• Sonuç bulunamadı

Matematik profesörü Ali Nesin babası Aziz Nesin'i anlatıyor:Tonton babama hayranım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Matematik profesörü Ali Nesin babası Aziz Nesin'i anlatıyor:Tonton babama hayranım"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

26 HAZİRAN 1994 PAZAR CUM H URİYET —

KULTUR

M atematik profesörü Ali Nesin babası Aziz

anlatıyor...

T onton baba’ma hayranım

MUHSİN'E HELİMOĞLU YAVUZ

Ali Nesinle onun ‘Tonton Baha’sı Aziz Nesin’i konuştuk. Matematik profesörü olan Ali, ‘Mate­ matik ve Oyun’ adlı kitabındaki, Sivas’ta yakılan­ ların anısına adadığı ‘Hypatia’ yazısında, bugüne yapıtı kalmış ilk kadın matematikçi olan Hypatia (l.S. 370-415) için, İskenderiye Üniversitesi’nin Matematik Profesörü ve rektörü olan Theon, kızı Hypatia’yı “Bir oya gibi işledi” diyor.

Ben de ona aynı şeyi soruyorum...

Ali, babana yazdığın mektuplarım okuduğumda, Aziz Nesin’in de seni bir oya gibi işlediği sonucuna vardım, ne diyorsun?

A

nnem emekli felsefe

öğretmeni Meral Çelen,

babamın ikinci eşi. Şu anda ayrı

yaşıyorlar. Dörtkardeşiz.

Ben on yaşındayken

annemle babam .

ayrıldılar. Öyle çok üzüldüm ki,

o yıl bütün derslerden sımfta

kaldım. Bu ayrılık benim çocuk

ruhumu altüst etti.

Kardeşlerimle yakınlığım sürüyor

Kardeşlerimle yakınlığım hep sürer. Ahmet ‘Dü­ şün Yayıncdık’ın sahibi. Ona ben de ortağım. Ateş ağabeyim İtalya’da tiyatro okudu, Oya ablam da butik çalıştırıyor.

Çocukluğumda babamı hep çalışan, yazan bir insan olarak hatırlıyorum. O, her koşulda çalışabi­ lir. Arkadaşları anlatmıştı; yazdıkları, düşünceleri nedeniyle hapse girdiğinde bile hemen kağıt kale­ mini ahp çalışmaya başlarmış.

Babamdan, geceleri masal anlatmasını isterdik. Bazen sofraya oturduğumuzda da bize fıkra anlat diye tuttururduk, ama daha o fıkraya başlamadan biz gülmeye başlardık. Yine çok iyi anımsadığım bir de ‘elma’ aram var. Pazar günleri, babam odası­ nda çalışırken ben de yanan şöminenin karşısına geçer kitap okurdum. Okumayı ne zaman öğrendi­ ğimi bilmiyorum. Okulda mı yoksa okula gitme­ den evde mi öğrenmiştim anımsamıyorum, ama beş-altı yaşlanndaydım sararım. K itap okurken de bir taraftan elma yerdim. Bana, sanki o elmanın özel bir tadı varmış gibi gelirdi. Bir gün, baba de­ dim, pazar günleri yenen elmanın tadı başka olu­ yor galiba değil mi... Çalışmasını kesip, o zaman anlamım çıkaramadığım bir gülümsemeyle yüzü­ me baktı ve “Evet, öyledir” dedi. O gülüşün anla­ mım sonraki yaşlarımda anladım elbette...

Babama resim yapardım

Bir de babama hep resim yapar götürürdüm. O da köşesine tarih atar ve onları saklardı. Bir gün yine çok sıkışık bir amnda, yaptığım resmi götür­ düğümde, “Sen artık büyüdün, gürel bir şey yapınca getir” dedi ve ben durup düşündüm...

Bildiğim kadarıyla 1956 İstanbul doğumlusun ve Amerika Birleşik Devletleri’nde matematik profesö­

rüsün. Türkiye’de, Fransa’da, Ingiltere’de Ame­ rika’da okudun, karın Manuela ise Portekizli. Ali sen nerelisin?..

Bilim adamı olarak en çok Amerika’da, kültür inşam olarak Fransa’da, toplumsal varlık olarak Türkiye’de rahat ediyorum.

‘Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’

Dolaylı olarak evet. Bir kere onun çocuğu ol-. Öme-mak ve onun çevresinde yetişmek bir şans, ğin, daha on iki yaşımda Saint Joseph Lisesi ha­ zırlık ikinci sınıfı öğrencisiyken, babam beni Fran­ sa’ya gönderdi. O rada Zekeriya Sertel’e yakın otu­ ran bir Fransız ailenin yanında kaldım. Zekeriya Bey’le, onun yetmiş yaşma yakın olmasına karşın, iyi bir dostluk kurduk. Bana çocukmuşum gibi de­ ğil, arkadaşıymışım gibi davranıyordu. H atta bir keresinde tavla oynarken ona hep yenildiğm için heyecanlanıp, “Amma da şanslısın be kardeşim” de­ dim. Yine o zaman Zekeriya Bey’in bir sözü beni çok etkilemişti. Quartier Latin’deki öğrenci kala­ balığına bakıp, “Bunlardan onda biri bile adam olup dünyaya yaydsa, dünya ne kadar değişir” demişti. Bunu döndüğümde babama da anlattım.

Yani sen dünyalı mısın?

Hayır... Kendimi dünyalı değl, Marsh hissedi­ yorum...

Bu yaz Amerika’daki işine geri döneceksin ve ya­ şamını yine orada sürdüreceksin. Neden bu bir yıl Türkiye’de çalışmak istedin?

En önemli nedeni, babamın ‘Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’ kitabım yazmasını hızlandırmak için gel­ dim, am a o yardım istemiyor. Biliyorsun bu eser onun otobiyografisi olacak, bu açıdan çok önemli. Yaklaşık sekiz cilt olması bekleniyor. Ben de her­ kes ğ bi, bunun bir an önce tamamlanıp yayımlan­ masını istiyorum.

Bir başka nedense, kendi ülkemin çocuklarına deriş vermekten büyük bir doyum sağlıyorum. İyi yetişmediklerini, çalışmadıklarını gördüğümde on­ lar için üzülüyorum. Duygu olarak, onlara kendi­ mi daha yakın hissediyorum.

Bunların dışında, daha öznel bir nedenim ise ço­ cuklarım Aslı ile Ali’nin Türkçe öğrenmeleri. Çün­ kü bizim evde Fransızca konuşuluyor. (Aslı dokuz,

kadar para harcanır mı” diye sorduğumda, “Çocuk­ lar için ne kadar para harcansa azdır” demişti.

Babam bizi, burada onun çocukları olmaktan doğabilecek bazı sorunlardan korumak ve daha iyi eğtim almamızı sağlamak için, yurtdışmda okuttu. Bu da bize sağladığ çok önemli bir olanak elbette.

Güçlüklerine gelince... Bu konuda, çocukken yaşadığım bazı olumsuzluklar anımsıyorum. Ör­ neğin; ben beş, kardeşim de dört yaşındayken sün­ net olduk. O zaman 27 Mayıs günleriydi ve babam da hapisteydi. Ben korkup ağlayınca sünnetçi, “Sus bağırma, yoksa seni de baban gibi hapse atarım” demişti. Nasıl da korkmuştum... Bir de evimize sık sık polisler gelirdi. Annem bizi huzur­ suz etmemeye çakşırdı. Çok küçük olduğumuz için ne olup bittiğini de çoğu zaman anlayamazdık. H atta bazen polislerin elinden tutup, bak burada ne var diye odalarımıza götürüp, onlara oyuncak­ larımızı gösterdiğimiz bile olurmuş. Bazen de so­ kakta oynarken çocuklar “Senin baban komünist­ miş” dediklerinde, acaba bu çok mu kötü bir şey diye düşünürdüm. Çok içe dönük, kendini göster­ mekten kaçınan bir çocuktum. Bu nedenle de ilko­ kulda yapılan bir zeka testinde, birinci olmama herkes şaşırdı. Bir kere de ortaokulda sıra arka­ daşıma okuması için bir çocuk kitabı verdim diye, öğretmenim bana çok kızdı ve “Onun okuması sen­ den mi sorulur, bak bir daha kitap verirsen, seni poli­ se veririm” diye beni korkutmuştu.

Bütün bunların dışında, çok iyi bildiğm bir şey

Ali, gördüğüm kadarıyla Aziz Nesin hep tek başı­ na bir Aziz Nesin’dir. Onun eşi, çocukları hiç öne çı­ kmazlar. O hep, sözcükleri altına dönüştüren bir simyacı, yalnız bir yazın büyücüsü olarak, düşün dünyamızda vazgeçilemez, gözardı edilemez varlığını, saygın aydm kimliğini sürdürür gider. O, öylesine tek başına bir değer, öylesine bizden biridir ki, başka çok özel bağlan olduğunu düşünmeyiz bile. Sen bize biraz Aziz Nesin’in eşinden, çocuklarından, aile ilişkilerinden, yani annenden ve kardeşlerinden söz etsen diyorum.

Annem emekli felsefe öğretmeni Meral Çelen, babamın ikinci eşi. Şu anda ayn yaşıyorlar. Dört kardeşiz. Bir kız üç erkek. Annemle birçok yönü­ müz benzer, onun için de pek iyi anlaşamayız. Ben on yaşındayken annemle babam ayrıldılar. Öyle çok üzüldüm ki, o yıl bütün derslerden sınıfta kal­ dım. Bu ayrılık benim çocuk ruhumu alt üst etti. Yeniden bir araya geldiler, ama yürümedi, daha

sonra yine ayrıldılar.

B

’ir defa kompozisyon ödevimi yazması için onu

çok zorladım ve yazacağı sözünü aldıktan sonra da yatıp

uyudum. Sabah uyandığımda ödevim hazırdı ama, bir de

okudum ki berbat bir yazı, hiç beğenmedim ve götürüp

öğretmene de vermedim. Böyle olunca da sıfır aldım elbette...

Ali altı yaşında. Bu yıl Ayşeabla Okulu’na gittiler ve artık Türkçe konuşabiliyorlar).

Aziz Nesin’in oğlu olmak, yaşamına ne gibi güç­ lükler ve kolaylıklar getirdi?

Onun oğlu olmaktan onur duyuyorum elbette. Yine onun kültür ortamında büyümek, büyük bir şanstır ve kişiliğimin oluşmasında çok etkili olmuş­ tur. Çocukken evimize Kemal Tahir, Mahmut Di- kerdem, Mehmet Şeyda, Bedri Rahmi, Ruhi Su gibi kültür-sanat adamları gelirdi. Annem özel sofralar hazırlardı ve bizim de o sofralarda yerimiz olurdu. Bu yemeklerde tartışılan politik konulan çok bü­ yük bir ilgi ve dikkatle dinler ve hep babamı haklı bulurdum, zaten sonunda da olaylar hep onun haklı olduğunu gösterirdi. Bir keresinde de uyku saatimiz geldi diye çocuklann yatması söylendiğin­ de, yatmamak için oturduğum koltuğun arkasına saklanmıştım, çünkü konuşulanlara çok ilgi duyu­ yordum.

Babamın çocuklara çok değer verişinin bir baş­ ka somut örneğini de Moskova’da yaşadım. Samnm sekiz-on yaşlanndaydım. Babam, annem, kardeşim Ahmet ve ben, babamın alacağı bir ödü­ lün törenine katılmak için Moskova’ya gitmiştik. Bizi orada çocuklar için yapılmış, içinde her türlü oyun olanağının bulunduğu, ‘çocuk cenneti’ denile­ bilecek güzellikte ve görkemde bir lunaparka gö­ türdüler. Ben gördüklerim karşısında hayranlık ve şaşkınlık içinde kalarak; “Baba, çocuklar için hiç bu

varsa Aziz Nesin’in oğlu olmaktan her zaman onur duyduğum ve yarar sağlamak için, adım olur ol­ maz yerde kullanmadığımdır. Onun sorumluluğu­ nu her zaman duyuyorum.

Bir kompozisyon öyküsü...

Baban derslerine yardım eder miydi, ödevlerini yapar mıydı?

Bir defa, kompozisyon ödevimi yazması için onu çok zorladım ve yazacağı sözünü aldıktan son­ ra da yatıp uyudum. Sabah uyandığımda ödevim hazırdı, ama bir de okudum ki berbat bir yazı, hiç beğenmedim ve götürüp öğretmene de vermedim. Böyle olunca da sıfır aldım elbette...

Senin için Aziz Nesin ilgili, yumuşak, iyi bir baba mıydı ve çocuklann için nasd bir dede oldu?

O, iyi bir Aziz Nesin’di. Son derece disiplinli ve çalışkan bir insan. Bizim iyi yetişmemiz için hiçbir şeyi esirgemedi. Çok para sıkıntısı çektiği için, sü­ rekli çalışırdı. Bizi kolay kolay azarlamaydı. Bir gün ‘Akbaba’ya yazdığı bir öykü için, iki yüz lira almış ve getirip şöminenin üstüne koymuştu. Önü­ müz bayramdı ve haftayı o parayla geçirecektik. Bayram sabahı, çalan kapıyı açmaya gkİen karde­ şim Ahmet, gelen dilenciye, o iki yüz liranın yüz li­ rasını bayram harçlığı olarak vermiş. Biraz sonra durum anlaşıldığında, tün maddi sıkıntımıza karşın babam, kardeşime hiç kızmadı. Tam tersine, böyle

yardımları severdi. Yine Saint Joseph’te sınıfta kal­ dığımda da bana hiç kızmayarak “Olsun, gelecek yıl daha çok çalışırsın” dedi.

Çocuklarımla ilgisine gelince; onları seviyor el­ bette, ama pek bir arada olamıyoruz. Torunları, onun ülkemizde ne kadar ünlü olduğunu görünce çok şaşırdılar. Bir gün, hep birlikte Taksim’de gezi­ yorduk. Pek çok insan, gelip babam a sarılıyor, eli­ ni sıkıyor ve onunla konuşmak istiyordu. Çocukla­ rım bunu hayranlık ve şaşkınlık dolu bakışlarla iz­ lediler ve sonra da kendilerinden pek bir memnun olduklarını gördüm.

B,

‘azen sokakta

oynarken çocuklar ‘Senin

baban komünistmiş’

dediklerinde acaba çok mu kötü

bir şey diye düşünürdüm.

Çok içe dönük, kendini

göstermekten kaçman bir

çocuktum. Bu nedenle de

ilkokulda yapılan bir zekâ

testinde birinci olmama herkes

şaşırdı.

Aziz Nesin’in çok tutumlu olduğu söylenir, öyle midir gerçekten?

Evet evet... Halam da babam da çok tutumlu­ durlar. Babam, hiçbir şeyini atmaya kıyamaz. Onun için de pek çok koleksiyonu vardır. Ama ye­ rinde ve zamanında harcamasını bilir. Gereksiz harcamalardan kaçınır.

Ayrıca o, her anlamda kendi kendine yetebilen bir insandır... İşlerini kendisi yapar. Bazen yardımcısı olmadığında, V akıftaki o kadar insana yemek yapar. Öylesine doludur ki, insan olarak da hiç yalnızlık duyduğunu sanmıyorum. D aha doğ­ rusu, böyle bir duyguya vakti yok.

Ayrıcalıklı, yakın dostları olmadı mı hiç? Vardı elbette. Hamdi Avcıoğlu, Orhan Apaydın, Kemal Tahir yakın olduğu insanlardı.

En Çok beğendiği yazarları sorsam ne dersin. Çehov ve Tolstoy’u sevdiğini biliyorum. Kendi yapıtlarından en çok beğendiği, ötekiler­ den ayn tuttuğu bir kitabı var mı?

Babam bu konuda, “En sevdiğim eserimi daha yazmadım” ya da “En pahalısı” der. Ama bazen onu kendi yazdıklarına kahkahalarla gülerken gö­ rürüm. Ben onun oyunlarını çok beğenirim. Öykü­ lerini de elbette. Bir de mahkeme savunmalarını. Öylesine anlaşılır, sağlam, açık metinler ki, bence hukuk fakültelerindeki derslerde okutulmalı.

Bunlar biraz da senin matematikçi yönüne sesle­ niyor galiba.

Olabilir...

Ali, sen Aziz Nesin’in ‘En sevgili’ çocuğusun. Bunu neye bağlıyorsun?

Samnm dört çocuğu içinde, beklentilerine en çok yanıt veren ben oldum. Gerçekten de aramızda güçlü bir bağ var.

M atem atik Enstitüsü kuracağız

Nesin Vakfı için neler söyleyeceksin?

Vakfın yönetim kurulundayım. Gelecekte de başına geçeceğim sanınm. Vakıf, kaliteyi koruya­ rak varlığım sürdürecek. Aynca, babam da ben de V akıfta bir ‘Matematik Enstitüsü’ kurmayı amaçlıyoruz, ama gerçekleştirme şansı ne olabilir bilemiyorum.

Sonuçta, babam bir cümlede özetle desem... O, benim için Tonton bir baba’ ve ben Aziz Ne- sin’e hayranım...

Ne güzel... Babasına hayran bir oğul ve oğluna hayran bir baba... Kimselerin kimselerle anlaşa­ madığı, sevgisiz, acımasız bir dünyada, az bulunur bir mutluluk değil mi?..

Sevgili Aziz Nesin, benim ‘Diyarbakır Efsanele­ ri’ adlı kitabıma yazdığın değerlendirme yazında şöyle diyordun: “Apaçık söylemek gerekirse, bu kitabı bir yazar çıkarcılığıyla okumaya başladım. Çünkü, benim yaşımda bir yazar, çok az kalan za­ manını en tutumlu biçimde kullanmak için, çok iyi seçmek zorundadır. Yazar çıkarcılığı dediğim şu: Okuduğum kitap tat, keyif, beğeni, bilgi, coşku ver­ mesinden öte, artı yeni düşünler üretmeme yardım edecek mi, bana yeni yazılar esinletecek mi diye dü­ şünürüm.

Muhsine Helimoğlu Yavuz büyük emek harcaya­ rak önemli bir iş yapmış bu kitabını yayımlamakla. v Diyarbakır Söylenceleri’nde, yazar çıkarcılığıma yanıt verecek birçok gereç bulduğum için de ona te­ şekkür ederim.”

Sevgili Aziz Nesin, ben de bir ‘Aydm çıkarcdığı’- yla, yaptığın bütün işler, yazdığın bütün kitaplar ve ‘Ali’ için sana teşekkür ediyorum.

Sen küllerinden yeniden yeniden doğan Kaknüs, Simurg, Anka, Phonix, Jarptitsa; sevgili, güzel, aydınlık insan Aziz Usta... Sen daha çok, ama çok yaşa ve bütün dünyaya ‘Böyle Gelmiş Böyle Git­ mez’ de olur mu...

T ah a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

değer bulunan Süheyl Ünver'e 1 mil­ yon liralık parasal ödülü ön ü -,. müzdeki günlerde d ü zen len ip cek bir törenle v erilecek

nazesi Çarşam ba günü Şişli ca-“ miinde öğle namazı kılındıktan sonra gazetemize getirilecek ve burada kendisine son saygı du­ ruşu yapıldıktan sonra

Hat­ tâ, (Resimli Kitabın) bir fotoğrafçısının elinden makinesini bile aldılar. Fakat ben işi bir çalımına getirdim. Bir ağaca tırmandım istediğim gibi

bfl- * “ ■ hassa roman, hikâye dışında •debiyat üzerine İleri sürülmüş ö - klrlerin, terüddleria kitap halinde pek az müşteri buluşa bir çok

Bu çalışmada; orta tabakada okume yerine kızılağaç yada kayın kaplama kullanılması durumunda okume kontrplakların bazı özelliklerindeki değişmeler ile

doğmuş, Bahriye mek­ tebinden mülâzım ola­ rak çıkmış, sonra İs­ tanbul Sanayii Nefise Mektebini de

Şimdiye kadarki tutumları ile, Ermeni terörist­ lere cesaret vermekten başka bir şey yapmamış olan bazı Avrupa ülkelerinin de, özellik­ le Ermeni

Konakla virus arasında süregiden etkileşimde ortaya çıkan doğal nötralizan antikor yanıtları ve sitotoksik T hücre cevapları yeni ortaya çıkmış olan bu varyantların