• Sonuç bulunamadı

XIX. yüzyılın ilk yarısında 1825-1828 yılları arasında, içerisinde Konya’nın da bulunduğu Anadolu’nun ciddi bir bölümü veba salgının etkisi altına girmiştir. Bu tarihlerde böyle bir veba salgını olduğuna dair kaynak; Hasan adındaki hak şairinin, vebanın yıkıcı sonuçlarını anlattığı “Veba Salgını” isimli şiiridir. Ağıt türünde yazılan bu şiir, Toroslardan derlenmiştir. Şiir 1928 yılındaki veba salgının sonuçlarını anlatmış olduğu için bu bilgi desteklenebilir. Şiir içerisinde veba salgının ortaya çıkışı, salgının şiddeti, hayatını kaybedenlerin önemi ve insanların salgın karşısındaki tutumu hakkında bilgiler mevcuttur. Şiirde hastalığın Mevla’dan geldiğine vurgu yapılmıştır. Ölüm meleği Azrail’den insan taciri olarak bahsedilmiş ve salgının çok şiddetli olduğuna işaret edilmiştir. Vebadan ölenlerin şehit sayılacağı belirtilmiş ve bu sebeple de ölümden, hidayet şeklinde bahsedilmiştir. Çok fazla can kaybı yaşandığına değinilmiş fakat koç yiğitlerin yani genç erkeklerin ölümüne birçok yerde vurgu yapılmıştır. Ahalinin, veba salgını karşısındaki tutumuna bakılacak olursa da kimilerinin oturup ağlaştığı, bazı gençlerin ise kaçarak bu hastalıktan kurtulmaya çalıştıkları anlaşılmıştır83.

Veba Salgını

81 Panzac, Veba, s. 150. 82 Panzac, Veba, s. 166. 83 Panzac, Veba, s. 149-56.

30

Gelin ağalar bir tarih eyleyek Bin iki yüz kırk üç oldu bu sene Medet Allah insanın nevri döndü Cümle âlem ağlaşurlar bu sene Felek benim dört yanımdan taşladı Gelin, kızdan, koç yiğitten başladı Kadir Mevlâm hak emrini işledi Hidayet Mevlâ’dan geldi bu sene Emir Mevlâ’dandır, evler yıkıldı Nice ana, baba beli büküldü Koç yiğitler katar ile çekildi Şehitler bayrağın çekti bu sene Gitti koç yiğitler ağlar anası İş Mevlâ’dan geldi, nedir çaresi Sağ u sol yanında veba yarası Kudret hançerini vurdu bu sene Umudum kalmadı oğlana, kıza Okundu da defteri çıktı yüze Vuralım kardaşlar yumruğu göze Ala gözden yaşlar aktı bu sene Ecel oku cümlemizin başında Gündüz hayalimde gece düşümde Bir ben değil, cümle âlem başında Âleme bir ateş düştü bu sene

Kadir Mevlâm, durmayup insan alır Kimi hasta düşmüş kimi de ölür Hidayet Mevlâ’dan elden ne gelür Çok mâmurlar viran kaldı bu sene Kimi de gelmiş ah çeküp oturur Sevgili olanlar yârıp göçürür Kimi yuvasından yavru uçurur Çok mâsumlar viran kaldı bu sene

31

Hasan’ım der, kendi kendin şaşırır Göz yaşıyla deryaları taşırır İnsanın tâciri gelmiş devşirir Cümle veresiye alır bu sene84

Daniel Panzac’ın bu tespiti dışında XIX. yüzyılda Konya Vilayeti’nde bir veba salgınının yaşandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Fakat Konya Vilayeti zaman zaman sığır vebaları ile mücadele etmiştir. Örneğin; 27 Şubat 1889 tarihinde Tıbbiye Nezareti’ne gönderilen yazıda, Konya Vilayeti’nde ve Biga Mutasarrıflığı’nda sığır vebası denilen hayvan hastalığının görüldüğü ve bu hastalığın diğer hayvanlara sirayet etmesinin engellenmesi amacıyla çalışmalar yapıldığı anlaşılmaktadır85. Yine XIX. yüzyılın son yıllarında, Isparta Sancağı’na bağlı Keçiborlu’da sığır vebası ortaya çıkmış ve hastalığın ortadan kaldırılması için Topçu Baytar Yüzbaşılarından Hasan Şevki ve Remzi Efendi görevlendirilmiştir. 14 Şubat 1891 tarihli belgeden de anlaşılacağı üzere hastalık ortadan kaldırılmıştır. Tıbbiye Nezareti’nin, Keçiborlu’daki durum hakkında bilgilendirilmesi amacıyla Sıhhiye Komisyonu kurulmuş ve komisyon, buradaki hastalık ile ilgili çalışmalar yürütmüştür86. 7 Aralık 1892 tarihinde de yine Konya ve civarında sığır vebası hastalığı tespit edilmiştir. Sığır vebasının vurduğu, bunun yanı sıra o yılki kuraklıktan kaynaklı olarak fukaralık çeken bazı köylerin vergi borçları gelecek seneye ertelenmiştir87.

2. Alınan Tedbirler ve Uygulanan Tedavi Yöntemleri

Yaptığımız arşiv taramalarında veba hastalığının, Konya Vilayeti’nde ağırlıklı olarak XIX. yüzyıl öncesinde ve XX. yüzyılda varlığını gösterdiği tespit edilmiştir. XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nde bazı veba salgınları görülmüş olsa da Konya ve civarında veba salgını olduğuna dair bir bulguya rastlanılmamıştır. Fakat günümüzde Libya sınırları dâhilindeki Bingazi’de 1858 yılında veba salgını ortaya çıkmış ve buradaki salgının, Akdeniz sahillerine sıçramaması amacıyla bazı tedbirler alınmıştır. 17 Ağustos 1858 tarihinde liman

84 Panzac, Veba, s. 148.

85 BOA. DH. MKT. Nr. 1599/30, 26 Cemaziyülahır 1306 / 27 Şubat 1889.

86 BOA. DK. MKT. Nr. 1809/41, 1811/73, 5 Receb 1308 / 14 Şubat 1891, 12 Receb 1308 / 21 Şubat

1891.

32 bulunan mahallere bir emir gönderilmiş ve bu emirde vebalı bölgelerden gelen gemilerdeki farelerin ne şekilde ortadan kaldırılacağı ve gemilerin hangi yöntemlerle temizleneceği bildirilmiştir. Bu emirde; içerisinde farelerin bulunduğu vebalı gemilerin, tahaffuzhanelerde karantina altında tutulmaları ve mikroptan arındırılmaları istenmiştir. Limanlar, daha önceden vebalı gemiler hususunda bilgilendirilerek şahadetnamesi bulunmayan gemilerin seyahat etmesine katiyen izin verilmeyecektir. Gemilerin temizlenme işlemleri açıklarda yapılacak ve temizlik masrafları gemilere ait olacaktır. Gemilerde bulunan ambarlar içerisindeki malzeme ve eşyaların dışarı çıkartılarak, ambarların farelerden temizlenmesi istenmiştir. Buradaki farelerin yok edilmesi için ambarın içerisinde; 10 gram kükürt ve 20 gram kömür yakılması veyahut 1 metreküp alan için 10 kilogram kükürdün yakılması gerektiği bildirilmiştir. Bu işlem boyunca ambarın kapısının 10 saat süre ile kapalı tutulması, daha sonra kapı açıldığında ise ölmüş farelerin bir maşa yardımıyla tutularak toplanması istenmiştir. Fare leşlerine temas edilmemesi ve toplanan farelerin, geminin kazanda yakılmaları veya dışarıda bir alanda üzerlerine gaz dökülmek suretiyle yakılmaları gerektiği anlatılmıştır. Gemilerin tamamen duvarları da dâhil olmak üzere; bol miktarda su kullanılarak güçlü bir mikrop kırıcı madde olan asit fenik (fenol) ve sabun ile yıkanması istenmiş ayrıca gemilerin kiler kısmının da kireçlenmesine dikkat çekilmiştir. Gemideki araç gereçler yıkanıp kurulanması gerekli görülmüş ve gemide bulunan bütün eşyalar pülverizatörlerle ilaçlanacağı beyan edilmiştir. Bu işlemlerin ardından sağlık memurları gemiyi inceleyerek geminin temiz olduğuna dair bir şahadetname hazırlayacak ve bu şahadetname ile Osmanlı Devleti’nin limanlarına seyahat edebileceklerdir.88

XX. yüzyılın başlarında Antalya civarında veba salgını ortaya çıkmış ve bu salgın neticesinde de bir takım önlemler alınmıştır. Örneğin; 14 Ağustos 1905 tarihinde Antalya’da ortaya çıkan veba salgınının, Adana Vilayeti’ne sıçramasını engellemek amacıyla karadan karantina uygulamasının yapıldığı ve Antalya’dan Adana’ya giden yolcuların Konya Vilayeti üzerinde 48 saat süre ile karantina altına

88 Selma Turhan Sarıköse, XIX. Yüzyılda Çukurova’da Doğal Afetler ve Salgın Hastalıklar, Selçuk

33 alındıkları, gereken bütün sıhhi tedbirlerin alındığı 31 Ağustos 1905 tarihinde merkeze bildirilmiştir.89

III. ÇİÇEK

A. GENEL BİLGİLER

Salgın hastalık denildiğinde akla ilk gelen hastalıklar veba ve kolera olsa da geçmişi oldukça eskiye dayanan, bir anda ortaya çıkıp salgın halini alan ve ölümcül etkilere sahip olan bulaşıcı hastalıklardan biri de hiç şüphesiz çiçek hastalığıdır. Çiçek hastalığının kaynağı variola isimli bir virüstür ve bu virüs %30 - %40 oranlarında ölümcül etkiye sahiptir. Çiçek hastalığı, insanlar arasında temas yoluyla bulaşmaktadır. Hastaların kullandıkları eşyaları kullanmak, aynı ortamda bulunup aynı havayı solumak gibi yakın temasın gerçekleştiği eylemler çiçek hastalığının buluşmasında oldukça etkilidir. Çiçek hastalığının kuluçka süresi ortalama olarak 7 ila 17 gün arasında seyretmektedir. Kuluçka süresinin ardından, ortalama 3 veya 4 gün boyunca devam eden, yüksek ateş ve vücudun muhtelif yerlerinde meydana gelen ağrılar ile belirti vermektedir. Yükselen ateşle ortaya çıkan ve ağır bulaşıcı bir hastalık olan çiçek hastalığı; yüz bölgesinde kabarcıklar meydana getirir, bu kabarcıklar belli aşamalardan (papül, vezikül, püstül) geçerek kurumaya başlar ve ortalama 1 ay içerisinde de iyileşmektedir. Yüzde oluşan kabarcıkların dökülmeye başlamasından, kabukların tamamının düşmesine kadar çiçek hastalığı bulaşıcı özelliğini devam ettirmektedir90.

Hastalığın dünya üzerinde ilk kez ortaya çıkış tarihi olarak M.Ö. 10.000’li yıllar kabul edilmektedir. İlk olarak görüldüğü yer ile ilgili de muhtelif görüşler vardır ve bunlardan en yaygın olanları; Kuzey Afrika, Çin ve İndus Vadisi’ndeki tarım toplumlarında görüldüğü yönündedir. Bu bölgelerden sonra da Avrupa’ya, oradan da İspanyol ve Portekizliler aracılığıyla Amerika’ya taşınmıştır91. İbni Sina’nın, çiçek hastalığı ile ilgili çokça yazılar kaleme aldığı görülmektedir. Çiçek hastalığına dair birçok bilgi mevcut olmasına rağmen, uzunca bir süre hastalığın tedavi süreci veya önlenmesi ile ilgili en ufak bir bilgiye yer verilmemiştir. Çiçek

89 Sarıköse, Çukurova, s. 126.

90 Orhan Kılıç, Eskiçağdan Yakınçağa Genel Hatlarıyla Dünyada ve Osmanlı Devleti’nde Salgın

Hastalıklar, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları No:6 Tarih Şubesi Yayınları No:5, Elazığ 2004, s. 32-33.

34 hastalığının tedavisi veya hastalıktan korunma hususunda yapılan ilk çalışma XVIII. yüzyılda gerçekleşmiştir. XVIII. yüzyılda ilk kez Osmanlı Devleti tarafından çiçek hastalığına karşı aşı uygulaması yapılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde Telkih-i

Cüderi olarak geçen çiçek hastalığı, Lale Devri’nde Osmanlı Devleti içerisinde aşısı

uygulandığı için dünyanın diğer bölgelerine nazaran daha rahat atlatılmıştır92.

Osmanlı tabipleri, çiçek hastalığının temas yoluyla bulaştığını anlayıp,

variolasyon denilen ve hastalığı deri yoluyla bulaştırarak aşılama yöntemi

geliştirmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde aşılama; hastalığı hafif seyirde geçirmekte olan çocukların kabarmış derilerinin içindeki sıvının alınmasıyla ve sağlıklı durumdaki çocukların kollarını çizmek suretiyle sıvının koldaki kesiğe sürülmesi ile yapılmaktadır. Bunun sonucunda aşılanan çocuk çok hafif bir çiçek nöbeti geçirerek hastalığa karşı direnç kazanmış oluyordu. Bu yöntem, Edirne’de, İngiliz Büyükelçi’nin eşi Lady Montagu tarafından görülmüş ve aşılama usulünü kendi çocukları üzerinde de denemiştir. Aşılamanın faydalı bir yöntem olduğunu anlayan Montagu, 1 Nisan 1717’de İngiltere’ye bir mektup yazmış ve mektubunda aşılamadan bahsetmiştir. Böylece çiçek aşısı İngilizler tarafından da kullanılmaya başlanmıştır.93

Benzer Belgeler