• Sonuç bulunamadı

Bir gül için bin dikene katlanan bahçıvan:Orhan Karaveli örnek bir çalışma niteliğindeki kitabında Sakallı Celal'in hayatının bilinmeyen yönlerini göz önüne seriyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir gül için bin dikene katlanan bahçıvan:Orhan Karaveli örnek bir çalışma niteliğindeki kitabında Sakallı Celal'in hayatının bilinmeyen yönlerini göz önüne seriyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir gül için bin dikene

katlanan bahçıvan

Orhan Karaveli örnek bir çalışma niteliğindeki kitabında Sakallı

Celal'in hayatının bilinmeyen yönlerini göz önüne seriyor

B

ir ara dilimize ne çok takılmıştı: “Bizler Doğu’ya giden bir geminin güvertesinde Batı’ya doğru koşuyor, Batılılaştığımızı sanıyoruz.”

Ya da: “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur.”

Kaynağı kimdi bu sözlerin, pek merak etmezdik doğrusu. Sonradan öğrendik: Sakallı Celal’miş.

Peki, kimdi Sakallı Celal? Merak edenler bile, onun yaşamı üstüne üç-beş cümlelik bilgi edinebildiler, o kadar. Sakallı Celal bizler ve bizden sonra gelen kuşaklar için hep karanlıkta kaldı. Sanki yaşayıp yaşamadığı bile pek bilinmeyen bir halk bilgesiydi. Nasreddin Hoca gibi. İncili Çavuş gibi.

Düne kadar.

Orhan Karaveli, “Sakallı Celal” (Permagon Yayınları) kitabıyla Cevat Çapan ın dediği gibi, “örnek bir çalışma ile bu merakımızı giderdi”.

Soyadının Yalnız olduğunu bile bu “sözlü tarih”le öğrendik.

★ ★ ★

1886-1962 yılları arasında yaşamış Sakallı Celal. Kökleri Bosna’ya uzanan bir ailenin, sonradan bahriye nazırı olan Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğluymuş, öğrenimini Galatasaray Sultanisi’nde yaptıktan sonra Paris’e gitmiş. Yurda dönünce Üsküp’te, Anadolu’da

öğretmenlik yapmış. İlkeleri yüzünden hiçbir okulda barınamamış. Kişiliğinden ödün vermektense “çekip gitmeyi” yeğlemiş. Kimseye eyvallah etmemiş. Her çeşit işe bulaşmış. Çımacılıktan, hamallıktan fabrika işçiliğine kadar. Yaşamının son yıllarını İstanbul’da, Kazım Taşkent’in kendisini yerleştirdiği Doğan Apartmanı’nda bir odada geçirmiş.

1942-1954 arasında aynı binada oturan Cahit Davran, şöyle anlatıyor Sakalh Celal’i: “Dev gibi bir adamdı. Temiz olmayan bir insan izlenimi bırakırdı ama, paradoksal olarak, tam bir temizlik hastasıydı, öyle ki, karşılıklı konuşurken elindeki -genelde- Fransızca gazeteyi sizden mikrop kapmamak için ağzının önünde tutardı. (...) Konuşurken ağzının içine baktırırdı. Sosyal ve benzeri konularda Türk toplumunda gördüğü eksiklik ve

aksaklıkları uzun uzun anlatırdı. (...) Çok kültürlü ve farklı bir insan olduğu her halinden belliydi. (...) Sevimliliğinin yanı sıra çok ciddi bir insandı. (...) ‘Eksantrik’ bir kişilik! Ve topluma adeta rest çekmiş bir hali vardı.”

★ ★ ★

Karaveli’nin kitabında çeşitli yazarların Sakalh Celal’le ilgili görüşleri de yer alıyor. Mahir Iz’in anılarından bir alıntıyı aktarmak istiyorum: “Bir gün (Sakallı Celal’e) Kadıköy vapurunda rastlamıştım. ‘Sizi hâlâ huzura

kavuşmuş göremiyorum. Siz ne istiyorsanız, ne

düşünüyorsanız, hatta

şimdiye kadar düşünmediklerinizin hepsini Mustafa Kemal Paşa yaptı. Neden hâlâ memnun

değilsiniz?’ diye sordum. Bana ‘Sen hiç tiyatroya gitmedin mi? Perde açılır, karyolaya uzanmış bir hasta görürsün, başında ilaç veren bir de hemşire vardır. Biraz sonra doktor içeri girer, nabız yoklar, reçete yazar... (Aslında) ortada ne hasta, ne hemşire ne de doktor vardır. Bunların hepsi bilirsin ki rolden ibarettir, işte bizim Cumhuriyetimiz de Yaşasm Cumhuriyet rolünden ibarettir’ diye karşılık verdi!”

★ ★ ★

Ahmet Haşim anılarına değindiği bir yazısında “Ankara Lisesi’nin bahçesindeki havuzun başında akşamlan Sakallı Celal’in harikulade saçmalannı dinlerdik” demiş.

Bir bakıma Melih Cevdet Anday’m görüşünü destekliyor bu. Anday, Sakallı Celal’in

savaşımlarının bugünün savaşım anlayışıyla bağdaşmaz olduğunu ileri sürüyor. “Sanki toplumu değiştirmek için değil, okumuş yazmıştan şaşırtmak için bu yolu tutmuştur o” diyor. Haldun Taner her ayrıcalık hevesinin kökeninde -aranırsa- bir kompleks, bir göstermecilik duygusu yattığının görüldüğünü söylüyor. Ve ekliyor: “Alçakgönüllü değerlerin güme gittiği bir ortamda herkesin ‘ben de vanm’ diye bar bar

bağırması, kişilikte ya da görünümde -bazen ikisinde birden- abartıya varması doğal karşılanmalıdır.”

★ ★ ★

Müdür yardımcılığından atıldığının ertesi günü bir boyacı sandığı edinerek okulunun önünde öğrencilerinin ayakkabısını boyayarak tepkisini gösteren bu sıra dışı insanın yaşamını keyifle okudum. Asıl ilgimi çeken, onun ödün vermez kişiliği oldu. Ankara Sultanisi müdürlüğü yaptığı dönemde öğrencileri mezun etmek konusunda “müşkülpesent” davranmaması istenmiş, “Ankara Sultanisi boyacı küpü değildir” diye yanıt verince vekalet emrine alınmıştı. Genç Maarif Vekili Hamdullah Suphi, bu konuda bir daha düşünmesini isteyince, şöyle demişti Sakalh Celal:

“Bak Hamdullah, Meşrutiyet ilan ettik, olmadı; Cumhuriyet’i getirdik, gene olmadı. Bir de Ciddiyet’i denemeye ne dersin?”

★ ★ ★

Sakallı Celal’in mezar taşmda “Bağban bir gül için bin hare hizmet eder” yazıyormuş. Yani “Bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır.” Yaşamım okuyunca, Sakallı Celal’in bin dikenle yetinmediğini, katlanılacak başka dikenler peşine düştüğünü de gördüm. ■

Referanslar

Benzer Belgeler

sebeple Kâmil Paşayı istihlâf eden Hüseyin Hilmi Paşaca asaleten Maarif Nazırı yapılıp Tevfik Paşa kabinesinde de bu nezareti muhafaza ettikten son­.. ra

Nâzım Usta, “imrenilir şey değil, martıların hayatı,” diyor; ama burada imrenilir bir şey ol­ malı martıların hayatı..

Afşar, yapıtlarının Amerika’ya açıl­ ma olasılığının da olduğunu; ancak bu­ nun için öncelikle çok iyi bir menajer.. A fşar’ın yeni bir

Do- layısıyla bu çalışmada, tedaviye sekonder dış kulak patolojileri genel olarak lokal tedavi ile kontrol edi- lebilir seviyededir denebilir.. Orta kulak

şamının büyük ustalarından Fakir Baykurt’un ölümünün Türk edebiyatı için büyük kayıp olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:.. “Derin bir kültür

“Piyanist değilim arna her piyanistin düşlerinde bu piyano yatar" diyen Manço, Steinuıay piyanosunu, çıktığı bir Almanya turnesinden kazandığı ibralarla almış..

Merhuma Tanrıdan mağfiret, kederli ailesine başsağlığı dileriz.. ANADOLU BANKASI

diyebiliriz. Çünkü biz, alemin hudûsunu delil ile ispat ettikten sonra, onların bunu inkar etmesi mümkün değildir. Sem'iyyât: Örneğin, biz günahların Allah'ın dilemesi