgisi ile kayıtlara geçmiştir54.

ii. Konya (Merkez) Sancağı’nda 1894 Kolera Salgını

Konya Vilayeti’nin merkezi konumundaki Konya Sancağı, Haziran ayından itibaren büyüklü küçüklü salgınlara maruz kalmıştır. Haziran’dan Ağustos’a kadar Akşehir, Meram, Sille ve merkeze yakın konumdaki bazı köylerde kolera salgınlarının meydana geldiği tespit edilmiştir. Yaz mevsimi boyunca Konya Sancağı’nda hüküm süren kolera, Ağustos ayında bir anda ortadan kalkmıştır55.

Temmuz ayında Akşehir dolaylarında meydana gelen kolera salgını, huduttaki Hüdavendigar Vilayeti’ni birtakım tedbirler almak zorunda bırakmıştır. Hüdavendigar Vilayeti, hem Ankara’da hem de Konya’da meydana gelen salgınlardan korunmak için çalışmalar başlatmıştır. Bu doğrultuda bulaşık durumdaki Akşehir’in sınırında bulunan Karahisar Sancağı, temmuz ayında kordon altına alınmıştır. Karahisar Sancağı’na bağlı Yalvaç, İshaklı ve Bolvadin yerleşimleri,

52 Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), s. 135. 53 BOA. DH. MKT. Nr. 261/35, 12 Muharrem 1312 / 16 Temmuz 1894. 54 Ayar, Osmanlı Devletinde Kolera İstanbul Örneği (1892-1895), s. 135.

55 BOA. A.} MKT. MHM. Nr. 552/18, , 26 Zilhicce 1311 / 30 Haziran 1894; Ayar, Osmanlı

(33)

22 konum olarak Akşehir’e yakın olmakla birlikte, dere ve göl bakımından da oldukça zengindir. Koleranın yayılmasında suyun ne derece önemli bir rol oynadığı aşikâr olduğundan, bu bölgenin korunmasına çok dikkat edilmiştir. Karahisar Sancağı’nın kordon altına alınmasıyla birlikte, kordon alanının güvenliğini sağlamakla görevli 30 nefer muvakkat jandarma ve 1 tabip istihdam edilmiştir. İhtiyaçların giderilmesi amacıyla kordon alanına bir baraka inşa edilmiştir. Akşehir’deki kolera salgını ortadan kalkıncaya dek, buradan Karahisar Sancağı’na giden yolcuların mutlak suretle 10 gün boyunca karantina altında tutulmaları uygun görülmüştür56.

Konya Sancağı’nın Akşehir dışındaki diğer yerleşimlerinde de koleranın mevcut olması, birçok bölgede tahaffuzhanelerin kurulmasına ve kordon bölgelerinin oluşturulmasına sebep olmuştur. Sancağa bağlı Ilgın Kazası, Sille Kasabası, Saidili Nahiyesi ve gerekli görülen diğer yerleşimler de kordon bölgesi ilan edilmiş ve buralara kolera illetiyle mücadele etmek amacıyla tahaffuzhaneler açılmıştır57. Temmuz ayı içerisinde, Konya Sancağı’nın bulaşık vaziyette bulunması dolayısıyla iletişim ile ilgili herhangi bir aksaklığın yaşanmaması için Meram sayfiyesine acil olarak geçici bir telgraf hattı çekilmiştir58.

Konya Sancağı’nın genelinde kolera vakalarına rastlandığı için sancak bütünüyle bulaşık addedilmiştir. Fakat Konya Sancağı dâhilinde olup hastalığın uğramadığı mahaller de vardı. Örneğin, salgının vilayet genelinde en yaygın olduğu Temmuz ayında, Karaman, Ereğli, Hamidiye ve diğer bazı kazaların temiz durumda olduğu raporu, Ereğli Kaymakamı aracılığıyla Konya Valiliği’ne gönderilmiştir. Buna rağmen Konya Sancağı’nın tamamı bulaşık olarak addedildiğinden, Konya’dan Adana’ya giden kişilerin Gülek Boğazı’nda karantina uygulamasına tabi tutulmaları uygun görülmüştür59. Konya’nın genel itibari ile kolera salgını altında olması, tıpkı Hüdavendigar Vilayeti gibi Adana Vilayeti’ni de tedirgin etmiş ve bazı tedbirler almaya sevk etmiştir. Bu bağlamda Konya’daki koleranın Adana’ya bulaşmasının önüne geçebilmek için İçil bölgesi kordon altına alınmıştır. Kordon bölgelerinde tahaffuzhaneler kurulmuş ve giriş çıkışlar kontrol altına alınmıştır. Konya’nın hastalık bulunan bölgelerinden Adana’ya giden yolcular, 10’ar gün karantina altında

56 BOA. A.} MKT. MHM. Nr. 552/21, 29 Zilhicce 1311 / 3 Temmuz 1894. 57 BOA. A.} MKT. MHM. Nr. 552/18, 26 Zilhicce 1311 / 30 Haziran 1894. 58 BOA. BEO. Nr. 433/32470, 10 Muharrem 1312 / 14 Temmuz 1894. 59 BOA. DH. MKT. Nr. 261/35, 12 Muharrem 1312 / 16 Temmuz 1894.

Şekil

Tablo 1: 1885 ve 1914 yılları Konya Vilayeti etnik ve dinsel nüfus dağılımı.
Tablo  2:  1881/82  -  1893  Osmanlı  Nüfus  Sayımlarına  Göre  Konya  Sancağı’nın Dinsel ve Etnik Dağılımı
Tablo  3:  1900  Vilayet  Salnamesi’nde  Konya  Merkez  Sancağı’nın  Erkek  Nüfusunun Dinsel ve Etnik Dağılımı

Referanslar

Benzer Belgeler

Gertrude Bell üvey annesi Dame Florence Bell'e Cumartesi [11 Mayıs 1907] Konia [Konya (Iconium)].. Dün öğlen geldim ve büyük neşe ile tüm

Kübalı sağlıkçılar tarafından yapılan açıklamada, yıkıcı Gustav ve Ike kasırgalarından sonra elde edilen başarılardan birinin de hiçbir salg ın hastalığın

Salgın hastalıklar ortaya çıkmış (Çiçek ,Veba) İslam ülkeleri temizlik uygulamaları hastane. yapımı

Çalışmamızda; Konya ilinde tanı alarak takip edilmiş, otoimmün ve/veya herediter büllöz hastalığı olan olguların demografik, klinik, immünopatolojik ve tedavi

Çalışmamızın konusunu teşkil eden “Kanunnâme-i İhtisab-ı Bursa” Osmanlı Devleti‟nde kalite standardizasyonu ve fiyat denetimine yönelik yapılan

Çalışmanın bağımlı değişkenleri olarak Borsa İstanbul Spor, Borsa İstanbul Tekstil, Borsa İstanbul Banka, Borsa İstanbul Sigorta, Borsa İstanbul Sınai, Borsa

Ġstanbul’da mütareke dönemi boyunca görülen salgın hastalıklardan biri olan çiçek, 1918 yılı boyunca 221’i hastalıklı ve 100’ü ölü olmak üzere toplam 331 vakaya neden oldu..

SavaĢ sırasında etkili olan salgın hastalıkların baĢında veba, kolera, tifo, tifüs, dizante- ri, sıtma ve uyuz gibi hastalıklar gelmektedir. Bu hastalıklar arasında ilk