• Sonuç bulunamadı

Karanlıkta Ateş Yakan Kişinin Örneği

D. KUR’AN’DA İNANÇLA İLGİLİ KAVRAMLAR VE İNANÇ GRUPLARI

5. Kur’an’da Münafıklarla İlgili Temsiller

5.1. Karanlıkta Ateş Yakan Kişinin Örneği

َبَﻫَذ ُﻪَﻟْوَﺣ ﺎَﻣ ْتءﺎَﺿَأ ﺎﱠﻣَﻠَﻓ ًارﺎَﻧ َدَﻗْوَﺗْﺳا يِذﱠﻟا ِﻝَﺛَﻣَﻛ ْمُﻬُﻠَﺛَﻣ

ُﻪّﻠﻟا

َنوُر ِﺻْﺑُﻳ ﱠﻻ ٍتﺎَﻣُﻠُظ ﻲِﻓ ْمُﻬَﻛَرَﺗَو ْمِﻫِروُﻧِﺑ

“Onların meselesi şunun meselesine benzer ki, bir ateş yakmak istedi. Ateş o kişinin çevresinde olan şeyleri aydınlattığında, Allah onların nurunu giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı. Artık bunlar görmezler, sağırdılar, dilsizdirler, kördürler. Artık bunlar dönmezler285.

Kur’an’ı Kerim bu temsille münafıkların halini, içinde bulundukları psikolojik durumlarını, şüphe, terddüt ve çaresizliklerini tasvir etmektedir. Öyle çarpıcı, öyle canlı ifadeler ki, sanki insan onların o halini bizzat seyrediyor gibi oluyor. Allah (c.c) bizi bir tablonun önüne çekiyor, meseleyi daha iyi anlayabilmemiz için bir pencere açıyor.

Hz. peygamber (s.a.v), Medine’ye gelince iman edenlerden bir kısmı sonra münafık olmuşlardı. Ayet onların ve emsallerinin hallerini temsil yoluyla anlatmaktadır. Bu münafıklar, zahiri imanlarıyla, canlarını, mallarını, evlatlarını korudular. Keza, ganimetten de yararlandılar. Kendilerine müslüman muamelesi

283 es-Sâbunî, a.g.e., 1/247. 284 İbn Kesir, a.g.e., 1/340. 285 el-Bakara, 2/17-18.

yapıldı. İşte şu dünya hayatından azıcık faydalanmaları ayette “nur” ile ifade edilmiştir286.

Kur’an’ın ilk muhatapları, temsilde anlatılan manzaraya alışkındı. Güneşin zulmü sebebiyle, gecenin zulmetine sığınıyorlar, gece yol alıyorlardı. Bazen semayı bulutun kaplamasıyla hiçbir şey göremiyorlar, bu sebeple ateş yakıyorlardı.

Temsili ana hatlarıyla şöyle izah etmek mümkündür. Sahrada yolunu kaybetmiş bir kafile kendilerine bir ateş yaktılar. Fakat muhafaza etmediler. O da söndü karanlıkta kaldılar. Hiçbir şey görülmediğinden her şey onlar için yok hükmünde oldu (gecenin sessizliği sebebiyle sanki sağır oldular. Gecenin karanlığı ve kendi ışıklarının sönmesi sebebiyle sanki kör oldular. Kendilerine muhatap ve yardımcı olmadığından feryat edip yardım isteyemiyorlardı. Bu yüzden sanki dilsiz oldular. Dönüş mümkün olmadığından, ruhsuz ceset gibi kalakaldılar287.

Temsildeki ateşi yakan kimse münafığı, çevrenin aydınlanması iman izahına, ateşin sönmesi iman etmiş görünerek elde ettiği faydaların kesilmesine delalet eder288.

Temsilde geçen “zulümat”, zulmetin çoğuludur. Karanlık anlamındaki bu kelime nurun olmayışını ifade eder. Ayette çoğul ve nekra gelişi karanlığın şiddetini bildirir. Peşinden “artık bunlar görmezler ifadesi, bunu tekid eder289. Temsildekilere

bakan cihetiyle pek çok karanlıklar içinde olduğunu anlatır. Mesela, gecenin siyahlığı ve bulutların zulmeti, onların ruhlarında ümitsizlik ve korku karanlığı meydana getirir. Mekan itibarıyla sükun ve sükut zulmeti yaşarlar290.

Münafıklara bakan cihetiyle ise, onların dünya ve ahirette karşılaştıkları ve karşılaşacakları karanlıklara bakar. Mesela kalplerindeki küfür bir zulmettir. Kıyamet gününde nurların gitmesi bir zulmettir. Keza, her an nifaklarının ortaya çıkma

286 Râzi, a.g.e., 11/73.

287 Nursi, Said, İşarâtü’l-İ’caz, s., 123. 288 Zemahşerî, a.g.e, 1/208.

289 Ebu’s-Suûd, Muhammed b.Muhammed el-lmâdî Irşâdu’l- Akli’s-Selîm, Daru İhyai’t-Turasi’l-

Arabi, Beyrut, 1990, 1/51.

ihtimali yaşamaları ruhlarında daimi bir zulmettir. Müslümanların gittikçe kuvvetlendiğini görmeleri bir zulmettir291.

Ayette geçen “zulümât” kelimesi şüphe cehalet-küfür için kullanılmıştır. Şek ve şüphe ma’kulattan yani akılla idrak edilen şeylerdendir. Gecenin karanlığında kişi bir şey göremediği gibi, ilmi gerçekleri idrake mani olan şüphe ve cehaletle de bir şey göremez292.

Temsilde hem “Nar” hem de “Nur” vardır. Bu davet bir taraftan müjde, bir taraftan da uyarmayı muhtevidir. Bu ayet, cennetin mukabilinde bir de cehennem ateşi gösteriyor. “Bu ateşten kaçın, bu cennette koşun” diyor. Münafıkların da müjdelere ağızlan sulanıyor, inzardan da başları dönüyor. Ağızdan amenna diyorlar, hidayet buraya kadar geliyor, lakin kalplerine iman girmiyor. Çünkü iz’ân nurları sönmüş, fenalığa ceza veren adil bir Allah’a inanmak istemiyorlar293.

Ayette “Allah onların “nurunu giderdi” denir., “narını giderdi” denilmemesi ince bir nükteyi ifade eder. Şöyle ki: Ateşte hem aydınlatma hem de yakma özelliği vardır. Allah onların nurunu gidermiş, dolayısıyla geriye bu münafıklara ancak yakıcı ateş kalmıştır. Ayrıca nurlarını giderme ile birlikte Allah da onları yalnız, karanlıklar içerisinde bırakıyor. Çünkü yolunu bulmak, hidayete ermek için ateş yakan kişinin Allah’la bir beraberliği söz konusudur. Ne zamanki Allah’ın dininden yüz çevirince, Allah’da nurunu giderir ve onu kendi haline bırakır. Nur gidince de karanlıklar onun yerini alır294.

Ayette geçen ziyâ ve nûr arasında şöyle bir münasebet vardır: Ziya, nurun havaya karışan parçalarıdır. Nur, ışığın kaynağı, ziya ise nurun yansımasıdır. Nitekim gündüzün ziyası denildiği halde, gündüzün nuru denilmemektedir.295

291 Ebu’s-Suûd, a.g.e., I/51.

292 Cürcâni, A. Kahir, Esrârü’l-Belâğa, s.51. 293 Yazır, Hak Dini, I/247.

294 Abduh, Muhammed-Rıza, Reşid, Tefsiru’l-Menâr, Daru’l-Menar, Mısır, ts., 1/170,171. 295 el-Askeri, Ebu Hilâl, el-Furuku’l-Luğaviyye, thk. İmad Zeki el-Barudî, el-Mektebetü’t-

Said b. Cübeyr, Adullah b. Abbas’ın bu ayeti şöyle izah ettiğini söylemiştir. Allah Teâlâ münafıkları bir misalle izah etmiştir. Münafıklar, hakkı görürler ve onu kabul ettiklerini dilleriyle söylerler. Fakat inkarcılığın karanlığından çıkmak üzere iken kalplerinden, yani içlerinden inkar- ederek, hakkın nurunu söndürürler Böylece de Allah onları inkarın karanlıkları içinde bırakır da onlar hidayeti göremezler ve doğru yolu bulamazlar296.

Taberi, bu ayetle ilgili, Katade’nin görüşlerini şu şekilde nakleder: Münafık kelime-i şehadet getirir. Bu, onun dünyasını aydınlatır. Zira o bu sözüyle müslümanlarla evlenir, onlara mirasçı olur. Onlara karşı malını ve canını korumuş olur. Fakat ölünce müminlerin erişecekleri mükafatlardan mahrum kalır. Böylece

Allah onun dünyadaki nurunu söndürmüş olur ve onu karanlıklar içerisinde bırakır. O, artık göremez olur297.

Taberi bu temsil ile ilgili değişik görüşleri rivayet ettikten sonra, kendi görüşünü de şöyle ifade eder: “Münafıklar, dil uçlarıyla Allah ve Rasûlünü kabul ettiklerini söyleyerek; geçici dünya mallarını ve canlarım koruma yönünden güven içinde yaşama, müminlere mirasçı olma ve onlarla evlenme bakımından, haklarında İslâm’ın hükümlerinin tatbik edilmesini sağlamaları ve İslâm’dan istifade etmeleri, öyle bir kimsenin haline benzetilmiştir ki o kişi çevresindeki kötü şeylerden korunmak için ateş yakıp onunla etrafı aydınlatır. Fakat ateş devam etmez söner. Böylece tekrar karanlığa düşer. Münafık da ölünce dünyada istifade ettiği İslâmi nimetler sona erer. Ahirette de müminlerin istifade edeceği nimetlerden mahrum kalır298.

296 Taberi, Tefsir, 1/134. 297 Taberi, a.g.e., 1/134. 298 Taberi, a.g.e., 1/135.

Benzer Belgeler