i
Giriş katındaki merdivenler den evin zemin katına iniyo ruz ve şimdi de eskilerin "Li monluk” dedi ği, Barış Man- ço’nun kış bahçesi diye adlandırdığı salondayız. Hasır, bambu ve kestaneden yapılma otur ma bölümleri ön planda. Çengelköy’de ki eski bir yalıdan alınan dev ayna ve saksılar, Manço’nun gözbebeği (sağda). Bu da kış bahçesinin Amerikan barı. Ne marka içki ararsanız mevcut. Manço, akşam yorgunlu ğunu burada attığını söylüyor (sağda).
Barış M anço’nun muhteşem sarayına girdiğinizde ilk bu tabloyla karşı laşıyorsunuz. Mermer Venüs heykeli, Manço’nun deyimiyle adeta içiniz gıcıklayarak sizi içeri buyur ediyor. 19. yüzyıla ait bu heykelden 20 tane daha var (üstte). Kırmızı rengin hakim olduğu mutfak, Lale M anço’nun eseri. BanşM anço’nun da “ Neden burada/oioğra/ımızı çekiyorsunuz" der gibi bir hali var (altta).
1805'lerde
İngilizler'den
kalma bir
köşk... D ört
katlı, ondört
odalı, dört
salonlu, iki
mutfaklı, iki
banyolu, üç
tuvaletli, beş
yatak odalı...
Ve içindeki
antikalarla
birlikte değer
biçilemiyor...
“Piyanist değilim arna her piyanistin düşlerinde bu piyano yatar" diyen Manço, Steinuıay piyanosunu, çıktığı bir Almanya turnesinden kazandığı ibralarla almış. Ve geçtiğimiz haftalarda "7’den 7Tye" programında çaldığı “Rüya" adlı enstrümantal bestesini de bu piyano ile yapmış (yanda).
“Özel Kişiler’ln konuk edildiği bu salonda bulunan tablobr 18. ve 19. yüzyıl Fransız, Alman ve Ingiliz kökenli. Zaten bu salonda iki Hereke halısının dışında “bizden" bir şey yok. Romantik çağa ait bu tablolardan yalnızca bu ikisi (yanda ve altta), Banş Manço’nun köşkünü satın alabilecek değerde. Belçikalı bir konttan alınmış bu tablolar.
Kadıköy'ün Moda'sında 1805'lerden
kalma bir İngiliz köşkündeyiz. O
tarihlerden kalma son üç köşkten
biri. Sahibi artık bir Türk. Yakından
tanıdığınız bir Türk. Pop Müzik
dünyamızın ünlü sanatçılarından
Barış Manço ve ailesi yaşıyor şimdi
bu köşkte. Manço'nun 18. ve 19.
yüzyıllardan kalma antika porselen
ve çinilerle donattığı bu 5 katlı
köşke değer biçmek mümkün değil.
Yazı: H ulusi TUNCA
K
endisine sorarsanız, adresi son derece basitti, 5 yıla yakın dır yayınlanan programının sonlarında söylediği gibi: “Barış Manço (81300) Mo- da/istanbul" HAFTA’nın “ünlülerin Evleri” köşesi için ünlü sanatçıyla rande vulaştığımızda, adresi bildi ğimiz için bir de "tarif" istemem ayıp olur düşünce siyle, bir pazartesi sabahı foto muhabiri arkadaşımla Kireçburnu'ndan koyulduk yola.Fena bir rüzgâr. Salına salına geçtik Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü bir ge lin edasıyla. “Haydarpaşa/ Kadıköy" yazılı mavi zemin üzerindeki beyaz yazıya ka dar izledik yolu. Ve bir de
baktık ki, Kadıköy meyda- nındayız. Eee, ne de olsa gençliğimiz buralarda geç miş. Biliriz. Kıvırdık direksi yonu Moda çay bahçesine giden yoldan yana.
Şimdi “fena halde” yol, iz sorma zamanıdır. Ayıp değil ya, sorduk!
— “Arkadaşım, afeder- sin bizler Barış Manço'nun evini arardık da”
“Abime bak, çok kolay. Hele şöyle soldan bir kıvrıl. Doğru git. Sonra ilk sola sap. 100 metre kadar git. Zaten koca köşkü hemen, göreceksiniz."
Abimin dediğini yaptık. Soldan kıvrıldık. Doğru git tik. İlk sola saptık. 100 metre kadar daha ilerledik. Ve işte karşımızda Barış
Manço’nun evi pardon par don "malikânesi” .
Kapıyı Lale Manço açtı. Bizi iki yıl kadar önce ziya ret etme fırsatı bulabildiği miz Louvre Müzesi'ne ay yine pardon salonlarına bu yur etti. Baba Manço, yuka rıda hazırlanıyormuş. Me ğer "önemli" kişiler burada konuk edilirlermiş Manço- zadeler tarafından!
Muzaffer, çekim için ha zırlıklarını yapıyor, ben de büyük hayranlıkla çinileri, porselenleri, camları,tablo ları, heykelleri inceliyor, ne olduklarını anlamaya çalışı yorum.
Bir de ispanya gezimiz sırasında, Madrid'in en bü yük katedraline götürmüş lerdi de, sonra da “küçü cük" bir odaya "ülkemizin en büyük hâzinesi" diye bizi sokmuşlardı. Top kapı Sara- yı'mızı gözlerimizin önüne getirip, bıyık altından gül müştük.
işte Manço, Türk bası nında kapılarını ilk kez böy le bir yer için açtı bizlere. Japonya’dan ve Çin’den ge
3. Napolyon Dönemi’ne ait bu "Haftalık", ülkemize Abdülaziz döneminde gelmiş. Haftanın 7 günü neye gereksiniminiz varsa, bu gözlere yerleştiriyor, ona göre kullanıyorsunuz. Şu an benzerleri Dolmabahçe Sarayı'nda bulunuyor.
(Üstte)
Çin ve Japonya’dan gelen Imari koleksiyonu, 16. ve 19. yüzyıla ait porselenler den oluşuyor. En büyük özelliği Türkiye'de tek olması. lOO’iin üzerinde parça dan oluşan koleksiyona Manço, özel bir oda ayırmış.
20. yüzyıl başlarına ait olan kristaller, “ Yemek Odası”ndaki özel bölümde korunuyor. Koleksiyon dilinde A rt Deco (1925) ve Art Nouveau (1900) olarak anılıyor. Barış Manço, kristallerine gözü gibi bakıyor adeta.
len imari koleksiyonu (16. ve 19. yüzyıla ait) 100'ün üzerinde parçasıyla işte karşımızdaydı. Türkiye’de benzeri Olmayan bu kolek siyonda, birbirinden güzel porselenler bulunuyordu.
Evin girişindeki sağ ta rafta bulunan salonun (ar kamızı kapıya verirsek) tam
karşısındaydık şimdi: işte birbirinden göz ka maştıran "canV'lar. 18. ve 19. yüzyıldan kalma, özel-, likle Batı Avrupa ülkelerin den (başta İngiltere, Fran sa, Avusturya biraz da İtal ya olmak üzere) toplanma camların en büyük özelliği mineli ve altın işlemeli ol
Barış Manço’nun köşkünde en sevdiği köşelerden biri. Siyah ren gin egemen olduğa -banyosu. Hayli geniş. Bu yüzyılın başla rında Fransız Cartier ve Van Cleef çizgileri ön planda. 1925 tarzı. Hava Kuvvetleri Komutan- lığı’nın giriş kapısını yapan Necdet Altıneller tarafından yapılmış. (Sol
da). Köşkün ikinci katında bulunan ban yo, yatak oda larını birleşti ren koridorun tam başında bulunuyor.
maları. Büyük imparator luklardan kalma. Türkiye' de bir başka benzeri daha yok. Dünya’da ilk 10 ara sında gösteriliyor.
Bu koleksiyonun en bü yüğüne bir Fransız sahip miş. 300 parçalık koleksi yonu 1984 Nisan’ında Pa ris’te yapılan bir açık artır ma ile satılmış. Ve bunlar dan 5'ini Barış Manço almış. O yıllarda dekoratif eşya olarak kullanılan "cam’dan şimdilerde "çay bardağı" olarak yararlanılması Man- ço’yu en çok üzen konula rın başında geliyor.
“Ünlülerin Evleri" dedik daha salondan bile çıkama dık. İşte Manço dünyanın 1 numaralı piyanolarından Steinvvay'in başında. “Piya nist değilim ama bu piyano her piyanistin rüyasıdır. Al manya konserlerimde ka zandığım paralarla aldığım bu piyano ile yaptığım ilk beste de “Rüya” adını taşı yor.” diyor Manço.
Hâlâ salondayız. Çünkü duvarları süsleyen tablolar dan da söz etmek gerek. 18. ve 19. yüzyıl Fransız, Alman ve İngiliz kökenli ressamla rın eserleri. Osmanlı yok. Hemen söze giriyor ve “Za ten bu salonda iki Hereke halısından başka Türk eseri yok” diyor. Resimler genel likle, romantik. İki tablo var ki, dudak uçurtan cinsten. Manço: “Onları satsam, bu nun gibi bir köşk daha alırım” diyor.
Köşk dedik de! Kadıköy’ ün Moda’sını 1805'lerde in- gilizler kurmuş. Sokaklarda ender olarak Türkçe konu şana rastlanırmış. Hemen her sokakta bir kilise bulu nurmuş. Fransızlar, Alman lar, İtalyanlar çoğunluktay
mış. Sonraları satıp satıp, gitmeye başlamışlar.
Moda'da kalan son üç İngiliz köşkünden birini al mak da Manço'lara kısmet olmuş. 1984’de almış. Tam bir yıl restorasyonu ile uğ raşmış 6 yıldır bu köşkte oturuyor. Dört katlı, 14 odalı, dört salonlu (ikisi çocukları Doğukan’la Batı- kan'ın gelecekte kız arka daşlarını ağırlamaları için), iki mutfaklı, iki banyolu, üç tuvaletli, beş yatak odalı bir köşk işte. Toplam 500 metre kare civarında. ■
Hâlâ salondayız, işte bu da 3. Napolyon dönemin den kalma bir “Haftalık”. Yedi gözü var ve her göz haftanın bir gününe ayrıl mış. Hangi gün, neyi kulla nacaksınız, ilgili gözde bu lunuyor. Ülkemize Sultan ^Abdülaziz döneminde gel- ” miş. Yani 1800'lerin ortala- ( rında. Benzerleri bir tek
Dolmabahçe Sarayı’nda var. Bu tarz mobilyalar daha sonra Viyana'da da üretil miş. Bu nedenle Barış’ınkini Viyana tarzıyla karıştıranlar varmış aman dikkat!
Nihayet “Yemek Odası” ndayız. Yine giriş katı. Bu kez, girişte solda. Genişçe. Mutfağa açılıyor. Duvarlar yine, Manço’nun deyimiyle “Lale’nin Barış’tan yürüttü ğü” çinilerle dolu. İngiliz. Burnumuza, mutfaktan mantarlı flaminyon kokuları geliyor. Ve Muzafferle ister istemez, mutfağın hemen yanı başındaki merdiven lerden bir alt kata iniyoruz. “Kış Bahçesi’’ne.
Eskilerin “Limonluk” de diği yer, İtalyan siyah-be- yaz seramiklerle donatıl mış. Hasır, bambu ve kesta
ne oturma yerlerine hakim. Çağdaş bir biçimde döşen miş. Bahçeye bakan camlar vitraylarla süslenmiş. Çen gelköy'de yıkılan bir yalı dan alınan duvar boyu ayna ve saksılar ayrı bir güzellik veriyor. Ve bir de her türden “yabancı” içkinin bulundu ğu bir Amerikan bar. “Ak şamları yorgunluğumuzu burada atıyoruz” diyor Manço.
Yeniden bir üst kata çık ı- yoruz. Hayret! Mutfak, bil diğimiz mutfaklardan. Barış Manço, objektifimize poz verirken adeta “Beni buraya neden soktunuz?” der gibi. Ama Lale'nin kırmızı renge olan düşkünlüğünü hemen anlamak mümkün.
Bu kez bir kat tırmanıyo ruz halıyla döşeli merdiven lerden. Yatak odalarını ayı ran koridorda 3. Napolyon döneminden kalma parça lar ve de “Venüs’ün Doğu şu” adlı tablo var. Sinsi sinsi gülüyor Manço ve ekliyor: “Bu katın ehemmiyeti de ancak bu tablo ile açıklana b ild i.”
Ve son olarak banyoda yız. Bu yüzyılın başlarında Fransız Cartier ve Van Cleef Arpelrs tasarımcılarının çiz gileriyle gerçekleşmiş. 1925 tarzı. Uygulayan Necdet Altıneller. Hani şu Ankara’ daki Hava Kuvvetleri Komu tanlığının giriş kapısını ta sarlayan Altıneller.
Eee işimiz bitti, dönme miz gerek. Nerede! Lale Manço yolumuzu kesiyor ve “Mantarlı flaminyonum- dan yemeden bir yere bı rakmam.” diyor. Hayır demek ne müm kün! Fotoğraflar: Muzaffer KAN TARCIOĞLU w |j|
,V
Taha Toros Arşivi