• Sonuç bulunamadı

Orluıniıjc Matbaası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orluıniıjc Matbaası"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[ İÇİNDEKİLER ]

A ’ilede terbiye £■ Devanı ]

Hakamlarm nasihati

H a m l e t in tahlili Fazilete | Kıt'a | inkılâbın sebebleri

Mevlâna ( elâleddin, mütefekkir vesait [Konferans]

Dılaklardan uzaklara [>Şı*H‘ | Dr. De Bunla mülakat Pluie d'automnefPoesiej Solmayan güzellikler Yeni bütçe •). M. Gııyaıı Ali Kami Dr. ,AB. DJ. Dr. AB. Dj. Dr. D. Lo Bun Türk Ocağı Salih Zeki F. Del'evere Mina-Tahsin F. ilindi. Taillıadc İç ti had

Orluıniıjc Matbaası

i

(2)

Yeni Neşriyyat

s i z e Öy l e g e l i y o r s a ö y l e d i r

t'ç perdelik kissa; yazan: İtalya ediblerinden I - u ic i P i r a n d e l l o dur, tercüme eden sahık İzmir melAtsıı Mehmet Euad Beydir, eser çok kıymetlidir pek güzel tercüme olumnuşdıır. Tavsiye ederiz. Tahlilini ileride yapacağız.

Posta kutusu:

Voıta da ı m r a l l i m S a h l e d d i a efe ndi ye :

Kitabın basılırken ihdas ve ittihaz olunma­ sın' zarurî gördbgiim ba‘zı işaretler şunlardır : lo: e bu işaretli e harfi ötmek ve elçi kelime lerinin ba ındaki e dir ki ne ekmek kelimesin- deki e, nede içmek kelimesinde ki i dir.

Azerbaycan türkleri tiirk dilinin bu ihtiya­ cım pek evi takdir ve tatmin etmişlerdir, şu kadar ki onlar e harfini terzine koyma suretıle bu işi görmüşlerdir; ben' e üzerine bir «aeceııt grave» koyarak bu sesi hiç olmazsa kitabımın alfebesine ilave ettim.

2o: Naf yalıud sağır Kâf: Dit encümeni b.unu kabul ve bilâbere ihmal etmişdir halbuki vu­ zuh için buna kat'i lüzum var. Mesela

Elinin dokunduğu taşlar kızıl kor oldu... mısralınla elinin kelimesinde zkM mi yoksa &J* mi demek .murad olunduğu anlaşılmıyor: sağır kâflerm yerine gelen ıı harflerinin üzeri­ ne bir küçük hat koymakla bu mahzur her ta­ raf edildi. Boş demek olan hâli kelimesile hal kelimesinin ismi mensubu olan hâli keli­ melerini bîri birindd tefrik eden sadolar vardır tiirk dilinde ¿ harfi ve oımn sesi vardır.

^ Kırk milyona yakın ııufusa malik şimal türkleri e yerine X harfini almışlardır: ben h harfinin üzerine 1 »ir küçük hat koymakla bu işi görmeyi tercih etrîim, h ve n harfleri üzerine koyduğum hafi yetine g harfinin üzerine kon­ ması kabul olunan yarım ay işareti de kona bilir j = i [ harfİninde ba'zı kerre kullanılmasında zaruret olduğuna ve bu harfin de alfabemize ilavesinde bir be‘is olmadığına kailim.f*;«*] yerine A p o s l r p h c ve t harfi yerine bütün <>rientolis- leriıı kabul ve isti’mal etdim: JVu kelimesinin me'emıtr ve kelimesini nıehnur, ¿ s keli­ mesinin ineri ve jv- kelimesini mer‘ı şeklinde yazmayı muvafık gördüm.

Bu beş işaretin ileride kabul edilmek veya daha eyiJerinin bulunmak ihtiyacı kendisini gösterecekdir; bunda hiç şiibhem yokdur. Nasıl ki Latin harflerini kabul edeceğimiz de otuz beş seneden beri şüblıe etmiyordum.

A klı Soliııı

YAZAN : M eşhu r raJıil» .1. M esiier T e r c ü m e e d e n : Ih*. A bd ullah lljev d et

lîa s a n : l)ı*. Ahdil H üsnü

5 2 7 Sahifelik bu kitap son z am a n d a

arap harfleriie basılan kitapların en c a n ­

lısıdır. M üterecim inin hakikat aşkı tercü­

m elerinde de görünüyor. « Bu te r c ü m e ­

nin m evzuû bir ubudiyet ve ibadetdir :

Hürriyet ilahina bir ubudiyet ve ibadetdir»

diyor.

«VOLTAİRE» Hiç bir şey «M esiier»

nin kitabının y a p d ığ ı te ’sirden fazla t e s ’ir

y a p m a z» diyor. D ’A L E M BER T «V olta-

ire» e y azd ığ ı nıektupda «bu kadar az

kuvveti zahire ile bu derece büyük te’si-

rat h u su le getiren yaln ız top barutunu

biliyorum » diyor, «Akli S elim » i okuyun,

mutlaka okuyun; hur o lm a k , « en ergie»

k ayn ağın ı y ü reğinizden baş-ka bir yerde

bulm am ak isterseniz bu kitabi o k u y u n .H a -

kikettan korkmayın , o g ü z e l d i r , e y i d i r ,

k e r im d ir , sizi karanlıktan ışığ a getirir.

«M esiier» yi okuyun. 5 2 7 Sahifelik ve

g üzel m ücelled kitabın bahası y aln ız 15ü,

cild siz 100 kuruştur.

Yeni Türk harflerde de b asılm ışdir .

5 4 8 sahifelidir. bunun cild siz fiati 135

kuruşdıır. N ü sh a sı azalıyor!

Glisero fosfatlı Şark Malt

Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti lmsusiyede imâl edilmektedir. Deposu Ekrem Necip ecza deposu

(3)

Pour un an: 2 D oiars

Edition spéciale: 3 Doiars.

A D R E S S E "Idjtiliad,, Constantinople Téléph: St. 863 xxvièrne ANNEE

15 N ovem b re 1930

I C T I H A D

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, ED EBİ, İKTİSADİ

No : 309

Seneliği [24Nushâ] Türki­ ye için 2 1/2, Âlâ kâğ<d-

lısı 5 Liradır

İDAREHANESİ

Cığaloğlunda İçtilıad Evi

Tarihi Tesisi: 1904 — Genève. Yirmi altıncı sene 15 Teşrinisani 1930

DİN NOKTASINDAN

A’İLEDE TER B İ YE[*1

ıı

Dinî •> rnétapliysiqnene ya'ni dinî «mavera» ya temas eden bütün terbiye meselelerinin en cazibi, hiç şiibhe yok, şudur :

Çocuğa ölümden ve beserin encamından na­ sıl bahs etmelidir? Çocuğun önünde bu m ese­ lelerden bahs ederken aklî ve hakikaten fel­ sefî bir usul istiTnal etmeliınidir ? Nass [Dog­ me] lardan ıstLane etmeli midir ? hülâsa, ilk hatıra gelen şey'i, hatıra gelen ilk safdilâne efsaneyi söylemekde hiç bir be’isyok mudur?

C ritique p h ilo s o p h iq u e de, validesi ö l­ müş ve babasına ba‘zi sınailer sormak da bu­ lunmuş bir çocuk tesavvur eden M. Louis Mé­ nard tartından bu mes'ele dermeyan «lunmu|dur. Bu, mes’eleyi dermeyan etmenin mahirane fakat sureti hakdnn görünen bir tarzidir. Pek geııc bir çocuk annesini gayib ettiği vakit, zarı ederiz ki babasının ilk vazifesi t esliye etmek , fazla nazik uzviyyetini fazla kuvvetli heyecanlardan esirgemektir. Burada bir ruhî hifzussihiıa meselesi vardır, burada felsefenin ve dinin hiç bir işi yoktur, burada nazari i ti- bara alınacak yegâne şey yaş ve mizaçıiır. Ha­ kikat, hayatın bütün sadetlerimle , müsavi bir kıymete malik değildir; bir kimseye, zev­ cesinin vefatı haberi birdenbire verilmez. En kani' bir n ia té i'J a ü s l de asabî bir çocuğa validesini artik hiç bir zaman görmeyeceği iddi asında bulunmayi akimdan geçirmez. Za­ ten mevzu‘1 bahis materialist ancak ihtimalatın tealliik edebileceği şeyler hakkında pek kat i ıddi’alardermeyan etmelide daima haksız olur. Aldatmanın en tehlikelisi müsellem kat’iyyet [ Certitude ] olmayan bir şeyi , müsellem bir kat‘iyyet , müsellem , miieyyed bir hakikat olarak ileri sürölmekdir .

n b*ii 308 inci sayıda.

Her halde la yemutluğun ya‘ni ölmezliğin enfusi [Subjectif] bir şekli vardır ki o da tehat- tur olunma [Souvenir] dir; bu la yemutluğu bizzat biz yapabiliriz, ya‘ni, çocuğun ruhuna adeta çivileyebiliriz. [T]

Baba öksüz çocuğa, ölmüş validesinden bahs etmekden fariğ olmamalıdır. Kendi can­ lı tahatturundan çocuk için bir tahattur yapa itilir. [ Ya’ni baba zevcesinin hatırasını çocuğu­ na geçirebilir]

Çocuk eyi veya fena bir hareket de bulun­ duğu vakit baba ona : « Annen şimdi burada olaydı!» deve bilir.

Bu suretle baba, çocuğu ana vicdanının ken­ di vicdanında isitinsah olunan tasvip v e y a ta‘ninde bir mükâfat ve ya ceza bulmaya alışdırır. Mes’eleyi daha eyi dermeyan etmek için, M. Ménard in bizi içine koymuş olduğu halve mevkPden bir az daha az i'aci ‘olan ehval farz edelim ve sureti umumiyede çocuğa ölüm­ den nasıl bahsetmek lâzımdır diye soralım. Biraz gayri basit bir ımCakeleyi çocuk ta'kih edebilmeğe başladığı vakit, meselâ: on, on iki yaşına doğru, i’tiraf ederim ki , çocuğun sın­ ailerine büyük bir adamın sii,allerine cevap verir gibi eevab vermekde hiç bir mahzur gii-

remeııı.

Bu yaşda artık, cinlere, perilere inanamaz, efsanelere inanmaya hatta hiristyanlığm efsa­ nelerine ihtiyacı yoktur: Bu zemaıı çocukda ilmi ve felsefî şimonin inkişaf ettiği zamandır. Bu şiıııeye engel olmamalı, bu şimeyi eğrilt­ memen. Eğer çocuğun zekâsı felsefi

mes’ele-[1] «Tehattur -çocukclan ziyade, yetişmiş insan için - şübhesiz bir te’essiirdür fakat tesellidir de, tehatturun ter­ biyesi, tealıattur melekesinin tenmiyesi, lier yaşda ve ferdler için olduğu gibi kavinler için de kuvvetli terbiye’i ahlâkiyeye vasıtaları vücuda getirir. Cemiyetlerin men- şe'inde ecdadperestlik bulmamız pek tabi'idir.»

Félix Henneguy [ Critique philosophique j 8 èeme avinée p. 2l8

(4)

5508

İÇTİHAT

lef? mütemayil ise bnııdan iııemntın olmalı, ve tarihî mes'elelere mütemayil olduğu takdirde kendtsine karşı edilecek muamelenin aynini itti­ haz etmeli [ya'ııi çocuğu temanıen serbest bı- rakmalıdır. Bir tarihî şahsın tab ii ültimiie mi yoksa tesmim edilerek mi ölmüş olduğunu öğrenmeye çok merak eden bir çocuk gördüm Keyfiyetin meşktik fakat filan cihetin muhte­ mel olduğu cevabı verildi. Dalıa ehemmiyetli meseleler m evzui bahs olduğu vakit ayni su­ retle hareket etmelidir.

— Fakat denilecek ki âhire t hakkında, ço­ cuğun anlayabileceği yegâne lisan hiristyan- hğıu, semaya kaldırılan insanlardan [meselâ Hazreti İsa nııı semaya urucundau], melekler ve ferişteler arasında oturan raesiıd ruhlar den v.s. den bahs eden hiristyanlığıu lisaui değil midir? Cevap veririz k i , çocuğun zekâsı hakkında umumiyetle pek garip bir fikir ediniliyor. Zekâsı sarfın en inceliklerine hağlânıyor da ona felsefeden bir kelime söy- lemekden korkuluyor. Tanıdığım on bir yaşın­ da bir kız çocuk şıı gayri melhuz sii'ale pek fatinane cevap verebildi: tanı hiristyan ile, bir hiristyani tam arasında ne fark vardır?» [*] Bedihidir ki bir metafizik meselesini hallet­ mekte daha ziyade güçlük hisetmezdi. Kendi hisabıma. sekiz yaşımda iken ebedivyeti ruh hakkında bir mübaheseyi ta’kip etiiğimi telıat- tıır ediyorum, hatta ebediyeti ruh da'vasında bulonana içimden lıok veriyordum. [ Bitmedi J

.1. M. Guyaıı

Okuyucularımızdan {¡kirler:

RAKAMLARIN NASİHATİ

Pek muhterem Abdullah Cevdet Beyefendi ! Ne zamanlardan İteri benden İçtihat İçin yazı istersiniz. Ben de her zaman bunu size va‘deder de vadimi yerine getirmek için vakit bulamam. Gene sizin bir makalenizden ilham almasaydım kim bilir bu vadim daha nekadar gecikecekti. 15 teşrini evcel 1930 tarihli İçtihadın kiymetli imzanızı taşıyan ilk ıııeka- lesinden bahsetmek istiyorum.

«Rakamların nasihati» başlıklı bu nıakele- nlzdo komşumuz İran ııı bazı iktisadi tedbirle­ rini misal getirerek ondan örnek almamızı tavsiye ediyorsunuz. Buna diyecek yoktur. Başka milletlerin miisbet neticeler veren

[*] 9ü’alin asl>: « Quelle différence ya t il entere le

parfait chrétien et un chrétien parfait ?

İktisadî faaliyetlerinden teşkilâtımıza tiygUtt olanları almakta tereddüt etmemeliyiz. Yalnız İran hükümetinin tacirlerini uzun zaman bu kuyuda tabi tutabileceğini zannetmiyorum İktisadi sahada tazyik çoğaldıkça ona karşı hile ve kaçakçılık ta o nisbette çoğalır. Bu tedbir sayesinde İranın İhracatı ithalâtlnrlan her sene 20 ıııiiyon tiirk lirası fazla olacağında tereddüt edersem beni mazur görün. Mamafih benim asıl ilişeceğim nokta bu değildir.

Yevmi bir gazeteden naklen 1927 ve 192S senelerinde ticaret muvazene açığımızın 103 milyon liraya vardiğini yazdıktan soııra bundan her sene millî servetimizin o l milyon 500 bin lira azaldığı neticesini çıkarıyorsunuz

Bu yanlış bir hesaptır üstadım. Milli serv­ etimizin her sene bukadar azalmaya tahammülü yoktur. Muvazeııei ticaretin aldatıcı ve fazla telâş verici hususiyetinden şuracıkta biraz bahsedersem bana hak verirsiniz' İler şeyden evvel bunu bir misal ile tevzih etmeme müsa­ adenizi rica edeceğnm:

Farzedelim ki bir tacirimiz İzmîrdetı Ingil­ tere'ye 10000 liralık incir götürmüş olsun. Gümrük defterleri 10000 liralık İhracat kaydeder. Tacirimiz btı üziimii lngilterede sattıknaıı soııra yerine patiska alıp getirecektir.

Fakat incir yol masrafı, sigortası ve oradaki ğiimrük resnıile beraber tacire 11000 liraya malolınuştur. Buna yüzde 20 hesabile 2200 lira kâr koyalım, şimdi tacirimizin 13200 lir*.>ı vardır ve bununla patiska almıştır, patiskalar Tiirkiyeye gelinceye kadar nakliyesi, sigortası ve buradaki gümrük resinde 15000 liraya nıalolmuş ve idhakıt gümrüğünde o suretle kayde g e ç m iştir, Bu kayıtlara göre memleke­ tten 10000 liralık mal çıkmış ve 15000 lira lık mal girmiştir. Şimdi milli servetimizden 5000 liranın azaldığına mı hükmedeceğiz ? Zahirde öyledir, flakikatta ise memleketten 10000 liralık bir kıymet çıkmış ve ona karşı 15000 liralık bir kiymet girmiştir. Yâni mem­ leketin serveti 5000 lira artmıştır, »'örüyorsu­ nuz ki sizin iddianızın temamile aksi bir netice çıkıyor.

O halde diyeceksiniz âlemin telaşı nedir? ldhalâtınuz alabildiğice çoğalsın, milli serve­ timiz o nisbette çoğalacak demektir. Hayır, bunun da muayyen bir nisbeti var. Bu iliabet yukarıda izah ettiğim nakliye, sigorta, güm­ rük, temettü gibi avauıil ile ölçülür, Bu ııisbet dahilinde kaldıkça gümrük defterleri ve

(5)

buu-hra müstenit mnvazeııe'i ticaret ne kadar aleyhimize görünse lıakiki bir tehlike mevcut ulamaz, Ciinkii lıakikatta ınemlekntten ııe yıkmış ise onun karşılığı girmiştir. Bundan kambiyo müteessir olmaz, takat, idhalâtın ihracattkıı farkı bu ııisbeti astı mı, o zaman fazlasını nakt ile ödemek zarureti hasıl olur,

kambiyo yükselir ve memleket ıııuztarip olur.

Son iktisadi tedbirler alınmadan evvel biz bu izdiraba yakından şahit, olduk. Zaten bu fena vaziyeti mimiz yeni bir şeyde değildir. Fakat no olsa muvazeııei ticarete bakarak her sene elli milyondan fazla servetimizin azaldı­ ğına inanırsak mcs’eleyi ilmi cephesinden gör­ memiş oluruz. Esasen millî servetimiz ne dir ki? topu 200 milyonluk bir bütçemiz var. ser­ vetimizin miktarına bu bir miyar ebabili.

Rakamların nasihatini diıılerkene hadiseleri bir kere de iktisat terazisinde tartmak tesel­

lisinden mahrum bırakılmamaklığımızı rica ile hürmetlerimi takdim ederim aziz üstadımız efendim.

Alı Kami

îctilıad

Aziz arkadaşimizin tenkid ve izahatına teşek­ kür ederiz-Tashihi, keyfiyete d e ğ il,’ kemiyye- te a'iddir. Türk iyemizin her sene daha ziyade fakir düşduğü ve hükümetimizin bu iktisadi fekruddeme karşı tedbirler aldığı meydandadır.

“Shakespeare" dramlarından:

H A M L E T ’İN TAHLİLİ

«.Shakespeare* ¡11 «dört ıneş'um dram» ındarı biri de H a m l e t dir, H a m l e t bir şah eserdir, fakat S h a k e s j ıe a r e in ibda’î eseri değildir. H a m le t in yeniden yaptığım tercemesini» başında uzunca (208 sahifelik) bir dibâeede izah ve hikâye ettiğim gibi H a m le t in mev­ zuunu, «Shakespeare, B e l l e f o r e s t deıı almış­ tır, o da S u x o ( î r a m m a l i c u s den almıştı. Fakat «Sehakespeare» in elinde o kadar yük­ selmiş ve derinleşmiştir ki aslile âdeta miiııa- sibeti az kalmıştır denilebilir. Şairin füsunu tesmiye ettiğim bir kıt’anııı dediği gibi:

İClinin dokunduğu taşlar kızıl kor oldu. Dehânın mucizelerinden biri de bu yüksel­ tme kudretidir. «Dehanın psychologies si (il­ kesine girmek zemamna henüz geline? mi

oldu-ğuımı düşünerek H a m l e l i tahlile çalışalım: IX uncu asırdayız. D a n im a r k a sarayi

krâlîsindcyiz. Genç Prens H a m l e l i n babası otan Kral H a m l e lin öleli henüz iki ay olmuş, dul kalan zevcesi kayııil yâni ölen Kralın kardeşi

(Claudius le izdivaçta isti'cal ediyor.

«VVittemberg» Darülfünunundan henüz av­ det etmiş bulunan Hamlet derin bir hüzün ve kedere müsteğraktır. Prens Hamlet babasını pek severdi, validesinin, hiç sevmediği bu «Claudius le, evlenmekt eki isti ‘cali onun acı bir ye’es içine atıyor. O sırada dostlarından biri olan «Iloratio» geliyor, ik i, gece sıra ile merhum babasının tayfım sarayı kralının (amcasında gördiigfinü söyleyor. Hamlet bunu bizzat tevsik etmek istiyor, Gece yarısı merhum kralın tayfıni görüyor ve bu tayf. Kralın iş^ â olunduğu gibi bir yılan .sokması neticesi olarak ölmediğini, kardeşi «Claudius» tarafından fes­ inim edildiğini bağçede bir sıra üstünde uyur­ ken kulağına bir katıl zehir dökmek suretile hayatına kasdetmiş olduğunu ve bu tarik ile tahtını ve kraliçesini elde etmeyi muradetti- ğirıi anlatıyor. Kralın tayfı, intikam almasını fakat validesini esirgemesini oğlundan istiyor. Horoz öttüğü vakit tayf gözden nihan oluyor.

Bu haberin te’siri altında perişan olan Ham­ let intikam almağa ve bunun için hazırlanma­ ya karar verir. «Claudius» iin şüphesini davet etmemek için kendisine deli süsü verir. Fakat kendisini deli gibi göstermeye ihtiyacı olmadı­ ğı zamanlarda ınarazi bir asabiyetin esiri buluttur, nörasteni ârazları gösterir. Tayfin kendisine verdiği vazife o kadar ağır görünür- ki intihar etmeği derpiş eder. Bu hâleti ru­ hiye altındadır ki :

« T o b e o r ı ı o t to h e t h a t is l e l ı c q u e s t io n » mıs'ra‘1 ile başlayan ve oluz sene evvel: «Varım olayım yokrnuPbudur mes’ele işte ; Divi kaderin gadrine etmekmİ tahammül Ya karşı gelfip euşuna, bu soyli fenaniıı Vermek mi bu tufanı belâyaya nihayet Bunlardan acep hangisi ieâbi necabet? Bir hâleti diğer değil, ölmek uyumaktır Bir hap ile payanc erer dıcreti kalbin Bin zatım ki mirası tabiisi bu cismin Olsaydı bu suretle eğer mes’ele münhal Kim cami gönülden ona olmazdı şitâbâu? Ölmek uyumaktır, uyumak... Belki de rü’ya Zira şebi makberde biz ol dukda kefenpuş Sonsuz bu ölüm uykusunun varnıiki bîr fert Bilsin nasıl evhamı ne rü’yaları vardır ?

(6)

5510

İÇTİHAT

Dünyada, asırlarca, bu endişedir ancak Tenıdid edeıı âlâmı siyehrengi hayatı... İlâh...

rmsralariyle tereeme ettiğim ıneglıur uıono- loğunu terennüm eder.

Bu sözler intihar etmek istediğini, fakat ölümden sonra azap ve ikap endişesinde bu­ lunduğunu gösterir.

«Azimleri hiç dönmez olan âlemi meçhul» onun intihar arzusunun önüne geçiyor. Kra­ lın nazırlarından ahmak 1*0 1010 118 ün dilber bir kızı var: O p h o iia Hamlet onu seviyordu. Ona mektuplar, hediyeler göndermişti. Şimdi bunlar hiç olmamış gibi görünüyor ve ona

Kral H a m l e t in tavfi

bir manastıra çekilerek târiki dünya olmayı tavsiye ediyor. «Pofonius» ve Kral; H a m le t

in deliliğini O ph clia için aşkına atfediyorlar. Bu esnada saraya bir komedyacılar trupu geliyor. Trupun re'isi mtiheyyiç bir kaç parça okuyor. Hamlet bu parçaların inşadı hakkında trup re’isiııe ba‘zı tavsiyelerde bulunuyor. Bu vesayaya göre S h a k e s p e a r e in dramatik inşad hakkındaki nazariyyelori nedir bilmek mümkün olur. Bu nazariyyeler, bu giin de tcrıitazedir. Ve zaten bir eserin, bir fikrin bir dâhiden sudur ettiğinin en kafi delili bunların asla eskimemesi ve démodé olmamasıdır. «Shakespeare- dâhiliğin en yüksek vasıflarile

yaşamış ve yaşamaktadır. Küre'i arz tarümar olarak sonsuzluk içinde ııâbud oluncaya kadar bunun böyle olacağı şübhesizdir.

Bu komedyacılar trupunun saraya gelmesi, Kralı ve Kraliçeyi bir tecrübe altiııa koymak fikrini H a m le t e ilham ediyor. Filhakika tayfın zuhurundan beri Hamlet müdbiş bir sinir buhranı geçiriyor. Gözlerine pek inanmak istemiyor. Cehennemi bir vehm ve hayalin bâziçesi olmak ihtimalini derpiş ediyor tayfın, Kral ve validesi hakkındaki ithamlarına iııanup inanmamak hususunda mütereddid bulun^or. Tayfın söylediğini harici karineler te'yid ederse harekete geçmekde tereddiid etmiyeeeği kana‘- atmı besliyor. H a m l e t tayfin tasvir ettiği sahneye çok benziyen bir komedya tasarlıyor. Komedyacılara veriyor ve bunun temâşasma Kral ve Kraliçeyi dâ‘vet ediyor. Komedya oynanırken Kral müte’essir ve perişan, birden bire kalkıyor gidiyor, Kraliçede onu tâ‘kip ediyor. Artık H a m l e t için tereddiid imkânı kalmıyor. Kabasını amcasının öldürdüğüne ve validesinin bu fi‘li katle mtimâşat ettiğine hiiküm veriyor. Tayf doğru söylemiştir. Elinde kılıç, H a m l e t Kıralı allahtaıı mağfiret talebi vaziyetinde yakalıyor onu bu vaz’iyetde öl­ dürmek cennete göndermektir diyor. Onu bilakis ıııa;siyet işler bir halde öldürmeliyim diyor Haki­ kat, zavallı Prensin zâ"f iradesinin, hareketine mân'i olmasıdır.

Validesile görüştüğü esnada paravananın arkasında bir hareket duyuyor. Kılındın çeki­ yor, fare var! diyerek paravanayı ve paravana­ nın arkasında Hamlet in ne konuşduğunu işit­ mek istiyen Poloııius u, «Ûphelia»nın babası « Polonins» ii öldürmüş olduğunu görüyor. O p h c lia bu vakfı üzerine delirir ve kendisi­ ni ııelıre atarak ölür. PolOHİUS ün oğlu İL cartcs bu iki ölümün intikamım almak istiyor. Kral tehlikenin büyüdüğünü görüyor. Hamlet i D a n im a r k a dan uzaklaşdtrmak istiyor. İııgiltereye gönderiyor ve İngiltere Kralına yazdığı mektupda Haınletiıı oray vıı- sulunu müteakip idamını istiyor. Hamlet yol­ da muhafızlarının çantasını gizlice açıyor. Tahriratın mealini değiştiriyor Muhafızlarını öldürmesini ııatik bir ibare koyuyor. Kendisi Danimarkaya avdet ediyor. Fırtınaya tutul­ duklarından karaya düşdügüııü söylüyor, vefa­ tından haberdar olmadığı «Ophclia» nın ce­ nazesinin defn edildiği gün H a m le t i mezar­ lıkta buluyoruz. Kral kendini Haınletiıı

(7)

teli-d i teli-di altınteli-da hisseteli-diyor. L a e r te s ile anlaşıyor, ucu zehirli bir meçle H a m l e t le miisâra'a etmesini ve bu suretle H a m le t i öldürmesin tasarlıyor, «Laertes» Hamletle barışmış gö­ rünüyor. Musâra‘a esnasında meçler düşüyor, yanlışlıkla zehirli meçi Hamlet alıyor, «Laer­ tes » i yaralıyor, Zehirlenen nıuhtazır « Laertes » sırrı iaş ediyor: Kral her ihti­ male karşı bir de zehirli bir şurup hazır­ latmıştır. Musara‘ada susamış olan Hamlete sunulacak, Hamlet bundan içiyor, bir mikta­ rında, işten haberdar olmıyan, Kraliçe içiyor. Her üçıi zehirlerin te'siri altında kıvranırken Hamlet kendisinde, Kıralı bir kılıç darbesiie öldürmek kudretini buluyor. Sahneye dört- ceset serilivor. Bu sıt ada bir fütuhat seferinden avdet etmekte olan Norveçya K ralı«Fort ihtiras» mirası olarak Danimarka tahtını talep ve işgal ediyor. Hamletin cenazesine hükümdarlara mahsus bircenaze alayı ve teşrifatı yapılıyor . Hamlet ruhu en ziyade müşev­ veş ve mürekkep olan bir şahsiy- yettir. Ve bu ru­

hun tahliline ci - İtler tahsis olun -

muştur. Başka yerde, yeni tercememin başında bunun bir hulâsa yapılmıştır . Ma'arif Vekâle­ tince tab'i musammemdir. İleride bunun ztib - «leşini de İçtihadın okuyucularına vereceğim.

D r. Abdullah Djevdcl

hayat ve idare şeküııi] ıııüdafa'a etm ek d e

menfa'atdar olan fırkalar, bu nizam v e.

idareyi yıkm ak isteyen lerd en d ah a az

azm li, daha az « én er g iq u e » olur o lm a z

bir m em lek et inkılâplara ma-ruz

1 *

Tarihi zirü zebr eden

inkılâpların

b a şlıca n eticesi hükümet prensipini te c -

sinı ed en [bir şa h ıs halinde tem sil eden]

rüesayi d eğiştirm ek ten ibarettir; n a s kit­

leleri bu tebdil ve ikam e den

nadiren

m üstefid olurlar. [*]

r k

İktisadi ica'-at, insanları sevk ve id a ­

re eden hissi ve sirrî Ucalara nıühaîif

o lun ca bir inkıiâb na kabili ictinab olur.

r

E

;

FAZİLETE

G ıbta ve bu­

nun gayri m u-

farik refiki olan

kin , içtim ai

lerini , biiyük

zen berekleri

-R u h u m u e tm e d e n e v v e l (jim eşm der A»|iış ^

N e derin bir (jiceıleydiın, ne k a d a r bi keselim! ^ inkılâpların bii-

y La y e ım it âbıdi Azadenim ey m a'b ed i a fv , ^ yü|< muharrik I h lir a s a t u m bir bir sııııa k u rb an k csd iın . q

6 Mayıs 1922. AB. DJ. ^

l j l j l

.

jl

.

jlj l

.

a

. ^ .

j l

.

jl

Jc

x. p

i

teşkil e d er­

ler . « Fransa inkılâbı » nın iptidaî

seb eb i « b o u rg e o isv » yi y a ‘ni orta sınıfla

rı, z a d eg â n d a n ayıran harici farklar ve

imtiyazlar olm u ştu r.

T eh d id i altınd a

b u lu n d u ğ u m u z ictim aü inkılabın n ıen ş’e -

leri içinde, k a n u n en d e ğ il, m uhtelif sınf~

1ar arasında urfen ,m evcııd farklar dahi

bulunacaktır.

%

M a d u n d a , ma fevka karşı hürmet

yerine kîtı ka’iıiı oidıığtı vakit inkılâbın

zuhuru yakındır.

A ıneii R u h iy y a t

LES 1NCKKTITIJDES DE I/HEUKK

p r

E

s e n t e

Dr. (»uslnve Le Ron 1 2

İNKILAPLARIN SEBEBLERİ

Akvam , ez cüm le, iinıidlerle yaşarlar.

İnkılâplardan m aksudiarı, kuvvetlerini

g a y b e tm iş olan eski iiınidlerin yerine

veni üm idler ikam e etmekdir.

r *

M evcut nizam ı, [m ü esse s ve m evcu t

Bolşeviklik «tarih» de bir çok kerre

hükmünü icra etm iş olan bir haleti

zih-[«] Muhibbi fazılım Ebubekir Hâzini Bey efendinin: Former la même chose en déformant l'Etat,

Ne produit que l’ancien et fâcheux résultat.

beyti, aşağı yukarı ayni prensipi nazm ve icmal eder- Ab. D|,.

(8)

İÇTİHAT

niyeyi tem sil eder, p s y c h o lo g ia ’î unsurları

da im a ayni olmuştur: inzibatsızlık, fa’i-

kiyyetlere karşı h a su d a n e kîn, s â ‘y y ahu d

zekâ ile eld e e tm ey e kabiliyetsizliğini

his ettiği mal v e mülkü cebrdn g a s b -

etm ek arzuyi şedidi.

/ *

Yeni m ed en iyetler arkalarında gayri

m uııtabık [Inadapte]ler sürüsünü sürük­

lerler. Bu gayri nıuntabiklar y a ’ni m e ­

d en iy e tler e kendilerini uydu ram ayanlar

yerlerina, « C o m m u n ism e » gibi d a h a s â ­

de olan içtimai hayat şekilleri ikame

etm ek üzre bu m edeniyetleri yıkm ayı

te ’emmiil ederler.

Gayri nıuntabiklar o rd u su , bu g ü n ,

m üstakbel cernıen istilâsı kadar teh dit-

kâr olm aktadır.

T a h silsiz _ y ahu d daha tehlikeli olan

yarım tahsilli - bolşeviklcrin büyük m e ­

deniyetlerim izi

barbarlığa yakın olan

a şa ğ ı e n m u zeclerc irca' etm ey e m u vaf­

fak olu p olm ayacaklarını bilm ek, z a m a ­

nım ızın en büyük m e s e le le r in d e n birini

teşkil eder.

*

Bir kavmin kanunlarını, tesisa tla rın ı

şid d et ve k a f iy e d e tayin e d en , o kav­

min kendi zihniyeti o ld u ğ n n d a n [ve b a ş­

ka m illetlerin zihniyetile yapılan te’si-

şata, kanunlara uyam ad ığın d an n ] Avru-

pada, İrlanda ve Am erikada Lâtin c u m ­

huriyetleri gibi ba'zı m illetler hiç bir

zam an inkılâblârdan v e a n a r c lıic d e n kıır-

tulm am aya bizzat kendi ruhları tarafın­

dan m ahkûm görünürler.

a

« B o u rg eo isie» [ya'ni sinufi ehali] ta ­

rafından z a d e g â n e karşı yap ılan Fransa

inkılâbı m uvaffak oldu; çiiukî B o u r g e o i­

sie nin kabiliyetleri, z a d eg â n lığ ın kabi­

liyetlerine tefevviik etm işti. Z a m a n ım ız­

da bir proletarye [ecirler] inkılâbı, a d e ­

din şevketi sa y e sin d e [ y a ’ni çokluk o l­

5512

maları sa y e sin d e ] m uvakkaten muzaffer

olabilir, fakat devam e d e m e z çünkî

a şa ğ ı sanayi'i

inkişaf, işçinin

m a ­

lik olm a d ığ ı idare edici eh liy etler istil­

zam ediyor. [*]

*

Şiikûhe nıazhar bir inkılûb fırkası

diğer fırkaların bütün gayri m em n u n -

larını etrafında kolaylıkla toplar . B o l­

şeviklik ile m üslüm anlık a rasınd a hiç

bir m üşterek se c iy y e bu lu n m a d ığı hal­

de bolşevikler kendilerine ( İ r a n ) da ve

(Türkiye) de m ezh eb d a şla r to p la m a k d a -

dırlar.

VI

FnkılAbların n e tic e le r i

Bir inkılâbın ilk safh ası, ekvam ın

hayatını idare eden iktisadi icab at ile

çarpışm aya lıasr edilir.

*

H ayalciler [Rûveurler] in hiç biribda'

kuvvetleri yoktur; fakat ba'zaıı

azim

bir tahrib kudretine maliktirler . O n la ­

rın dağıtıcı, eritici te’sirleri altında, z c -

m anm bin m üşkülât ile inşa ettiği te­

sisat, son d erece bir sür'atle tarümar

olur. M em leketleri barbarlığa irca' etm ek

için kom ünistlere üç ay kifayet etti.

M ulıayyilei mübdi'a ilıtira'i hazırlar.

« Laboratoire » bu ihtira'in çevrelerini

[«C ontour»larını]tesbit eder.D arüssan a'a,

ilıtira'i bütün insanların müteneffi' o ld u ­

ğu tarakki unsurlarına tahvil eder .

Rus Komünistleri tarafından m ü n evv er­

lerin katliam e d ilm esi, istifade etm ekte

[*] (Kusya)da bolşeviklik il'aıı olunduktan sonra Sovyetlor hükümeti namına zabt edilen ve her nasılsa müdürleri öldürülmeyen darillsa- ııa'alaruzun müddet harap ve mu'attal kaldık­ tan ve bolşevikler bu fabrikaları idaredeki aczi tamlarını anladıkdan sonra, bu fabrikaları eski sahiplerine icar etmekten başka çare olmadığını anlamışlardır. Ab. Dj.

(9)

oldukları keşfiyat ve ihtira'atın bu sureti

tev ellüd ün den Cumhurarların ne kadar

bihaber olduklarını gösterir. « B o lşe v iz m »

m e sa isin e v eç h e ta'yin e d e b ile ce k m ü­

fekkireden mahrum işçinin d ü şe b ile c e ğ i

derecei sefaleti m e y d a n a çıkardı.

İnkılâpkâr bir ideal hakkaniyete ne

kadar muvafık

olursa olsun

y in e

m utlaka kanlı harpler ba h a sın a zafere

d estres olur. Kanun huzurunda m ü sa ­

vat prensibini t e ’sis v e b a ‘zı sınıfların

im tiyazlarını ilga etm ek için Avrupada

yirmi s e a e süren m ü ca d eleler lâzım

oldu.

flAr

Bir İnkılâpkâr Hükümet, a n cak bir

kaç pişvanın istibdadı altına dü şm ek

şartile paydar olur.

İnkılâplar hiç bir zam an cok d ev am

etm ezler; çünki çok g e ç m e d e n dü nyaya

hâkim olan icabatı iktısadiyye ve içtinıa-

iyye ile tesadiim eder. O zam an nazari-

yecilerin a czini g ö r er ek C um hur onlar­

dan yü z çevirir bu safh aya vasıl o lu n ­

caya kadar bir çok harabiyyetler vücuda

gelir. Rusya bugiin bunun tecrübesini

yapıyor.

İnkılâplar, İnkılâplardan sonra m u­

am m er kalan R üesan ın b a c ıla r ın ı z e n ­

ginletir, fakat İnkilâplar, İnkılâpları fide

çıkaran Cumhurların bilâ istisna sefaletini

artırır; bu hakikate n a s kitlesinin aklı

erm ed iğin den inkılâpçı pişvalar dünyayı

uzun m üddet hercüm erc edebilirler.

>*

Zam anların İnkılâpçı M eclis, « A sse -

nıblc»leri gösterir ki m üta'assıplar, m u­

haliflerini muttariden katli'ame arz et-

ınekden başka bir ikna* usulu keşf e t­

m emişlerdir.

M EVLÂNA M ÜTEFEKKİR VE ŞAİR [*]

Hanım v e B ey efendiler,

Bu sen en in TiirK O cağı konferans­

larına, şarkın büyük zekâlarından ve bil­

h a ssa büyük yürklerinden olan M evlâ n a

C elâled d in i Rum î hakkında bir m u sa -

haba ile b a şla n m a sı eyi oldu. Bizim

zekâm ızın ve irfanımızın gökleri şark

toprağındadır. C ism a n î ve ruhanî ha­

yatım ızın ilk n u sg u oradan m a s ve c e z b

olunm uştur. Bizim m azim iz şarkdadır.

ve ben de şu kaııaattayim ki, bir m ille­

tin m azisi, hali, istikbali daim a y ek d i­

ğerine miittasil kalm alı bunlar arasında

bir inkita’

olm am alı;

zaten bu inkıta’

bu infisal gayri tabi'îdir. K olay, kolay

m üm kün d e değildir. Bir a ğ a ç köklerde

ittisalim m u hafaza etm ek şartile dalları

üzerine diğer m uvafık m eyvaların a şıla ­

rını kabul eder. Fakat köklerinden cü d a

o lm u ş bir a ğ a ç ö lm ü ş demekdir. B ö yle

bir a ğ a ç ancak m a lzem e olarak ku lla­

nılabilir. B eni k im se muhafazakârlıkla

tavsif etm ez. Bila'kis bunun zıddile çok

tahtie olun m uşu m d ur. Bu v a z ’iyetim den

m em leketim in m üstefid olb u ğu n u bana

sö y le y e n le r çoktur. Bundan bir m uta­

zarrır varsa o da kendirlidir. Fakat bu

sa y ed e, bu g ü n muhafazakârlık ve m a­

ziye fazla marbut olm akla itham o -

luıımakdan a slâ e n d işe etm iyorum ve

fikrî ve lıarsî m azim izin iklimi olan şark­

tan ve oradaki fazilet ve m eziyetlerd en

kem ali şev k ile bahs e d e c e ğ im .

* *

M evlâ n a C elâledd ini Rum î, e sa sen

bir Tiirk öli sayılan Belli şeh rin d e ve

6 0 4 tarihi hicrisind e doğm uştu r. B abası

Harirnin Sultan u’lulam unvanını haiz

ve en m eşhur âlim ve nıütasavviflerın-

den ve Fahreddini Razîniıı m

u'asırların-[*] 6 teşrini sani 1930 tarihinde İstanbul Türk Ocağında verilmiş konferansdır.

(10)

5514

İÇTİHAT

dan M e h m e d B e h a ed d in veld İbnn Hü-

seyınElbekridir.

M e v iâ n a C elâledd in Rumî,şarkın en

büyük m iiiesavvif ve panthéiastlerindendir.

Bu akşam onun tercem ei hai ve h a y a ­

tından

b a h se tm e y e ce ğ im ,, bu hu susta

fa zia siie m alûm at ve m ankıılât alm ak

istey en ler « S p eh sa la r »in m a’rııf risale-

sile g e n ç m üderrislerim izden Köprülü

zad e Fuad B eyin hakikaten m iitebahhi-

rane ve n e v ’inde pek kıymetli olau Türk

[E debiyatınd a ilk ruiitasavvifler] adlı k i­

tabına m üracaat ederler. Fuad B ey m ev -

lanayi İranı gösteriyor, Ş e m se d d in Sam i

Bey merhum ise « n e se b i E m irelm ü’minin

hazreti Ebubekr Sıddik radiyallahu a ‘n-

lıe müntehi olur » diyerek onu Arap

k a vm in e rabt ve mal etm ektedir.

Saf i’rk yoktur. B atm larca m üddet

Türk ilinde, Selçuki Tiirkleri içinde y a ­

ş a m ış v e y in e bir T ü ık èli olan Belli _

d e d o ğ m u ş olan C elâ le d d in e Türk e v ­

lâdı nazarile bakm ak fazla bir « n a s y o ­

nalizm » gayrati ad olunm am aldır.

M evlâ n a n ın T ürkçe bazı e ş ’arı bu­

lu nd uğu gibi (D ivani kebir) ve ( D iv a n i

Ş e m sü l Hakayik) istisn a edilirse geride

kalan başlıca v e â le m c e m eşhur eseri

(M esn ev i) dir.

M esn ev i 2 6 ,6 6 0 beytd en müteşekkil

m u azzam bir m anzum eler m ecm u a sıd ır.

Bu m anzum elerin h em en c ü m lesi Fran­

sızların D idactiqu e dedikleri bizim ah­

lâkı veya ta’Iimi d ey eceğ im iz ikaz edici

ve nasihat verici, g ö z acıcı m anzum hi­

kâye ve nüktelerdir, nü m une olarak, ru-

baiyati Öm er Hayyanı tercem em e alınış

o ld u ğu m bir hikâyesini anlatayım : M e s ­

nevinin bu hikâyesinin adı (se y y a h ın

eşeği)dir. M aksadı iman taklidinin y a ’ni

kör körüne inanm a ve iaklid etm enin

fena ve mühlik o ld u ğ u n u , ictihad ile m u ­

hakem e ile ta’yini siret etm ek lâzım g e l ­

diğini anlatmaktır, Hikâye şudnr:

Eşeğe binmiş bir seyyah,sofuların hankahına

m ti safir iner;

mutesavvîf

dervişler kasnı kaimi ederler, biri seyyahın abasını kaldırır, diğeri elbisesinin tuzunu alır, bir diğeri seyyahın elini, yüzünü, ayağını siler. Bir dördüncü derviş müsafiri kabul salonuna götürür. Bir beşinci derviş seyyahın eşeğini ahura teker, saman arpa verir. Müsafir pek memnun kalır. Fakat dervişler fakirdirler. Miisafire ikram etmek için, ne yiyecekleri, ne paraları bulunmaz; telâşa düşer- ler.L’zıın müzakereden sonra, müsafirin eşeğini satmaya karar verirler, parasüe kuzu kızartırlar şarap alırlar, mükemmel muzikacılar getirirler. Akşam olur, yerler, içerler, musiki dinlerler.

<* C - i *>

« Gitti, dostum, eşek gitti »

NekratJı bir şarkı irticai ve terennüm ederler. Kebabın ve şarabın, musikinin, nağmenin te'si- rile aşka gelen miisafir dahi nekrafı, dervişlerle beraber tekrar eder. Sabah olur, yola düşecek seyyah, eşeğini ister; işi anlatırlar, kendisinin de nekratı okuyarak emri vakdi tasdik etliği­

ni söylerler. Meyus seyyali * evet amma ben butııı sizi takid etmek için yaptım» der.

« M i i L - ¿,1i» İ . İ Â » « iL *»k-*Laj ¿t . ¿i fi

Ya’ni «onları taklid etmek beni berbad etti, o taklide iki yüz kere lamel olsun!» deye sız­ lanarak yayan yola düşer.

M evlâ n a n ın ş i ’irlerinde ve b ilhassa

ifade ve se la se t n o k tasınd an m üsavilik

yokdıır. M eselâ Urfînin, Hafızıu, Feyzii

Hindinin sey y a l ve traşide ifadeleri o n ­

da yoktur. Fakat bu y ok lu ğ a mukabil

onda bir varlık vardır.ki o da F ran sız­

ların intuition dedikleri ve D arülfünunu­

muzun lıadsi d e d iğ i ve benim feraset

d em ey i tercih ettiğim ö ğ r en m e d e n bil­

mek ve duym ak yüksekliği ve derinliği

dir. Bir arkadaşı için y azd ığ ı m ersiyed e

A-—.'

J-D iy e ve akla v e cana a ğla m a k için

g ö z ler ve sızlam ak için yürekler veren

kim se çok yü k sek şairdir.

Bundan dokuz se n e evvel Celâl Nuri

Bey 8 2 num aralı ( İ c t i h a d ) m 1808 inci

sah ifesin d e şu satırları y a z m ış ve benim

bu güu size kısm en takrir e d e c e ğ im s a

(11)

-fırların yazılm a sın a ve bu günkü su h -

betimizin hazırlanm ış o lm a sın a s e b e b

o lm u şd u:

«Z avallı m ufasavvife ile M uham m et! ül-

Emin gibi uluhazm bir sahibi siyasetin,

ince bir diplom atın , mahir bir vazı'i

diyanetin hayatları arasınd a azim fark

vardır. »

CezbtMJir M Jİıiddiııi Aı-alıt v e b iça re CelAleddin Hum i «jihj d e r v iş le r n e r e ­ de M u h a m m e d ül Kinin çjibi selisti varı m ey a n) icraat nered e ? ■>

diyordu.

H ic a r e ( .e lA m d d in H u ıııi g ib i d e r ­ v i ş l e r

sıizü, rnevlâna C elâledd ini Rum î

hakkındaki hayraniyetim i

bir ham lei

isyan ile kaynattı.

V azıhddin M eh m ed ü l Em ini Arabi h a z ­

retlerini y ü k se ltm e k için, M evla n a C e-

lâaleddini Rumi hazretlerini a lç a ltm a d a n

başka bir y ol, hem d ah a m usib, daha

m ü stah sen bir yol bulunabilirdi.

 ¿T

• S ■>

vj W j f S " J,.* [ ’ ] a j b

d e d i ğ i M evlâ n a C elâledd ini Rumî ,

G o eth e , Schillcr , Fırrdusî , Honıere gibi

dâhilerdendir.

Hakkı ibadeti ve hakikati ibadeti bil-

miyerek cah ilân e veya riyakârane hare­

kâtı rusum iyede bulunanlar hakkında:

u i ûj-» j s-*

«-'i . 0 İJ.>- OdLc- ^

d y e b ilm işo la n M evlâna C elâleddini Rumî

W—U Z~+X>- j\ J.'- C.İ J+

["] O-V , J-;.«

d ey en (S a ‘di) kadar hakikati eşy a y a infazı

nazar etm iş demektir.

D] Cihaııi irmniviyatııı bu Feridununuıı bur­ hanı fadlii meziyet i olarak ( Mesnevi ) kâfidir. Ben bu yüksek ruh hakkında ne »öyleyim. Peygamber değildir, fakat kitabı vardır.

[**1 İbadet, ibadullaha iyilik, lıidmet et- tnekden gayri bir şey değildir. İbadet teşbih ile seceade ile, delk giyinmekle değildir.

yx>- JiÂî-* ÂîljV ijbLft J L- j ¿1 »

« ti' ti' J V

d ey en zat, a h e n g i islâm a yen i bir nota

verm iş demektir.

(M uhiddini Arabi) nin (F u su sulh ikem )

inin içinden çıkam adım ; onun için hiç

bir şe y sö y le y e m e m . Fakat ( M evlâ n a

C elâledd inin i R u m î ) hakkında bi payan

hayraniyetlerim vardır. T e rc em ei eşarını,

ruhlara bir şarabı lâhutî gibi su n acağ ım .

Bu şi'irlerin

ünvanını ( D ilm e sti’i

M evlâna ) koydum .

Bu âhirlerin c ü m lesin in tam asıllarıuı

bulyını d e m e k beyhudedir. B u nun la b e­

raber ahfad ınd an V eled Ç eleb i Efendi

benim bu tercem elerim ve daha d o ğ r u ­

su bu âdab tasy on larım

hakkında bana

y a z d ığ ı ve D ilm e s ti’i M evlâ n a n ın b a şin -

da intişar ed en zarifane bir m ektubunda

şu satrlar vardır

G elelim ( D ilm e stî’i M e v lâ n a ) ün-

vanlı şi'irlernize. Ey tem elli ilm v e fazilet

sahibi iistad ! te ’min ederim ki siz ayni

zam and a g a y e t h a ssa s bir ş â ’irsiniz

(M evlâna) ya Arabistan çö llerin d e n a ğ -

m eperdazlık ettirm eniz eyyam ı c ev a n id e

berayi tahsil (Şam ) ı teşriflerinde inşad

eyledikleri iş'arın tercem esi zan olunur.

Kezalik diğer âlî ve rakik hayallernizin

de (D ivanı kebir) de metnini bulm ak gü ç

değildir.

( Mab.Vdı var )

« U Z A K L A R D A N U Z A K L A R A »

Şimdi artık senden uzak bir sahildeyim: Yükseliyor Sazlıklardan bir veda4 sesi. Sevgililer uğramayan viran eldeyim; Sevdaların bu yerlerde solmuş gölgesi.

Yorgun, Susuz, Ahulardı gözleri gibi, l ika dalgın bakışların efsanem oldu, Akşamların melâlile titreyen kalbi. Sen unuttun ve Baharım açmadan soldtı. Begleyorum bu yollarda yorgun, perişan, Rüzgârların beldesinden bir tek hediye. Saçlarından ey Sevgilim! dagılup, Uçan Saçlarından bir kaç teli getirir diye...

(12)

5516

İÇTİHAT

Dr. G U ST A V E LE BONLA M ÜLÂKAT

Frédéric Lefèvre Mehmet Lebib

Maba‘d

Son mektubu da 2 2 m a yıs 1929 ta­

rihli v e oldukça enteressandır; bakm :«aziz

üstadım , m ektu bu nu za c e v a b veriyorum:

D ém ocratie, halkı e fe n d i y a p m a y a çalı

şan v ey a halkda efend i o ld u ğu z ih a b ı-

nı uyandıran hüküm et şeklidir. Bu z i -

habın kullandığı âmiller tarihde ve m il­

letlerde, başka başka şek illerle kendisi­

ni gösterm işdir. Lâkin e sa s d a ’ma bir,

g â y e y in e d a i’ma aynıdır. İşte benim

vazıhan fikrim budur. B ilv esile sam im i

selâm larım ı takdim ile bahtiyarım ! »

Ke'lsi C u m h u r R o o s e v e l t i n e n çok okıulufjn kitab:

— Zan ederim bir zam anlar R oosvelt

ile de çok tan ışıyordu nuz ?

— Hayır okadar çok d eğ il. R oosvelt

âsârım ı çok b e ğ en en ler d e n d i. Hatta ö lü ­

m ü n d en

biraz evv el

nazariyyelerim i

tatbik e d e c e k bir tedris kürsüsü kurmayı

diişün m ekde idi . Hiç unutm am bir gün

G a b r ie lH a n n o te a u y a d a 'v e tü idik. B ir ç o k

A kadem i a ‘zası vardı. Ben de orada

id in ı.R o osev let söy liy or biz dinliyorduk.

Bir aralık, bize yan ın d an hiç ayırm adı­

ğı fransızca bir kitab old u ğu u u söyledi.

Bütün R e’isi C um hu rlu ğu

nıiiddetince

bu eseri m a sa sın d a n eksik etm ed iğ in i

ilâve etti. R o o se v e lt’in hatıralarını d a ’ma

ruhanî bir sükûtla d in le y e n havada bir

an için his o lu n m a z bir ürperme baş

gösterdi. A kadem i a za sın d a n her biri,

hayatın en g ü z e l dakikalarının birisinin

arefesin d e o ld u ğ u n u düşünüyordu. Kısa

bir sükûttan sonra R oo sev elt en tabiî bir

tavrla; kim seyi m ütahayyir e tm ey e ce k

bir fikirmiş gibi «bu kitabın is n ık R u h u l-

ekvam » dır ve dostlukla

bana doğru

dönerek ilâve etti : «onu da «Doktor

G u sta v e le B ona m ed y u n u z». Sizi te ’miıı

ederim ki bu sö z üzerine Akadim i a z a ­

larının g özleri üzerim e pek d e hayr hah

o lm a ya n bir p arlayışla atfolundu , dı­

şarı çtkarken«bu R o o sev elt de pek sah te

kâr» dediklerini du ydum .

M üiâkata başlarken b ir a z çek in g en

bulduğum m a ‘ruf m uhatabım ın bazı ha­

tıralara tem astan k a çınm ad ığın ı g ö r ü n ­

c e süallerim i daha serb est sorm aya baş

ladım . Bunun üstüne sö z çarşanb a y e ­

m eklerine g e le n başka bir da'vctliye in­

tikal etdi b u d a Paul Valéry idi.

P a u l V a lé ry ’y e ait h a tıra la r

— Paul Valéry nin anî muvaffakiyeti

doğrusu beni hayrete düşürdü. İçimdeki

ruhiyateiyi uyandırdı. Bu m uvaffakiyette

şü p h esiz ki kibar salonlarının prestiji ve

faaliyeti kısm en m edhaldar bulunuyor.

Bir gün D ü ş e s dö Roşi Fokoya V alery-

nin şiirlerini a n la ya m a d ığ ım ı s ö y le m iş ­

tim. D ü ş e s bana « b ir gü u size geliip

o şiirleri bir ukuyalım .. Bakınız zihabı-

nızı nasıl tashih edersin iz» dedi.

B e n d e , artık şiirden an la m a devrini

a şd ığım ı,«L a martin» m beni tatm ine kâfi

g eld iğ in i sö y le m e k m ecburiyetin de kaldım

Valéry iyi bir naşirdir. Buna rağm en

halkın ona g ö sterd iğ i büyük rağbeti

aslâ anlam ıyorum .

Ç ünkü Valéry nin

(Variété) ünvanlı eserini insan ( üç si­

lâhşorlar ) gibi okuyam azki... g e ç e n gün

bana da bu eserd en bir nüsha g ö n d er ­

mek d o stlu ğ u n u gösterdi, kitabın ü z e .

r in d e 4 3 m ü 4 4 d ü n c ü m ü tab ‘ı o ld u ğ u n u

hayretle okudum , böyle anî m uvaffaki­

yetler, Proust v ey a (L a garso n ) a yara­

şırsa anlarım fakat Valeriye hayır...

Eskiden

biner nüsha olan ta b ıla r d a

şim di kaç n ü sh a var a ca b a ? bir aralık

m ü b a h a sa başka m evzu'lara intikal etti.

Ben tekrar s ö z e başlıyarak;

— D em in y aln ız güçlükleri y in m ek -

den h oşlan d ığın ızı söy lem işd in iz. İlim

vad isin d e ki keşflerinizi kabul ettirmek

için hiç m ani'aya tesadüf etm ed in iz mi

diye sordum.

(13)

Ben tabibim. E v v e lc e fizik ve

kimya sa h a sın d a çalışan resm î âlimler,

iaburatuvarcılar, kendilerinden b a şk a la ­

rının kıymetli bir keşf y a p a c a ğ ın ı pek

kabul etm ezlerdi. P asteur un başına g e ­

lenler tekerrür ediyodu... Fakat bu sefer

aksi istikam etde olarak !

Bit seb eb i e ben kend im e h u susî bir

laburatuvar bina etm eyi kurdum . (20)

s e n e orada, m addenin b ü n y esi, ve kud­

retle olan

m ünasebetlerini araştırdım.

M ad d en in , kudretin birtekâsuftind en ib a­

ret old u ğu n u gösterdim . Bu fikri bugün

ulem a Klasik telakki ettiler . . Fakat o

zam anlar biraz inkılâbkâr telakki edilmişti

hem bu fikrimde ö yle felsefe m asasın dan

savrulm uş d eğ ild i, kontrollü tecribelere

istinad eden bir şeydi. B una rağm en

ben bir ihtilâlci telakki olundum , bu

gün bunları başlıca eserlerim den olan

( Evolution de la matiere ) de bula -

bilirsiniz.

Bu eserin elyevn ı 45 inci tab ‘i bası­

lıyor, i'tiraf ediniz ki, h u su sî bir m ev -

z u ‘a ait, sırf ilmi olan bir kitabın bu m u ­

vaffakiyeti Fransız okuyucularının y ü zü ­

nü ağartır mahiyettedir. Kari’leri tenvir

için size şunu m isal olarak zik red eyim :

Kitabımda Atomlar arasındaki cazibe k u v ­

vetinin o kadar büyük, o kadar m üdhiş

o ld u ğ u n u kayt etm işdim ki, eğer on p a ­

ralık bir sikkenin m addiyetini tahallule

ıığratabilsek, binlerce ton

kömür y a k ­

m akla eld e e d ileb ilecek bir kudret ka­

zan ab ileceğ iz.

— Yakında b öyle bir kuvveti istih­

dam e d e b ile ce k m iyiz d e r sin iz ?

— Kim bilir bu belki yarın belki d e yüz

bin sen e son ra olur. Bu g ü n için m add e

bir kasa, zırhlı bir kumbaradır; ö yle bir

kum bara ki eğer isterseniz o ndan ara

sıra b e ş on para çekebilirsiniz...

— Sonu gelecek nüshada —

POESIE

PLUIE D’AUTOMNE

Assise prés de la fenêtre j’entends la pluie : La chanson si triste et si monotone

De la pluie sur les feuilles rousse, Les feuilles mortes de l’automne. Longtemps s’écoula le doux clapotis Que faisaient les goutelettes de pluie Eu tombant sur les pauvres feuilles Et ce spectacle est plein de deuils.

\

Les feuilles mortes tourbilkiient dans l’air Puis retombaient sur le sol boueux

Et je sentais que le froid hiver Approchait de grand pas courageux. La bise glacée sifflait avec furie

Et cela accompagnait le chant de le pluie, La chanson si triste et si monotone De la pluie sur les feuilles d’automne.

3 Obre 1929 Myiia-Tahsin

SOLMAYAN GÜZELLİKLER

PU N ER É İ F L O R E S

Les nostalgiques citronniers aux feuilles blêmes S’étiolent et leur parfums avec ennui,

Meurent dans le jardin peuplé de chrysentêmes Pour la dernière fois le soleil tiède a lui. Soir des mortslOlas chargé de pleurs et d’anathèmes Le Souvenir s’éveille et prend, aujourd’hui, En sourdine, les vieux, les adorables thèmes Des renouveaux lointains et du bonheur enfui. Le Souvenir marmonne à voix basse. Une cloche Funéraire, dans le ciel gris où s’effiloche

Maint lambeau d'occident fascé de pourpre et d’or. Et c'est, le crépuscule automnal des années Que d’un encens trop vain fait resplendir encor Les mémarations des corolles fanées.

Laurent Tailhade

* * *

(14)

5518

İÇTİHAT

C— Ç' ^ fjjy* ¿r* £--w fj ^ 4j Ç .i *•>• t^U*;i y5C* l» w~s- o \_j--5C> yT ı Ç ¿1gUU> ^ jl*»- il jjti-ST..' y ju*-l \î.'—’Ç.5£ . ^»¿*» _»i>- ¿jU«Â—

1-^-^y"* y\^>- iir-; jii^b / J>-' >^1’ t i*-- «$T> Ur-*"“*

Tercümesi:

B en bir y o lu n yolcu sııy u m ki ona

ayak m ahrem dir. N efesin na m ahrem ol*

dıığu

bir m ek a m d a s ö y le r im . M ektup

y a z m a d ığ ım ı a yıp lam a, biri birine m ıış-

tak olanların razına kalem na m ahrem ­

d ir . O nun

hayali varken

g ö n lü m d e

g ü z e lle r in tahatturu yer bulm az: S u l­

tanın halvet ihtiyar etdiği yere h a şem

ve daraf na m ahrem dir. Afif o lm a y a n ­

ların m e n z e li a şk m a ’bedinin harimi

olm az: Pak d a m en o lm a y a n harem de

na m ahrem dir.

y e n i b ü t ç e

1931 bütçesi Büyük M illet m eclisin e

tevdi' edilm iştir. Yeni

bü tçede 1931

sen rsi masarifi 2 0 4 ,6 5 7 ,0 0 0 lira olarak

tesb it edilm iştir. B ü tçede 1 930 b ü tçesine

nazaran 18 m ilyon liralık bir tasarruf

vardır.

Masarif bütçesi m uhtelif vekaletler

ve daireler arasında şu suretle taksim

edilm iştir :

Büyük M illet M e c l i s i :

2 ,3 0 5 ,4 4 9

R iy a stic u m h u r :

3 2 4 .7 2 2

D iv a n ı m u h a s e b a t :

7 0 1 ,5 8 2

B a şv e k â le t:

1 ,0 20 ,77 4

Şurayı D evlet :

2 1 8 ,7 3 4

İstatistik U. M. :

8 8 ,5 6 8

D iyanet işleri R. :

7 3 3 ,3 2 2

M aliye V e k â l e t i:

1 4 ,0 5 8 ,3 4 9

D uyuni U m u m iye :

2 7 ,1 6 3 ,6 3 5

G ü m r ü k le r :

4 ,8 9 3 ,5 3 8

T a p u ve Kadastro :

1 ,2 1 3 ,0 2 7

D ah iliy e :

4 ,4 8 2 ,0 4 4

Posta T. T . :

5 ,5 7 2 ,2 8 5

Em niyeti U m u m iy e:

4 ,4 2 2 ,4 6 4

U. Jandarma K. :

8 ,1 8 8 ,1 4 9

H ariciye v e k â le t i.

3 ,6 7 1 ,9 5 9

Sıhhat ve İçtimaî Mu. V.

4 ,4 2 0 ,2 6 6

-Adliye V. :

7 ,4 5 6 .2 6 4

Ma'arif V. :

7 ,6 9 2 ,2 0 9

Nafıa V. :

3 1 ,3 7 3 ,7 4 6

İktisat V. :

1 0 ,0 8 2 ,5 3 4

Millî M üdafaa V. k a r a :

5 0 ,5 4 2 ,4 1 2

Millî m ıidafa'a v. H a v a :

1.1-53,980

Millî müdafa'a D en iz :

8 ,2 9 7 ,9 4 0

Fabrikalar :

3 ,9 01 ,43 1

H a r ita :

7 6 0 ,0 0 0

YEKÛN : 2 0 4 ,6 4 0 ,3 8 5

1931 bütçe varidatı da berveçhi zir

tahmin o lu n m a k ta d ır :

Birinci kısım miras ve servet v e r g ­

ileri: 4 4 ,7 5 2 ,0 0 0 . İkinci

kısım istihlâk

ve m u am ele vergileri: 9 2 ,2 7 5 ,0 0 0 . Ü ç ü ­

ncü m ülga vergiler b a k a y a s ı : 2 5 0 ,0 0 0 .

D ördüncü kısım inhisarlar safi h asılatı:

4 0 ,4 3 2 ,0 0 0 . B eşin ci kısım d e v lete ait

e m v a l ve em lâk h a sıla tı: 6 ,2 0 0 ,0 0 0 .

Altıncı kısım

d e v le tç e idare

edilen

m ü esseseler h a sıla tı: 6 ,1 0 5 , 0 0 0 . Y edinci

kısım um um î m ü e sse se le r ve şirketler

hasılatı: 9 0 0 ,0 0 0 . Sekizinci kısmı müte­

ferrik h a s ıla t : 8 ,9 0 0 ,0 0 0 .

D ok uzun cu

fev k a lâ d e v a r id a t: 5 ,0 0 0 ,0 0 0 .

YEKÛN 2 0 4 ,8 1 4 .0 0 0

imtiyaz sahibi : Abdullalı-Djevıiet

(15)

Kuruş

Akli selinı(Eski harflerle) 527sahifeIİ 100

Aklı selim ( yeni Türk harflerile )

5 4 8 sahifeli

135

Ruhulekvam (eski harflerle)274 sahife 100

Diin ve Yarın ( »

» )2 5 4

»

5 0

İlmi ruhi iç tim a î(»

» )2 g 7

»

5 0

Adabı m uaşeret rehberi (Resim li, eski

harflerle) 5 0 9 sahifeli

150

D ilm e stî’î M evlana ( Eski h a r fle r le )

5 0

Bir zekâyi feyyaz(E ski harf ve r e s im li)25

Mekârimi ahlakiyye ve din (Eski harf­

lerle 74 sahifelik

25

Harb ve sö z d e kyilikleri(E ski h a r f ­

lerle) 2 1 9 sahifelik

75

Asırların p anoram si ( Eski harflerle,

r e s i m l i )

sahifelik

50

Felsefei istibdad ( Eski harf) Alfierinin,

resimli 2 7 2 sahifeli

5 0

R u b a jy y a tı K hayyam

ve

TLirkceye -

ter c ü m e le ri. ( Eski h a rflerle,, resimli,

4 5 3 sahifeli

100

Avrupa harbinin p sik o lo c y a sı ( Eski

harflerle, r e s im li) 7 0 8 s a h if e lik -

100

Bankalar ve m u ’a m elatı ( Eski harf­

lerle ) 8 9 sahifelik

50

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli c a d d e sin d e « k a r a g ö z » ittisalin­

de. K ita p la r ın ı hem metin bir suretde,

hem mutedil fiatla cild letm ek iste y e n le ­

rin miicellidhanesidir..

M.

Ü T Ü C İY A N

Ç in k oğ ra fh a n esi

Fincancılarda Kalifidi H anında

K A K L I

DAĞDAN SES

Dr: A bdullah D jevdet Beyin son s e n e ­

lerde y a zm ış o d u ğ u şı'ırlar ve k ıta la r

bu u n vanla yak ın d a basılm ay a b a ş la y a ­

cak .D örtd e üçü b a sılm a m ış ve kitab ş e k ­

linde b a sılm a sı bir çok zevat tarafından

arzu o lu n m u ş

bu m ütekâsif m a'nalı

k ıta la rı, 2 0 0 sahifelik bir g üzel ciltde

toplu bulacaklarını bunları takdir e d e n ­

lere haber veriyoruz. Kain v e eyi kâğıd

üzerine basılacak ve fiatı bir lira o la -

cakdır.

Tarif de publicité dans

F « Idjtihd »

Ltq

1 pour chaQue 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ "Idjtiliad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ “Idjtihad,, dan lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de

1 Ltq

au minimum, par insertinon.

« İctihad » in b u lu n d u ğu yerler:

Kadı köyü inin

uoekkithane caddesinde

Tütüncü

C afer Efendi,

Köprü üzerinde

M. K em a l Efendi,

Büıjiik Ada da iskele basında Tütüncü

N ik o Efendi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dün- yanın her tonajından mimarlar proje yollamışlar- dır, fakat son projenin en büyük kısmı Şikagoda' ki '(mimar Walter B. Griffin tarafından yapılmıştır.

Yüzyılda yetişmiş en büyük bestekâr, mûsikî bilgini, büyük bir hânende ve sâzende olarak tanınır.. Aynı zamanda şâir, ressam ve hattat olan bestekâr, Türkçe, Farsça ve

[r]

Sıcak havalarda vücut sıcaklığının düşürülme- si için sadece terlemek yeterli olmaz.. Terin hızlı bir şekilde buharlaşması

Allah «Zeyd’in zevcesi oldukdan sonra onu sana tezviç ettirdik tâki evlâdlıklarının mutallakalarile izdivaç etmek mü'minler için artık günah olmasın; iradettil-

§ TDAS-1 çok eleştirildi, suçlamalara hedef oldu, özellikle Devrimci Yol ile çok tartıştık ve aradan 35-40 yıl geçtikten sonra bir dönemin önde gelen yapıtları

Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Bağımlılık Merkezi, internet bağımlılığı konusunda uluslararası uygulamaları ve uzmanlarının deneyimleriyle oluşturduğu

dı: Rumi 1293 yılına çasiadığı için halkın «93 harbi* diye adlandırdığı 1876-77 Osmanlı - Rus savaşının yenilgiyle sonuçlanması üzerine Ruslar,