• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da münafıklarla ilgili temsil ve teşbihler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da münafıklarla ilgili temsil ve teşbihler"

Copied!
124
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

TEFSİR BİLİM DALI

KUR’AN’DA MÜNAFIKLARLA İLGİLİ

TEMSİL VE TEŞBİHLER

Ferhan GENÇ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. M. Sait ŞİMŞEK

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... iv

TÜRKÇE ÖZET ... viii

İNGİLİZCE ÖZET ... ix

KISALTMALAR ... x

GİRİŞ A. ÇALIŞMANIN KONUSU VE KAPSAMI ... 1

B. KONUNUN AMACI ÖNEMİ VE YÖNTEMİ ... 2

C. FAYDALANILAN KAYNAKLAR VE KONUMUZLA ALAKALI YAPI LAN ÇALIŞMALAR ... 3

D. KUR’AN’DA İNANÇLA İLGİLİ KAVRAMLAR VE İNANÇ GRUPLARI . 5 1. İman-Mü’min ... 5

1.1.İman-İslam İlişkisi ... 6

2.Küfür-Kafir ... 7

3. Şirk-Müşrik ... 10

4. Nifak ve Münafık Kavramları ... 12

4.1. Nifak Kavramı ve Çeşitleri ... 12

4.1.1. Nifakın İnançla İlgili Boyutu ... 14

4.1.2. Nifakın Ameli Boyutu ... 15

4.2. Münafık Kavramı ... 18

5. Mü’min’le Münafık Arasındaki Fark ... 23

(4)

BİRİNCİ BÖLÜM

MÜNAFIKLARLA İLGİLİ BAZI TEMEL BİLGİLER ... 25

1. Münafıklığın Ortaya Çıkışı ... 25

2. Hz. Peygamberin Münafıklara Karşı Muamelesi ... 30

3. Münafığın Ruh Hali ve Nifak Sebepleri... 32

4. Münafığın Tevbesi... 35

5. Kur’an’da Münafıkları Yerici Bazı İfade ve Yargılar ... 38

İKİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA MÜNAFIKLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ ... 40

1. Münafıkların Psikolojik, Sosyal ve İnançla İlgili Özellikleri ... 40

1.1. Münafıkların Psikolojik Özellikleri ... 40

1.1.1. Kalplerinde Hastalık Olması ... 41

1.1.2. Korku ve Endişe İçinde Olmaları ... 41

1.1.3. Mü’min’lere Karşı Kin, Nefret ve Haset Duygularıyla Dolu Olmaları ... 42

1.1.4. Gururlu ve Kibirli Olmaları ... 43

1.1.5. Söylemlerinde Dil-Kalp Uyuşmazlığı ... 43

1.2. Münafıkların Sosyal Özellikleri... 44

1.2.1. Sürekli Fitne ve Fesat Çıkarmak ... 44

1.2.2. Konuşurken Yalan Söylemek ... 46

1.2.3. Sözleri ve Fiziki Yapılarının Etkileyici olması ... 48

1.2.4. İkiyüzlülük ve İhanet içinde Olmak ... 49

1.3. Münafıkların İnançla İlgili Özellikleri... 50

1.3.1 İmanla Küfür Arasında Kalmaları... 50

1.3.2 Söylemlerinde Dil Kalp Uyuşmazlığı ... 51

1.3.3. Namaza Karşı tembellik ... 52

(5)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KUR’AN’DA MÜNAFIKLARLA İLGİLİ TEŞBİH VE TEMSİLLER... 56

1. Teşbih Kavramı ... 56 1.1. Teşbihin Unsurları... 56 1.2. Teşbihin Kısımları... 57 1.3. Teşbihin Maksatları... 57 2. İstiare Kavramı... 58 2.1. İstiarenin Kısımları... 59 3. Temsil Kavramı ... 60 3.1. Temsilî Teşbih... 62

3.2. Kur’an’da Temsillerin Kullanılması ... 63

4. Kur’an’da Münafıklarla İlgili Teşbihler ... 65

4.1. Birbirine Dayandırılmış Odun Gibidirler... 65

4.2. Yeminlerini Kendilerine Kalkan Yapmaları ... 68

4.3. Sağır, Dilsiz ve Kör Olmaları ... 71

4.4. Zararlı Alışveriş ... 73

4.5. Temiz ve Pisin Ayrılması ... 74

5. Kur’an’da Münafıklarla İlgili Temsiller... 75

5.1. Karanlıkta Ateş Yakan Kişinin Örneği ... 75

5.2. Gök Gürültüsü, Zifiri Karanlıkta Sağanak Yağmur ... 79

5.3. Takva ya da Uçurumun Kenarına Kurulan Bina... 82

5.4. Ahirette Müminlerle Münafıkların Temsili Diyalogları ... 84

5.5. Münafıklarla Yahudilerin İşbirliği İle İlgili Temsil ... 87

5.6. Kalplerin Gırtlaklara Ulaşması ... 88

5.7. Ölüm Baygınlığı ve Sivri Dil ... 89

5.8. Gösteriş için Yapılan İnfakın Temsili ... 91

(6)

6. Hadislerde Münafıklarla İlgili Teşbih ve Temsiller... 94

6.1 Cehenneme Yuvarlanan Taş ... 95

6.2. Kararsızlığın Kötü Akıbeti... 96

6.3. Münafığın Bocalayan Koyuna Benzetilmesi ... 96

6.4. Münafıkların Cennete Girmesinin İmkansızlığının, Devenin İğne Deliğinden Geçmesine Benzetilmesi ... 96

6.5. Kur’an Okuyan ile Okumayan Mü’min ve Münafığın Karşılaştırılması ... 97

SONUÇ... 99

KAYNAKÇA ... 102

(7)

ÖNSÖZ

İnsanları küfrün karanlığından imanın aydınlığına çıkarmak gayesiyle peygamberler ve onlarla birlikte kitaplar gönderen Allah, son peygamber olarak gönderdiği Hz. Muhammed (s.a.v)’e de Kur’an’ı Kerim’i indirmiştir. Kur’an’ı Kerim peygamberimizin en büyük mucizesidir. Kıyamete kadar gelecek müttaki müminlere yol göstericidir. Aynı zamanda üslubundaki belagatı ve i'cazıyla da kıyamete kadar muarızlarına meydan okuyacak, onlar da benzerini meydana getirmekten aciz olacaklardır.

Allah (c.c.), insanları inanç açısından mü'min, kafir ve münafık olmak üzere üç ana sınıf altında ele almaktadır. Bakara suresinin ilk yirmi ayeti böyle bir sınıflandırmaya işaret etmektedir. İlk beş ayet mü'minlerden, sonraki iki ayet kafirlerden, geri kalan on iki ayet ise münafıklardan bahsetmektedir. Mü'minler, Hz. Peygamberin Allah'tan getirip haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğunu dil ve kalpleri ile tasdik ederek iman etmiş kimselerdir. Kafirler ise imanın zıttı olan inkarda bulunan kimselerdir. Münafıklara gelince, dilleri ile iman ettik deyip, kalpleri ile inkar eden ve kafirlerle birlikte olan kimselerdir.

Bu çalışmamızda Kur’an’da sıkça dikkat çekilen bir grup olan münafıkları ele aldık. Çalışmamızda münafıklar konusunu biraz sınırlandırarak bunlarla ilgili teşbih ve temsilleri işledik.

Çalışmamız, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında başlıca inanç gruplarından bahsettik. Münafıklar, mü’minler ile kafirlerin arasında gidip gelen bir zümre oldukları için Küfür-Kafir, Şirk-Müşrik ve İman-Mü’min kavramlarının münafığı tanımada bize yardımcı olacağını düşündüğümüzden onlara da kısaca temas etmeyi uygun gördük. Ayrıca bu kısımda nifak ve münafık kavramlarının lugat ve ıstılahi manalarını irdelemeye çalıştık.

(8)

Birinci bölümde, münafıklarla ilgili temel bazı konuları işledik. Şüphesiz münafık bahsini işlerken nifakın ortaya çıkış sürecini, hangi ortamdan neşet ettiğini bilmekte fayda vardır. Ayrıca bu bölümde hz. Peygmberin münafıklara karşı muamelesini ve münafığın ruh halini işledik.

İkinci bölümde, münafıkların genel özelliklerinden bahsettik. Münafıkların özelliklerini, psikolojik, sosyal ve inançla ilgili olmak üzere üç başlık altında inceledik.

Üçüncü bölümde ise, asıl konumuz olan münafıklarla ilgili tesbit edebildiğimiz teşbih ve temsilleri işledik. Konuyla alakalı olarak teşbih, temsil ve istiare sanatlarına da kısaca temas ettik.

Kur'an'da önceki ümmetlerin kıssalarına baktığımızda, hz. Peygamber(s.a.v.) devrindeki nifak hareketi gibi bir harekete rastlayamamaktayız. Önceki ümmetlerde sadece iman ve inkar durumu söz konusu idi. Hz peygamberden önce bildiğimiz

manada nifak veya münafık kavramına rastlayamamaktayız. Münafıklar da Kur’an’ın ışığından istifade edemeyip, hem dünyalarını hem de

ahiretlerini karartmışlardır. Bunlar kafirlerin aksine müslümanlarla iç içe yaşadıkları ve her an imanın nice olumlu tecellilerine yakînen şahit oldukları halde, idrakten ve kalbi duyarlılıktan mahrum olarak daima zikzaklar içinde yaşamışlardır.

Münafığın hastalığının tedavisi, kafirlerinkinden daha zordur. Çünkü münafık, hasta olduğu halde doktorun önünde hastalığını gizleyen kimseye benzer. Kafirin hastalığı meydanda olduğu için, birtakım yollarla kendisine yaklaşılıp tedavisi mümkün olabilir. Münafık ise kapısı, penceresi belli olmayan marazlı, değişken ve sinsi olduğundan kendisine nüfuz etme yolu bulunamaz. Vücudun zayıf anını kollayan virüs ve mikroplar gibi, İslam toplumu içinde daima onların kritik anlarını fırsat bilip her türlü fitne ve fesadı çıkaran münafıklar müslümanlar için çok büyük bir tehlike oluşturmaktadırlar.

(9)

Müslümanların böyle tehlikeli bir zümrenin taşıdığı vasıfları taşımamak için çok dikkatli olmaları ve onları iyi tanımaları gerekmektedir. Münafıkların hallerini bir nebze de olsa tanıtma düşüncesiyle böyle bir çalışmayı yapmayı düşündük. Münafıkların karakter tahlilini daha kapsamlı bir şekilde ele alacak çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu da belirtmekte fayda vardır.

Bu çalışmamda bana desteğini esirgemeyen başta Danışman Hocam Prof. Dr. M. Sait ŞİMŞEK hocama, Prof. Dr. Orhan ÇEKER ve Doç. Dr. Fethi Ahmet POLAT hocalarıma teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Ferhan GENÇ

(10)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ferhan GENÇ Numarası 014244011007

Ana Bilim / Bilim Dalı

Temel İslam Bilimleri Ana bilim Dalı Tefsir Bilim Dalı

Ö

ğren

cin

in

Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Sait ŞİMŞEK

Tezin Adı Kur’ân’da Münafıklarla İlgili Temsîl ve Teşbîhler

ÖZET

    

Çalışmamız Kur’ân’ı Kerim’de münafıklarla ilgili teşbih ve temsiller konusunu ele

almaktadır. Münafıklar Kur’ân’da da belirtildiği gibi iki yüzlü kişiler olup, dıştan Müslüman, içten kafir olan kişilerdir. Kur’an’da, özellikle de medeni sûrelerde münafıkların bahsi çokça geçmektedir. İslam toplumunun içinden çıkan bu gruba ait bir çok özellikten bahsetmek mümkündür. Yalancılık, ahde vefasızlık, emanete ihanet, aldatma, iki yüzlülük, Müslümanlar arasında fitne ve fesat çıkarmak önemli özelliklerindendir. Çalışmamızda, nifak ve münafık kavramları, münafıklığın ortaya çıkışı, münafıkların psikolojik, sosyal ve inançla ilgili özelliklerine temas ettikten sonra asıl konumuz olan, Kur’ân’da münafıklarla ilgili teşbih ve temsiller konusunu işledik. Kur’ân, Münafıkların hallerini kendine has edebi üslubu ile teşbih ve temsillerle bize anlatmaktadır.

Teşbih ve temsiller, meselelerin zihinde iyice yer etmesi için Kur’ân’ı Kerîm’de çokça başvurulan bir metottur. Yüzlerce teşbih ve temsilin olduğunu söyleyebiliriz. Münafıklarla ilgili temsil ve teşbihlerin çok çarpıcı, yer yer dehşet ve ürperti hali oluşturduğuna şahit olmaktayız. Çalışmamızın ana konusunu teşkil eden münafıklarla ilgili teşbih ve temsillerin geçtiği ayetler, münafıkların, psikolojisini, onların ruh hallerini en etkili şekilde anlatan, bu konuda bizi bilgilendiren ayetlerdir. Münafıklardan genel olarak bahseden ayetler ve onlarla ilgili temsil ve teşbihler bize münafık profili hakkında bilgi vermektedir..

(11)

R.T.

SELÇUK UNIVERSITY Institute of Social Sciences

Management

Name Surname Ferhan GENÇ Number: 014244011007 Department /

Discipline Basic Islamic Sciences Discipline Tafseer Department

Of Stu

de

nt

Advisor Prof. Dr. Mehmet Sait ŞİMŞEK

Title Of Thesis The Representatives and Similitude about the Factious People In Qur’an

ABSTRACT

Our study considers ‘The representations and Similitude about the Factious in the Qur’an’ subject. The factious people are hypocrite, they seem Muslim from outside but they are faithless inside as it is mentioned in the Qur’an. In Qur’an, it is so much mentioned at the surahs especially that were come in Medina. It is possible to mention about so many features belong to this group that is located in Islam society. Their most typical feature is lying, misappropriating, deceiving, not keeping their promises, breach of trust and causing intriguer among the Muslim. In our study, we evaluated faction and factious terms, arising of factiousness, psychological, social and belief features of factious people and then we emphasized our main subject, ‘The representations and Similitude about the Factious in the Qur’an’ . The Qur’an tells us the situation of factious by its special literature wording, representations and stimulates.

The representations and Similitude method is very often applied way in the Holy Qur’an to place the points in the memory. We can say that there are hundreds of representations and similitude in the Qur’an. We see that the representations and similitude about the factious are very attractive, sometimes horrible and causes chilling case. The verses which includes representations and similitude about the factious – that is main theme of our study - mention psychology, spiritual cases of factious people in the most effective way. The verses that generally mention about the factious and representations and similitude about them provide detailed information us about the profile of factious people.

(12)

KISALTMALAR

A.g.e. : Adı geçen eser

Bkz. : Bakınız Bsk. : Baskı C.c. : Celle celâluh C. : Cilt Fak. : Fakültesi Hz. : Hazreti İst. : İstanbul Md. : Maddesi

S.a.v.. : Sallâhu aleyhi vesellem

S. : Sayfa

Ts. : Tarihsiz

Thk. : Tahkik eden Ünv. : Üniversitesi

(13)

GİRİŞ

A.ÇALIŞMANIN KONUSU VE KAPSAMI

Çalışmamız münafıklar ve onlarla ilgili temsil ve teşbihleri ele almaktadır. Bunun için önce münafıkların ortaya çıkışı ve genel özelliklerinden bahsedilecek, daha sonra asıl konumuz olan teşbih ve temsilleri ele alacağız. Çalışmamız, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, Kur’an’da inançla ilgili kavramlar ve inanç gruplarını ele alacağız. Bu bağlamda konumuzu teşkil eden nifak ve münafık konusunu ele alacağız. Birinci bölümde, münafıklarla ilgili temel bazı bilgiler üzerinde duracağız.

İkinci bölümde Kur’an’ı Kerim’in ayetlerinden yararlanarak, münafıkların psikolojik, sosyal ve inançla ilgili özelliklerini ele alacağız. Şüphesiz münafıkların çok özellikleri vardır. Hatta münafıklarla ilgili her ayette onların bir hasletini görmek mümkündür. Ancak biz, fazla ayrıntıya girmeden sadece belirgin özelliklerini ele alacağız.

Üçüncü bölümde ise çalışmamızın asıl konusunu oluşturan münafıklarla ilgili temsil ve teşbihleri ele alacağız.

Çalışmamızın konusu esas olarak tefsirin konusudur. Çünkü Kur’an’ı Kerim’de bahsi sık olarak geçen bir zümreyi ele alacağız. Bunun yanında Kur’an’ın açıklaması olan hadislerden de yararlanacağız. Ayrıca siyer ve belagat gibi ilim dalları da konumuzla alakalıdır.

(14)

B. KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE YÖNTEMİ

Kur’an’da inançla ilgili farklı insan tipleri ve inanç gruplarından bahsedilmektedir. Mümin, Kâfir, Müşrik, Münafık ve Fasık gibi Allahın hoşnut olduğu veya olmadığı inanç gruplarından bahsedilir. Münafık tipi Allah’ın sevmediği, hoşnut olmadığı hatta şiddetle cezalandıracağını ifade ettiği bir tip olarak Kur’an’da ele alınmaktadır. Bizim bu çalışmamızdaki amacımız, iki sürü arasındaki koyun misali, safını belirleyemeyen, karakter zafiyeti olan münafık tipolojisini daha yakından tanımaya çalışmaktır. Bunun için Kur’an’da farklı konularla ilgili olarak sıklıkla başvurulan temsil ve teşbihlerin münafıklarla ilgili olanlarını ele alacağız.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’ye hicretiyle birlikte ortaya çıkan münafıklar, Medine’de nazil olan surelerin büyük bir kısmında bahsi geçen bir zümre olarak karşımıza çıkmaktadır. Her devirde, özellikle müslümanların söz sahibi oldukları yerlerde, büyük bir tehlike oluşturan bu tipleri görmek mümkündür. Bir amacımız da onların bu tehlikeli durumlarını ele almak ve inananların bunlara karşı dikkatli olmalarını sağlamaktır. Ayrıca samimi müminlerde de bulunma ihtimali olan, münafıklara ait bazı özelliklere inananların dikkatlerini çekmek, nifaktan uzak durmalarına yardımcı olmaktır.

Münafıklarla ilgili temsil ve teşbihlerle birlikte, konuyla alakalı diğer ayetlere de değindikten sonra münafıklarla ilgili bir fikir oluşturmaya çalışacağız.

Araştırmamızı, günümüzde tefsir çalışmalarının ağırlıklı olarak yapıldığı konulu tefsir metodunu takip ederek yapmaya çalışacağız. Bunun için ilk ve asıl kaynak olan Kur’an’ı Kerim bizim için birinci kaynağı oluşturacak. Konunun iyi ve derinlemesine anlaşılması için de tefsirle ilgili yerli ve yabancı eserlerden konumuzla alakalı ayetleri incelemeye çalışacağız. Tefsir ilmine birinci dereceden yardımcı olan hadislerden yararlanmak için hadisin ilk ve güvenilir kaynaklarına müracaat etmeye çalışacağız

Konumuz Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşayan bir zümreyle alakalı olduğu için siyer kaynaklarından da yararlanacağız. Teşbih ve temsiller Kur’an’ı

(15)

Kerim’in i’cazını gösteren edebi sanatlardan olması hasebiyle belagat ilminden de yararlanacağız, Istılahî kavramlar ve usûle ait bilgilerden yararlanmak için de tefsir usûlü eserlerinden yararlanacağız. Bu itibarla çalışmamız kaynak taraması şeklinde kütüphane çalışması olacaktır.

C. FAYDALANILAN KAYNAKLAR VE KONUMUZLA ALAKALI YAPILAN ÇALIŞMALAR

Konumuzla alakalı belli başlı kaynaklar, başta Kur’an’ı Kerim olmak üzere Tefsir, Hadis, Siyer ve Belagat kitapları oluşturmaktadır. Konumuzla alakalı ayetlerin geniş yorumu için tefsirin ilk kaynakları, müracaat ettiğimiz ilk kaynaklardır. Özellikle Taberi, İbn Kesir, Razî ve Zemahşeri’nin Tefsirleri en fazla istifade ettiğimiz eserlerdir.

Münafıklığın doğuşu ve münafıklarla ilgili diğer tarihî konularda İbn Hişam’ın Sîre’si, Taberi’nin Tarihi, İbn Sa’d’ın Tabakatı gibi eserler yararlandığımız kaynaklardır.

Lugat’la ilgi izahlarda, İbn Manzûr’un Lisanül-Arab’ı, el-Cevheri’nin

es-Sihâh’ı, Zebidi’nin Tacü’l-Arûs’u ve Kur’an’î kavramları açıklamada, er-Râğıb

el-Isfehânî’nin el-Müfredâtı başvurduğumuz kaynaklardır.

Konumuzla alakalı yapılan çalışmaların farklı yönde olduklarını görmekteyiz. Bazı çalışmalar münafıkları genel hatları ve özellikleriyle ele almakta, bazıları münafıkların tarihi arka planını ele almakta, bazıları ise genel manada teşbih ve temsilleri ele almaktadır. Bizim çalışmamızda, ağırlıklı olarak üzerinde durduğumuz, Münafıklar ve onlarla ilgili teşbih ve temsillerdir. Bu yönü ile konumuzu sınırlandırmış oluyoruz.

Münafıklar hakkında bilinen en eski çalışma, Ca’fer b. Muhammed el-Firyabi’nin, Sıfâtü’l-Münafık adlı eseridir. Müslim’in el-Camiu’s-Sahih’inde

“Sıfâtü’l-Münafıkîn” adıyla seksen üç hadislik bir bölüm mevcuttur.

Çağımızda da bu konuyu müstakil olarak inceleyen çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan bazıları, İbrahim Ali Salim’in en-Nifak vel-Münafikûn fi ahdi

(16)

Rasûlillah, (Kahire 1948); Muhammed Cemil Gazi’nin el-Münafikûn, (Cidde

1972); Atiyye Atik Abdullah ez-Zehrânî’nin en-Nifak ve’z-Zendeka Eseruhumâ fi

Muvaceheti’d-Da’veti’l-İslamiyye (Yüksek Lisans tezi, Camiatü Ummi’l-Kur’â,

1978); Ahmed Sadıkî Erdistani’nin, İslam ve Münafıkûn (Tahran l360); Hasan Abdülğani’nin el-Munafikûne ve Şuabü’n-Nifak (Kuveyt 1981); Muhammed Yusuf Abd b. Hasen, Munafikûn fi’l-Kur’ani’l-Kerim (Dımeşk ts.); Abdülhakim el-Beyyumî’nin en-Nifak ve’l-Munafikune min hilâli’l-Kur’an, (Doktora tezi, 1981 Caiatü’l-Ezher); Muhammed Abdülmün’im el-Birri’nin el-Münafikûne ve

mevkifuhum mine’d-Da’veti’l-İslamiyye (Doktora Tezi, 1982, Camiatü’l-Ezher);

Ebu’l-Hasen beni Sadr’ın, Nifak der Nifak (Tahran 1359).

Ülkemizde de Sadık Kılıcın Kur ‘an ‘a Göre Nifak,(İst. 1982), Hamdi İşcan’ın Kur’an’a göre münafıkların özellikleri (İst. 2003); Hasan Kurt’un İslam

inancına Göre Nifak ve Münafık (İst. 2004),

Teşbih ve temsillerle ilgili ülkemizde, Şadi Eren’in Kur’an’da Teşbih ve

Temsiller, (İst. 2006), Adem Dölek’in Hadislerde Teşbih ve Temsiller (İst. 2006)

Ömer Çelik’in Teşbih, Temsil ve Tasvirler Işığında Kur’an’da İnsan (İst. 2010) gibi

(17)

D.KUR’AN’DA İNANÇLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR VE İNANÇ GRUPLARI

1. İman-mü’min

Mü’min, lugatte “emn” ve “eman” kökünden türemiş “iman” kelimesinin ism-i failidir. “Emn” korkunun zıttı olup, emniyet, güven içerisinde olmak anlamındadır. “Emân” ise, ihanetin zıttıdır. “İman” kelimesine gelince, kalben tasdik etmek, inanmak, kabul etmek anlamında olup, “Küfür” kelimesinin zıddıdır. Şu halde Mü’min iman eden, tasdik eden ve kabul eden anlamındadır1.

Kur’anda iman kelimesi, lugat anlamındaki şekli ile inanmak, tasdik etmek anlamlarında kullanılmıştır. Mesela, Yusuf sûresinde: “Biz doğru söylesek de bize inanmazsın.” Ayetinde “mü’min” kelimesi tasdik etmek anlamında kullanılmıştır2.

Başka bir ayette ise: “Bedevi Araplar, “inandık” dediler, de ki: “inanmadınız, fakat İslam olduk deyiniz. Henüz iman kalplerinize girmedi”3 buyurulmuştur. Bu ayetteki “iman” kelimesi, kalb ile tasdik anlamında kullanılmıştır. Allah, sözle iman ettik demenin yeterli olmadığını, kişini iman etmiş olabilmesi için, imanın kalbe girmiş olması gerektiğini beyan etmektedir4.

“Mü’min, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Allah’tan getirip haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğunu tasdik ve ikrar ederek inanan kimsedir.” Şeklinde tarif edilebilir. Başka bir tarife göre ise mü’min: “Hz. Peygamberi, Allah Teâlâ’dan getirdiği zaruri olarak bilinen hükümlerde tasdik etmek, onun varlığını haber verdiği şeylerin mevcudiyetini kabul edip tam bir boyun eğişle teslim olan kimsedir5.

1 İbn Manzûr, Ebu’I-Fadl Cemalu’d-Dîn Muhammed b. Mekrem, Lisânü’l-Ârab, Dâru’1-Fikr, (1.

bsk.) Beyrut, ts., 1/107; Zebidi, Muhibbu’d-Dîn Ebu’1-Feyz es-Seyyid Muhammed Murtazâ el-Huseynî, Tâcü’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Dâru’1-Fikr, Beyrut, ts., 1/124.

2 Yusuf, 12/17; Zemahşeri, Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf ‘an Hakâiki’t-Tenzîl ve ‘Uyûni’l-Ekâvîlfi Vucûhi’t-Te’vîl, Dâru-İhyai’t-Turâsi’I-Arabi, Beyrut, ts. 11/425.

3 Hucurat, 49/14.

4 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut, 1985,

ÎX/148; Şimşek, M. Sait, Kur’an’ın Ana Konuları, Beyan Yay. İst. 2001, s. 25.

5 et-Taftazânî, Sa’düddîn, Mes’ud b. Ömer, Şerhu’l-Akâid, Trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay.,

(18)

Kur’an’da iman ve mü’min, daima küfür ve kâfirin karşıtı olarak geçmektedir. Ayrıca bu kelimeler Kur’anda bir takım benzetmelerle kullanılmaktadır. Kâfirler kör ve sağır; mü’minler ise gören ve işiten kimselere benzetilmiştir. Başka yerde de iman aydınlığa, küfür ise karanlığa benzetilmiştir6.

1.1. İman-İslam ilişkisi

Daha önce açıklamaya çalıştığımız imân kelimesi lugatte tasdik etmek anlamına gelmekte idi. İslâm kelimesi ise Arapçada “se-li-me” kökünden hemze ile geçişli yapılan “es-le-me” fiilinin masdarı olup, teslim etmek, vermek anlamına gelmektedir.

Istılâhî anlamıyla İslâm, Allah’ın emirlerine tam teslimiyet ve itaattir. Yani ne yapılacağı ve ne yapılmayacağı konusunda Allah’ın hükümleri ile hoşnut olmak tam bir kabul ile hiçbir itiraz olmaksızın Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmektir.

İman, lugatte tasdik demektir, İslam ise tam teslimiyet anlamındadır. Tasdikin özel bir mahalli vardır ve kalptir. Dil onun tercümanıdır. Halbuki teslimiyet belli bir mahal ile sınırlı değildir; kalbi, dili ve vücut azalarını içine alır7.

İmam el-Eş’ariye (Ö:324/936) göre iman ile İslam farklı şeylerdir. Ona göre İslam, imandan daha geniş olup, imanı kuşatmaktadır. İslam olan her şeyin iman olmadığı kanaatindedir8. Buna delil olarak da şu ayeti ileri sürer: “Bedevi Araplar

‘inandık5 dediler. De ki: siz inanmadınız, fakat İslam olduk deyiniz, çünkü henüz

iman kalbinize girmedi”9. Bu ayette de görüldüğü gibi Allah iman ile İslamı ayırmış,

ikisinin farklı mefhum olduğunu belirtmiştir. Cibril hadisinde de Hz. Peygamber iman, İslam ve ihsan kavramlarını birbirinden farklı olarak zikretmiştir10.

6 Hûd, 11/23, 24.

7 Izutsu, Toshihiko, Kur’an da Dini ve Ahlaki Kavramlar ( Çev. Selahattin Ayaz), İst. ts. s. 67.

8 el-Eş’arî, Ebu’l-Hasen Ali b. İsmail, el-İbâne an Usuli’d-Diyane, Medine,1975 s. 10. 9 eI-Hucurât, 49/14.

(19)

Mu’tezile mezhebi ise, iman ve islamın aynı olduğunu, imanın islâm, islamın da iman manasına geldiğini ileri sürmektedir. Hucurât suresinde ayrı ayrı zikredilmesi ise mecazi manada kullanılması sebebi iledir11.

İmam el-Maturidî (Ö:415/1025) ise bu konuda: “Her ne kadar Kitap ve sünnet’te iman ile İslam birbirinden farklı olarak zikredilmişse de, hakikatte iman ile İslam aynı manada kullanılır. Zira bütün mezhepler imandan çıkanın İslam çizgisinden de çıkacağına ittifak etmişlerdir12.

İman ile islam’ın aynı şey olduğunu ileri sürenler, aşağıdaki ayetleri delil olarak göstermişlerdir:

“Musa (a.s.) dedi ki: Ey kavmim, eğer Allah’a inandıysanız, gerçekten ona teslim olanlardan iseniz, ona dayanın.”13

“Sen ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin, onlar da derhal Müslüman olurlar.”14

“Orada mü’minlerden kim varsa çıkardık, zaten rada müslümanlardan bir ev (halk)ndan başka kimseyi bulmadık.”15

Yukarıdaki ayetlerde aynı grup insanlardan bazen mü’min, bazen de Müslim diye bahsedilmekte, iman ile islamm aynı şeyler olduğu ortaya konulmaktadır.

2. Küfür-Kâfir

Küfür kelimesi “ke-fe-ra” fiil kökünden masdardır. Lugatte bir şeyi örtmek anlamına gelir. Bu sebeple tohumu toprağa ekip onu örten çiftçiye kafir denilmiştir. Hadid suresinde çiftçiler “küffar” kelimesi ile ifade edilmiştir: “tıpkı bir yağmura benzer ki bitirdiği bitki, çiftçilerin hoşuna gider.” Ayrıca kılıcın kınına, zırha,

11 Kadı Abdülcebbâr, Abdullah b. Ahmed el-Mu’tezili (0:415/1025) Şerhu’l-Usuli’l-Hamse, Nşr.,

A. Kerîm Osman, Kahire, 1965, s.,706.

12 el-Maturidî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, (0:333/944), Kitâbu’t-Tevhid, Nşr: Fethullah

Huleyf, Beyrut, 1970. s.,398.

13 Yunus, 10/84. 14 en-Neml, 27/81. 15 Zariyât, 51/35,36.

(20)

karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye, koyu buluta, büyük vadiye de bu isim verilmiştir16. Bu anlamların her birinde, bir şeyin başka bir şeyleri örtmesi söz konusudur.

Küfür tabiri, nimeti inkar manasında da kullanılmıştır. Ayrıca imanın karşıtı olarak “tekzib ve inkar” manalarında da kullanılmış ve bununla meşhur olmuştur17.

Küfür kelimesi mutlak olarak kullanıldığında, imanın zıddı olan inkar anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de en çok Allah’ın birliğini ve yüceliğini ve Peygamberin getirdiklerini inkar etmek anlamında kullanılmaktadır18.

Aşağıdaki ayetlerde geçen küfür kelimesi inkar anlamında kullanılmıştır: “Ey kitap ehli gerçeği gördüğünüz halde, niçin Allah’ın ayetlerini inkar ediyorsunuz.”19

“Allah’ı nasıl inkar ediyorsunuz ki, siz ölüler idiniz, o sizi diriltti; yine öldürecek, yine diriltecek, sonra ona döndürüleceksiniz.”20

“And olsun ki biz bu Kur’an’da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık, ama insanlardan çoğu, inkarda direttiler.”21

“İnkar edenler dediler ki: ‘Biz ne bu Kur’an’a, ne de bundan önce gelen (kitap)’lara inanırız.”22

“İman ettikten, Rasülün hak olduğunu gördükten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkar eden bir kavme Allah nasıl yol gösterir? Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.”23

16 el-Cevherî, İsmail b. Hammad, es-Sihâh Tâcu’l-Luğa ve Sihâhu’l-Arabiyye, Dâru’I-İlm li’l—

Melâyîn, Beyrut, 1984,11/808; İbn Manzûr, a.g.e. III/273.

17 el-Cevherî, a.g.e. II/807. 18 Şimşek, M. Sait, a.g.e. s. 34. 19 ÂI-i İmran, 3/70.

20 el-Bakara, 2/28. 21 el-İsrâ, 17/89. 22 es-Sebe, 34/31. 23 ÂI-i İmrân, 3/86.

(21)

Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde açıkça görüldüğü gibi küfür kavramı imanın zıddı olan inkar etmek anlamında kullanılmıştır.24

Küfür kelimesinin Kur’an’da kullanılan ikinci anlamı ise şükrün zıddı olan nankörlük anlamıdır. Allah(c.c.)’m insanlara olan sonsuz nimetlerine karşı nankörlükte bulunma durumu, küfürle ifade edilmektedir. Allah(c.c), Kur’an’da insanları nankörlükten sakındırmakta, nimetlerine şükranla mukabelede bulunmalarını emretmektedir. Aşağıdaki ayetlerde geçen küfür kelimesi nankörlük anlamında kullanılmıştır:

“Beni anın, ben de sizleri anayım. Bana şükredin ve bana karşı nankörlük(küfür)’de bulunmayın.”25

“Rabbiniz size şöyle bildirmişti: ‘And olsun şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz azabım pek çetindir.”26

“Baksanıza şunlara, Allah’ın nimetini nankörlüğe çevirdiler (onun verdiği nimete şükredecekleri yerde nankörlük edip inkara saptılar), kavimlerini de helâk yurduna kondurdular.”27

“Allah şöyle bir kenti misal olarak anlattı: Güven içinde, huzur içinde idi; her yerde rızkı bol bol kendisine geliyordu. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etti, bunun üzerine (halkının yaptıklarından ötürü Allah ona açlık ve korku elbisesini giydirdi”.28

“Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ellerinin (yapıp) öne sürdüğü işlerden dolayı başlarına bir kötülük gelirse, hemen insan nankör (olur).29

24 ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, I/269, 436,II/465. 25 el-Bakara, 2/152.

26 İbrahim, 14/7. 27 İbrahim, 14/28. 28 en-Nahl, 16/112. 29 eş-Şûrâ, 42/48.

(22)

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, şükretmenin zıddı olan nankörlük küfür kelimesi ile ifade edilmiştir. İnkar anlamındaki küfrün başlangıcı ve mukaddimesi bu şekildeki nankörlüktür. Zaten küfür, imana konu olan şeyler konusunda bilgi sahibi olmamak değil onları içine sindirerek kabul etmemektir30.

3. Şirk-Müşrik

Şirk, Arapça’da “Şe-ri-ke” fiil kökünden masdar olup “ortak oldu” anlamındadır. Bu fiilin if’âl babındaki şekli olan ”eşrake”, ortak tanımak, ortak koşmak anlamına gelmektedir. İsm-i fail olan “müşrik” ise ortak koşan demektir31.

Müşrik, ortak koşan, açıktan Allah’ın ortağı olduğunu söyleyen veya gizli olarak Allah’ın ortağı olduğuna inanan, bir veya bir çok ilahı ona ortak eden kişiye verilen isimdir32.

Istılâhi anlamıyla şirk; Allah’ın ortağı olduğunu kabul etmek ve yaptığı ibadetine başkalarını da ortak yapmak demektir. Ortak koşulan unsurlar canlı ve cansız olmak üzere farklılık arz edebilmektedir. Kur’an’ı Kerim, müşrik tabiri ile, ilahi bir kitaba sahip olmayan, Allah’a inanmakla beraber başka tanrılara da tapan kimseleri kast etmektedir33.

Müşrik, Allah’a ortak koşma anlamıyla Kur’an’da bir çok yerde geçmektedir: “İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi; o, dosdoğru bir bir müslümandı. (o, putlara tapmak suretiyle) Allah’a ortak koşanlardan da değildi.”34

Allah’a ve Rasûlünden, antlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır.”35

“Ey iman edenler, muhakkak ki (Allah’a) ortak koşanlar pisliktirler.”

30 Şimşek, M. Sait, a.g.e. s., 36.

31 el-Cevherî, a.g.e. IV, 1593, el-Isfehânî, er-Râğıb, Müfredatü Elfazı’l-Kur’an,

el-Mektebetü’I-Murtadaviyye, ts., N.F.K. md., s. 380, 381.

32 el-Isfehânî, a.g.e., s. 381.

33 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İst., 1988, 1/381. 34 Âl-i İmran, 3/67.

(23)

“İman edenler, Yahudiler, Sabiîler, Hristiyanlar, Mecusîler ve (Allah’a) ortak koşanlar... Allah kıyamet günü bunlar arasında hükmünü verecek (haklıyı haksızı ortaya çıkaracak)tır36.

Kur’an’ı Kerim’de Allah’a ortak koşma, en büyük günah olarak kabul edilmektedir. Yüce Allah, Kur’an’ı Kerim’de: “Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da gerçekten büyük bir günah işlemiştir” buyurmuştur37.

Bütün peygamberler, gönderildikleri ümmetlere şirkin haram olduğunu, kulluğun sadece Allah’a yapılması gerektiğini tebliğ etmişlerdir. Aşağıdaki ayetler şirkin haramlığını ve sakınılması gerektiğini bize bildirmektedir:

“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın...”38

“Öyleyse siz de bile bile Allah’a eşler (ortaklar) koşmayın.”39

“De ki: Rabbim, ancak kötülükleri, gerek açığını, gerek gizlisini; günahı ve haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi haram kılmıştır.”40

Şirk Allah’ın azabına maruz kalma sebebidir. Çünkü günahların en büyüğüdür. Kur’an’da şirkin cezasının büyük bir azab olduğu bir çok yerde vurgulanmaktadır. Bunlardan bazıları:

“O ki Allah’la beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu şiddetli bir azaba atın.”41 36 el-Hacc, 22/17. 37 en-Nisâ, 4/48. 38 el-En’âm, 6/151. 39 el-Bakara, 2/22. 40 el-A’raf, 7/33. 41 el-Kâf, 50/26.

(24)

“Allah’la beraber başka tanrı edinme, sonra kınanmış, (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak, cehenneme atılırsın.”42

Kur’an’ı Kerim’de şirk bazen zulüm kelimesi ile ifade edilir. Lokman suresinde: “Yavrum, Allaha ortak koşma, çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.”

Giriş mahiyetinde arz etmeye çalıştığımız iman, İslam, küfür ve müşrik kavramları bize asıl konumuz olan nifak ve münafık kavramlarını daha iyi bir şekilde anlamamızı sağlayacağını düşünerek asıl konumaza girmeye çalışacağız.

4. Nifak ve Münafık Kavramları

4.1. Nifak Kavramı ve Çeşitleri

Nifak kelimesi, “Ne-fe-ka” fiil kökünden gelen mastar bir kelimedir. Anlamı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Araplar bir kişinin malı, parası veya yemeği azaldığı zaman, tükenmek, azalmak, yok olmak, bitmek, fakir olmak anlamında ‘Nefeka” kelimesini kullanırlar. Hayvanın ruhunun çıkması, ölmesi durumlarında da bu kelimeyi kullanırlar. Ayrıca eşyaya rağbetin artması, malın revaç bulması, fiyatın artması, yaranın kabuk bağlaması gibi durumları ifade ederken de “nefeka” kelimesini kullanırlar43.

Konumuzla biraz daha irtibatlı olan ve dil bilginlerinin benimsediği görüşe göre nifak kelimesi, “nâfikâ”dan türemiştir. Nâfikâ köstebek deliğine verilen addır. Köstebeğin yuvasının iki kapısı vardır. Kapıların birinden girerken diğerinden çıkar. Köstebek, çıkacağı bu kapıyı başıyla vurup dışarı çıkmasına imkan verecek şekilde ince tutar ve bunu da başkası sezemez. Kendisini tehdit eden tehlike, aşikâr ve belli olan giriş kapısı istikametinden gelince hemen saklı tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. İşte kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya “Nâfikâ” denir44. Birinci kapıya ise “Kâsiâ” denir. Kelimenin aslına bu şekilde yaklaşmak, bize münafığın

42 el-İsrâ, 17/39.

43 el-lsfehânî, Râğıb, a.g.e . s.502; İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, N.F.K. md., X/360; Zebidî, Tâcû’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, N.F.K. md. VII/79; el-Cevheri, a.g.e. İV/1560.

(25)

teşhisini de kolaylaştıracaktır... Çünkü münafık bir tarafıyla dine girerken, daima kendisi için sakladığı diğer tarafıyla da dinden çıkar. Münafık insanlara açık yanıyla inanıyor gibi görünür ama gizlediği diğer yanıyla inkar eder45.

Râğıb el-Isfehanî de nifak kelimesinin giriş ve çıkışı olan yol, tünel, yerdeki dehliz, in ve menfez anlamlarına gelen “en-nefak” kelimesinden geldiğini söyler. Ona göre “Nâfikâ” da “Nefak” kelimesinden türemiştir. “Nâfekâ’l-Yerbû” dendiğinde köstebek yuva yaptı, tünel açtı, kendine yerin altında yol yaptı, bir kapıdan girip diğerinden çıktı anlamları kastedilir. Münafığın hali de böyledir; dinin bir kapısından zahiren girip küfrünü gizlediği için bir tünele giren ve orada gizlenen köstebeğe benzetilir46. Kalbinde nifak hastalığı bulunanlar köstebekler gibi yeraltı faaliyetlerinde bulunmayı meslek edinmişlerdir47.

Münafık, dine girdiği kapının dışında tıpkı köstebek gibi aksi bir taraftan çıkış yolu bulur, dinden çıkar. Köstebeğin yuvası kendisini tehlikelerden nasıl koruyorsa, münafık da islâmiyet’i veya dili ile iman etmeyi kendisi için bir koruma bir sığınak olarak görüyor. Rahatı ve menfaati devam ettiği sürece de bu halini devam ettirir.

İslâm Ansiklopedisi’nde münafık maddesini yazan F. Buhl ise bu kelimenin ayrılmak, kararsız olmak, mütereddid olmak anlamlarını ihtiva eden “nâfeka”dan alındığını ileri sürer. Bu yaklaşımın Kur’an’da münafıkların halini tasvir eden ayetlerle de benzerlik taşıdığını görmekteyiz.48

Zebidi ise İbn Faris’ten nakille, bu kelimenin bildiğimiz manada Araplar tarafından İslâm’dan önce kullanılmadığını, İslâm’la birlikte ortaya çıktığım ifade eder49.

45 Bu anlamı ifade eden ayet için bkz. Bakara 2/8. 46 el-Isfehânî, a.g.e., s.502.

47 Soysaldı, Mehmet, “Kur’an Semantiği açısından İnançla İlgili Temel Kavramlar”, Çağlayan

Yay., İzmir, 1997, s.86.

48 F. Buhl, İslam Ansk. Münafık mad. M.E.B. Yay. IIIV/801 49 Zebidi, a.g.e., XII/79.

(26)

Yukarıda ifade edilen manaların ortak noktası nifak kelimesinde bir aldatmanın söz konusu olmasıdır. Hatta malın revaç bulması, ona rağbetin artması, fiyatın artması anlamında bile nifakla ilgili bir irtibat kurulabilir. Şöyle ki; münafık takındığı tavırdan bir kâr amacı gütmektedir. Ancak ayette de ifade edildiği gibi ticaretinde bir kazanç sağlayamıyor50. Kendi içinde hesaplar kurar, ancak hesabı tutmuyor.

Dinde ise nifak; dıştan müslüman görünüp içte kafir olan kimsedir51. Bir kapıdan dine girip, öbür kapıdan ise dinden çıkan kimsedir52. Münafıklar müminlerle karşılaştıklarında “inandık” derler ancak, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında “biz sizinle beraberiz biz ancak alay edicileriz” derler53.

4.1.1. Nifakın inançla ilgili boyutu

Nifak, batının zahire muhalefetidir. Eğer inançla ilgili ise buna itikadi nifak veya nifaku’1-küfr denmiştir. Eğer inanç esaslarına müteallik olmazsa buna ameli nifak denir. Zahiren kendini mümin gösterip, diliyle iman ettiğini ifade ettiği halde; kalbinde küfrünü gizleyen, ehli küfrü kendine dost edinen, Allah’a, Resulü’ne ve müminlere düşmanlık yapan kimsenin nifakıdır54.

Bakara suresinin 8-20. ayetleri arasında özellikleri zikredilen sınıftır. Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde inandık diyenler, ıslah amacıyla yeryüzünde fesat çıkaranlar, inanan insanları beyinsizlikle, sefillikle itham edenler, müminlerin yanında hep ikiyüzlü davrananlar; Kur’an’da kafirlerden daha tehlikeli ve cehennemin en alt tabakasında kalacak kişilerin nifakıdır55. Bu tür nifak doğrudan doğruya küfürdür.

50 Şimşek, M. Sait. “Kur’an’ın Ana Konuları”, Beyan Yay, (2.Bsk.) İst. 2001. s.47; Ayrıca bkz.

Bakara 2/169.

51 Zebidi, Tâcü’1-Arus, s,. 79. 52 Râğib el-Isfahânî, a.g.e., s,. 502.

53 İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî, Fethu’l-Bâri bi Şerhi Sahihi’l-Buhâri, Thk. Abdülaziz b.

Abdullah b. Bâz Dâru’t-Takva, Kahire, 2000,1/109; Ayrıca Bkz., Bakara 2/14.

54 Abd. b. Hasan, Muhammed Yusuf, el-Munâflkûne fî’l-Kur’ân, Dâru’t-Tavzi’

ve’n-Neşri’l-İslâmiyye, Dımeşk, ts. s.39.

(27)

İnsanların en şerlileri ikiyüzlü olanlarıdır. Bunlar iki sınıf insan arasında, bir kısmına bir yüzle gidip, diğer bir kısmına da başka bir yüzle giderler. İki sürü arasında gidip gelen mütereddit koyuna benzerler56.

Küfrünü gizleyen münafık kafir, diğer kafirlerden daha tehlikelidir. İki yüzlü ve sinsidir. Mesaisi inananlar arasında geçtiği için müminlerin bütün sırlarından ve planlarından haberdardır. Müminlere zarar verme ihtimali daha fazladır.

Nifak ehli menfaatine göre şekil alır, menfaatperesttir. İki tarafla da diyalogunu sıcak tutar, kendince iki tarafı da idare eder. Herhangi bir taraftan bir menfaat görürse hemen onların yanında yerini alır. Herkesten bir şey kapma gayretindedir. Bulundukları nokta, gerektiğinde her iki zümrenin de yanında yer edinmelerine müsaittir. Bunu yaparken de çok dikkatli yapar, müminlere gerçek rengini belli etmemek için büyük bir gayret içerisine girerler.

4.1.2. Nifak’ın Ameli Boyutu

Kalbi ve diliyle iman etmiş mü’mînler bazen münafıklara ait bir takım vasıfları taşıyabilirler. Kur’an’ı Kerimde münafıklara ait bir çok vasıftan bahsedilir. Genelde muhatap İslam toplumu ve içindekiler olduğundan, inen ayetlerde Müslümanların da ders almaları ve sakınmaları gereken hususlar vardı. Hz. Peygamberin, hadislerinde münafıklarla ilgili söylediği sözler, Müslümanların günlük hayatlarında karşılaşacakları türden sorunlar olduğundan, karşımıza çözülmesi gereken bir problem çıkıyor. Şimdi münafığın alametlerini sıralayan hadislere bakalım:

Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadise göre Hz. peygamber şöyle buyurdu: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, vaad ettiğinde vaadinden döner ve kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder.”57.

56 Buhâri, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail Sahih-i Buharı, Dâru’1-Fikr, Beyrut,1994,

Kitâbü’l-Menâkıb, I; Edeb, 52; Ahkâm, 27; Müslim, Ebu’l-Huseyn b.el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyri en-Nisâburi, Sahih-i Müslim, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., Münafikun, 16; Birr, 98-99.

57 Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sura, el-Câmiu’s-Sahih, Thk. Ahmed Muhammed Şâkir,

(28)

Başka bir rivayette ise “Dört şey vardır. Bunlar kimde bulunursa, o kişi halis münafık olur. Kimde bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisine münafıklıktan bir huy kalmış olur: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünü tutmaz, emanet edildiğinde hıyanet eder, husumet ettiği zaman da haktan ayrılır.”58

Münafığın alametlerini sıralayan yukarıdaki hadislerle ilgili alimlerin farklı görüşleri vardır. Acaba bu hususları taşıyan birisi cehennemde ebedi kalacak küfür anlamındaki nifaka girmiş olur mu? Halbuki kalbinde hiç şüphe ve tereddüt olmadığı halde, Allah’ı ve Resulü’nü kalben tasdik eden birisi de bazen yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete ihanet edebilir. Hadisin izahına geçmeden önce, münafıkların özelliklerinin bunlarla sınırlı olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Münafığın pek çok mertebe ve dereceleri vardır. Hz. Peygamber burada başlıcalarına dikkat çekmiş, diğer hasletlere de uyarıda bulunmuştur.

İslâm âlimlerinden İmam Nevevi ve İbn Hacer’in bu maesele ile ilgili görüşleri bizim için önem arzetmektedir. Hadisin izahı ile ilgili olarak “Diyanetin aslı üç esas üzeredir: Söz, fiil ve niyet... Hz Peygamber kizb ile kavlin fesadına, hıyanetle fiilin fesadına, verdiği sözden dönme ile de niyetin fesadına uyarıda bulunmuştur. Alimlerimiz kalbiyle ve diliyle tasdikte bulunup bu özellikleri taşıyan bir insanın küfrüne ve cehennemde ebedi kalacak münafık olduğuna hükmedilmeyeceğini belirtmişlerdir. İmam Nevevi “Bu hasletler sebebi ile münafığa çok benzer” ifadesini kullanır59. Yine Nevevi bu hasletler nifak hasletleridir ve bu hasletlere sahip olan da bu hasletlerde münafıklara benzer ve onların ahlakıyla ahlâklanmış demektedir.

İbn Hacer, “Sayılan hasletler nifak hasletleridir. Bu hasletleri taşıyanlar, bu vasıflarda münafıklara benzerler ve onların ahlaklarıyla ahlaklanmışlardır.”

58 Buhâri, a.g.e., İmân, 24; Nesâi, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Suayb b. Ali b. Sinan b. Bahr

el-Horasâni, Sunenü’n-Nesâi, Mektebu’l-Matbuât el-İslâmiyye, Beyrut, 1988, İmân 20; Tirmizi,

a.g.e., İmân, 14; Ahmed b. Hanbel, eş-Şeybâni, el-Musned, Thk. Ahmed Muhammed Şakir,

Dâru’l-Hadis, Kahire 1995, 11/189; 111/215.

59 En-Nevevi, Ebu Zekeriyyâ Muhyiddin b. Şeref, Sahihi Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, Mısır, ts.,

(29)

demektedir. Yine İbn Hacer hadisteki münafık tesmiyesi mecazidir, yani, “bu hasletleri taşıyan kimse münafık gibidir” demektedir. Hadiste geçen nifaktan murad ameli nifaktır. İbn Hacer, Kurtubin’in de bu görüşü benimsediğini, hatta Kurtubi Hz.Ömer’den gelen şu rivayetle buna delil de getirmiştir. Hz. Ömer Huzeyfe (r.a)’ye “bende nifaktan bir şey biliyor musun?” demiştir. Hz. Ömer burada küfür olan i’tikadi nifakı kast etmiş olamaz, bilakis nifakın ameli yanını kast etmiştir. Ayrıca bu hasletleri taşıyan kişinin nifakı İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık şeklindeki nifak olmayıp şahsi zaaflardan kaynaklanan bir nifaktır. Nitekim hz. peygamberden bu vasıfları taşıyan kişinin kafir olacağına dair bir rivayete rastlanmamıştır60.

İbn Hacer, başka bir görüşü de özetle şu şekilde ifade etmektedir: “Hadiste, mezkur sıfatlara nifak denmesi, o hasletleri irtikab etmeye karşı korkutma ve sakındırma maksadını güder. Zahir, kast edilenden farklıdır.” İbn Hacer Hattabinin görüşünü de şöyle nakleder: Hattâbi bu açıklamayı benimsemenin yanında şunu da ilave eder: ‘bu sıfatlarla muttasıf olan kimse, o haslete iyice alışmış ve kendisinde sabit bir yol, değişmez bir huy halini almış olan kimsedir.” Bu tahminini hadiste geçen ‘iza’ edatıyla delillendirir.” Bu edat hangi fiilin başına getirilirse, onun tekerrürünü ifade eder” der61.

Yukarıdaki görüşlere de dayanarak, kanaatimizi şu şekilde ifade edebiliriz: Hz. Peygamber zamanında nifak denilince herkesin anladığı, aşağı yukarı aynı şeydi. Yani nifakı, ameli veya itikadi diye kısımlara ayırmamışlardı. Kur’an’ı Kerim’deki şekliyle anlıyorlardı. Kur’an, diliyle inandığını ifade edip, kalbiyle inanmama halini nifak saydığı gibi; şüphe, tereddüt ve dinde gevşeklik halini de nifak saymıştır. Dini yaşantılarında çok hassas davranan sahabe (r. anhum), en küçük yanlışlarında bile acaba nifaka mı düştük diye endişeleniyorlardı. Nitekim bu endişeyi hep yaşamışlardır. Hanzala’nın meşhur “Hanzala münafık oldu” hadisi ve aşağıdaki hadisin bu düşüncemizi desteklediğini düşünüyoruz. Şöyle ki: İbn ebi Müleyke (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.)’ın ashabından olup da bedir gazvesine katılanlardan

60 İbni Hacer, a.g.e., 1/110; En-Nevevi, a.g.e., 2/ 47; Canan, İbrahim, a.g.e., 16/95. 61 en-Nevevi, a.g.e., 11/46; Ayrıca Bkz. İbn-i Hacer, a.g.e. 1/108.

(30)

otuz kadarına yetiştim. Hepsi de hesabına nifaktan korkuyorlardı, dinlerinde fitneye düşmekten kendilerini emniyette hissetmiyorlardı.”62

İşte hakiki mümin olan sahabi ile münafık arasındaki fark budur. Münafık en büyük cürmü işler ama hiç rahatsızlık duymaz. Mü’min ise en küçük hatasında bile nifaka düşme endişesini duymaktadır. Hz. Ömer’in, münafıkların nifaklarına karşı zor tahammül etmesi ve bir çok yerde münafıklara hadlerini bildirmek istemesi de bu hassasiyetinden kaynaklanıyordu. Hatta hz. Ömer bu sert tavrını, hassasiyet göstermeyen, samimi mü’minlere karşı bile yapmıştır. Bu hususiyetleriyle sonradan gelen Müslümanlara, dini emirlere karşı azami derecede hassas olmaları gerektiğini gösteriyorlar.

Hülasa bu hasletler münafıkların hasletleridir. Münafığın hayatı yalan üzere kurgulanmıştır. İnandım der yalan söyler, söz verir sözünden cayar, kendisine güvenilir o ise ihanet eder. Bunun için müslümanlarm münafıklara ait bu hususlardan uzak durmaları gerekir. Çünkü kaçınılmazsa onlara benzeme tehlikesi söz konusu olabilir. Bunun için hz. Peygamberin şiddetli bir sakındırması söz konusudur63.

4.2. Münafık Kavramı

Münafık kavramı, müfâale babından masdar olan nifak kelimesinin ismi failidir. Nifak kelimesinin izahında da geçtiği gibi nifak özelliklerini kendinde barındıran, nifâk’ta bulunan kişiye münafık denir. Nasıl ki tarla faresi çift kapılı yuvasına bir kapıdan girip diğerinden kaçıyorsa; münafık da bir kapıdan dine girer diğer kapıdan ise dinden çıkıp küfre girer64.

Münafık, İslâm toplumu içinde can ve mal emniyetini sağlamak, müslümanların sahip olduğu her türlü nimetlerden istifade edebilme veya birtakım gizli yollarla, entrikalarla, İslâm toplumunu içten yıkmak için asıl mahiyetini, küfrünü ustaca gizleyip; kalben inanmadığı halde müslümanlara karşı kendisini inanmış gösteren kimsedir.

62 Buhari, a.g.e. İman, 36.

63 A. Gani Hasan, el-Münâfikune ve şuabû’n-Nifak, Dâru’l-Buhus el-ilmiyye, Kuveyt, 1981. s.65. 64 el-lsfehânî, er-Râğıb, a.g.e., s.502.

(31)

Kur’ân’ın münafıklarla ilgili ayetlerine baktığımızda münafıkla ilgili iki tip insan karşımıza çıkar. Birincisi: inanmadıkları halde, Allah’a ve Âhiret gününe inandık diyenler65. İkincisi ise zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan66 çifte karakterli insanlardır. Bazı ayetlerde “münafık” kelimesinden hemen sonra “kalplerinde hastalık bulunanlar” ifadesinin atfedilmesi, veya başka yerlerde farklı ifadelerin kullanılması da bu farklılığı göstermektedir. Aşağıdaki ayetler bu düşünceyi desteklemektedir:

“Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: “Bunları (müslümanları) dinleri aldattı.”67

“Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “ Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaad etmedi” diyorlardı.”68

Bazen de ayetlerde “kalplerinde hastalık bulunanlar” ifadesi münafık kelimesi zikredilmeden de kullanılmaktadır. Bu durumda bazen mutlak manada münafıklar kasd edilir. Bazen de yukarıda geçtiği gibi kalplerinde şüphe olanlar kasd edilir.

Gerek Kuran’da münafıklar ve münafıklık ile ilgili ayetlerden, gerekse de Medine döneminde yaşananlara dair siyer bilgilerinden anlaşıldığı kadarıyla münafık olarak tanımlanan kişiler ya da topluluğun, temelde iki farklı eğilimde bulundukları görülmektedir. Birinci grup tümüyle inançsız, ikiyüzlü ve hiyanet içindeki kişilerdir. İkinci gruptakiler ise net bir inanç ya da inançsızlık tavrı içinde olmaktan uzak, tutarsız, çelişkili ve mütereddit ruh haline sahip kişilerdir. Bu tipler özellikle imtihanın zorlaştığı, yükün ağırlaştığı, dünyevi imkan ve fırsatların kaybolmaya yüz tuttuğu ortamlarda hızlı bir çözülme içine girerler. Özellikle hicret, cihad, infak ve benzeri başka fedakarlık gerektiren eylemlerin ifasında bu kişilerin hastalıklı ruh halleri belirginlik kazanır. Münafıkları bu şekilde “tasnif etmekle beraber, mutlak

65 el-Bakara, 2/8.

66 en-Nisâ, 4/137, 143; et-Tevbe, 9/44-45. 67 el-Enfal, 8/49.

(32)

manadaki münafıkların da kalplerinde hastalık, hayret ve endişenin olduğunu belirtmek gerekir.

Bu gibi kişilerle ilgili en çarpıcı vurgulardan biri Ankebut suresi 10. ayetinde ortaya konulmaktadır. “İnsanlardan kimi de var ki, ‘Allah’a inandık’ der, fakat kendisine Allah uğrunda eziyet edilince insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi sayar. Ama Rabbinden (sana) bir yardım gelse, and olsun ‘Biz de sizinle beraberdik’ derler. Allah alemlerin göğüslerinde bulunanı daha iyi bilmez mi?”

Kur’an’da münafık kelimesi yirmi yedi yerde, “münafikûn” ve “münafıkîn” şeklinde geçer, beş yerde münâfikât, üç yerde nifak şeklinde, iki yerde de çekimli fiil olarak geçmektedir69.

Kur’an’da münafıklardan bahsedilirken farklı isim ve nitelendirmelerin kullanıldığını görüyoruz. “Münafikûn”, “Kalplerinde hastalık bulunanlar”, “Muazzirûn (özür beyan edenler)”, “Muhallefûn (geride kalanlar)”, “Kâidûn (oturanlar)”, “A’râb (bedevi münafıklar)”, “Kalplerinde şüphe olanlar” gibi farklı ifadelerle anılmaktadırlar. Ayrıca münafıkların vasıflandırıldıkları değişik sıfatlar da kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Kafirler, fasıklar, fesatçılar, şuursuzlar, düşünmezler, anlayışsızlar, sefihler, bilmezler, şüphe içerisinde bocalayanlar, zalimler, korkaklar, mücrimler gibi zemm ifade eden birçok vasıf münafıklar için kullanılmıştır.

Münafıkların bahsi büyük çoğunlukla medeni surelerde geçmektedir. “Münafikûn” suresi, münafıklardan bahsetmesi sebebi ile bu ismi almıştır. Ancak münafıkları ayrıntılı olarak ele alan başka sureler de vardır. Özellikle Tevbe suresinin büyük bir kısmı münafıkları ele almaktadır. Bunun yanında Bakara suresinin 8-20. ayetleri arası, Âli İmran, Nisa ve Ahzâb surelerinde de münafıklara tafsilatlı bir şekilde yer verilmektedir. Münafıkları konu alan ayetlerin surelere göre dağılımını ileride göstereceğiz inşaallah.

69 Bkz. “nâfekû” için, Âl’i-İmrân, 3/167; “nifak” için, Tevbe, 9/77,97,101; “münâfikât” için, Tevbe,

9/67,68; “münafikûn” için, Tevbe, 9/64,67,101, Ahzâb, 33/60, Hadîd, 57/13; “münafıkîn”için, Nisa, 4/61,88,138,140,142,145, Tevbe, 9/67,68,73, Ahzab, 33/1,24,48,73.

(33)

Münafıklar, müslümanların hakim olduğu bir ortamda açıktan açığa küfürlerini izhar etmezler. Çünkü bunun bir bedeli vardır. Bu bedeli göze alamadıklarından dolayı iki yüzlü bir karakter ortaya koyarlar. Müslümanların yanında imanlarını ifade ederler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise küfürlerini itiraf ederler70.

Münafığın karakteri iki yüzlülük, aldatma ve hıyanettir. Sinsice davrandığı için kafirden daha tehlikelidir. Bu özelliğinden dolayı cehennemin en alt tabakasında azap görecektir71.

Münafıklar, İslâm’a ve müslümanlara kin ve düşmanlık duygularıyla dolu

olan kimselerdir72. Bunun için her fırsatta müslümanlara zarar vermek, onlara

hıyanet etmek için uğraşıp dururlar.

Münafıklar ikiyüzlü kişiler olduklarından ve sürekli müslümanların arasında yaşadıklarından tehlikeleri kafirlerinkinden daha büyüktür. Müslümanların arasında casus gibi gezip, her türlü plan ve haberi, işbirlikçilerine ulaştıran, bir an bile zarardan geri durmayan, bünyenin içindeki bir virüs gibidirler.

Münafığın inancı ve görüşü çarpık bir yapıdadır. Fikir ve düşüncelerinde bir bütünlük yoktur. Müslümanlardan görünür ancak dışa yansıyan bir iç dünyaları yoktur. Dili başka kalbi başka şeyler söyler73.

Yaptıkları bu ikiyüzlü halleriyle güya Allah’ı kandırdıklarını düşünüyorlar. Halbuki yaptıkları kendi kendilerini aldatmaktan başka bir şey değildir74.

Münafıklar önce iman ettiklerini ifade ediyorlar, sonra da Allah ve Resulü’nün hükümlerinden yüz çevirerek, Allah Resulü’ne ve onların davalarına ihanet ediyorlar, düşmanlarına arka çıkıyorlar.

70 el-Bakara 2/13-15. 71 en-Nisâ, 4/145. 72 Âli İmran, 3/119.

73 Âli İmran, 3/167; Fetih, 48/11. 74 el-Bakara, 2/9.

(34)

Münafıklar, enaniyetli ve kibirlidirler. Müslümanları sefih ve akılsız olarak gördüklerinden onlar gibi olmak, onların yolundan gitmek kendilerine züll geliyordu. Hatta kimileri “Allah’tan kork” uyarılarına rağmen kibirlenip yüz çeviriyorlardı75.

Münafıklar kafirler gibi değildirler. Kafirler küfürlerini açıktan ifade edebiliyorlar, ancak münafıklarda bu durum söz konusu değildi. Bir köstebek faaliyeti içerisindedirler. Açıktan küfrünü ifade edene karşı tedbir almak kolay olabiliyordu. Ancak münafıklar zahiren müslüman göründükleri için, müslümanlara yapılan her muamele onlara da yapılmaktaydı. Dolayısıyla kendilerine zarar gelmemekle birlikte, zararlarından korunmak da çok zordu. Müslümanlara olan zararlarının büyüklüğü ve ihanetleri sebebiyle cehennemin en alt derecesinde cezalandırılacaklardır76.

İkiyüzlü, fitneci, mütereddid ve mütehayyir olan kimse dünya hayatında da huzursuz ve çatışmacı bir haldedir. Kendileri huzursuz olduğu gibi çevrelerini huzursuz ederler. Toplumdaki birçok problemin ve sıkıntının temelinde münafıkça tutum ve davranışlar yatmaktadır. Cemiyet hayatında itimadın ve iyiliklerin unutulmaya yüz tutmasında ikiyüzlü insanların büyük bir payı vardır77.

Münafık benliğine ve menfaatine çok düşkündür. Mümin, kardeşini kendine tercih ederken, münafık ise her türlü menfaatin kendisinin olmasını ister ve her zaman kendi çıkarı peşindedir. Canına ve malına zarar geleceği endişesiyle cihattan geri kalması münafığın ne kadar egoist ve menfaatperest olduğunu bize göstermektedir. Aslında inanmadıkları halde inandık demelerinin altında yatan sebeplerden biri de münafıkların bu menfaat ve benlik tutkularıdır78.

Kur’an’ı Kerim’de Allah münafıkların bu tehlikeli durumlarından dolayı sürekli tuzak ve iç desiselerinden haber vermesi, onları deşifre etmesi, müminleri de zararlarından korumaları için uyarması, münafıkların ne denli zararlı olduklarını bize göstermektedir.

75 el-Bakara, 2/206. 76 en-Nisâ, 4/145.

77 Sert, Emin, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışlar, Bilge Yay. İst, 2004, s.275. 78 Sert, Emin, a.g.e., s.277.

(35)

Münafıklar,sürekli müminlerin açık ve kusurlarını aramakla meşguldüler. Müminlerin ayıplarını örtmedikleri gibi sırf ayıplamak ve kınamak için iftira bile atarlardı. Müminlerin sadakalarını azımsar, iyiliklerini küçük görürlerdi. Hz. Peygamberin eşine, müminlerin annesine bile iftira atma cesaretini gösterebiliyorlardı79.

Hulâsa, münafıklar karakterleri bozuk, arkadan darbe vurmaya müsait kişiler olduğundan müminlerin onlara karşı çok dikkatli olmaları, tehlike ve zararlarına da her an hazırlıklı olmaları gerekmektedir.

4.3. Mü’min ile münafık arasındaki fark

Bu kısımda, Kur’an’ın münafıklarla ilgili ayetlerine dayanarak, tesbit etmeye çalıştığımız mü’min ile münafık arasındaki farkları tesbit etmeye çalışacağız.

Mü’min ve münafık, ikisi de Allah’a ve Rasûlüne iman etmeye şehadet etmişler, islamın zahiri prensiplerini yerine getirmişler ve emirlerine itaat etmişlerdir. Bunun sonucunda her iki grup ta mallarını, canlarını ve ırzlarını muhafaza etmişlerdir. Ancak mü’min, imanını i’lan ederken, onu kalbi tasdik ile beraber tam bir teslimiyet içinde ilan eder. Nitekim ayet onların bu durumunu şöyle ifade etmektedir:

“Oysa onlar, dini yalnızca O’na halis kılan hanifler (Allah’ı birleyenler) olarak sadece Allah’a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.”80

Münafığa gelince, her ne kadar Müslümanlığını ilan edip, şehadet getirdi ise de, aslında o, şehadetini kalben yapmamıştır. Bilakis küfrünü içine gizlemiştir.

Aşağıdaki ayet onların bu durumunu gösteriyor: “Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.”81

(36)

İkinci fark: Münafık ölünce, kafir gib^cehennemde ebedi kalır, “Münafıklar

cehennemin en alt tabakasında kalırlar, onlara bir yardımcı da bulamazsın.”82

Mü’min ise günahlarından dolayı cehenneme girse bile orada sürekli kalmaz. Cezasını çektikten sonra cennete girer.

Üçüncü fark: Kur’an’ı Kerim’de hz. Peygambere münafıklara sert muamelede bulunmasını emretmektedir. Ayette: “Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir. O ne kötü bir yataktır!..”83

Mü’minlere gelince, Kur’an, hz. Peygamberden onlara yumuşaklıkla muamelede bulunmasını emretmektedir. Ayeti Kerimede, “Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et.”84

Dördüncü fark: Münafık ölür de nifakı biliniyorsa, cenaze namazı kılınmaz, kabri başında durulmaz;85 mü’min’in cenaze namazını kılmak ise farzdır.

Münafık, İslam toplumu içerisinde ahlaksızlığı, fitneyi yaymak ister; mü’min ise fitne ve fesadın önüne geçer.

Bunların dışında da mümin’le münafık arasında farklar bulunabilir. Ancak şimdilik bunlarla yetinmek istiyoruz, çünkü gelecek konularda bu farkı biraz daha bariz göreceğiz. 80 el-Beyyine, 98/5. 81 Âl’i İmran, 3/167. 82 en-Nisa, 4/145. 83 et-Tevbe, 9/73.

84 Âl’i İmran, 4/159. Ayrca bkz. et-Tevbe, 9/128. 85 et-tevbe, 9/84.

(37)

BİRİNCİ BÖLÜM

MÜNAFIKLARLA İLGİLİ BAZI TEMEL BİLGİLER

1. Münafıklığın Ortaya Çıkışı

Hz. peygamberin Mekke döneminde dıştan mümin, içte kafir olma şekli ile münafık örneğine rastlayamamaktayız. Çünkü Mekke döneminde iman-küfür mücadelesi söz konusu idi. Müslümanların sayısı az güçleri de sınırlı idi. Henüz siyasi bir teşkilatlanmalarının olmadığı bir ortamda nifak hadisesinin olması da beklenemezdi86.

Ancak Allah Resulü’nün Medine’ye hicretinden sonra Mekke’de müslüman olup gerek menfaatlerini kaybetme korkusu, gerekse de müşriklerin eziyetlerinden çekinme sebepleri ile müslümanlığını gizleyen ya da baskılara dayanamayıp dinden dönenler olmuştur. Bunun için bazı alimler Kur’an’ın bazı ayetlerini de delil göstererek Mekke’de de münafıkların olduğunu söylemişler. Ancak bu tür nifak Medine’deki gibi olmayıp kalbinde şüphe olan zayıf karakterli bazı Müslümanların, baskılara dayanamayıp zorla ya da gönül rızasıyla irtidat etmeleri şeklinde olmuştur87.

Kur’an’daki nifak ayetlerinin ve münafık bahsinin geçtiği surelerin hemen tamamına yakını Medine’de nazil olmuştur. Bu da nifakın merkezinin Medine olduğunu bize gösteriyor88.

Nifak hareketleri Hz. Peygamberin Medine’ye hicreti ile birlikte başlamıştır. Mesela Allah Resulü Medine’ye girerken, Abdullah b. Übeyy b. Selûl’un evinin yanına geldiğinde İbn Übeyy evinin önünde kibirli bir şekilde oturuyordu. Allah

86 İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l-Kübra, Beyrut, 1968.111/406.

87 Derveze, Muhammed İzzet, Siretü’r-Rasul, Kahire, 1965. H/249; Hasan, A. Gani, a.g.e. s.32-33;

Ayrıca bu konuyla ilgili ayetler için bkz. Nisa 4/89; Hac 11, 12, 13, Ankebut 10, 11.ayetler.

88 İbn Kesir, İmâdü’d-Din Ebu’1-Fida, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, (Muhtasar: Ali Sâbuni), Dâru’l-

(38)

Resulü’nün kendisine inmek istediğini zannederek “git; seni kim davet etti ise onlara git” demiş ve Medine’de Allah Resulü’ne ilk fiili muhalefetini yapmıştır89.

İbn Übeyy dayısının oğlu Ebu Amiri de yanına alarak nifak faaliyetlerine başlamışlardır. İbn Übeyy Medine’de Abu Amir ise Medine dışında faaliyet gösteriyordu90.

İbn Übeyy’in evi müslümanlann dışındaki grupların uğrak yeri olmuş, fitne ve fesadın merkezi haline gelmişti. Müminlerin aleyhinde toplanıp hareket planlarını burada belirliyorlardı.

Yine bu toplantıların yapıldığı bir günde Hz. peygamber hasta olan Sahabi Sa’d b. Ubade’yi ziyarete giderken İbn Übeyy ve arkadaşlarını evinin gölgeliğinde toplanmış halde gördü. Hz. peygamber yanlarına uğrayınca İbn Übeyy burnunu kapatıp yüzünü ekşiterek “üzerimizi tozlatma” dedi. Hz. peygamber selam verip merkebinden inmiş, orada bulunanları Allah’ın birliğine davet etmiş ve Kur’an’ı Kerim’den bazı ayetler okumuştur. İbn Übeyy ise hiç konuşmuyor hep susuyordu. Bir ara İbn Übeyy, “Ey falan, ben senin söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Eğer söylediklerinde doğru isen, bunlardan daha güzel bir şey olamaz, fakat sen evinde otur. Bunları sana gelenlere anlat, sana gelmeyenlerin yanına gidip onları rahatsız etme...” demiş. Orada bulunan müslümanlarla aralarında tartışma çıkmış. Allah Resulü ortalığı yatıştırmıştır. Bu hadiseyi duyan Sa’d b. Ubâde Allah Resulü’ne “Ya Rasulallah, onun söylediklerine üzülme, Allah’ın iradesi sana peygamberlik suretiyle tecelli etti. Halbuki bu beldenin halkı İbn Übeyy’e tac giydirmeye, onu kendilerine kral yapmaya hazırlanıyorlardı. Allah seni peygamber olarak bize gönderince onların bu düşünceleri akim kaldı. İbn Übeyy’in sana olan tavrı bundandır”91 demiştir.

89 Diyarbekri, Hüseyin b. Muhammed b. Hasan, Târihu’l-Hamis, Beyrut, ts. 1/340.

90 İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdulmelik, es-Siretü’n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sakka ve

arkadaşları, 11/584.

91 İbn Hişâm, a.g.e., 11/ 584, 588; İbn Sa’d, a.g.e, 111/541; Buhâri, Kitab’u Tefsir’i Suret’i Âli

(39)

Böylece Hz. Peygambere karşı münafıklar ve onların liderleri olan İbn Übeyy açıktan tavır takınmışlardı. Münafıklar, bu dönemde fırsat buldukça müslümanları dinden soğutmaya çalışıyor ve onlarla alay ediyorlardı.

Bedir Savaşı’nın kazanılmasıyla birlikte müslümanların gücünün farkına varan münafıklar Hz. peygambere bey’at ederler ancak buna rağmen nifaklarını gizli gizli devam ettirirler. Bedir zaferi ile elde edilen bu güç siyasi bir güçtü. Bununla Müslümanların var olan izzet ve şerefleri daha da artmıştı. Münafıklar ileride daha da büyük zaferlerin kazanılacağını ümit ederek eski itibarlarını ve kavimleri içindeki yerlerini korumak için hz. Peygambere beyat edip Müslümanlardan görünmüşlerdi. Ayrıca menfaatlerine çok düşkün olan münafıklar, Müslümanlardanmış gibi görünerek menfaat elde etmeye çalışmışlardır92.

Münafıklar ilk defa Uhud savaşında toplu olarak ortaya çıkmış ve toplu olarak hareket etmişler. Uhuda kadar ki hareketleri ferdi idi. Hicretin üçüncü yılında Mekkeli müşrik ordusu Medine üzerine yürüdüğünde Hz. Peygamber Medine’de kalıp kalmamak hususunda ashabıyla istişare yaptı. Kendisiyle istişare edilenlerden biri de İbn Ubeyy idi93.İbn Ubeyy Medine’de kalıp düşmanı burada karşılamanın daha uygun olacağı görüşündeydi. Fakat istişarenin sonucunda düşmanla dışarıda çarpışmak karan çıktı. Uhud’a doğru yola çıkılınca İbn Übeyy, ordu içinde dedikodu yaymaya çalışıyordu: “Muhammed rey ve görüş sahibi olmayan toyların sözünü dinledi de beni dinlemedi. Ey ahali şurada ne diye kendimizi öldüreceğiz bir türlü anlayamadık.” Bu sözlerden sonra Uhutta İbn Ubeyy, yaklaşık üç yüz kişilik grubuyla islam ordusunu terk ederek Medine’ye geri döndü94.

Uhud savaşında münafıkların İbn Ubeyy komutasında geri dönmeleri kalanlar arasında nifak ehli ya da eğilimli kimse kalmadığını göstermez. Özellikle bozgunla birlikte İslam ordusu arasında korku ve panik havasını yaygınlaştıranlar, Hz. Peygamber’in öldürüldüğü haberini yayanlar hep münafıkların etkisinin işaretleridir.

92 İbn Hişâm, a.g.e, 11/519, 525, 527; İbn Sa’d, a.g.e, 111/ 540. 93 Taberî, Tarih, 11/502.

Referanslar

Benzer Belgeler

•  Antropoloji, insan ve insan toplumlarının benzerlik ve farklılıklarını anlayabilmek amacıyla tüm yönleriyle bütüncül ve karşılaştırmalı olarak inceleyen

[r]

• Temel sosyal ihtiyaçların (sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi) devlet tarafından bedelsiz veya düşük bedelle sağlandığı devlet. • 1960’lardaki algılama –

Sonuç olarak Yunus Emre’nin şiirlerinde eş benlik temasını, en genel tanım- lama ile, “ölümsüz benlik” olarak kabul eden sanatçı duyarlılığı ile kullandığı, bazen

Antibiyotik hassasiyet testi neticelerine göre, ampicillin'e birinci ve· ya ikinci derecede hassasiyet gösteren, klinik masti tisli, 25 hasta ile; bak- teriyolajik

Norveç’de Belediye yaşlı bakım hizmetleri Sosyal Demokrat ya da İskandinav refah devleti modeli denilen versiyonun önemli bir parçası olarak

The Objective Of This Research Is To Study The Process Of Creating A Brand, The Origin Of Brand Building, And The Search For The Structure Of The Chiang Rai Brand Dna, The

In second stage local feature such as Local Binary Pattern (LBP) is extracted are extracted from the brain tumor for discrimination between tumors within the class. Similarly, in