• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır camileri 3

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diyarbakır camileri 3"

Copied!
256
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİYARBAKIR CAMİLERİ

3

(2)

DİYARBAKIR CAMİLERİ 3

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Tür

Araştırma

Sayfa Tasarımı

Erdinç Baş

Birinci Baskı

AĞUSTOS

2014(e-kitap)

Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir.

Tanıtım amacıyla yapılacak

kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

ISBN:

978-605-9064-03-3

(3)

Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk

Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör

olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde

Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk

babasıdır.

Yayınlanmış Eserleri

Bedüzzaman ve Diyarbakır

Dicle İlçesi

Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1

Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2

Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3

Diyarbakır Yeraltı Kaynakları

Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1

Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2

Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)

Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden

Eğil ve Turizm

Ergani İlçesi ve Turizm

Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu

Hani İlçesi

Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri

Karacadağ

Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır

Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)

Sema (Şiir)

Tabiattan Fısıltılar (Şiir)

Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır

Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm

Ümit (Şiir)

Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm

Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm

Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm

Diyarbakır Hz. Süleyman Camii

Diyarbakır Ulu Camii

Diyarbakır Camileri 1

Diyarbakır Camileri 2

Diyarbakır Camileri 3

(4)

İÇİNDEKİLER

1-

CUMHURİYET DÖNEMİ CAMİLERİ

1 – 24

2-

DİYARBAKIR MESCİTLERİ

25 - 108

(5)

2.BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİ

CAMİLER

(6)
(7)

1

CUMHURIYET DÖNEMI CAMILERI

Cumhuriyet döneminde 16'sı şehir merkezinde, 46'sı ilçe merkezleriyle belde ve büyük köylerde olmak üzere, 62 cami yapılmıştır. Tümü minareli camilerdir.Şehirde yapılan camilerin ilki 1964'te ibadete açılan Hacı Hamid (Toprak) Camii'dir. Surlarla çevrili eskişehirde bulunan bu cami, Hacı Hamid tarafından satın alınıp restore edilen eski bir Diyarbakır evinden camiye çevrilmiştir.Sur dışında, başka bir deyişle yenişehirde inşa edilen camilerden ilki, 4 Ocak 1966 günü ibadete açılan Yenişehir Camii'dir. Son cami ise, 27 Kasırn 1997 tarihinde ibadete açılan Dicle Üniversitesi Camii'dir. Diğer camiler şunlardır:Yeşil Cami, Sümer Camii, Şehitlik Camii, Berat Camii, Muradiye Camii, Huzurevleri Camii, Bağlar (5 Nisan) Camii, Ofis Camii, Bedir Camii, Site Camii, Mekke Camii, Abdülcelil Camii. Hacı Ömer Camii. Bu camilerden ikisi iki minarelidir.(118

Kayapınar ilçesinde İnşaatı Tamamlanan Camiler

Diclekent Camii Cebel-i Nur Camii M.Ümit Balcı Camii

Bediüzzaman Camii İ.H. Demirok Camii Selahaddin’i Eyyubi Camii Hz. Mehdi Camii Hz. Hamza Camii Ahmed-i Hani Camii

İnşaatı Devam Eden Camiler

Fekiyi Teyran Camii Hz. Ali Camii Hz. İsa Camii İmami Şafii Camii

(8)
(9)

3 Diclekent camii

Ofis camii Ofis camii

(10)

4 Ofis camii ve öğle namazı

(11)

5

OFİS CAMİİ

Mevlüt Mergen anlatıyor

Diyarbekir halkı gün geldi "Sur dışına" çıkmaya başladı. Çünkü sur içi artık kâfi gelmiyordu. Biraz da buna halkın ekonomik seviyesinin yükselmesi zorluyordu. İlk olarak 1950'li yıllarda Ofis Camisinin temeli atıldı. O gün oradaydım. Çocuktum ama, meraklanıp gitmiştim. Yapılan merasimi hayal meyal hatırlıyorum. Deyim yerinde ise büyük bir cemaatle "sahra namazı" kılınmıştı orada. Şehrin ileri gelenlerinin yanı sıra halktan çok insan vardı. Caminin etrafı buğday tarlasıydı, her taraf sapsarıydı.

Oradan yürüyerek geç saatlerde eve geldiğimde babam bana çok kızmış, "Bu saate kadar neredeydin?" demişti. Kendisine anlattığımda, bana "Halla, halla oraya kadar kim gider namaz kılmak için. Orada in yok, cin yok" demişti. Şimdi etrafında o kadar bina yapıldı ki kocaman cami adeta kayboldu yüksek yüksek binaların arasında. Şimdi Ofisin her tarafında sanki ins ve cin kaynıyor.(134)

VEFA CAMİİ

DDY'de çalışan Malatyalı işçiler yaptı bu camiyi. Peronun hemen karşısında, küçücük bir cami minaresi dahi var. Bu minare denebilir ki Bağlar semtinin "Kot Minaresi" idi. O cami ve o minare hâlâ durur.

YEŞİL CAMİ

Sur içindeki evlerini terk ederek "Yenişehir"i oluşturmaya başlayanlar, Ziya Gökâlp Lisesinin çevresinde apartmanlar yaptılar. Haliyle mabet gereksinimi de duyunca bu semtte bir cami yaptılar ve adına "Yeşil Cami" dediler. Bu caminin de minaresi var. Hem küçük, hem faal bir cami.

(12)

6

SÜMER CAMİİ

Şayak Fabrikası işçileri maaşlarından ödeyerek yaptılar bu camiyi. Yapıldığında Diyarbakır'ın ilk iki minareli camii olma özelliğini kazandı. Şu anda merkezi bir yerde olması itibariyle hayli hareketli ve önü de meydanlık, miting alanı olarak kullanılıyor..

MUSTAFA UZAN VE DİĞERLERİ ..

Diyarbekir, Sur içindeyken bir anda kendisine "dar" gelmeye başlayan surlardan dışa taştı, nüfusu şu anda milyonlarla ifade ediliyor. Resmi kayıtlar bir milyon civarında gösterirken, halk bunun iki misli olduğunu söylüyor. Zaten biz de "Bibi" şiirimizde "yer yüzünün küçük mahşeri gibi" demişiz, bu sebepten. Sur dışında o kadar çok cami ve mescit yapıldı ki, sayısı sanırım 400 civarındadır. Burada Hacı Mustafa Uzan'ı rahmetle anmak istiyorum. Çünkü bu zat, ömrünü yeni yeni camilerin yapılmasına vakfetti. Başta dört minareli Üniversite Camii olmak üzere, şehrin çeşitli semtlerinde Osmanlı camileri tarzında bir çok mabedin temelinde alın teri vardır. D.Ü. Tıp Fakültesi Camisinin irnşaatını kontrol ederken, gelişi güzel bir kalas görür ve "Bunu buradan kaldırın der, biri basarsa düşebilir" demiş. Kaderin bir cilvesi olsa gerek, aynen o kalasa kendisi basarak düşüp hayatını kaybetmişti, nur içinde yatsın.

Şu anda Üniversite kampus alanında üç tane büyük cami var. Biri dört minareli olan biraz eski, diğerleri henüz açılan Tıp Fakültesi Hastanesindeki Mustafa Uzan Camii, diğeri İlahiyat Fakültesi yanındaki cami.(134)

Yenişehir camileri

(13)

7 Sümer camii

(14)

8 Abdülcelil camii Berat camii

(15)

9 Yeşil camii

(16)

10 Huzurevleri Mekke camii

(17)

11 Gaziler Demirok camii

(18)

12

Üniversite camii

(19)

13

Üniversite camii süsleme

Diyarbakır’da Cuma günleri cami ve mescitler tıklım tıklım dolmaktadır Bir örnek olarak Üniversite camiini ele alalım:

(20)
(21)
(22)

16

Şadırvanda abdest alanlar

(23)

17 Camii önünde namaz kılanların arabalarının otoparkının mahşeri görüntüsü

(24)

18

(25)

19

(26)

20

(27)

21 Cemevi

(28)

22

Cemevi

(29)
(30)

24 Kaynak il müftülüğü

(31)

25

3.BÖLÜM

DİYARBAKIR

MESCİTLERİ

(32)

26

DİYARBAKIR MESCİTLERİ

Şeyh Seyyid Sa’saa Mescidi

Hasan Paşa hanının batısında ve eski belediye binasının binasının doğu bitişiğindeydi Yapım tarihi ve yaptıranın belli değilse de,İlk Arap valisi Sultan Sa’sa’ya izafe edilmiştir.1926 yılında belediyece yıktırılmıştır.A.Bulduk Elceizre isimli eserinde (s.212-214) bu caminin adı Sultan Sa’saa olarak kayddilmişti.Ancak belgelerde Seyyid sa’sa olarak geçer(BA.,Cevdte Evkaf,No.12308,Ali Emiri,III.Selim Tasnifi,No.3508)

XIX.yüzyılda Diyarbakır’ın önemli camileri arasındaydı.1794-1818-1824 ve 1826 tarihli Diyarbakır’da Kur’an okunacak camilerle ilgili belgelerde,bu camiin Diyarbakır’daki camiler içerisinde önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır.(Diyarbakır Şer.Sic.No.355,s.2; No.590,s.35;No.351,s.40,No.631,s.26)

Bunun yanı sıra Kasım 1738 (BA.Cevdet Evkaf.No.12308) ve 1792 tarihli belgelerden (BA.Ali Emiri,III.Selim Tasnifi.No.3503) bu tarihlerdeki cami görevlilerini de tespit etmek mümkündür. (98)

(33)

27 1926 yılında Belediye başkanı Nazım Önen ilk sahabe Diyarbakır valisi Sultan Sasa'nın mescidi ve türbesini yıktırmıştır

Günümüzde Sultan Sasa mescidi

(34)

28

Kavas-ı Sağır mescidi

(35)

29

Kavvas -ı Sağır Mescidi

Şeyh Matar Camisi yakınında, sokak arasındadır. Vakfı ve mütevellisi bulunan bu yapının, mimarisinden kesin bir tarihlendirme yapmak mümkün değildir. Kayıtlarda XVI. yüzyıldan kalma, bir Osmanlılar Devri eseri olduğu belirtilmektedir.Yaptıran : Kemaleddin ve Cemaleddin adlarındaki iki kardeşin yaptırdığı ileri sürülmektedir.

(36)

30

Kavas-ı sağir mescidi

A v l u k u z e y y ü z ü ( 9 3 )

Y a p ı n ı n İ n c e l e n m e s i : Siyah kesme taştan yapılmış olan mescidin, basit bir

görünümü vardır Ayrıca doğu ve güney cephelerinin evlerle çevrili olması, yapıyı tamamen dışarıya kapamaktadır. Batı ve kuzey kısmından geçen sokakların şekline bağlı kalındığından, yapı düzgün bir dikdörtgen olmaktan çıkmış, bunun yanısıra ku-zey-batı köşesi, köşe sivriliğini giderici şekilde kesilmiştir. Mescit ayrıca yüksek bir avlu duvarıyla sokak kısmına da kapalıdır. Büyük bir sivri kemerin içine oturtulmuş, basık kemerli bir kapıdan avluya girilmektedir. Bu kuzey cephesinde kapıdan başka dikkati

(37)

31 çeken bir nokta yoktur. Avluda ise, girişin hemen sağına helalar, su depoları yerleştiril-miş, ayrıca batı duvarına musluklar konmuştur. Üstü saçakla örtülü bulunan bu kısımların, sonradan veya tamamen elden geçirilmiş olması muhtemeldir. Bugünkü görünüşler, kesin bir yargıya olanak tanımamaktadır. Genellikle, mescidlerin avlu köşelerine böyle eklemeler yapılmaktadır. Dışarıya yüksek duvarlarla kapalı olduğundan, herşey kendi içinde çözümlenmektedir.Son cemaat yeri, siyah taştan bir sütuna dayanan, iki sivri kemerle avluya açılmakta, ayrıca kemerler iki tarafta duvar ayaklarına da-yanmaktadır. Avlu zemininden biraz yükseltilmiş bulunan son cemaat yerinin, üstü kavak ağaçlarıyla örtülmüştür.Orta eksenden kaydırılmış, ana mekâna girişi sağlayan basık kemerli kapının sağında ve solunda birer küçük nişle, birer pencere bulunmaktadır. Kapının üstündeki yazıtta «Bismillahirrahmanirrahim» yazısı okunmakta, bu cephede özellikle konusu edilebilecek bir süslemeye rastlanmamaktadır.

Dikdörtgen şeklinde iç mekân, kuzey-güney yönünde iki geniş sivri kemerle üç kısma ayrılmış, kemerler iki tarafta duvardan taşkın ayaklara oturtulmuştur.Üstü düz damla örtülü mescidin, dışarıya tek açıklığı batıdaki iki penceredir. Bunun yanısıra üste de daha küçük pencereler konmuştur. Mihrabı ve mimberi yalın bırakılmış, süslenmemiştir. Beyaz, taşa yapıştırılarak elde edilen bezemeler burada da yer yer kullanılmıştır. Kavvas-ı SağKavvas-ır Mescidi diğer bazKavvas-ı mescidler dKavvas-ışardan belli olmamakta, kendi içine kapanmKavvas-ış durumdadır. Bu yüzden mescidlerin çoğunda dış mimarî gelişmemiştir. Ayrıca bu yapı diğer yönlerden de basit bir yapıdır. Farklı bir yönü enine dikdörtgen alanın dikine iki kemerle bölünmüş olmasıdır.

Kemerler sütun ve ayaklara dayanmadığından iç mekân bölünmemiştir.Son yıllarda tekrar elden geçirilmiş, avlu kısmında bazı ufak değişmeler yapılmıştır. (36)

(38)

32 Melek Ahmet Paşa Caddesi üzerinde, Kazancılar Çarşısının yanında yer alan mescide, İbn-i Sin veya Sinoğlu Camii de denilmektedir. 1518 - 1540 tarihleri arasında yapılmıştır (24) Osmanlı döneminden öncesine ait olduğu sanılmaktadır. İki katlıdır. Alt katı dükkan üst katı camidir. Minaresi yoktur. H.1280-M.1863 tarihine kadar camii olarak kullanılırdı. Bu tarihten sonra 10 yıl Sübyan Mektebi oldu. Sonra tekrar camie çevrildi. 1944 yılında Vakıflar tarafında satıldı, alan tamir ettirerek halkın istifadesine bıraktı.(140) Evliya Çelebi, mimarı belli olmayan bu mescidin, Şemsi Efendi adında bir kişi tarafından yaptırıldığını söylemektedir. Güney cephesi Melek Ahmet Paşa Caddesine bakan mescidin avlusuna, kuzeydeki gösterişsiz, sade bir kapıdan girilmektedir. Büyük bir bölümü kesilerek çok ufalmış olan avluda, hiçbir özelliği olmayan helâlar ve abdest alma yerleri bulunmaktadır. Avludan 2.00m. kadar yüksek bir kotta yer alan harim, mihrap,duvarına paralel ikişer kemerli iki sırayla enine üç sahından oluşmaktadır. Diğer birçok mescide göre daha geniş olan ana mekânı sahınlara bölen geniş, yüksek ve hafif sivri kemerlerin birbirlerine bağladığı sütunlar, harimin altının dükkân olarak kullanılabilmesi sağlamaktadır. Mihrabı ve mimberi mimari özelliklerden uzak, üst örtüsü de betonarme olarak yenilenmiştir. (10)

Cami; enine dikdörtgen planlı ve üç sahınlı harim mekânı, avlu ve abdest alma yerinden oluşmaktadır. Harimin doğusundaki avlu sonradan eklenen mekânlar nedeniyle küçülmüştür. Fevkani olan yapının alt katında dükkânlar bulunmaktadır. Mescid, doğu-batı yönünde enine dikdörtgen planlı ve düz damla örtülüdür .Güney cephesi Melik Ah-met Paşa Caddesine bakan mescidin avlusuna, doğu ve kuzeydeki gösterişsiz, sade iki kapıdan girilmektedir. Yaklaşık kare planlı olan avlu dikey ve yatay uzanan mekânlar arasın da sıkışıp kalmıştır. Mevcut avlu, doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen bir plana sahiptir. Avlunun güneyinde helalar ve abdest alma yerleri bulunmaktadır. Kuzeyinde ise imam odaları bulunmaktadır

Avludan daha yüksek bir kotta yer alan harim, doğu-batı yönünde ve enine dikdörtgen planlıdır. Avludan, doğudaki düz lentolu bir kapı açıklığından girilmektedir. İç mekân, kıble duvarına paralel olarak uzanan üç şahından oluşmaktadır. Sahınlar, ortadaki birer

(39)

33 sütun ile doğu ve batı duvarlarındaki dışa taşıntılı payelere oturan ikişer sivri kemerle birbirinden ayrılmaktadır. Mihrap nişi yarım daire planlı ve yuvarlak kemerlidir. Mescidin üst örtüsü yakın zamanda betonarme malzemeden yapılmıştır(37)

Sin mescidi(M.Halifeoğlu

Sin camii

Güney cephesi Melek Ahmet Paşa Caddesine bakan mescidin avlusuna, kuzeydeki gösterişsiz, sade bir kapıdan girilmektedir. Büyük bir bölümü kesilerek çok ufalmış olan avluda, hiçbir özelliği olmayan helâlar ve abdest alma yerleri bulunmaktadır. Avludan 2.00m. kadar yüksek bir kotta yer alan harim, mihrap,duvarına paralel ikişer kemerli iki sırayla enine üç sahından oluşmaktadır. Diğer birçok mescide göre daha geniş olan ana mekânı sahınlara bölen geniş, yüksek ve hafif sivri kemerlerin

(40)

34 birbirlerine bağladığı sütunlar, harimin altının dükkân olarak kullanılabilmesi sağlamaktadır. Mihrabı ve mimberi mimari özelliklerden uzak, üst örtüsü de betonarme olarak yenilenmiştir. (24)

Şemsi Paşa (Sin Oğlu Camii) Efsanesi

İş bu cami Melik Ahmet caddesindedir.. Altında dükkanlar bulunurken üstü cami olarak kullanılmaktadır: halk arasındaki meşhur olan ismi “Sin camiidir” Bazıları “Sinoğlu Cami” derler. Bu caminin halk arasında yaygın olan bir efsnesi vardır ki dilden dile dolaşır ve anlatılır.

Biz de şimdi bu efsaneyi bilmeyen ve uzaklarda olan dinleyicilerimize anlatalım istiyoruz.. Camii Şemsi Efendi diye bir zat yaptırır.. Çünkü bu cami yaptırılış nedeni yüce yaratıcıya şükran borcu olduğu için yaptırılmıştır..

Şemsi efendinin babası savaşa gidecektir.. karısı hamiledir.. O’nun birilerine teslim edilmesi gerekmektedir.. O dini bütün ve inancı sağlam birisidir.. kıbleye karşı döner ve “ilahi ehlimin karnındaki evladımı sana emanet ediyorum” der. Emaneti en emen yere yüce Allah’a bırakmıştır. Elbetteki korunacaktır..

Şemsi efendi savaşta iken hanımı vefat eder ve fakat çocuğu doğuramamıştır.. Döndü-ğünde kendisine söylerler : “Hanımın vefat etti” O çevresindekilere der ki: “Biz gazaya giderken ehlimizin karnındaki evladımızı, tam itikad ile o kadir ve kayyıma emanet etmiştik. Elbette o evlat yer ve göklerin afatından muhafazalıdır” diye düşünerek mezarlığa varmış ve karısının mezarına selam vermiştir.

Selam karşılıksız kalır mı? Mezardan bir çocuk sesi yükselmektedir ^Ve aleykümselam! Ya din uğruna cihad yapan babam” demiş. Hemen mezarı açıp görmüşler ki, üç yaşında yüzü ayın on dördü gibi parlak bir erkek çocuğu ölü anasının yanında yatıyor ve anasının memesinden süt emiyormuş.

(41)

35 Çocuğu alarak mezarı geri kapatmışlar. Çocuğun yüzü çok güzel ve parlak olduğu için adını Şems koşmuşlar. Ayrıca halk arasında mezardan çıktığı için de Sinoğlu demişler.. Bu şemsi efendi, Diyarbakır’da çok sayılmış, sevilmiş, kutupluğa kadar yükselmiş ve Sinoğlu camiini yaptırmış..(61)

1540 tarihli Tapu Yazım Defterlerinde yapı Sin Oğli diye geçer (ilhan, 1994, s. 54). Yazar yayınının ekinde (a.y. s. 71) Sin Oğlu Camisi Vakfı olduğu da belirtilmekte ve akarları sıralanmaktadır. Böylece 16. y 1. yarısında (1540 yılında) var olduğu kesinleşir. Bu tarihte hem mescit yapılmış ve hem de vakfı kurulmuştur. Belki ilkin bu tarihten önce vakfı kuruldu ve sonra gelirleriyle yapı yapıldı. Bunlar başlangıcını 1. çeyreğe bile çekebilir.

Yazar Bizbirlik de (2002, s. 27) aynı yapı vakfına değinir. Yaptıran ve yapanın belli olmadığını, ancak Evliya Çelebi'ye bakılırsa Şemsî Efendi adı geçer der. 1564 yılı yazımına göre yapının geliri tümüyle vakfına ait taşınmazlar gelirlerindendir. 3 kişilik kadrosu ve diğer giderlerinin ödenmesinde zorlanıldığı anlaşılıyor. 16. y son çeyreğinde kadro sayısı 4'e çıkmış olup % 5 oranında bir bütçe gelişmesi olduğu anlaşılmaktadır.(97)

İbrahim bey mescidi

.

T a r i h i : Kesin yapım tarihi belli değildir. Yaptıran İbrahim Bey, Akkoyunlu

Kasım Padişah'ın yeğeni olduğuna göre, İbrahim Bey mescidi bir Ak k o y u n l u l a r D e v r i eseridir, XV. yüzyılın sonu XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılması gerekir.

Y a p t ı r a n : Akkoyunlu Kasım Padişah'ın yeğeni İbrahim Bey'dir. M i m a r ı : Belli değildir.(33)

Beysanoğlu, mescidin

Akkoyunlu Kasım Padişah'ın yeğeni İbrahim Bey tarafından yaptırıldığını, Kadı Hamamı'nın, vali konağı ve orduevi binalarının yerinde bulunan Mevlevi Tekkesi ve daha bazı taşınmazların bu mescit vakfına bağlı olduğunu

kaydetmektedir.

İnceleme döneminde 1135/1722 ve 1159/1746 tarihli belgelerde bu mescide rastlanmaktadır. 1145/1732 ve 1152/1739 tarihli belgelerde de karşılaştığımız bu yer günümüzde mevcut değildir.

(42)

36 1153/1740 tarihli bir belgede geliri İbrahim Bey Tekkesi Evkafından

olmak üzere tekkenin nezareti ölen baba yerine şeyhülislamın işaretiyle oğluna devredilmiştir.Hemen tüm belgelerde “Amid haricindeki İbrahim Bey Tekkesi Evkafı” ifadesinden tekkenin ve vakfının surların dışında olduğu anlaşılmaktadır.

Bir başka belgede tekke olarak zikredilen yere 1151/1738 tarihinde 10 akçe yevmiye ile ders-i âm atandığı, görevin başındaki kişinin vazifenin yarısını 5 akçe yevmiye ile oğlu Mevlana es-seyyid Ahmed ile paylaştığı anlaşılmaktadır. 1153/1740 tarihli bir belgede, tekkedeki 8 akçelik bir vazifeyi üzerinde tutan ulemadan Seyyidzade Şeyh Halil bu vazifenin yarısı için oğlu Mehmed Halife’yi önermiş ve padişahtan kendisine berat

gönderilmiştir. 1153/1740 tarihli bir belgede, İbrahim Bey Tekkesi Evkafına ait Nasuh Paşa Çarşısındaki dükkan gelirinden karşılanan 25 akçe yevmiyeli vazifenin nısfı babasında iken ölümüyle oğul bunu talep etmiş ve kendisine berat verilmiştir.(102)

Tarih. Yayınlar İbrahim Bey'i, Akkoyunlu Kasım Padişah'ın yeğeni olarak tanıtır. İbrahim Bey'in Mardin'de Tekke Mahallesinde bir camisi vardı. Diyarbakır Kadı Hamamı, Dağkapı dışında bugünkü Vali Konağı - Orduevi arasında bir Mevlevi Tekkesi ve diğer bazı yapılar, kendi adıyla anılan mescidin gelir kaynaklarıydı. Uzunçarşılı'nın verdiği soy ağacında bu isim görülmüyor. Sözen'in verdiği dizinde, Ali'nin oğullarından (1435-38) Uzun Hasan, İbrahim ve Cihangir kardeş görünüp Kasım Cihangir'in (1444-1468, ölümü 1502) babasıdır. Diğer bir anlatımla Kasım Padişah, İbrahim'im yeğenidir. Bu durumda ibrahim Bey, kendi adıyla anılan mescidini 15. y. 4. çeyreğinde yaptırmış olabilir.

Diğer yandan 1540 Diyarbakır Tapu Tahrir Defterlerinde ibrahim Bey Mescidi adı geçmezken bir İbrahim Bey Biycan zaviyesi ile 64.359 (birimi yazılı değil) geliri olduğu görülüyor". Burada akarların dökümü yapılmakta, Kadı Hamamı gelirinden (senede 14.400) ve İbrahim Bey Yeni Hamamından (senelik 15.500) söz edilmektedir. "Vakf-ı Zâviye-i İbrahim Bey Bican Der Şehr ve Mescid-i Enderun-i Şehir" başlığına bakılırsa, kent içindeki mescit de belirtilmektedir. Bu durumda mescit 1518-40 yılları arasında yapılmış olabilir. Ancak Osmanlıların Akkoyunlularla ciddi savaşları 1515'ten sonra buna olanak tanıyacağı sanılmamak

16. y ortalarında Diyabekir Beylerbeyliği vakıflarını inceleyen Bizbirlik'de (Ankara 2002, s V ve Xlll'te) İbrahim Bey adı Cami, Mescit, Medrese dizininde yokken İbrahim

(43)

37 Bey Zaviyesi 3. sırada yazılıdır. Bu durumda adı geçen mescit için 15.y. 4. çeyreği tarihlemesini 16. y ortalarına veya az sonrasına almak gerekecektir. Anlaşıldığı kadarıyla İbrahim Bey, bir zaviye ve buna bağlı bir vakıf kurarak Osmanlı ruhunu tartmış ve mescidini sonra yaptırmıştır. İbrahim Bey'in doğum tarihi ve 1550-60'lara kadar yaşadığı bilinmiyor. Evlatları, babaları adına kurulan vakıftan bu mescidi yaptırmış da olabilirler. İbrahim Bey, mescidi (ve her haliyle zaviyesi de yakınındaydı) için Kaynartepeden su getirir. Bu su aynı zamanda Behram Paşa Camisi, Kale dışındaki Hükümet Binası ile Fis Kayadaki okullara da uzanacaktır. Tütenk daha da ayrıntılara girerek, ~8 km uzaklıktaki Payas Köyünden, suyun taş künklerle getirildiğini, bir kolunun Vali Konağı -Ordu Evi arasında bulunan Mevlevihaneye, bir kolunun Su Akar Hamamına ve Kadı Hamamına uzandığını belirtir. Bu vakıf suyunun 14/40'ı Behram Paşa Camisinindi. Kurt İsmail Paşa Kışla, Askerî Hastahane, Mülkiye Dairesi ve kardeşi Medet Bey Camisine, çeşmesine, diğer kolu Erkek Sanat Enstitüsüne giden Yolbaşı' (Cinolar) na, bir pınar da (Çeşme) Fis Kayadaki Erkek Sanat Enstitüsü ile liseye uzanırdı. Behram Paşa Köşkü arsasına yapılan Belediye Mülkiye ve Hastanesi yine bu kaynaktan yararlanır(97)

Y a p ı n ı n İ n c e l e n m e s i : Sokaklar arasında kalmış, dışardan fazla fikir

vermeyen bir yapıdır Yüksek duvarların çevrelediği avluya girildiğinde, iki kalın ayağa dayanan, üç geniş basık sivri kemerli son cemaat yeri karşımıza çıkar. Yanları duvarlarla dışarı kapalı son cemaat yerini, üç pandantifli kubbe örter. Yan duvarların solda bulunanında bir pencere, sağdakinde yerden biraz yüksekte olmak üzere bir niş yer alır. Ayaklardan cami duvarlarına bağlanan kemer ayakları çok alçaktan başlar. Zaten yapının hem son cemat yeri örtüleri, hem iç mekân örtüleri yerden çok yüksekte olmadıkları için, yapı genel görünüşüyle insan üzerinde basık bir izlenim bırakır.

Ortada bir kapı, sağda ve solda birer pencereyle, cami son cemaat yerine açılmakta, içi az ışık almaktadır. Tonozların ve kubbemsi to

(44)

38 nozların ağırlığının buna eklenmesiyle, karanlık ve kasvetli görünüm daha da artar. İçerdeki iki kalın ayak yapıyı enine iki, boyuna üç bölüme ayırmaktadır. Bunlardan mihrap önüyle, sağdaki arka arkaya iki bölüm kubbemsi, basık bir tonozla, diğer kısımlar ise devamlı çapraz tonozlarla örtülmüşlerdir. Çok az farklarla da olsa örtü şekillerindeki bu ayrılma, onarım sonucunu akla getirmektedir. Esasının çapraz tonoz, veya tamamen kubbemsi tonozlarla örtülmüş olması mümkündür. Tonozlar sıva ve beyaz badanayla örtüldüğünden, değişikliklere ait izleri bulmak mümkün değildir. Herşeye rağmen iki örtü şekli arasında büyük bir ayrım yoktur. Birbirine yakın iki örtü şeklinin bir arada kullanılması^ genel düzeni bozduğu, bu kadar küçük bir yapıda gereksiz olduğu için üzerinde duruyoruz. Çoğu kez bu tip yapılarda namaz kılınan alan böyle ayaklarla bölümlere ayrılınca, çapraz tonoz veya kubbelerle örtülür. Her iki şekilde yaygındır. Bunlar dışında, bazan çapraz tonozlarla örtülen yapıların mihrap önüne rastlayan bölümü -önemini belirtmek amacıyla- kubbeyle örtüldüğü, böylece daha değişik bir görünüş sağlandığı da olur. Burada mihrap önüne rastlayan kısmın kubbemsi tonozlarla örtülmesi, akla bu ikinci yönü getirmekteyse de, sağdaki iki kubbemsi tonozu açıklamak güçtür. Ayrıca kubbemsi tonozların planda gösterilmesi kubbenin ki gibi olduğundan, çapraz tonozlarla bir arada büyük farklar varmış izlenimini bırakmaktadır. Hangi şekilde olursa olsun me kânın halledilmesi ve şekillendirilmesinde amaç birdir. Üzerinde durulması gereken nokta, XVII. yüzyılın ortasına ait Arap Şeyh Camisi de, aynı plan tipini tekrarlamaktadır. Aradaki tek ayrım, çapraz tonozla örtülü kısımlardır. Ak k o y u n l u l a r D e v r i yapısı İbrahim Bey Mescidi, bu yönden bir ön örnektir. Gerçi daha eski tarihi bu tip yapılara Anadolu'da rastlıyoruz, fakat Diyarbakır içindeki bu tip yapıların, daha başka bir deyişle, aynı tip yapıların birbirileriyle ilişkilerini ilk planda düşündüğümüz için, İbrahim Bey Mescidi'ni ön örnek diye alıyoruz.(36)

. İç mekân doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı olup. ortadaki iki kare payeye oturan sivri kemerlerin ayırdığı iki şahından oluşmakladır Bunların üzeri altı birim halinde kubbe ve çapraz tonozlarla örtülmüştür. Mihrab önü. güneybatı ve kuzeybatıdaki üçü kubbe, diğer üçü ise. çapraz tonoz örtülüdür. Doğu ve batı duvarlarında ikişer tane, güney duvarında ise üst tarafta üç tane penecre iç mekânı aydınlatmaktadır. Kıble duvarının ortasında yarım daire planlı mihrap ve minber yenidir(33)

(45)

39 İbrahim bey mescidi

Cami dış duvarı

(46)

40

(47)

41

Hacı büzürk mescidi

Cevat Paşa mahallesinde. Gazi Caddesi'nin başlangıç noktasına yakın bir yerde,

sokak arasındadır.

T a r i h i : Ak k o y u n l u l a r D e v r i eseri olan mescidin kesin yapım tarihi

belli değildir. Diyarbakır'da Akkoyunlular 1401-1507 yıllarında hüküm sürdüklerine göre, bu mescidin bir XV. yüzyıl yapısı olması mümkündür.

Y a p t ı r a n : Belli değildir.

M i m a r ı : Belli değildir.(36)

Hacı Büzrük Mescidinin tarihi ve yaptıranı bilinmiyor. Sözen yapıyı Akkoyunlu ve 15. y. gibi geniş bir tarih dilimine uygun görüyor (Sözen, İstanbul 1971, s. 122). Beysanoğlu (İstanbul 1963, s. 204) yapı adını vermekle yetinir. Bizbirlik'in (Ankara 2000, s. 49) 1518 tarihli Vakıf yazım defterinde "Evkaf-ı Mescid-i Hacı Yusuf-i Büzürk" adı geçer. Bununla yapımız tanıtılıyor olmalı. İlhan'ın yayımladığı (Ankara 1994, s. 54 ve 77) 15. y 1. yarısı vakıfları ve ilavesinde Hacı Yusuf Büzürk adı yine geçer. Burada dükkân, mahzen gibi taşınmazları da gelirleriyle birlikte belirtilmiştir. Bizbirlik 16. y ortalarında Hacı Yusuf-ı Büzürk Mescidinden yine bilgi vermektedir (Ankara 2002, s. VI). Mektep, medrese, zaviye, türbe ve diğer vakıfları olmadığı görülüyor. Buna karşılık ufak bir mescit vakfı olup akarları taşınmazlarından sağlanır (a.y. s. 107). Bunlar imama yeter ve biraz da artar. 1540 sayımında kadrosunun üç kişiye ulaştığını ve 1564'lerde daha da geliştiğini gösterir. 16. y. sonunda vakıf çalışanları 5 kişidir. 19. y başlarında vakıf çalışır durumdaydı. Yılmazçelik (Ankara 2000, s. 44, sıra 23), mescidin, bulunduğu mahalleye adını verdiğini belirtiyor. 18. ve 19. y. daki bu durum vakfın etkinlik boyutları için yararlı bir bilgidir. Ancak yine mektep, medrese ve tekke, zaviye gibi uzantıları yoktur. Özetle Hacı Yusuf Mescidinin 1500'lü yılların bir Akkoyunlu yapısı olduğu anlaşılıyor.(97)

Bu mescit hakkında bilgiyi dilerseniz "Yazma Eserlerde Diyarbekir Kenti" isimli eserin 55. sahifesinden aynen aktaralım: "Bu zat, Hasan Sabbah'ın veliahtı, Keya Büzürk isminde biridir. Deylemde Alamut Kalesinde ikamet eden Hasan Sabbah'ın meslek ve saltanatını Diyarbe-kir'de devam ettirmiştir.

(48)

42 Hasan Sabbah'ın yerine gelen veliahtı Keya Büzürk 14 (veya 4) sene burada saltanat sürmüştür. "Büzürk" unvanından dolayı büyük ihtimalle Diyarbekir'i elde etmek ve Diyarbekirlileri aldatmak ümidi ile ve belki de hüsnüniyet ile bu mescidi Diyarbekir'e inşa ettirmiştir. Şu anda Gazi Caddesine yakın olup, Yiğit Ahmet ve Molla Bahaddin mahalleleri arasında bir yerde olan mescid, şehrin İranlıların elinde olduğu bir dönemde yapılmıştır."(134)

Y a p ı n ı n İ n c e l e n m e s i : Yer yer kesme taşlardan yapılmış olan Hacı

Büzürk Mescidi, diğer mescidler gibi evler arasında kalmıştır (Şek. 36; Res.30). Tek açıklık noktası, girişi sağlayan kapının bulunduğu batı kısmıdır. Sokağa bakan bu kısım, yüksek duvarlarla örtülüdür ve yine dışarıya kapalıdır. Avluya, geniş sivri bir kemerin içine yerleştirilmiş kapıdan girilmektedir. Zemini siyah taşlarla döşeli avlunun ku-zey-batı köşesine helalar yerleştirilmiş, bunun yanısıra daha başka eklerle avlu küçültülmüştür.

Güneyde son cemat yeri, iki sivri kemerle avluya açılmaktadır. Kemerlerin dayandığı sütunun, basit bir zar başlığı vardır. Bu kısımda diğer mescidlerden ayrı olarak kemerlerin iki yanındaki uzun duvarlara birer pencere açılmış, hareketli bir cephe yaratılmaya çalışılmıştır. Bütün bu görünüşe rağmen, yapı basit görünümünden uzaklaşamamıştır.(36)

Yamuk avluda kuzeyde parsel girintisi içine hela ve abdest alma muslukları yerleştirilmiş, üstü betonarme tabiiye ile örtülerek, avlu kapısı arkasından başlayan merdivenle üstüne bir oda eklenmiştir. Doğu yönde parsel girintisi bahçe olarak düzenlenmiş, sarmaşıklar dam boyunca yükselmiştir

Mescit. Tek katlı son cemaat yeri, yanları kapalı, avlu yüzü duvarlı-pencereli ve 2 kemerli düşünülmüş, sonra bunlar da doğramayla kapatılarak ısıdan korunmuştur. Yapı enince uzanan bu alanın doğu parçasına imamın kendine bir oda ayırdığı görülüyor. Karşıtında Yıldız Sokağa açılan 1 pencere vardır. Harimin buraya bakan duvarı eksenden batıya kaçırılmış olup kapı ve yanlarındaki araları eşit olmayan ikişer pencereden oluşur. Güvenlik açısından pencerelere 5 düşey, 10 yatay çubuklu, lokmalı demir parmaklık takılmış bulunuyor. Kapı kemeri almaşık basık türdedir.

Harim enine planlı ve 5,28 m derinliğinde, 11,78 m enindedir. 2 sahnı 4 kolon üstüne oturan 3 kemerli (0,48 m eninde) dizi ayırır. Plan tam dikdörtgen olmayıp kuzeybatı köşesi dar açı yaparak sokağa doğru genişler. Mihrap yarım daire girintili, küresel örtülü ve taştan olup oldukça sadedir. Floresanların, avize ve vantilatörlerin bu

(49)

43 mescide de uğradığı görülüyor. Harimin her sahnında batı yönde sokağa açılan birer penceresiyle yetinilmek durumundadır . Komşuya dayalı kıbla duvarı sağır tutulmuş ancak yanlar da dahil üst pencereler az da olsa aydınlatmaya katılmışlardır. Aynı durum son cemaat yeri yan 2 doluluğu üstünde de görülüyor. Mimber ve mihrabın özelliği yoktur. Temiz, bakımlı yapıda harimin son cemaat yerine açılan pencereleri parapetsiz olup yere kadar iner Dışarıdan döşeme 1 taş sırası kadar yüksek tutulmuştur. Avludan da ilk alana giriş böyledir. Böylece harim, 2 taş sırası yükseltilerek nemden korunmaya çalışılır.

Harim ve son cemaat yerinin ahşap kirişlemeli toprak damlı eski örtüsünde kirişlemeler anlayış olarak korunmuş, üstüne toprağa kaldırılarak betonarme tabiiye serilmiştir. Dış bingi ve silmelerinin yerinde (kotunda) olduğu görülüyor. Mescidin sokak ile avlu yüzü ve iç kemerleri inceyonu olup diğeryerler moloz ve sıralı moloz örgülüdür(97)

Hacı Büzürk mescidi (49)

Üstü kavak ağaçlarından düz damla örtülü bulunan son cemaat yerinde, ana mekânla ilintili ortada basit bir kapı, yanlarda ikişer pencere yer almaktadır. Pencerelerin alt sınırları, son cemaat yeri zeminiy-le aynı hizadadır. İçerde ise ana mekân ortada iki bağımsız, iki duvara dayalı, dört sütunla enine ikiye ayrılmaktadır. Mihrap duvarına

(50)

44 paralel bu üç sivri kemer, kısa sütunlara dayanmakta, üzerleri sarı badanayla sıvalı bulunmaktadır. Üstü düz damla örtülü ana mekân, batıya, sokağa açılan iki, son cemaat yerine açılan dört pencereden ışık almaktadır. Dışarı taşkın 'beyaz badanalı mihrabıyla mimber, çok basit görünümlü ve süslemeden yoksundur. Yapıda, pencere üstlerine rastlayan yerlere yerleştirilmiş bazı ayet yazılı yazıtlardan başka hiçbir şey dikkati çek-memektedir.

Hacı Büzürk Mescidi enine bir mekâna sahiptir. Yapıda, son cemaat yerinde iki kemerin iki tarafına açılan birer pencereyle şekillendirme, biraz olsun basit görünüşü değiştirmekte, fakat bir taraftakinin örtülmesi, bunun da kaybolmasına yol açmaktadır. Buna yakın ve tek tarafta pencerenin kullanıldığı yapı Molla Bahaddin Mescidi'dir.(36) Hacı Büzrük mescidi

Mescid batı duvar

(51)

45 Son cemaat yeri

(52)

46 Hacı Büzrük Mescidinin tarihi ve yaptıranı bilinmiyor. Sözen yapıyı Akkoyunlu ve 15. y. gibi geniş bir tarih dilimine uygun görüyor (Sözen, İstanbul 1971, s. 122). Beysanoğlu (İstanbul 1963, s. 204) yapı adını vermekle yetinir. Bizbirlik'in (Ankara 2000, s. 49) 1518 tarihli Vakıf yazım defterinde "Evkaf-ı Mescid-i Hacı Yusuf-i Büzürk" adı geçer. Bununla yapımız tanıtılıyor olmalı. İlhan'ın yayımladığı (Ankara 1994, s. 54 ve 77) 15. y 1. yarısı vakıfları ve ilavesinde Hacı Yusuf Büzürk adı yine geçer. Burada dükkân, mahzen gibi taşınmazları da gelirleriyle birlikte belirtilmiştir. Bizbirlik 16. y ortalarında Hacı Yusuf-ı Büzürk Mescidinden yine bilgi vermektedir (Ankara 2002, s. VI). Mektep, medrese, zaviye, türbe ve diğer vakıfları olmadığı görülüyor. Buna karşılık ufak bir mescit vakfı olup akarları taşınmazlarından sağlanır (a.y. s. 107). Bunlar imama yeter ve biraz da artar. 1540 sayımında kadrosunun üç kişiye ulaştığını ve 1564'lerde daha da geliştiğini gösterir. 16. y. sonunda vakıf çalışanları 5 kişidir. 19. y başlarında vakıf çalışır durumdaydı. Yılmazçelik (Ankara 2000, s. 44, sıra 23), mescidin, bulunduğu mahalleye adını verdiğini belirtiyor. 18. ve 19. y. daki bu durum vakfın etkinlik boyutları için yararlı bir bilgidir. Ancak yine mektep, medrese ve tekke, zaviye gibi uzantıları yoktur. Özetle Hacı Yusuf Mescidinin 1500'lü yılların bir Akkoyunlu yapısı olduğu anlaşılıyor.(97)

Mervani mescidi

Dağkapı burcunun üst katı ‘Mervani Mescidi’ olarak yapılmıştır Mervanî Mescidi’nin kitabesi vardır, yerli yerinde duran mihrabı ile ortadadır.Üzerinde kitabe olduğu ve tereddüde mahal bir şekilde mescid olduğu kesindir.Mervanoğlu Ebu Nasr Ahmed tarafından H.447(m.1056) tarihinde yaptırılmıştır.Thomas Ripper ‘Harput kapısının(Dağkapı) iç tarafında bulunan bir kitabede bir mescitten söz edilir’der (Thomas Ripper.Diyarbekir Mervanileri.Avesta yay.İst.2000.s487)

Ş Beysanoğlu mescid hakkında şunları yazar :Dağ kapısının iç kapısı üzerinde idi.İç kapının üstünde ve iki tarafında bulunan kitabenin metni şöyledir:

Kitabe:Allah’ın mescitlerini,ancak Allah’a ve ahret gününe inanan,namaz kılan,zekat veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar doldurur.Besmele.Burasının yüce Allah’a ve onun Peygamberi Muhammed (SAV) yaklaşmak için değerli ve muzaffer emir,efendimiz,İslamın izzeti,dinin saadeti,devletin yardım ve desteği,milletin temeli,ümmetin asaleti,emirlerin şerefi Ebu Nasr Ahmed bin Mervan(Allah onun izzetini

(53)

47 daim kılsın,saltanatını sürdürsün ve düşmalarını zelil kılsın) tarafından yapımı buyrulmuş ve masrafları gönüllü olarak kendisi tarafından karşılanmıştır.447 yılının Zilhicce ayında Ebu Masr Muhammed b Muhammed b Cehir(Allah makamını daim kılsın)tarafından yaptırılmıştır. (Ş.Beysanoğlu:Diyarbakır Tarihi.2003.1/226 )

“Diyarbekir Şehri” adını taşıyan Kazım Baykal ile Süleyman Savcı’nın birlikte hazırladıkları Broşür ismini taşıyan kitapçığın “Mervan oğulları Eserleri” başlığı altındaki bölümde hem mescid hakkında bilgi yer almaktadır hem de kitabe tercümesi sunulmaktadır.

Prof.Dr.İbrahim Yılmazçelik ise şu cümleleri kullanır Dağ Kapısı yakınlarında sur içerisinde idi. Mervanoğulları tarafından inşa ettirilmiştir.(Prof.İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır .TTK.Ank1995.s.67).(Z.Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi.Kültürü..2007 s.75.)

Prof.O.Cezmi Tuncer ‘Dağ kapı yakınlarında sur içerisindeydi.Mervanoğulları yapısıdır.Günümüze erişti’demektedir(O Cezmi Tuncer.Diyarbakır Sur İçi anıtları.Büyükşehir bel yay.2012 s.267.)

(54)

48 Mervani mescidi dıştan görünüm

(55)

49

Mervani mescidi içi

Mervani Mescidi 84 yıl sonra ibadete açıldı

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde Dağ Kapı Burcu'nun üst katında bulunan ve Diyarbakır Kalesi'nde yapılan tek mescit olarak bilinen Mervani Mescidi, 84 yıl aradan sonra ramazan ayının ilk teravih namazıyla birlikte ibadete açıldı. Medrese, Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç öncülüğünde Milli Emlak Müdürlüğü'nce cami olarak kullanılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edildi. Diyarbakır İl Müftülüğü ve Sur İlçe Müftülüğünün çalışmasının ardından tarihi cami ibadete açıldı. Konuya ilişkin AA muhabirine açıklama yapan İl Müftüsü Nimetullah Erdoğmuş, Diyarbakır'da ilk teravih namazını tarihi öneme haiz, kimliğine yeni kavuştuğu ve özgürleştiği için Mervani Camisinde kıldıklarını söyledi. Mervanilerin 10 ve 11. yüzyıllarda 100 yıllık bir dönemde Diyarbakır ve civarında hükmeden, Kürtlerin kurduğu bir yönetim olduğunu hatırlatan Erdoğmuş, orijinal kaynaklara göre o dönemde askerlerinin ihtiyacını gidermek için burcun içerisine mescit yapıldığını söyledi. Uzun müddet yapının cami olarak kullanıldığını ifade eden Erdoğmuş, Cumhuriyet döneminde mekanın farklı amaçlar için kullanıldığını belirtti. Caminin Ramazan ayında ibadete açılması için yoğun çaba sarf ettiklerini anlatan Erdoğmuş konuşmasına şöyle devam etti: "Burası mihrabıyla, mimarisiyle her yönüyle bir camidir. Bununla ilgili tarihi kaynaklar da vardır. Cumhuriyet döneminde belli amaçlar için istihdam edilmiştir. Dini mekan ve ibadetlerin amacı dışında kullanılmasının hiçbir şekilde izahı olamaz. Mescit, sonra da asli hüvviyetine ve fıtratına dönmüş oldu. Caminin belli müştemilatı var, temizlik mekanları var, bayanlara tahsis edilen bir bölüm var. Burcun üzerinde üst katı var. Caminin üstünde teravih namazını kılma düşüncemiz vardı. Belki bu ramazan ayının bir bölümünü de orada ihya etmeye

(56)

50 çalışırız. Bu burcun kalbi, öznesi camiidir. Sadece camii olarak değil burcun tümüne güzellikler katacak" Mervani Caminin surlarda ilk camii olduğunu kaydeden Erdoğmuş, yaklaşık 150 yıl sonra Hazreti Ömer Caminin surlara inşa edildiğini sözlerine ekledi. Caminin 84 yıl sonra yeniden ibadete açılmasının önemine değinen Edoğmuş, "Bu bir özlem, bana göre bu bir kimlik meselesidir. Kimliğine ve hürriyetine kavuşmuş bir camide biz de o hürriyeti teneffüs ediyoruz, o kimlikten nasipleniyoruz. Bu çok farklı bir şeydir" dedi. Müftülük olarak Ramazan ayına özel olarak ilçe müftülükleriyle beraber tedbirler aldıklarını ifade eden Erdoğmuş, "Ramazan ayında özellikle çocuk ve gençlerle ilgili programlarımız olacak. Biz cami cemaatimizle gençlerimizi yarıştıracağız. Gençlerimizin ve çocuklarımızın camilerde teravih namazını kılarak büyükleriyle aynı safta bu havayı teneffüs etmelerine inşallah hep birlikte şahit olacağız. Bu vesileyle Ramazan-ı şerifi, teravihleri, yapacağımız ibadetleri Cenab-ı Allah tarafından kabulünü niyaz ediyorum" diye konuştu. Teravih namazını kılmak için camiye gelen Haşim Altunbay ise yapının yeniden ibadethane olarak açılmasından büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, "Vatandaş olarak derin bir tarih içinde teravihi kılmaktan büyük mutluluk kılıyoruz. Bin yıldan beri kapalı olan Mervani Camisi ibadete açıldı, çok mutluyum, sevinçliyim. Buraya geldiği zaman insan kendini huzur içinde hissediyor" dedi. Mervani Hükümdarı Ebu Nasır Muhammed Bin Cehir tarafından kitabesine göre hicri 447 (1056) yılında yaptırılan mescid, Diyarbakır Kalesi'nde yapılan tek mescit olarak biliniyor.(116)

Namazgah

Mardinkapı mezarlığında Şeyh Muhammed düzlüğündeki metruk mescide yağmur duası yapılırdı

Mahmud paşa 12 Aralık 1859’da vefat etti,Mardin kapısı haricinde Şeyh Mehmed Amidi Türbesi civarındaki sahada istiska zamanı için bir namazgah yaptırmıştır(52)

(57)
(58)

52

Mardin Kapısı'nın dışında, mezarlıkların arkasında, Şeyh Muhammet Düzlüğü'nün

bitimindedir.

.Y a p t ı r a n : Gülşeni tarikatından Şeyh Muhammet Amid-î'nin

türbesinin bulunduğu bu yere, onun anısına vali Mahmut Paşa yaptırmıştır. Yazıta ise şair Sa'id tarih düşmüştür.

Y a p ı n ı n İ n c e l e n m e s i : Son yıllarda tamamen elden geçirilen namazgah,

siyah taşlardan basit bir şekilde yapılmıştır Güney kısmı dışında, üç taraftan 0.80 m. yükseklikte duvarlarla çevrilidir. Giriş kapısı kuzeydedir. Diğer duvarlardan daha yüksek olarak yapılmış olan güney duvarına, bitişik olarak altı basamaklı bir mimber yer

(59)

53 almaktadır. Mimbere çok yakın olarak yapılmış bulunan mihrabın üstünde, beyaz taş üzerine yazılmış yazıtı bulunmaktadır.

Yaptığımız araştırmada ilk şeklinin siyah-beyaz taşlardan meydana geldiği, sonradan onarım sırasında tamamen siyah taşların kullanıldığı anlaşılmıştır. Bütün bu değişikliklere rağmen, namazgah genel çizgilerinden fazla birşey yitirmemiştir.

(60)

54 Namazgah bütünüyle bugün süslemeden yoksundur. Bu yüzden yalın bir görünüşü vardır. Herhalde daha önce değindiğimiz gibi, özelliğini siyah-beyaz taş sıraları sağlıyordu. Bunun dışında, bütün namazgahlarda olduğu gibi özellik mihrap, mimber ve giriş kapılarında toplanmaktadır. En ilginç namazgah örneklerinden biri olan Gelibolu Namaz-gâhı'nda da, özellikler aynı noktalarda toplanmıştır. Namazgahların genel şekillenmesi belirli sınırlar içindedir ve bunun dışına çıkanları azdır. Bu ancak Gelibolu Namazgâhı'nda olduğu gibi mermer kullanılması ve bezemelerin yoğun şekilde kendini duyurmasıyla olmaktadır. Diyar-bakır'ın Namazgâh'ı bu tür bir görünüşü renkli taş işçiliğiyle karşılamaktaydı. Bugün bu görünüşü de değiştiğinden, yalındır.(36)

Son yılarda yeniden onarılan namazgah siyah-beyaz taşlardan yapılmıştır. Günümüzde onarım sonrası yalnızca siyah renkli taşlar kullanılmıştır. Güneydeki kısım dışında namazgahın üç tarafı 0.80 m. yüksekliğinde duvarla çevrilmiştir. Kuzeydeki giriş kapsından namazgahın içerisine girilmektedir. Güney duvarına bitişik taş bir minber ve ona çok yakın olarak da mihrap bulunmaktadır. Mihrabın üzerinde kitabesi bulunmaktadır.

Orijinalliğinden uzaklaşmamış olan namazgahın üzerinde bezeme bulunmamaktadır(53)

Kadı mescidi

Kadı mescidi(M.Halifeoğlu)

Kentin kuzeydoğu diliminde, Kuyumcular Çarşısının arkasındadır. Mimarı belli olmayan mescidin, 1533 - 1543 yılları arasında Kadı İsmail adlı bir kişi tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.(48)

Mescidin inşa kitabesi bulunmamakta ancak yapının günümüzde mevcut olamayan vakfiyesinden 940-950 H. / 1533 - 1543 M. yıllan arasında Kadı İsmail tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 2005 yılında onarılmış olup günümüzde ibadete açıktır(37) Mescidin avlusunun köşesinde bir kabir vardır. Bazıları kabirdeki zatın Kadı Ali adında birisi olduğunu söylerken, bazıları da 950'de vefat eden ve vefat tarihi mezar taşında yazılı olan "Kadı İsmail" olduğunu kaydeder. Her iki halde de bu zatın bir "Kadı" olduğu kesinleşmiş oluyor. Mescid, küçük fakat ruhaniyeti bol olan bir mabettir. Kadı Camisi evimize çok yakındı. Burada o günlerin müftülük kâtibi Molla Zahit Aydın, her zaman bulunurdu, kendisini rahmetle yad ediyorum.(134)

(61)

55 İsmail adında bir kadı tarafından 1533-43 yılları arasında yapıldığını sandığına kaynak göstermeden değinir. İlhan'ın (Ankara 1994, s. 53) Diyarbakır 1540 tarihli Tapu Yazım Defterleri cami ve mescit dizininde bu yapı adı geçmez. Havace İsmail (veya Kavvas Mescidi) adlı yapı ismi benzese de bu olmamalıdır. Medrese, zaviye vakıflarında da Kadı Mescidi adına rastlanmıyor. Yayınının sonuna eklediği "ilâveler"de de yoktur. Bunlar yapının bu tarihten sonra yapıldığı anlamına gelir.

Ancak, Bizbirlik (Ankara 2002, s. V) Sayfa 47'de konuya bir açıklık getirerek Kadı ününe (göreve) bakarak Kadı İsmail ile bu yapı arasında bir bağ olmadığını elindeki tüm belgelerde yapıdan "Kadı Ali" olarak söz edildiğini ve tarih verilmediğini özenle belirtir. Yazar'a göre Kadı Ali Mescidi 1518 yılı yazımında vakıf adı yoktur. Bunlar göz önüne alındığında adı geçen yapıya 16. y ortaları olarak tarihlemek daha doğru olacaktır(97)

Güney, kuzey ve doğu yönleri sokaklarla çevrili yapının, batısı da evlerle sarılıdır. Son cemaat yeri olmayan yapının güney kanadında harim, kuzey kanadında ise bir derslik ve eyvan bulunmaktadır. Doğudan basık kemerli bir kapıyla girilen avlunun kuzeybatı köşesinde bulunan yatırın bir kadıya ait olduğu söylenmekte, adının da bundan kaynaklandığı sanılmaktadır . Kuzey dış yüzünün siyah ve beyaz taşın birer atlayarak örülmesi, birer girinti içine alınan pencerelerin lento üstlerinin mukarnas sırasıyla bezenmesi yapıyı daha gösterişli bir duruma getirmiştir. Yapı, genelde özgünlüğünü korumaktadır.(48)

Yuvarlak kemerli kapı açıklığından, caminin kesme bazalt taş döşeli avlusuna geçiş sağlanmaktadır. Güneyde yer alan harim mekanının kuzeye bakan yuvarlak kemerli girişinin iki yanında, yuvarlak kemerli iki pencere açıklığı bulunmaktadır. Harim mekanı, doğu-batı doğrultuda uzanan dikdörtgen planlı, enine iki sahınlıdır. Sahınlar, ortada bir sütuna, kenarlarda duvara oturan iki sivri kemer açıklığı ile ayrılmaktadır. Harim mekanının güney duvarında taştan yapılmış bir mihrap ile batısında ahşaptan bir mimber yer almaktadır. Dışarıya bakan pencere açıklıkları yuvarlak kemer açıklıklıdır. Avlunun ku-zeyinde yer alan abdesthane kısmının, güneydoğu kısmındaki sivri kemerli eyvanın üst kısmı, kapatılarak mekan haline getirilmiştir. Bu mekana geçiş, güneybatıda yer alan ve zemini ahşap döşeme olan mekandan, basamaklarla sağlanmaktadır. Tavan kısımları beşik tonozlu olup sıvanıp boyanmıştır. Pencereler lento taşlı ve söveleri kesme bazalt taştandır. Pencerelerin avluya bakan kısımları, tek sıra mukarnaslıdır. Abdesthane yapısının üst kısmı düz beton damdır.(112)

(62)

56 Kadı mescidi

Kıble tarafı

Cami doğu tarafı

(63)

57 Cami içi

Güney, kuzey ve doğu yönleri sokaklarla çevrili yapının, batısı da evlerle sarılıdır. Son cemaat yeri olmayan yapının güney kanadında harim, kuzey kanadında ise bir derslik ve eyvan bulunmaktadır. Doğudan basık kemerli bir kapıyla girilen avlunun kuzeybatı köşesinde bulunan yatırın bir kadıya ait olduğu söylenmekte, adının da bundan kaynaklandığı sanılmaktadır (Beysanoğlu, 1990). Kuzey dış yüzünün siyah ve beyaz taşın birer atlayarak örülmesi, birer girinti içine alınan pencerelerin lento üstlerinin mukarnas sırasıyla bezenmesi yapıyı daha gösterişli bir duruma getirmiştir. Yapı, genelde özgünlüğünü korumaktadır.(24)

Kadı camii

1960 yılına kadar Diyarbakır müftülüğünün bulunduğu mekandır.Tarihi müftüler örneğin Halil efendilerin makamıdır

(64)

58 İsmail adında bir kadıtarafından 1533-1543 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Aynı adı taşıyan

mahallede minaresiz bir camidir. Yılmazçelik 1718 tarihli bir belgede

buranın “Cami-yi Hacı Ali Kadı-yı Amid” olarak geçtiğini ancak 19. yüzyıla ait herhangi bir kayıt bulamadığını belirtmektedir

İncelediğimiz dönemde, 1159/1746 ve 1165/1751 tarihlerinde iki ayrı belgede "Kadı el-hac Ali Camii" ifadeleri mevcuttur. Bazı belgelerde ise doğrudan Kadı Camii olarak geçmektedir.

“El-hac Ali Efendi Camii” olarak belgelerde karşılaşılan yer de

muhtemelen Kadı Camii’dir. 1154/1741 tarihli bir vakıf davasında bu cami vakfının Hüseyin Efendi Mahallesinde olduğu anlaşılmaktadır.(102)

Caminin sokağa bakan kuzey cephesi siyah ve beyaz taşların nöbetleşe dizilmesi ile oluşturulmuştur. Hafif niş içine alınan pencerelerin lento üstlerinde mukarnas sıralı bezemeler yapıyı daha gösterişli bir duruma getirmektedir. Yapı, genelde özgünlüğünü korumaktadır.

Avluya bakan eyvan kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı olup üzeri de aynı yönde uzanan beşik tonoz örtüye sahiptir. Kuzey duvarında iki adet pencere bulunmaktadır. Günümüzde iki kısma ayrılan eyvanın ön bölümü abdest alma yeri arka kısım ise tuvalet olarak kullanılmaktadır. Eyvanın batısında ise, doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı derslik kısmı bulunmaktadır. Güneydoğusundaki kapı açıklığı ile avludan dersliğe girilmektedir. İç mekânı kuzeyde iki, güneyde ise bir pencere aydınlatmaktadır. Kuzey duvarında iki pencere arasında olmak üzere bir, kuzeydoğu duvarında da bir; batı duvarında ise iki niş vardır. Dersliğin üzeri doğu-batı yönünde uzanan beşik tonozla örtülüdür. Avlunun kuzeybatı köşesinde "L" biçimli bir ihata duvarı içine alınmış bulunan kabrin Kadı İsmail'e ait olduğu sanılmaktadır.

Avlunun güneyinde ise enlemesine dikdörtgen planlı ve iki ibadet mekânı yer almaktadır. Harime kuzey duvarının ortasındaki düz lentolu bir kapı açıklığıyla girilmektedir. Harim, ortadaki tek sütun ve yanlardaki payelere oturan iki kemer ile iki şahına ayrılmış ve üzeri düz damla örtülüdür. Kuzey-güney ve doğu duvarlarındaki ikişer pencere ile harim aydınlatılmaktadır. Batı duvarı tamamen sağır tutulmuştur. Kıble duvarının ortasında yarım daire planlı ve yuvarlak kemerli ve mukarnas kavsaralı mihrap nişi yer almaktadır.(37)

(65)

59

Karşık Budak mescidi

Karşık Budak mescidi

Cami dış duvarı

Karşık Budak diye de anılan bu mescide Narlı Mescidi dahi denilir olmuş. Cemşid Hamamına karşı ve kendi mahallesindedir. Uzun Hasanın bu isimdeki oğlunun yaptığı tahmin olunmaktadır. Burası, Ümit Bey'in eşi Hediye Hanım tarafından bir ara satın alınarak ev haline getirilmişti, şu anda mescit olarak kullanılmaktadır.(134)

(66)

60 Kentin kuzeydoğu diliminde, İzzet Paşa Caddesi güney yönünde, kendi adıyla anılan mahallededir. Palo beylerinden Cimşit Bey'in yaptırdığı Cimşit Hamamı’nın karşısındadır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın "Budak" adlı oğlu tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kaynaklar yapım tarihi ve mimarı belli olmayan yapının, harap olunca Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından satıldığını belirtmektedir(43)

Mescit kuzey-güney yönünde uzanan avlu,son cemaat yeri ve harimden oluşur.Avlunun kuzey cephesinde sivri kemerli bir niş şeklinde çeşme bulunur.Batı cephesindeki sivri kemerli kapıdan kare planlı avluya girilir.Set,güney tarafında ise eş büyüklükte iki adon cemaat yeri kare planlıdır,üzeri dam örtülüdür.Batı duvarının kuzey tarafında ortadaki büyük yanlardaki küçük üç adet ,güney tarafında ise eş büyüklükte iki adet dikdörtgen niş bulunur.Doğu duvarın güney tarafına da bir adet dikdörtgen niş açılmıştır.Kıble duvarının ortasında yarım ongen planlı mihrap nişi yer alır(33) Mescit, kuzey-güney yönünde uzanan avlu. son cemaat yeri ve harimden oluşmaktadır. Kuzey ve batıdan sokağa bakarken. diğer yönlerden komşu yapılara bitişiktir.

Avlunun kuzey cephesinde suyu akmayan sivri kemerli bir niş şeklinde çeşme bulunmaktadır. Batı cephesindeki sivri kemerli kapıdan yaklaşık kare planlı avluya girilmekledir. Avlu yüksek bir duvarla çevrilmiştir. Avlunun kuzeyinde bir imam odası, helalar ve abdesl alma yerleri, batısında bir kaç mezar bulunmaktadır.

Son cemaat yeri enlemesine dikdörtgen planlı olup, düz dam örtüye sahiptir. Kuzeyden iki sütuna oturan üç sivri kemerle avluya açılmaktadır. Batı duvarında dikdörtgen birniş ve harimin üst katına çıkışı sağlayan merdiven bulunmaktadır. Harimin üst katı. sadece son cemaat yerinin üstünü kapsamakladır

Son cemaat yerinden sade bir kapı ile geçilen harim. kare planlı olup. üzeri düz dam örtülüdür (37)

Kuzey ve batı cephesi sokağa bakarken, güney cephesinin bir bölümü yıkılan komşu yapıdan dolayı açıkta kalmıştır. Kuzey cephede suyu akmayan bir mahalle çeşmesi bulunmaktadır. Batı cephesindeki kemerli kapıdan girilen avlunun kuzeyinde bir imam odası, helâlar ve abdest alma yerleri, batısında bir kaç mezar bulunmaktadır. Güneyde iki sütuna oturan üç kemerli son cemaat yeri bulunmaktadır. Yapının harimi iki kattan oluşmakta, üst kata çıkışı sağlayan merdiven, son cemaat yerinin batı köşesinde bulunmaktadır. Üst kat, yalnızca son cemaat yerinin üstünü kapsamaktadır. Enine plânlı, her iki yanında birer pencerenin bulunduğu düz atkılı bir kapıyla girilen harimin hem alt, hem de üst katının tamamı betonarme olarak yenilenmiştir. Mihrabı ve mimberi de özgünlükten uzak, mermerle yenilenmiştir. Kısmen özgün olan mescit, bugün ibadete açıktır.(22)

(67)

61

Karşık Budak mescidi taş işçiliği

Camii içi

Yapı oldukça sadedir. Süslemesine gerek duyulmaz. Çeşmenin yazıtı 1117/1705 olup, mescidi tarihlemeye yardımcı olsa gerekir. 1518 ve 1564 yılları Vakıf yazım defterlerinde adı geçmez. Buna karşılık 18. 19. y vakıf yazım defterlerinde (Yılmazçelik, Ankara 2000, s. 44) Mahalleler dizininde 27. sırada Kaşık Budak adı ve (a.y. s. 46) 29. sırada Kaşık Budak Mescidi yer alıyor. Öyleyse mescit 18. y yapısıdır ve çeşmedeki 1705 tarihi güvenilir olmaktadır. Buna 18. y başları denebilir.

(68)

62 1790-1840 yılları arasında (Yılmazçelik, Ankara 1995. s. 56): "İç Kale Kapısının kuzeydoğusundaydı. Valilerinin birinin kethüdası tarafından yaptırıldığı söyleniyorsa da bu kesin değildir. Caminin 1 Ağustos 1790'da çalışır olduğu, 1830'lar-da görevini sürdürdüğü biliniyor. Bunun yanında bir medrese olduğu da 24 Temmuz 1772 belgeden anlaşılıyor. 25 Aralık 1785 tarihli belge, cami mütevellisinin es-Seyyid ismail Efen-di olduğu ve bunun arz ile Dersiamlığa es-Seyyid Mustafa'nın getirilEfen-diğini göstermekteEfen-dir" bilgisi vardır.

Yazar mescidin yerini kuzeybatı yerine yanlış belirlemektedir. Kaşık Budak adının nereden takıldığı bilinmiyor. Yukarıdaki bilgi, Veli Kethüda Mescidinin en geç 1785 tarihli olduğunu gösteriyor. 1564 sayımında eğer atlanmadıysa 1564-1785 tarihleri arasında yapılmış kabul edilebilir.(97)

Kaçık Budak Efsanesi

Mevlüt Mergen’in anlatımıyla bir efsaneyi dinleyelim

Diyarbakır’ın içinde birçok cami bulunurken bunların yanında çok sayıda mescitte bulunmaktadır. Bu mescitlerin bir kısmı yıkılmış, yok olmuş, sadece ismi kitaplarda kalmıştır. Bir kısmı da halen ayakta olup Müslümanların ibadetlerine açık bulunmaktadır.

Bu mabetler şu anda kısmen Vakıflar Genel Müdürlüğünün bakım ve onarımı altında olmalarına rağmen bir kısmı da zürriyet vakfı, yani babadan oğlu nakledilen bir vakıf malı olduğu için buralarının bakımı, onarımı ancak sahipleri tarafından yapılabilmektedir.

Şimdi sizlere sözünü edeceğim mescit işte vakıf mescitlerden biridir ve halen de sahipleri tarafından emlak vergisi ödenir. Onların üstlerine kayıtlıdır. Mescidin kapısına baktığımızda “Karşık Budak Mescidi” diye yazan bir levha görürüz..

Oysa tarihe dönüp baktığımızda buranın adı “Karşık budak” değil de “Kaçık Budak” olduğunu anlarız. Anlatıldığına göre, Akkoyunlu idaresi altındadır Diyarbakır bir zamanlar.. Burada bir Akkoyunlu hükümdarı hüküm sürmektedir ve adına da “Uzun Hasan” derler.

Uzun Hasan’ın bir oğlu vardır ki, hal ve hareketleri diğer insanlara benzemez, konuşmaları tuhaftır, bazıları “delidir” derken, bazıları da “velidir” erler. Derler de bu iki tanımın da doğru olduğunu bilmezler. Çünkü aşık Nesimi’nin bir beytinde bu durum şöyle izah edilir:

“Aşık olan olur deli, deli olan olur veli, Nesimi’yem yüzün beni, derim meydanda, meydanda”

Halk arasında Budak bey diye de anılır Kaçık Budak.. Ancak O kendi adı yaşasın için tutar Diyarbakır içinde bir mescit inşa ettirir.. Ve kendi adını koyar mescidin üstüne.. Zamanla bu isim halk arasında değişe, değişe bugünkü şeklini alır Ve “ Karşık Budak” olur..

Rivayete göre Kaçık Budak beyin mezarı, avludaki merdivenlerin altında bulunur.. Ve burada başka mezarlar da vardır..Mescidin hemen karşısında bir fırın, fırının yanında da tarihi bir hamam bulunmaktadır. Hamamın ismi “Cemşit hamamıdır.

Bu mescit oldukça küçük bir mescit.. Her küçük olan gibi buda oldukça şirin ve sevimli Yeri mi? Sahabeler mescidine giderken Arbedaşa dönmeden ilk sağa dönen sokağın içinde.. Dışarıdan baktığınızda burasını bir şehir evi sanabilirsiniz..

Bir Kaçık Budak Efsanesi

Kaşık Budak ki, biz daha önce bunun “Kaçık Budak” olduğunu sizlere anlatmış ve bazı bilgiler de vermiştik. Ve demiştik ki, rivayetlere göre bu Kaçık Budak’ın mezarı caminin içindeki merdivenlerin altındadır.

(69)

63 Bazı kişiler şöyle olay anlatırlar bu Kaçık Budak çin: “Bir gün Abdullah bey, karısı Müslime Hanımı dövmüş. Hem de iyi dayak atmş. Dayağı yiyince canı çok yanmış Müsilme hanımın. Kadın kalkmış Kaçık Budak mescidine gitmiş ve orada Kaçık Budak’ın ruhuna seslenerek “Ya Kaçık Budak Hazretleri! Sen kıcamı islah et” Demiş.

Eve gelmiş bu isteğini bir de kocasının yanında dile getirerek. “Ya Kaçık budak hazretleri!” deyerek duasını tekrarlamış ki o anda oturdukları odanın ortasında Kaçık Budak görünüvermiş. İşaretz parmağını Abdullah beye doğru sallayarak onu uyarmış ve ortadan kaybolmuş...Böyle bir zatın ziyaretine gidilmez mi? M.mergen

Salos mescidi

Mardinkapı yakınında Gazi caddesi üzerindedir. Yapı dıştan kuzey-yönünde uzanan dörtgen plandadır.

Kuzeybatıdaki kapı açıklığından avluya ulaşılmaktadır.Avlu,doğu batı yönünde dikdörtgen plana sahiptir. Harim,doğu batı yönünde düzgün olmayan enine dörtgen planlıdır..Ortadaki daire planlı ve silindirik gövdeli bir sütuna oturan iki kemer harimi iki sahna ayırır.Harimin batı duvarında birer ikiz pencere vardır.Kıble duvarının ortasında iç mekana doğru hafif taşıntı yapan yarım beşgen planlı mihrap nişi yer alır.Mihrabın her iki yanında birer niş bulunur.(37) Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde "Salori Mescidi" olarak geçmektedir XVI. yüzyılda yapıldığını söylenmektedir Mescidin bir kısmı Gazi Caddesi yapılırken caddeye katılmıştır Solos Mescidi Vakfı, Halil bin Ömer bin Ebubekir el Amidi taralından 1556 tarihinde kurulmuş olup vakfın 4 tarla, 2 dükkân, 2 kahvehaneden oluşan akarı vardır. Mescid günümüzde ibadete açık olup Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2008 yılında onarılmıştır.(37)

Bir kısmı daha önceleri yolu genişletmek üzere yıktırılmıştır. Nitekim aynı mahalde bulunan Muallak Cami de aynı gerekçeyle yıktırılmıştır. Muhammed Celil diye bir müslüman, camiyi onararak bugünkü hale getirmiştir. Derlerki bu cami ismini Siird'e tabi Salos karyesinden almıştır. (134)

Ana mekân, bir sütuna oturan hafif sivri iki kemerin böldüğü enine iki sahından oluşmaktadır. Yakın zamana kadar, üstü kapalı avlusu, düzensiz ve karmaşa içindeki hela ve abdest alma yerleri, mermer olarak yenilenmiş mihrap ve mimberi, betonarme üs örtüsü ile özgünlüğünden çok uzaklaşmış bir yapıydı. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün projeli uygulama çalışması ile yapı, bütünsel olmasa da birçok yapı elemanı ve geleneksel tasarım düzeninde özgün biçimine yaklaşmıştır. Kumrun yaptığı çalışma ile özgün taş mihrap ve her iki yanındaki nişler ile taş kemerler ve avlu açığa çıkarılmıştır.!(24)

1518 Vakıf Yazım Defterlerinde (Bizbirlik, Ankara 2000, s. 49), 1540'takinde (ilhan, Ankara 1994, s. 53 ile ilavesinde) ve 16. y ortalarındaki (Bizbirlik, Ankara 2002, s VI) dizinlerde Salos adı geçmez. Medrese, mektep, zaviye, mezar ve diğer vakıf dizinlerinde de durum aynıdır. 18 ve 19. y'da (Yılmazçelik, Ankara 2000, s. 30 ve 44) Mahalle dizininde ilk kez 18. sırada Salos adı okunur (a.y. s. 46'da Salos Mescidi 21. sıradadır). Bu durumda mescit 1564-1700 yılları arasında yapılmış, çevresi genişleyerek mahalleye adını verecek duruma gelmiştir. Bu nedenle 130-140 yıllık geniş aralığı biraz daha daraltılıp 17. y 2. yarısı olarak tanımlanabilir. Hamam, medrese, mektep, han ve çarşı dizininde kesin olmasa da bulunmaması, sadece mescidiyle yetindiğini, bunun vakfını kurduğunu gösteriyor.(97)

(70)

64 Salos mescidi

(71)

65 Vakfın Adı : Salos Hacı Halil Çelebi vakfı

Vakfiye Tarihi : 963 Vakfeden :

Vakfın Bulunduğu Yer : Diyarbakır Vakıf Mütevellisi : Maksut Ali (oğlu)

Vakfın Gayesi : Vakfın nazarat ve tevliyatını önce kendisine, sonra elerşed felerşed usul üzere erşedine, en nihayeti harameyni muhtarameyn evkaf işlerine mütevelli olan kimseye tahsis etmiştir.

Vakıf Malları : Dağ kap semtinde büyük darın tamamı (2 sofa, 3 meclis, 1 ev, 1 kiler, 1 oda, 2 mahzen, 1 tennur evi, matbah ve içindeki su kuyusu, 3 sofa, 2 çardak, 1 dehliz), 10 dükkan, köprü yolu üzerinde 6 huvak ve eşcar müsmire ve gayr-ı müsmire, çeşmeli büyük bir bahçe, Kestal mescidi karşısında büyük bir dükkan. Mütevelli vakfın gelirinden ve mahsülünden önce vakfın tamir ve termimi ile başlayıp sonra mezkur mescidde her gün öğle namazından sonra bir cüz kuran-ı kerim tilavet edilecek ve bu iş için yevmi iki osmanlı dirhemi harcanacak.(82)

Şekil

Şekil  - Miss Bell'in çizimine dayanarak Büyük Cami'nin 1913'deki hali
Şekil - Büyük Cami: Artuklu aımi'nin onarım planı

Referanslar

Benzer Belgeler

Her iki tarafın da bir şeyler kazanabileceği bir çatışma çözümü ararlar. Ortak bir noktada buluşup ortak kazanç için bir anlaşma

ŞAM ÜMEYYE, KIBLEYE PARALEL İKİ SAHNI VE BU ŞAM ÜMEYYE, KIBLEYE PARALEL İKİ SAHNI VE BU SAHINLARI KESEN MİHRAP MİHVERİNDEKİ BAŞKA SAHINLARI KESEN MİHRAP

Belgeden anlaşıldığına göre I.Hattuşili güney doğuya yönelince Anadolu’nun güney batısına lokalize edilen Arzawa Hitit topraklarına saldırmış ve bu kez kral güney

Bu bireşimci tutum, onun daha çok pastel renklerin inceliğinde uçucu gri­ ler, toprak renkleri, beyaz, yeşil değişimlerinde oluşan ol­ dukça yalın, içtenlikli

Sonuç olarak, endemik bölgelerde, risk grubundaki özel- likle yaşlı hastalarda periferik artritlerin ayırıcı tanısında brusellozu dışlamak için serolojik tetkiklerin

參與本計劃的研究生從本研究計畫的執行過程中獲得良好的分子生物學 (包括 RT-PCR 與 Q-PCR),蛋白質生化學 (SDS-PAGE and Western

Marmara İlahiyat Cami’nde ortalama olarak ölçüm yapılan günlerde ısıl konfor Tablo 3’te gösterildiği gibi konfor değerleri arasında olmuştur.. Rüzgârlı

inşa edilen 234 ve 1941 öncesinde inşa edilen 4 caminin yıllara göre dağılımı’, ‘Van Merkez camilerinin mülkiyet durumları’, ‘Van Merkez’de mimarlı-mimarsız