• Sonuç bulunamadı

O devrin kılık kıyafeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "O devrin kılık kıyafeti"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Geçmî§ zaman olur ki

BURHAN

FELEK

0

DEVRİN

mokasenlerin daha kabası bulunurdu. Erkekler, bilhassa İstanbul’da efendi­ den adamlar, tatil günlerinde veya akşamlan kahveye giderken entari ve hafif bir cüppe gibi bir şey giyerler, a- yaklarında potin kundura ve başlarında kalıplı fesleriyle sokakta dolaşırlardı. Bu garip âdet ancak Meşrutiyetin ilâ­ nında Üsküdar Mutasarrıfı olan Cemal Bey tarafından (Bahriye Nâzın Cemal Paşa) yasak edildikten sonra yavaş ya ­ vaş ortadan kalktı. Serpuş’a gelince, o zaman başı açık gezmek ayıptı. Ve derbederlik âlâmetiydi. Onun için fakir fukara fes bulup giyemezse, başına bir mendil sarardı. Bu arada Arnavutla­ rın keçe külâh giydikleri ve bazı esnafın sarık sardıkları da olurdu.

Üçüncü göm lek, kolalı göm lek dediğimiz yakası değişen gömleklerdi. Bunların bazılannın önü yumuşak, ba- zılannm ise kolalı olurdu. Bu gömlekle­ re uçlan kıvrık muhtelif genişlikte ya­ kalar takılırdı. Bu yakalar katı idi. Ve zamanla kirlendiğinden birkaç günde değiştirilir, yıkanır ve kolalanırdı. Onun için İstanbul’da gömlekçiden ziyade kolacı dükkânları vardı. Hatta bu kirlenmeden bizar olanlar bir nevi katı beyaz lastikten yapılmış yakalar kulla­ nırlar, bunlar kirlenince sabunlu suyla silerek tekrar takarlardı. Şüphesiz bunu pek kibar olanlar yapmazlardı. Sabit ve devrik yakalı kolasız gömleklere rağbet Cumhuriyet'ten sonradır. Bu bahse geçmeden önce unutmadan söyleyeyim, kolalı gömleklerin kolalı kollukları da vardı.

KILIK KIYAFETİ

Bundan 70-80 sene evvel çekilmiş İs ­ tanbul sokaklarının bir 'fotoğrafını bu­ lup bugün çekilmiş, ayhı yerin resmiyle mukayese ederseniz, 70 hatta 60 sene zarfında ne kadar değişmiş olduğumuzu görürsünüz. Cumhuriyet’ten sonra fesin kalkması bunda tahmin edildiği kadar etkili olmamıştır. Bir kere resmî daireler ve bankalar gibi yerlerde çalışan kimse­ lerden gayrisi kravat takmazdı. Hatta küçük memurlar dahi kravat takmaz­ lardı. Ancak bir dairenin müdürü ve müdür muavini, başkâtibi, mümeyyizi gibi kimseler devlet memuriyetinin şamna lâyık giyinmek için yakalık ve kravat takarlardı. Halka gelince, esnaf simimin, işçilerin ve memurlardan gayrisinin çoğu setre pantolon giymez- di. Bunların büyük bir kısmı hafif şalvar ve çakşır gibi şeyler giyerlerdi. Ayakla­ rında ise kundura dediğimiz, bugünkü

Umumiyetle halk tabakası dediğimiz kimseler kalıpsız fes üzerine bir -şey sa­ rıp işini görürdü. Ama, tulumbacı gürühu gibi veya kabadayı sınıfından olanlar mutlaka 0 numara koyu renk fes giyer, yana yıkar hatta biraz da kalıbım bozardı. Halkın fes giymemesine sebep, iyi bir fes o zaman 10-15 kuruştan aşağı alınmaz ve yağmurdan daima bozulan kalıbın tazelenm esi ih tiyacı hasıl olduğundan, halk tabakasının, memur ve hâli vakti yerinde olanlara nazaran fese itibarı daha azdı.

O devirde birkaç türlü gömlek vardı. Bunlardan birisi halk sınıfının giydiği mintan dediğimiz yakasız bir gömlekti. Düğme ile iliklenir, renkli bir pamuklu­ dan yapılır ve üstüne ekseri yelek giyer­ lerdi. İkinci gömlek, yakası üstünde bugünkü günlük gömleklerdi. Uçlan mübalâğasız s iv ri olarak yapılırdı. Ekseriya ev kadınlan kocalarının ve çocuklanmn gömleğini dikerlerdi. Bu bakımdan gömlekçilik dışarda büyük bir endüstri kolu değildi.

Yumuşak ve sabit yakalı gömlek, gömlekçilik sanatının ilerlemesine sebep oldu. Ve ısmarlama gömlek yaptıranlar da bulundu. Hiç unutmam, 924’de Pa­ ris’ e, O lim piyatlar m ünasebetiyle g ittiğ im zaman, meşhur göm lekçi Douset’ye böyle birkaç gömlek ısmarla- mıştim. Mutat olarak bu gömlekler, ye­ dek yaka ve kollarla satılırdı. Gömlek bahsi hâlâ bu sistemde devam ededur- sun, kadınların kıyafetine gelince, sınıf sınıf iç ve dış kıyafetler bir kere bugün­ kü gibi rob, manto, ağır elbiseler belki çok zengin ailelerde görülürdü. Ama, orta sınıf sokağa çıkarken çarşaf ve peçe kullanırlar, peçeyi de hanımlar şöyle ya ­ na atmak suretiyle zarif bir süs vasıtası haline getirirlerdi.

Ben, halkm sokaklarda ferace ile gez­ diği devre yetişmedim. Ancak, sa­ raydaki ve bazı vezirlerin konaklarında­ ki hanımların Göksu sefası gibi veya Fenerbahçe'de arabayla tur yapmak gibi, gezinti zamanında çok güzel, organzeden yapılmış âdeta şeffaf dene­ cek derecede yaşmak kullandıklarını gördüm. Güzel gözlü, sürmeli hanımlar bu yaşmakla güzelliklerini arttırırlardı.

Ferace ise boydan boya, topuğa ka­ dar uzanan beli yapışık bir nev’i hafif manto idi. Arkasından, ensesinden topuğuna yakm bir yere kadar darala­ rak uzanan düz bir kanat vardı ki, bu­ nun vazifesi, feraceyi giyenin bel ve endamını göstermemekti. • •

ŞU BİZİM

TÜRKİYE

TURHAN AYTUL

i

Az gittik, uz gittik

YIL: 1945

Mriıkt« Ut | van

TOPU

A K U A Y K A M I

'

S

u

n

t e

S

f i r K

SaA-vinin C ş te ü t» ilş d,. *“ < (,) bai?'.'teAv vA®v . v© T® rtv bi‘

Toprak

Bayramı

r - _ ~

r ° P r a k Si

en ¿«ı/ük bâcı ,çinde 1

-

.

K baf f r a mı

V . *' ' V,- ■ « a

YILI 979

Bundan başka alelâde halkm ve hatta orta sınıfın yeldirme denilen bir nev’i hafif veya ağır, kapalı, önü ilikli uzun bir giysisi vardı. Bununla sokağa çıkar­ ken beyaz bir tülbentle başlarını örter­ lerdi. Umumiyetle baş örtüsü beyaz olurdu. O devirde hanımlar sokakta ailelerinin alışverişini yapacak kadar serbestliğe maliktiler. Bakkala, pazara, çarşıya, komşuya gider, gelirler ve asla kimsenin tecavüzüne uğram azlardı. Genç kızlar biraz daha sıkı hayata sa­

hiptiler.

Halk giyim kuşamını nereden tedarik ederdi? Memurlar dışındaki sınıf halkm, çarşı içinde veya muayyen yerlerde, çakşır, salta, setre gibi kıyafetlerini sa­ tan esnaf vardı. Şuraya dikkati çekmek isteriz ki, imam, hatip, müderris veya medrese talebesi yahut ulemadan o- lanlarm haricinde pek çok kimse başına sarık sarar, cüppe giyerdi. Dediğim gibi, meselâ bizim sütümüzü her gün getiren Ispartalı bir sütçümüz vardı. Başında âbânî sarık vardı. Hiç unut­ mam, Birinci Harp esnasmda birikmiş olan borçlarımızı kendisine ödemek için verdiğimiz İngiliz altınını kaldırıp attı: “Hâlâ mı bunlarm parasını kullanı­ yorsunuz?” diyerek garip ve derin bir taassup göstermişti. Unutmamalı ki, o devirde, hele İstanbul’da Osmanlı altı­ nından ayrı olarak Napolyon, İngiliz lirası ve Kremiç denilen bir Avusturya parası sabit ve muayyen kurda çarşı ve pazarda kullanılırdı. Ve Osmanlı altını 108 kuruş gümüş para ederken İngiliz altını 120, Fransız Napolyon’u 95, K re­ miç de zannederim 50 kuruşa geçerdi.

Hanımların ev içi kılıkları dörtpeşli entari idi. Kışın ailelerin pamuklu ve fi­ tilli hırkaları vardı. Zengin aileler, hafif kürk giyerlerdi. Komşuya giderken ya ­ banlık ismini verdikleri daha dikkatli dikilmiş ipekli veya yünlü bir hafif fis­ tan giydikleri olurdu. Ama, o zamanın mahalle hayatı komşuları birbirine o ka­ dar yaklaştırın ıştır ki, akraba gibi tek­ lifsizce, zamanlı, zamansız birbirlerine ev kıyafetleriyle gidip gelebilirlerdi.

Setre pantolon ve kostüm gibi giysi­ leri nereden tedarik ederdik? O zaman İstanbul’da üç büyük hazır elbise mağazası vardı: Iştayn, Trink ve Ma- yer. Bu mağazalarm Avusturya uyruklu Yahudi sahipleri olduğunu tahmin ede­ rim. Rüştüye’den İdadî’ye girdikten sonra, yani 10-15 yaşındayken, babam bayramlarda beni bu mağazalardan b i­ rine götürür bir hazır elbise alırdı. Uzun zaman Türkiye’nin iç hazır elbise ihti­ yacını bu mağazalar temin ettiler. Iştayn, Bahçekapı’sında bir büyük m ağaza idi. T rin k ve M ayer B eyo ğlu ’ nda Tünel civarın daydılar. Bunlardan en son M ayer’in hâlâ ismini muhafaza ettiğini hatırlıyorum. Ama, aynı firma mıdır, onu bilmem.

Cumhuriyet’ten sonra, yavaş yavaş herkes hazır giyimden ziyade terzilere diktirmeye başladılar. Bununla beraber, bu yabancı konfeksiyon Türkiye’de asırlarca piyasayı tuttu.

Büyük bir iftiharla öğreniyorum ki, Türkiye şimdi dışarıya konfeksiyon ih­ raç edecek kadar büyük bir hazır giyim endüstrisi kurmuş. İşte Cumhuriyet devrinde kendine gelmiş olmanın güzel ve canlı alâmetlerinden birisi de budur. Şaşarak öğreniyoruz Ingilizler Türki­ y e ’nin iplik ihracatından şikâyetçiy­ mişler. Ingiliz dostlarım asırlarca bil­ hassa ipliğinden patiskasına kadar, timisine kadar bütün beyaz tekstili Türkiye'ye gönderdiler. Biz, şikâyet mi ettik? Bu değişikliğin ne kadar büyük olduğunu anlamak için dediğim gibi 70, 80 sene evveline ait bir sokak resmiyle, bugüne ait aynı yerin fotoğrafım muka­ yese etmek, memleket hayatında bu ba­ kımdan ne büyük ilerleme olduğunu gösterebilir.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 Büyük odalar, büyük sandalyeler, masalar kişileri hiyerarşik olarak daha üst konuma oturtmak için sıklıkla kullanılır.  Aynı şekilde yapay olarak konulan engeller,

Bunu yapmak i¸cin, i¸cerilen denklemin diferansiyel operat¨ or¨ u fakt¨

Savurganlıktan kaçınma; Kamu görevlileri kamu bina ve taşıtları ile diğer kamu malları ve kaynaklarının kullanımında israf ve savurganlıktan kaçınır, kamu

Gereç ve Yöntem: Ocak 2002 ile A¤ustos 2005 tarihleri aras›nda ‹stanbul T›p Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dal›'nda nontravmatik akut sa¤ alt kadran a¤r›s› ile

Aşağıdaki beyitte şair sevgilinin sarhoş gözlerinin kendisine hançer çekerek kan çıkarma çabası içerisinde olduğunu söyler.. Bu işin yani gönül evini

Hakikî münevverin şuur ve vic danmda hakikat aşkiyle insanlık ve yurt sevgisi hiçbir zaman bir biriyle tezada ve ihtilâfa düşmez.. O, hakikat uğurundaki

Sonuçta öğretim yapılan deney grubundaki kadınların kontrol grubundaki kadınlara göre ameliyat öncesi ve taburcu- luk öncesi dönemlerde bilgilerinin daha fazla olduğu, ameliyat

Özet: 1 Ocak 1999-31 May›s 1999 tarihleri aras›nda Kocaeli Üniversitesi Araflt›rma ve Uygulama Hastanesi’de ya- tan 3260 hastada geliflen hastane infeksiyonlar›,