• Sonuç bulunamadı

Edebiyat bizde başı boş bir meslektir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edebiyat bizde başı boş bir meslektir"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SON P O S T A

■ M B 3B

H¡afta Iiçfiirade n ra@tllar I

Edebiyat bizde başı

boş bir meslektir

Bizde, aklı erenin ermiyenin burnunu soktuğu,

hiçbir hazırlığa lüzum görmeden hakkında

birşeyler söylediği san’attır da

Edebiyatı kastediyorum. Ha­ kikaten bu, bizde, aklı erenin

ermeyenin burnunu soktuğu,

hiç bir hazırlığa lüzum görme

den hakkında söyliyecek eğri

veya doğru bir şeyler bulduğu, her sohbete ve her meclise sal­ lapati girebilen bir sanat ve bir meslektir. Bir mühendis hesabı yanlış tutup ta binayı yahud yolu çarpık yaparsa ayıptır, ma zur görülemez. Esasen, bu işin ehli olmayan da karışmağa ce­ saret edemez.

Fakat edebiyat öyle değildir.

Aklına esen, yirmi yıllık dok­

torluğu, otuz yıllık kimyakerli- ği, kırk yıllık tüccarlığı veya ta

pu memurluğu sonunda, gü

nün birinde, birden, bir Tann ilhamUe şair, romancı, tiyatro yazarı veya sanat tenkidcisi o- luverir!

Ne zaman hazırlanmış nere­ de hazırlanmış, bunca senedir kapalı duran yahud kapalı tut tuğu bu parlak istidadı, hattâ dehâsı nasıl olmuş ta böyle an ..izin kendisini belli etmiş ve meşhur masaldaki şehzade gi­ bi, kırk yıl mı, elli yıl mı, yüz yıl mı, hasılı sayısız uzun yıl- lardanberi uyuya n güzel ve bâ kir sultanı uyandırmağa gelmiş tir. Uyanan sanat, edebiyat o

lacak!. Fakat uyanacak mı?..

Ayakları yorgun ve saçları ağar mış olan ziyaretçide onu sahi

den uyandırabiliri eğe kudret

var mı? Bu, ne geç ziyarettir* Peki, neden böyledir? Neden bazı kimseler, edebiyatın, öyle,

mektepte öğrenilen üç buçuk

metinle bütün incelikleri kaT-

ranabilen bir sanat olduğuna

inanmışlardır? Neden, gönülle­

re istediği anda şair, carları

-ukıldığı zaman hikayeci, bir

hevese kapıldılar mı romancı

ve bir iddiaya giriştiler mi ti - yatıo yazarı olabiliyorlar? Y a­ hud, daha doğrusu, oldum sanı yorlar! Gülünç diyeceksiniz. E

vet, gülünç! Fakat insanlara

bir takım manyalarından ve

zaaflarından ancak kuvvetli bir irade kurtarabiliyor.

Geçenlerde, tanıdığım bir

zat, bir fen adamı, beni görme­ ğe geldi. Elinde, ihtimal Haşet Kitabevinden alınmış, gayet za :if ve büyük siyah clldli, içinde yapraklan kaim ve parlak hal

kalara geçirili mükemmel bir

dorya-blok vardı.

— Bir roman yazdım da, size göstermek isterdim. Ve fikrini­ zi sormak...

Bu başlangıç boşuma gitme­

li. Çünkü böyle meraklıların

.izden mutlaka hayranlık cüm eleri beklediklerini, en ufak bir tenkide karşı yüzlerindeki hat lann bozulduğunu, kaşlarının

.latifçe çatıklığını ve dudakla- ında henüz ses haline gel mİ . yen gizli bir şikâyet titrediğini tecrübemle biliyordum.

Romanın ilk sayfasına şöyle vaba şaşmamak kabil değildi- bir göz attım. Tam klâsik bir

YAZAN

Hatit Fahri Ozansoy

eda İle başlıyordu. Fakat İki

tabiî ve kısa cümleden sonra,

birdenbire, uzun ve uzunluğu

kadar kelimeleri bakımından hayret uyandıran bir cümle ile karşılaşılıyordu.

Bu cümlede, bir kadının por­ tresi çizilmek istenmişti. Yaza­ rın ifadesile, bu kadın, düzgün vücudlu, ateş dudaklı idi, yani şu son yılların malûm ve adetâ klişeleşmiş vasıflarile bir nevi edebiyatın anlattığı kadın! An cak, cümlenin bir yerinde, bu kadının «kudretli dili» de araya karışmıştı.

Sordum:

— Ne demek bu? Kudretli dil? Şu cevabı aldım:

— Yani, gayet güzel söz söy lüyor.

Cümlede, kudretli dili mey dana vuran başka kelimeler ve buuu orada icap ettiren bir se beb te olmadığı cihetle, bu

ce-Fakat umumiyetle, orta bir

ifade ile ve daha ilk sayfaların da can sıkıcı bir takım tafsi­

lâtla dolu olduğunu gördüğüm roman İçin!

— Daha canlı bir üslûp ve ca zip bir hikâye şekli bulmalı, dİ yecek oldum.

Vay efendim, böyle tenkid o- lur mu idi? Yazar bu defa, der­ hal şu cevabı suratıma fırlattı:

— Efendim, oen ... filân geç miş bayatı kaybolmaması için yaşatmak istedim.

— İyi amma, daha alâka veri ci bir Üslûpla...

— Ben evvelce de çok roman lar yazmışımdır. Fakat r.eşret medim.

A ltık bunun üzerine dayana- medim.

inadım:

— Yazık, dedim, neşretmeli

idiniz! Keşki on roman yazıp

da neşretmenin yerine, iyice iş

liyerek, uğraşarak, herkesin

zevk alabileceği ve az çok yeni sayılabilecek bir tek roman yaz sa idiniz ve bunu neşretse idi.

n i z !

Fakat hayretim daha bitmlye çekmiş! Dostum bu sefer bana, Peyami Safanın bu şık dosya içindeki romanın yazısmı dinle (Devamı Sayfa 7, Sü. 6 da)

Referanslar

Benzer Belgeler

“Çorba”, Süreyya ile Metin’in aşk hikâyesinden yola çıkan bir ihanet öyküsü; “Nikâh”, düğün zamanı yarım kalmışlıkların, kaçışların, cesaretin öy- küsü;

Bilindiği gibi; basit filtrasyondan geçmiş ana faz (süt) içindeki, filtrelerin ayıramadığı katı, yarı katı veya yarı sıvı fazların santrifüj kuvveti ile

Saat yap›mc›lar›, sanki saatleri hiç dur- madan binlerce y›l çal›flacakm›fl gibi konufluyor ol- salar da, tipik bir sezyum saati 20 y›ldan daha uzun

Türkiye’nin Akdeniz k›y›lar›n› do¤rudan ya da dolayl› olarak etkilemesi olas› depreflim dalgalar›n›n, son yüzy›ldaki deprem merkezleri kullan›larak tahmin

Anahtar sözcükler: Malign mezotelyoma, çevresel asbest, kad›n Key words: Malignant mesothelioma, environmental asbestos,

Yine akci¤er kanseri hastalar›nda yap›lan bir çal›flmada CA125 düzeyi ortalama 83±14.1 U/ml gibi yüksek bir seviyede saptanm›flt›r; benign akci¤er ve kontrol

Peruz işini bitirirken para smı almak için Hamdi'nin yanına uğramış. Hamdi’nin bir âdeti var: Oturduğu

O da şudur: Saraya mensup bir adamın akrabasından bi­ rini hastanede Doktor İbrahim bey tedavi eder ve hasta iyileşir.. Hasta­ neden çıkar çıkmaz saraya