— 18 — Hazırlayan: Aysen Devrim T.
I
Kantocu Peruz Hanım
İ Kantocu Peruz Hamın, 19.
yüzyılın başlarından Meşru- tiyet devrine kadar İstan-■ bul’da günün yıldızı olarak 1 sahneye çıkmış ve devrinin 1 «İdeal» kadını telâkki edil- I miş bir san'atçı. Nusret Sa- | fa Coşkun 24 yıl önce ya-
J yınladığı bir yazıda Peruz
1 Hanımı şöyle anlatıyor:
1 70 tonluk İngiliz tankla
rına bakarsanız, İstanbul'un 1 bir zamanlar bu kadının ne- B sine canını ve malını feda fi ettiğine şaşarsınız.
I Kimbilir belki de Peruz,
B o devrin «İdeal kadın» telâk 1 kişini temsil ediyordu. Uğ- ; rıında canını ve malını ve
renlerin sayısını Allah bilir, diyorlar. Kendisi de, sesi de 1 san’atı da güzel bir kadın... f Kantoların mucidi. Nota bi- fj liyor. Hattâ beste bile yapı-■ yor. Şivesi de düzgün! El üs Ü tünde olmanın yarattığı bir j şımarıklık mı, yoksa tabiatı jj mı, bilinmez: Sahnede deh- I şetli titiz ve asabı... O söy-
| lerken muzika çalmak bir
§ muzikacılarm eli ayağı tit- jj rermiş. Çünkü, bu fildişi ten 1 lî, kok kömürü siyah gözlü ! dilberin hiç şakası yok. Mu- gj zikacılardan biri küçük bir |J şaka yaptı mı sahnede kıya j| metler kopuyor. Halkın için 1 de yenilip yutulmaz bir haş § lama faslı.. Bir defasında | san’atınm üstadı olan trom i petçi Kirkor'a:
— Varbet, o si bemol ola f cak! Yalmş çalıyorsun! diye | bağırarak adamcağızı seyir-
f
ciîerin huzurunda yerin di li hine geçirişi pek meşhur- f: dur.Nazlı mı nazlı... Biraz ha fi şı ağrısa, hafif bir nezle olsa jj evden çıkmıyor. O olmaym- fg ca da tiyatro bomboş...
üi Lj' J. . uMliüiiBijL ' -UllÜliliiü., bliuü. ÜJİüiuüi
KAVUKLU HAMDI VE PERUZ
Kavuklu Hamdl ile Peruz Hanımın güzel bir fıkraları var, nakledelim:
Peruz, Hamdi ile Küçük
İsmailin Kumpanyasında..
Yine, başı mı ağrımış, nezle mi olmuş, tiyatroya gelme
meğe başlamış... İş dur
muş!.. Hamdi ile Küçük İs mail Yel yeleyerek yelken kürek Peruz’un evine koş muştur:
— Aman Peruz Hanım, ne yap ne et gel... İşler kö tü.. diye yalvarmışlar.
Biraz nazlanmış, sonra da şartlar koşmuş. Kabul etmiş ler. Yalnız İki kanto söyleye cek ücret olarak da iki İn giliz lirası alacak. Bu kadar da değil, hasta olduğundan sallanmaması için bir de tahtaravan yapılacak!..
Peruz Hanım Hint Mihra çeleri gibi tahtaravana ku rulmuş. bir imparatoriçe gi bi, etrafa mütebesimane se lâmlar vererek tiyatroya teş rif etnıîş.
İki ünlü kantosu var: Biri «Nasırımı kavururken» di ğeri «Ne sana Guguk, na sa na guguk» Halk, bunları çok tutuyor...
Peruz, birinciyi söylemiş, İkinciye başlamış. Karışları nı açıp, burnuna götürerek «Na sana guguk, na sana gu guk» diye şarkısını bitirir ken Hamdi Merhum yanın daki Küçük İsmail’e:
— İsmail, demiş, bu kan to bize. Bizim iki İngiliz gi diyor. Guguk'un birisi sana, birisi bana.
Peruz işini bitirirken para smı almak için Hamdi'nin yanına uğramış. Hamdi’nin bir âdeti var: Oturduğu
za-BMfftfa. ’ âLdüciMttyiHİİUb
man fesini dizine geçirmiş ise işler iyi, fesi başında ise halinden memnun değil.
Peruz, Hamdi’nin fesini
gj
başında, kendisinin de dü- şiinceli görünce, demiş ki: fi
— Bugün de mi iş yok? I
Hamdi Efendiciğim, ne dü- s
şünüp duruyorsun, dükkân ağzına kadar dolu.
Hamdi cevap vermiş: — Şerefsizim işler kötü, • Peruz Hanım, ayağıma bir fi papuç bile alamadım!
Peruz gülmüş:
— Ne kadar çok papuç es kitiyorsun!
Hamdi Efendi İçerlemiş, 1}
Perıız'un öteki berikiyle faz laca düşüp kalktığını ve tah taravanla gelişini telmih e- derek şu karşılığı vermiş:
— Bizimkiler her gün yer de Peruz Hanım, seninkiler gibi havada değil ki!..
Peruz Hanım yıllarca Di- reklerarasmdaki Tiyatrolar da kantolar söyleyerek gö nülleri fethetmiştir.
Surp Agop Ermeni Mezar- ** lığında gömülüdür.
¿ıilkı:.;iıiWİIlıir:-.:!.>... . İLiltıl.lkiiHmdtllJlffi3fc:ıÜ... __:Llh
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi