• Sonuç bulunamadı

Ne diyorlar?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ne diyorlar?"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

¿j

/

j

~n~

i)

Çetin bir

kalem tecrübesi

M M B

I I

Şevket Süreyya AYDEMİR

İkinci Adam elbette

ki bir Efsâne Kahrama-

n değildir. Ama yakın

tarihimize ve yaşadığı­

mız devre müdahalesi

olan aktif bir Siyaset ve

Aksiyon Adamıdır. Onun

hakkında da yazılanlar

elbette ki eleştirilecek­

tir.

Hissiyata ve sâbit

fikirlere dayanmayan e-

leştiıilerden tarih, an­

cak istifade eder.

S

ay ın S am et A ğaoğlu’nun «İkinci A dam »ın Ü çüncü cildi ü zerin d e ve 15 yazı h alin d e y a y ın la n a n e le ş tirile rin i c e v a p lan d ırm ay a çalışacağım . F a ­ k a t cev ap larım a b a sla rk e n , S a­ m e t A ğaoğlu’n u n şahsım ve k i­ ta p la rım h a k k ın d a ve d aha y a ­ z ıla rın ın başında v ard ığ ı bazı h ü k ü m le r, beni gene b ir nefs m ü rak ab esin e sü rü k le d i. Bu ko­ n u d a ve h e r vesile ile olduğu gi­ bi gene şu g erçek le k a rş ıla ş tım : T ek A dam ve İkinci A dam ’ın ha­ y a t m ih v e rle ri e tra fın d a , o n la rın hem şahsiyet, m izaç ve k a ra k te r­ le rin i, hem de d ev irlerin in ş a r t­ la rın ı ve o la y la r zincirini y azm a­ ya k a ra r verm ekle, h a k ik aten çe­ tin b ir kalem tecrü b esin e g iriş­ m iş oldum . E vet, çetin b ir kalem tecrü b esi...

G erçi bu tecrü b e bu gün, T ek A dam Ve İk in ci A dam için ü çer ciltten a ltı b ü y ü k c ilt halin d e M illî k ü tü p h an em izd e y e rle rin i alm ış b u lu n u y o rla r. A rk a a rk a ­ ya y en i b a sk ıla r v e rm e le ri de, m em lek et efk â rın d a b ir y a n k ı u- y a n d ırd îk la rın ı g ö sterir. Ama bu, bu k ita p la rd a söylenen sö zlerin ; b u d e v ir ve bu d âv a ü stü n d e son sözler olacak ların ı e lb e tte ki ifa ­ de etm ez. D aha ilk cildin Ö nsö­ zünde b e lirttiğ im gibi, yarın e l­ b e tte k i daha y e tk ili kalem ler, d aha değerli e se rle r v e re c e k le r­ d ir. A m a b u gene de, giriştiğ im işin, çetin b ir kalem te c rü b e si o l­ du ğ u gerçeğini hafifletm ez.

Bu niçin bö y led ir? B akın b u n u , bilhassa b ir- n o k tay ı o rta y a s e re ­ re k b e lirtm e y e çalışayım .

Yerleşmiş

hükümler

T

ek A dam ve İkinci A dam ’da benim konum , y ak ın ta r ih i­ m izin ve h a ttâ yaşadığım ız d ev rin , b ü tü n şa rtla rı, o lay ları ve atm osferi ile ele alın ıp iş le n ­ m esid ir. Y akın ta rih im iz in ve h a t tâ yaşadığım ız d e v rin ön plânda y e r alan ve bu g ün b ir kısm ı ha­ y a ta gözlerini y u m m u ş o lsa la r bile, b ir kısm ı h â lâ içim izde y a ­ şayan veya sahnede faal olan n i­ ce k a h ra m a n la rı, şah siy etleri bu h ik ây ed e y e ra lırla r. Y akın t a r i ­ him izin veya devrimizin akışı

dem ek olan b ir film in sa h n e le ­ rin d e, a d e ta y en id en y a şa rla r. H alb u k i biz bu k a h ra m a n la n , bu şah siy etleri, Ü nlü v eya Adsız bu eşhâs-ı v a k ’ayı ta n ırız . K am u ef­ k â rın ın o n la r h a k k ın d a verilm iş

h ü k ü m le ri v a rd ır. O n lara h ay ­ ra n lık la r veya şü p h elerle b ak ar. O n lara sem p atiler veya an tip a- tile r le b ağ lıd ır. H ulâsa kam u ef­ k â rı o n ları şu v eya bu şek ild e de­ ğerlendirm iştir. Halk efkârı ve M ü n ev v erler (a y d ın la r) id râ k i dediğim iz to p lu m psikolojisinde ise b u d e ğ e rle n d irm e le r b ir b ir­ leri ile çelişir.

M eselâ A ta tü r k ’ü b u lu tla r ü s­ tü n d e k i ta h tın d a in s a n ü stü b ir y a ra tık , b ir p u t haline g e tire n ­ lerle, onu yakın tarih im izin ve çağım ızın R ealist b ir önderi, b ir aksiyon A dam ı o larak a la n la rın a n lay ışları b irb irin i tu tm az. Ge­ ne m eselâ İk in ci A dam ın, Sü- leym aniyedeki evinden tabanca te h d itle ri a ltın d a y ak ap aça edi­ lip zorla A n k aray a u la ştırıld ığ ı­ nı d ü şü n eb ilen ve yazab ilen has­ ta m u h ay y ile ile, g erçek ler ara ­ sında elb e tte ki b ir bağıntı yok­ tu r . Y a h u t g ene m eselâ A dnan Menderesi, siyaseti halka ve m em lek etin en u zak u ç la rın a u- la ştırm ış b ir p a rti ve inşâ adam ı o la ra k alan re a list g örüşlerle, onu b ir d e m ir k ıra t ü stü n d e E- y üp S u lta n g ö k lerin d e u çu ran g arip m u h ay y ile arasın d a e lb e t­ te ki b irlik olam az.

Ama ne v a r ki, bu b irb irle ri ile çelişen görüş, inanış ve hü­ k ü m le r, kam u e fk â rın d a yerleş­ m iştir. Siz b ü tü n bu şahsiyetle­ rin h a y a t h ik â y e le rin i kendi açı­ nız ve k rite rle rin iz le işlerk en , bu yerleşmiş hüküm ler ve çeliş­ m eler m ahşeri içinde yol alacak­ sınız. İşte b enim yap tığ ım işin çetin b ir k alem te c rü b e si oluşu b u n d a n d ır. Ve bu yolda y ü rü ­ yüş, b ir c esaret m eselesi olm ak­ ta n ziyade, m ü m k ü n o lduğu ka­ d a r tarafsız ve sıh h atli b ir m u­ hakem e. b ir hesap ve teh am m ü l seciyesi g e re k tirir. Ç ünkü mese­ lâ, S am et A ğaoğlu gibi soy ta r ­ tışm a ad am la rın d a n , yazılanla- r ı hiç oku m ay an , y a h u t ta oku­ d u k la rın ı an lam ay an in s a n la ra k a d a r h e r istey en , kendi ölçü­ leri, kendi d ille ri ile -azacak, k o n u şa c a k la rd ır. Soy ta rtışm a a d am ları ile ta rtışm a k , b ir m üş­ te re k görüşe v arılm asa bile ger­ çeklere h izm ettir. Ama. ya silâh o la ra k k ırg ın lık la rın ı, sü b je k tif hislerini veya sâbit fikirlerini

k u lla n a n la r? ...

İkinci Adam masalı

M

eselâ Sam et Ağaoğluna göre b ir İk in ci Adam vardır. A- m a bu İkinci Adamın hikâ yesinde o la y la rı ve eşhâs-ı v a k ’ayı yani olayların akışında rol alanla­ r ı b aşka tü rlü değerlendirm elidir. Doğru! Bu b ir g örüştür. T artışı­ labilir. İş toplum hareketine te- allûk edince b ü tü n hakikatlar iza­ fi olduğu için, şahısların ve sos­ yal olayların değerlendirilm esinde de şeklî m antık değil, tezatlar m an­ tık i, yani diyalektik m antık çeşit­ li yönlerden işlenerek, çeşitli h ü ­ kü m lere varılabilir. Ama bu fa rk ­ lı görü şler aydınlar arasın d a, her iki halde de b ir değer ifade ede­ bilirler.

Ama m eselâ şim di önüm de b ir k itap var. Daha önce b ir gazetede ve İkinci Adam k itap ların ele alı­ n arak yazılan b ir seri eleştirm e­ lerin kitap haline gelişi. Adı: İk in ­ ci Adam Masalı... H âlbuki m asal b ir hayal oyunudur. G erçeklerin b ir terk ib i değildir. H âlbuki bir İkinci Adam vardır. 60 yıldanberi yakın tarihim izin içindedir. Tâ 1,907 de gizli b ir ihtilâl cem iyetine k atılm ıştır. O gündenberi ya ih­ tilâlci, ya asker, ya siyaset veya Devlet Adamı, h a ttâ H üküm et ve Devlet Reisi o larak tarih î akışım ıza karışm ıştır. Bu gün de Parlâm ento çatısı altında b ir P artin in ve b ir akım ın ak tif tem silcisidir. Böyle b ir adam ın hikâyesi m asal olabi­ lir m i?

ğı h er olay hakkında b ir başkası m ütalâa yü rü tü rk en , bunu kendi hakkına b ir tecavüz gibi sayar. O adam ve o olay hakkında pea

çok şeyler bildiğine ve h attâ e k söz sahibinin kendisi olduğuna inanabilir. Meselâ ben a ra ş tırm a ­ larım arasın d a öyle Kuvayımıllı- ye adam ları veya öyle em ekli su ­ baylar veya kaym akam lar gör­ m üş, dinlem işim dir ki, b u n lar ne­ redeyse b ü tü n İstiklâl Savaşı s ır­ larının veya hizm etlerinin kendi­ lerinde toplandığını sanırlar. Fi­ lân gün, filân yerde, filân olaya m üdahaleleri olm asaydı, bütün iş­ lerin allak bullak olacağını sa n ır­ lar. H a ttâ b ir gün radyoda bile ve M ustafa K em al’in Amasya’ya ge liş yıldönüm ünde k o nuşturulan­ la r arasında Havzalı b ir vatandaş, eğer o Refik Saydam ’ı kendi evi­ nin ham am lık dolabında sakla- m asaydı, işlerin şöyle veya böyle olacağım anlatabilm iştir. B unları h içb ir zam an yadırgam am . D ikkat le dinlerim . Gerçi m eselâ Refik S aydam ’ın Havzada ham am do labm a saklanm ası için hiçb ir se­ bep yoktur. Ama bu gibi nakiller bazı ih tiy arlard a öyle b ir hafıza bozuluşudur ki, onları hoş görm e­ lidir. Çünkü bu adam hiç değilse H avzadayken M ustafa K em al’i ve ark ad aşlarım görm üştür. !Bu gene de tarih î b ir m azhariyettir.

Ama b ir de aşırı bilgi inhisarcılığı var. Meselâ Demokrat Parti zama­ nında M illetvekili olan Sayın K e­ nan A km anların 14 M art 1968 tarihli A dalet gazetesinde bir yazısını oku­ dum. Başlığı şuydu: Şevket Sürey­ ya Bey A dnan M enderes hakkında hiç b ir şey bilmiyor! D erhal ve cid­ den sevindim. Çünkü sayın A kman- lar, Menderesin akrabasındandır. O nun hakkında elbette çok şeyler bilecektir. Bu bilgilere ise benim ihtiyacım var. Hemen not defterimi hazırladım. N ihayet yazı. Sayın A k­ m antara göre ve benim bilmediğim büyük b ir gerçeği iddialı oir edâ ile açığa vurdu: Meğer ki ben, Men­ deresin babası T ah rirat Kâtibi diye yazmışım. H albuki Menderesin rah ­ m etli pederi T ah rirat K âtibi değil, T ahrirat M üdürü imiş! İyi ama, T ahrirat M üdürü olmadan önce T ah­ rira t Kâtibi olm ak m üm kün değil mi? Hem şunu da ben ilâve edeyim: Menderes, Babasının T ahrirat Mü­ dürlüğü zamanında değil. T ahrirat ,^ ğ tip l i ği_ zamanında doğmuştur. Sa­

yın'A km anların yazısından ise baş-İm M caıM lS B flÜ 1'« b i r ,5çy Direnem e­ dim. Yalnız şuna gene de sevindim: Sayın A km anlar yarın M enderes’i «Bütün İhtişamı ile» yazacakmış. Bu muhteşem eseri, bu konularla ilgi­ lenen bir yazar olarak cidden sa­ bırsızlıkla bekleyeceğim. Ama şu T ah rirat kâtipliği ile T ah rirat M ü­ dürlüğü hikâyesi «Şevket Süreyya Bey M enderes hakkında hiç bir şey bilmiyor» başlığını aünaya hak ve­ r ir mi? Menderesi elbette ki Ak­ m anlar bilecektir. Ama bu bir bil­ gi Tekeli ifade eder mi? Büyük Is- kenderi veya A risto’yu da hiçbirimiz görmedik ama, insanlar onlar hak ­ kında h er gün yeni yeni eserler ya­ zıyorlar...

Banim işin

h\:

£0*|y

S

«Menderes hakkında

hiç bir şey bilmiyor?»

S

on ra b aşka b ir ru h hâli de vard ır: Az çok herkes, ya­ kından veya uzaktan tanıdı­ ğı h e r insan veya az çok

katıldı-T E S E K K U R

Eşimin rahatsızlığını teşhis ; ederek, gerekil tedavisinde il- ; gisini esirgemiyen Haseki Has- ■ tahanesi Başhekimi Sayın

DOÇENT DOKTOR

MANSUR SAYIN’a

E

ve tedavisi sırasında yardım ım ı- ; za koşarak tedaviyi üzerine alan \

DOKTOR

Mukaddes GÜRSOY’a E

şahsım ve eşim adına şükranla- ■ rım ı sunarım.

F erit ERDİNl |

ayın Samet Ağaoğlu’n un yazıla­ rını cevaplandırm aya çalışır­ ken, benim için b ir güçlüğü de işaret etmeliyim:

Sam et Ağaoğlu eleştirm elerine, ağır ve h attâ dâvanın derinliğine inen b ir açı ve üslup ile giriyor. F a­ kat hem en bu eleştirm eler, hele son­ larda sinirli b ir hava içinde, koyu b ir D em okrat P arti Savunuculuğu içine gömülüyor. Ağaoğlu kendi açı­ sından belki de haklıdır. Çünkü De­ m okrat P artinin hayata dâvet ettiği «Yeni İnsanlar» dan biridir. Kade­ rin i bu partinin iktidarına bağla­ m ıştır. Bu iktidar içinde hızla ve haitâ bu 1950 iktidar değişikliğinin, hattâ birçokları için b ir sürpriz ola­ rak ön plâna attığı aktif insanlar­ dan biridir. 1950 - 1960 iktidarının iyi ve aksak cepheleri ile sorum lu­ larından biridir. Başvekil Yardım cı­ lığına, Yani Bizzat M enderesin Ka­ der arkadaşlığına kadar yükselm iş­ tir. O halde ontm için 1950 - 1960 arasının dâvaları demek, D em okrat P artinin m eseleleri dem ektir. Bu iktidara son veren 27 Mayıs ih tilâli ve sonuçlan da, ancak bu partinin görüş ölçüleri içinde değerlendirile­ bilir..

H albuki ben, b ir partili değilim. Serbest b ir yazar olarak dâvayı ele almışımdır. Bu ele alışta bizzat İkinci Adam da kayıtsız şartsız eleş­ tirilir. Meselâ ikinci Adamın ik in ­ ci Cildinde uzun ve esaslı b ir ba­ his olan Toprak bahsinde olduğu gi­ bi.. Bu noktayı da böylece işaret et­ tikten sonra şimdi cevaplarımı özet­ leyebilirim...

YARIN :

___________

C u m h u riv e t — 4303

KAHRAMANLAR

DEVRİNİN SONU

(2)

Kahramanlar devrinin

m u

l

M

Ö

Şevket Süreyya AYDEMİR

Tarihi insanlar ya -

par ama, bu insanları

::

da tarihin şartları do­

ğurur ve olaylar, şart -

ların neticesidir. Ama

bu insanlar ve olaylar

:

bir defa sahnede yer

a-lınca, tarihin şartları­

na ve akışına, karşılıklı

olarak tesir ederler.

ayın Samet Ağaoğlunun daha ilk yazısında değindiği bir ko- ^ nuyu hemen cevaplandırm alı­ yım:

— Bir Üçüncü Adam var mı? — Hayır, yok!.

Çünkü Tek Adam ve İkinci Adam, b ir inkılâp devrinin önder simala- rıdırlar.Böyle insanları, tarihin akışı içinde b ir takım şartlar yaratırlar. Bu şartlar, böyle insanlara, toplu­ m un kaderine topyekûn m üdahale­ ye imkân ve yetki veren şartlardır. Bu şartlar, yüzyıllarda bir doğar. F akat İnkılâp yerini, sosyal b ir te ­ kâm üle bıraktığı zaman, meselâ Tek Şef ve O toriter Devlet nizamı çok partili bir demokrasiye döndü­ ğü zaman. Önder K ahram anlar da sahnedeki rollerini bitirirler. N ite­ kim İkinci Adamın İkinci Cildinde, hattâ A tatürkten sonraki merhale, K ahram anlar devrinin sonu olarak adlandırılm ıştır.

Ama bir zaman b ir kahram anlar devri ve bu devirde bir Tek Adam vardı. Görüş, karar ve irade öncü­ lüğü onundu. B ir İkinci Adam da vardı. Tek Adamın karar, irade ve öngörüşlerini, birinci plânda hayata tatbik eden Adam. Ve sonra nice adamlar...

Ama İkinci Adam bu yerini ve yetkisini, Tek Adamla olan ayrıl­ maz kader birliğinden aldı. Bu ka­ der birliği, Millî Mücadelenin o tek- birli, tehlîlli, yeşil bayraklı kor­ kunç iç isyanlar günlerindeki Ge­ nel K urm ay Başkanlığından başlar, Garp Cephesi Kumandanlığına, M u­ danya ve Lozana, Ankaranın Baş­ kent oluşuna, Saltanatın. Hilâfetin ilgâsına dayanır. Ve sonra, bugün hepsi de ne kadar yıpratılm ış olur­ sa olsun ve o zamanlar ona hayran olanlar, sonra ona ne kadar cephe almış bulunurlarsa bulunsunlar, bir sıra İnkılâp kanunlarına ve ham le­ lerine kadar bağlanır.

Ama ne var ki A tatürkten sonra Tek Şef, Tek P arti ve O toriter Hü­ küm et sistemi sona erip de inkılâp yerini Sosyal - Politik b ir tekâm ü­ le bırakınca, K ahram anlar Devri so . na erer. Fakat İkinci Adamın, ta ri­

hin akışı içinde gelişen İkinci Adam lık vasfı, ondan geri alınamaz. Ge­ ne bu tarih İçinde onun yeri ve hâ­ tırası ile beraber devam eder, gider. Üçüncü Adama gelince, bizim İnkı­ lâp tarihimizde görev ve sorum lu­ luk alan mücahit safları elbette var. Ama bir Üçüncü Adam başka va­ sıflar ister. K ahramanlar devrinden sonra yeni bir kahram anın doğuşu ise, toplumun hayatına Topyekûn bir müdahaleye imkân verecek şartla­ rın yeniden doğmasını icabettirir ki, bu da bir inkılâp kurdelasm m yeniden dönmeye başlaması demek olur.

Metod bahsi

S

ayın Samet Ağaoğlu eleştirileri­ne girerken şunu kaydeder: «Aydemir Demokrat Parti

ma-İ

İ *

cerasım anlatırken İlk göze çarpan, İzlediği metoddur. O olayları, daha çok şahısların mizaç ve ruh halle­ rine bağlıyor.»

Fakat ben, izlediğim metodu eğer iyi tatbik edebilmişsem, bunun böy le olmaması lâzımgelir. Çünkü ben­ ce olaylar, şartların neticesidir. Şa­ hıslar ise, şartların yarattığı, fakat şartlar onları b ir defa sahneye atın­ ca, bizzat şartların akışına müessir olan varlıklardır. Gerçi bu sahneye çıkış ve topluma müessir oluşta, on ların eğilimleri, mizaçları, karakter leri hattâ sim alarının görünüşü, göz lerinin rengi bile ayrı ayrı müessir diı-. Ama esas olan şartlardır.

Nitekim Samet Beyin, 27 Mayıs İh tilâlini bir «Dedikodular temeli» üs tüne oturtm asına karşılık, ben bu ihtilâli şartların eseri sayarım, ö y le de işledim. O kadar ki, hattâ ihtilâ­ lin lideri olmadığını, teşkilâtı ol­ madığını, ihtilâl sonrası için prog­ ram ı olmadığını incelemekle bera­ ber, şartların ihtilâle hazır olduğu­ nu belirtmeye çalıştım. Nitekim bu ihtilâli yalnız İhtilâlciler değil, ge­ rek iktidar, gerek m uhalefet yöneti çileri de bekliyorlardı. Bu gerçeği onların nutuklarından aksettirdim . Yalnız bu arada şunu da kaydede­ yim. Ağaoğlu bir «Demokrat P arti macerasından» bahsediyor. Eğer a l­ danmıyorsam, bert Demokrat P arti ve iktidarı için Macera kelimesini kitabımda kullanmadım. Çünkü bu bir macera olarak gelişmedi. K ita­ bımda işlediğim gibi, şartlar bu ik­ tidarı hazırladı. Çanlar zaten onlar için çalıyordu. H alk Partisi tam bir iktidar yorgunluğu içindeydi. 1950 seçimlerine giderken halka bir şeyler vâdedecek hiç bir sloganı yok tu. Harb içinde ve iyi bir kararla hazırlattığı Harb Sonrası Kalkınma Plân ve Program larını da bir tarafa itmişti. Kısacası Halk Partisi ikti­ darının devri bitmişti. Söz artık ye­ ni b ir hareketin ve yeni insanların­ dı. Öyle de oldu...

H

ülâsa Demokrat P artiyi şartlar yarattı ve bu parti ülkede, bir takım sosyal çelişmeleri besle­ mek pahasına da olsa, yeni bir h a ­ reket dalgalandırdı. Siyaseti halka götürdü.. Siyaseti memleketin en uzak uçlarına kadar iletti. Yalnız Mecliste yeni adam lar değil, kent­ lerde, köylerde de siyasi liderler yarattı. Bu bizim tarihimizde bilin­ meyen bir şeydi. İktisadi hareketli lik, toprağa yayılış, üretim in her alanda artışı, K apitalist bir yönde ve Ticari Oligarşi ile bir ihtiraslı or ta sınıfın geliştirilmesi şeklinde de olsa, memlekette siyasi vatandaş ve iktisadi vatandaş tipini şekilleştirdi. Nitekim benim bu alanlarda ve çe­ şitli rakam tabloları ile de destek­ lenen tahlillerim i sayın Samet Ağa oğlu, bizzat Demokrat Parti îktida ı ı lehine argüm anlar olarak kendi yazılarına aktarır. Ama ben bir de «Madalyonun ters tarafını» veririm . İşte o noktada durmaz. F a­ kat onun asıl yanlış aksettirdiği nok ta. benim «Menderesin Zuhûru» ke­ limeleri ile ifade ettiğim gelişmedir.

Wsf?î!orflsin zuhuru

E

vet, Menderesin zuh û ıu bahsi­ ne gelince Ağaoğlu, bu sözü ve tâbiri sert bir tepki ile karşılı­ yor. Z uhur kelimesini, meselâ Dec- calın zuh û ıu gibi kötü mânâda kul lanılan bir kelime olarak alıyor. Halbuki Osmanlıcada Z uhurun bü­ yük bir mânâsı var. Meselâ Sahip- zuhûr kelimesini Samet bey bile­ cektir. Bu bakımdan A tatürk de bir Sâhip-zuhûı-’du. Nitekim 1927 de İs­ tanbul ziyaretinde meselâ İkdam ga­ zetesi onu, bir Sahip - Z uhur ola­ rak selâmlar, Zııhûı-’un Fransızca- daki Emergence ve İngilizcedeki Emergency kelim elerinin karşılığı olduğunu, bu dilleri çok iyi bilen­ ler teyid ediyorlar. B ernard Le- w ic’in Yeni Türkiye hakkındaki eserinde, Türkiye ile liderleri için bu Emergency adı kullanılır. Kaldı ki benim kitabım da Adnan Mende­ resin Z uhuru da «Halkın Sevgilisi» olarak çıkış ve yükseliş şeklinde u- zun uzadıya tasvir edilir. Halkın sevgilisi, elbette Deccal veya Eşki- ya demek değildir. Halâsa ben bu

sözde ve bu zuhûru halkın sevgilisi olarak tasvirde yadırganacak bir şey görmüyorum. H attâ Tek Adam isim li eserime «Tek Adam» ismini ver­ meden önce m ünasip gördüğüm isim: A tatürk'ün Z uhûru idi..

Suda boğulan al

S

ayın Samet Ağaoğlu eleştirm e­lerinde, benim D em okrat Parti tarihini,-aşağı yukarı daha A ta­ tü rk devrinde başlamış büyük bir sosyal değişiklik eğilimini ihmal e- derek, daha ziyade bir Bayar Muam ması, bir Menderesin zuhuru ve bunların çevresinde bazı yeni adam ların politika hayatına girmiş bu­ lunm ası gibi olaylar ve bunlara bağ lı kulis faaliyetleri ile izah ettiğim iddiasındadır. Ama Ağaoğlunun bu sözleri, onun bizzat benim kitabım ­ dan alıp, kendi yazılarına aktardı­ ğı önemli iktisadi gelişm eler ve si­ yasetin halka maledilişi çabaları ile çelişir. K aldı ki kendisinin, daha A tatürk devrinde başlayan gelişme ler dediği oluş, İkinci Adamın bil­ hassa ikinci cildinde, büyük bahıslar halinde yeralır. Tek Şef, Tek Parti ve O toriter H üküm et rejim inin is- tihâleleri, Halk Partisinin tarihî mis yonunu yitirişi, «A tatürkü devam ettirm ek ve A tatürkü ikmal etmek» halısında işlediğim olaylar, yani bu devam ve ikmâl görevlerinin yeri­ ne getirilememesi suretiyle «Çanla­ rın artık Demokrat Parti için çaldı­ ğı» bahsi, benim kitabım ın önemli ve oldukça derin tahlilleridir. B un­ ların üstünde durulm alıdır. Bayar Muammasına gelince, evet, bugün de b ir Bayar muamması vardır. Ve henüz aydınlanm am ıştı. Bayarın, Demokrat Partinin âkibetindeki pa yı henüz işlenmemiştir. Ve bunu bir gün Samet Ağaoğlu ve arkadaşları işlemezse, yarın daha başkaları, ama belki de eksik olarak işleye­ ceklerdir. Bir gün b ir Kara K uv­ vetleri Kumandanı Cemal G ürse­ lin, kendi Vekiline «Celâl B ayar çe kümelidir» diye m ektup yazabilme si. hattâ saygılı da olsa bir ültim a- tum verebilmesi için, Celâl Baya- rın icraatında ve tutum unda, çok şeylerin dikkati çekmiş olması lâ­ zımdır. Suyu geçerken at değiştiril mez ama, eğer bu yüzden at sulara kaptırılırsa, bu da düşünülecek bir sonuçtur. Kaldı ki bu sonuçta, D.P. Meclis G ıupunun, Adnan Mende­ rese 1957 den sonra, aşırı ve kayıtsız şartsız kader bağlayışının da bir pa yı yok m udur? Yani acaba Demok- • ra t Parti, Bayar ve Menderesi do­ kunulm azlar haline getirm ekle, biz zat demokrasi kavram ını zedelemiş olmadı mı?

Tanzîmattan beri mi?

A

ğaoğlu «Demokrat Parti hareke­ tini, bu memlekette tanzinıat- tan bu yana, çağdaş kavram la ra göre bir devlet ve bir m illet ol­ ma çabalarının biiyiik bir merhalesi» olarak kabul ediyor. Sam et beyde bu görüş, bir taraftan da bir baba mirası olarak gelişmiştir. Çünkü ba bası rahm etli Ağaoğlu Ahmet be­ yin de bu konuda görüşü buydu. Ve ben bu gün oğlu ile olduğu gibi, nice yıllar önce ve gene bu sayfa­ larda rahm etli Ahmet Ağaoğlu ilt de bu konuyu bö.vlece tartışm ışız­ dır (1). Hem şu oldu ki, bu müca­ delede siperleri ben kaybettim . Be­ nim savunduğum ve o zamanki Halk Partisi programının ve Anayasanın benimsediği İnkilâpçılık, Halkçılık Devletçilik, Özgür Milliyetçilik gi­ bi prensipler, şimdi Batı anlam ında \ klâsik ve Özgürlük bahasında çok \ zedelenmiş, sosyal yapıda çok çeliş \

mcü bir düzene inkilâp etti. Bu çelişmeler nereye varır bilml yorum. Ama yarın Türkiye bir ta ­ kım sosyal sıkıntılar içine düşerse, bunda Demokrat Partinin yoğurdu­ ğu ham urun biiyiik bir tesiri olacak tır. Bu noktada biraz duralım

YARIN :

________ ___

Bugünkü nizamın

mayası dün

(3)

Bugünkü nizamın mayası...

« * * Şevket Süreyya AYDEMİR «

_____ B

Bugünün hamuru

dün yoğuruldu. Bu ha­

murun mayasında De­

mokrat Parti öncüleri­

nin ve iktidarının dam­

gasını yarınki tarihçi -

ler, daha soğukkanlı -

lıkla

işleyeceklerdir.

Ama bugünden de söy­

lenecek bazı sözler de

var..

_ _ _ _ _ _ _ _

S

aym Sam et Ağaoğlu eleştirile- rinde D em okrat P arti hareke­ tini, bu m em lekette Tanzim.ıt- ta n b u yana, çağdaş kavram lara göre b ir m illet ve devlet olm a ça balarının büyük b ir m erhalesi o- la ra k alır. Form ül çekicidir. Ama, esaslı değildir ve çelişm elidir. Çün­ kü evvelâ T anzim atta ve h a ttâ Tanzim attan so n ra bizde, m illet kavram ı yoktur. OsmanlI to p lu lu ­ ğu b ir m illet değildi. M illetler, ce­ m aatler m anzum esi idi. Tanzima- tın hedefi ise O sm anlılığın b ek a­ sı, yahut sü rd ü rü lm esi idi. H attâ N am ık K em aldeki m illet anlayışı da b ir Osmanlı topluluğu anlayı­ şıd ır. O m illet deyince OsmanlIyı ta rif ediyordu. O nda vatan kavra­ m ı da OsmanlI vatanı idi. «Kerbe- lâda H azreti Hüseyinin Meşhedin- den» başlıyarak, «Hicazda R avzai Nebi» ye yani Peygam berin m eza­ rın a u zan ır ve so n ra «Gene o asır içindeydi ki» diye başlıyan heye­ canlı b ir tarifle A frikalara, Bal­ k an lara, T unalara k ad ar uzanan b ir h a sre t içinde yaşatüırdı. B un­ ları yadırgam am ak lâzım dır. Ama bize m illiyetçilik ancak İkinci Meş ru tiy ette ve ırkçılıkla karışık o la­ rak girdi. Gerçek m illet ve vatan kavram ı ise «Misakı Millî» ile gir­ m iştir. M ustafa K emal anlayışın­ da m illet «imtiyazsız, sınıfsız, b ir­ leşmiş» b ir topluluk, vatan ise, kontrol ve m urakabe kabul etm ez b ir özgürlük kavram ı idi.

F ak at m illetleşm e ve devletleşm e çabalarım ızı is te r T anzim attan, is te r B irinci M eşrutiyetten, ister M ustafa K em al hareketinden b a ş­ latalım . Acaba D.P. bu iki asli cevherin üstünde kusursuz işliye- bildi m i? T arih bunu da a ra ş tıra ­ cak tır. Çünkü M ustafa Kem al dev­ rin in h a ttâ biraz sâfiyane de olsa «imtiyazsız, sınıfsız, birleşm iş bir milletiz» ülküsü ve m eselâ H alk P artisin i k urarken Gazinin, m üs­ takbel T ürk m illetini «sınıfsız» ve­ ya sınıf kavgaları hâkim olm ıyın b ir toplum tasavvur edişi, De­ m o k rat P artinin T ü rk m illetini sı­ n ıflaştırm a ve «her m ahallede bir m ilyoner yaratm a» siyaseti ile bağ­ d aşabilir mi? D em okrat P artinin çok p a rtili rejim i perkiştirdiği doğrudur. Ama bu rejim i, ancaıc o rta sınıfın ve İktisadî - siyasi o- ligarşinin yönettiği b ir tem sil s is ­ tem i ile yürüttüğü de b ir gerçek­ tir. Onun b ir devamı olan bugün­ kü nizam ın ise, Tiirkiyede aşırı sınıflaşm ayı ve bu su retle sosyal yapıda sosyal çelişm eleri ve m üs­ takbel sosyal çatışm aları besliyen b ir nizam halinde giriştiği de aşi­ k ârd ır. Yani T ü rk cem iyetinin sos­ yal yapısında aşırı sınıflaşm a v.e sosyal çelişm eler nasıl ve ne va­ k it beslendi? Bu gelişm e dalın ahenkli düzenlenem ez miydi? H u­ lâsa, Millî Mücadele ile başlıyan milli gelişmemizde bu yön ve ya p ı değiştirm enin m esulü, so ru m lu ­ su kim ? Sonra devleti alalım . M us­ tafa K em alde ve Millî Mücadelede özgür devlet anlayışı, hiç b ir rejim de bu k ad ar ihtirasla benim senm e m iştir. Ama D em okrat P arti aca ba M ustafa Kem alin ve İkinci A dam ın ik tid a r devrinin bu d ış m ü ­ nasebetlerde «kayıtsız şartsız re­ şitlik» nizam ını zedelem iş değil m idir? Meselâ ikili anlaşm alarla...

Zedelenen bir nizam

B

enim Sam et Ağaoğlu tarafın dan eleştirilen İkinci Adam isim li eserim in üçüncü

cildin-p

V..

ATA EMRE’tıin doğum u d o stlara d u y u ru lu r. Haşan ve Z eynep E rtilrk C u m h u riy et 4592

k K ız ım ız ın doğum unu dost

\ ve ak ra b a la rım ız a m ü jd e- Ş leriz.

^ Vedia - Y ılm az Oral İsp a rta 28-4-1968

de, D em okrat P a rti ik tid arı dev­ rinin dış siyaseti en tafsilâtlı ba­ h is olarak işlenir. S am et Bey bu bahse tek kelim e ile tem as etm e­ m iştir. H albuki D em okrat Parti devrinin m irası ve h âtırası dem ek, yarı yarıya «Dış m ünasebetler ve Türkiyeniıı zedelenen özgürlük ni­ zamı» dem ektir. İkinci D ünya H ar­ bi sırasında T ürkiyenin k arşılaştı­ ğı tehlikeler, Türkiye üzerinde yü­ rü tü len taksim p ro jeleri ve bunla­ ra k arşı İkinci Adamın İnsanüstü direnişleri ile Türkiyeyi h arb dışı tutabilm esinin hikâyesi, İkinci A- dam ın ikinci cildinde vesikaları ile işlenm iştir. Böyle b ir badireden so n ra Türkiyenin B atıda ve b ir ta ­ kım ittifak lar m anzum esi içinde kendine dayanaklar aram asını el­ b ette tabiî görm ek lâzım dır. Ama D em okrat P a rti ik tid arı zam anın da sürüklenilen eşitlik dışı and- laşm alar ve hele CENTO denilen belirsizlik nizam ı yolundan kabul­ lenilen ikili anlaşm aların, m em le­ k eti b ir vesayet rejim i altın a itti­ ği de b ir gerçektir. H a ttâ Meclise dahi getirilm eden girişilen K ore m uharebeleri İle başlıyan bu ge­ lişm e, ileride benim İkinci Adanı kitabım dakinden h er halde daha derin cepheleri ile işlenecektir. K aldı ki İkinci Adamda da bunun tem el k o n u lan , CENTO ya dayan­ dırılan ikili ana anlaşm a ve son ra buna göre yürütülüp, ne Mecli­ sin, ne C um hurbaşkanının, ne hü­ küm etin m alum atına arzolunma- dan ve sadece H ariciye V eküi Zor­ lunun im zasiyle yürürlüğe giren taah h ü tler, Ağaoğlunun Tanzim at- ta n b e ri çabasını kaydettiği devlet oluşla bağdaşır mı? ö y le anlaşm a­ la r ki, bizzat H ariciye V ekiline gö­ re bile bunların değerlendirilm e­ sinde ve tatbikinde, ta k d ir hakkı Am erikaya aittir! Sonra bunlar ne­ yi getiriyorlar? Haydi R uslar bi­ ze saldırdı, Amerika da yardım ı­ m ıza koştu anladık. Ama sızm a ne dem ek? Sızm a nerede b aşlar, ne­ rede biter? H aydi onu da anlıya- lım . Ya yıkıcı faaliyetler? Ya do­ laylı saldırı? Ya sivil saldırı? Bun la r ne dem ektir? N erede başlarlar? N erede biterler? S o n ra bu anlaş­ m alar kaç tanedir? N erededirler? N eden biz hâlâ bunların sayısını ve aslını Am erikadan öğrenm eye çalışırız? Amerika, D.P. zam anın­ d a ve hüküm ete de haber verm e­ den Adana hava atanm a nasıl a s­ k e r indirebilir? Amerika ne NATO, ne de CENTO âzası olm adığı hal­ de Lübnandaki iç karışıklıklara nasıl m üdahale ed er ve bunda ne­ den Türkiyeyi basam ak tah tası gi­ bi kullanabilir? H attâ nasıl o lur da o zam anki T ürk H ariciye Ve­ kili Zorlu, T ürkiyenin de o ralara m üdahalesi ihtim alinden bahse­ der? Niçin Ira k a k arşı ted b irler a- lm ır? CENTO denilen m eçhule ve­ ya gölgeye dayanılarak yapılan ilk ana ikili anlaşm a neden Mecli­ se gelmez? H albuki bu anlaşm a bi­ zim , m illet ve vatan olarak bütün m ukadderatım ızı bağlam aktadır. N itekim ve b ir sıra kavgalardan so n ra D.P. hüküm eti bunu ve an­ cak 14 ay sonra Millet Meclisine getirdiği zam an bu m eydana çıkar. Ama ne var ki, D.P. hüküm eti ve­ ya onun da haberi olm adan bu h üküm etin H ariciye Vekili, bu giz­ lenm iş vesikaya dayanarak, sayı­ ları bile belli olm ıyan ve hâlâ da bilinm iyen anlaşm alara im zalarını atm ıştır. T ürkiye, teşebbüs gücü ve kendi em niyetini kontrol hakiri elinden alınm ış b ir uydu haline getirilm iştir!

Müteessirim

G

erçi bunları yazm aktan m üte­essirim . Çünkü Sayın Ağaoğlu, D.P. devlinin aktif b ir şahsi­ yeti ve b ir p a rti ve hüküm et so­ rum lu su olarak eleştirm e ve t a r ­ tışm alarını b ir D.P. savunusu oıa rak yapabilir. Ama ben bir parti adam ı değilim. B ir partili deği­ lini. K itaplarım da b ir partinin veya b ir p a rti şefinin savunulm a­ sı değildir. N itekim İkinci Adam da bizzat Sayın İn ö n ü ve onun devri de şiddetle eleştirilir. Masa- lâ İn ö n ü ’nün to p rak ve iskân si­ yaseti bu serim in ikinci cildinde «Bir sahipsizliğin hikâyesi» o la ra s tasv ir edilir. Ve böyle bahisler bir tane değildir. A tatürkü devam et ti’Tnek ve ikmal etm ek bahsinde de incelem elerim in sonucu, açık b ir tenkid ve olum suzlukla bağla­ n ır. Ama ne de olsa b u rad a bahsin D.P. devri m ünakaşasına akışı, ka­ lem im i bağlıyor ve cevaplarım ı, is te r istem ez kısa b ir sıra içinde kesm eye beni m ecbur edecektir. Çünkü konu, ister istem ez bir p a rti m ünakaşasına kaym aktadır. F akat diğer konulara geçmeden b u rad a şu kadarım kaydetm eliyim ki, Sayın Sam et Ağaoğlu, D.P. dev­ ri m ünakaşalarına girerken, bu m ünakaşaların, bugüne k ad ar

a-M C V I İ T

çılm ıyan nice safh alara gireceğini de kabul etm elidir. Çünkü b u d e ­ v ir, hem efsaneleştirilebilir. H em b ir tak ım karan lık çıkm azlarda, bizzat bu ik tid arı ve m ensuplarını m üşkül d u ru m lara sokabilir. Ama bugüne k a d a r kam u efkârında dal­ galandırılan, onu daha ziyade, ef­ sane bayrağıdır...

Madalyonun

ters tarafı

E

vet, m adalyonun b ir de ta ra fı var. Ve bu ters tarafça te rs çeşitli problem ler, çeşitli çeliş­ m eler yer alır. M enderesin zuhu­ ru , halkın sevgilisi oluşu, üretim a rtışla rı, M enderesin büyük ra­ k am lard an ve büyük inşa k a ra rla ­ rın d an korkm ıyan b ir aksiyon a- dam ı oluşu, siyasî vatandaş ve ik tisadi vatandaş tiplerinin, halk içinde halk liderlerinin yaratılışı?. B u n lar b ire r gerçek. Ama b u n lara muvazi o larak Türkiyeyi, etkileri â d eta ebedi borçlanm alara sü rü k ­ leyiş, enflâsyon, banka rüşvetçili­ ğinin doğuşu ve bunun bugün â- d eta b ir oligarşi nizam ı halinde kangrenleşm esi, fiyatlara bilgisiz­ ce ve lâübali m üdahaleler, p a ıa istik rarın ın sarsılışı ve nihayet es ki R eisicum hur B ayar'm , büyük b ir vazife ifa edeceğinin açıklan­ m ası ile A merikaya koşuşu ve ne ticenin haysiyet k ırıcı b ir fiyas­ ko ile bitişi ve daha yüzlerce m enfi faktör?..

M eselâ şu sistem in o devrin b ir İcadı olduğunu kitabım da işle­ dim :

• Gizli ihale • Dilediğine ihale •D e ğ iş ir fiyatla ihale...

Bunun ne olduğunu ve nelere sebep olup, ik tid a ra ne p restij ya­ ra la rı getirdiğini, Saym Ağaoğlu en iyi ta k d ir edeceklerden b irid ir. Ç ünkü bu sistem in tatbikinde va­ zifelidir. Ben de gereği k a d a r izah ettim . Ama bu ara d a Ağaoğlunun bazı sa tırla rı beni şu açıklam aya m ecb u r b ırak m ıştır. Ağaoğlu 7. yazısında ve benim İn ö n ü ’nü n s tra ­ te jik sloganları olarak sıraladığım 6 m addeyi saydıktan so n ra şöyle devam ediyor:

«Aydemir’in sıraladığı şu slogan­ la ra b ir de aşağıdaki propaganda sözlerini katm ak gerekir:

O T ürk kadın ve kızlan Ame­ rik alılara satılm ıştır. O Ş ark vilâyetlerinin b ir kıs­

m ı R uslara satılm ıştır.

& T ürk to p raklarının bütün m ahsulleri ecnebilere veril­ m iştir.

D em okrat P arti iktidarı m uhalefeti Amerikan kuv­ vetleri ile ezmek için ikili anlaşm alar yapm ıştır. © D em okrat P arti iktidarının,

b aşta C um hurbaşkanı olm ak üzere, bütün liderleri hırsız­ dır..

D erhal belirtm eliyim ki, benim kitabım da bu m addeler yoktur, i kili anlaşm aların ise, H alk P a rti­ sine, yani m uhalefete k arşı değil, m em lekete karşı olan cephelerini, terim leri vererek yukarıda b e lirt­ tim . Y ukarıdaki k ad ar saçm a ıd dialara ben hiç b ir zam an iltifat etm iyeceğim gibi, Sayın Ağaoğlu­ nun da bunları, beni hedef tufan yazılarına alm am ası m üm kündü H erkesin b ir şeyler bilm iş olabile­ ceği hırsızlıklar bahsine ise Ki tap larım d a tek kelim e ile yer ver­ m edim . Ben sadece sistem i aldun ve eleştirdim . Şim di konum uza - devam edebiliriz.

YARIN :

---Millet ve Demokrasi

kavramı

♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ <

My Fair Lady

5 Mayıs Pazar

gecesi biletleri

Yenişehir - Millî

t

Piyango

gişesinde

♦ ♦ ♦

i

|

î

i

♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦M ü lk iy eliler Birliği C u m h u riy et — 4606

(4)

ve lıir neslin iç i

Şevket Süreyya AYDEMİR

Şahısların dinî duy­

guları, dinî eğilimleri

başka, Devletin din si -

yaseti gene başkadır. Bi­

rincisi Allahla kul ara­

sında bir iç bağıntıdan

nişan verir. İkincisi ise,

insanlarla insanlar ve

insanlarla Devlet ara­

sında bir sosyal müna­

sebet şeklidir. Bir ni -

zamdır. Bizim kanun­

larımız birincisine do­

kunmaz. Ama bu iç ba­

ğıntının, ister fertler,

ister Devlet eliyle ve si­

yasî gayelerle tahrik c-

dilişi, dinin siyasete fi­

let edilmesi demektir..

S

ayın Samet Ağaoğlu dokuzun­ cu yazısında şöyle der:

«Menderes D indar bir adam dı. Ve eski Başbakan, samimi duy­ gular ile yaptığı bazı ziyaretlerin ötesinde, hiç b ir dinî gösteride bu­ lunmamıştır.»

D erhal şunu işaret edeyim. Ben de, yazılarım ın hiç b ir yerinde Menderese dinsiz demedim. Ama şunları da ilâve etmeliyim. Çünkü bu bahsin akışında ince b ir düğüm, m uhakem elerim izi şaşırtabilir. Be­ nim kitabım da değindiğim konu. Menderesin dindar veya dinsiz olu­ şu değildir. Demokrat Parti İktidarı safhasında dinin siyasete âlet edi­ lişi çabalarının harekete gelmiş ol­ masıdır. Zaten Menderes, bizim nes limizin bir çocuğudur. Bu nesilde, sözün tam anlam ı ile dinsiz yoktur. Bu neslin çocukları fakir zengin, bütün aile yuvalarında gözlerini h a ­ yata, kutsal bir hava içinde açarlar. Bizim çocukluğum uzun ruhi dokula n . o devirdeki aile ve m ahalle yapı sının; camileri, namazları, ibadetle ri ve dinin o çevrelerdeki bozulma mış malzemesi ile örülürdü. Suyu arayan adam isimli eserimde de tah lil ettiğim gibi, benim neslimde o- 1 an lar için U lûhlyet (T anrı) konusu, m ünakaşa dışında kalması gereken b ir iç varlık haliydi. İçimizde uyu­ yan, belki her zaman zinde bir kuv vet halinde yaşamamakla beraber, şuurum uzun dokusu altında doku­ nulm az kalan bir iç âlem u n suruy­ du. Z âten okur "yazar kısmının yarı sından fazlasını harb m eydanların­ da şehit vermiş bu neslin çocukla­ r ı için, bu ruhi dayanaklar da şart tı. Onun için M enderesin bu iç â le ­ mini anlam ak, benim için kolaydır. Fakat kitabım da ve tartışm aları­ mızda konu, Menderesin bu ruh ya pisi değildir. Menderes rejim inin, yâni DP iktidarının, m illetin ayrı ayrı fertlerinde o güne kadar kendi halinde yaşayan, azgın ve saldırgan olmayan bu dini inançları ve eği­ limleri, siyasi propaganda malzeme s* harekete getirip getirm e-dığidir. Eğer böyle bir gelişme

ol-ÎU Y flT I T.A.S.

*

RLÜGÜNDENı

atın Alınacaktır)

üğünden tem in edilebilir, geç 20 Mayıs 1968 günü saat d ü rlü ğ ü n e tevdi edilecektir.

(B asın: 16795/4690)

âdiye Reisliğinden:

■et M ahallesi Yeşilçam sokak ılı k an u n hü k ü m leri dahilinde

i çarşam ba günü saat 15.30 da

yapılacaktır.

lira olup m u v a k k a t tem inatı geç 20/5/1968 pazartesi günü ye k a d a r m ü ra c a a t etm eleri 'dilm ez. (Basın: 16991/4695)

ediye Reisliğinden:

hailesi L ondra A sfaltı üzeı-in- en A k ary ak ıt S atış ve Servis > sahası 2490 sayılı k a n u n h ü - ' u su lü ile B elediye Encüm eni a t 16.00 da talibine k iray a v e -144.000,00 lira olup m u vakkat şe a it şartn am e Belediyem iz edilmez. (Basın: 16905/4687)

muşsa, dini siyasete â le t etm ek İş­ te budur. Nitekim bugünkü T ür- kiyede bu dalga, bir kara b u lu t gi­ bi ülkeyi sarm aktadır. Bugünkü ni zamın ham urunun ise. Demokrat P arti İktidarının eliyle yoğuruldu- ğunu, ben daima işaret ettim. Kısa cası, bizim iç âlemimizde yaşayan ve ancak Tanrı ile K ul arasında kal ması gereken dinî duygular başka­ dır. Devletin bu alandaki siyasi tu ­ tum u ve davranışları gene başka­ dır. Ben öyle düşünüyorum ki, A- rıayasanm daha öncelerden getirdi­ ği lâiklik ilkesi, D P iktidarı devrin­ de sarsılm ıştır. Zamanımızda ise, al lak bullak olmak istidadını göster­ mektedir.

G erçi cehalet hiçb ir zam an m u­ zaffer olmaz. Cehalet m uzaffer olsa bile bu zafer geçicidir. Çün­ kü cehaletin şahlanışı, bir iş ve inşa dalgası değildir. Sadece b ir karışıklıktır. Bu karışıklık gerçi biraz k urban götürebilir. A m a sonunda bu k u rb an ların bedelini, gene şahlanan cehalet öder.

Söz ye gerçek

M

enderesin; dini siyasete âlet et­ meyeceğiz dediğini, 4 m art 1953 tarihli basın toplantısında bu yoldaki söz ve beyanlarını kitabım ­ da aynen verdim. F akat bu beyanla ra, acaba ne dereceye kadar sâdık kalınabilm iştir? Sayın Ağaoğlu da bilir ki, bu konuda o da, ben de, bü­ tün vatandaşlar da çok şeyler o rta­ ya serebilirler. Ispaıtada cuma na­ mazından çıkan Saidi Nursınin, halk önünde elini öpen iki kabine üyesinin hikâyesini dinlemişimdir. Bu ne dereceye kadar doğrudur, bil miyorum. Fakat daha 1950 veya 1951 de. C um huriyette çıkan ve «Komü­ nistin tarifi» başlığını taşıyan b ir yazımda, Saidi N ursinin K ütahya çevresindeki etkilerini canlandıra­ rak. dikkati çekmişimdir.

Bu kimsenin tercüm ei halini ve­ ren eserden onun, kızlara tahsil verdirdiği için A tatü ık ü kom ünist­ likle suçlayan cümlelerini nakletm i şimdir. K aldı ki onun, V alilere. Kay m akam lara seçim konusunda beyan nam eler gönderdiği devir, gene DP devrine ve ihtilâl öncesine rastlar.

Fakat bunları b ir tarafa ilelim: Ankaranın Zincirli Camiinde imam veya müezzinken. DP listesinde Mil let Meclisine giren Ömer Hoca adın­ da birinin, Millet Meclisindeki be- vanatından bazı parçaları kitabım ­ da verdim . Bu zatın Meclis kürsü­ sünden, parm aklarını sanki gözle­ rini çıkaracakmış gibi înönünün yö nüne uzatarak, nasıl büyük bir hid­ det ve şiddetle İnönü’ye ve Halk Par tisi vekillerine haykırışlarını Ağa­ oğlu da belki hatırlayacaktır:

— Bu kanuna siz de lehte oy ve­ receksiniz ki, Allah indinde günah­ larınız biraz hafiflesin...

K anun bir Af K anunu tasarısı­ dır. Ödemişte b ir hoca, dini siyase­ te âlet etm ekten m ahkûm olm uş­ tur. Ama onu kimse tevkif etmez. K ollarını sallayarak, köyde, kentte gezer. Mecliste ise affı için kanun hazırlanır. Eski Zincirli camii hoca­ sı bunun peşindedir ve DP m illetve

killeri tasarıya müttefiken ve lehte oy verir. Olay belki küçük görünür. Ama emsaline cesaret vericidir. Bi- lecikte seçim propagandasına, mina rede ezan okum akla başlayan ve ömründe başını seccadeye koymadı ğı anlaşılan adayın hikâyesi de hoş tu r. Bu konuda, hepimiz bildiğimiz b ir sıra hikâyeleri nakledebiliriz. B unlar belki detaylar, ama yüzler ce detaylardır. Sonra Sayın Ağaoğ- iu da takdir b u y u ru rlar ki, bir taraf tan m uhalefete ve M uhalefet Baş- kanına radyoyu kaparken, diğer ta raftan bu radyoyu. D P teşkilâtının, h er okuyucusu bir başka vilâyetten dâvet edilen çok pahalı m evlidleri- ne açmak ve bu mevlidlerin uzun dualar faslında «Peygambeırpesent» M enderesten başlayarak parti tebli ği şeklinde yaymak, sanıyorum ki, dini siyasete âlet etm ektir. Evet, mevlid dinlemeyi belki ben de se­ verim ama, bunun düzenleyicisi, hem de devlet radyosunda, bir si­ yasi parti olamaz.

Ağaoğlu’nun

şüpheleri

T E Ş E K K Ü R

• G eçirm iş olduğum trafik : kazasında benden hiçbir yar- ! dim i esirgem eyen, tedavile-■ rim de büyük titizlik gösteren • Sam atya Sigorta H astahanesi

! I. Hariciye Servisi O peratörü

Op. Dr. MUSTAFA KART’a,

! B aşhekim Muavini Dr. Neca- : ti K arabalkan’a. A sistan Dr. ; Sezai H anioğlu’na, ilk yattı- ; ğım zam an yardım larını hiç : unutam ayacağım A sistan Dr. ■ M ahm ut E sin ’e, Servis M es’ul ; H em şiresi Bedia Y avuzer’e, ; H em şire A yten A balıoğlu’na, • H em şire Aysın Çelebi’ye, H as­ ıl tabakıcı İbrahim D olu’ya ve : Ekrem E rk a n ’a, servisin di- î ğer personeline, hastahanede ■ yattığım sürece ziyaretim e gel­ iş m ek lûtfunda bulunan eş, jj dost ve akrabalarım a m innet ■ İlişlerimle candan teşekkürle- ! rim i sunarım .

İBRAHİM KÖSEOfiLU *

deıes bu sözleri söylemiş midir, söy lememiş m idir, bilmiyorum» diye J yazılarına devam eder. Evet, bu söz ; teri söylemiştir. Ve bu sözleri, ben herhangi b ir in i. hırsızlıkla suçladı­ ğım veya hırsızlıklardan bahsetti­ ğim için söylememiştir. Kendi kelâ m inin silsilesi ve mantığı içinde söy ¡emiştir. H âlen hayatta şahitleri de vardır. Ama hattâ söylememiş de olabilirdi. Gene bir şey değişmez­ di.

Gerçi hırsızlık, her devirde ve her rejim de vardır. F akat bir memle­ kete Dem okrat P artinin getirdiği ve daha önce misali olmayan:

— Gizli îhâle, — Dilediğine ihâle,

— İhaleden sonra değişir fiyatla ilıâle.

gibi bir sistem devlet nizamına gi­ rerse ve bu sistem, partizanca m ü­ nasebetler içinde baraj, fabrika ve­ saire gibi tesislerde, en geniş ra ­ kam lar içinde tatbik edilirse, suiisti mal im kânları elbette ki artar. Za­ ten yalnız DP devrinde değil, hızlı b ir kapitalist gelişmenin ve hızla b ir kapitalist sınıf yaratm anın, ik­ tisadi siyaset haline getirildiği bu günkü rejim de de, ister istemez im­ tiyazlı kazançlar, veya usûlsüz ka­ zançlar m utlaka olacaktır. Çünkü biz gerçi 19 uncu yüzyıl Avrupası- m n demokrasisine ve serm ayedarlık usûllerine yöneldik. A m a o asırd a A vrupa Kapitalizmi kârlarını, sö­ m ürgelerinden sağlıyordu. Bizim ise söm ürgelerim iz olmadığı için, ister istemez, bir taraftan iç pazarı, yani kendi yurttaşlarım ızı istismar ede­ ceğiz. Diğer taraftan da dış borçlan­ ma ve k o talar yolu ile m enfaatları, istenilen züm relere kanalize edece­ ğiz. Bu arada meselâ Banka rüşvet çiliği gibi bir takım usû ller yarata cağız. Rüşveti ve usûlsüz him ayele­ ri, müessese haline getireceğiz.

îş böyle olunca da, tarihte soysuz oligarşilerin bünyesini saran ve çı k a r ve biriktirm e yolları, tabii iş­ leyecektir.

Ya mahkeme

kararları?

S

onra A ğaoğlu dem ek ister ki:

— İyi am a. ya m ahkem e ka­ ra rla rı? Rıı devrin adam ları, ge­ rek Yüksek S o ru ştu rm a K u ru l­ ları, gerek açılan suiİMtınud «ı ... yalarında heraet etm işlerdir? K im se suiistim alden m ahkûm olm am ıştır.

Ben bu konuya girm ek iste­ m em . Tem enni ed ilir ki b ir de­ vir, bir ik tid ar im tihanından, te k kuru şlu k b ir yolsuzluğa kaym a­ dan çıkm ış olsun. A m a Ağaoğlu d a bilir ki, gerçek bu değildir. Ve m ahkem elerin yargı usulleri ile ta rih in ve tarihçinin eleştiri­ leri başka olacaktır. Ve öyle sa­ nıyorum ki o devir bu yönden, ileride se rt b ir takım m uhasebe­ lerin baskısı a ltın d a kalabilir.

A ferizm veya iş adam lığı, iş takipçiliği gibi yollarla ik tid a r­ dan faydalanm a, az veya çok h er devirde vardır. M eselâ İkinci A da m ın birinci cildinde, bu hastalığın o devre a it bazı konularına de- ğinm işim dir. Ama A ferizm , ke­ n ard an köşeden işleyen bir yan u n su r değil de. Devlet nizam ım saran b ir ah tap o t olursa iş deği­ şir.

Son sözlerim

S

amet bey kitabım ı eleştirirken yazılarımda, benim bazı nakil leı-imi âdeta şüpheyle karşılar. Meselâ M enderesin bir sofra konuş masından bahsederken, onun şu söz terini, bir münasebet dolayısiyİe nak lederim:

*— Çalıyorlar birader, çalıyorlar! Allah belâlarını versin! Ne yapa­ yım, ben m üfettiş değilim ki, ben Başvekilim...»

Ağaoğlu bunlara değinirken, «Men

Taha Toras Arşivi

S

ayın Sam et Ağaoğlunun eleştirm elerine mevzu kıl­ dığı İkinci A dam ın üçüncü cildinde zaten bu tü rlü telerru - a ta inilm em iştir. B urada bu ko­ nuya birkaç sa tırla da olsa, ge­ ne A ğaoğlunun bazı değinm ele­ r i dolayısiyİe iliştim . Ve S am et beyin genel eleştirilerinin, son yazıdaki hafif sinirlenm e alâ­ m etlerine rağm en, b aştan sona aydın b ir seviye izlediğini te­ şekkürle belirtm eliyim . Bu suret­ le kendisinin y azılan , kendi dev­ rin in kendince haklı b ir savıınu- lu şu şeklinde olsa da, okuyucu­ la r efk ârın a bazı m eseleleri a k ­ settirm ek bakım ından faydalı ol­ m u ştu r. Bu m eseleler üzerinde yarın, şu veya bu açıdan tabii, d ah a pek çok d u ru lacak tır. Yani aslına bakılırsa 1950-1960 devri­ n in m uhasebesi, d aha henüz ya­ p ılm am ıştır. Bu devrin m em le­ k e t hesabına, çok yönlü bazı mat- lû b atı, am a aynı su retle de, çok cepheli nice sorum lulukları var. Bizim toplum um uz bugünün, ha­ zan h a ttâ çıkm az gibi görünen çelişm elerine de o devirden gel di.

Bu k onular üzerinde hepim iz veya bizden so n ra gelecekler, el­ bette pek çok kalem çalacaklar­ d ır. D evrin yalnız işleri değil, devrin adam larının ruh yapıları, k arak terleri, zaafları ve kuvvet­ leri, h er yönden teraziye konula­ caktır.

iktid arın ın bence zaafla­ rından biri, b ir ta ra f • ta n m em lekette yeni İk­ tisadî h arek etler y aratırk en , di­ ğer ta ra fta n çağın akım larına a r­ ka çevirişiydi. K ötü ve m üsrif b ir oligarşinin tohum larını top­ rağa serpm ekti. Siyaseti p a rti­ zanlık halinde alm asıydı. Millî b ir em anet olan ik tid arı, kendi nin saym ası, Ben ve Biz dâvası haline getirm esiydi. Siyasete Benlik dâvasını vurm ası ve he­ le bunu, m eselâ dış siyasette, m em leketi b ir vesayet rejim ine sürükleyecek k ad ar kötüye kul- lanm asıydı. Ve sosyal dâvalarda, âdeta m utlak anlayışsızlıktı. Bu ekilen tohum lar, m aalesef a rtık filizlenm ektedir ve bunun sorum ­ luluklarında, D .P. nin ve önder- derlerin in elbette ki bazı pay lan

Referanslar

Benzer Belgeler

Mesela 741/1340’da Dmak’taki el-Bedriyye Medresesi’ne, cami olarak Cuma namazlar klnmasna imkan veren bir minare ilave edilmiti.16 Medreselerdeki eitim esasen dinî konulara

Şehrin etra- fını çeviren Beltvvay (kemer) adını taşıyan yeni yol bu semtleri birbirine ve merkez- den şua şeklinde çıkan yollarla şehrin mer- kezine bağlamaktadır ki, en

En basit bir maden parçasını bile bir hayal dünyasına aitmiş gibi göstermesini bilen Kuzgun Acar ve İlhan Koman'in heykelle- rinde bile T ü r k sanatı ilk başlangıç

[r]

istanbul, Yenipostahane karşısı, Büyük Kınacıyan Han... Her cins

Bu suretle halk günü- müzün ileri kazino esasları içinde rahatça oturabilece- ği gibi diğer taraftan, şüphesiz orijinalitesi olan Türk salonunda d a ayrıca oturmak ve

Yataklar 2 kişiliktir, yerli dolap yalnız giriş aralığı üzerinde vardır.. Asgari eb'atta 1

Ziyadar kornişler oldukça ağır bulundukların- dan dolayı Katelit plâklarının üzerinde sadece duvara raptedilemiyeceklerinden bunlar duvarın içine ve dışına konan U