• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti'nin dış borçları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı Devleti'nin dış borçları"

Copied!
116
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMA

 

G

ANLI D

TRAK

SOSYAL

TAR

GENEL TÜ

YÜK

DEVL

M

T

DOÇ.D

T.C

KYA ÜNİ

L BİLİMLE

RİH ANAB

ÜRK TAR

KSEK LİS

LETİ’N

MURAT Ç

TEZ DAN

DR. İBRAH

EDİRNE

C.

İVERSİTE

ER ENST

BİLİM DA

RİHİ BİLİ

SANS TEZ

NİN DIŞ

ÇANDIR

NIŞMANI

HİM SEZ

E 2010

ESİ

TİTÜSÜ

ALI

İM DALI

Ş BOR

ZGİN

RÇLAR

RI

(2)

ÖNSÖZ

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra 1950’lere kadar ödemek zorunda kaldığı Osmanlı Devleti’nin dış borçları, Batı ülkelerinin ekonomik hegomanyasının ne boyutta olduğunu gösteren ilginç bir örnektir. Borç verdikleri zaman borcun tahsili Osmanlı Devleti gelirlerine de el konulmuştur. Osmanlı Devleti borçları ödeyebilmek için yeni borçlar almak zorunda kalmış ve bu borç meselesi kısır bir döngüye dönmüştür.

Çalışmamda öncelikli olarak Osmanlı Devleti’nin dış borç sürecini ele almaya çalıştım. Bu çalışma esnasında dış borcun nedenlerinden ziyade alınan borçların nerelerden ve nasıl alındığı ile ilgilendim. Borçlanma sürecinde yapılan haksız uygulamalar ve Osmanlı Devleti’nin acemiliği yüzünden düşülen sıkıntılı durumu anlamaya ve anlatmaya özen gösterdim.

Osmanlı Devleti gibi dünyanın yönetimini yaklaşık 600 yıl elinde bulunduran bir devin ekonomi yönetiminde içine düştüğü sıkıntıların devletin siyasi yapısını nasıl olumsuz yönde etkilediğini aktarmaya çaba sarf ettim. İktisadi bağımsızlığın elden gitmesi halinde sonuçlarının ne boyutta olacağını aktarmak istedim. Bu yıkım 600 yıl dünya siyasetine yön vermiş devrin en güçlü Devletlerinden birini yani Osmanlı Devleti’ni deyim yerindeyse “namerde muhtaç etmiştir.”Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de belirttiği üzere “Askeri zaferler Ekonomik zaferlerle taçlanmak zorundadır.” Bu sebepledir ki Osmanlı Devletinin son zamanlarındaki sıkıntı Genç Türkiye Cumhuriyeti tarafından yaşanmasın diye ekonomik kalkınmaya öncelik verilmiş I.İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar Cumhuriyet Döneminin yol haritasını teşkil etmiştir.Özellikle dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak için Bankacılık ve sanayi alanlarında yeni oluşumlar meydana getirilerek özel teşebbüsün yolu açılmıştır.III.Selim döneminde gündeme gelen ve II.Mahmut’un Devlet politikası haline getirdiği yerli malı teşviki gündeme alınmış ve okullarda gençleri bilinçlendirmek için özel çaba sarf edilmiştir.Unutulmamalıdır ki yerli üretim ülkenin can damarı konumundadır.

(3)

Günümüz dünyasında Globalleşmeden bahsedildiği bir ortamda yerli üretimi ayakta tutabilmenin ne kadar zor olduğu ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti aynı sıkıntılı süreci Balta Limanı ile yaşamaya başlamıştır. Günümüz Türkiye’si de AB ile imza ettiği gümrük birliği anlaşması ile ekonomiyi dışa bağımlı hale getirmek durumunda kalmıştır. Duyun-ı Umumiye’nin yerini IMF denen örgüt almıştır. Çalışmamın özünü, üretimi ve gümrük gelirleri elinden alınan bir devin nasıl çökertildiği fikri oluşturmuştur. Günümüz ekonomi yönetiminin bir nebze olsa da çalışmamı dikkate alması en büyük dileğim olacaktır.

Tez çalışmasını yaparken her türlü sıkıntıyı aşmam konusunda desteklerini esirgemeyen; Sayın Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. İlker ALP’e özellikle teşekkürü borç bilirim. Destekleriyle çalışma şevkimi olumlu yönde arttıran Sayın Tarih Bölüm Başkanı Doç.Dr. İbrahim SEZGİN’e, metni okuyup değerlendirmelerde bulunan Doç.Dr. Kemalettin KUZUCU’ya müteşekkirim. Ayrıca eğitim hayatıma yön veren ve neyazık ki Yüksek Lisans mezuniyetini göremeden Hakk’a yürüyen Kıymetli babam Bünyamin ÇANDIR’a ve sabrından dolayı eşim Filiz ÇANDIR ile oğlum İlteber Gökalp ÇANDIR’a teşekkürü bir borç bilirim.

Murat ÇANDIR Haziran, 2010

(4)

Tezin Adı: Osmanlı Devleti’nin Dış Borçları Hazırlayan: Murat ÇANDIR

ÖZET

Yapılan bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin başvurduğu ve devamında mali iflasa sürüklenerek Duyun-ı Umumiye rejimine girmek zorunda kalmasını esas almaktadır. Tez “Giriş” , “İnceleme” , “Sonuç” ve “Kaynakça” kısımlarından oluşmaktadır. “Giriş” bölümünde Dış Borçlanmanın tanımı yapılarak günümüz IMF yönetiminin oluşumunun temellerinin de Duyun-ı Umumiye ile ortaya çıktığı görüşü üzerinde durulmuştur. “İnceleme” kısmında Osmanlı Devleti’nin mali yapısı incelenmiş, borçlanmaya gidişin sebepleri araştırılmıştır. Borçlanmaların ne sebeple ve nerelerden yapıldığı açıkça belirtilmiştir. Borçlanmalara karşılık hangi gelirlerin gösterildiği ve ödemeler dengesi üzerinde durulmuştur. “Sonuç” kısmında ise Osmanlı Devleti’nin mali yapısının neden daralma yaşadığı ve borçlanmaların nedenli zararlı yapıldığına değinilerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu süreçleri iyi irdeleyerek aynı hataları tekrarlamamsı hususu üzerinde durulmuştur.”Kaynakça” kısmında ise tez için yaralanılan eserlerin künyeleri verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Dış Borçlanma, Duyun-ı Umumiye              

(5)

Name of thesis: Foreign Depts of Ottoman Empıre Prepared by: Murat ÇANDIR

ABSTRACT

This research bases on Ottoman Empıre’s beign obliged to Public Dept which Ottoman Empıre appealed it and afterwords went bust to the national bankrupt. The thesis consist of “Introduction” , “Research” , “Conclusion” , and “Bibliography” sections. In the sections “Introduction”, defining the terun foreign ındebtment, the view in which the essentials of today’s IMF management appeared with Public Dept is emphasized. In the section “Research”, the financial structure of Ottoman Empire was examined , and the reasons of incuring a dept were researched. How and where from going into dept were shown and balance of payments were emphasized. In the section section of conclusion, after dealing with why the financial structure of Ottoman Empire lived being narrowed, and how borrowing was done at a loss, ıt is emphasized that Turkish Republic must not repeat same mistakes by examining those processes.In the section of “Bibliography”, the names of the works which were profited fort he thesis were given.

Key Words: Ottoman Empire, Public Dept, Foreign ındebtment

(6)

İÇİNDEKİLER  

ÖNSÖZ ... i

GİRİŞ I.BÖLÜM OSMANLI DEVLETİ’NİN MALİ VE SİYASİ AÇIDAN GERİLEMESİ ... 1

1838 BALTA LİMANI TİCARET ANLAŞMASI ... 9

A. Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması ... 9

B. Diğer Avrupa Devletleri ile Yapılan Ticaret Anlaşmaları ... 13

II. BÖLÜM 1838 DEN İLK BORÇLANMAYA KADAR GEÇEN DÖNEM ... 15

A. Mali Yapı (1838–1854) ... 15

B. Gelir Gider Dengesi ... 17

C. Borçlanmanın Genel Yapısı ... 19

III. BÖLÜM İLK DIŞ BORÇ TEŞEBBÜSÜ VE DUYÛN-I UMUMİYYE’NİN KURULUŞUNA KADAR İSTİKRAZLAR DÖNEMİ ... 20

A. 1854 Borçlanması ... 20

B. 1855 Borçlanması ... 21

C. 1858 Borçlanması ... 22

D. 1860 Borçlanması (Mires İstikrazı) ... 23

E. 1862 Borçlanması ... 25

(7)

G. 1865 Borçlanması ... 26 H. 1869 Borçlanması ... 27 İ. 1870 Borçlanması ... 29 J. 1872 Borçlanması ... 30 K. 1873 Borçlanması ... 31 L. 1874 Borçlanması ... 31 IV. BÖLÜM RAMAZAN KARARNAMESİ İLE EKONOMİK VESAYETE GEÇİŞ SÜRECİ ... 34

A. 1875 Moratoryumu ... 34

B. Ramazan Kararnamesi ... 36

C. 1877 Muhafaza-i Hukuk-i Osmaniye Borçlanması ve 93 Harbi ... 42

Ç. 93 Harbinin Sonu ve Berlin Anlaşması ... 43

D. Rüsum-ı Sitte İdaresi ... 44

V.BÖLÜM B DUYUN-I UMUMİYE İDARESİ ... 48

A.Muharrem Kararnamesinden Sonra Osmanlı Borçları ... 52

(8)

DUYUN-I UMUMİYE İDARESİNİN TEŞKİLİNDEN I.DÜNYA

SAVAŞINA DEĞİN BORÇLAR MESELESİ ... 55

A. 1886 Gümrükler Borçlanması ... 55

B. 1888 Demiryolu Borçlanması: ... 55

C. 1888 Sayd-ı Mahi Borçlanması: ... 56

Ç. 1890 Osmaniye Borçlanması: ... 57 D. 1891 Borçlanması ... 57 E. 1893 Tömbeki Borçlanması ... 58 F. 1894 Demiryolu Borçlanması ... 59 G. 1894 Borçların Değişimi ... 59 H. 1896 Borçlanması ... 59 İ. 1898 Avansı ... 61

J. 1902 Yılı Borçlanması (Değişimi) ... 61

K. 1903 Bağdat Demiryolu Borçlanması I.Tertip ... 62

L. 1903 Sayd-ı Mahi Tahvil-i Duyunu ... 62

M. 1903 Dış Borçların Birleştirilmesi ... 63

N. 1904 Borçlanması ... 63

O. 1901–1905 Borçlanması ... 64

(9)

R. 1906 Borçların Değiştirilmesi (Tahvil-i Duyun) ... 65

S. 1908 Bağdat Demiryolu II. Ve III. Tertip Borçlanması ... 65

Ş. 1908 Borçlanması ... 66 T. 1909 Borçlanması ... 66 U. 1910 Borçlanması ... 67 V. 1911 Borçlanması ... 67 Y. 1913 Borçlanması ... 68 Z. 1914 Borçlanması ... 69 VII. BÖLÜM DUYUN-I UMUMİYE İDARESİNİN KURULUŞUNDAN İTİBAREN BORÇLANMALARIN TEMEL KARAKTERİ ... 70

A. DIŞ BORÇLARIN KULLANILDIKLARI ALANLAR... 77

VIII. BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE DIŞ BORÇLAR MESELESİ ... 80

A. Birinci Dünya Savaşı Ve Alınan Önlemler ... 80

B. Savaşın Finansmanı Meselesi ... 82

C. Kâğıt Para Çıkarılması Meselesi Ve Almanya ... 83

Ç. İç Borçlanma Meselesi ... 89

(10)

E. 1914–1923 Borçların Tasfiyesi ... 93 SONUÇ ... 97

(11)

temelinde sermaye hareketleri bulunur. Geçmişte sermaye kontrolü ve ihracını sağlayabilmek için sarraflar, bankerler aracılık etmiştir. Sonraları kurumsallaşmanın öneminin artması ve paradan para kazanmanın bir sektör haline gelmesi ile bankacılık piyasası doğmuştur. Hatta bankaların artması ile bunları denetleyip piyasanın kurallarını belirlemek için yeni yapılanmalara gidilme ihtiyacı doğmuştur. Günümüzde yapılan borçlanmaları kontrol altında tutabilmek, piyasa koşullarını belirleyebilmek için IMF denilen örgüt teşekkül etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1950’li yıllarda başvurmaya başladığı borçlanma serüveninde IMF’nin kıskacı altında hareket etmiştir. IMF bu günlerde hükümet yetkilileri ile yeniden görüşmeler yaparak alınacak borcun kullanım ve ödeme sistemini belirlemek için çalışmaktadır.

Osmanlı Devleti mali yönetimi içine düştüğü buhrandan çıkışı sağlayacak hamleleri yapmakta gecikmiştir. Osmanlı Devleti’nin borcu borçla kapatma yoluna gitmesi ve alınan borçların üretime değil tüketime aktarılması neticesinde vaziyet içinden çıkılmayacak bir hal almıştır. Tahvil sahipleri alacaklarının tahsili konusunda endişeye kapılmışlardır. Özellikle mali iflasın açıklanması bu endişeleri arttırmıştır. Rüsum-ı Sitte İdaresi’nin kurulması ile iç borçların ödendiğini gören Avrupalı tahvil sahiplerinin baskısı ve hükümetleri nezdindeki girişimleri neticesinde Duyûn-ı Umûmiye İdaresi kurulmuştur. Hatta bu kuruluş Osmanlı Devleti’nin lehine sonuçlar doğurmuş ve borçların ödenmesi belli bir düzene girmiştir.

Osmanlı Devleti kuruluşundan 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar kendi geliri ile giderlerini karşılamakla kalmamış, aynı zamanda imar ve bayındırlık faaliyetlerinde bulunmuştur. Fethettiği topraklara adaletle hükmedebilmek adına bayındırlık faaliyetlerine çok büyük önem vermiştir. Özellikle Balkanlar ve Avrupa’da alınan toprakları çok önemli olarak görmüşlerdir. Hâlbuki Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde Balkanlarda meydana gelen isyanların devleti nasıl ekonomik ve siyasal olarak sıkıntıya soktuğu ortadadır.

(12)

Osmanlı Devleti mali yapısının kuruluşundan itibaren en zor dönemi hiç kuşkusuz 1854 Kırım Harbi ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen zaman dilimidir. Tabidir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de en zor zamanı da, Kurtuluş Savaşı yılları ile 1954 yılına değin sürecek olan Osmanlı Devleti’nin borçlarının tasfiyesi konusuyla mücadele ettiği dönem olmuştur. Bu süre zarfında dünyada, özellikle de A.B.D.’de ortaya çıkan ekonomik kriz genç Türk devletini borçların döviz olarak ödenmesi konusunda biraz sıkıntıya sokmuştur. Bu sorunu başarı ile bertaraf eden Türkiye Cumhuriyeti maliye yönetimi aynı zamanda kalkınma hamleleri ile de ekonomik büyümeyi ve istikrarı tesis etmiştir. Osmanlı dönemi mali idaresinin içine düştüğü hatalardan dersler alınmış ve borcu borçla kapatma zihniyeti terk edilmiştir. Bu sayede anlaşmaya göre daha erken olarak borçlar 1954 yılında tasfiye edilmiştir.

Bu çalışmanın konusunu, Osmanlı Devleti’nin dış borçlanmayla ilk defa tanışmasından itibaren borçların tasfiyesine değin geçen süredeki gelişmeler oluşturmaktadır.

(13)

I.BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NİN MALİ VE SİYASİ AÇIDAN GERİLEMESİ

Avrupa’da bilim ve teknik alanında barut ile topun kullanılması, pusulanın icadı, gemiciliğin ilerlemesi, astronomi, kâğıt, matbaanın gündelik hayata girmesi gibi gelişmeler insanlar üzerindeki kilise baskısını sonlandırdığı gibi, cesur gemicilerin ortaya çıkarak okyanuslara açılması sonucunda yeni kıtalar ve ticaret yolları bulundu.

Coğrafi keşiflerin etkisiyle Osmanlı Devleti'nin en önemli gelir kaynaklarından olan gümrük vergileri ve kritik noktalarda bulunan limanları özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Avrupa’da ise tam tersi bir durum yaşanmaktadır. İtalyan şehir devletleri önemlerini kaybederken Atlas okyanusunda kıyısı bulunan Fransa, Portekiz, Hollanda, İspanya, İngiltere gibi devletler giderek siyasi ve ekonomik olarak güçlenmiştir.

Avrupa’da ekonomik olarak güçlenen ülkeler sömürge arayışlarına girmiş, ucuza gelen hammaddeyi mamul hale getirerek satacakları pazarları aramaya başlamışlardır. Ekonomileri güçlenen ülkeler ordularını da güçlendirerek özellikle kıta Avrupa’sında yayılmayı hedeflemişlerdir. Tabidir ki bu süreçte elde edilen hammaddeyi mamul hale getirmek için ihtiyaç duyulan enerji Sanayi inkılâbı ile buhar gücünden elde edilmiştir. Osmanlı Devleti tüm bu süreçte mevcudu muhafazaya çalışmış yapılan yenliklere ayak uyduramadığı gibi ıslahatlar da amacına ulaşamamış, ekonomik olarak gerileme ile beraber toprak kayıpları yaşanmaya başlamıştır.

Kuruluş ve yükselme dönemlerinde Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin en önemlisi toprak gelirleri olmuştur. Mali sistemin gelişmesindeki en önemli etken fethedilen toprakların sipahilere verilmesi ile oluşan Tımar sistemidir.1

(14)

Osmanlı maliyesinin temeli olan fetihler durunca, gelirler azalmış ve bütçe açıkları oluşmaya başlamıştır.1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması ile ortaya çıkan ve on altı yıl devam ederek 1699 tarihli Karlofça, 1700 tarihli İstanbul Anlaşmaları ile Osmanlı Devleti 356.000 kilometrekarelik bir toprağı kaybettiği gibi Avrupalı devletlerden aldığı vergiler de tamamen kaldırılmıştır.2 Mukataa sisteminde yıllara göre dalgalanmalar olmuştur. Mukataalar emanet ve iltizam yöntemi ile hayat bulurken 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezi yönetim sınırların genişlemesi sonucu gelirlerin doğrudan hazineye geçmesi için iltizam yöntemini denemişse de istediği neticeye ulaşamamıştır. Ortaya çıkan nakit ihtiyacı sebebiyle malikâne sistemine geçilmiştir.3

Malikâne sistemi, toprağın iltizamının kişinin ömrü boyunca kendisine ait olduğu bir sistemdir. Bu sistem önceleri birkaç yıl ile sınırlı iken sonraları isteyene ömür boyu şekline çevrildi. Merkezi yönetim bu yolla önemli ölçüde gelir elde etti. Elde mukataa olarak satılacak düzeyde toprak kalmayınca gündeme yeni gelir kaynakları gelmiştir. 1775 yılında ‘esham’ uygulaması ile ilk iç borçlanma başlamıştır. Bu sistemde eshamın kişiler arası tedavülü serbest olmakla birlikte vergiye tabi idi.4 İkinci bir gelir kaynağı olan Cizye ise Müslüman olmayan ancak kendileri ile vatandaşlık sözleşmesi yapılmış olan zımni erkeklerden alınan bir resimdir. Üçüncü önemli gelir kaynağı ise savaşlara hazırlık için toplanan avarız vergisidir. Bu vergi başlangıçta sadece savaş zamanları toplanırken 17. yüzyıl sonundan itibaren sürekli hale gelmiştir.

Özellikle Karlofça ve İstanbul anlaşmaları ile Lale Devri harcamaları, I. Mahmud, III. Osman, III. Mustafa dönemlerinin getirdiği savaşlar ve ekonomik yükleri devlet hazinesini derinden sarsmış ve ekonomik krizler birbirini takip etmiştir.

I. Abdülhamid tahta çıktığı 1774 yılında hazinenin boş olmasından ötürü askere cülus bahşişi verememiş; bu durum askeriyede ve sivil idarede

2 Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergâh Yayınevi, İstanbul

1985, s. 210–211.

3 S. Açba, a.g.e, s. 20. 4 S. Açba, a.g.e, s. 21.

(15)

huzursuzluklara neden olmuştur. Ruslarla yapılan savaşlarda kaybedilen topraklar ekonominin iyice bozulmasına sebep olmuş ve kriz derinleşmiştir.5 III. Selim, tahtta bulunduğu 1789–1807 yılları arasında askeri, mali ve iktisadi alanlardaki yenilik hareketlerini de kapsayan, Nizam-ı Cedit olarak bilinen reformları yapmaya çalışmıştır.

Bu reformlardan mali ve ekonomik olanlardan bazıları; tımar ve zeametlerin ıslahı, değeri düşük paraların değerlerinin eski ölçüsüne getirilerek yeniden basılması, hububat ticaretinde devlet kontrolü, dış ticarette aktif olan yabancılara karşı Müslüman ve Türklerin himayesinin sağlanması, ticaret filosu kurulması, Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordunun kurulması ve yeni bütçenin İrad-ı Cedid adı ile kurulmasıdır. Tüm bu reformların ortaya çıkardığı maliyeti karşılamak için dış borç alma düşüncesi doğmuştur. Ancak Hıristiyan memleketlerden borç alınması fikri şeyhülislam ve din adamlarının muhalefetine takılınca Müslüman memleketlerden borç aranmış, ancak bunda başarılı olunamamıştır.6

II. Mahmud zamanında içine düşülen dar boğazdan çıkabilmek için yeni arayışlara girişilmiş ve İngiltere hükümetine başvurulmuştur. İngiltere Doğu Akdeniz’de konuşlanmış bulunan donanmasına kereste, buğday ve bakır teslim edilmek üzere 1.000.000 Sterlinlik bir istikrazda bulunabileceğini bildirmiştir. Osmanlı hükümetinin bu mallardan ne miktarda verebileceğini tespit çalışmaları uzadığı için beklenen istikraz gerçekleşmemiştir.7

II. Mahmud zamanı çok önemli iç ve dış olayların, dönüşümlerin meydana geldiği bir dönemdir. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Mora İsyanı, Navarin Baskını ve 1828–1829 Osmanlı-Rus Harbi bunlardan birkaçıdır. 1829 yılında Rus Harbinden yenik olarak ayrılan Osmanlı ekonomik yönü de dâhil çok ağır bir antlaşma ile baş başa kalacaktır. 1829 Edirne Antlaşması’na göre; Yunanistan’a bağımsızlık tanınmıştır. Bunun yanında Çarlık Rusyasına 10.000.000 duka tutarında savaş

5 S. Açba, a.g.e, s. 25.

6 Nihat Sayar, Türkiye İmparatorluk Dönemi Mali Olayları, Meter Matbaası, İstanbul 1977, s. 152–

153.

7 Charles Morawitz, Türkiye Maliyesi, Derleyen: Maliye Tetkik Kurulu, Maliye Bakanlığı Tetkik

(16)

tazminatı ödenmesi kabul edilmiştir. Ayrıca savaştan dolayı zarara uğrayan Rus Tüccarlarının zararlarını tazmin için 1.500.000 duka ödeme yapılması kabul edilmiştir. Yapılan antlaşmanın siyasi yönünün olduğu kadar ekonomik yönünün de çok ağır şartlar taşıdığı aşikârdır. Ekonomik şartların iyileştirilmesi için Rusya’ya giden heyet 10.000.000. dukalık tazminat tan 3.000.000 duka indirim yapılmasını sağlamıştır. Bu miktarında nakit yerine ayni olarak ödenmesi kabul görmüştür.1836 yılına dek süren çalışmalar ile tazminat ödenmiştir.8

II. Mahmut dönemi mali yönden sıkıntılarla geçmiş ve gerekli ıslahatlar yapılamamıştır. Ülke dâhilinde gümrük vergilerinin düşüklüğü ve kapitülasyonların sağladığı ayrıcalıklar sayesinde genellikle Fransız malları hâkim olmuş, onu Alman malları takip etmiştir.

Osmanlının bel kemiği ordunun üniforma kumaşlarından, silahlara kadar birçok alanda piyasa ecnebilerin elinde bulunmaktadır. Bu sayede ülkenin her yıl yaklaşık 50.000 kese altını yurtdışına çıkmaktadır. Osmanlı Hükümeti köklü mali reformlar yapamadığı için sıkıntı artmış geçici tedbir olarak bazı kalemlerin ithali yasaklanırken bazılarının da gümrük vergileri arttırılmıştır. Ülke dâhilinde ticaret Kapitülasyonların da verdiği haklarla yabancı ve azınlıkların tekeline geçmiştir. Buna karşılık Müslüman ve Türkler genellikle askerlik, zanaat ve çiftçilik ile meşgul olmuşlardır.

II. Mahmud ile birlikte ülkenin her türlü ticareti ve banka işlerinde Galata bankerlerinin etkili bir hale geldiğini görmek mümkündür. Saray çevresi ve halkın ithal mallara karşı alakaları sarrafların elini güçlendirmiş, bir nevi kredi kurumuna dönüşmüşlerdir. Sarraflar ayrıca Lonca teşkilatına mal sağlayan gedikleri finanse ederek ekonomik sistemin tüm nimetlerine hâkim olmaya başlamışlardır. Hatta Yeniçeriler ile gizli ortaklıklar kuran sarraflar gediklerin finansmanını bir müddet sonra bırakınca ve azınlık tüccarlarını finanse edince işin rengi değişmiştir.

Böylece gedikler ve yeniçeriler azınlıkların batı mallarını ithal yetkisinin kendilerine verilmesi gerekçesi ile ayaklanmışlar ve Beyoğlu tepelerinde azınlıkların

(17)

kurduğu barakaları ateşe vermişlerdir. Zamanla sınaî kuruluşlar Avrupa ile rekabette geri kalıp yeni finansman kurallarına uyamayınca gedikler etkilerini yitirmişlerdir.9

Osmanlı Devleti 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyılda mali politikalarını Avrupalı devletler normuna ulaştıramadığı için sıkıntı katlanarak atmıştır. Gerek ithal malların piyasayı ele geçirerek yerli üretici ve esnafı perişan etmesi gerekse uzun süreli savaşların kaybedilmesi ile vaziyet içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Tek umudunu maden, tuzla ve tarıma dayayan devlet savaşların etkisi, iltizam sistemi ve merkezi yapının bozulması ile sona yaklaşmıştır. Bu süreç sonucunda devlet masraflarını karşılayacak kaynağı bulamamaktaydı.10

Savaşların olumsuz etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Yükselme devrinde neredeyse 2 saatte bittiği yazılan savaşların süresi artık 16 seneyi bulmuştur.

2. Devletin önemli bir gelir kalemi olan ganimet artık söz konusu değildir. 3. Mağlup olan devletlerden alınan savaş tazminatı alınmadığı gibi ödenir hale gelmiştir.

4. Yeni toprak alımı olmadığı için Tımar sistemi bozulmuştur.

5. Uzun süreli savaşlar sefer güzergâhında bulunan köylünün hem üretimini düşürmüş, hem de vergi yükünü arttırmıştır. Bu durum halkta hoşnutsuzluklara yol açtığı gibi merkezi yönetime isyana kadar varmıştır.

6. Seferlerde geçen süre artmış gönüllü askerlerin işlediği topraklar boşalmıştır.

7. Sipahilerin savaşlarda yer alması ve uzun süre bölgelerine gelememeleri hem asayişi olumsuz etkilemiş hem de vergi toplamada sıkıntılara yol açmıştır.

9 Haydar Kazgan, “Galata Bankerleri”, Para Dergisi, Haziran 1981, s. 59. 10 S. Açba, a.g.e., s. 29.

(18)

8. Osmanlı Devleti yaptığı anlaşmalarda artık toprak kaybeder hale gelmiştir. 9. Yüklü miktarda savaş tazminatları ödenmesi söz konusu olmaktadır.

10. Galip gelen devletler toprak ve tazminatla yetinmeyip ekonomik olarak da Kapitülasyonlardan yararlanmaya başlamışlardı.

Osmanlı Devleti bu gibi sıkıntılarla uğraşırken dünyada Sanayi İnkılâbı ile ortaya çıkan makineleşme ve üretim artışı temelde iki ihtiyaç doğurmuştur. 1.Üretim fazlası malı satabilecek Pazar ihtiyacı, 2. Sanayi üretimini destekleyecek ve arttıracak hammadde ihtiyacı.

Tabi olarak bu ihtiyaçlar nispeten geri kalmış olan ülkeler üzerinden olmalıydı. Osmanlı Devleti gücünü kaybetmekle beraber zengin yeraltı ve üstü kaynakları bir yana bakir bir pazar durumundaydı. Ayrıca topraklarının hemen tamamı ya Avrupa’da ya da Avrupa’ya en yakın konumlarda idi. Tabidir ki Avrupalı devletlerle imzalanan kapitülasyonların ve Ticaret anlaşmalarının önemlerini de göz ardı edemeyiz. Hatta bizim için en önemli ve can alıcı nokta budur. 11

19. yüzyılda devletin önemli gelir kaynakları azalmakta olup çıkış noktası olması gereken ticaret ve elde edilecek vergiler özellikle 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması ile İngilizlere ve sonra diğer Avrupalı devletlere önemli imtiyazlar ile azalmıştır. Bunun sonucu olarak gelir kaybı ile beraber iç piyasa hâkimiyeti yabancıların eline geçecek sonuçta iç ve dış borçlanma zaruriyet arz edecektir. Genelde sıkıntının kaynaklarından en kuvvetlisi ekonomik, askeri ve siyasi alanda yapılan ıslahatların sorunların kökenine inmekten çok Avrupa’da yapılanların taklidi yoluna gidilmesinden kaynaklandığı açıktır.

Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler ile imzaladığı ticari anlaşmaların 1800’lü yılların başlarından itibaren oluştuğu bilinmek ile beraber bu süreci ekonomik, askeri ve siyasi yönü daha öncelere dayanmaktadır.

(19)

Genelde sıkıntının kaynaklarından en kuvvetlisi ekonomik, askeri ve siyasi alanda yapılan ıslahatların sorunların kökenine inmekten çok Avrupa’da yapılanların taklit edilmesi yoluna gidilmesinden kaynaklandığı açıktır. Osmanlı yükselme döneminde orijinal yöntemler kullanarak devletin kurumları ve ekonomisini idare edip geliştirmişken, artık günü kurtarma planları yapılır olmuştur. Hatta ileride göreceğimiz gibi çoğunlukla borcu borçla kapatma çabaları ekonominin dengelerini bozmuştur.

Osmanlı idarecileri devletçi politikalardan uzaklaşarak ekonomiyi tüccarların ve sermayenin idaresine vermiştir. Bunun sonucunda tamamen batılı politikalar, yaşam tarzları ve çıkarları topluma hâkim olmaya başlamıştır.12

1789 Fransız İhtilali ve Napolyon Savaşları ile Avrupa’da tüm dengelerle beraber ekonomik yapı da büyük bir yıkım yaşadı. İngiltere güçlü donanması ve zengin kaynaklara sahip sömürgelerine güvenerek Fransa ile karşılıklı abluka hadisesine girişmesi tüm kıtayı etkileyen ekonomik bir krize sebep oldu. Bazı Avrupa ülkeleri gümrük duvarı uygulaması ile İngiltere mallarının ülkelerine girişine engel oldu.13

Fransa gümrük tahdidi olayına öncülük eden ülke olmakla iktisadi açıdan zor günler geçirmekte idi. Almanya işi biraz daha ileri götürerek sadece İngiliz mallarına değil bütün yabancı mallara yasak getirmiştir. Avrupa ülkelerinin hemen tamamı gümrük vergi oranlarını arttırarak ülkelerine yabancı mal girişini engellerken Rusya’da bu korumacı önlemleri uygulamada gecikmedi. Bu sırada Osmanlı Devleti verdiği Kapitülasyonlar ve yaptığı ticaret anlaşmaları ile yabancı mallar için bir cennet haline geldi.14

Tabidir ki İngiltere bu süreçte 1820–1840 sermayesini daha çok Avrupa dışındaki ülkelere yönlendirmiştir.

12 Faruk Yılmaz, Batı Emperyalizmi ve Osmanlı Devleti (Osmanlı Devleti’nin Borçlandırılması),

Berikan Yayınları, Ankara 2007, s. 15.

13 Şevket Pamuk, 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisat Tarihi1500–1914, Gerçek Yayınevi, İstanbul

1987, s. 200.

14 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri, C. I, Ayyıldız Matbaası, Ankara,

(20)

Osmanlı Devleti başta olmak üzere Latin Amerika ülkeleri, Çin ve Uzakdoğu ülkeleri ile iknaya dayalı olmadığı takdirde cebren ticaret anlaşmaları imzalayarak dar boğazdan çıkmıştır.15

İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin imzaladığı ticaret anlaşması fikir olarak çok öncelere dayanır. İngiltere bu fikrin olgunlaşmasını ve Osmanlı’yı sıkıntılı bir anında yakalamayı bekledi. Ortamın oluşmasını sağlayan gelişmeleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1. 1820–1829 yılları arasında çıkan Mora ve Yunan isyanı: Rusların kışkırtmaları ile Etnik-i Eterya Cemiyetinin faaliyetleri neticesi Osmanlı’ya başkaldırma hareketi oluşmuştur. Bu süreç zarfında gücünü yitirmiş olan Osmanlı padişahı II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşadan yardım istemiştir. Kavalalı büyük bir donanma ile Moradaki isyanı bastırmıştır. Padişah kendisine isyanı bastırması karşılığında Mora ve Girit valiliğini de uhdesine vereceğini bildirdi. Bu durumdan rahatsız olan İngiltere, Rusya ve Fransa Osmanlı Devleti’ne baskı yaparak Yunanistan’a bağımsızlık tanınmasını istemişlerdir. İstekleri reddedilince İngiltere, Fransa ve Rusya Navarin Limanını basarak Osmanlı ve Mısır donanmalarını yakmışlardır (1827).16

2. Osmanlı Devleti, yanan donanması için Avrupa devletlerden Tazminat istemiştir. Avrupalı devletler bunu kabul etmemiş ve Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. Osmanlı Devleti bu savaştan ağır bir yenilgi ile çıkmış; Rusya doğuda Erzurum, batıda ise Edirne’ye kadar gelmiştir. II. Mahmud’un isteği ile Edirne Barışı imzalanmıştır. Böylece Yunanistan bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu antlaşma ile Rus ticaret gemileri boğazlardan serbest geçiş hakkı kazanmış ve Rusya Osmanlıdan savaş tazminatı almıştır.17

3. Osmanlı Devleti’nin zayıflığından faydalanan Fransa, Akdeniz’in dengesinin değiştiği bahanesi ile Cezayir’i işgal etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti, Afrika’daki ilk toprak kaybını yaşamıştır.

15 Ş. Pamuk, a.g.e., s. 200.

16 Geniş bilgi için bkz. Rıfat UÇAROL Siyasi Tarih, Der Yayınları, İstanbul 2008.,s.210-225 17 Aynı yer.

(21)

4. Mora isyanını bastıran ancak valiliğini alamayan Kavalalı Suriye ve Girit valiliğini istemiştir. II. Mahmut önce kabul edip sonra vazgeçince Kavalalı isyan etmiş ve oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu ile Kütahya önlerine kadar gelmiştir. Bu tehlike karşısında İngiltere ve Fransa’dan yardım alamayan II. Mahmut “Denize düşen yılana sarılır” diyerek Rusya’dan yardım istemiştir. Bunun üzerine Rusya İstanbul’a büyük bir donanma gönderdi. Rusya’nın boğazlara yerleşmesi ve Akdeniz’e inmesini çıkarlarına aykırı bulan İngiltere ve Fransa, bu duruma müdahale ederek, Mehmet Ali Paşa ile II. Mahmut arasında Kütahya Anlaşmasının yapılmasını sağlamıştır.

İngiltere ve Fransa’ya güvenmeyen Osmanlı Devleti, Rusya ile Hünkâr İskelesi Anlaşması’nı imzalamıştır. İşte tam burada tarih dönüm noktasını yaşamaya başlamıştır. Çünkü Boğazlar ve Mısır sorununun çözümünde yardımcı olduğu için İngiltere ile Balta Limanı Ticaret Anlaşması imzalanmıştır (1838).

1838 BALTA LİMANI TİCARET ANLAŞMASI

A. Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması

Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında 16 Ağustos 1838’de Balta Limanı’nda imzalanan anlaşma önce İngiltere Kraliçesi Victoria (8 Ekim 1838) ve bir süre sonra da Sultan II. Mahmud tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir.18

Anlaşmanın önemli maddeleri şunlardı:19

1. 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşmasıyla yabancılara uygulanan ticaret yasağı ortadan kaldırılmıştır. Bu sayede İngiliz Tüccarlar Osmanlı ülkesinde yetişen ve ya işlenen her türlü malı satın alma hakkına kavuşmuş oldular.

2. Ziraatla ilgili ürünler, madenler, tütün ve kahve üzerinde oluşturulan Yed-i Vahit (Tekel Usulü) usulü tamamı ile kaldırılacaktır.

18 Anlaşma konusunda geniş bilgi için bk. M. Kütükoğlu, a.g.e., s. 93-125. 19 M. Kütükoğlu, a.g.e., s. 108-113.

(22)

3. Ticari malların satın alınmasından sonra bir yerden diğer bir yere nakli sırasında mahallinden istenen “tezkere” isteme usulünden vazgeçilecektir. Bu madde ile İngiliz tüccarlarından biri Osmanlı Devleti hudutları dâhilinde alıp satacağı Osmanlı memleketleri mahsulünün alım ve satımı esnasında alınan vergileri, Müslüman ve ya Reaya’dan, bu bakımdan en fazla imtiyaza haiz olanın verdiği miktarda ödeyecektir. Bu madde iledir ki İngiliz tüccarları “en çok müsaadeye mazhar millet” olmak vasfı ile beraber; “en çok müsaadeye mazhar yerli tüccar” sınıfına da yükselmiş olmaktadır.

4. Balta Limanı Anlaşması’ndan önce yabancı tüccarlar Osmanlı memleketlerinden aldıkları malları iskelelerde gemilere yüklerken % 3 gümrük vergisi ödemekte idiler. Bu vergi aynen korunmuştur. İngiliz tüccarların daha önceden ödemek istemediği dâhili gümrüklerden Amediyye, anlaşmada % 9 olarak tespit olunmuştur. Amediyye vergisi ödenmiş olan eşya, memleket dışına çıkarılmadan başka bir iskeleye götürülürse tekrar Amediyye vermeye gerek kalmaksızın sadece Reftiyye ödenerek götürebilecektir. Yabancı tüccar malı iskelede satın alır ise yalnızca % 3 vergi ödeyecektir.

5. Balta Limanı Ticaret Anlaşmasına Osmanlı memleketlerinde ve her sınıf halk tarafından tatbik ve riayet olunacaktır.

6. Büyük Britanya İmparatorluğu mahsul ve mamulü olup İngiliz tüccarına ait her çeşit mal, Osmanlı Devleti hudutları dâhilindeki bütün yerlerde kabul olunarak kıymetleri üzerinden % 3 gümrük resmi alınacaktır. Bu % 3’den başka önceden alınan iç vergiler yerine mal ister geldiği halde, isterse nakil olduğu diğer bir şehirde satılsın sadece % 2 munzam bir resim ödenecektir. Bu resmin ödenmesinden sonra, mal tekrar el değiştirirse ve başka bir memlekete gönderilmek istense bir daha resim talep edilmeyecektir. Munzam vergi ancak malın iskeleye nakli veya memleket dâhilinde satılması halinde verilecektir.

7. İngiliz tüccarı dışarıdan ithal ettiği malların ithal resmi % 3 ve % 2’lik de munzam vergi ödediği takdirde, başkaca bir resim ödemeden satabileceği gibi ülke dışında, satma hakkını dahi kazanmıştır.

(23)

8. Diğer bir memlekete nakil edilmek üzere Osmanlı Devletine getirilmiş olan emtia ve eşya ile bir tüccarın elinde kalmış bulunan eşya diğer memlekete gönderildiğinde sadece % 3 resim ödenecektir.

Anlaşmaya göre Osmanlı Devleti artık yabancı sermayeye gümrüklerini neredeyse sıfırlamış gibi olacaktır. Avrupalı devletler gümrük vergilerini arttırarak yabancı malların ülkelerine girişlerini engellerken Osmanlılarda ise tam tersi istikamette ihracatın önü kesilmiştir. Özetle bir yabancı tüccar % 3+2 vergi öderken ülke içi nakliyeye artık vergi ödemeyecektir. Osmanlı tüccarı ise iskelede % 9+3 gümrük vergisi ödeyecektir.20 İşte bu durum ihracata kapıları tamamen kapatırken, ithalata ise ardına kadar açmıştır. Sonuç olarak yerli üretim sekteye uğrayacak ve zamanla çökecektir.

Anlaşmanın önemli noktalarından biri de yed-i vahid uygulamasının kaldırılmasıdır. Hâlbuki iç ve dış ticarette hububat, tuz, madenler ve kahve gibi bazı malların alım ve satımını bir bedel karşılığında belli kişilerin tekelinde kalması anlamına gelen yed-i vahid Osmanlı ekonomisinin önemli bir gelir kaynağı idi.

Aslında İngilizler Yed-i Vahit uygulamasının kaldırılması için bazı gayretler sarf etmişlerdir.21 Bir de Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın Mısır mahsulüne

uyguladığı tekel, İngilizleri sıkıntıya sokmuştu. Tekel ilk olarak 1830 yılından sonra Girit ve Suriye’de uygulanmıştır. Özellikle Suriye ipeği üzerindeki inhisar Bâbıâli ile İngilizleri karşı karşıya getirmiştir.

Yed-i vahid uygulamasının kaldırılmasının aslında Osmanlı ahalisinin lehine olduğu, konunun İngiliz tüccarları ile ilgisinin olmadığı hususunda Bâbıâli nezdinde çok yoğun girişimlere başvurmuşlardır. İngiliz tüccarının reayadan alması ile yed-i vahid yönetiminden almasının aynı kapıya çıktığını defaatle gündeme taşımıştır.

20 Güngör T. Uras, Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, Formül Matbaası, İstanbul 1979, s. 92. 21 M. Kütükoğlu, a.g.e., s. 86-91.

(24)

İngiliz elçisi Ponsonby bizzat İngilizlerin tüccar millet olduğu, ticaretine zara verecek bir durumdan kaçınacaklarını, bu kadarla da yetinmeyerek ilişkilerinin ticaretten ibaret olduğunu, ticaretlerine engel çıktığı takdirde siyasi münasebetlerinin de kesileceğini çeşitli zamanlarda ifadeden kaçınmamışlardır.22 Bu gerçeklere rağmen yed-i vahidin kaldırılmasının Osmanlı lehine olduğunu savunmaya devam ettiler. Mehmet Ali Paşa’nın ordusunun en önemli gelir kaynağı yed-i vahid idi. Osmanlı Devleti bu uygulamayı kaldırdığı an Mısır’da da yed-i vahid kalkmış olacaktı. Böylece Akdeniz ticaret yolunun kilit noktasında bulunan ve gittikçe güçlenen Mehmet Ali Paşa bertaraf edilip Hindistan deniz yolunun güvenliği sağlanmış olacak, Osmanlı Devleti gücünü hayli yitirecekti. Petrol yataklarına en yakın bölgedeki (Suriye) en güçlü ordu bertaraf edilecekti.

Yed-i vahid sisteminin kaldırılmasının sakıncaları çok geçmeden ortaya çıkmaya başlamıştır. Mağdur durundaki üreticinin sayısı eskisini gölgede bıraktı. Bazı İngiliz tüccarlar adamlarını Osmanlı Devleti dâhiline yollayarak mahsul çıkmadan peşin olarak alıyorlardı. Mahsul çıktığı an rayiç bedel yüksek olsa bile tabi oldukları tüccara malı veriyorlar ve yetersiz ürün alındığında da taahhüt noksanını piyasadan satın almak suretiyle yerine getiriyordu. Üreticilerin büyük bir kısmı bu uygulama sonucu borçlanmış ve tarlaları ile hayvanlarını elden çıkarmak zorunda kalmıştır.23

1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması ile Osmanlı Devleti dış ticaret politikasındaki bağımsızlığını geri dönüşü olmayacak biçimde yitirmiştir. Anlaşma sonrası gümrük gelirlerinde önemli ölçüde gerilemeler yaşanmıştır. Daha önemlisi olağanüstü gümrük vergileri uygulama hakkı Osmanlı Devleti’nin elinden alınmıştır. Hem iç hem de dış ticaretin yabancıların eline geçmesi ile devletin mali çöküntüye gidişi hız kazanmıştır.24

22 S. Açba, a.g.e., s. 37. 23 aynı yer.

(25)

B. Diğer Avrupa Devletleri ile Yapılan Ticaret Anlaşmaları

1838 Balta Limanı Ticaret anlaşması ile İngiltere beklentilerinin de üstünde bir çıkara kavuşmuş oldu. İngiltere’nin İstanbul’daki elçisi Ponsonby, Dışişleri Bakanı Palmerston ile yaptığı görüşmede, elde ettikleri başarıyı, “umduğumuz ve hakkımızın çok üstünde iyi bir sonuç aldık” sözleriyle ifade etmiştir.25 Tabidir ki her anlaşmada olduğu gibi memnun olan tarafın yanı sıra memnun olmayanlar da vardı. Bunların başında ise Akdeniz üstünlüğünün İngiltere’nin eline geçeceğini anlayan Fransa gelmekteydi. Fransız kamuoyu olayı şiddetli tepki vererek karşıladı. Fransızların isteği Mısır’da güçlenecek ve Hindistan yolunu kesecek güçlü bir Mehmet Ali Paşa idi. Ancak durum tamamen tersine dönmekteydi. Çünkü Fransız Gazetelerinin de ön plana çıkardığı gibi yed-i vahid sisteminin kaldırılması ile Mehmet Ali Paşa hem donanmasının hem de ordusunun gelirleri ortadan kalktığı için gücünü yitirecektir. Zaten Osmanlı Devleti’nin gücü yoktur, böylece Akdeniz ve Ortadoğu hâkimiyeti İngilizlere geçecektir ki bu durum Fransa’nın milli çıkarlarına tamamen ters olacaktır.26

Kamuoyundaki yoğun baskılar ve Fransız Tüccarlarının hükümet nezdindeki girişimleri sonucu Fransız Hükümeti Osmanlı Devleti ile müzakerelere başlamış oldu. Neticede 1838 Balta Limanı Anlaşması ile aynı şartları haiz bir anlaşma Fransız hükümeti ile Osmanlı Devleti arasında imza edildi. 25 Kasım 1838 yılında imza edilen anlaşma Sultan II. Mahmut’un 1839 yılı Nisan ayı sonunda anlaşmayı onaylaması ile yürürlüğe girdi.27

İngiltere ve Fransa ile imza edilen anlaşmalar Avrupalı devletlerce dikkatle takip ediliyordu. Üretimin arttığı pazar ihtiyacının ortaya çıktığı dönemde tüm Avrupa gümrüklerini yukarı çekerek üreticisini korurken Osmanlı’da ortaya çıkan fırsat kaçırılamazdı. Nihayet beklenen oldu ve Avrupalı devletler Osmanlı’nın kapısını aşındırmaya başladı. İlk olarak Hansa şehirleri diye adlandırılan (Lubleck,

25 F. Yılmaz, a.g.e., s. 9 26 S. Açba, a.g.e., s. 38.

(26)

Bremen, Hamburg) ile 1839 yılında ticaret anlaşması imzalandı. Hansa Şehirleri ve Fransa’nın ardında Sardunya ile 2 Eylül 1839’da İstanbul’da bir anlaşma imzalandı.

Öteden beri Osmanlı egemenliğinde bulunan Eflak ve Buğdan’da ticari ayrıcalıklara sahip bulunan Avusturya da bu furyaya dâhil oldu. İngiliz ve Fransızlara uygulanan imtiyazları kapsayan bir anlaşma yapıldı. Anlaşmalar birbirini izledi. 1840 yılında Norveç, İsveç, Hollanda, İspanya, Belçika, Zolverin Hükümetleri’ne (Prusya, Baviyera, Saksonya, Wuntenburg, Baden, Hasen Elektörlüğü, Grand Dukalığı, Thuringen, Nassau Birliği, Serbest Frankfurt Şehri) yayıldı. 1841 yılında Danimarka ve 1843 yılında Portekiz’le aynı şartları taşıyan anlaşmalar imzalandı. Süreci tamamlayan hadise ise 1846 yılında Rusya ile Balta Limanında imza edilen ticaret anlaşması oldu.28 Böylelikle Osmanlı Devleti’nin İngilizlere tanıdığı ticari imtiyaz sekiz yıl gibi bir süreçte tüm Avrupa’yı kapsar hale geldi. Ne yazıktır ki Osmanlı Devleti aynı hatayı kapitülasyonlarda da yaşamıştır. Gerek kapitülasyonlar29 gerekse ticari imtiyazlar devleti çöküşe sürükleyen en önemli noktalar olmuşlardır.

Kapitülasyonların sürekli hale gelmesi ve 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması’yla başlayan süreç Osmanlı hazinesinin tamamen boşalmasına, hammaddelerin yurt dışına kaçmasına, sanayi sektörünün doğum aşamasında iflasına ve ticaretin yabancıların tekeline geçmesine sebep olmuştur. Dabbakhaneler zamanla kapanırken, tiftik sanayi, pamuk ipliği imalatçıları, ipek kumaşı üreticileri zamanla iflas etmişlerdir. Artık Avrupa’ya pamuk ipliği yerine pamuk, ipek kumaş yerine ham ipek gönderilmeye başlanmış, Avrupa’dan ise mamul ürün ithal edilir olmuştur.

28 S. Açba, a.g.e., s. 39.

29 Kapitülasyonlar hakkında geniş bilgi için bkz. Osman Nebioğlu, Bir İmparatorluğun Çöküşü ve

(27)

II.BÖLÜM

1838 DEN İLK BORÇLANMAYA KADAR GEÇEN DÖNEM

A. Mali Yapı (1838–1854)

Osmanlı Devleti’nin dönüm noktalarından biri olan 1839 Gülhane Hattı Hümayunu idari, ticari, adli, eğitim, askeri alanlarda olduğu kadar mali alanda da etkisini göstermeye başlamıştır. 1838 Ticaret Anlaşması ve devamı niteliğindeki anlaşmalar yüzünden sıkıntılar yaşandığı dönemde ilk öncelikli mali konu para reformu olmuştur. Piyasada ayarı düşük madeni paraların oluşturduğu güvensizliği gidermek ve bir nevi iç borçlanma sağlamak amacıyla “kaime” adı verilen paralar çıkarılmıştır. Kaime, kâğıt para ve bugünkü hazine bonosu arası bir şeydir. Devlet hazinede karşılığı olmamasına rağmen halka bu kaimelerden % 8 nema vaadiyle ve sekiz yılda geriye altın-gümüş olarak ödenmek üzere halka arz etmiştir. Bu kaimelerin çeşitli miktar karşılıkları vardı. En büyüğü beş yüz kuruşluk (1 kese) olmak üzere iki yüz elli, yüz, yirmi ve on kuruşluk olmak üzere piyasaya sürülmüştür. Kaimelerin hepsi büyük kâğıtlara el yazısı ile yazılmış olup Maliye Nazırı’nın mührüyle mühürlenmiştir.30

Piyasaya ilk olarak sunulan kaime miktarı 12.000 kese idi (1 kese 500 kuruş). Kaimeler elle doldurulduğundan basit yapısı ve seri numaralarının olmamasından dolayı kısa süre içinde kalpazanlar tarafından taklit edilmişlerdir. Kısa zaman zarfı içinde piyasayı ele geçiren sahte kaimelerine karşı kâğıt parayı tedavüle sokan maliye aynı hataları tekrarlayınca bu kez de sahte paraların önüne geçememiştir. Piyasa sahte para ve kaimeler ile dolarken altın, gümüş gibi değerli paralar yurtdışına çıkmaya başlamıştır.31

Kaimelerin ihtiyaca yetmemesi üzerine ek olarak piyasaya yenileri çıkarılmıştır. Tabi yenilerin taklit edilmemesi için ebatları küçültülmüş, üzerlerine

30 Ekrem Kolerkılıç, Osmanlı İmparatorluğunda Para, Doğuş Matbaası, Ankara 1958, s. 133.

31 Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, c. 2-Tazminattan I. Dünya Savaşına, Gözlem

(28)

kabartmalı tuğralar konulmuştur. Emisyon miktarı artınca sıkıntıya giren maliye yeni faiz oranını %6’ya çekmiştir.32

Artık tedavülde olan paralar; kaimeler, kâğıt paralar, beşlikler ve altılıklardı. 1843 yılında İngiliz Sterlini piyasadaki bu keşmekeşin etkisiyle 110 kuruş değerden 220 kuruşa yükseldi.33

Hükümet parasal alandaki boşluğu giderebilmek için ikinci bir reformu gerçekleştirdi. Yeni paraların basılması için İngiltere’den makineler satın alındı. Ayrıca aynı ülkeden uzmanlar getirildi. Basılacak paraların ayar ve ölçüleri de tespit olundu. Bir Kral (bir dirhem 16 kral) altının bir dirhem gümüşe eşitliği hesap edilerek 1/16’lık oran belirlendi.34

Osmanlı Devleti ikinci defa yaptığı para reformuyla para borsasını düzenlemeyi amaçlamıştır. Fakat piyasada bulunan kalp ve hileli paralar ile ithalatın artması neticesi iyi paranın süratle ülkeyi terk etmesi para sistemini alt üst etti.

Osmanlı maliye sistemi bozulup hazine boşalınca hükümet çareyi Galata bankerlerine başvurmakta buldu. 1845 yılında Fransız Y. Alteon ve İtalyan Manolaki Baltazzi’yle görüşüldü. Londra ve Paris’ten poliçe toplama yetkisi bu bankerlere verilerek ilk dış borç teşebbüsleri başlatılmış oldu. Alteon ve Baltazzi Osmanlı Hükümeti himayesinde ilk banka teşebbüsü olan Dersaadet’i kurdular.35 Bankerlerin

ünü sebebiyle ihraç olunan tahviller yurt dışında rağbet görmekteydi. 1848 yılında Fransa’da ortaya çıkan devrime kadar ekonomi toparlanmışsa da, ihracatının çoğunu Marsilya Limanı aracılığıyla yapan hükümetin işlem hacmi daraldı.36

Dersaadet Bankası girişimi, iki yıl içerisinde başarısızlıkla sonuçlandı. Yerine 100 milyon kuruş sermayeye sahip Galata’da Bank-ı Osmanî adı ile yeni bir banka

32 E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 133. 33 S. Yerasimos, a.g.e., s. 667. 34 S. Açba, a.g.e., s. 42.

35 H. Kazgan, a.g.e., s. 61; Ali Akyıldız, Para Pul Oldu Osmanlı’da Kağıt Para,Maliye ve Toplum,

İletişim Yayınları, İstanbul 2003, s. 60.

(29)

kuruldu.37 Çıkarılan kaimelerin fayda vermediği görülünce piyasadan toplama teşebbüsleri başladı. Kaimelerin toplanması için memur ve ahalinin yardımına başvuruldu. Başta memurlar (İane-i umumiye)∗* olmak üzere Tebaadan toplanan zorunlu yardımların miktarı zamanla 1.500.000’e ulaştı. Bu sayede faizli kaimelerin bir kısmı piyasadan toplandı. Toplanan kaimeler Darphanenin bahçesinde padişahın nezaretinde yakılarak imha edildi. Şam’da meydana gelen isyanı bastırmak için gerekli para elde kalan yardımlardan karşılandı. Tedavülde bulunan ve toplanarak imha edilemeyen Kaimeler için Bank-ı Osmanî’ye yetki verildi. Bu zaman zarfında 1854 Kırım Harbinin vukuu bulması ile bu teşebbüs de yarım kalmış ve savaşın mali yükünü karşılamak adına Ordu Kaimeleri çıkarılarak piyasaya sürülmüştür.38

B. Gelir Gider Dengesi

Mali sistemin en önemli özelliklerinden biri dış ticaret açığı meselesidir. Kısaca bu ihracatın, ithalatı karşılama oranı demektir. Yani gelir ile gider arasında oluşan dengedir. Avrupalı devletler gümrük duvarlarını yukarı çekerek ithalatın azalmasını sağlamıştır. Böylece ihracat geliri artarken ithalat azaldığı, hatta durma noktasına geldiği için kâra geçmişlerdir. Osmanlı Devleti ise 1838 Ticaret Anlaşması’yla neredeyse sıfırladığı gümrük oranlarını tüm Avrupa devletlerine sununca tam tersi bir durum yaşanmıştır. İthalat artarken ihracat durma noktasına gelmiştir. Böylece borçlar artarken gelirler en alt düzeye gelmiştir. Devamında ülke borç almaya mecbur bir hale gelmiştir. 1854 Kırım Harbi esnasında Osmanlı Devleti çok ağır koşullarla borçlanma dönemine girmiştir.

Yukarıda Osmanlı Devleti’nin başlıca gelir kaynaklarına değinilmişti. Tanzimat’ın ekonomi ve maliye politikası yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Artık vergilendirme sistemi adalete dayanan mükelleflerden alınması usulü kabul olundu. Bunun yanı sıra “iktidar” ve kesinlik prensipleri getirildi.39 “İltizam Usulü” 1839

37 E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 134.

İane-i umumiye: Kelime anlamı, umumi yardım demektir. Kaime uygulamasının kaldırılması için

yapılan ilk uygulamadır. Öncelikle memurların maaşlarından kesilecektir. Daha sonra esnaf ve sancaklardan erkek nüfus başına toplanacaktı. Geniş bilgi için bkz. A. Akyıldız, a.g.e., s. 84-104).

38 E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 134; A. Akyıldız, a.g.e., s. 63. 39 Nihat Sayar, a.g.e., s. 184.

(30)

öncesinde pek çok şikâyete konu olmuştur. Gülhane Hattı Hümayunu ile bu usule son verilince taşralara “muhassıl” denen vergi tahsilatçıları görevlendirildi. Bu usul halkın üzerindeki mültezim baskısını azaltarak paraların hazineye aktarılması hususunda başarılı olmuştur.40

Mültezim denilen kişiler genellikle sarraflardı. Memurlar istifade ettikleri için iltizama göz yummak zorunda kalıyorlardı. Zamanla iltizam olunan devlet gelirleri o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, ancak büyük sermaye ve kredi sahipleri bu işlere girebilir hale gelmişti. Yapılan müzayedeler hiçbir denetime tabii olmadığından mültezimler aralarında anlaşarak açık arttırmaları lehlerine çeviriyordu. Bu durum ihalelerde devlet hazinesinin zarar etmesine sebebiyet vermekteydi. Mültezimlik yapan gayrimüslimlerden en çok menfaat sağlayan grup ise Ermeniler olmuştur. Hatta bu işlerden sağladıkları gelirlerle sıkılmadan saray yavrusu denebilecek evler yaptırarak vezirlerle adeta yarışa girmişlerdir.41

Vergi sisteminde düşünülen yenilikler için “müsavat usulü” yerine varlık ve iktidara göre tespit edilecek olan temettüat defterleri usulü getirilmiştir. Bununla eyalet ve sancaklarda daha adil bir yapılanma amaçlanmıştır. Gülhane Hattı Hümayunu ile başlayan bu uygulama 1858 yılına değin devam etmiştir.42

Osmanlı Devletinde artık lüks tüketim, Avrupai yaşam tarzı öne çıkmaktadır. Devlet tasarruf tedbiri uygulamak bir yana neredeyse israfı teşvik etmiştir. Abdülmecit zamanında şehzadelerin sünnet düğünleri şaşaalı geçmekte olup günlerce devem etmiştir. Bunun yanı sıra kızları için nişan ve düğün törenlerinde israf edilen paralar yüz binlerle ifade edilmektedir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde çok lüks köşkler, saraylar, yalılar ve konaklar inşa edilmeye başlanmış olup, devlet erkânı ve bankerler de bu katara dâhil olmuştur.

40 Mehmet Zeki Pakalın, Tanzimat Maliye Nazırları, C.I, Kanaat Kitabevi, İstanbul 1939, s. 37; S.

Açba, a.g.e., s. 48.

41 M. Z. Pakalın , a.g.e., s. 37; S. Açba, a.g.e., s. 49.

42 Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğunun İktisadi Şartları Hakkında bir Tetkik, Türkiye İş Bankası

(31)

Öyle ki vükela ve zenginlerin saray, yalı, köşk ve konaklarında 50.000 köle ve 40000 hizmetçi olmak üzere 90000 çalışan bulunmaktaydı.43

C. Borçlanmanın Genel Yapısı

Osmanlı maliyesi daha önceleri borçlanma işlerine girmediği ve kendisi de güçlü iken ülkeleri borçlandırarak sömürmediği için bu işlerde acemidir. Bu konulardaki cehaletinden ötürü Duyun-ı Umumiye İdaresi kurulana kadar gerek borç verenlerin uyanıklığı gerek devlet adamlarının şahsi çıkar teşebbüsleri sayesinde borçlanılan paranın ancak yarısı eline geçmiştir. Devrin Paşaları aldıkları rüşvete bakarken Saray halkı da adeta ganimet bulmuş ve geri ödemeyecekmiş gibi har vurup harman savurmuştur. İşte bu süreç sonunda 1874–1875 bütçesinde Devletin tüm gelirlerinin toplamı 17 milyon altın olarak görülürken dış borç ödemesi ise 13 milyona ulaşmıştır.44

Yaşanan bu süreçle beraber borç sürekli artış gösterirken vergilerin tahsilinde sıkıntılar ortaya çıkmaya başlamıştır. Böylece devletin gelir gider dengesi bozulmuş, gider sürekli artarken gelirler erimiştir. Bir yandan da savaş tehlikesi ortaya çıkmış olup artık tedbir alma dönemine başlamak zaruri hal almıştır. Tabidir ki ilk iş tasarruf tedbirleri, yeni vergilendirme ve dış borç alımı olacaktır. Artık maliye iflasın eşiğindedir. Şimdi ilk borç teşebbüsü ile başlayan ve 1954’e değin uzanan sürece bakmaya çalışacağız.

43 E. Kolerkılıç, a.g.e., s.128; S. Açba, a.g.e., s. 51.

44 Faruk Yılmaz, a.g.e., s. 26. Geniş bilgi için bk. Ziya Karamursal, “Osmanlı İmparatorluğuna Mali

Bir Bakış”, Akşam, Seri:3 no:11, İstanbul 1936, s. 35; Duru-Turan-Öngeoğlu, Atatürk Dönemi Maliye

(32)

III. İLK DIŞ BORÇ TEŞEBBÜSÜ VE DUYÛN-I UMUMİYYE’NİN KURULUŞUNA KADAR İSTİKRAZLAR DÖNEMİ

Kaynaklar Osmanlı Devleti’nin ilk borç teşebbüsünün 1854 Kırım Harbi ile başladığı yönünde ittifak etseler de, ilk istikraz teşebbüsüne ait belgenin 1840 yılına ait olduğuna dair bilgiler vardır. Nitekim 1840 yılında Osmanlı Devleti hazine tahvili çıkararak, Londra’ya ihraç etmiş ve böylece ilk kez borçlanmıştır.45

1854 yılında Ruslarla başlayan Kırım Harbi Osmanlı Devleti’nin ekonomik olarak aldığı tedbirleri olumsuz etkilemiştir. Daha öncede belirttiğimiz üzere kaime toplamak için yapılan ianelerin bir kısmı savaşın masraflarının karşılanması için harcanmıştır. Harcanan miktar kâfi gelmediğinden Muharrem Kararnamesine kadar geçecek borçlanma ve iflas süreci başlamıştır. Alınan borçlar daha ziyade memur maaşları, yeni saray yapımları, donanma inşası gibi üretime değil tüketime yönelik harcandığı için çark dönmez hale gelmiştir. Yapılan yanlışlar neticesinde 1854’den 1876 yılına gelindiği zaman artık Osmanlı Devleti hazinesi için iflas kaçınılmaz olacaktır.

A. 1854 Borçlanması

Kırım Savaşı başlayınca Osmanlı mali yönetimi İane-i Umumiye neticesi toplatmaya başlamış olduğu kaimelerin toplanmasından vazgeçer. Yerine savaş bölgesinde geçerli olmak üzere 171.250 keseye denk gelen Ordu kaimelerini çıkararak Galata bankerlerine başvurulur.46 Söz konusu dönemde Osmanlı Devletinin gelir tahmini 7.500.000 liradır. Bütçe ve kaimelerin gelirleri yetmediği için, 4 Ağustos 1854 yılında Sultan Abdülmecid ikna edilerek 5.000.000 İngiliz liralık istikraz için irade çıkarması sağlanır. Londra’dan Dent Palmer and Company ve ortağı Paris’ten Goldschmith Company ile 3.000.000 İngiliz Sterlini bedel ile istikrazda bulunulur. Bu dönemde 10 Osmanlı Lirası, 11 İngiliz Sterlini olduğundan 3.300.000 lira borca tekabül ediyordu.

45 Yalçın Doğan, IMF Kıskacında Türkiye, Toplum Yayınları, Ankara 1980, s. 70; F. Yılmaz, a.g.e.,

s. 26.

46 E.Kolerkılıç, a.g.e., s. 134; S. Açba, a.g.e., s. 53; Donald Blaisdell, Osmanlı İmparatorluğu’nda

(33)

Söz konusu istikraz için bazı şartlar öne sürülmüş, paranın kullanımına sınır getirilmeye çalışılmıştır. İtfa süresi 33 yıl olacaktır. Yılda iki defa (Nisan, Ekim) Mısır vergisinden ödeme yapılacaktı. Borç %6 ile alınmış gibi görünse de ihraç bedeli %80 olduğu için Osmanlı hazinesine 2.514.913 Osmanlı Altın Lirası girecektir. Para her ne kadar Kırım Harbi masraflarının tedariki için alındı ise de 200.000 lirası eski borçlara, 20.000 lirası saray yapımına ayrılmıştır.47

B. 1855 Borçlanması

1854 yılında alınan borçlar Kırım Harbi’nin finansmanına yetmeyince, Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa’ya bir kez daha müracaat etmiş ve devletlerle istikraz konusunda yeni bir anlaşma yapılmıştır. 27 Mayıs 1853’den 27 Eylül 1855’e kadar savaş giderlerinin toplamı 11.200.000 İngiliz Sterlini tutmuştur.48

Alınan ilk borç savaşın devam etmesi neticesi eriyince yeni bir istikraz için 27 Haziran 1855’te sözleşme imzalandı. İstikraza İngiltere’de yaşamakta olan Yahudi kökenli aile şirketi Rothschild aracılık edecektir.49 Tutarı 5.000.000 İngiliz Sterlini olan borçlanmanın Osmanlı Lirası karşılığı 5.500.000’e tekabül ediyordu. Faiz oranı %4 olarak tespit edilmişti.50 Borca karşılık olarak artan Mısır vergisinin yanı sıra İzmir ve Suriye gümrüklerinin gelirleri gösterilmiştir. Padişah Abdülmecid artan iç borç karşısında alacaklıları teskin için Saray giderlerinin kısılması ve nizami bir bütçe yapılmasını emretmiştir. “Muvazene Nizamnamesi” ile devlet bütçesinin oluşum esasları kati suretle bir yönetmeliğe bağlanmıştır.51

47 İbrahim Hakkı Yeniay, Yeni Osmanlı Borçları Tarihi, İ. Ü. İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul

1964, s. 1922; E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 134; Z. Karamursal, a.g.e., s. 41; S. Açba, a.g.e., s. 52-56; F. Yılmaz, a.g.e., s. 29.

48 S. Yerasimos, a.g.e., s. 694; S. Açba, a.g.e., s. 55-56. 49 F. Yılmaz, a.g.e., s. 30, S. Açba, a.g.e., s. 54.

50 Kirkor Kömürcan, Türkiye İmparatorluk Devri Dış Borçlar Tarihçesi, Yüksek Ekonomi ve Ticaret

Okulu Yayınları, İstanbu1 1948, s. 15–16.

51 Faruk Yılmaz, a.g.e., s. 30; S. Açba, a.g.e., s. 56; N. Sayar, a.g.e., s. 193-194; Cüneyt Ölçer,

Osmanlı Bankası Aracılığı ile Yapılan Osmanlı Devleti Borç Anlaşmaları, Yenilik Basımevi, İstanbul

(34)

C. 1858 Borçlanması

Osmanlı Devleti Kırım Harbi’nden galibiyetle çıktığı halde, 1856 Paris Barış Anlaşması mali açıdan tam bir yıkım olmuştur. Savaş öncesi iane ile kaimelerin piyasadan toplanması işi yarım kalmıştı. Savaş süresince başvurulan dış istikrazların da etkisi ile ilk Osmanlı Kâğıt Parası olan “Kaim”lerin yaklaşık % 30 değer kaybı yaşadığı görülür.52 1858 borçlanmasının temelinde yatan etken, değeri % 30 nispetinde azalan kaimeleri piyasadan toplayabilme düşüncesiydi. Bir bakıma Kırım Harbi ile yarım kalan işin tamamlanması arzu ediliyordu.

Maliye yönetimi iç borçlanma sebebiyle piyasaya çıkan 1.088.000 kese karşılığı kaimeden yalnızca 150.000 kese tedavülde bulunmaktadır.53 Bu sebepledir ki kaimelerin toplanabilmesi için gereken parayı bulabilmek için iç kaynaklar yetersiz kalınca yeni bir dış borçlanma gündeme geldi.

Osmanlı Devleti mali yönetiminin teşebbüsleri neticesi aranan para Londra’da tanıdık bir bankadan gelir. 1858 yılında Londra merkezli Dent Palmer ve ortaklarına ait banka ile istikraz akdi imza edildi.

Dent Palmer ve Ortakları ile akdedilen istikrazın bedeli 5.000.000 İngiliz Sterlini olmakla beraber 5.500.000 Osmanlı Lirasına tekabül eden bir miktardır. Anlaşma gereği yıllık faiz oranı %6 olarak belirlenmiştir. Osmanlı Maliyesi %80 ihraç ve %1 itfa bedeli akdedildiği için ele geçen tutar 4.056.250 lira idi. Geri dönüşü 33 yıla yayılan Anlaşmaya gelir olarak İstanbul Gümrük vergileri ve Okturya resminin bir kısmı karşılık gösterilmiştir.

Maliye yetkilileri piyasada mevcut bulunan kaimelerden 3.500.000 lira tutarındaki kısmını toplayabilmiştir.

Toplanan Kaimeler daha önce de olduğu gibi oluşturulan komisyon nezaretinde yakılarak imha edilmiştir. Ancak daha öncede belirttiğimiz gibi

52 D. Blaisdell, a.g.e., s. 33; S. Açba, a.g.e., s. 57. 53 E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 135, S. Açba, a.g.e., s. 59.

(35)

taklidinin kolay olması neticesi piyasada kaldığı ilan edilen 800.000 kaime rakamı gerçeği yansıtmayabilir.54

D. 1860 Borçlanması (Mires İstikrazı)

1858 Borçlanması ekonomik ve sosyal hayatta yalancı bir bahar yaşanmasına sebep oldu. Hatırlanacağı üzere 1858 borçlanması ile sahteler hariç 800.000 kaime toplanamamıştı. Hatta Padişah Abdülmecit Saray masraflarının kısıtlanması adına bir irade yayınlamıştı. Ancak pembe bulutlar çabuk dağılmıştır.55 Başta Padişah Abdülmecit tasarruf tedbirlerini çabuk unutup harcama sevdasına düşeceklerdir. Osmanlı Devleti’nin İstanbul’un fethinden itibaren yönetim merkezi konumunda bulunan Topkapı Sarayı’na rakip olacak Dolmabahçe Sarayının inşasına izin verilmiştir. 1859–1864 yılları arası yapılan Sarayın maliyeti için hazineden 5.000.000 Osmanlı altın lirası harcanmıştır. İşte içinde bulunulan durum bundan ibarettir.

Devletin dış borç ödemelerinin faizi için yaklaşık 900.000 lira ve Galata Bankerlerine de 9.000.000 lira olmak üzere toplam 10.000.000 liraya ihtiyacı vardı. Galata Bankerlerine borcun artmamasının en önemli sebebi Harbiye ve Bahriye Nezaretlerine ait ihaleleri alan müteahhitlerin alacak senetlerini bankerlere satmasıdır. Galata Bankerleri de bu senetleri Londra ve Paris piyasalarında her 3 ayda yenilenen bonolara çevirmişlerdir.56 Osmanlı Devleti acil olarak yeni bir

istikraza başvurmak zorunda kalacaktır. Bu hem devletin işlerinin yürütülebilmesi hem de Avrupalı alacaklıların borçlarının ödenerek Devlet itibarının ayaklar altına alınmaması için gerekliydi. Bu amaçla dış borç teşebbüsü ilk olarak İngiltere’ye iletildi. İngiltere borç vermemek için çok ağır şartlar ileri sürdü. Hemen diğer Avrupalı Devlet Fransa’ya müracaat edildi. Rothschild, Pereire ve Lafitte gibi dönemin önde gelen bankerlerine müracaat edildiyse de sonuç alınamadı.

54 İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 31-32, N. Sayar, a.g.e., s. 194, S. Açba, a.g.e., s. 59-60, F. Yılmaz, a.g.e., s.

31.

55 D. Blaisdell, a.g.e., s. 34; S. Açba, a.g.e., s. 60. 56 İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 32, S Açba, a.g.e., s. 64.

(36)

Nihayet Osmanlı yetkilileri Demiryolları Genel Sandığı müdürü olan ve piyasalarda sicili pek parlak olmayan bir bankere M.Mires’e müracaat edecektir. Ekim 1860 tarihinde Mires istikrazı adı ile anılacak 400 milyon Franklık bir istikraz akdi yapıldı. İstikrazın faiz oranı %6 olarak belirlenirken, ihraç bedeli %53,752tir. Vade ise 36 yıla uzatılırken, Mires bu parayı 18 ayda taksitler halinde yatıracak iken faiz ve itfa hemen başlayacaktı.57

Yapılan istikraz piyasalarda duyulur duyulmaz Galata Bankerleri Mires’e müracaat ederek hükümetten olan alacaklarının kendilerine ödenmesi için bastırsalar da Hükümetin şiddetle muhalefeti üzerine bu girişim başarısız oldu.58

Şartları çok ağırda olsa istikraz başarıya ulaşamamıştır. Borçlanmanın başarıya ulaşamamasının önemli nedenlerinden biri o sırada Suriye’de meydana gelen olaylarda Fransa’nın siyasi politikaları ve Osmanlı Devletinden koparmaya çalıştığı tavizlerdir.59

Mires aldığı tahvilleri Avrupa piyasasında sadece Fransa’da 60 milyon franklık bir satışa ulaştırabilmiştir. Daha önceden borsa dolandırıcılığına da karışan Mires ortakların şikâyeti üzerine Fransız yetkililerince tutuklanmıştır. Mires’in tutuklanmasıyla Avrupa da başlayan mali belirsizlik sebebi ile iflaslar ortaya çıkmıştır. Avrupa mali sistemindeki belirsizliğin etkileri kısa sürede Osmanlı Devleti’ne de sıçradı. Galata Bankerleri ellerinde bulundurdukları ve süreleri dolmuş senetleri tahsile başlayınca Liranın sterlin karşısında 100’e 110 olan oranı 100’e 190’ a ulaşmıştır. Osmanlı Devleti buhranı çabuk atlatabilmek adına Londra’dan maliye uzmanı getirmek zorunda kalmıştır.60

57 S. Açba, a.g.e., s. 64; İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 33, F. Yılmaz, a.g.e., s. 32. 58 İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 34; S. Açba, a.g.e., s. 65.

59 Hüseyin Al-Şevket Kamil Akar, “Uluslar arası Finans Politik Açısından 1860-61 Suriye Bunalımı

ve Mires Borçlanması”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 45 (2007), İstanbul 2008, s. 77-122.

(37)

Durumun ağırlığı karşısında Osmanlı Devleti Mires istikrazının feshini sağlayabilmek adına İngiltere ve Fransa ile görüşmeler yapmıştır. Buhranın bir an önce sonlandırabilmek için yardım istemiştir. Bir müddet sonra durum düzeltilmiş ve istikraz akdi feshedilmiştir.61

E. 1862 Borçlanması

1860 Mires istikrazındaki başarısızlıkla beraber Suriye’de isyan çıkması ve diğer vilayetlere yayılmaya başlaması, Galata bankerlerinin yurtdışına çok miktarda para ihracı, kaimelerin yeniden tedavüle koyulması söz konusudur. Amaçlanan konuların başında kaimelerin toplanıp imha edilerek madeni para ile değişimi gündeme gelmiştir.

Neticede Londra merkezli Devaux şirketi ile % 6 faizli, ihraç bedeli % 68 ve vadesi 23 yıl olarak belirlenen 200 milyon Fransız Frangı karşılığı bir borçlanmaya gidilmiştir. Borca karşılık olarak ise tuz, tütün, damga resmi ve temettü vergisi gösterildi. Verilecek borcun Osmanlı Lirası karşılığı 8.800.000 lira olmasına rağmen hazine hesabına giren para 5.984.000 Lirada kalmıştır. 1862 borçlanması Mires istikrazına nazaran oldukça rağbet görmüştür. Bu sayede piyasada bulunan kaimeler toplanmaya başlanmıştır. Para yetmeyince bir kısmı madeni para bir kısmı da tahvilat verilmek suretiyle toplanmış ve komisyon huzurunda imha edilmiştir. Londra’dan gelen uzmanlar ve Fuat Paşa ile gelişen ekonomi yönetimi Devlet-i Aliyye Bankası’nı (Ottoman Bank) kuracaklardır.62

F. 1863 Borçlanması

Osmanlı Devleti 1862 istikrazı ile kaime denilen kâğıt paralardan kurtulurken sıkıntı piyasada dolaşan 5’lik ve 6’lık bakır paraların değerinin % 50 düşmesi ile yaşanmaktadır. Bu arada Galata Bankerlerinden alınan ve on yıl içinde ödenmeleri gereken borç meblağlarının artması Hükümetin önemli problemleri olarak görülmektedir.

61 F. Yılmaz, a.g.e., s. 33; İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 34-35. 62 E. Kolerkılıç, a.g.e., s. 13; S. Açba, a.g.e., s. 71-72.

(38)

Bu borçlanma için henüz kurulmakta olan Osmanlı Bankası aracı olarak kullanılmıştır. Hükümet alınacak bu borçla yukarıda söylenen iç borçların tasfiyesini planlamıştır.

Osmanlı Bankası ile yapılan borçlanmanın şartlarına gelince; 200 milyon frank tutarındaki borcun faizi % 6 itfa bedeli % 2 kabul edilecekti. Borcun Osmanlı parası karşılığı 8.800.000 lira idi. Ancak ele geçen para 6.280.000 liraya tekabül etmiştir. Bursa ve Edirne’ harir öşrü, Midilli, İzmir ve Karesi zeytinyağı öşrü, tuz resmi, tütün öşrü karşılık olarak gösterilmiştir. Borçlanmanın ödeme süresi 23 yıl olarak belirlenmiştir. Ele geçen paraların bir kısmı ile muntazam olamayan iç borçlar ile Galata Bankerlerinin vadesi gelen borçları ödenmiş ancak değeri düşük bakır paraların toplanması için yeterli olmamıştır.63

G. 1865 Borçlanması

Osmanlı hükümeti için yeni mali politikaların temelinde dış borçları karşılamak için yeni borç anlaşmaları yatmaktadır. Nitekim vadesi gelen ödemeler için hazinede para bulunmadığından 1865 yılında “Ağnam” istikrazı ve “Esham-ı Umumiye” İstikrazı olmak üzere iki adet borç anlaşması imza edilmiştir. Ağnam istikrazı için Osmanlı Bankası, Fransız Credit Mobilier ve Societe Generali ile 150.000.000 Franklık anlaşmaya varılmıştır. Bu paranın Osmanlı Lirası olarak karşılığı 6.600.000’dır. Borcun vadesi 21 sene, faiz oranı %6 itfa bedeli %2,44, ihraç fiyatı % 66’dır. Borçlanmaya karşılık olarak Ağnam vergisi ile Ergani Bakır işletmesi gösterilmiştir. Alacakların çoğunluğunun Ağnam vergisi ile ödenecek olmasından dolayı anlaşma Ağnam istikrazı olarak da bilinir. Ağnam istikrazı ile kamu harcamaları karşılanmayıp sadece biriken dış borç faizleri ödeneceğinden acilen yeni bir istikraz gerekmekteydi.64

63 İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 36; S. Açba, a.g.e., s. 72-74; F. Yılmaz, a.g.e., s. 33-34;

Duru-Turan-Öngeoğlu, a.g.e., s. 80.

64 İ. H. Yeniay, a.g.e., s. 38-39, S. Açba, a.g.e., s. 74-75; F. Yılmaz, a.g.e., s. 33-34; K. Kömürcan,

Referanslar

Benzer Belgeler

“Sanatın bir tek ve açık amacı vardır: İnsanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek ve insanlarda bu yükselme isteğini uyandırmak” diyen

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 20 Mart 1990 günlü oturumunda, Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Ozay’m görevden uzaklaştırılmasını protesto eden bir

Complete hydatidiform mole with a coexisting fetus (CMCF) is a rare entity, with an incidence of 1 in 22,000-100,000 pregnancies.. It is associated with many complications,

Ancak hünkârın bu ihtarına rağmen bu huylarını bir türlü elden bıraka­ mayan KARAGÖZ ile HACİVAT yi­ ne karşılıklı konuşmalarıyla işin ak­ samasına

Görüldüğü üzere meydana gelen olaylar esnasında saldırılan kişileri korumak için hem güvenlik kuvvetleri hem de Müslüman halk gayret göstermiş ve

Yüzyılda Anadolu’dan İstanbul’a Olan Mevsimlik Ermeni İşçi Göçleri Seasonal Armenian Labor Migrations from Anatolia to Istanbul in the Nineteenth Century. Özgür YILMAZ

Antlaşmanın içeriği hakkında basına bilgi veren Şükrü Saraçoğlu, yaptığı açıklamada, antlaşma ile Fenerler avanslarını kapsamayan 107.5 milyon altın

Taşocağı proje tanıtım dosyasının kendilerine 6 ay önce verilmesi gerekirken, birkaç gün önce ulaştırıldığını belirten Muhtar Güven Ergüven, “Tanıtım dosyasını