7 İHiaaıı i 545____' i /.' L '2.
Halit Ziya
Uşakkgil
(Baş tarafı üçüncü sahifede) t
O zaman ecnebi operet kumpanya ları <ja muntazaman temsiller verir di. Benliyan’ın kumpanyasını görün ce Halit Ziya çok mütehassis olmuş ta-: «Kumpanya oyunlarım vermeye başlayınca İzmir yerinden kopmuş y«îm bir dalga halinde çalkandı, âde ta bir ihtilâl dalgası. Fakat asıl çal kanan benim hissiyatımdı. Aradan on «eneye yakın bir zaman silinmiş ol du, ben kendimi çocuk ve Gedikpaşa Tiyatrosuna bir an evvel yetişmek İçin fenerin önünde koşuyor görüyo rum. Sonra bu kumpanyama baş mu ganniyeleri arasında Virjini Kara- kaşyan vardı. Ve onu İzmir’in bu sahnesinde Madam Ango’nun kızı ro lünde görüyorken on yedi yaşında çapkın Klereti görüyor gibiydim. Bü tün o rolün bende çocukluk hengâ- mından müteressip kalan intibaları onun tatlı sesinde, şetaretti edasında toplanmış oldu.
İzmir’in bütün sanat müntesipleri ittifak ettiler ki bu sanatkârlar mü- tercem operetleri oraya gelen F ra n -; sız kumpanyalarından daha iyi oy namışlardır. Hiç bir musiki terbiyesi almıyan fakat seslerinin ve kabili yetlerinin geniş müsaadatiyle bera ber evvelce mahir rejisörlerinin bı raktıkları ananelere merbut kalan bu sanatkârların muvaffakiyeti yal nız o eserlere münhasır kalmadı, on lardan ziyade Leblebici Horhor’da görüldü.»
Evet o zaman her şeyin yerlisini, telifi ariyan tiyatro adamları, mahir rejisörler vardı. Bu sayede Gedikpaşa OsmanlI Tiyatrosu gibi operet tiyat rosu da herkesi memnun edecek şe kilde temsiller verebiliyor, bütün mâ- nasiyle halkı tatmin ediyordu. Tiyat romuzun dünkü muvaffakiyetine Ha lit Ziya’mn bu sözlerinden daha âdil şahit bulunabilir mi? Darısı bugünün başına.
Hatıratının —Kırk yıl— dördnücü cildinde Halit Ziya tiyatro hakkmda- ki umumî kanaatini şu sözleriyle ifa de etmektedir: «Tiyatro, Abdülâziz zamanında başlıyan sahne hayatı bir anane halini almış ve Halic’in iki ta raf şehri halkına bir sanat gıdası ehemmiyetini kesbetmişti. Gedikpaşa sahnesi Abdülhamidin vehmine kur ban olduktan sonra Türk temaşa sa natının yegâne mümessilleri Şehza- debaşı salaşlarında bu ananeyi taki be çalışan Manakyan ve refiklerine münhasır kalmış, bir yandan da orta oyununun bir şeklinden ibaret olan ve bazan içinden pek dikkate şayan sanatkârlar iştihar eden tulûat he yetleri yeni bir çığır açmıştı.
İstanbul tarafının bu pek sönük sahne hayatına mukabil karşı tarafa Fransadan, daha ziyade İtalyadan muhtelif kumpanyalar gelir ve nöbet nöbet şehrin temaşa ve ekseriyet üze re opera ve operetlerle musiki zevk lerini tenmiye ederdi. Bu o derece mühim bir mikyas üzerinde vukua gelirdi ki bugünün sahne hareketini pek geride bırakırdı.» İşte üstünde durup uzun uzun düşünmekliğimiz gereken mühim bir dâva.
Halit Ziya’nın meşrutiyete kadar olan tiyatro intibaları burada bitiyor. Fakat «K ırk yıl» m tiyatro bahisleri bitmiyor. O hâtıratının beşinci ve so nuncu cildinde meşrutiyeti müteakip Tepebaşı tiyatrolarının ve Konkordi- ya tiyatrosunun faaliyetlerini de hu lâsa etmektedir.
Gelecek yazımda Halit Ziya’nm Türk tiyatrosunu kurmak için giriş tiği teşebbüsler ve sarfettiği gayret lerle tiyatro edebiyatımıza hediye et tiği bir telif —Kâbus— ile iki adapte —Furuzan, Fare— ve Mehmet Rau- fun piyes haline koyduğu «Ferdi ve Şürekâsı» ndan bahsetmek vaadiyle uzıyan sözlerimi burada kesiyorum.
S e Km Nü zhel Gerçek
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi