• Sonuç bulunamadı

Sürdürülebilir tasarım ölçütleri bağlamında yeşil ofis binalarının analiz ve karşılaştırması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sürdürülebilir tasarım ölçütleri bağlamında yeşil ofis binalarının analiz ve karşılaştırması"

Copied!
115
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ – HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI ANA BİLİM DALI

İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI BİLİM DALI

SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM ÖLÇÜTLERİ BAĞLAMINDA

YEŞİL OFİS BİNALARININ ANALİZ VE KARŞILAŞTIRMASI

Merve GÜLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. E. Nur OZANÖZGÜ

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ – HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI ANA BİLİM DALI

İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI BİLİM DALI

SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM ÖLÇÜTLERİ BAĞLAMINDA

YEŞİL OFİS BİNALARININ ANALİZ VE KARŞILAŞTIRMASI

Merve GÜLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. E. Nur OZANÖZGÜ

(4)
(5)
(6)

Önsöz

Tez çalışmamın hazırlık sürecinde çalışmamı yönlendiren ve katkıda bulunan, değerli hocam Sayın Doç. Dr. E. Nur OZANÖZGÜ’ye, katkılarından dolayı hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Rabia KÖSE DOĞAN’a ve her zaman yanımda olan sevgili aileme ve eşim Sedat GÜLER’e tüm desteği ve anlayışı için teşekkür ederim.

Merve GÜLER KONYA–2016

(7)

ÖZET

Enerji kaynaklarının giderek tükendiği günümüz koşullarında Dünya’da nüfus artışından kaynaklanan yapı gereksinimi ile oluşan yapılaşma artışı çevre sorunlarını beraberinde getirmektedir. Doğal kaynakların önemli bir bölümünü kullanarak çevre kirliliğine sebep olan yapı sektöründe, hammaddelerin çıkarılması aşamasından başlayarak yapım, kullanım ve yıkım aşamalarında büyük bir enerji kullanılmaktadır. Enerji kaynaklarının büyük bir kısmının binalar tarafından kullanıldığı gerçeği ise ‘yeşil bina ve sürdürülebilirlik’ kavramlarını ön plana çıkarmaktadır. Doğanın ve doğal kaynakların, gelecek nesillere aktarılmasına olanak sağlayan yeşil bina anlayışı giderek yaygınlaşmakta ve geliştirilmektedir. Konut, ofis, alışveriş merkezi gibi her türlü yapıda uygulanan yeşil bina kriterleriyle enerji tasarrufu sağlanmakta ve yapılar kendi enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Bu çalışmada, ofis binalarında ekoloji ve sürdürülebilirliğin bina yapım aşamasından kullanımına kadarki süreçte etkisini incelemek amaçlanmıştır. Yapı tasarımı kapsamında ekolojik bina kavramı sorgulanmış ve Türkiye’de yeşil bina olma kriterlerine sahip farklı ofis yapı örnekleri analiz edilmiştir.

(8)

SUMMARY

Caused by construction requirem entsresulting from population growth in the world in today's conditions is increasingly depleted of energy resources increased construction raises environmental concerns.In construction industry which cause environmental pollution by using a great deal of natural sources,there is a high usage of energy from the removal of the raw material to construction,usage and to destruction.The fact that most of the energy sources is used by the buildings puts the concept of ‘’green building and sustainability’’ to foreground.Concept of green building which helps nature and natural resources to be passed onto next generations is getting more common and developed.With the green building criterias which are being used in every type of construction like residence,office,mall,energy savings are provided and structures are able to supply their own energy needs.Effects of ecology and sustainability of the office buildings from building phase to usage are aimed to be studied.Ecological building concept is being examined in the scope of structural design and different office structures in Turkey which posses green building criterias are analyzed.

(9)

ÖZET ... iv SUMMARY ... v İÇİNDEKİLER ... vi KISALTMALAR VE SİMGELER ... ix TABLOLAR LİSTESİ ... x ŞEKİLLER LİSTESİ ... xi GİRİŞ ... 1

1. Çevre, Ekoloji Ve Sürdürülebilirlik Kavramları ... 2

1.1. Çevre Kavramı ve Çevre Sorunları ... 2

1.1.1. Yapı Çevre İlişkisi ... 4

1.2. Ekoloji ve Ekolojik Mimarlık Kavramları ... 5

1.3. Sürdürülebilirlik ... 7

1.3.1. Sürdürülebilir Yapı ... 9

1.4. Bölüm Sonucu ... 11

2. YEŞİL BİNALARA KAVRAMSAL YAKLAŞIMLAR ... 12

2.1. Yeşil Bina Tanımı ... 12

2.2. Yeşil Bina Kavramının Tarihsel Gelişimi ... 14

2.3. Yeşil Bina Sertifika Sistemleri ... 17

2.3.1. Breeam Sertifikası ... 200 2.3.2. Leed Sertifikası ... 25

2.3.3. SBTool Sertifikası ... 27

2.3.4. Casbee Sertifikası ... 29

2.4.5. Green Star Sertifikası ... 31

2.4. Bölüm Sonucu ... 32

3. OFİS YAPILARI ... 34

3.1. Ofis Yapılarının Tarihçesi ... 34

3.2. Ofis Yapılarının Sınıflandırılması ... 39

3.2.1. Hücre Düzenli (Geleneksel) Plan Tipi ... 39

3.2.2. Grup Düzenli Plan Tipi ... 40

(10)

3.2.5. Karma Düzenli Plan Tipi ... 42

3.3. Ofis Tasarımında Güncel Kavramlar ... 42

3.3.1.Temalı Trendler ... 42

3.3.2. Komşuluk Birimleri ... 43

3.3.3. Mobil Çalışma ... 44

3.3.4. Ev-Ofis ... 45

3.3.5. Uydu-Ofis ... 45

3.3.6. Hazır (Kiralanabilir) Ofis ... 46

3.4. Bölüm Sonucu ... 47

4. YEŞİL OFİS ... 48

4.1. Sürdürülebilirlik Kapsamında Değerlendirilmesi ... 48

4.1.1.Teknik Ölçütler ... 49

4.1.1.1. Enerji ve Atmosfer ... 49

4.1.1.2. Su Verimliliği ... 51

4.1.1.3. İç Mekân Yaşam Kalitesi ... 52

4.1.2. Estetik Ölçütler ... 54 4.1.2.1. Sürdürülebilir Arazi ... 54 4.1.2.2. Malzeme ve kaynaklar ... 57 4.1.3. Psikolojik Ölçütler ... 58 4.1.4. Ekonomik Ölçütler ... 59 4.2. Bölüm Sonucu ... 59 5. ÖRNEK ANALİZİ ... 60

5.1. Örnek Grubu Seçme ve Değerlendirme Kriterleri ... 60

5.2. Avea Maçka Binasının İncelenmesi ... 60

5.2.1. Avea Maçka Binasına Genel Bakış ... 61

5.2.1.1. Konum ve Ulaşım Bilgileri ... 61

5.2.1.2. Proje ile İlgili Genel Bilgi ... 61

(11)

5.3.1. Palladium Tower Binasına Genel Bakış ... 72

5.3.1.1. Konum ve Ulaşım Bilgileri ... 722 5.3.1.2. Proje ile İlgili Genel Bilgi ... 73

5.3.2. Sürdürülebilirlik Kapsamında Değerlendirilmesi ... 74

5.4. Via Green Ofis Binasının İncelenmesi ... 81

5.4.1. Via Green Ofis Binasına Genel Bakış ... 81

5.4.1.1. Konum ve Ulaşım Bilgileri ... 82

5.4.1.2. Proje ile İlgili Genel Bilgi ... 822 6. SONUÇ ... 900 KAYNAKÇA ... 95

(12)

LEED : Leadership in Energyand Environmental Design

BREAM : Building Research Establishment Environmental Assessment Method CASBEE : Comprehensive Assessmentfor Building Environmental Efficiency SBTool : Sustainable Building Tool

GBTool : Gren Building Tool

IISBE : International Initiative for Sustainable Built Environment DGNB : Deutsche Gesellschaftfur Nachhaltiges Bauen

WGBC : World Gren Building Council ÇEDBİK : Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği HCFCs : Hidrokloro Floro Karbon

EPA : United States Environmental Protection Agency USGBC : Amerika Yeşil Bina Konseyi

ULI : Urban Land Institute

GSA : The United States General Services Administrative SEEB-TR : Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar

(13)

Tablo-2.1. :Sertifikasyon Sistemleri ... 19

Tablo-2.2: Türkiye’deki Sertifikasyon Sistem Çalışmaları ... 20

Tablo-2.3: Breeam Değerlendirme Ölçütleri... 24

Tablo-2.4: Green Star Puanlaması... 31

Tablo-5.1: Avea Maçka Binası Leed Sertifikası Kredi Dağılımları ... 63

Tablo-5.2: Avea Maçka Binası Su Armatür Değerleri ... 66 Tablo-6.1: Teknik Ölçütler Uygulama Dağılımları ... 933 Tablo-6.2: Estetik Ölçütler Uygulama Dağılımları ... 944

(14)

Şekil-1.1: Sürdürülebilirlik Açısından Çevresel, Sosyal ve Ekonomik Bileşenlerin İlişkilendirilmesi .. 8

Şekil-2.1: Breeam Değerlendirme Yapısı ... 21

Şekil-2.2: LEED Performans Kategorileri Dağılım Oranları ... 27

Şekil-2.3:SBTool performans kategorileri ve dağılım oranları ... 28

Şekil-2.4: Casbee Performans Kategorilerinin Sınıflandırılması ve Çevresel Etkinliğin Belirlenme Yöntemi ... 30

Şekil-2.5: Bina Yaşam Döngüsü ... 30

Şekil-2.6:Green Star Değerlendirme Sistemi ... 32

Şekil-3.1:Palazzo Degli Uffizi Binası ... 35

Şekil-3.2: Larkin İdari Binası ... 36

Şekil-3.3: 4. Vakıf Han Binası ... 37

Şekil-3.4: 4. Vakıf Han Binası ... 37

Şekil-3.5: Hücresel Büro Plan Tipi ... 40

Şekil-3.6: Grup Düzenli Plan Tipi ... 40

Şekil-3.7: Açık Düzenli Plan Tipi ... 41

Şekil-3.8:Serbest Düzenli Plan Tipi ... 41

Şekil-3.9:Karma Düzenli Plan Tipi ... 42

Şekil-3.10: Reebok Binası ... 43

Şekil-3.11: Studio O+A, San Francisco ... 44

Şekil-3.12:Rapt Studio, San Francisco ... 44

Şekil-3.13: Ev-Ofis, Portico Tasarım ... 45

Şekil-3.14: Gezici-Karavan Ofis Tasarımı ... 46

Şekil-3.15: Hazır Ofis Tasarımı ... 47

Şekil-5.1: Avea Maçka Genel Müdürlük Binası ... 60

Şekil-5.2: Avea Maçka Binası Konumu ... 61

Şekil-5.3: Leed Gold Sertifika Simgesi ... 62

Şekil-5.4: Avea Maçka Binası Ofis Alanı ... 64

(15)

Şekil-5.7: Avea Maçka Binası Peyzaj Düzenlemesi ... 66

Şekil-5.8: Avea Maçka Binası Gri Su Sistemi ... 67

Şekil-5.9: Avea Maçka Binası Sayaçlama Sistemi ... 67

Şekil-5.10: Avea Maçka Binası Kumaş Kanal Uygulaması ... 68

Şekil-5.11: Avea Maçka Binası Sigara İçme Alanı ... 68

Şekil-5.12: Avea Maçka Binası Yeşil Alan ... 69

Şekil-5.13: Avea Maçka Binası Dış Aydınlatma Seçimi ... 69

Şekil-5.14: Palladium Tower Genel Görünüş ... 741 Şekil-5.15: Palladium Tower Konum ... 73

Şekil-5.16: Palladium Tower Genel Görünüş ... 744 Şekil-5.17: Palladium Tower Sıhhi Tesisat Sistemi ... 76

Şekil-5.18: Palladium Tower Vaziyet Planı ... 76

Şekil-5.19: Palladium Tower İç Mekân... 77

Şekil-5.20: Palladium Tower İç Mekân... 77

Şekil-5.21: Palladium Tower Kat Bahçeleri ... 79

Şekil-5.22: Palladium Tower İç Mekân Görünümü ... 80

Şekil-5.23:Via Green Genel Görünüş ... 81

Şekil-5.24:Via Green Konum ... 82

Şekil-5.25:Via Green Genel Görünüş ... 83

Şekil-5.26: Via Green İç Mekân ... 844 Şekil-5.27:Via Green Vaziyet Planı ... 85

Şekil-5.28:Via Green İç Mekân ... 86

Şekil-5.29:Via Green Kat Bahçeleri-Yeşil Teraslar ... 87

(16)
(17)

GİRİŞ

Doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı, çevre tahribatı, susuzluk ve küresel ısınma insanoğlunun doğal düzene verdiği zararın en acı sonucudur. Küresel değişimin doğal çevreye getirdiği olumsuz etkilerle beraber ekolojik yapılara olan ihtiyaç artmıştır. Eko-yapı anlayışı ile oluşan çevre dostu yapıların artması ile beraber yeşil bina kavramı ortaya çıkmıştır. Yeşil binalar, yapım aşamaları sertifika sistemleri doğrultusunda değerlendirilerek oluşturulmaktadır. Bu sayede tasarım, yapım ve kullanım sürecine kadar enerji tasarruflu, ekolojik ve mekan konforu sağlayan yapı sektörü oluşmuştur.

‘Yeşil binalar; yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilerek, bütüncül bir anlayışla ve sosyal & çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı, sürdürülebilir yapılar olarak tanımlanmaktadırlar’ (Sur, 2012).Yeşil binalar sağlamış oldukları optimum mekan konforu ile bina kullanıcılarının yaşam standartlarını yükseltmekte ve sağlığını korumaktadır. Yeşil yapıların inşa sürecinde çevreye olan zarar minimize edilmekte olup kullanım ve yıkım aşamasında doğal düzeni bozmadan geri dönüşümü sağlanabilmektedir.

Yapı sektörü, Dünya üzerinde enerji tüketimi en yüksek olan sektördür. Bina yapım malzemelerinin üretimi ve bina yaşam döngüsü içindeki iklimlendirme, aydınlatma gibi ihtiyaçların karşılanması için harcanan enerji, dünya üzerinde tüketilen enerji içerisinde ortalama %70lik dilimi kapsamaktadır. Bu nedenle sürdürülebilir tasarım anlayışı özellikle yapı sektöründe büyük önem taşımaktadır. Yapıların yapım, kullanım, yıkım aşaması ve sonrasında doğal çevreye olan zararını minimize etmek adına yeşil binalara olan ihtiyaç hızla artmaktadır.

Tez çalışması kapsamında; enerji tüketimi yüksek olan ofis yapıları ele alınmıştır. Kullanıcı yoğunluğu fazla, buna bağlı olarak enerji ihtiyacı da yüksek yapılardır. Bu bağlamda sürdürülebilir tasarım anlayışı ile tasarlanan ve Leed- Gold sertifikası alan, üç farklı ofis yapısı ele alınmıştır. Bu ofisler; Leed, Breeam, Casbee,

(18)

Sbtool ve Greenstar gibi tüm dünyada uygulanan yeşil bina sertifika sistemleri doğrultusunda oluşturulan ölçütlerle teknik yönden incelenmiştir.

Bütün bu nedenlerden dolayı sürdürülebilir yapı anlayışı çok fazla önem taşımaktadır. Binaların yapım aşamasından başlayarak kullanımını da kapsayan süreç içerisinde enerji, maliyet, zaman, verimlilik gibi konularda önemli etkiye sahiptir. Doğanın ve doğal kaynakların, gelecek nesillere aktarılmasına olanak sağlayan yeşil bina anlayışı giderek yaygınlaşmakta ve geliştirilmektedir. Çevreye karşı sorumluluk bilinci yüksek olan ülkelerde sürdürülebilir yapı tasarımı uygulamaları giderek artmaktadır.

1. Çevre, Ekoloji ve Sürdürülebilirlik Kavramları 1.1. Çevre Kavramı ve Çevre Sorunları

Çevre kavramı; var oldukları günden bugüne yeryüzündeki bütün canlıların iç içe yaşadıkları doğal düzen içinde etkileşim içinde bulundukları ortamdır.

Bir başka ifade ile çevre: “İnsan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen ya da süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamıdır. Böyle bir açıdan bakılırsa çevrenin kapsamadığı hiçbir alan ve süreç kalmamaktadır. Kavramı belirgin kılmak için bu tanımı açıklamak gerekirse, şu temel ögelerin altı çizilebilir:

- İnsanla birlikte tüm canlı varlıklar, - Cansız varlıklar,

- Canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal nitelikteki tüm etkenler.

Bu öğeler göz önünde tutulursa çevre, canlı ve cansız varlıkların karşılıklı etkileşimlerinin bütünüdür. Çevrenin canlı (biyotik) ögeleri; nüfus türleri yani insanlar, bitki örtüsü, hayvan topluluğu ve mikro organizmalardan oluşur. Cansız (abiyotik) ögeler ise; iklim, hava, su ve yeryuvarın yapısıdır.

Tanım daha da açılacak olursa, çevre: insanın diğer insanlarla olan karşılıklı ilişkilerini, insanın bu ilişkiler sürecinde birbirlerini etkilemesini, insanın kendi dışında kalan tüm canlı varlıklarla, yani bitki ve hayvan türleriyle olan karşılıklı

(19)

ilişkilerini ve etkileşimini, insanın canlılar dünyası dışında kalan ama canlıların yaşamlarını sürdürdükleri ortamdaki tüm cansızlarla yani hava, su, toprak, yer altı zenginlikleri ve iklimle olan karşılıklı ilişkilerini ve bu ilişkiler çerçevesindeki etkileşimini anlatır.” (Hamamcı ve Keleş, 1993)

Tüm canlıların ortak yaşam alanı olan doğal çevre, insan ve hayvanlar tarafından yapılan tahribatlara karşı kendisini yenileyebilmekte iken insanoğlunun hızla çoğalması ve yaptığı araçlar ile doğal düzene zarar vermesi sonucu bu denge bozulmuştur. Yıpranan, yıkıma uğrayan doğa kendini yenileyemez hale gelmiştir. İnsanoğlu yaptığı araçlarla içinde bulunduğu doğal dengeye zarar vermeye ve sömürmeye başlamıştır. Üretimin ve dolayısıyla çevre sorunlarının en çok artış gösterdiği dönem sanayi devrimi olmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan enerji ihtiyacı ve atık miktarındaki artış çevreyi olumsuz yönde etkilemiştir. Sanayileşme ile başlayan çevre kirliğinin bölgesel olduğu düşünülüp önlemler de sadece sanayi bölgelerine yönelik yapılmıştır.

1970’li yıllarda yaşanan enerji krizi ve petrol fiyatlarının bir gecede yüksek miktarda artması ile başlayan ve çevre kirliliğinin nedenleri üzerine yapılan incelemeler, çevre kirliliğinin en önemli nedenin fosil enerji kaynakları olduğunu ortaya çıkarmıştır. Böylece yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim konusu gündeme gelmiştir, ancak teknolojinin insana sağladığı imkânlar, bu konu ile ilgili kalıcı değişikler yapılmasına engel olmuştur (Tercan ve Dengiz, 1998). Çevre sorunlarının insanlık üzerindeki olumsuz etkileri son çeyrek yüzyıllık süreçte daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Eskiden sanayi alanlarında daha yoğun görülen hava kirliliği ve doğal su kaynaklarının kirletilmesi, iklim değişikliklerine, canlı çeşitliliğini yok ederek doğadaki biyolojik zenginliğin yok olmasına, kimyasal atıklara, deniz ve okyanusların kirlenmesine, ozon tabakasının incelmesine kadar uzandığı görülmüştür. Dünyamız hassas bir ekosisteme sahip olup, küresel çevre sorunlarından tüm canlılar olduğu kadar insanlar da etkilenmektedir. Bu sebeple, bu sorunlar yalnızca oluştuğu bölgedeki yaşamı değil tüm bir ekosistemle birlikte insan sağlığını da tehdit etmektedir. Çevre kirliliğine neden olan fosil enerji kaynakları özellikle şehirlerde yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Enerji

(20)

kaynaklarının ve doğanın bilinçsizce kullanımı, dünyanın doğal dengesinin bozulmasına yol açmaktadır (Göksu, 1999).

Dünya nüfusundaki hızlı artışa paralel olarak, tüketim ihtiyaçları ve sanayideki üretim faaliyetleri de artış göstermektedir. Bu ihtiyaç-üretim-tüketim döngüsü doğal çevreyi bozmakta ve büyük tehlikelere yol açmaktadır. İnsanoğlu içinde bulunduğu doğal düzeni bozmakta bu düzenin kendini yenilemesine fırsat vermeden doğal kaynakları kirletmekte ve tüketmektedir. Yapılan tahribatlarla, gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşayabilme ve dünyamızda bulunan doğal güzellikleri görebilme imkânları gittikçe azalmaktadır.

Çevre sorunlarına çözüm arama ihtiyacı ile beraber bu konudaki politik yaklaşımlar artmıştır. Çevre sorunlarının giderek artması önlenemez hale gelmesi insanoğlunun yaşamını tehdit eder duruma gelmiştir. Bu nedenle doğal kaynakların tahribatı, küresel ısınma, kimyasal atıklar, hava kirliliği gibi sorunlara çözüm arama ihtiyacı doğmuştur. Bu yaklaşımların odak noktasında yer alan en önemli etkenlerden birisi de yapılardır. Hızla artan nüfus ve sanayileşme ile birlikte yapılarda ve çevreye olan olumsuz etkilerinde de artış görülmektedir.

1.1.1. Yapı - Çevre İlişkisi

Yapılar yaşam döngüleri boyunca doğa ile etkileşim halindedirler. Yapıda kullanılacak malzemenin hammaddesinin üretilmesinden yapı atıklarının yok edilmesine kadar, tüm aşamalarda doğal kaynakların kullanılması ve doğanın zarar görmesi kaçınılmazdır. Dünya ekonomisi her gün, binalar, fabrikalar ve tarım faaliyetleri aracılığıyla, gezegenimizin 10.000 yılda depoladığı enerjiyi tüketmektedir. Dünya genelinde tüketilen enerjinin %50’si, suyun %42’si bina yapım ya da kullanım süreçlerinde harcanmakta, sera gazlarının %50’si, içme suyundaki kirlenmenin %40’ı, hava kirliliğinin %24’ü, hidroklorofloro karbon [HCFCs] emisyonlarının %50’si yapılarla ilişkili faaliyetlerden kaynaklanmaktadır’ (Eryıldız, 2003).

Makro düzeyde kentsel tasarımda ulaşım, enerji verimliliği ve karbon emisyonu gibi konular çözüm gerektirir. Mikro düzeyde yapı tasarımında ise,

(21)

yenilenebilir malzemelerin kullanıldığı, doğru tasarımlar ile çevreye olan olumsuz etkilerin minimuma indirilmesi mümkündür.

Türkiye’de ve Dünya’da binaların enerji tüketimi toplam tüketim içinde büyük pay almaktadır. Binaların iklimlendirme, aydınlatma gibi ihtiyaçları ve kullanılan malzemelerin üretimi için harcanan enerji yüksek oranlara ulaşmaktadır. Sürdürülebilir tasarım yaklaşımı ile bina oluşum sürecinde kullanılan malzemelerden, bina kullanım sürecine ve sonrasında yeniden işlevlendirilmesinde kullanılan enerji ihtiyacı minimize edilebilmektedir.

Yapılar, ekonomi alanında fazla ömürlü olması, ciddi oranda enerji ihtiyacına sahip olması, geniş hizmet aralığı, ürün kapsaması sebebi ile enerji verimliliğinin artırılması ve küresel ısınmaya bağlı alanlarda öncelikli çalışma alanı olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliğinde ve gelişmiş ülkelerde çevre sorunlarının önlenmesine ilişkin çalışmaların başında yapı sektöründe enerji verimliliğinin arttırılması gelmektedir. Yapım aşamalarından kullanım sürecini de kapsayan bina ömrü içerisinde çevreye olan olumsuz etkilerinin en aza indirgendiği, kullanılan malzemelerin yenilenebilir ve doğal kaynaklı olan, kendi enerjisini üretebilen ve yapım sürecinde minimum karbon salınımı yapılan yapı tasarımları tercih edilmektedir. Bu noktada ihtiyaç duyulan çevreci yaklaşımı sağlamak için ekoloji ve ekolojik mimarlık anlayışı ortaya çıkmaktadır.

1.2. Ekoloji ve Ekolojik Mimarlık Kavramları

‘İlk kez 1866 yılında Alman biyolog Ernest Haeckel tarafından kullanıldığı kabul edilen ekoloji kavramı, canlı varlıkların ortamları ile olan ilişkilerinin incelenmesi olarak tanımlanmıştır. Ekoloji sözcüğü, Yunanca “yaşanılan yer, yurt” anlamına gelen “oikos” ile bilim ya da söylem anlamlarına gelen “logia” sözcüklerinden türetilmiştir. Ekoloji, etimolojik olarak yerleşme bilimi ya da yurt söylemi anlamlarını içermektedir. Hayvan ya da bitkilerin çevreleri ile olan bütün ilişkileri ekolojinin nesnesini oluşturmuştur.’(Hamamcı ve Keleş,1993)

Dünya’nın var oluşundan bu yana insanlık ve çevre sürekli etkileşim içindedir. Ekosistem içerisindeki döngüye maksimum etki yapan elbette ki insanoğludur. Tüm dünyada görülmekte olan nüfus artışının hızı ve bunun sonucunda

(22)

artan ekonomik faaliyetler doğal kaynaklara büyük zarar vermektedir. Nüfus artışıyla beraber gıda, su, konaklama ve giyim gibi ihtiyaçlar başta olmak üzere birçok hizmete olan talep artmaktadır. İnsanoğlu bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğal kaynakları kullanmaktadır. Doğal kaynaklara olan bu talep ile birlikte hem kaynaklarımız hızla tükenmekte hem de çevre kirliliği yaşanmaktadır.

Sanayi devrimi ile birlikte endüstri ürünleri kullanımında, fabrika yapımındaki büyük artış çevre kirliliğini de arttırmıştır. Endüstrileşmiş ülkeler doğal kaynakları, yer altı sularını, denizleri ve gölleri; sanayi atıkları, plastikler, radyoaktif maddeler gibi doğaya büyük zarar ve uzun süre yok olmayan maddeler ile kirletmektedir. Sanayi atıklarının yanı sıra binaların da inşasında ve kullanımında doğal çevreye zarar verilmektedir. İnşaat atıkları, iş makineleri için tüketilen enerji miktarı, yapı malzemelerinin sanayide üretimi gibi başlıca etkenler düşünüldüğünde yapı ömrü doğal çevrenin ömründen büyük pay çalmaktadır. Bunların dışında yapıların düzensiz şekilde inşa edilmesi sonucunda çarpık kentleşme, görsel kirlilik ve alt yapı sorunları ortaya çıkmaktadır. Bir mimari yapının tasarım sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birisidir bu; yapı içinde bulunduğu çevre ile uyumlu, görsel kirlilikten uzak olmalı. Bulunduğu çevreye zararı minimuma indirilmeli. Aksi takdirde görsel kirlilikten çok daha önemli olan ve bulunduğu çevrenin dışında bütün dünyayı ve ortak yaşam alanına sahip olan tüm canlıları etkileyen; çevre kirliliği ve doğal kaynak tüketimi gibi geri dönüşümü olmayan zararlar vermesi kaçınılmazdır. Bu noktada mimari ve inşaat sektörüne yeni bir bakış açısı kazandıran ‘ekolojik mimarlık’ kavramı ortaya çıkmıştır.

Ekolojik mimarlık, yapının ihtiyaç duyduğu enerji oranını minimize etmek için tasarlanmasıdır. Tasarımda kullanılan malzemeler ve sistemler sayesinde yapının ihtiyaç duyduğu enerjinin karşılanmasına katkı sağlanmaktadır.

Ekolojik mimarlık anlayışı ile daha az enerji tüketen ve daha az kirleten, doğaya saygılı yapılar yapılmaya başlanmıştır. Bulunduğu bölgeye ve çevre koşullarına göre yapıların ihtiyaçları değişmektedir. Mekan organizasyonun bu yönde gerçekleşmesi yapıların enerji ihtiyaçlarının verimli bir şekilde karşılanmasını sağlamaktadır. Ekoloji anlayışı ile tek düze yapıların inşasının yerine iklime ve çevre koşullarına göre tasarlanmış farklı mimari çözümler görülmektedir. Bu mimari

(23)

anlayışta öncelikle yapıların kendi enerjisini üretebilmesi, doğal aydınlatmanın sağlanması, ısı kazancının oluşturulması için güneşe göre konumları belirlenmektedir. Bina kabuğunda şeffaf yüzeyler kullanılarak, geniş açıklıklı pencereler veya çatı camları gibi yöntemleriyle gün ışığından maksimum fayda sağlanması hedeflenmiştir. Yüksek teknolojinin kullanıldığı ‘high tech’ akımından da yararlanılarak konumu güneşe göre değişebilen yapılar da inşa edilmiştir.

1.3. Sürdürülebilirlik

Dünyada yaşanan nüfus artışı, enerji tüketimi, küreselleşme gibi etkilerle doğal kaynaklar hızla azalmakta insanın yaşam hakkı olan sağlıklı çevre koşulları tahrip olmaktadır. Yenilenemeyen enerji kaynaklarının hızla azalmasına karşın sadece günümüzün değil gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran sürdürülebilirlik anlayışı doğmuştur.

İnsanoğlunun enerji ihtiyaçlarının karşılanması adına petrol, kömür, doğal gaz gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarından enerji üretirken doğal kaynaklara zarar vermekte, tahrip etmektedir. Bunun sonucunda ise doğada yaşayan diğer canlılar ve insan türü büyük hasar görmektedir. Enerji tüketimi ile çevreye verilen zararlar sonucu hava kirliliği, asit yağmurları ve küresel ısınma meydana gelmektedir. İnsanoğlunun talepleri ve ihtiyaçları sonucunda oluşan bu doğal tahribatlar yine insanoğlunun sağlığını, yaşam koşullarını ve gelecek nesillerini tehlike altına atmaktadır. İnsanlığın varlığından bu yana doğayla olan çevresel etkileşimin sonuçları günümüzde etkisini daha fazla göstermektedir. Kaynakların tükenmesi, çevre kirliliği ve atıklarla yapılan tahribatlar sonucu doğal döngü bozulmuş küresel ısınma başlamıştır. Yenilenemeyen enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sonucunda alternatif enerji kaynaklarının önemi vurgulanmaya başlanmıştır. Enerji ihtiyacı ve fiyatı ülkelerin kalkınma politikaları içerisinde büyük önem taşımaktadır. Dünya üzerindeki enerji kaynaklarının eşit dağılamaması sebebiyle toplumlar enerji kaynağı arayışı içine girmiş ve ellerinde bulunan kaynakların önemini daha iyi anlamıştır. Enerji teknolojileri alanındaki gelişmelerle alternatif enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin projeler ve tasarım fikirleri ortaya konmaya başlanmış, sürdürülebilirlik anlayışına olan duyarlılık artmıştır. Küresel

(24)

enerji üretim miktarını düzenleyen firmalar bünyelerinde bulunan enerji kaynaklarını muhafaza etmek adına savaşların çıkmasına sebep olabilmektedirler.

‘Son yıllarda bilimsel çevrelerde sıkça rastlanan sürdürülebilirlik kelimesi ilk olarak 1980‘li yıllarda Bruntland Raporunda yer almış olup ‘var olan kaynaklarımızı gelecek nesillere yetecek biçimde kullanımını’ ifade etmektedir ‘(Koç,2008).

Sürdürülebilirlik, sahip olduğumuz değerlerin ve kaynakların bugünden gelecek kuşaklara aktarılması eylemidir. Bu yaklaşımın gerçekleşebilmesi için sorumluluk ve bilinç sahibi toplumlar haline gelmeliyiz ve küresel dayanışma ile çevresel sorunlara ortak çözümler getirilmelidir. Sahip olduğumuz dünya hepimizin, bu nedenle her toplum her vatandaş içinde bulunduğu çevreye karşı sorumludur.

Sürdürülebilir kavramından söz edilmesi için sosyal, çevresel ve ekonomik bileşenlerin birbirleri ile uyum içerisinde olmaları gerekmektedir. Bu kavramlar sürdürülebilirliğin temel bileşenleri olarak görülmektedir. Şekil 2.1’de söz konusu bileşenlerin etkileşimleri gösterilmiştir. Teorik olarak, sürdürülebilir kalkınma anlayışında bu üç bileşenin eşit olarak etki ettiği bir dağılımı uygun görünse de ekonomik kaygılar, sosyal koşullardaki yerel farklılıklar ve çevre konusunun ne ölçüde dikkat alınması gerekliliği gibi konular üzerindeki tartışmalar devam etmekte ve henüz üzerinde fikir birliğine varılmış bir model ortaya atılmamıştır. Üzerinde tartışılan bu üç bileşeni Adams (2006), aşağıdaki gibi tanımlamıştır(Sırkıntı,2012).

Şekil-1.1: Sürdürülebilirlik Açısından Çevresel, Sosyal ve Ekonomik Bileşenlerin İlişkilendirilmesi

(25)

Endüstri üretimi devam ettiği sürece doğal dengenin bozulması da kaçınılmazdır. Sürdürülebilirlik anlayışı ile bu bozulmaların tamamen kaldırılması mümkün olamasa da çevrenin kaldırabileceği en uygun seviyeye indirilmesi hedeflenmektedir. Bu uygun seviye insanlığın bugünkü durumu ve şartları için değil; gelecek nesillerin ve doğayı paylaşan diğer canlıların ihtiyaçlarına göre değerlendirilmelidir.

Sürdürülebilir kalkınmanın eyleme geçmesi beraberinde mali yükü de getirir. Bu yüzden çevresel ve sosyal bileşenlerin üst sınırları ekonomik bileşenler tarafından belirlenir. Ekonomik bileşenlerin sınırları ise ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle büyük ölçüde ilintilidir. Öyle ki sürdürülebilir kalkınma hareketinin hayata geçirilmesi bazı uluslararası kuruluşların teknik ve finansal desteği ile sağlanabilmiştir. Bu desteğin önemi sürdürülebilir yaklaşımın uluslararası alanda gerçekleşebilmesinde önemli bir etkisi bulunmaktadır. Sürdürülebilirlik anlayışının uygulanması ve devamının sağlanması adına ulusal düzeyde düzenlemelerin devamına ve geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır (Mutlu, 2007).

Küresel boyutlarda yaşanmakta olan doğal hayata ve doğal kaynaklara yönelik sömürünün azaltılması için günümüz yaşam şeklinin yeni bir anlayış ile değiştirilme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir yaşam ilkesi benimsenerek toplumun bu yönde bilinçlendirilmesi, ileri teknolojinin bu yönde geliştirilmesine yönelik çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmalar kapsamında en büyük görev insan ve çevre üzerinde önemli etkiye sahip olan mimarlık anlayışına düşmektedir.

1.3.1. Sürdürülebilir Yapı

“Sürdürülebilir Yapı” kavramı 1992 yılında Avrupa Topluluğu tarafından imzalanan Maastricht Antlaşması’nda;

• Enerji ve kaynakların korunumunu sağlayan,

• Kullanılan ürünlerle yeniden kullanıma olanak sağlayan, yaşam döngüsü boyunca en az düzeyde toksik madde yayan,

(26)

• İnsan yaşamının sürdürülmesinde kaliteyi artıran, aynı zamanda da ekosisteme gerek makro gerekse mikro düzeyde zarar vermeyen yapılar olarak tanımlanmaktadır.

J.J. Kim ise sürdürülebilir bir yapı tasarımının nasıl gerçekleştirileceğini Kaynak Ekonomisi, Yasam Döngüsü Tasarımı ve İnsan İçin Tasarım olarak üç grupta incelemiştir. Kaynak Ekonomisi; kaynakların korunması ilkesi ile enerjinin korunması, suyun korunması ve malzemenin korunması ilkelerini hedeflemektedir. Yasam Döngüsü Tasarımı; yapının ömrünü ve çevre üzerindeki etkilerini değerlendirir. Yapının yapım öncesi, yapım dönemini ve yapım sonrası dönemi kapsamaktadır. İnsan için Tasarım; insan-çevre ilişkisini irdeleyerek doğal ve kültürel değerlerin korunması, şantiye planlaması ve kent tasarımının yanı sıra konforlu bina tasarımı kriterlerini içermektedir. Kohler’in ve J.J. Kim’in ilkeleri günümüz sürdürülebilir yapılarının temel dayanağını oluşturmaktadır (Özyol, 2006).

Sürdürülebilirlik anlayışı ile tasarlanan yapılarda ve endüstri üretiminde sürdürülebilirlik ilkeleri benimsenmiştir. Tüm üretim süreçlerinde, doğal kaynak kullanımında verimlilik sağlanması amacı ile 5R (Refuse, Reduce, Reuse, Recycle, Recover) yaklaşımı göz önünde tutulmaktadır. Gerçekleştirilen 5R iyileştirmeleri:

Refuse (Reddet) Recycle (Dönüştür) Reduce (Azalt) Reuse (Tekrar kullan) Recover (Enerji Değerini Geri kazan)

Enerji verimliliğine duyarlı, yalıtımı etkinleştirilmiş, enerjisini sürdürülebilir kaynaklardan sağlayarak karbon salınımı en aza indirmiş ve olabildiğince geri dönüştürülebilir malzemeler kullanılarak imal edilmiş mimari tasarım biçimi seklinde tanımlanabilecek olan ekolojik mimarlık yaklaşımı, yaşam ortamlarının korunmasına ve geliştirilebilmesine olanak tanıyan bir yapıdadır. Yapılar, içinde yer aldıkları ekolojik çevreyi doğrudan etkilemektedirler. Bu bakımdan yapı tasarımcılarının ekolojik dengeyi bozucu unsurları ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba içinde olmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle ekolojik mimarlık, bu yöndeki tasarımları bir stil olarak değil bir düşünce sistematiği olarak görmek zorundadır (Akbaş, 2010).

(27)

Sürdürülebilirlik anlayışı içerisinde tasarlanan yapılarda kullanılacak olan malzemeler bilinçli seçilmeli, ekolojik değerlerin korunmasına ve doğal dengenin kaybolmamasına özen gösterilmelidir. Yapının kullanımından, yıkımına kadar ki süreçte doğaya zarar vermesi önlenmelidir. Bu sayede hem yapıların çevreye zarar vermesi önlenmiş olur hem de doğal olanaklardan yararlanılabilmektedir. Yapılar tasarımlarının bulunduğu coğrafyanın şartlarına göre olması, mekan bağlantılarının bu yönde gerçekleşmesi, mevcut ekolojik düzene etkilerin minimum olmasını sağlayacaktır.

1.4. Bölüm Sonucu

Sürdürülebilirlik kapsamında ofis yapılarının incelenmesini ele alan bu çalışmada öncelikle çevre, ekoloji ve sürdürülebilirlik kavramlarının tanımı yapılmış ve genel özellikleri ele alınmıştır. Çevresel yaklaşımlar üç bölümde sınıflandırılarak yapı tasarımı ile bağlantısı kurulmuştur. Çevre kavramı ile beraber çevre sorunları üzerinde yapıların etkisi, bunun sonucu doğan ekolojik yaklaşımlar ve sürdürülebilirlik kavramlarına değinilmiştir.

Küresel ısınmanın etkisiyle insanoğlu doğal kaynakları tüketmekte ve yenilebilir enerji arayışı içine girmektedir. Yapı çevre ilişkisi kapsamında; yapıların çevreye verdiği zararları minimize etmek ve ihtiyaç duyduğu enerji için doğaya yönelmesi sonucu ortaya çıkan sürdürülebilir yapı anlayışından bahsedilmiştir.

Bu bölümde sürdürülebilirlik çevre ve mimarlık arasında bağlantı kurularak sürdürülebilir yapıların önemine değinilmiştir. Binaların çevreye vermiş olduğu zarar ve tükettiği enerji doğal dengeye saygılı ve uyumlu yapı ve yaşam ihtiyacını gerekli kılmıştır.

(28)

2. YEŞİL BİNALARA KAVRAMSAL YAKLAŞIMLAR

Bu bölümde yeşil bina kavramı incelenmiş; Dünya çapında geçerliliği olan yeşil bina sertifikalandırma yöntemlerinden LEED, BREAM, GREENSTAR, CASBEE, ISBTool sertifika sistemleri alt başlıklar halinde açıklanmıştır.

2.1. Yeşil Bina Tanımı

Dünyamızın karşı karşıya kaldığı çevresel tehditler, susuzluk, hava kirliliği ve küresel ısınma barınma ihtiyacı olan biz insanların bu ihtiyacımızı çevreye olan zararı minimum düzeye indirerek gidermemizi gerektirmektedir. Bu yaklaşımlar sonucu ekolojik bina ve yeşil bina kavramları oluşmuştur. Yeşil bina kavramı ile beraber çevre dostu, doğaya saygılı ve enerji ihtiyacını karşılayabilen yapılar ortaya çıkmıştır. Bu yapılar belirli sistemler ve standartlar doğrultusunda sertifikalandırılmaktadır.

‘Binaların yeşil olarak tanımlanabilmesi için, sürdürülebilir arazi planlaması, su ve enerji, ekolojik malzeme kullanımı, iç ortam hava kalitesi, kullanıcı sağlığı ve konforu, ulaşım ve atıkların kontrolü, akustik ve kirlilik gibi alanlarda belli standartları karşılaması gerekir. Bu konular altında kaynakların verimli kullanılması, binanın tasarım ve inşaat sürecinde çevreye etkisinin azaltılması amaçlanır’ (Erten, 2011).

‘Geleneksel Binalarda;

 İnşaat ve kullanım süreçlerinde dünyadaki tatlı su kaynaklarının yaklaşık 16%’sını,

 Ağaç kaynaklarının 25%’ini, malzeme kaynaklarının 30%’unu,  Enerji kaynaklarının 40%’ını tüketmektedir.

 Küresel ısınmaya neden olan CO2’in 35%’i inşaat kaynaklıdır.

 Toprak israfının 40% inşaat süreci ve devamında açığa çıkan atıkların depolanması sonucu meydana gelir.

Stratosferdeki ozon tabakasında azalmaya neden olan kimyasalların 50%‟si geleneksel bina sektörü tarafından üretilir’ (Kıncay, 2009).

(29)

Yeşil binalar da ise tüm bu olumsuz etkiler minimize edilerek doğaya saygılı, teknoloji ve ekoloji kavramlarını ortak paydada birleştiren tasarım anlayışı uygulanmaktadır. Binaların yapımında harcanan enerji, kullanılan malzemelerin türevi ve doğaya verilen zararlar düşünüldüğünde sürdürülebilirlik anlayışı sayesinde tüm bu olumsuz etkiler minimize edilerek bulunduğu çevreye saygılı, kendi enerjisini üretebilen, yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih eden, sağlıklı bir iç mekân sunan yeşil binalar ortaya çıkmıştır. Yeşil binalar; insanların çevreyle en uyumlu şekilde yaşamasını sağlamak, enerji kaynaklarını verimli kullanmak, iç mekan kalitesini artırarak sağlıklı bir yaşam alanı sunmak ve çevresel tahribatı en aza indirmek amacı ile inşa edilmektedir.

Yeşil binaların başlıca avantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir:  Binalardan kaynaklı karbondioksit salınımını azaltması  İnşaat aşamasında çevre tahribatını en aza indirgemesi  İşletme masraflarının azalması

 Yenilenebilir enerjinin kullanımını ve geliştirilmesini sağlaması  Hafriyat ile ortaya çıkan atık malzemenin değerlendirmeye alınması  Yeşil çatı uygulaması ile yağmur sularının biriktirilip kullanılması  Doğal ışıktan yararlanma

 Enerji tasarrufu sağlaması

 İzolasyon sistemleri ile ısıtma soğutma maliyetlerinin azaltılması  Binanın değerini artırması

 Kullanıcılara daha sağlıklı ve verimli ortamın sunulması

 Kentsel yaşam alanlarına değer katması (Erdede ve Bektaş, 2014). Yeşil binalar; yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilerek, bütüncül bir anlayışla ve sosyal &çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık

(30)

üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı, sürdürülebilir yapılar olarak tanımlanmaktadırlar. Bir binanın yeşil olması için tasarım aşamasından inşaat bitimine kadar binanın çevresel etkileri değerlendirilerek bu etkilerin azaltılması için önlemler alınmaktadır. Yeşil bina kavramı konuttan alışveriş merkezine, ofisten hastaneye, okuldan endüstriyel binaya kadar her tür yapı için uygulanabilmektedir (Sur, 2012).

Yeşil binaların tasarım ilkeleri; yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, inşaat atıklarının minimize edilmesi, doğaya verilen zararın en aza indirgenmesi, güneş, rüzgar ve su gibi doğal kaynakları kullanarak enerji üretimini sağlaması, doğal ışık ve havalandırma kullanılması, atık suların ve yağmur sularının revize edilerek kullanılması ve karbondioksit salınımını azaltması gibi bina değerini arttıran ve sağlıklı yaşam alanları sunan tasarım anlayışıdır.

Yeşil yapılar doğal ışık ve iyi bir iç mekân hava kalitesiyle kullanıcıların sağlığını ve üretkenliğini korur ve geliştirirken, yapım ve kullanım sırasında doğal kaynakların tüketimine duyarlı olup, çevre kirliliğine neden olmayan, yıkımından sonra diğer yapılar için kaynak oluşturan ya da çevreye zarar vermeden doğadaki yerine geri dönen yapılardır (Sev, 2009).

2.2. Yeşil Bina Kavramının Tarihsel Gelişimi

Yeşil Bina olma kriterlerinin en başında gelen sürdürülebilirlik kavramı 1970’li yıllarda dünyada meydana gelen enerji krizinden sonra giderek önem kazanan bir kavram haline gelmiştir. Bu tarihten itibaren gerek küresel gerekse ulusal ve yerel düzeyde enerji verimliliği, enerjinin korunumu, yenilenebilir enerji üzerine birçok bilimsel araştırma yapılmış ve konferans düzenlenmiştir. Aynı yıllarda Beyaz Saray ve Amerikan Hükümeti artan temiz hava, su ve toprak talebi doğrultusunda “United States Environmental Protection Agency” (EPA)’yı kurmuştur. Bu kuruluşun amacı doğal çevreye verilen zararların düzeltilmesi ile daha temiz bir çevre için yeni kriterler oluşturarak topluma yol göstermektedir (Şenol, 2009).

‘Sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında önem taşıyan tarihler şöyledir:  1972 “İnsan ve Çevre Konferansı”,

(31)

 1980 yılında yayımlanan Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Programı ve Dünya Koruma Stratejisi,

 1987 tarihli Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Ortak Geleceğimiz (Brundtland Raporu),

 1992 yılında gerçekleştirilen ve Gündem 21 Eylem Plan‟ ın kabul edildiği Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio De Janeiro),

 1992 yılında gerçekleştirilen Avrupa Birliği 5. Eylem Programı,  1993 yılında Birleşmiş Milletler şartnamesinin ve Konferans’ ta Gündem 21’in hükmü üzerine oluşturulan Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu,

 1995 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansı,

 1996 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı-Habitat II,

 1997 yılında Japonya’da imzalanan “Kyoto Protokolü” tarihsel süreçteki önemli çalışmalardır (Şimşek, 2012).

Ayrıca 1997 yılında Rio + 5 Forumu ve 2002 yılında gerçekleştirilen “Sürdürülebilir Gelişme Konferansı” diğer bir önemli adımdır. Bu tarihten sonra da sürdürülebilir gelişme ile ilgili birçok çalışma ve araştırma yapılmıştır. Sürdürülebilirlik kavramı ile ilgili olarak güncel durumu ve sektörel gelişmeleri anlatan bilgilendirme toplantıları, yeşil binalarda kullanılan sertifika sistemleri ile ilgili konferanslar devam etmekte olup, sürdürülebilirlik ve yeşil bina kavramları özellikle bölgesel ve kentsel gelişim, yapı sektörü, gayrimenkul sektörü ile ilgili konferanslarda sıklıkla yer almaktadır (Şimşek, 2012).

1996 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat II Konferansının sürdürülebilir gelişmenin tarihsel sürecinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Gerek Habitat II‟ de kabul edilen İstanbul Bildirgesi ve gerekse Habitat Gündem’inde sürdürülebilir gelişme kavramı ile insan yerleşimleri arasında sıkı ilişkiye oldukça ayrıntılı olarak değinilmiştir. Habitat Gündem’inde sürdürülebilir gelişme ile ilgili olarak “İnsan yerleşimleri ve sürdürülebilir gelişme süreci birbirini destekleyici ve

(32)

karşılıklı bağımlılık içinde olacaktır. İnsan yerleşimleri planlı, sürdürülebilir gelişmenin sorumluluğunu üstlenecek biçimde geliştirilmiş ve iyileştirilmiş olmalıdır” ifadesi yer almaktadır (Şenol, 2009).

2003 tarihinde “Green Buildings and Sustainable Development: Making the Business Case” adında bir forum düzenlenmiştir. Forumun amacı yeşil bina gelişiminin önündeki engellerin tartışılması ve etkili yeşil bina gelişiminin nasıl sağlanabileceği (olabilirlik incelemesi) ile ilgili teşviklerin yapılması olmuştur. Bu amaçla Amerika Yeşil Bina Konseyi (USGBC) ve ULI gibi sürdürülebilir gelişimi savunan organizasyonlar sunumlar yapmıştır (Şenol, 2009).

Yapı tasarımı alanında yeşil binaların önemi her geçen yıl artmaktadır. Gayrimenkul geliştirme sürecinde yeşil binalara ayrılan pay büyümekte bu konuda daha bilinçli uygulamalar yapılmaktadır. Yeşil bina anlayışı tek tip yapılarda değil, ofis, konut, alışveriş merkezi, otel gibi her türlü yapıda ve kamu binalarında da uygulanmaktadır. Bu binalar çevreye duyarlı, doğa ile uyumlu, doğal kaynakların kullanımında hassas yaklaşılarak planlanmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde en büyük arazi sahibi olan The United States General Services Administrative (GSA) kamu yapılarının yüksek kaliteli olmasını ve kullanıcı beklentisini karşılamasını sağlamaktadır. Bu amaçla GSA Amerika Birleşik Devletleri Yeşil Bina Konseyine (USGBC) bütün kamu binaları projelerinde LEEDTM derecelendirme sistemini uygulaması için yetki verilmesini talep etmektedir. Bu uygulamayı izleyen ve kamusal alanların geliştirilmesi için federal fon alan birçok devlet yönetimi de aynı derecelendirme sistemini talep etmektedir. Bu talebin devlet birimlerinde giderek artması yakın zamanda özel sektördeki projelerde de benzer uygulamaların gerekli olacağını göstermektedir (Şimşek, 2012).

Dünyada birçok ülke sürdürülebilir gelişmeyi desteklemek adına vergi avantajları sağlamakta, düzenlenen organizasyon ve yarışmalar ile sürdürülebilir gelişim süreci desteklenmektedir. Bu konunun özellikle yasalarca da destekleniyor olması ve halkın katılımı süreci hızlandırmaktadır. Yapılan uygulamalardan birçoğu mevcutta kullanılan enerjinin azaltılmasına yöneliktir. Örnek olarak Avrupa Yatırım Bankası’nın sürdürülebilir gelişme için toplu taşıma projelerine ek kredi vermesi ve

(33)

enerji, çevre, altyapı gibi konularda yapılan çalışmalara teşvik vermesi gösterilebilir (Şenol, 2009).

Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramı çevresel sorunlarının ve enerjiye duyulan ihtiyacın artması sonucu ortaya çıkmıştır. Gayrimenkul geliştirme sürecinde sürdürülebilirlik ve yeşil bina kavramlarına ilişkin uygulamalar 2008 yılında başlamıştır. Enerji verimliliği hususunda kalkınma planları ve yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Avrupa Birliği uyum sürecinde, yapı sektöründe yalıtım, atık kontrolü, enerji tasarrufu ve zemin etüdü gibi alanlarda ciddi ilerleme kaydedilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Enerji Bakanlığı Faaliyet Raporları doğrultusunda 1998 yılında hazırlanan ve 2000 yılında ‘Isı Yalıtım Yönetmeliği’ olarak kabul edilen yasa ilk örnekler arasında sayılabilmektedir.

2.3. Yeşil Bina Sertifika Sistemleri

Yeşil binalarında uygulama denetçisi olarak kullanılan bina sertifika sistemleri, yapının çevreye olan etkilerini, yenilikçe sistemlerini ve enerji ihtiyaçları ile doğal kaynaklara olan etkisini incelemekte ve buna göre derecelendirmektedir. Yeşil binaların incelenmesinde sertifika sistemlerinin rolü büyüktür. Binalarda görülen uygulamaların hangi alanda ve oranda yapıldığını tespit ederek puanlama sistemi sayesinde derecelendirebilmektedir. Bu sayede yeşil binalar kavram olarak değil uygulamalı sistem olarak sektörde yer almaktadır.

Başlıca yeşil bina sertifika sistemleri;

BREEAM GREENSTAR DGNB HK-BEAM SBAT LEED CASBEESBTOOL CEPAS

Dünyada yeşil bina kavramını hayata geçirip, kendilerine ait yeşil standartlar ve bina değerlendirme sertifikası oluşturan veya yeşil bina sertifikalarından birini adapte eden birçok ülke bulunuyor. Amerika, İngiltere, Avustralya ve Almanya bu ülkeler arasında yer almaktadır. ‘Dünyadaki yeşil bina sertifika sistemlerinin başlıcaları, 1990’da İngiltere’de ortaya çıkan BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Method), 1998’de Amerika Birleşik

(34)

Devletleri’nde ortaya çıkan LEED (Leadership in Energyand Environmental Design), 1998’de gelişmiş ülkelerin bir araya gelmesiyle kurulan IISBE (International Initiative for Sustainable Built Environment), 2003’de BREEAM’den uyarlanarak Avustralya’da oluşturulan Greenstar, 2004’de Japonya’da ortaya çıkan CASBEE (Comprehensive Assessment for Building Environmental Efficiency) ve 2009’da Almanya’da ortaya çıkan DGNB (Deutsche Gesellschaftfur Nachhaltiges Bauen)’dir. Dünyada Aralık 2010 itibariyle 6 binden fazla bina LEED sertifikası sahibi, 20 binden fazla da sertifika almaya aday bina bulunuyor. Dünyada yeşil bina projeleri hızla artarken, ülkeler kendi şartlarına uygun değerlendirme sistemleri oluşturarak ve yeşil bina ölçütlerini yönetmeliklere dahil ederek bu kavramın yaygınlaşması konusunda çalışmalarını sürdürüyor’ (Erten, 2011).

Ekolojik mimarlık anlayışı ile beraber kullanılmaya başlayan sertifika sistemleri tüm dünyada yaygınlık göstermektedir. Başlıca sertifikalar, Breeam, Leed, Sbtool, Green Star ve Casbee gibi birçok ülkede kullanılan sertifika sistemleridir. Bu sistemlerin kullanılmasında ilk hedef ortaya çıktıkları ülkenin özellikleri, iklimi, bölgesel standartları doğrultusunda her ülkenin kendine özgü değerlendirme sisteminin bulunmasıydı. Ancak yeşil bina konusunda bilinçlenmenin artması ve politikalar geliştirilmesi sonucu bu sistemler yerel olmaktan çıkıp uluslararası alanda kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak Leed ve Breeam sertifikaları global kimlik kazansalar da günümüzde bir çok sertifika sistemi dünya çapında kullanılmaktadır.

Türkiye’de mevcutta yeşil bina olarak adlandırılan yapılar; ağırlıklı olarak LEED ve BREEAM sertifikası almış projelerdir. Türkiye’nin henüz kendine özgü bir yeşil bina sertifikalandırma sistemi mevcut değildir. Fakat Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği bu konuyla ilgili çalışmalarını sürdürmektedir (Sur, 2012).

Yeşil bina sertifikalandırma sistemi adına Türkiye’de, Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği tarafından çalışmalar yürütülmektedir. Yapılan araştırmalar incelemeler sonucu Türkiye’nin iklimi ve yaşam koşulları göz önüne alınarak bir sertifikalandırma sistemi oluşturulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda yapılan çalışmalarda mevcut bulunan ve uluslararası alanda kullanılan sertifika sistemlerinin Türkiye’ye uyarlanması yer almaktadır. Tablo-2.1.’de sertifika sistemleri ve değerlendirme kriterleri hakkında bilgi verilmektedir.

(35)

Tablo-2.1. :Sertifikasyon Sistemleri Değerlendirme

Sistemi

BREEAM LEED SBTOOL CASBEE GREEN

STAR Oluşturulduğu

Tarih

1990 1998 1998 2001 2003

Ülke İngiltere Amerika Kanada Japonya Avustralya

Kriterler -Yönetim -Enerji -Su -Ulaşım -Sağlık ve Konfor -Atık -Malzemeler -Arazi Kullanımı ve Ekoloji -Kirlilik -Yenilik -Yenilik ve Tasarım -İç Mekân Hava Kalitesi -Malzeme ve Kaynaklar -Sürdürülebilir Arsalar -Su Etkinliği -Enerji ve Atmosfer -İç Mekân Hava Kalitesi -Enerji ve Kaynak Tüketimi -Çevresel Yükler -Sosyal ve Ekonomik Esaslar -Kültürel ve Algısal Esaslar -Arsa Seçimi, Proje Planlama ve Geliştirme -İç Mekân Çevresi -Servis Kalitesi -Arsada Dış Mekân Çevresi -Enerji Kaynaklar ve -Malzemeler -Arsa Dışındaki Çevre -Enerji -Malzeme -İç Mekân -Çevre Kalitesi -Ulaşım -Yönetim -Su -Arazi Kullanımı ve -Ekoloji -Kirlilik -Yenilik Sertifika Düzeyleri -Geçer (1 Yıldız) -İyi (2Yıldız) -Çok İyi (3 Yıldız) -Mükemmel (4 Yıldız) -Olağanüstü (5 Yıldız) Sertifika (40-49 puan) Gümüş (50-59 puan) Altın (60-79 puan) Platin (80 puan ve üstü) -1 (olumsuz) 0 (Kabul Edilebilir) 3 (İyi Uygulama) 5 (En İyi Uygulama) S,A,B+,B-,C 4 Yıldız (45-59 puan) 5 Yıldız (60-74 puan) 6 Yıldız (75-100 puan)

Kaynak: Erdede ve Bektaş,2014.

Sertifika sistemleri, mevcut binanın, yapı projesinin veya yenilenen binanın yeşil bina olabilmesi için sertifika kriterleri doğrultusunda uygulamalarda bulunması gerekmektedir. Bu ölçütlerin her birinin bina sistemindeki önemine göre puanlama ve derecelendirmesi mevcuttur. Sertifika sistemleri, yapının ölçütlerine göre değerlendirilmesi ve puanlama sistemi ile oluşmaktadır. Toplam puanlarına göre yapıların yeşil bina olma dereceleri belirlenmektedir.

‘Pek çok ülke gibi Türkiye de bu sistemleri baz alarak kendi sistemini oluşturmaya çalışmaktadır. Ülkemizde henüz yasal olarak geçerli olmamakla beraber, farklı alanlardan insanların katılımıyla ortak olarak oluşturulan iki tane sistem vardır. Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK), 2007 yılında yapı sektörünün sürdürülebilir ilkeler ışığında gelişmesine katkı sağlamak amacıyla kurulmuştur. ÇEDBİK’in hazırlamış olduğu sistem, LEED ve BREEAM örnek

(36)

alınarak Türkiye için Ulusal Yeşil Bina Sertifikası alınmasına yönelik hazırlanmıştır. Bir diğer sertifika sistemi olan Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar (SEEB-TR), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) bünyesinde çalışmalarına başlamıştır. Her iki sistem de diğer ülkelerde yapılan çalışmaları detaylı olarak incelemiş, ülkemizin yerel şartlarına uygun olacak şekilde yeni bir sertifika sistemi oluşturmuştur. Sistemlerin uyguladığı kriterler ve sertifika düzeyleri Tablo-2.2.’de gösterilmiştir’ (Erdede ve Bektaş,2014).

Tablo-2.2: Türkiye’deki Sertifikasyon Sistem Çalışmaları Değerlendirme

Sistemi

YEŞİL KONUT (ÇEDBİK) SEEB-TR (MSGSÜ)

Oluşturulduğu Tarih 2013 2013 Kriterler Yönetimi Kullanımı Kullanımı rım Sertifika Düzeyleri

Kaynak: Erdede ve Bektaş,2014.

2.3.1. Breeam Sertifikası (1990) - İngiltere

Breeam sertifika sistemi 1990 yılında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Devlet tarafından kurulan bu sistem daha sonra oluşturulan tüm değerlendirme sistemlerine öncülük etmiştir. Breeam sertifika sistemi, 1997 yılında özel araştırma vakfı ile birleşmiştir. 2006 yılından itibaren ise tüm dünyada kullanılan yeşil bina sertifika sistemi halini almıştır.

(37)

Breeam sertifika sisteminin kullanılması ile; binaların doğaya saygılı olarak tanınmaları, sürdürülebilir tasarım anlayışının arttırılması ve bu konuda bilinçlenme sağlamak hedeflenmektedir. Bu sistem sayesinde, yapıların çevresel zararı minimuma indirilmesi, doğaya saygılı yapıların tanınması, modern teknolojilerin kullanımı ile yenilikçi tasarımlara yöneltmek, ekolojik yapılar hakkında bilinçlenmeyi sağlamak amaçlanmıştır.

Sistemin kullanımı; yeni binalar, mevcut yapılar, proje sürecindeki yapılar veya ek yapılar gibi birçok alanı kapsamaktadır. Tasarım aşamasında olan yapılar için ön değerlendirme yapılır ve daha sonra bina inşası bitince genel değerlendirme ile beraber sertifikalandırma işlemi yapılır.

Şekil-2.1: Breeam Değerlendirme Yapısı

Kaynak: Anbarcı vd.,2012.

Breeam sertifika sistemi ile değerlendirilen yapılar türlerine göre; ofis, konut, kamu yapıları, eğitim yapıları, satış binaları ve sanayi yapıları olarak değerlendirilmektedir. Belirtilen yapı türleri dışında kalanlar ise özel imalat kılavuzu ile incelenmektedir. Her bir yapı türü için farklı ölçütler oluşturulmuştur. Oluşturulan bu ölçütler; yönetim, sağlık ve konfor, enerji, ulaşım, su, malzeme, atıkları, arazi kullanımı ve ekoloji, kirlilik ve yenilikçilik olmak üzere 10 başlık altında yer almaktadır.

(38)

i. Yönetim

İşletmeye alma, müteahhitlerin çevresel ve sosyal iş kuralları, inşaat sahası etkileri, yaşam döngüsü maliyet analizi bulunmaktadır. Binaların oluşum safhası ve sonrası için yönetiminde önemli etken olan ölçütler konulmaktadır.

ii. Sağlık ve Konfor

Günışığı, görüş alanı, kamaşma kontrolü, yüksek frekanslı aydınlatma, iç ve dış aydınlatma düzeyleri, aydınlatma bölgeleri ve kontrolleri, doğal havalandırma imkânı, iç mekan hava kalitesi, uçucu organik bileşenler, ısıl konfor, ısı bölgeleri, mikrobiyal kirlenme, akustik performansı olmak üzere insan sağlığını ve konforunu esas alan maddeler altında değerlendirme yapılmaktadır.

iii. Enerji

Enerji verimliliği, süzme sayaçlar, yüksek enerji yükü, dış ortam aydınlatması, bina kabuğu performansı ve hava sızdırmazlık, soğuk depolar, asansörler, yürüyen merdivenler ve yollar, düşük veya sıfır karbon teknolojileri bulunmaktadır. Bu ölçütler sayesinde bina enerji tüketimlerinin minimuma indirilmesi hedeflenmektedir.

iv. Ulaşım

Toplu ulaşım imkânının sağlanması, kentsel donatılara yakınlık, ulaşım alternatifleri, yaya ve bisikletlilerin güvenliği, azami otopark kapasitesi, ulaşım bilgi noktası, dağıtım ve manevra alt başlıkları yer almaktadır. Belirlenen alt başlıklar ve ölçütler sayesinde toplu taşıma araçlarının ve bisiklet kullanımının arttırılması amaçlanmıştır. Bu sayede karbon ayak izi azaltılmış olacaktır.

v. Su

Su tüketimi, su sayacı, ana su kaçaklarının tespiti, sıhhi tesisat suyunun kesilmesi, sulama sistemleri, araç yıkama, yerinde su arıtma maddeleri bulunmaktadır. Su tasarrufunu amaçlayan yenilikçi yöntemler sunulmakta ve değerlendirmeler bu doğrultuda yapılmaktadır.

(39)

vi. Malzeme

Malzeme şartnameleri, sert peyzaj ve çevre duvarları, cephenin yeniden kullanımı, taşıyıcı sistemin yeniden kullanımı, malzemelerin sorumlu kaynaklardan edinilmesi, yalıtım, dayanıklılık-süreklilik için tasarlamak alt başlıkları yer almaktadır. Kullanılan malzemelerin üretiminde doğal kaynaklara minimum zararı olan, iç mekân kalitesini arttıran düşük salınımlı malzeme kullanımına teşvik edilmektedir.

vii. Atık

İnşaat alanı atık yönetimi, geri dönüştürülmüş agregalar, geri dönüştürülmüş atıkların depolanması, atık sıkıştırma/balyalama presi, kompost, zemin kaplamaları alt başlıkları bulunmaktadır. Bu ölçütler sayesinde yapıların inşasından yıkıma kadar olan süreçte oluşturdukları atıkların kontörlünün sağlanması ve minimize edilmesi hedeflenmiştir.

viii. Arazi kullanımı ve Ekoloji

Arazinin yeniden kullanımı, bulaşıcılarla kirletilmiş arazi, arazinin ekolojik değeri ve ekolojik özelliklerinin korunması, yapılaşmanın ekolojiye etkilerinin azaltılması, yapılaşmanın biyo çeşitlilik üzerinde uzun dönem etkilerinin azaltılması alt başlıkları yer almaktadır. Bu kriterler doğrultusunda tarım arazilerinin ve biyolojik çeşitliliğin korunması hedeflenmiştir.

ix. Kirlilik

Binalarda kullanılan soğutucu akışkanların küresel sınmaya etkileri, soğutucu akışkan sızıntılarının önlenmesi, soğuk hava depolarında kullanılan akışkanların küresel ısınma potansiyeli, ısı kaynaklarının NOx salınımları, su yatağı kirliliğinin azaltılması, taşkın riski, gece ışık kirliliğinin azaltılması, gürültü azaltımı alt başlıkları bulunmaktadır. Yapılarda kullanılan zararlı akışkanların kullanımını azaltmak, ışık ve gürültü kirliliğini önleyen, doğal kaynaklara toprağa ve suya verilen zararı önleyen tasarımlara teşvik edilmiştir.

(40)

x. Yenilikçilik

Bu başlık, sürdürülebilir tasarım anlayışı ile yapılan yenilikçi yapı uygulamalarını üstün performans olarak değerlendirmektedir.

Tablo-2.3: Breeam Değerlendirme Ölçütleri

YÖNETİM

İşletmeye alma

Müteahhitlerin çevresel ve sosyal iş kuralları İnşaat sahası etkileri

Yaşam döngüsü maliyet analizi

SAĞLIK VE KONFOR

Gün ışığı İç mekân hava kalitesi Görüş alanı Uçucu organik bileşenler Kamaşma kontrolü Isıl konfor

Yüksek frekanslı aydınlatma Isı Bölgeleri İç ve dış aydınlatma düzeyleri Mikrobiyal kirlenme Aydınlatma düzeyleri ve kontrolleri Akustik performans Doğal havalandırma imkânı

ENERJİ

Enerji verimliliği Bina kabuğu performansı ve hava sızdırmazlık Süzme sayaçlar Soğuk depolar

Yüksek enerji yükü Asansörler Yürüyen merdivenler ve yollar Dış ortam aydınlatması Düşük veya sıfır karbon teknolojileri

ULAŞIM

Toplu ulaşım imkânının sağlanması Azami otopark kapasitesi Kentsel donatılara yakınlık Ulaşım bilgi noktası Ulaşım alternatifleri Dağıtım ve manevra Yaya ve bisikletlerin güvenliği

SU

Su tüketimi Sulama sistemleri Su sayacı Araç yıkama Ana su kaçaklarının tespiti Yerinde su arıtma Sıhhi tesisat suyunun kesilmesi

MALZEME

Malzeme şartnameleri Malzemelerin sorumlu kaynaklardan edinilmesi Sert peyzaj ve çevre duvarları Yalıtım

Cephenin yeniden kullanımı Dayanıklılık-süreklilik için tasarlamak Taşıyıcı sistemin yeniden kullanımı

ATIK

İnşaat alanı atık yönetimi Atık sıkıştırma/balyalama presi Geri dönüştürülmüş agregalar Kompost

Geri dönüştürülmüş atıkların depolanması Zemin kaplamaları ARAZİ

KULLANIMI VE EKOLOJİ

Arazinin yeniden kullanımı Bulaşıcılarla kirletilmiş arazi

Arazinin ekolojik değeri ve ekolojik özelliklerinin korunması Yapılaşmanın ekolojiye etkilerinin azaltılması

Yapılaşmanın biyoçeşitlilik üzerinde uzun dönem etkilerinin azaltılması

KİRLİLİK

Binalarda kullanılan soğutucu akışkanların küresel ısınmaya etkileri Soğutucu akışkan sızıntılarının önlenmesi

Soğuk hava depolarında kullanılan akışkanların küresel ısınma potansiyeli Isı kaynaklarında NOx salımları

Su yatağı kirliliğinin azaltılması Taşkın riski

Gece ışık kirliliğinin azaltılması Gürültü azaltımı

(41)

2.3.2. Leed Sertifikası (1998)- Amerika

Leed sertifika sistemi, 1998 yılında USGBC tarafından, binaların sürdürülebilirlik anlayışı ile geliştirilmesi ve bu yapı türlerine teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Yapı sektörünün doğal çevreye olan zararını minimuma indirmek, bu alanda yapılar arası rekabeti sağlamak ve yeşil bina oluşumunu arttırmak hedeflenmiştir. Leed sertifika sistemi, sürdürülebilir arazi, su verimi, enerji verimliliği, malzeme ve kaynaklar ve iç mekân kalitesi olmak üzere 5 ana başlık altında değerlendirme yapmaktadır. Leed sertifikası, yapıları bu başlıklar altında incelemekte ve puanlama sistemi kullanmaktadır. Bu puanlama sistemi doğrultusunda ise ulaşılan puan değerine göre binalara; 40-49 puan arasına sertifika, 50-59 puan arasına Gümüş sertifika, 60-79 puan arasına Altın sertifika ve 80 puan ve üzeri için Platin sertifika verilmektedir ( Erdede ve Bektaş,2014).

Leed sertifikalandırma sistemi ile yapı sektöründe sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmaların arttırılması ve bu alanda yeni çalışmalar yapılarak yeşil bina oluşum sistemlerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Leed sertifikası başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde kullanılmaktadır. Bu sistemle ortalama 14.000’den fazla yeşil bina projesi sertifikalandırılmıştır. Bu sistemle projenin incelenmesi, puanlama yapılması ve belgelendirilmesi şeklinde işlemektedir (Sev ve Canbay,2009).

Bugün uluslararası düzeyde en çok kullanılan değerlendirme sistemlerinden bir tanesi Leed Sertifika Sistemi’dir.Türkiye’de en çok kullanılan sertifika sistemi olan Leed, uygulanan ve projelendirilen yapıları sürdürülebilir tasarım ölçütlerine uygunluğu, çevre dostu olması ve doğaya saygılı yapılar olması açısından sertifikasyon sistemi yapmaktadır.

‘Bir binanın yeşil olabilmesi için Leed beş adet koşulun yönetimi büyük önem taşımaktadır. Bunlar sırasıyla;

(42)

 İç hava kalitesi  Malzemeler  Kurulu alan

 Su

Leed sertifikası ile onaylanmış binaların genel özellikleri aşağıdaki şekilde belirtilebilir.

 Sağlıklı

 Konforlu

 Uzun süre dayanıklı  Enerji verimli

 Çevreye karşı duyarlı’ (Heperkan vd.,2009).

Leed sertifika sistemi, yapıları 8 farklı kategoriye göre değerlendirmektedir. Bunlar;

1) Yeni yapılar 2) Büyük onarımlar 3) Mevcut yapılar 4) Ticari iç mekânlar 5) Okullar

6) Mahalle kalkındırma projeleri 7) Konutlar

(43)

Şekil-2.2: LEED Performans Kategorileri Dağılım Oranları

Kaynak: Sev ve Canbay,2009.

2.3.3. SBTool Sertifikası (1998) - Kanada

‘SBTool, 1998 yılında GBC (GreenBuilding Challenge) tarafından Gbtool adında geliştirilen, GBC’nin tüm süreçleri Kanada Tabii Kaynakları tarafından devir alınınca, tüm sorumluluk IISBE’ye geçmiştir. Gbtool, Mart 2008’de ise SBTool isminde Microsoft Excel programında geliştirilmiş, her çeşit yerel koşula ve bina türüne uyarlanabilecek, çevresel değerlendirme aracı olmuştur’ (Anbarcı vd., 2012).

Sbtool sertifika sistemi, yapıları doğrudan değerlendirmeyen genel olarak inceleyen ve istenilen koşullara uyarlanabilen bir sistemdir. Sistem kapsamında yapılar,

1. Arsa seçimi, proje planlama ve geliştirme, 2. Enerji ve kaynak tüketimi,

3. Çevresel yükler,

4. İç mekân çevre kalitesi, 5. Servis kalitesi,

6. Sosyal ve ekonomik esaslar,

7. Kültürel ve algısal esaslar olmak üzere 7 başlık altında incelenmektedir.

(44)

Sbtool sertifika sisteminde de diğer sertifika sistemlerinde olduğu gibi ana başlıklar altında birçok alt başlıkla yapılar incelenmektedir. Sistemin kullanılmak istenilen bölgeye göre uyarlaması yapılabilmektedir. Uyarlamayı yapan kurul akademisyenlerden ve yerel kuruluş üyelerinden oluşmaktadır. Bu kurul iki aşamalı ağırlık katsayı uygulaması yaparak yapı performansını değerlendirmektedir. Değerlendirme sisteminde puanlar -1 ile 5 arasında olmaktadır.-1 puan olumsuz performans, 0 puan kabul edilebilir düzey, 3 puan iyi uygulama, 5 puan ise en iyi uygulama olarak değerlendirilmektedir (Sev ve Canbay, 2009).

Sbtool sistemi ilk versiyonu olan Gbtool sistemine göre daha kolay anlaşılabilir ve uygulanabilir bir değerlendirme sistemi halini almıştır. Ana hedefi olan uygulanacağa bölgeye göre uyarlanabilmesi, kullanıcılara ve uyarlamayı yapan ekibe esneklik imkânı sağlamaktadır(Sev ve Canbay, 2009).

Şekil-2.3:SBTool performans kategorileri ve dağılım oranları

Kaynak: Sev ve Canbay, 2009.

‘SBTool, bina ve projelerin sürdürülebilirlik performansının değerlendirilmesi için genel bir çerçevedir. Aynı zamanda yerel organizasyonların derecelendirme sistemlerini geliştirmesine yardımcı olan, kendi yerel koşullarını ekleyebilecekleri kendi dillerinde kullanabilecekleri bir araçtır. Yerel koşullar

Referanslar

Benzer Belgeler

Canlıların yaşam temellerini yok etme mevcut ekonomik

Gerçek ekonomi, yaşam döngüsüyle uyumlu ve bu anlamda sürdürülebilir yani katılımcı olmakla, çevresel ilişkiyi dengede tutmakla, yani «ekolojik».

• Yapılarda kullanılan enerjinin büyük kısmı petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt enerji kaynaklarıdır. • Bu kaynaklardan enerji elde etmek için bir yanma

• Yapılarda kullanılan siyah ve gri su olarak tüketim amaçlarına göre sınıflandırılan suların geri dönüştürülerek yapı içinde yeniden kullanılması

Bu nedenle yapay çevre tasarımında yapıların çevre ve kullanıcılarla bir arada varlıklarını sürdürmelerini sağlayan strateji ve yöntemler

• Sürdürülebilir gelişme ile gündeme gelen mimarlıktaki yaklaşımlar ile «yapıların tasarım ve yapımında binaların belli bir süre ve kalitede belli

Çevresel Değerlendirme Araçları, Yaşam Döngüsü Değerlendirmesine yönelik geliştirilmiş, kontrol listesi ile değerlendirme yapan bina çevresel değerlendirme

Sürdürülebilir Binalara Yolculukta Kilometre Taşları Olarak Yüksek Performanslı Binalar Yüksek Performanslı Binalar yaşam döngüsü çerçevesinde başta enerji olmak