• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır camileri 1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diyarbakır camileri 1"

Copied!
140
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİYARBAKIR CAMİLERİ

1

(2)

DİYARBAKIR CAMİLERİ 1

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Tür

Araştırma

Sayfa Tasarımı

Erdinç Baş

Birinci Baskı

AĞUSTOS

2014(e-kitap)

Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir.

Tanıtım amacıyla yapılacak

kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla

çoğaltılamaz.

ISBN:

978-605-9064-01-9

(3)

Yusuf Kenan Haspolat

• 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk

Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında

profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde

Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk

babasıdır.

Yayınlanmış Eserleri

Bedüzzaman ve Diyarbakır

Dicle İlçesi

Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1

Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3

Diyarbakır Yeraltı Kaynakları

Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1

Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2

Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)

Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden

Eğil ve Turizm

Ergani İlçesi ve Turizm

Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu

Hani İlçesi

Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri

Karacadağ

Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır

Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)

Sema (Şiir)

Tabiattan Fısıltılar (Şiir)

Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır

Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm

Ümit (Şiir)

Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm

Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm

Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm

Diyarbakır Hz. Süleyman Camii

(4)

İÇİNDEKİLER

(5)

1.BÖLÜM

(6)

1

DİYARBAKIR CAMİLERİ 1

Prof. Dr. Kenan Haspolat

Diyarbakır Ulu Cami ve Hz.Süleyman Camii ayrı kitap olarak ele alındı

Mimari süsleme; herhangi bir yapıda işlevselliğin dışında, bir beğeni unsuruolarak yer alan bezemedir. Başka bir deyişle insanın kendi içsel arzusunun tatmini ve başkalarının beğeni anlayışını harekete geçirmek için, sanatın başlangıcından beri var olan bir unsurdur. İnsan yaşadığı mekânı, kutsal gördüğü eşyayı ve onlarla ilgili mekânları, güzelleştirme çabası gütmüştür. Paleolitik Çağ insanlarının mağara duvarlarına çizdiği resimler de, güzeli yakalama çabasıdır. Bu resimlerdeki plastik ifade; binlerce yıl sonra ortaya çıkan çağdaş sanat akımlarını etkileyebilecek bir arayışın varlığını gösterir

Mimari ve ona bağlı plastik unsurlar aynı zamanda çevresel faktörlerle birlikte, üsluplar arası farklılıkları ortaya koyan ve insanlık tarihini en iyi yansıtan sanat dalıdır. Her dönemin özellikleri o devrin yaşam şeklini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını arzu ve isteklerini yansıtmış, böylece üsluplar, devirler, dönemler ortaya çıkmıştır. İslam Sanat ve mimarisinde de aynı durumun söz konusu olduğunu görebiliriz. İslam mimarisi de kendi kutsal değerlerinin sınırı içerisinde, kendi kültürel ortamını ve süsleme anlayışını oluşturmuştur. İslam sanatçısı kendi stilini oluştururken birçok yerden değişik etkiler alarak özümsemiş, yeniden yorumlamıştır. Bu yeni dinin mimari ürünlerinden en önemlisi camilerdir. Bu nedenle camiler ve ona bağlı elemanların süslenmesi önemli bir inceleme alanıdır.

Her ne kadar İslam Sanatı açısından önemli olan cami v.b. mimari yapılarda, namaz ibadetinin düzen ve kurallarına ters düşecek şekilde, aşırı süslemeye sıcak bakılmamış ise de her dönemde ve her coğrafyada, bu tür yapılar içten ve dıştan olmak üzere süslenmiştir

İlk cami olarak bilinen Hz. Peygamber’in Medine’deki evi, çok sade bir

yapıydı. Yapı kerpiç duvarlı ve üzerleri hurma dalları ile kaplanmış bir gölgelik şeklindeydi. Evin avlusunun bir bölümü namaz için ayrılmıştı. İslamiyetin doğuşuyla birlikte din kavramı, devlet içinde önemli bir hale gelmiş ve devlet yapılarının çoğunu dini yapılar (başta camii olmak üzere) oluşturmuştur. Yani, devlet kendisini dini yapılar üzerinden halka tanıtmaya çalışmıştır. Bu nedenle, kent merkezinde yer alan ve Cuma Camisi olarak da bilinen Ulu Camiler; sultanların kendi otoritelerini kurdukları, büyük kalabalıkların toplandığı, ticaretin yoğunlaştığı

camiler olarak inşa edilmiştir. Özellikle Emeviler döneminde, bu durum artarak devam etmiştir.

(7)

2 Türklerin İslam topluluklarıyla tanışması; Fergana, Taşkent, Maveraünnehir bölgelerine gitmesiyle Abbasi halifesi Mu’tasım zamanında Bağdat’a ve oradan da yeni kurulan Samarra şehrine yerleşmesi ile olur. Halifenin ordusunda, Hassa ordusu denilen güçlü bir ordu yapısını oluştururlar. Bu ilişkiler 11. Yy.la kadar devam edip, aynı yüzyılda Karahanlı dönemiyle birlikte, Türkler kitleler halinde Müslüman olmuştur. Bunun sonucunda da mimari ve süsleme anlayışı, yeni din kapsamında yer

alan yapılarda, şekillenmeye başlamıştır

Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklular yoluyla Anadolu’ya taşınan kültür 1071’den sonra Anadolu topraklarında yeşermeye başlamıştır. Anadolu’da Selçuklu

döneminde; başta Diyarbakır, Erzurum, Sivas, Kayseri, Tokat, Amasya, Ankara, Konya, Niğde daha sonra da batıya doğru gelişen dini mimari anlayışıyla birçok camiler yapılmıştır. Bu camilerin süsleme programında, yoğun olarak kesme taş işçiliği, tuğla ve sırlı tuğla malzemeye dayanan dekorasyon yer alır. İç mekanda mihrap ve duvarlarda, kubbe içlerinde zengin çini dekorları görülür. Tuğla ve sırlı tuğla malzeme ise cephe ve minare örgüsünde çok yaygındır. Kemerlerde, iki renkli taş süslemesi göze çarpar. Camilerin taç kapıları, mihraplar; genellikle taş işçiliğine

ait bezeme unsurlarıyla süslüdür. Mukarnaslı kavsaralar, rozet çiçekler, kabaralar,

yazı kuşakları, lotus, akantus zincirleri, hayat ağaçları, sarmaşıklar arabesk tarzı süslemeler ve geometrik unsurlar Selçuklu döneminin bezemeleridir8. Ayrıca bu dönemde, çok değişik teknik ve süsleme unsurlarıyla yer alan, her biri birer sanat eseri olan ceviz, armut, abanoz gibi sert ağaçlardan yapılmış ahşap minberler dikkat çekicidir

Anadolu Selçuklu camilerinin en güzel ve anıtsal olanları Diyarbakır Ulu

Cami, Erzurum Ulu Camisi, Sivas Divriği Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii, Konya Alaeddin Camii, Niğde Alaeddin Camileri burada söz konusu edilebilir. Selçuklu camilerinin birçoğu içi çok destekli geniş camilerdir. 13.Yy.ın sonlarına doğru, malzeme ve yapım açısından daha kolay olan ahşap tavanlı ve ahşap sütunlu camiler çoğalmaya başlamış ve Türk İslam Sanatı, cami mimari ve süsleme açısından en güzel örneklerini yansıtmaya başlamıştır. İç mekânda bir orman görüntüsü veren bu tür camiler; ahşap tavan çatkı sistemleri, mukarnas oyma sütun başlıkları, ahşap boyalı nakış bezemeli tavanları, konsol çıkmaları, minber ve vaaz kürsüleri hatta

ahşap mihrapları ile çok güzel örneklerdir .(28)

Estetik değerler, insan hayatının var oluş nedenlerinden biridir. İnsan, toplumları oluştururken, toplumların yaşam alanları da köy, kasaba ve şehirlerdir. Şehirler insanların bir

(8)

3 arada yaşadığı merkezlerdir. Tarih boyunca insanlar şehir inşasında bulunurken, temel amaçlarından biri de güzel biçimde bunu gerçekleştirmeleridir. İşte bu, toplumsal hayatın geçtiği şehirler her yönü ile estetik değerler ile donatılmalıdır

Tarihçiler bir toplumu inceleyip değerlendirirken, artık savaş ve zaferlerden çok; sanat eserlerini inceliyorlar. Çünkü bir toplumu ve onun zeka, tasarım düzeyini en iyi yansıtan ayna, toplumsal eserlerdir. İşte güzel sanatlar şüphesiz; insana, insanlığa yeniden asli fonksiyonlarını kazandıracak bir araçtır. Güzel sanat eserleri, toplumların onurlarını yüceltmekte, ruhlarını temizleyip ıslah etmekte, insanlara bedensel ve ruhsal bir tazelik ve canlılık vermektedir. Toplumun günlük yaşantılarındaki uygunsuzluklarından, hatalarından, kusurlarından ve kötülüklerinden uzaklaşmalarına güzel sanatlar vesile olur.

Güzel sanatlar, insanda; doğuştan gelen ve ayrı ayrı zamanlarda beliren nitelikleri geliştirmek, insanda en iyi, en güzel ve en yüce olan insanlık duygularını eğitmek ve geliştirmek suretiyle insanın en mükemmel şekli almasını sağlayacak bir araçtır.

İlimizde ve çevresinde Taş Devrinden başlayarak çeşitli uygarlıklara ait şehir kalıntılarına, kültür ve sanat eserlerine rastlanmaktadır. Bunlardan günümüze kadar ayakta kalan en eski eser Diyarbakır Kalesi'dir. Diyarbakır'da ayrıca Artukoğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı dönemlerinden kalma çeşitli eserler bulunmaktadır

Diyarbakır kalesi ve süslemeciliği başlı başına bir konu olduğundan burada sadece cami estetiğine yer vereceğiz (1).

Diyarbakır ve çevresine ait arkeolojik bulgular MÖ. 3000 yıllarına, Hurri ve Mitanni dönemlerine kadar dayanır. Bu tarihten Müslüman Devletlerin fethine kadar geçen 3500 yıllık dönemde bölge sürekli el değiştirerek Asurlular, İskitler, Medler, Makedonya İmparatorluğu, Romalılar ve Bizanslılar gibi çeşitli uygarlıkların egemenliği altına girmiştir. Bu çağlarda yerleşmelerin etrafının koruma amacıyla surlarla çevrildiği, inşaat malzemesi olarak da bazalt taşının kullanıldığı görülmüştür. Diyarbakır yöresindeki bazalt oluşumun Karacadağ Volkanının patlamasıyla ortaya çıktığı, bu nedenle bölgede bol miktarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Daha sonra bölgeye yerleşen Abbasiler, Büyük Selçuklular, Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi İslam Uygarlıkları bazalt taşını mimari ve mimari süslemede kullanmaya devam etmişlerdir. Bazaltın yanı sıra bazalta göre daha az dayanıklı olan, ancak daha yumuşak yapısı ile taş süsleme işlerinde elverişlilik gösteren kireç taşı da hem yapının taşıyıcısında hem de süslemesinde bazaltın yanında yer almıştır.

Diyarbakır mimari ve süslemesinde taşın kullanım nedenleri şu etkenlere bağlanabilir:

(9)

4

 Yakın çevreden elde edildiği için kullanımı ekonomik olmuştur.

 Bölgenin İslam kültürleriyle kaynaşmış olması mimari ve süslemede Irak, Suriye ve İran etkilerinin bölgede egemen olmasına yol açmıştır. Bu etkiler Anadolu’nun köklü yapı geleneği ile birleşerek yepyeni bir sentez oluşturmuştur Genel olarak Diyarbakır'da taş işçiliğinde Suriye etkili iki renkli kullanım, kapı ve pencere kemerlerinde, kilit taşlarında, mihraplarda ve revak kemerlerinde görülmektedir. Ayrıca taş üzerine kabartma olarak çeşitli hayvan ve geometrik figürlerin işlenmesi yörenin Anadolu ile süslemedeki benzerliğini vurgulamaktadır.

Diyarbakır'da taş kabartma ve süslemenin en güzel örnekleri Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde görülmüştür. (8)

İnsanoğlunun hayatında önemli bir yer tutan taş,dünyanın oluşumundan beri çeşitli şekillerde bize hizmet etmiştir.İlk akla gelen ifade olarak sağlamlığıyla öne çıkan taş, teknolojinin gelişmesi ile , eskisi kadar değilse bile yine de hayatımızda ,özellikle inşaat alanında önemini korumaktadır.

Geçmişte ecdadımız , yapıları ,yolları taş ile inşa ederken ,onu sevimli ve sıcak bir şekilde kullanmaya gayret etmiş ve diğer süsleme sanatlarımızda olduğu gibi taşı da oya gibi işleyerek kullanmıştır. Bu şekilde ortaya apayrı bir süsleme dalı çıkmıştır. Selçukluların Anadolu’da başlattıkları inşaat faaliyetlerinin taş süslemesine yansımasında ilk göze çarpan eserler olarak dini ve sivil yapıların portallerini , camilerin minare,minber ve

mihraplarını,kemerleri,eyvanları,tonoz ve sütun başlıklarını söyleyebiliriz.

Portaller taş işçiliğinin en güzel sunulduğu muhteşem yapılardır. Mimari eserlerin adeta vitrini olarak niteleyebileceğimiz portallerde, niş dediğimiz girinti,genellikle önce sivri bir

kemerle sonra da dikdörtgen bordürlü bir çerçeve ile kuşatılmıştır.

Niş içindeki kapı üzeri daha yumuşak,yayvan bir kemerle çevrilidir.Ön cephe olarak sütunceler, küçük nişler ve kabara tarzı rozetlerle , her bir yer oya gibi, dantel gibi işlenmiş olarak ve çoğu zaman da bu güzellik tamamlayıcısı olur.Pek çok portalde yazılar da adeta kâğıt üzerine yazılmışcasına muntazam ve estetik olarak şeritler halinde uygulanmıştır.(25) Önce Taş işçiliğinde kullanılan bazı terminolojilere göz atalım

bordür : kenar, genellikle süslemeli kenar şeriti.

çapraz tonoz : ıki beşik tonozun dik açıyla kesişmesinden oluşan tonoz biçimi.

dilimli kubbe : 1) ıçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. 2) tonoz parçalarından oluşan kubbe.

(10)

5 eyvan : üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya ya da diğer bir mekana açılan yapı birimi

kalem işi :yapıların genellikle iç yüzeylerinin bezenmesinde kullanılan bir süsleme türü. boya, taş, ahşap yüzeyler üzerine fırça ile boyanan renkli nakışlar.

kesme taş : düzenli yontulmuş taş. hem duvar öğesi hem bezeme için düzenli işlenmiş taş ve bu taşlarla örülmüş duvar tekniği. çoğunlukla kaplama malzemesi olarak yüzeylerde kullanılır.

kavsara : portal (taçkapı), mihrap gibi yerlerin yarım kubbeye benzeyen üst bölümü.

kemer : dairesel, örgülü ara taşıyıcı ve bezeme öğesi. düşey kuvvetleri eğri kuvvetlere çevirip kemer ayaklarından zemine taşıyan geçiş elemanı.

kontur : çevre çizgisi. figürleri ya da motifleri çevreleyen çizgi.

korint düzeni : antik mimarlıkta kullanılan bir düzen olup, stilize akant yaprakları ile bezeli sütun başlıkları yoluyla diğer düzenlerden ayrılır. dor ve ıyon düzeninden daha geç bir dönemde ortaya çıkmıştır.

köşebent : dikdörtgen ve kare formlu biçimlerde köşelere yapılan süslemeler verilen ad. mihrap : cami ve mescitler ile namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe. ımamın önünde durduğu bölüm. genellikle etrafı çerçevelenmiş, duvarda küçük bir girinti biçiminde yapılmıştır.

minber :camilerde cuma namazında hutbe okunan yer. genellikle birkaç basamak yükselen bir mimari öğe. kapı, basamak, basamak korkulukları, köık ve külah (taç) bölümleri bulunur. ağaç ya da taştan olabilir. çok basitlerinden çok bezemelilerine kadar değişik türlerine rastlanır.

mukarnas : kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yanyana ve üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. petek biçimi bir görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan islam sanatı öğesi. (sarkıtlı olanlarına istalaktit denilir).

niş : duvarda küçük ölçüde ve düzgün girinti.

revak : sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü örtülü uzun bölüm, güneş ve yağıştan korumalı yürüme bölümü. portik.

silme : duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla yapılmış şerit biçimindeki çıkıntılara verilen ad. tepelik : kompozisyonu oluşturan süs düzeninin üst ya da tepe kısımlarında bulunan motifler. tonoz : taş ya da tuğladan örülerek meydana gelen bir mimari örtü elemanı. biçimine göre beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken tonoz gibi adlar alır.

(11)

6 vaaz kürsüsü :: :: belli gün ve saatlerde imamın vaaz vermek için çıktığı, koltuk ya da küçük balkon şeklindeki bölüm.

vitray : renkli camların belli bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirilişi. avrupa'da özellikle kiliselerin pencerelerini süsleyen vitraylarda, doğaya özgü motiflerin yanında dinsel konular da belli bir düzen içinde resimlenmiştir.

KALEM İŞİ SÜSLEME

Binaların iç duvarlarını, kubbelerini ve tavanlarını sıva, ahşap taş, bez, ve deri gibi malzeme üzerine renkli boyalar (toprak yada kök boyalar) bazen de altın varak kullanılarak ince kıllı kalem tabir edilen fırçalarla yapılan nakışlara kalem işi denilir. Bu nakışları yapan kişiye kalemkar, projeyi hazırlayan kişiye nakkaş denir. Teknik açıdan kalem işlerini 4 gruba ayırıyoruz

1-) sıva üstü kalem işi 2-) ahşap üstü kalem işi

3-) taş ve mermer üstü kalem işi 4-) deri ve bez üstü kalem işi

1- SIVA ÜSTÜ KALEM İŞLERİ:

klasik mimari eserlerimizin hemen hemen hepsinde uygulanan bir tekniktir. Bu teknikte kalem işinin uygulanacağı zemine önce kireç badanası yapılır. Süslemelerin yada nakışların yapılacağı zeminler ölçülüp bölümlere ayrılır önceden kağıtlar üzerine hazırlanan desenler iğne ile delinerek kalıp haline getirilir ve özel bir kömür tozu ile tamponlanarak desen zemine geçirilir. Boyandıktan sonra en son olarak kontörler çekilir. Klasik kalem işleri 2 boyutludur. Işık - gölge yoktur kullanılan malzeme iyi olursa ve dış etkenlerden korunursa kalıcı olur.

2-AHŞAP ÜSTÜ

sıva üstünden sonra Osmanlı döneminde çok uygulanmış olup 4,5 asırlık çok eski örnektir hiç restore edilmeden günümüze gelmiştir sıva üstüne göre daha dayanıklıdır bunun nedeni dış etkenlerden sıva üstüne göre temas halinde olmaması başka bir sebebi de nakışların üzerine çekilen bir sır tabakasıdır bu işlere de lake işlerde denilebilir sır tabakası inceltilmiş bezir yağı ve verniktir Mimar Sinan işlerinde ve hünkar mahfili ve müezzin mahfili tavanlarında görülür bu çalışmalarda altın varak bolca kullanılmıştır

3-TAŞ VE MERMER ÜSTÜ KALEM İŞİ:

(12)

7 olduğu gibi çalışılır mermer üstü çalışmalarda altın varak kullanılır sıva üstü çalışmaya göre daha zor bir tekniktir özel ve daha çok bir zaman isteyen bir tekniktir (26)

Taş süslemelerde oyma, ajur (kafes oyma), kazıma ve boyama teknikleri

kullanılmıştır. Bunlar içinde en yaygın uygulanan teknik oyma tekniğidir. Yüzeye işlenecek olan motifler dışında kalan alanların oyularak, asıl kompozisyonun zeminden kabartma olarak ayrılmasının sağlandığı bu teknik oymanın şekline ve kompozisyonu meydana getiren şeritlerin formuna göre kendi içinde gruplara ayrılmaktadır. Buna göre alçak kabartma ve yüksek kabartma olarak gruplandırılabilecek olan süslemeler de kendi içlerinde düz yüzeyli ve yuvarlak yüzeyli şeritlerle oluşturulmaları açısından ayrılmaktadır. Düz yüzeyli kabartmalarda oyularak ortaya çıkarılan kompozisyon, üzerine herhangi bir işlem yapılmadan sade bırakılır. Bu tekniğin örneklerini Diyarbakır Ulu Camii revaklarındaki rumi-palmet kompozisyonlarında izlemek mümkündür

Yüksek kabartmalarda kompozisyonların bazı motifleri ikinci oyma işlemine tabi tutularak hareketlendirilmektedir.

Diyarbakır’da özellikle bitkisel süslemelerde yaygın olan bu uygulamada yaprak ve çiçeklerin içbükey şekilde yeniden oyulduğu görülmektedir. Bunun yanında bitkisel kompozisyonlarda motiflerin kıvrımsal özelliklerine uygun olarak dışbükey yivlerle damarlandırıldığı gözlenmektedir

Diyarbakır’da yüksek kabartma tekniği özellikle figür kullanımlarında tercih edilerek, figürlü süslemenin plastik etkisi arttırılmaya çalışılmıştır.

Oyma tekniğinde görülen diğer bir farklı uygulama çift katlı oymadır. İki katlı bir

görünümün söz konusu olduğu bu teknik özellikle kitabelerde karşımıza çıkmaktadır. Bitkisel dolgulu birinci kat üzerine yerleştirilen harfler ikinci katı meydana getirdiği örnekler plastik etkileriyle dikkat çekmeKtedir.

Çok katlı oyma tekniği özellikle Artuklu ve Eyyubi süslemelerinde karşımıza

çıkmaktadır. Artuklu döneminde, yüzey ince bir şekilde işlenerek maddi yapısını kaybetmekte ve soyutlaşmaktadır.

Diyarbakır’da geometrik süslemelerde kompozisyonu meydana getiren şeritlerin

yüzeylerinin düz ve keskin hatlı oldukları gözlenmektedir. Bu şeritlerin dış yüzeylerindeki tek ya da çift yivler kompozisyonu zenginleştirmektedir Bunun yanısıra

(13)

8 Taş süslemelerde kullanılan diğer bir teknik ajur ya da şebeke tekniği olarak da

isimlendirilen kafes-oyma tekniğidir. Bu teknikte taş levhaların yüzeyine işlenen

kompozisyonlarda, motiflerin aralarındaki boşluklar tamamen oyularak çıkartılmaktadır. Diyarbakır yapılarında minarelerin şerefe korkulukları ile minberlerin köşk örtüleri, merdiven korkulukları ve kapı taç bölümlerinde kullanılmıştır

Taş üzerine kakma tekniği Safa, Fatih Paşa ve Behram Paşa Camii minareleri ile Behram Paşa Camii dış cephesi ve Sarı Saltuk Türbesi cephe süslemelerinde karşımıza çıkmaktadır. Türbe ve minareler üzerinde makıli panolarda uygulanan bu teknik, diğer örneklerde geometrik düzenlerde kullanılmıştır. Makıli panolarda kalker ve

bazalttan kesilen parçalarla oluşturulan harfler kontrast görüntüler oluşturmaktadır

Diyarbakır’da mimari süslemede kullanılan başka bir oyma tekniği eğri kesimdir.

Motif yüzeyinin zemine doğru hafif eğimli bir şekilde inerek kesişmesiyle meydana gelen bu teknikte zemin ortadan kalkarak sadece bir çizgi olarak görünmekte ve zemin ile

kompozisyon bütünleşmektedir. Motiflere soyut bir ifade katan bu teknik kompozisyona hareketli ve akıcı bir görünüm kazandırmaktadır.

Taş üzerine boyama tekniği minberler ve mihrablar üzerinde görülmektedir. Fatih

Paşa, Behram Paşa ve Safa Camii mermer minberlerinde yüzey süslemelerinin zemin ya da kompozisyonlarının mavi ve kırmızıya boyandığı gözlenmektedir. Bu boyamaların yapının orijinal dönemine ait olup olmadığı konusunda kesin bir fikir sahibi olmak güçtür. Ancak uygulamalardaki başarılı işçilik, boyamanın asıl yapım döneminde yapıldığı fikrini güçlendirmektedir. Cami mihrablarının büyük bölümü ise son dönemlerde kırmızı, mavi, yeşil, sarı ve altın yaldız renkleri kullanılarak boyanmıştır . Taş üzerine boyama tekniği Osmanlı döneminde kitabelerde uygulanan bir tekniktir. (11)

19.yüzyılda Diyarbakır’da salnamelere göre

Diyarbakır merkez sancağında Vali İsmail Paşa zamanında 5 cami, mevcutken bu sayı 1308 H. yılına gelindiğinde 28 cami ve 32 aded mescide ulaşmıştır. 1317-1379 H. yılında da bu rakamlar 120 Hanefi cami, 4 Şafii Cami ve 21 mescit’e ulaşır.

Diyarbakır merkez sancağına bağlı kazalarda ise Cami ve Mescit sayıları şöyledir:

Siverek kasabasında 1291 H.ve 1292 H. salnamelerinde 5 cami varken, 1317-1379 H. yılında 2 cami ve 3 mescit kaydedilmiştir. 1290-1291 H. yılında Lice kazasında ise 2 cami vardır.

(14)

9 1317-1379 H. yılına gelindiğinde ise bu rakam 1 cami ve 2 mescit olarak kayıtlıdır. Silvan’da 1290-1292 H. salnamelerinde verilen bilgiye göre 4 cami bulunurken, 1317-1379 H. salnamesinde cami sayısı 10’a yükselmiştir.(40)

Diyarbakır camileri kendi alanında uzman olan imamlar tarafından idare edilirdi.Bilimsel kapasiteleri de oldukça iyi idi.28 mayıs 1741 terekeden Kaşık Budak mahallesi İmamı Hüseyin Efendi bin ibrahim’in evinde tefsir,fıkıh ve Arapça gramer kitaplarından oluşan bir kitaplığın olması mahalle imamlarının üst bilgi seviyesinde olduğunu gösterir.(65)

Evliya Çelebi seyahatnamesinde Diyarbekir şehrinin çok temiz olduğundan behsederek bunun nedeninin de şehrin çer çöpünün doğruca hamamlardaki külhanlara götürülüp yakacak olarak kullanıldığını belirtir.Yine bu hamamların atık sıcak sularından faydalanılnması düşünülmüş,sular genelde hamamların yakınlarındaki tarihi camilere yönlendirilerek camilerin tabanının altında yapılan labirent şeklindeki mazgallardan günümüz tabirince alttan ısıtma sistemine dönüştürülmüş ve mükemmel bir şekilde uygulanmıştır.Bu olay 1970’li yıllarda Ulu cami tamirata alındığında tabanlar sökülünce görülmüştür.(70) E Çelebiye göre Diyarbakır camileri

Evliya Çelebi, Ulu Camii’nden sonra bugün Dağkapı yakınlarındaki Nebi Camii

olarak bilinen Peygamber Camii’ni, bu caminin de bir tarafında Şafii kısmı olduğunu ve Ulu Cami ve Nebi Camii gibi vakfından yararlanan birçok insanın bulunduğu İskender Paşa, Behram Paşa, Kara, İpariyye, Hüsrev Paşa, Ali Paşa, Hasırlı, Muallak, Aziz Efendi, Şems Efendi, Bıyıklı Mehmed Paşa ve Halid b. Velid Camileri cemaatlerinin çokluğu, bazı mitolojik boyutları ve kubbe yapısı yönünden anlatır. Daha sonra mahalle mescidlerinden bahseder (2001a: 25-27).25

25 Evliya Çelebi (2001a: 25-27), bu cami ve mescidlerden şu şekilde bahseder:

Andan Peygamber câmi'i (---) (—) (---) binâsıdır ve Dağ kapusu kurbundadır. Bu dahi cami'i atîkdir ve gayet rûhâniyyet vardır. Cümle kârgîr kıbâblardır ve serapa

kurşumludur. Ve bir çârkûşe minaresi vardır. Ve bir tarafında yine Şâfi'î câmi'i vardır. Ve mihrâb ü minberi ve mü'ezzinân mahfili sâde musanna'dır. Ve hareminde havzı ve fevvâresi mükellefdir. Bu dahi cemâ'at-i kesîreye mâlikdir. Ve bunda dahi rûhâniyet vardır. Sâhibü’l-hayrâtun vâkı'asına Hazret-i Risâlet girüp anlarun ta'limiyle bina olunmağın Peygamber camii nâmiyle meşhurdur.

Andan câmi'-i İskender Paşa: (---) (---) Hânın vüzerâlarındandır. Amma latîf ü musanna' kurşumlu ve bir minâre-i mevzûnlu ve evkafı kavî ve mürtezikaları firavun

(15)

10 câmi'-i abadandır.

Andan câmi'-i Behrâm Paşa: (---) (---) Hân vüzerâlarından. Kurşumlu câmi'dir. (---) (- -)

Andan Melik Ahnıed Paşa câmi'i: (---) (---) Hân vüzerâlarından Ekrâd-ı (---) (---) dan bir sâhib-i hayr vezîr-i dilîr imiş. Amma efendimiz gibi "Melek Ahmed Paşa" namlı değil imiş, "Melik Ahmed Paşa" imiş. Bu câmi'-i pür-envâr Rûm ka-pusu kurbundadır. Ve Kara cami': Bânîsi ma'lûmum değildir. Amma şeb [u] rûz cemâ'ati vefret üzredir. Amma kurşumlu değildir.

Ve İpariyye câmi'i: Bir ankâ Çîn bâzergânı bina edüp der-i dîvân kirecine yetmiş yük misk-i Hoten mahlut edüp bu câmi'i bina etdiğiyçün İparî ya'nî miskli câmi'i demek olur. Hakka ki bir nem-nâk havada dîvârlann şemm etsen müşg râyihası âdemün demâğın mu'attar eder. Amma kurşumlu değildir. Lâkin cemâ'at-i kesîresi vardır kim subh u mesâ cemâ'atden hâlî değildir.

Ve Hüsrev Paşa câmi'i: (---) (---) Hân vüzerâlarındandır. Mardinkapusu semtindedir. Gayet musanna4 ve şîrîn câmi'dir, amma kurşumsuzdur. Ve cemâ'ati vefret üzredir, zîrâ şehrün izdihamı zemîninde vâki' olmuşdur.

Andan Alî Paşa câmi'i: (---) (---) vüzerâlarındandır. Sanlı nâm mahalle içinde vâki'dir. Ve Hasırlı câmi'i: Bânîsi ma'lûmum değildir. Palancılar kurbundadır. Bir kurşumlu ma'mûr câmi'dir.

Ve Mu'allak câmi'i: Bânîsi ma'lûmum değildir. Amma nısfını münhedim eden Timur-ı Lenk'dir. Ve Mu'allak câmi'i nâmiyle şöhret bulmasının aslı oldur kim bir çâr-kûşe minâre-i âlîsi var. Üstâd-ı bennâ bu minâre-i ser-âmedi beş aded amûd-ı müntehâ üzre edüp minarenin çâr-kûşe temelin dörd sütün üzre san'at-ı sihr-âsâr ile bina etmiş. Beşinci amudu minaremin temeli ortasına edüp cümle minârenün haml-i sakîli bu bir amûd üzeredir. Sâ'ir dör[d] aded amûd âlet-i mülâhaza durduğiçün bu minareye Minârei Mu'allak dediklerinden cami' dahi ol minare ism ile müsemmâ olmuşdur. Amma bu minârenün esâsında beş aded amûdlar bir haddâd dükkânı içinde olmağile herkesün manzûru olamaz. Takayyüd-i tam ve bezl-i ihtimam eden müşâhade eder, ibretnümâ bir minâre-i ra'nâdir.

Ve Rûmiye şeyhi Azîz Efendi câmi'i: Nev-binâ câmi'i ra'nâciır ve Behrâmive câmi'i kurbundadır.

Ve Şems Efendi câmi'i: Ya'nî Sinoğlu câmi'i nâmiyle meşhur bir câmi'-i ma'mûrdur. Bu nâm ile şöhre-i şehr olmasının sebeb-i tesmiyesi oldur kim bu sâhibü'l-hayrât

(16)

11 hâmile ehlimin karnındaki evlâdımı sana emânet eyledim", deyüp gazaya müteveccih

olur. Ba'de'1-feth cihâd-ı asgardan gelüp görse kim ehli âhirete intikâl eylemiş. Ahâlî-i mahalleden ehlinün gürün sıfâl edüp eydür: "Biz gazaya müteveccih oldukda ehlimün batnındaki evlâdım i'tikâd-ı tam ile ol Hayyu'l-Kayyûm'a emânet verdim. Elbette ol evlâd afât-ı semavîden ve âfât-ı arzîden masun [u] mahfuzdur", deyüp mezâristâna varup ehlinün güruna varup eydür: "Es-selâmü aleyke yâ ehle'l-kııbur" dedikde hemân

e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012

37

Cami ve mescidlerden ilim yuvaları olan medreseler bahsine geçer (2001a: 27). Önce bahsettiği camilerin hepsinde birer ikişer medrese olduğunu söyler. Bunlar arasında bünyesinde yetişen öğrencilerinin elde edeceği rütbe bakımından en üstün ve saygını, vakıf desteği en güçlü olanının, Ulu Camii’deki Mercaniye (Mesudiye) Medrese’si olduğunu söyler. Gerek camii bünyesinde gerek müstakil birkaç medreseyi öğrenci yetiştirme alanlarını da belirterek (beyan, fıkıh, kelam, tasavvuf, tevhid, tefsir gibi) anlatır.

Ayrıca belirtir ki Diyarbakır’da Kur’an öğreten okullar vardır: her camide birer şeyhü’l-kura olup bunlar, hıfz ilmi öğretirler. Fakat Kürtler, “hıfz ilmine çalışan fazıl olamaz” diye hıfz ilmine fazla eğilmezler. Fakat tecvid ilmini öğrenirler. 26 Bunlar sin içinde bir ma'sûm sadâsıyla: "Ve aleykiimii's-selâm yâ mücâhidi fî sebili'ilah ehî" der. Cümle huzzâr-ı meclis hayran olup sinn-i meşhedin kapusun küşâde edüp görseler üç seneye baliğ olmuş yüzü bedr olmuş bir şems-i münevver gulâm-ı pür-enver

validesinin sağ tarafında yatar. Validesinin sağ tarafı memesi asla çürümeyüp ma'sûm-ı pak validesinin emceğin şupur şupur emmeğe başlar. Perverdigâr Rabbü'l-izze kadirdir kim "Karamı gecede kara karıncaya kara taş içinde kadarınca nafakasın verir." Ol ki evlâdın derûn-ı dilden Rabbullah'a emânet vere ol fena bulur mu? “İnnellahe alâ külli şey’in kadîr” (2/Bakara, 20)

Ba'dehû pederi sinne girüp evlâdın der-âğûş edüp mezkûr kabri sütr edüp ol ma'sûm gayet mahbûb olmağile ismine Şems derlerdi. Efvâh-ı nâsda sinde müştak olduğiyçün Sinoğlu derler. Ba'dehû bu Şems Efendi Diyârbekir içre kut-biyyete kadem basup nice keşf |ü] kerametleri zahir ü bahir olup nice kerre yüz bin mürîde irâdet vermiş bir pîşvâyı tarîk [ü] âşık-ı sıddîk kimesne imiş. Ba'dehû mâl-ı helâl ile bu câmi'-i pür-envân inşâ edüp ismine Sinoğlu câmi'i derler kim sebeb-i tesmiyesi oldur. Amma bir rûhâniyetli ma'bedgâh-ı latîfdir.

(17)

12 Andan Bıyıklı Mehemmed Paşa câmi'i: Nazîf Paşa meydânındadır. Selîm Hân-ı

Evvel'in vüzerâlarından fâtih-i Diyârbekir Bıyıklı Mehemmed Paşa hayratıdır. Paşa-yı mûma-ileyh dahi bu câmi'-i rûşen-âbâdın sahasında asudedir. Bu dahi bir musanna' kurşumlu câmi'-i rûşendir.

Andan Hâlid ibn Velîd câmi'i: Ba'de hicreti'n-nebeviyye Hazret-i Ebâbekr hilâfetinde bu kal'ayı Hâlid ibn Velîd f et h etdükde ibtidâ bina olunan bu içkal'ada Hazret-i Hâlid câmi'idir. îbn Hâlid Hazretleri câmi'i cenbinde yatar. Amma Hazret-i Halid ibn Velîd Hımıs şehrinde medfûndur.

Bu mahalde Diyârbekr'ün ( - - - ) aded hutbe tilâvet olunur cevâmi"leri tamam oldu.

Evsâf-ı mesâcidhâ-yı müvahhidân

Cümle aded mahalle mesâcidleridir. Evvelâ Balıklı zaviyesi. Ve Samlı mahallesi mescidi.

26 Evliya (2001a: 27) bu durumu şöyle tasvir eder:

“Evsâf-ı dârü'1-kurrâ-yı Hazret-i Kur'ân-ı azîm ü Furkân-ı mecîd

Bâlâda tahrîr olunan cevâmi'lerin her birinde birer şeyhü'l-kurrâlar vardır kim ilm-i hıfz görülür. Amma Kürdistân olmağile Arabistan gibi hâfız-ı Kur'ân'ı çok değildir. Zîrâ "ilm-i hıfza mukayyed olan fâzıl olamaz" dey ü ilm-i hıfza takayyüd etmezler. Lâkin ilm-i tecvîd görülüp kıra'ati üzre ve kırâ'at-i Ebû Ömer üzre râvîleriyle mahâric-i hurûfa ri'âyet ederler. Ba'zılar tekmîl-i fünûn etmeğiçün kırâ'at-i İbn-ı Kesîr ve kırâ'at-i seb'a ve kırâ'at-i aşere tilâvet ederler (---) (---)

e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012

38

dışında Hadis okullarından, her camide hadis okutan bir hoca olduğundan, yine her camide çocuklar için birer mektep olduğundan da bahseder. 27

Ayrıca ünlü derviş tekkelerinin bulunduğunu ifade eder. Bu bağlamda Şeyh Rumî Tekyesi, Balıklı Tekyesi, İpariyye Tekyesi’nden bahseder.28

27 Evliyâ Çelebi (2001a: 27), Diyarbakır’ın ilim ve eğitim durumunu kendi ifadeleriyle şöyle anlatır:

Sitâyiş-i dârü't-tedrîs-i âlimân

Cümle (---) aded medrese-i dâ[rü]'l-ulûmdur. Evvelâ bâlâda tahrîr olunan camilerin her birinde birer ve ikişer medrese-i dârü't-tahsîl-i ulûmları vardır.

Amma cümleden Cami'-i Kebîr'de medresc-i Mercâniyye: Beync'l-ulemâ payesi vardır. Müderrisi andan mevleviyyele kadem basar. Müderrisi ve talebeleri vardır. Evkafı kavî

(18)

13 olmağile hücrelerinin vazîf'e-i mıfayyenleri ve lahmiyye ve şem'iyyeleri da'imdir.

Andan yine Cami'-i Kebîr'de Safi'î mihrabı hâricinde medrese-i Şâfi'î: Bu dahi mu'mûr [u] .Voâdân dârü't-tedrîs-i ehl-i edyândır.

Ve medrese-i Cami'-i Peygamber: Talebesi çokdur. Bunda bir kerre ilme bed' eden elbette ve elbette mahrum kalmamışdır.

Andan medrese-i İpâriyye: Meşhur medresedir kim ilm-i beyân görülür. Anınçün talebeleri yakın zamanda ayan u beyân olup sâhib-i sadr olur.

Andan Mardinkapusunda medrese-i Hüsreviyye. Bu dar-ı ulûmda ilm-i kelâm kıra'at olunur. Anınçün telâmîzleri fesahat u belagat üzre mütekel-limlerdir.

Andan medrese-i Sarılızâde: Bunda ilm-i fıkh tilâvet olunduğundan halîfeleri gayet fakîhlerdir.

Andan medrese-i Şeyh Rûmî: Ulu âsitânedir. Bunda mürîd-i mezîdleri ilm-i tasavvuf ve ilm-i tevhîd ile meşgullerdir.

Andan medrese-i (---) (---): Bunda ilm-i tefessürden tefsîr-i Cerîr-i Taberî ve tefsîr-i İbn-i Mes'ûd ve tefsîr-i Ebü'1-Leys ve tefsîr-i Beğavî ve tefsîr-i Kadı ve Tefsîr-i Deylemî ve tefsîr-i Feyzullâh Hindî ve tefsîr-i Ebussu'ûd görülüp müfessir ü müdakkık ulemâ vü fuzalâ-yı musannifleri vardır. Meşhur medreseler bunlardır.

Evsâf-ı dârü'l-kurrâ-yı Hazret-i Kur'ân-ı azîm ü Furkân-ı mecîd

Bâlâda tahrîr olunan cevâmi'lerin her birinde birer şeyhü'l-kurrâlar vardır kim ilm-i hıfz görülür. Amma Kürdistân olmağile Arabistan gibi hâfız-ı Kur'ân'ı çok değildir. Zîrâ "ilm-i hıfza mukayyed olan fâzıl olamaz" dey ü ilm-i hıfza takayyüd etmezler. Lâkin ilm-i tecvîd görülüp kıra'ati üzre ve kırâ'at-i Ebû Ömer üzre râvîleriyle mahâric-i hurûfa ri'âyet ederler. Ba'zılar tekmîl-i fünûn etmeğçün kırâ'at-i İbn-ı Kesîr ve kırâ'at-i seb'a ve kırâ'at-i aşere tilâvet ederler (---) (---)

Sitâyiş-i dârü’l-hadis-i Peygamberân

Cümle (---) aded dâru’l-hadîsdir. Gerçi İslamboldaki gibi kıbâb-ı azîmler ile mebni dar- ‘l-hadîsler yokdur. Amma elbette her câmide birer muhaddis-i ders-i âmlar vardır. Bâhusus Câmi’-i Kebîr imâmı Deli İmânı nâmiyle şöhret bulmuş imânı-1 fâzıl gâyelü'1- gâye muhaddisdir. Zîrâ Mısır'da Câmi’-i Ezher'de tahsîl-i ilm-i hadîs etmişdir. Ve muhaddis Ramazân Efendi Müslim ve Buhârî'yi (---) (---) cümle hıfzan kıra'at etmişdir kim râvîleriyle yedi bin hadîs hâtır-nişânıdır.

Der-beyân-ı mekteb-i dârü't-ta'lîm-i sıbyân u tıflân-ı ciğer-kûşe-i püserân

Cümle (---) aded mekteb-i ebcedhândır. Evvelâ bâlâda tastîr olan cevâmi'lerin birer aded mektebleri mukarrerdir.

(19)

14 28 “Der-medh-i tekye-i dervîşân-ı zîşân

Cümle (---) aded âsitâne-i seyyâhân-ı sâhib-i sândır. Evvelâ cümleden tarîk-ı Hâcegânda Şeyh Rûmî tekyesi. Bunda olan tevhîd ü tezkîr-i Sübhânî bir diyara mahsûs değildir. Şeyhi ) (---)

Efendi ibn Şeyh Rûmî'dir kim cemî'i fukaralara ve âyende vü revendegâna ni'metleri mebzul olup halkdan münzevî bir halûk u hâlîm ü selîm zât-ı şerîf-i mahdûm-ı mükerremdir.

e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012

39

Evliya Çelebi, Diyarbakır’da insanların genellikle “ulemalara” “monla Mahmûd” ve monlâ fülân” dediklerinden de bahsederek(2001a: 31) bugünün Diyarbakır’ında da aynı şekilde din bilginlerine “molla” veya “mela” denilmesinin tarihsel ve kültürel temellerini anlamamıza yardım etmektedir.

47 mahallesi Müslüman olan Diyarbakır’ın 7 mahallesi Ermeni’dir. Fakat Rum,

Frenk ve Kıptî (Çingene) mahalleleri yoktur. İçkale, Balıklı, Sarulı, Şeyh, Cami-i Kebîr gibi mahalleler meşhurdur.29

Yazın Diyarbakırlılar zengin fakir ailecek nehir kıyısında kendilerine verasetle

intikal eden yerlerde hayma ve çadırlar kurar, bostanlarına karpuz, kavun ve çeşit çeşit sebze meyveler, çiçekler ekip çalışırlar. Dicle sahilindeki Reyhan bağı müşebbek bostanı, Rum u Arab u Acem’de eşsizdir. Her bağ ve bostan verimli reyhanlarla dolu, şat nehrinden gelen havuz ve şadırvanlara sahiptir. İnsanlar tam yedi ay boyunca Şat kıyısında dost, arkadaş ve akrabalarıyla; saz ve sözle yiyip içerek zevkle yaşarlar. Dicle nehri kenarındaki bostanlarda yetişen Diyarbakır kavunu da eşsizdir. İnsan yediğinde tadı damağında kalır. Sanat erbabı, bostan mevsiminde kazanç ve işlerle meşgul olup her tür yiyecek ve içeceğe sahiptir. İnsanlar sabahleyin şehre işine gider, ikindiden sonra tekrar nehir kenarındaki bağlarına döner sefa sürerler. Evliya Çelebi Şat kıyısında insanların Şafii Vakti’ne kadar eğlendiklerini, ondan sonra ezan sesleriyle tevhid zikirleri ettiğini anlatır. Ayrıca Diyarbakır halkının tamamen Hâcegândan ve Gülşenî tarikatından olmakla tevhid zevk ve şevkinin vecdinden geri kalmadığını söyler. Çelebi’nin ifadesiyle “Netice-i merâm bu bâğ-ı irem’de gûy-gûy ve güm-güm cân sohbetleri olup devâm-ı devlet-i pâdişâhîye müdâvemet ederler.”30

Andan tekye-i Balıklı: Bu dahi tarîk-ı (---) (---) vâcibü's-seyr bir tekye-i dervîşândır.

Andan tekye-i İpâriyye: Tarîk-ı (---) (---) tekye-i azimdir ve cümle dervîşânı yârân-ı nedimdir.”

(20)

15 (2001a: 27)

29 Evliya Çelebi’nin ifadesiyle (2001a: 28): “Der-fasl-ı esmâ-i mahallât-ı buldan

Cümle (---) aded şehir mahalleleridir. Kırk yedi mahallesi müselmânlardır, yedi

mahallesi Ermenîlerdir, amma Rûm ve Fireng ve Kıbtî ve (---) (---) mahalleleri yokdur. (---) (---) (---)

Evvelâ İçkal'a mahallesi ve Balıklı mahallesi ve Sarulı mahallesi ve Şeyh mahallesi ve Cami-i Kebîr mahallesi ve ... (2 satır boş).... Meşhur mahallâtlar bunlardır.

30 Seyyah, Diyarbakır’ın dinlenme, eğlenme ve mesire yerini çok güzel bir dille ve adeta hiç bir yönünü

dışarda bırakmayarak anlatır. Ona göre Diyarbakır’ın mesire yeri benzersizdir: Evsâf-ı mesîregâh-ı şehr-i Diyârbekr-i lâ-nazîr

Evvelâ cümleden meşhûr-ı âfâk olan diyâr-ı Rûm-ı Yunan'da Konya Meramı ve

Adalya'da İstanâz bağı ve Mısır'da Feyyûm bağı ve Şam'da Mencik bağı ve Darende'de Darende bağı ve Malâtıyye'de Aspuzan bağı; cümle bunlar meşhûr-ı âfâk olup

manzûrumuz olduğu üzre evsâfları tahrîr olunmuşdur. Amma bu Diyârbekir sâhil-i Şattu'l-Arab'da olan Reyhan bağı ve müşebbek bostanı Rûm u Arab u Acem'de nazîri yokdur. Kaçan kim evvel-bahâr faslında Şattu'l-Arab'un tuğyanı mahalli ubûr edüp mâ'-ı zülâli ber-karâr cereyan etmeğe başladıkda Diyârbekir ahâlîsinin bay [u] gedâsı cümle ehl [ü] lyâlleriyle sâhil-i Şatt'a rıhlet edüp kenâr-ı bahrde âba vü ecdâdlarından irsile intikâl etmiş hudûdlarında hayme vü hargâhlariyle meks edüp bostanlarına kavun ve karpuz ve gûnâ-gûn sebzevat ve şükûfe eküp kâr ederler. Amma bunda bir güne reyhan ekerler kim herkesün hududu kenarında eküp bir ayda güya olup mızrak kaddi oldukda ol reyhandan [208a] içerisi görünmek ihtimâli yokdur. Ve Şattu'1-Arab kenarında cümle külbe-i ahzânlarının der-i dîvârları ve bâbları ve siitûhları cümle reyhandandır. Ve cümle reyhanın yine kökleri zeminde olup cemî'i bergleri sebz-gûn olup durmadadır ve da'imâ

zemînden taravet bulup büyümededir. Bir hâne reyhan dîvârından görünmek ihtimâli(129

CAMİ VE MESCİTLERİ DAĞILIMI

Melek Ahmet Caddesi kuzeyinde ( kuzeybatı ) 5 cami ve 4 mescit vardır. Balıklı Mescidi yakın yıllarda yıkıldı.

Melek Ahmet Caddesi güneyindeki kesimde ( güneybatı ) 6 cami 3 mescit bulunuyor.

Yeni Kapı Caddesi kuzeyinde ( kuzeydoğu ) Bıyıklı Mehmet Paşa Camisi ve 6 mahalle mescidi vardır.

(21)

16 Yeni Kapı Caddesi güneyindeki dilimde ( güneydoğu ) 3 cami 4 mescit vardır. Bu dağılıma dikkat edilirse:

1. .Her Dilime dağılım vardır. Doğu yarıda mescitler çoğunluktadır.

2..Kentin batı yarısında cami ve mescit sayısı daha fazladır ve büyük camiler çoğunluktadır.

Kent burada; Ulu, İskender Paşa, Safa (parlı ) , Melek Ahmet, Lala Kasım, Behram Paşa ve Ali Paşa ( üçü mimar koca sinan ‘ındır) gibi hatrı sayılır camiler, Şafiiler bölümü , medrese ve tekkeler gibi yardımcı elemanlarla zenginleştirilmiştir. Öyleyse , kentin batı yarısında Müslüman halk daha -çoğunluktadır diyebileceğiz. Doğu yarıda bu sayı azalırken en kıymetli Bıyıklı Mehmet Paşa yapı topluluğu ve Hüsrev Paşa Medresesi ‘ ne indirgenir. Böylece Müslüman sayısı azalmış, zımmılerinki artmıştır. Öyleyse kuzeybatı dilimini güneydoğuya birleştiren verevine bir çizgi durumu oldukça iyi anlatmaktadır. Bunun 2 ucu 2 ayrı kesimi simgeler. (102)

Diyarbakır da 20 tane tarihi camii bulunmaktadır. Osmanlı ve Osmanlı öncesi devirlere ait olan bu camilerin 19 tanesi sur içinde, 1 tanesi sur dışındadır. Ayrıca, günümüzde camii olarak kullanılan 16 tane de tarihi mescit vardır. Bu camilerimiz ve mescidlerimizin tümü günümüze kadar gelebilmiş ve ibadete açıktır. 15 camii minarelidir, 5 camii minaresizdir. Sur içinde 7 camiin minaresi bazalt taştan, 8 camiin minaresi kalker (beyaz) taştan yapılmıştır. Bu minarelerin 4 tanesi 4 köşeli, 1 tanesi 8 köşelidir.

Sur İçindeki Tarihi Camiiler Ulu Camii, (Camii Kebir) Hz. Süleyman Camii Hz. Ömer camii

Nebi (Peygamber) Camii Safa (Parlı) Camii

Melek Ahmet Paşa Camii Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii

(22)

17 Nasuh Paşa Camii

İskender Paşa Camii Sin (Sinoğlu) Camii

Ayn Minare (Hoca Ahmet) Camii (Defterdar) Rağıbiye Camii Ali Paşa Camii

Lala Bey Camii Hüsrev Paşa Camii Behram Paşa Camii

Şeyh Mütahhar Camii (4 Ayaklı Minare) Arap Şeyh Camii

Şeyh Aziz Mahmut Ürmevi (Haci Müştak) Camii Kurt İsmail paşa camii

Sur içindeki tarihi Mescitler Hasırlı Camii (Mescid) Cağal Camii (mescid) Salos Camii (mescid) Dabanoğlu Camii (mescid) İbrahim Bey Camii (mescid) Taceddin Camii (mescid) Hacı büzrük Camii (mescid) Kavas-ı sağir Camii (mescid)

Molla bahaddin (kozlu) Camii (mescid) Hançeri Güzel Camii (Mescid)

(23)

18 Kaşık Budak Camii (Mescid)

Mervani Camii (Mescid) Kadı Camii (mescid) Hanzade Camii (mescid) Şeyh Yusuf Camii (mescid) Sarı Saltuk Camii (mescid) (120) Havadan cami görüntüleri

(24)

19

İskenderpaşa camii

(25)

20

Artuklu Döneminde Taş Süsleme

Güneydoğu Anadolu, özellikle Diyarbakır, Mardin, Silvan ve Hasankeyfe de egemen olan Artuklu Mimarisinde süslemeler bölgesel bir takım özelliklere sahiptir. Suriye etkili iki renkli taş işçiliği ve çok dilimli kemer çeşitleri cami ve medrese süslemelerinde uygulanmıştır. Camilerin dışa dönük süslemelerine karşın medreselerde içe dönük bir süsleme ile karşılaşılır (8).

Akkoyunlu Döneminde Taş Süsleme

Doğu Anadolu ve Batı İran'da egemenlik kurmuş bir Türk oymağı olan Akkoyunlular Diyarbakır'da yöresel koşullara uyarak mimari ve süslemelerini biçimlendirmişler, taş işçilikleri ile göze çarpan güzel yapılar üretmişlerdir. Ayni Minare Camii, Safa ve Nebi Camii, Şeyh Matar Camii iki renkli ve kabartmalı taş işçilikleriyle önemli yapılardır. Bu camiler biçimsel olarak aynı dönemde yapılmış Osmanlı camileriyle benzerlik gösterirler (8)

Diyarbakır'daki Osmanlı öncesine ait cami ve mescitlerde farklı plan şemaları uygulanmıştır. Bu cami ve mescitler genel olarak avlu, son cemaat yeri ve harim mekânından oluşmaktadır. Camilerin harim mekânları kıble duvarına göre, enine dikdörtgen planlı, kare planlı, derinlemesine dikdörtgen planlı olarak karşımıza çıkmaktadır . Diyarbakır Ulu Camii'de ilk defa görülen enine dikdörtgen plan şeması, Osmanlı öncesi camilerde yoğun olarak lekrarlanmıştır. Bu plan şeması mihraba paralel sahınlardan oluşmakla olup. üst örtü kubbe, tonoz ve düz dam şeklinde olabilmektedir, lirken örneklerden surlara bitişik Ömer Şeddaı Camii(II60) tek sahınlı harim üç bölüm halinde kubbelerle örtülmüştür. Yine aynı dönemden İç Kaledeki IHz. Süleyman Camisi (1160) Osmanlı döneminde değişikliğe uğramakla beraber ilk yapısı enine dikdörtgen planlı bir düzenleme göstermektedir. Akkoyunlu döneminde yapılmış birçok cami ve mescitte bu plan şeması bazı değişikliklerle tekrarlanmıştır. Nebi Camii ve Parlı (Safa) Camit başta olmak üzere. Hoca Ahmcd (Ayni Minare) Cami, İbrahim Bey Mescidi, İlacı Büzürk Mescidi (XV. yy sonu-XVI. yy başı), Taceddin Mescidi'nde sevilerek uygulandığı görülmektedir.

Bu enine dikdörtgen planlı örneklerden Nebi Camii (XVI. yy başları) ile Parlı (Safa) Camii (XV. yy son çeyreği) üst örtü düzenlemesi onadaki yapıya hâkim merkezi kubbe ile yanlardaki tonozlu birimlerden oluşmakladır. Merkezi kubbe kuzey ve güneyden duvarlara yanlarda ise, Nebi Camii'nde birer; Parlı (Safa) Camii'nde ikişer bağımsız ayağa oturmaktadır. Bu plan tipinin en erken örneği Mut Lal Ağa Camisi (1356)'nde uygulanmıştır . Osmanlı döneminde ise Melik Ahmet Paşa Camii'nde tekrarlanmıştır.(33) çokgen biçimde dışa taşımı yapmaktadır. Buna benzer uygulamalar Osmanlı döneminden kalma Hüsrcv Paşa ve Ali Paşa Medrescsi'nin mescit bölümleri ile benzeşmektedir. Buna benzer uygulamalar Osmanlı

(26)

21 döneminden kalına Edirne Beylerbeyi Camisi (XV. yy II. Çeyreği) ile Tire Yeşil İmaret Camisi'ndc de görülmektedir.

Kare plan düzenlemesinde tek kubbe uygulaması. Akkoyunlu döneminden Lâkı Kasım Bey Camisi ile Kasım Padişah (Şeyh Mutahhar) Camisi'ndc görülmektedir. Osmanlı döneminden kalma kare plânlı mekân üzerinde tek kubbe uygulaması Hadım Ali Paşa Camii'ndc (1534-37), İskender Paşa Camii'ndc benzer şekilde uygulanmıştır.

Kare plânlı mekân düzeninden kubbeye geçişlerde kullanılan tromplar sayesinde kubbe ile kare hacmin bütünleşmesi sağlanmıştır. Bu plan tipinde camiler. Büyük Selçukludan başlayarak Anadolu Selçuklu. Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde gelişimini sürdürmüştür. Erken Osmanlı'dan Mudurnu Yıldırım Camii (1382) 19.60 m. çapında kubbesi ile dikkat çekici örneği olurken. Osmanlı Mimarisi'nde kare mekânla bütünleşen tek kubbe uygulamasının da başlangıcı olmuştur.

Mihraba dikey uzanan salım düzenlemesi bu dönemde çok fazla uygulanmamıştır. Akkoyunlu dönemi mescit yapılarından olan Şeyh Yusuf Ilamcdani Mescidi'ndc görülmekledir. Buradaki iki salimli mekân düzgün bir dikdörtgene otıırmamaktadır.

Osmanlı öncesi Diyarbakır camilerinde genelde bazalt taş malzeme kullanılmıştır. Cephe düzenlemelerinde düzgün kesme taştan siyah ve beyaz renkte iki renkli taş işçiliği dikkat çekmektedir. Bu işçilik Diyarbakır'daki Akkoyunlu eserlerinden Nebi Camisi (XVI. yy başları). Kasım Padişah Camisi (1500), Parlı (Sala) Camisi (XV. yy son çeyreği) ve Lala Kasım Bey Camisi (XVI. yy 1. çcyreği)'ndc kendini açıkça göstermektedir.

Diyarbakır'daki Osmanlı öncesi cami mihrapları genelde XV yüzyıl Akkoyunlu döneminden kalma olup: Selçuklu. Artuklu ve Eyyııbi mihraplarının yeni bir sentezi durumundadır. Böylece Diyarbakır'da yeni bir mihrap formu meydana getirilmiştir. Özellikle bu formun en güçlü temsilcisi olan Safa Camii mihrabı Diyarbakır'daki Osmanlı mihraplarına örnek teşkil etmiştir.

Minberlerde de Akkoyunlu döneminden Parlı Camii'nin

laş minberi malzeme, leknik. form ve süsleme özellikleri bakımından dikkat çekmekte ve sonraki Osmanlı minberlerine öncülük yapmaktadır. Özellikle Behıam Paşa ve Fatih Paşa camilerinin minberlerine önemli etkilerde bulunmuştur.

Bu dönem minareleri kare ve silindirik gövde yapıları ile ön plana çıkmaktadır. İnaloğulları döneminde yapılmış olan 11/ Süleyman Camii minaresi kare planlı yüksek gövdesi ile aynı tarihlerde yapılmış olan Ulu Cami minaresi ile büyük benzerlik içerisindedir. Aynı geleneğin devamı 16. Yüzyıl başlarındaki Akkoyunlular'a ait Nebi ve Kasım Padişah

(27)

22 camilerinin minarelerinde görülmekledir. Bunlardan Dört Ayaklı Minare olarak da bilinen Kasım Padişah Camii minaresi, yapıdan bağımsız kaide vazifesi gören dön sütun üzerine oturtulmuş kare planlı gövdesi ile Türk mimarisindeki dikkat çekici örneklerden biri olmuştur. Aynı dönemden kare planlı iki renkli taş işçiliği gösteren Nebi Camii minaresi Diyarbakır"daki kare gövdeli geleneği sürdürülmüştür.

Diyarbakır'da aynı döneme ait silindirik gövdeli örneklerden Parlı (Safa) Camii minaresi mimarı özellikleri yanında kaidesinden itibaren yoğun süsleme programına sahip olmasıyla belirginleşmektedir. Hem silindirik gövdeli olması hem de taş süslemeleri ile Eyyııbi eseri olan llasankeyf'teki Sultan Süleyman ve Rızk Camii minareleri ile benzerlik göstcmıcktedir. Aynı şekilde silindirik gövde yapısına sahip bir diğer minare ise Lala Kasım Bey Camii'ndc yer almaktadır.

Diyarbakır'ın Osmanlı öncesi cami mimarisinde görülen süslemeler laş malzeme ağırlıklı olup. yapıların dış ve iç mimarisinde belirginleşmektedir. Cephelerde, minare, son cemaat yeri. mihrap ve minare gibi mimari elemanlarda yoğunlaşan süsleme örnekleri sülüs ve kufi yazılar, geometrik kompozisyonlar ve rumî-palmet, hatayi gibi bitkisel motiflerden oluşmaktadır. Kapalı mekânlarda kalem işi. çini süslemeler duvar ve üst örtü yüzeylerini kaplarken taş ve çininin Parlı (Safa) Camii minaresinde birlikte kullanılması daha sonraki Osmanlı dönemine ail Melik Ahmet Paşa Camii minaresine örnek teşkil etmiştir.

Sonuç olarak Osmanlı dönemi öncesi cami mimarisi Ulu cami dışında Akkoyunlu döneminde yoğunlaşmıştır. Bu camilerin plan ve mimari, malzeme ve süsleme özellikleri ile daha sonraki Osmanlı camilerine örnek teşkil etmiştir. Bu sayede Diyarbakır'da Türk- İslam medeniyetinin güçlü bir şekilde temsil edilmesi gerçekleştirilmiş durumdadır(33)

Melik Ahmet Paşa Cami plan tipi, enine dikdörtgen planlı olup ortadaki iki payeye oturan bir kubbe ile yanlardaki tonozlu birimlerden oluşmaktadır. Bu plan tipinin en erken örneği Mut Lal Ağa Camisi (1356)'nde uygulanmıştır (G. Çantay, 2008, s. 474). Bu plan şeması ise yörede önceden de uygulanmış olup Nebi Camisi (XVI. yy başları) ve Parlı (Safa) Camisi (XV. yy son çeyreği)'nde benzer bir şekilde yapılmıştır. Gerek Melik Ahmet Paşa Cami gerekse Ragıbiye Mescidi fevkani olup alt katlarında geçitler ve dükkânlar bulunmaktadır.

Hüsrev Paşa Camisi (1521-28) aslında bir medrese iken sonradan camiye çevrilmiştir. Mihrap nişinin olduğu kısım çokgen bir formla dışarıya taşıntı yapmaktadır. Diyarbakır'da Akkovunlu eseri olan Hoca Ahmet Camisi (1489), Osmanlı eseri olan Ali Paşa Medresesi (1534-37) ile benzeşmektedir. Dışarı taşmlılı yarım sekizgen uygulaması Osmanlı döneminde

(28)

23 Edirne Beylerbeyi Camisi (XV. yy II. Çeyreği) ile Tire Yeşil İmaret Camisi (1541 )'nde de uygulanmıştır.

Kare planlı, tromp geçişli kubbesi ile Ali Paşa Camisi (1534-37), İskender Paşa Camisi (1551), Behram Paşa Camisi (1564-72) ile Akkoyunlu eserleri olan Lala Bey Camisi (XVI. yy I. Çeyreği) (Çizim: 50), Kasım Padişah Camisi (1500)'ne benzemektedir.

Behram Paşa Camisi (1564-72), plan kurgusu, son cemaat yerinin içinde olduğu ikili revak ve çokgen planlı şadırvan düzenlemesi ile bir diğer Mimar Sinan eseri olan Halep Adiliye Camisi (1556) ile çok büyük benzerliklere sahiptir. Benzer plan şeması İstanbul Bali Paşa Camisi (XVI. yy ortalan), Siliv-rikapı Hadım İbrahim Paşa Camisi (1551)'dir.

Fatih Paşa Camisi (1516-20) ise, plan kurgusu olan ortada kubbe dört yönde yarım kubbe ve köşelerdeki küçük kubbe düzenlemesi ile mükemmel örneği Mimar Sinan'ın İstanbul'daki eserlerinde görülen merkezi plan şemasının Sinan öncesi ilk örneklerinden birisi olması açısından önemlidir. Bu plan şemasını Fatih Paşa Camisi'nden önce Çemişgezek Yelmaniye Camisi (1397-1406), Dimeu5ka Doğan Bey Camisi (1420), Atina Fethiye Camisi (XV. yy ortası), Hacı Hamza Sinan Paşa Camisi (1506-7), Elbistan Ulu Camisi (XV. yy sonu XVI. yy başı); Kahire Hadım Süleyman Paşa Camisi (1528-29), Çorum Kargı Oğuz Köyü Camisi (XVI. yy ilk çeyreği) İstanbul Şehzade Camisi (1543-48), İstanbul Sultan Ahmet Camisi (1609-16), İstanbul Yeni Camisi (1597-1663)cle uygulanmıştır Cami, son cemaat yerinin güneyindeki kare planlı kubbeli küçük birer mekân düzenlemesi ile zaviyeli tip camileri anımsatmaktadır. Aynı düzenleme İskender Paşa Camisi'nde de vardır. Nasuh Paşa Camisi harim kısmı dört sütuna oturan bir kubbe ile kubbeyi dört yönden saran çapraz tonoz uygulaması ile dikkati çekmektedir. Bu plan şeması Diyarbakır'da sdc görülen bir özellik değildir.

Arap Şeyh Camisi ise iki payeye oturan altı kubbeli plan tipiyle de Diyarbakır'da alışılagelen plan şemasından değildir. Benzer plan uygulaması Diyarbakır'daki Akkoyunlu eseri olan İbrahim Bey Mescidi (XV. yy son çeyreği'dir.

Kurt İsmail Paşa Cami ise türbelerde uygulanan sekizgen plan şeması ile Diyarbakır'daki ender planlı cami olması nedeniyle önemlidir.

Mihraba dikey uzanan şahın düzenlemesi ile Hacı Müştak Camisi (1591-1620), Kavas-ı Sağir Mescidi (XVI. yy), Diyarbakır'daki diğer camiler olan Ömer Şeddat Camisi Akkoyunlu eserleri olan Şeyh Yusuf Hamedani Mescidi'ne benzemektedir.

Osmanlı Camilerinde cephe düzenlemesi düzgün kesme taştan siyah ve beyaz renkte iki renkli düzenleme dikkati çekmektedir. Bu düzenleme Diyarbakır'daki Osmanlı öncesi

(29)

eser-24 lerinden Nebi Camisi (XVI. yy başları). Kasım Padişah Camisi (1500'ler), Parlı Camisi (XV. yy son çeyreği). Lala Kasım Bey Camisi (XVI. yy I. çeyreği) de olup Mimar Sinan'ın Diyarbakır'daki eserlerinde dahi kendini açıkça göstermektedir.

Diyarbakır Camilerindeki mihrap nişleri genel itibariyle çokgen planlı olup mukarnas kavsarahdır. Kavsara ise çok dilimli bir kemerle kuşatılmıştır. Niş genel itibariyle en dıştan mukamaslı bir bordürle kuşatılmıştır. Bu uygulama gerek Osmanlı öncesi gerekse Osmanlı dönemi camilerinde aynen uygulanmıştır. Mihraplardan sadece Melik Ahmet Paşa Camisi mihrabı çinilerle kaplanmıştır. Fatih Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Bchram Paşa, Melik Ahmet Paşa, Ragıbiye camilerinin mihrap nişlerinin her iki yanında birer sütunçe yer almaktadır

Fatih Paşa, Ali Paşa, Behram Paşa, Melek Ahmet Paşa camilerin mihraplarının iç yüzleri bezemelidir. Bu bezeme Melik Ahmet Paşa Camisi'nde çini iken diğerlerinde taş üzerine geometrik tezyinatlıdır. Fatih Paşa ve Behram Paşa camilerinin mihrap nişlerinin iç yüzündeki geometrik bezemeli sivri kemerli pano uygulaması Akkoyunlu eseri olan Parlı Camisi'nde de görülmektedir.

Melik Ahmet Paşa Camisi mihrabı tamamen çini kaplıdır. Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde mihrapların çini ile süslenmesini çok yapılan uygulamadır. Çini mihraplar erken Osmanlı döneminde Bursa Yeşil Camisi (1424), Edirne Muradiye Camisi'nde (1436) görülmektedir. Tunceli Çemişkezek'teki Yelmaniye Medresesi'nin (1397-1406) mihrabında dıştaki taş süslemeli bordürden sonraki ikinci ve üçüncü bordur çini süslemelidir. Edirne Şahmelek Paşa Camisi (1429) alçı mihrabında geometrik bölmeler arasında çiniler yer almaktadır. XVI. yüzyılda mihrapların yoğun bir şekilde çinilerle kaplanmıştır. istanbul'da Rüstem Paşa Camisi (1561), Piyale Paşa Camisi (1537), İvaz Efendi Camisi (1585), Takkeci İbrahim Ağa Camisi (1592), Adana Ulu Camisi (1520-21) mihrabında çini kaplamalar görülmektedir

Fatih Paşa ile Behram Paşa Cami ile Ulu Cami'ye Osmanlı döneminde eklenen minberler mermer malzemeden yapılmıştır. Fatih Paşa ve Behram Paşa camilerinin minberleri malzeme, teknik ve süsleme programları bakımından birbirini önemsiz farklar haricinde tekrar etmektedirler. Minberler yerel özellikler göstermektedir. Her iki minberde Akkoyunlu eseri olan Parlı Camisinin taş minberi malzeme, teknik, form ve süsleme özellikleri bakımında Behram Paşa ve Fatih Paşa camilerinin minberlerine önemli etkilerde bulunmuştur. Minberler Akkoyunlu geleneğini devam ettirmesine karşın her iki dönem minberleri arasmda üslup farklılıkları görülmektedir. Süslemede iki renk uygulaması, Zengi mimarisinin karakteristik

(30)

25 bir özelliği olarak Artuklu, Eyyubi ve Memluklu mimarisinde görülmekte ve Anadolu'daki Suriye etkisini açıkça yansıtmaktadır

Behram Paşa ve Melik Ahmet Paşa camilerinin taç kapıları mukarnas kavsarah olup sütuııceler üzerine oturan çok dilimli bir kuşatma kemerine sahiptir. Bu düzenleme açısından Mardin Sultan İsa Medresesi (1385) ile Kasımiye Medresesi (XV. yy sonu-XVI. yy başı) portallerine benzemektedir. Taç kapı geometrik motifli ve mukarnaslı bordürlerle sınırlandı-rılmıştır. Diğer yapıların taç kapıları ise sade olup dıştan sivri kemerli bir niş içine alınmışlardır.

Üst örtüyü oluşturan kubbenin dıştan pramidal bir külahla örtülü olup yüksek bir kasnak üzerinde kendini gösterdiği camiler ise Ali Paşa ve Nasuh Paşadır. Aynı uygulama Akko-yunlu eserleri olan Nebi ve Parlı camilerinde de görülmektedir. Kubbenin dıştan belirgin olduğu yapılar da Fatih Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Melik Ahmet Paşa ve Kurt İsmail Paşa camileridir. Benzer uygulama Akkoyunlu eserleri olan Lala Kasım Bey ve Kasım Padişah camilerinde de görülmektedir.

Diyarbakır çini uygulamasına yabancı bir merkez değildir. Gerek İç Kale'deki Artuklu Sarayı gerekse Akkoyunlu eserlerinde çiniler görülmektedir. Çini fırınları şehrin Nasuh Paşa Camisi ile Fatih Paşa Camisi arasındaki kısımda yoğunlaşmaktadır. Zincirkıran Türbesi civarında yapılan hafriyat çalışmalarında fırın kalıntıları, sır, çini ve seramik parçaları bu-lunmuştur. Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere Diyarbakır yapılarını süsleyen çinilerin büyük bir kısmı, yerli atölyelerde yapılmış olmalıdır.

Hüsrev Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Melik Ahmet Paşa ve Behram Paşa camilerinin harim duvarları belli bir yüksekliğe kadar çini levhalarla kaplanmıştır. Çinilerde, bitkisel, geometrik, yazı ve sembolik olmak üzere farklı süsleme türle fiyle değişik kompozisyonlar görülmektedir. Kn fazla bitkisel kompozisyon tercih edilmiştir. Bitkisel süslemelerde İznik çinilerinde görülmeyen tamamen kendine has tasarımlar olduğu gibi XVI. yy ikinci yarısından itibaren Osmanlı sanatında hakim olan natüralist motiflerle oluşturulmuş kompozisyonlara da rastlanmaktadır. Üretim kaliteleri bakımından da mahalli üslup açıkça görülmektedir(37)

Ali Emiri Efendinin "Osmanlı Doğu Vilayetleri" isimli eserinde Diyarbakır cami ve mescitlerinden söz edilirken rakam olarak "yüzlerce" telaffuz edilir. Ancak bu yüzlercesinden bazıları ya yakılmıştır, ya da kapı pencereleri sökülüp yakılmıştır, bazıları da harap halde de olsa tamamen yıkılmaktan kurtulmuşlardır. 1950'li yıllarda Demokrat Partinin iktidara

(31)

26 gelmesiyle ezan aslına uygun olarak okunmaya başlanınca bu harap cami ve mescitlerin onarımı da yine mahalleli ve Cami Cemaatleri arasında toplanan paralarla ve kişisel çabalarla hayata geçirilmiş, bilahare yine bazıları Vakıflar tarafından restore edilmişlerdir.

"camilerin satıldığı" şeklindeki sözünün de doğru olduğunu kabullenmek durumundayız, canlı örnekleri ortadadır, mesela bu gün halk arasında ‘Aziziye’ ya da ‘Kavasi Kebir’ olarak bilinen bir mescit var ki kapısının üzerinde ‘Hacı Muştak Camisi’ diye yazar.

Camiye adı verilen kişi daha hayatta iken bu camiyi satın almış ve mesleği olan helva imalatında kullanılan yağ vs. ile doldurmuştur, vefatının ardından varisleri tarafından cami onarılarak yeniden ibadete açılmıştır, ama yukarıda andığımız isimlerle değil de "Hacı Muştak" camisi denerek...

Bu cami şu anda eski adı ‘Ocak’ olan ve şimdilerde ‘Aşifçiler’ olarak bilinen sokağın ortasındadır.

Yine başta Ulu cami olmak üzere bir çok cami depo ya da ambar olarak kullanıldıkları için ibadete kapalı tutulmuşlar ve yıkılmaktan, harap olmaktan kurtulamamışlardır.

Nitekim, Ulu Cami depo olmaktan kurtulduğu 50'li yıllarda üzerinde namaz kılınacak bir kilimden dahi yoksun iken Ulu Cami Müezzinlerinden ve ‘Yeşilbaş’ Ailesinden merhum ‘Hacı Ağa’ lakaplı kişi tarafından cemaatten para toplanmak suretiyle çeşitli renk ve desende halılarla tefriş edilmiştir ki, o günleri yaşayanlar bunu hatırlarlar.

İskender paşa camii ki, ‘Vakf-ı zürriyet’ yani sahipleri hayatta bulundukları halde amacının dışında kullanıldığı için harap olmuş ve merhum "Reşid İskenderoğlu" nun üstün çabalarıyla onarılarak yeniden ibadet edilir hale getirilmiştir.

Ambar olarak kullanılan camilerin içerisine ise, o günleri yaşayan rahmetli babam: "Oğlum, birkaç çift eski potinden başka bir şey yoktu içlerinde" derdi. Kendisinin hiç unutmadığım şu hatırasını hep anlatırım, vatani görevini Siirt'te yaparken kendisine şehrin içinde yine ambar olarak kullanılan bir türbenin önünde nöbet tutturulmuş.

Türbenin kapısı kocaman bir kilitle kapalı, içeri hiç kimsenin girip çıkmasına imkân yok, ama derdi ki rahmetli babam: ‘O gece sabaha kadar o türbenin içinde ayak sesleri eksilmedi. Sabah olduğunda baktığımızda içinde hiç kimsenin olmadığını gördük’.

(32)

27 Camileri depo, ambar olarak kullanmak, halkın ibadetine mani olmak istemekten başka ne maksat taşır ki?

Ve yine o tarihlerde Anadolu'daki İlk İslam Valisi olan Sultan Sa'saa (r.a.) hazretlerinin türbesi, camisi ve tekkesi yol genişletme bahanesiyle yerle bir edilmiştir. İsimlendirmek gerekirse o döneme ‘Mabet katliamı’ denebilir ve biz bu gün o katliamda yitirdiklerimizin özlemini duyuyoruz.(122)

Nebi veya Peygamber Camisi

Dağkapı yakınında, ana cadde üzerindedir. 15. yüzyıl Akkoyunlu yapısıdır. Minarenin üzerindeki bir yazıtta Kasap Hacı Hüseyin tarafından 1530 tarihinde yaptırıldığı yazılmaktadır.

Minaresinde Peygamber Efendimizden "Kaalen Nebiye" diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı Nebi ve Peygamber Camii denildiği sanılmaktadır Evliya Çelebi’ye göre mimarın peygamberimizi rüyasında gördüğü ve onun talimatıyla camii yaptığı ifade edilir

(33)

28

Nebi camii(Google earth)

Esas yapı XV. yy'dan kalma bir Akkoyunlu eseridir. Kasap Hacı Hüseyin adlı kişi 1530 yılında minare ile haneliler kısmını yaptırmıştır. Kendi adına vakfiye düzenletmiştir. Minare kitabesinde Hz. Muhammed'in hadisleri " kâle'n nebi " ifadesi ile nakledildiği için cami halk arasında Nebî Camii. Peygamber Camii. Câmiu"n-Nebi anılmaya başlanmıştır. Minare yıkılan şaliler kısmının ön cephesine yakın bir yerde iken bugünkü yerine taşınmıştır. Cami 1954-1972. 1974-1975-1976. 2006 yıllarında onarı m ıştırr.

Safiler kısmını önen ahşap kirişlemeli tavan 1927 yılında çürüyiüp çökmesi nedeni ile o tarihten 1955 yılına kadar ibadete kapalı kalmış. 1955 yılında da yeri Gazi Caddesine katılmak üzere yıkılmıştır.(33)

(34)

29 İki pembe mermer sütunlu ve üç kemerli eyvanı olan küçük bir camiidir. Akkoyunlular döneminde inşa edilen camie Kanuni Sültan Süleyman zamanında H.936-M.1530 yılında Diyarbakırlı kasap Hacı Hüseyin tarafından 4 köşeli bir minare eklenmiştir. 15 yy.da kalma tek kubbelidir. Camii, Hanefiler ve Şafii’ler için iki bölümden meydana geliyordu. Bu gün kullanılan camii Şafiiler kısmıdır. Camiin mihrabı Diyarbakır’ın kabartmalı çinileri ile bezenmişti. Bu camii yapan hayır sahibi kişi, Hz. Peygamberimizi (SAV) rüyasında gördüğü için cami’e “Kaal-en Nebiyi” (Nebiy Söyledi) Nebiy camii adını vermiştir. Başka bir rivayete göre, bu Minarede, Peygamber Efendimizden “Kaal en Nebiyyi” diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı, camie Nebi camii denilmiştir. Bu camiin avlusunun asıl kapısı doğuda, kemerli ve güzel bir Osmanlı yapısıydı. 1955 yılında cadde genişletilirken Hanifiler bölümü olan batı kısmı yıktırıldı. Minare camiin doğusuna şimdiki yerine taşındı. Eski minarede dört yöne açılan dört penceresi vardı, sözde minare taşları numaralandırıldı, ne yazık ki minare aslına uygun yapılmadı… Camii ve minare bir sıra kalker (beyaz), bir sıra bazalt (gri) taşlarla yapılmıştır. Minaresi 4 köşelidir. Camiin güney cephesindeki türbe Diyarbakır’da vali olarak görev yapan köprülüzade Abdullah Paşa’nın zevcesi Zeynep ile kızı Leyla hanım gömülüdür. Türbe duvarlarında Diyarbakırlı Şair Hâmi’nin bir mersiyesi kazılıdır. Aynı Paşa tarafından Türbe’nin yanına bir Sebilhane yapılmıştır. Ayetler ve hadisler dışında kalan kitabelerin metni şöyledir. Bu minareyi Türk, Arap ve Acem padişahlarının efendisi, ulu hakan, en büyük sultan, Sultan Süleyman'ın saltanatı günlerinde (Allah mülkünü daim kılsın), Kasap Hacı Hüseyin 936 1530 senesinde inşa etti.

Nebi Camii minaresinde dört sıra halinde dört ayrı kitabe bulunmaktadır. Beyaz taşlara kabartmalı olarak yazılan bu 4 sıra kitabeden en üstte ve en altta olanlarda, bunu yaptıran Kasap Hacı Hüseyin'in adı geçmektedir. En üstteki birinci kitabe, Minare'nin doğu ve güneybatı yüzlerinde bulunup, kuzey yönünde yazı yoktur. Öteki üç kitabesi ise, kuzeyden başlayıp doğu-güneybatıya doğru devam etmekte ve tam bir çerçeve teşkil etmektedir. Minarede, dört parmak 8-9 santim eninde çıkıntı yapan kara taştan üç sıra kuşak vardır. En üstteki birinci kuşakla ikincisi arasında yazı yoktur. Orta kuşakla alt kuşak arasında üç sıra ve alt kuşağın da hemen altında tarihi de belirten bir sıra kitabe mevcuttur.

NEBİ CAMİİ MİNARESİNDEKİ KİTABELER

1 - Minarenin yukardan aşağı birinci sıradaki kitabesi. Doğuda, Enşee hazihil minareti el-Hac el-Kassab Hüseyin fi eyyâmü es'-Sultanü'l -A' zam ve'l Hakan ül Muazzam. Güneyde, Mevlâ Mülûküt Türk vel Arabü vel Acem es-Sultân Süleyman halled Allahü Te'âlâ mülkehu ve

(35)

30 zâlike, Batıda, İlâ darihil-Nebbiyyi Muhammedin sallallâhü aleyhi ve sellem. Allahüme tekabbel minnehu kabûlen hasenen

2 - Minarenin üstten aşağı ikinci sıradaki kitabesi. Kuzeyde, Kaale Resûlullâhü aleyhi ve selem, Men tekellüme fi mesâcide bikelâm üd-dünya ahbad-Allâhü a’melehu. Batıda, Allah’u Ekber Allah’u Ekber Lailahe illallah’u Vellahu Ekber Allah’u Ekber Velillahil Hâmd.

3 - Yukarıdan aşağı üçüncü sıradaki kitabe. Kuzeyde, “Ve Resul” kelimesinden sonrası okunamadı. Doğuda, Hz. Peygamber Efendimizin Müezzin hakkındaki bir Hadis’i Şerifi. Güneyde, yine böyle bir Hadis ile kelimei şahadet yazılıdır. Batıda, Ezan’ın bütünü yazılıdır. 4 - En alttaki kitabe, Kuzeyde: Besmele... Yâ eyyuhallezine âmenû izâ nûdiye, Cuma Suresi ayet 9, doğu ve güneyde devam ettikten sonra, Batı yüzünde, Kad efleha men tezekkâ âyeti ile başlar suhûfı İbrahim’e ve Musa'ya kadar A’LÂ Suresi ayet 14-19 devam ettikten sonra, Ammare hâzih-il-minâreti sâhib ül-hayrât el~Haç el-Kassab Hüseyn Seneti sitte ve selesine ve tis'a-mi'e H.936 M.1530 tarihi yazılıdır.(120)

Şekil

Şekil  Nebi Camii Çinileri
Şekil 13 Ali Paşa Camii Çinileri
Şekil Safa Camii Çinileri
Şekil Safa Camii Minare Çinileri
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

✿ Ali, yarım tur sağa doğru döndüğünde mavi renk araba görür.. ✿ Ali, sağa doğru üç çeyrek tur döndüğünde gördüğü araba

Bu çalışmada, Adana-Aladağ yöresinden temin edilen kromit cevheri üzerinde multi gravite yöntemlerinden Multi Gravite Ayırıcısı (MGS), Knelson ve Falcon ile bir

祝您健康愉快! 北醫健康諮詢專線 (02)2738-7416 ☎ 總之,治療 Endometriosis如果有懷孕的需求時, 方向應該是積極治療( active

參與本計劃的研究生從本研究計畫的執行過程中獲得良好的分子生物學 (包括 RT-PCR 與 Q-PCR),蛋白質生化學 (SDS-PAGE and Western

[r]

Örneklem I [Erkek] Örneklem II [Erkek] Örneklem III [Erkek] Örneklem IV [Erkek] Örneklem V [Kadın] Örneklem VI [Kadın] Örneklem VII [Kadın] Örneklem VIII [Kadın] 12

20 Güney, doğu ve kuzey yönlerine ikişer penceresi açılan ve eski cami ile birleşmiş olan bu Şah Ali Bey Camii’nin iki taş direkli ve üç kemerli sundurda