• Sonuç bulunamadı

Matbaacılıkta bir hafta

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Matbaacılıkta bir hafta"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M ATBAACILIKTA B İF HATIRA

Ahmet İhsan TOKGÖZ

îstanbulda Ebussuud caddesini bilirsiniz değil mi ? Eski Babıâli caddesile soğuk çeşme tramvay caddesini birleştiren bir yoldur. Bu geniş sokağın tram­ vay caddesine doğru giderken ve oraya yaklaşırken sol taraf eski Babıâlinin- bahçe kısmıle çevrilir. İşte bundan dolayıdır ki, Midhat Paşa merhum İstanbuî- da ilk Sanayi mektebini kurarken eski Babıâli bahçesinin eteğine yirmi kadar dükânlar yaptırmıştır ve Sanayi mektebine irad vermiştir. Bu dükkânlar BabI­ âli caddesinin matbaacılık ve gazetecilik âlemile çok alâkalı ilmuşlardır. Daha doğrusu bütün Ebussud caddesi gazetecilik' ve matbaacılık hayatımızın başlan­ gıcına sahne olmuştur. Benim matbaacılığım 1888 den başladığına göre ota- rihte Ebussuud caddesini size anlatırsam dediğimi daha iyi kavrarsınız. BabI­

âli yokuşundan çıkarken sola sapıp Ebussuud caddesine girince sağda köşede bir arsa vardı, odun deposuydu. Orası şimdi Meserret otelidir. Biraz geçince Ahmet Midhat Efendi merhumun «Kırk ambar» matbaasını ve «Tercümanı Ha­ kikat» gazetesi idarehanesini görürdük. Yazıcılık hayatımda içine ilk girdiğim matbaa ve gazete idaresi burası olmuştu ve, orada iş arkadaşım merhum Ah- med Rasim ile Mahmud Sadık olmuştu. Biraz yürüyünce sol taraftaki köşe­

deki bina «Elcevaib» matbaasıvdı. Orada Suriyeliler ve Filistinliler bu adlı bir gazete çıkarırlardı ve dili Arapça idi. Daha ileri tramvay caddesine doğru gidince tâ sonda kulaklar bir makine gürültüsile karşılaşırdı. Midhat Paşa merhumun Mektebi Sanayie irad yaptığı sıra dükkânlardan sekiz tanesi birleş­ tirilip «Mahmud Bey» matbaası kurulmuştu. Mahmud Bey matbaası bu adı taşıyan müteşebbis bir adamındı. 1888 de Jules Vemeden tercüme etmeğe başladığım, fennî romanlardan birkaçını ve gene o tarihte onbeş günde bir çıkardığım «Ümran» adlı bir mecmuayı bu Mahmud Bey matbaasında bas­ tırmıştım. İşte Âhmed Midhatm «Kırk ambar» ve Mahmud Bey matbaalarile olan ilk alâkalarım 1890 da Ebussuud caddesinde beni matbaa kurmağa sev- ketmişti.

¿ k kurduğum matbaanın kapısını böylece Ebussuud caddesinde 1890 - 1306 Mayısında açmıştım. Matbaa bugün tam 49 yaşma girdi;- orada kur­ duğum Servetifünun dahi 1891 Mayısında ilk numarasını çıkardı, o da 48 yaşındadır.

(2)

49 yaşma giren ınatbaanm ikinci yılında eşiğinden içeri gelen müşteriler arasında bir tanesini hiç unutamam. Bu müşteri bana sade müşterilik etmedi; matbaacılık san’alinde nefasete doğru ciddî bir adım attırdı ve san’atimin in­ celiklerde uğraşmak hevesini verdi. Bu müşteri genç bir bahriye zabitiydi. Aldanmıyorsam rütbesi yüzbaşıydı ve matbaaya «Bahriye İşaretleri» adında yazdığı kitabını bastırmağa gelmişti. Kitab baskıcılık noktasından sâde bir şeydi, fak a t onun en ağır tarafı bahriye’ zabitinin önüme koyduğu birkaç sa- yife idi.» Bu sayifeler türlü renklerle basılmış devletlerin bayrakları, Bahriye donanma ve muhabere işaretlerde doluydu. Bayraklar her rengi ihtiva eyli­ yordu. Bahriye zabiti Hâmid Naci bana sordu :

— Bunları basmak kabil mi ?

Bana durgunluk geldi, o tarihde matbaamda basit bir litoğraf makinesi, bir litoğraf tezgâhı, bir düz hurufat baskı makinesi ve bir de çok sâde bir ayak makinesi vardı. Ancak taşda veya harflefle düz kitab basıyorduk. Klişeden .resim basmağa yeni alışıyorduk. Jules Verne romanları için şimşire hâk ouln- duktan sonra bakır galvanus yapılmış klişeleri Paristcn getirtmiştim. Ve 1891 İlk baharında Avrupaya dk yaptığım seyahatte, yeni icad olunan çinko klişe ile baskı yapmağı Pariste rue yacob daki Hetyelt et C o. matbaasında öğren­ miştim. Kendim makine üzerine çıkıp çinko baskısını ve mizantirenin nasıl yapıldığım tetkik etmiştir. Fakat renkli resim basmağı bilmiyordum. Hususile hizim matbaada renkli resim basacak âyarlı makine de yoktu.

Bir çare vardı, bayrakları taşda, litoğrafla basmak, fakat renkler birbin- ijiin üzerine gelirken ayar tutturmak için ne yapacaktık ? Hâmid Nacinin kar­ şısında durgunluğum buradan geliyordu.

Taş tezgâhında yazı transport eden, cetvel ve defter basan âbani sarıklı kara top sakallı Hafız efendi isminde bir ustam vardı. Çağırdım, ona gösterip sordum, cevap verdi :

-— Bu bayrakların içinde beş renkli bile var ? Üstüste basarken lito ma­ kinesinde âyar bulmak kabil. Fakat Kuranıkerim ve Enamlar basmakta çalış­ tım ? Onların Sure başlarında ve kenarlarında Hizip yerlerine konulan renkli ve güzel işaretleri ve süsleri renklerde yaldızlarile taş el tezgâhında basabil­ miştim. İş, taşın üstüne kâğıdı el ile koyarkcfl çizgilerin her renkte yüstiistüne gelmesine son derece dikkatten ibarettir.

Hâmid Naci teşvik etti, Hafız efendi kuvvetli ümid verdi,. bana cesaret geldi. Bayrakların evvelâ sâde ve kolaylarından işe başladık, çalışıyorduk. Fakat her sabah erkenden Hâmid Naci matbaada taş el tezgâhının başına geli­ yordu, "ben de yetişiyordum. Hafız efendi âbani sarık sarılı fesini çıkarıp ba­ şına işleme takyesini giyiyordu, kollarım sıvıyordu, ayağındaki poturile

(3)

tiiste geçmiş mest ve kundurasile elinde çelik cetvel ve pergel işe başlıyordu. Birinci levha hazırlandı, lehanın birinci, ikinçi, üçüncü renkleri basıldı, i$ dördüncü renge kalmıştı. Hafız efendi son derece dikkat ve merakla basılacak kâğıtları tezgâh üstüne yüzükoyun koyarken o derece dikkat eyliyordu ki, tarif edemem. Adamcağız kan ter döküyordu.

Birgün dördüncü renk taşını da hazırladık. Dördüncü renge ilk kâğıdı ^koyduk. Litoğraf tezgâhının koluna hep beraber asılıp çevirdik. Taş gitti ve geldi. Hafız efendi prinç levhalı kapağı açtı, kenara dayadı. Taşın üstüne ya­ pışık kâğıdı ucundan tuttu, çekmeğe başladı. Kâğıdın ucu kalktıkça bapraklar meydana geliyordu ve o zaman bahriyeli Hamid Naci gayet keyifli bir sesle :

Şimdi Tomohit ! ve Filispot ! diye bağırdı.

Ellerini uğuşturarak atelyede koşuyordu, Hafız efendiye kahveler ısmar­ lıyordu, beni kucaklayıp öpüyordu.

işte matbaacılık ve gazetecilik hayatımda silinmez olarak kalan hâtıra­ lardan birisi de budur. Hamid Nacinin kitabı basıldı tamamlandı, bayrak ve

:----*1 1 ___ _ ___ i __________ _ v ı i. T r lî-î _ - 1____1 - o

deniz işaretleri levhalarına arkasına bağlandı. Kendisine teslim olundu. Şunu da soyliyeyim W, o tarihde yanımızdaki «Mahmud Bey» matbaasında maki- neleri gürültü ile işleten kuvvet bir buhar lokomobiliydi. Bu çok pahalı bîr işti. Benim matbaadaki iki makineyi Siirtli dört hamal nöbetle el ile çevirir­ lerdi, çlinkü îstanbulda henüz motor görülmemişti. Vc ilk numaralı ve amudi yapılı petrol motörünü gene, Ebussuud caddesindeki matbaama beri kurmuş­ tum. (1)

(1) Uyanış — Serveti Fünun yıl 1938, Sayı 2160 — 475

O

-135

İ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

1948 yılında İstanbul’da doğan sanatçı, resim öğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Bedri Rahmi.. Eyüboğlu Atölyesi’nde

Ullınay diyor ki: "Mahmut Yesari romancılıkta kuvvetini iki sahada top lar, hattâ muvatfakıyetinin sırn bun­ lardır: Üslûp ve tasvir...” İüvet.. Uln-

[1] «Tehattur -çocukclan ziyade, yetişmiş insan için - şübhesiz bir te’essiirdür fakat tesellidir de, tehatturun ter­ biyesi, tealıattur melekesinin tenmiyesi,

9 teşrinisani perşembe günü Fran­ sız Reisicümhuru ve Maarif Nazırının huzurunda Paris üniversitesi rektörü yedi yabancı âlime Docteur honoriş causa diplom ve

Çünkü, tam­ pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bartş Gücü'ne

Merkezden binlerce kilometre uzak vilâyetlere malik olan Osmanlı İmpara­ torluğu için demiryolları, bunlar üzerinde gerek hâkimiyeti temin ve gerek daimî

Bu çalışmada muteallakın sadece öne geçmesi durumu incelenmiş, mu- teallakın haberden sonra gelme durumu ise ele alınmamıştır.. Esas olan kullanım ise, habere

Akşam kız sanat okulu ve ensti­ tüleri dikiş şubelerinden mezun olan­ lardan bir çoklarının mahalle arala­ rında çalışmağa başladıkları, en ucuz dikiş