• Sonuç bulunamadı

Başlık: İSMAİL GELENBEVİ (1.143-1205 H. /1730-1791 M.) VE SUBÜT-I HİLAL MESELESİYazar(lar):KESKİOĞLU, OsmanCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000340 Yayın Tarihi: 1965 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İSMAİL GELENBEVİ (1.143-1205 H. /1730-1791 M.) VE SUBÜT-I HİLAL MESELESİYazar(lar):KESKİOĞLU, OsmanCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000340 Yayın Tarihi: 1965 PDF"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

VE SUBÜT-I

HİLAL

MESELESİ

O. KESKİOGLU

18. yüzyılda medresede yetişen bu ünlü Türk riyazıyyecisi, Manisa (Saruhan) ilinin Kara-ağaç ilçesinde bulunan Gdenbe kasaba~ında 1143 H. /1730

'f.

tarihinde doğdu. Ataları arasında ınühü, müdenis bulunan bir ailenin çocuğudur. Babası Mustafa, dedesi Mahmud efendidir. Babasının erken ölümü üzerine küçük İsmail tahsilden mahrum kalıyordu. 12.13 yaşlarında bir çocukken birgün arkadaşlarıyla sokakta ceviz oynuyordu. Onu gören baba dostlarından biri:

-Yazıklar obun sana, ataların fazilet ve kemal.i1e ün salrruş ulu kişilerken, sen onların yolu-na gitmeyip sokakta böyle oyun oynayasın, bu yakışır mı? diye onu ayıplamış.

Bu acı sözler; küçük tsmail'e çok dokunmuş. Ondan sonra oyunu bırakıp tahsil yolunu tutmuş. İşte böylece, baba dostunun hir sözü bir çocuğu zayi olmaktan kurtarmış ve Türk Riya-zıyyat tarihine büyük bir şiihret kazandırmış oldu.

İsmail efendi, İstanbulda tahsilini ilerletti. Devrin ünlü alimlerinden olan ve geniş bilgisin. den kinaye yollu Ayaklıkütüphane adıyla tanınan Müftüzade Mehmed Emin efendiden, Yasin-cizade Osman efendiden i H diğer bilginlerden ders aldı.

Talebenin iyi yetişmesinde hocasının büyük tesiri vardır. Bu bakımdan, Gelenbevi üzerinde çok iyi işlemiş olan hocası Ayaklıkütüphaneye dair Cevdet Paşanın yazdıklarından bazı kısım-lar almadan geçemiyeeeğim: Adı Mehmed Emin olan bu zat, Antalya müftüsünün oğludur. H.1l46/ M.1733 tarihinde İstanbula gelmiş. Ogünlerde bir cihet imtihanı açılmış, oraya kıdemli müderrisler talibrniş. Üstad-ı kül sayılan Dersvekili Kazabadi Ahmed efendinin önünde imtihan yapılacaktır. Bu imtihana talelıe değil, bayağı ders hocaları bile alınmıyormuş. Mehmed efendi, Kazabadlıya gid~rek imtihana girmek istediğini arz edince, o, bunun benam üstadlara münhasır olduğunu döylemiş. O da:

- Benim maksadım cihet almak değil, belki varlık göstf~rmek, demiş.

Kazabadlı, etrafa ünsalmış, kendisinden başka alim denecek bir kimse tanımak istemedi. ğinden bu Mollanın böyle varlık gösterme lakırdısı etmcsi, kendisine dokunmuş. Ona sırf haddini bildirmck için:

- Pekala oğlum, diyerek imtihana girmesine müsaade f~tmiş. imtihan haşlamış,

t...

l.:Jl .:ıl5"1 l:..:- -,I .)1 ~ ayetindcil ders gösterilmiş. Çok zaman geçmeden:

- Dersi yapmış var mı? denince, Mchmed efendi: Hazırım demiş ve Kazabadlı'nın sorduğu en ince meselelcre çok yerinde cevaplar vermiş. Bunun üzerine Kazaba(11ı kendisine hürmet ve ikram göstermiş, ilmini takdir etmiş. Bahsin esası (en ..)I) lafzımn rahtına dairmiş. Diğerleri birşey siiyleyememişler. Böylece Ayaklıkütüphanenin şöhreti yayılmış, devrinin birieik alimi sayılmış. Şam ulemasından meşhur Sefercelani İstanbul'a gelip ders okutmaya başlayınca,

(2)

22

ki yede ulema yok, derneğe başlamış. Bu, deYrin Baykarası gibi ilmi ve edebi sohbetler tertipleyen Ragıp Paşa'nın gücüne gitmiş. Bu şamIıya haddini bildirmek için ulemayı şöyle hir süzmüş, fakat kimseyi gözüne ke~tirememiş. l\ihayet AyakIıkütüphaneye başvurmuş. Bir gece mahsustan her iki~ini evine davet etmiş, bir bahis açarak ikisini tutuşturmuş. Üç saat kadar mübahase sürmüş. Sefercalani, Ayaklıkütüphanenin ilmini it.irafa mecbur kalarak: Türkiyede de alim var, demiş 2. İşte Gelenbevi'nin hoca~ı böyle bir ~atLır.

İsmail efendi, tahsiline geç başlamakla beraber 33 yaşındayken Müderrislik payesi almıştır. Bundan sonra okumayı bırakmış değildir. O ömrünü bilgiye vermiş, hayatı boyunca durmadan okumuş ve okutmuştur. Ayaklıkütüphanenin evinde ikisi müzakere ve mübahase yollu incele-meler yaparak, derinliğine dalarak Mutavvel okumaya başlamışlar. Ancak bu der~ yarıda kalmış. Bundan wnra İsmail efendi, mantıktan meşhur Bürhan adlı eserini yazmış. Bunu hocası:ıa göstermiş. Hoca~ı: Pekala, demiş. Ancak Mutavvel'i sonuna kadar okuyup tamam etmiş olaydın daha da güzel olurdu diye ilave etmiş.

Gelenbevi, Bürhan, Celal Haşiyesi gibi eserleriyle ilmi ve dini konulardaki kudretini tanıt-tığı gibi matematik alanında da dirayetini göstermiştir. Bu konuda da eserleri vardır. Matematik alanındaki 'kudreti onu adeta efsaneleştirircesine, logaritme ecdvelinin bulueuları arasına kat-mıştır. Rahmetli Cevdet Paşa olayı şöyle anlatıyor:

"OL asırda bir Fransalu mühendis Logarit.me ccdvelini ht.anbula getürüp Bab-ı Aliye bit-takdim kangı fenden olduğunu istifsar ile bu fenni Dcrsaadette bilür kimse olmamak suretini işar ettiğine mebni İsmail efendinin hanesine gönderildikte Mühendis-i merkum Hoca efendinin ve dairesinin perişanlığına nazaran hiç yerine koyarak; filan vakta kadar cevabını isterim, deyu avdet ve eyyam-ı mevudenin inkızasında tekrar hoca efendinin hanesine azimet eylediğinde İsmail efendi eevap yerine derhal telif eylemiş olduğu Logaritme risalesini mühendis-i merkuma bil'ita hüsn-i mlikabele eylemiştir. Risale-i mezkilre lisan-ı Türki üzere selis ve müfid olarak yazılmış bir güzel eser olup iki makaleyi şamildir. Evvelki makalesi Logaritma cedvelinin key-fiyyet-i inşa ve ieadı ve ikinci makalesi eedaviI-i mezkilrenin turuk-ı amali beyanındadır. Lo. garitme eedveli Avrupa'da Ulu m-ı Riyazıyye pek ziyade ileruledikten ~onra yakın vakitlerde bulunmuş bir fen olup devr-i Hamid Hanide ise kütüb-i Hikmet-i efreneiye henüz Dersaadette şayi ve münteşir olmamış idüginden Hikmetçe Avrupa'da husule gelen terakkıyyata İsmail efendi vakıf değil iken Hiyazıyyat.ı Kadimeye tatbikan böyle bir fenn-i nevzuhurun esas-ı vaz. ına ve keyfiyet-i istimaline dair derhal böyle bir kitap telifine iktidarından salifu-zzikir Fran-salu mütehayyir olarak Bab-ı Aliye geldiğinde İsmail efendinin zekilvet ve meharetini senada itra eylemiş ve hatta:

_ Şu adam Avrupa'da olsa ağırlığınCIl altın değeri olurdu, demiş olduğu ve badehu İsmail

efendinin tasvirini almak istediğinden hoca-i müşarunileyh Bılb.ı Ali'de Reis Raşid efendinin odasına celb ile bir takrip resmi alınmış vc fakat hoca efendinin sırtındaki eski nafe kürkü sakil görderek resmine ol vakıt rical.i devletin tarz-ı muhtı~şemane üzere geydiği samur kürk geydi-rilmiş olup hatta hoca efendi kendi resmini giirdükte:

El-Hamdulillô.h, kendimi samıır kijrk içinde gördüm, demiş olduğu mervidir. İsmail

efen-dinin, sa.lifu-zzikir logarit.me risalesinden başka lisan-ı Türki üzere bir kitabı dahı olup küsilrat ve sair a'mal.i miihimme-i hisabiyye ve mesail-i cebriyyeyi cami' mufassal ve miifid bir eser-i cemil ve kendü~inin fünün-ı riyazıyyatta yed.i tulası olduğuna delildir" J.

2 Cevdeı Paşa Tarihi, c. ı

v.

s. 255 ve devamı

(3)

!,mail GELEi\'BEVi 1143- 1205 H. 11730-1791 M. Gelenbevi kendisi'ne Logaritmeye

,Iair yazmış olduğu Risalesinde ve ne de hundan hahseden diğer eserlerind~ böyle bir şey söylememiştir. Hatta EnSllb adını

verdiği Logaritme mütet>hhır'inin huldu-ğu hir şeyolduhuldu-ğunu defeihla itiraf et-ıniştir. Logaritme eedvelleri Kalfazilde İsmail Çinari tarafından daha önce, III.

Mustafa zamanında (17':>7-1774) TÜrk-çeye çeviriimiş bulunuyordu. Ancak hunlar, okadar yaygın bir halde değildi. Mahdud kişiler hiliyordu. İşte Gelenbevi hu risalesini, bizde henüz şüyü bulma-mış olan böyle bir eedvelin nasıl kulla-nılacağını açıklama amacıyla yazmıştır. Adı bile Logaritme şerhidir. Logarit-meyi bilmeyenler, böyl(~ bir şeyden

lıaberi olmayanlar, bunu İsmail Efendi'nin kendi huluşu sanmışlar, hiraz da övgü vesilesi yapmışlardır. Fransalı mülıendisin meydan okuması da vukufsuzluğunun eseridir. İsmail Efendi, zamanının matematik bilgisine vakıf olduğundan ona gerektiği dersi vermiş, onun mey-dan okuyuşuna, bir risale takdimi ile, güzel bir mukabelede bulunmiuştur.

Gelenbevi merhumun bu fl'<lll;,IZ

mühendisiyle geçen mel\kıbe~i, Ct>~det Paşa zamanında okadar yaygınmı~ ki, P?'ja bunda hiç tereddüt bile etmemiş. Sonradan gelenler, bunu hu şekliyle ka-bul etmemişlerdir. (Salih Zeki lley:

Asar-ı Biikıye'de, Bursalı Tahir Rey:

Osmanlı Miielliflcr'inde e. III. s. 259,

Dr. Adnan Adıvar: Osmaıılı Tiirkleriıırle

ilim'de s. 184) bunu söz konusu

etmiş-lerdir. Zahid Kevseri merhum da

Ala-krllôı'ıı!-Kevseri'de Cenlet Paşa gihi

nakletmiştir.

İsmail Efendi, Callet'in 1783de Pariste basılan Logaritmesini kullanmıştır ki, hu eser umumi Kütüphanede 4473 No'da kayıtlıdır. Fransız mühendisi i. Hamid zamanında 1787 de Türkiyeye geldiğin(~ göre kitap kısa zamanda Gelenbevi'nin eline geçmiş oluyor. A. Aygün bu nüslıadan şöyle bahseder:

"Pari.ste 1783de basılmı~ ve heş sene sonra hoea (~fendinil\ eline geı;miş bulunan sözü edilen Logaritme kitabıııııı sonuna kırmızı mürekkehle: (

.y;-t.

3 <.S.l>-I <.:-J ~.,;.~i<.S~~ .,j j

6Lc-. <6Lc-.Sr6Lc-.:Js:JI ~LJ:'I .r-.üJIui 3 ....;.113) ibaresini yazmış ve mührÜnü de basmıştır. Mühründe uzun bir ibare varsa da kağıdın kaba olmasından ve boyanın dağılmasından dolayı okunarnamıştir. Hoca merhum Callet'in mevzuu-bahis logaritmesini vakıt vakıt kuııandıkça, kitabın şurasına hurasına bazı mühim arapça kayıdlar yapmış ve bilhassa nııslıanm sonuna kendi düşünce ve görü~leri olmak üzere Eıısaba dair çok kıymetli kilideler yazınıştır" 4.

(4)

24 O. KESKİOGLlJ

Akli ve nakli ilimIerde genişliğine ve derinliğine bilgisi bulunduğu halde ömrünün ilk zaman-ları sıkıntı içersinde geçmiştir. Aneak 1. Hamid devrinde (1771-1789) Sadrazam Ispartah Hamid Paşanın yardımı ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa'nın önayak olmaları sayesinde yeniden açılan Mühendishane-i Bahr-ı Hümayun'a aylık 60 guruş maaşla riyazıyye hocası tayin olundu. Bu suretle biraz rahat geçime kavuşmuş, hatta onu kıskananlar olmuş. Bu ha:I de uzun sürme-miştir.

III. Selim devrinde (1789-1807) bir olay hoca üzerine tekrar dikkatı çekmiştir. Kağıthanede askeri tatbikatta bazı sanat gösterilerinden sonra atılan humbaralardan hiçbiri hedefe isabet etmemiş. Padişah'ın buna çok canı sıkıimış. Bunları tam hesaplayacak biri yok mu demiş. Gelenbevi'yi salık vermişler. Padişah iraqc buyurmuş. Gelenbevi'yi getirmişler. O da riyazıyye kaideleri gereğince ince hesaplarla kumbaraların vazıyetini, istikametini düzelttikten sonra üç defa atmışlar ve her defasında hedefe tam isabet olmuş. Bundan Padişah çok memnun kalmış. Gelenbevi'ye mükarat olarak her gün için dört okka pirinç tahsis ve tayin etmiş .. Bunu Gelen-bevi'nin çocukları almaya devam etmişler. Bundan sonradır ki, 1204 H. / M. 1790 M. de Mora-daki Yenişehirfeneri Mevleviliği ile tahıf buyurularak oraya Kadı tayin olundu. Bu vazifeyi bir yıl kadar şerefle ifa etti. Ancak bu içi i ve ilmin kadrini bilen alimi bir üzüntü bir anda yere serdi. Şeyhul-İslai'ın, tekdir dolu bir yazısından müteessir olarak dimağ 'sektesinden vefat etti.

Bursah Tahir Bey şöyle diyor:

"Orada iken bir husustan dolayı Şeyhul-İslam-ı vakt Mustafa Efendi 5 tarafından pek

şid-deilü bir kıta tekdirname almakla derece-i infial ve teessüründen illet.-i nüziile mübtela olarak 1205 sene-i hieriyyesinde orada irtihal.i dar-i beka eylemiştir."

Mezarında şöyle yazılıdır:

"Slibikan Yenişehir Kadısı cfdalül-müteehhırin, umdetül-musannifin merhum ve mağfurun leh Gelenhevi İsmail efendi ruhıyçün F .ATİHA." o

Me.hıııed Tahir Beyin: Bir mesele yüzünden dedi~i mesele sübiit-ı Hilal hadisesidir. Rah-metli Gelenbevi Hoca, nakle ve akla dayanan ilimIerde derın bilgi sahibiydi. Astronomik hesa-ların kesin olduğunu biliyordu. Eski fukahadan bir kısmının Sübiit-ı Hilalde bu hesapları kabul ettiklerini de biliyordu. Riyazıyyeci idi. Yaptığı hesaplara göre ayın görülmesi mümkün değildi. Fakat iki şahid, ayı gördüklerine şahidlik yapıyordu. Hesaplar kat'i, şehadet ise zanni idi. Yakin ile şek, kat'i ile zanni taaruz edince zanniyi reddedip kesin olanı almak bir fıkıh kaidesi idi. Ondan önce, başta İmam Sübki olmak üzere, nice alimler böyle demişler ve bunu yapmışlardı. Gelenbevi de buna uyarak şahidierin şehaoetini red, ilmin dediğini kabul etti. Fakat zamanın Şayhul-İslam'ı bunu anlayacak vasıfta bir adam olmadığını, bize Meşihatın çıkardığı İ/miyye

Salnamesi söyliyor. Hastalara mıska yazan kalemiyle Gelenbevi'ye scrt bir tekilirname yazdı.

Gelenbevi, Hakkın garip, ilmin, hamisiz kaldığına üzüldü. İçerıedi: Cehlin karşısında ilmin durumuna acındı. Bu durumu kafası almadı. Bu dimağdaki ilim, hürmet ve himaye

görmiyecek-se, bu dimağ neye ~-arar? Bütün bunları Allah'a saldı. Tarihciye de: Tekdir dolu yazıdan müte-essir olarak dimağ sekıesinden öldü, diye yazmak kaldı. Demek o da ilmin şehidi, eehlin kurbanı oldu.

Sonradan Gelenbevi'nin hesalıının doğru olduğu, şahiılerin yalan yere şahidlik ettikleri anlaşılmış bulunuyor. Fat.ın Hoca, rü 'yet-i hilal mesek",i hakkında yazdığı yazısında bu konuya

5 Bu zat, 91. ~eyhuı-ls15nıdır. :\"akşıoendi idi. Sofulan severıli. Saraya yarandı. Saray halkına, şehzadelere okur, lIlıska yazardı. İlmiyye larik. nizanılarııu ıslah elmek istedi. Fakat bilgisizlik ve iş bilmezlik yüzünden ulernadan bir-çoklarını gücendirdi. BiLhareketiyle HI.Selimi kendisinden SOğlıttU. Azil edildi. Birbuçuk pl kadar o makarnda kaldı.

Bak. l/miyye Sa/namesi, s. 563.

(5)

temasla diyor ki: "Pederim merhum bu tezkere Gelenhevi'nin Şevval gurresini isbiit ile şahit-lerin şchadetini, rü-yeyetin mümkün olamıyacağı hakkındaki kendi hesabiitma istinaden red-deylemesi üzerine yazılmış şedid tevbihiit ve tenkidiitı muhtevi olduğunu ve bundan mütees-siren vefat eylediğini ve biliihara Yenişehir Müsellimi tarafından şahitler tazyik edilerek,fil-lıakıka yalan yere şehadet etmiş olduklarının itiraf neticesi anlaşıldığını nakleylemişti" 7.

ESERLERI:

Nakli ve akli ilimIerde üstad olan Gelenbevi, fizikte ve matematikte melıaret sahıbiydi. Mantık, iidiib-ı miinii:!.ara, usul-i din, eebir, hendeseye dair eserler yazmıştır. Eserleri şunlardır:

Bürhıin

Şerh-ı Cediivil-i Ensiib Cebir

Amel Bir- Hub'ıl- Müceyyeb Küsurat-ı Hesab (Hisiib'ül.Küsı/r) Akiiyid-i Selkilıi Haşiyesi

Vahdet-i Viicad

Ad(zb risalesi (Ebul- F'eth üzerine haşiye)

J

sağoci şerhi

1

mtihan Risalesi KıMe Risalesi

lmldm Risalesi

Kadimir Ilaşiyesi

Adla-ı 1'\1iisellesat Risalesi Tehzib haşiyesi

Celal Haşiyesi (Adudiyye şerhi üzerine)

Bunların içinde Logaritme şerhi olan Eıısab ilc CIJbirkitabı çok tanınmıştır. Mantığa dair olan Bürhfın, JmJdin risalesi, kelama dair olan Celril lIaşiyesi medreselerde ders kitabı olarak okunurdu.

Bağdadlı İsmail Paşa, Esmaül-l\füellijin ve Asiirııl-Musannijin'de Kitabul-1'Herasıd ... adlı bir eser daha gösteriyor. (C. l, s. 222) Zahid Kevseri de Maka1iiıul-Kevseri'de Gelenbevi'nin eserlerini saydıktan sonra Karlovalı Hoea Hüseyin efendidı~ ve Riyazıyyeei Zıya Beyde Gelen-Levi'nin bu sayılanlardan başka ha:!.ı yazma risalelerini gördüğünü söyliyor. (s. 495) Eserlerinin ismi hazı eserlerde azçok farklı yazılıdır. Y.

ı.

Sergis, Mucemiil-lIIatbuiil'ta her iki yerde noksan vermektedir (s. 1165, 1%5)

.. ..

..

Gelenbevi, ycni ay başını tesbit ctmede astronomi Iwsahlarına dayanmakta ve bu suretle hiliilin sübutunu kabul etmekte olduğunu yukarıda gördük. Bu mesele, islam fukahası arasında ihtilaf konusu olduğundan ondan bira:!. hahsetmek istiyoruz.

Bilindiği ü:!.ere Hamazan ayında orue tutmayı emredı~n ayet-i Kerimede ŞEHİDE tabiri geçer. ŞEHiDE hazır oldu, bulundu manasınadır. Bu da ayın girdiğini bilmekle anlaşılır. Ayın girdiği ya gözle görmekle belli olur veya hesabla Lilinir. Bu husustaki hadisler şunlardır: ( . ..! IJJ,ü l;

r-""k ri

.:.ıl! ~j) IJJk.ö1 J ~j) lyJ""") "Ayı gürdüğiinüzde orue tutun, yine

gürün-ce bayram yapın. Şayet bulutlu olursa o ayı takdir edin". .

(6)

26

O. KESKİOGI.IJ

Bulıari, ]\fiislim ve İmam \fiilik şu hadisi rivavet ederler: (.; •..!Y.J ...••:i -y;

:.ı

.1

?

J ~ .rr.:JI

J 1.1..;.•• L; r'-::k ~ üLioJ; ~ •.. i.1Jk-"' ':ıIJJy'i!! I.1J") "Ay 29 da olur. Ayıgörmedikçe orue

tut-mayın, yine görmedikçe bayram yapmaym, eğer hulutlu olursa takdir edin"

Buhari, Müslim, Ncsei, ibn-i Maceh de ibn-i Ömerden şu hadisi rivay(~t ederler ki, mana aynıdır: (.J ı.1) .••l. :•.5::)<- ~ ül; iJJw ~ 'r::'.i) !~i.1 iyj ...••; 'y-::,i..; i~i)

Bu hadislerin sonundaki takdir etmek, hesabla olur. Bazıları diğer bir Hadis'te geçmekte ol en (c:,.;)~

0L,...:.

;A<-

ifi

Li)"Şabanı otuz olarak tamamlayın" kaydı bu takdiri beyan etmektedir,

diyorlar. Fakat Şafii imamlaından Ebul-Abhas Ahmed b. Ömer Süreylı, bu iki ri'Vayeti muhtelif haııere at.fediyor. Hisabla takdir; bu ilmi hilenleredir, otuz u tamamlamak ise; avam Iıalkın yapacağı şeydir, diyor. Sühutun gözle gürmeye bağlanmasının sebebini şu hadis-i şerif açıkhyor:

(c:,.;)\~;.r J

.:;..?

J <...:i ;.r '-~ \..i...Ç;, J 1..i...'C. Yo•.:!!

'-7'-;

'1J

~«j

'l ~i :l,.1 Lil) "Biz okur yazar ol-mayan bir ümmetiz, yazıp hesap bilmeyiz, ay bazan 29, bazan 30 olur" 8

Ümmi olmak dolayısiyle kolaylık için gözle görmek suretiyle ay başıııı tesbit etmek kabul edilmiş. Şimdi i". hesRb yoluyla isbatta kolaylık var. Hüküm iııetle beraber yürür. İııct kal-kınca hüküm de kalkar. İşte bu noktadan hareket eden bazı fukahii, heyet ilminin verdiği ne-ticeleri kabul etmişl(~rdir. Bunu kabul etmeyenler de sahurda imsak, akşam iftar vakitlerinde olduğu gibi namaz vakit.lerinde rasadhanenin hisahlarını almakta hi,; tereddüd

güstermemiş-lerdir. ibadetıcrin hepsi aynı hiikm(~ tabi değil mi?

Hieretin II. yüzyılından Viii. yüzyılına kadar geçen ulema arasında astronomi hesablannı kabule tarafdar olanlar çıkmıştır. Şafii olanlar arasında Iiunlar daha çoktıır. Nevevi'nin belirt-tiği üzere Şafiiler hesabat-ı fclekiyyeyi milteber sayarlar. Şafünin bu hususta üç kavli vardır 9.

Tekıyyüddin Sübki, Feını'sında d(~r ki: "Rasad hesabıarı kcsin olarak hiliilin görülmesinin müm-kün olmadığıııı gösterirsc, şahidIer de gördük derlerse, şahidlikleri redolunur. Yalan söyliyor-lar veya yanılıyorsöyliyor-lar demektir. Çünkü hesab kesindir, haberse zannidi •.. Zanni olan bir şey kesin olana taaruz edemez. Şehadet edilen hususun hissen, aklen ve şeran mümkün olması şahidliğin şartlarındandır. Eğer rasad hesabıarı kesin olarak rüyetin imkansızlığını gösteriyorsa, Iıakkında şeha et edilen şcy mümkin olmadığından, bu şahidliğin şeran kabulü mümkün olmaz. Şeriat mümkün olmayan şeyleri almaz

~°.

-Tekıyyüddin Sübki, müctehid sayılan bir alimdir. Onun gibi rasad neticelerini alan diğer zatlar da vardır: Adı geçen İbn-i Süreyh, Mutavvif b. Abdullah, İbni Kuteybe (bak: Şevkani,

Ne)'lül-Evtilr, C. IV. s. 190), keza Ebıı Ömer Kurtubi, Muhammed b. Mukatil, İbn-i Nüceym,

Kadı Abdülcebbar, Cemul-U1fım sahıbı, Kınyctül-~ünye sahıbi Ebur.Reca Necm-üddin Muhtar, Kıvamuddin Kirmani, İbn-i Hacer bunlardandırlar. Ebu Ömer Kurtubi, tabi'inin büyüklerinden bazılarının astronomi yoluyla Iıiliil'j lıesabladıklarını söyler. İbn-i Hacer de royet hadisini açık-larken Hanbelilerin astronomi Iwsablarını kabul el.l.iklerini kaydeder.

İslam uleması, astronomi ilc bu bakımdan meşgulolmuşlardır. İbn-i Tarik, İbn.ül-Hasib, İbn-i Yunus, Muhammed b. Musa Harezmi, Ebul Abbas Tebrizi, İbn-i Şatır eski devirdeki meş-hur simalardır. Bilhassa Semerkand rasadhanesi hu işe çok eğilmiştir. Gıyasuddin Çemşid, U/ug Bey, Ali Kuşçu, Molla Feniirinin talebesi olan Kadızade Rumi bu alanda değerli hizmetlerde bulunmuşlardır. Ulug Bey'in Ziyçleri astronomi ilmine ışık tutmuştur. Onların çalışmalarından bugün bile faydalanılmaktadır. Rasadhane Müdürü Fatın Merhum bir yazısında diyor ki: "Bizim şimdilik kabul ve tatbik eylediğimiz usııl bugünkü fizik rasadhanelerinin tecarub-i

umumiy-8 B"hari, c.ııı,s. 27-28, Tab •• SuJıani, Müs/irn. e.ı.s. 299. Bulak, SÜT",n-i Ebi Davud, r. ll, s. 266.-267, Sünen-i Nese;, c. J, s. 302-303.

9 :"Ievevi, Mecrnu, c. Vı. s. 279. 10 Sübki, Fetiit,u, r. I, s. 219-220

(7)

\

.

yesine istinaden ıcra eylediğimiz ufak hir tadil ile Semerkand Medrese-i heyiyyesinin kabul eylediği usulden ba7ka birşey değildir" ıı.

Sonraları astronomik alanda da çalışmalar durmuş, hatta bu müsbet ilim kolu evham ve hurafelere kurban olmuştur. Tekıyyuddin Mısri'nin Tophane üstünde kurduğu rasadhane boy atıp gelişeceği yerde bir gecede yerle bir edilıniştir. Meşihatın yayınladığı bir eser hu gerçeği şöyle anlatıyor: Meşhurdur ki, 987 tarihindı~ Tekıyyuddin Mısri Tophane'nin üstüne tesadüf eden zirve-i eebel'de bir rasadhane vücuda getirmişti. Cihan-ı gaybın keşf-i ahvaline buradan ittıla' ediliyor itikadıyle bu eser-i bedi' birtakım tarizat ve mümaneata oğradı. Tedkıkat-ı riya-zıyyenin mahsulat-ı ve netayic-i nafiasına mahall-i tatbik olmak üzere nazar-ı ırfan önüne ku-rulmuş olan böyle bir bedia-i fen hir iddia-yı batıl karşısında mahvolup gitmiştir" ıı.

Müspet ilmin ışığının girmediği yere batıl inançlar, hurafeler girer, evham yerleşir. Azmi Tarihi'nin 1163yılı olayları arasında saydığı şu olay da ilgi çekicidir: O sene Muharrem'in B.

gecesi ay tutulmuş. Yine Muharrem'in 28. günii tuludan 3 saat 10 dakika sonra güneş tutula-caktır. Zamanın Müneecimbaşı fenn-i nücum üzere bunu takvime yazar. Karanlık olacakmış deyu kimi dükkanını açmamış, kimisi hanesinden .taşra çıkmamış. .. Ogiin hava fazla bulut-lu olduğundan tutulma olayı görülmemiş, halkın korkusu geçmiş. "Velakin bu gıme esrar-ı fe. lekiyye ve alayimat-ı semaviyyeyi takvime yazmak ve avam-ı nasa neşretmek halatı münasip olmamagla fimaba'd takvimlere bu gfıne bilıs-i kil u kalolur keyfiyyat tahrir olunmaktan men' ve tebid ve M:üneeciİl1başl efendiye ba-ferman-ı iili tenbih ve tckid oludu" 1.'.

Halk korkmasın diye güneş tutulmasını yazmak yasak edilir, rasadhane yıkılırsa ilim nasıl gelişir ve itimad kazanır? Evham'ın esiri olmasm diye halkı aydınlatmaya çalışılacak yerde, ilmin ışığını söndürmeye çalışmak ne aeıdır? tşte rasad ilmi sonraları bu hale geldiğinden fukaha da onun neticesine itibar etmemişlerdir. Rasad ilmi ilerleseydi, fukaha hesabıarın doğruluğunu anlayıp hükümlerini ona göre ayarllardı. Fakat öyle olmadı. Halbuki Hadisler buna müsaitti, hatta teşvik edici bir emirdi. Nasıl ki ulemadan, bunu böyle anlayıp astroııomik hesabıarı kabul edenler çıkmıştı. Takdir ediniz, mutlak olduğundan bunu hesabla tayin ediniz manasma almak pekala mümkündü.

Görülüyor ki, rasadhane'nin tesbit ettiği vechile hilalin sübfıtunu kabul etmek, yeni bir şey değildir. Geçen ulema arasında bunu kabul edenler vardır. Hatta tbıı-i Sübkiye göre hesab kesin olduğundan, taaruz halinde şahidIer redolunur, astronomun sözü alınır. tşte Gelenbevi merhum da bunu böyleee tatbik etmiş, fakat Şeyhuı-tslam'ın tekdirini alınıştı. İbn-i Hacere göre Eğer astronomlar ittifak halindeyseler, o zaman onlara muhalif olan şahidIerin şehadeti redolunur. Bir kavle göre Şafii de bu ictihatladır.

Mesele Hadis ve fıkıh yönünden ineelenince daha niee gerçekler m~ydana çıkar. Meseleleri sathı şekildegörenlı,r yanılırlar. İlmi gerçekler tedkik ile anlaşılır. Eski ule~a'nm geniş ve müs-pet yolları sondan gelenler tarafından ihmale oğramıştır. GelenbeVı bu ihınalin içinde parlayan bir ışıktı.

Sfıbfıt-ı hilalda iki şahidin şahidliğini yeterli görmek,. Hasan b. Ziyad'ın sözüdür. tmam Ebu Yusuf'a göre 50 kişinin görmesi lazımdır. İmam Muhammed belli bir sayı tayin etmez, bunu hakimin kanaatına bırakır.

Ayın görüldüğünü ispat için ortaya aslı olmayan bir dava atma usulü sonradan Bezzaziyye ve Hulasa sahipleri tarafından çıkarılmıştır. Riiyeti ispat için böyle bir dava uydurup açmaya ne lüzum var?

II M. Falın, Sebil'ür-Reşad, c. 22, s. 69, 1339 12 Ilmiyye Sillnômesi, s. 647

(8)

28 O. KESKİOGı.u

Sübfıt-ı hiIii! meselesine İslam dünyasınca kesin bir çözüm yolu kabfıl edilmiş olmadığından, Ramazan başı ve bayram günleri bazan birbirine uymamaktadır. Ahmed Muhammed Şakir'in kaydettiği gibi 1357 H. / M.1939 yılında Kurban bayramı: Mısırda 30 Ocak pazartesi günü, Sufıdi Arabistanda: 31 Oeak salı günii, Hİndistanda Bombay'da: i Şubat çarşamba günü yapıl-mıştır 14.

Bu münaselıeı le üstad, Arahi ayların haşım Astronomik Hesaplarla ispat etmek şeran caiz midir? adlı bir risale neşretti. 1384 H./1965 M. yılı, bazı arap ülkelerinde Ramazana Aralık ay-ıııın 3'ünde, memleketimizde ayın 4'ünde, Somalide ise ay görülmediğinden5'inde başlan(İı. Bazı kimseler oruca başlama ve bayram hususunda yalnız Türkiye ile arap memleketleri arasında başkalık oluyor sanıyorlar. Geniş İslam aleminin her köşesinden haberleri olmadığı halde bir gazete haberine göre hüküm yürütüyorlar.

Bizde 26 Aralık B41 (1925) gün ve 698 sayılı kanunun 3. maddesi geregınee dini günleri tesbit işi rasadhaıieye bırakılmıştır. Hasad hesabıarında yanlışlık olamaz. Aneak ayın güneşten geri kalması halinde rüyet mümkün olabilecek kadar müddetin takdirinde illtilaf olabilir ve bu gözle görme payı iklim.~, rasadhanenin bulunduğu yerin hava şartlarına, rutubet dereeesine göre değişir. Sadece ayın güneşten geri kalmış olması görme için kafi sayılmaz. İsıanbul Rasadhanesi Astronomlarından Dr. T. Gökmen 'in bu konuyla ilgili 1962 tarihli bir yazısından aşağıdaki açıldamayı dinleyelim:

"Hieri - Kamer! aybaşlarının tesbiti "Riıyd-i hilal" denilen hilal'ın görülmesi olayına isıjnad etmektedir. Hilill'in görüldüğii an, Ilieri - Kamer! Ay'ın birinci günüdür, şeklinde tarif olunması sebebiyle aybaşlarının başlangıç günleri bir astronomik olaya bağlanmış bulun-maktadır. İşte bu olayın hangi gün vuku'a geleceği, yani bu astronomik problemin çöziimü, asırlardan beri Türk ve İslam ;\stronomlarını yakından ilgilendirmiştir. Biiyük Türk Astronomi Ulugbeyin ve arkadaşlarıııın koyduğu kriterler esas alınarak, modern astronominin imkanlarııı-dan faydalanmak suretiyle bu problem Rasathanemizin kurucusu merhum Fatin Gökmen tara-fından en rasyonal ve ilmı bir şekilde incelenmiş ve kriterler astronomik formüller şeklinde ifade edilmek suretiyle tam ve ilmi bir çözüme bağlanmıştır. Bu konuda merhumun yazmış olduğu ve henüz basılmamış bulunan (Ruyet-i hiltil) adlı eser esas alınmak suretiyle hilill'in göriilüş esasları ve çözümü hakkındaki basit ve kısa bilgi aşağıda sunulmuştur.

Hilal'in görülmesi ancak hiHilden gelen ışınların insan gözünde bir tenbih yaratması ile müm-kündür. Bir ışık kaynağının gözde bir tcnbih yaratabilmesi de başlıca, ışık kaynağının parlaklığı, görülen (Mer'i) yiizey büyüklüğü ve mürtesem düştüğii fonla aralarındaki ışık şiddeti farkı gibi amillere bağlıdır. Ay'ın görülen yiizey parlaklığı sabit olarak alınabileceği iı;in hilal'in görüle-bilmesinde başlıca roloynayan ilmiller Ay'ııı aydınlanan kısmının biiyüklüğü ve hiliil'in batmak üzere olduğu anlarda ufkun kararma miktarıdır. Bu iki amiIden ilk hilal'in Rasıda göre güneşten açılsa uzaklığına YE ikincisi ise güncşle Iıilal'in Latışları arasındaki zaman farkına tekabül

et-mektedir.

Türk ve İslam astronomlarından Muhammcd-bin Musa-El-Harizmi ve Ebu-AbLas.EI-Teb-rizi ve daha sonrada Habeş-EI-Hasip tarafından astrmlOmik yönden incelenen hilal'in görül-mesi problemi büyük Türk Astronomlarından Ulugbey, Kadızade ve Ali Kuşçu tarafından tekrar incelenmiş ve nihayet Ulugbcy Ekolü tarafından iki kriter. vaaz edilerek esaslı bir netice-ye bağlanmıştır. (Bud-i Siva) ve (Bud-i muadde!) ismi yerilen bu iki astronomik kriter hiırınn görülmesinde yukarıda izah edilmiş olan iki amili Iıcmen hemen ihata etmektedir. Filvaki Gü-Ilcşle görülen Ay'm ttilleri arasıııdaki fark olarak tarif edilcn (Bu'd-i Siva) hilal'in parlak

(9)

ının hüyüklüğü ilc lıemen hemen orantılıdır. Diğer taraftan, tarif olarak (Bu 'd-i muaılılel) de görülen hilal'in batışı ile Güneş'in batışı arasındaki zaman farkıııın dereec cinsinden ifadf~sidir. Bu da hilal'in batmak iizere olduğu anlarda semanın kararma mikdarını, yani fonun aydınlık derecesini belirten bir ölçüıliir. Bu izahtan anlaşılacağı üzere hugünkü ilıni anlayışımız ve imkanlarınıız gözününe alındığı takdirde ılahi, Ulughey Ekolünün vaaz eylemiş olduğu iki ast-ronomik kriter, astrunomik ve fizyolojik hir olay deınek olan !ıilal'in görülmesi hakkında en güvenilir kriterlerılir.

Her nekadar bugünkü teknik imkanlardan faydalanarak futomctrik metotlar yardımı ile hilaI'iıı görülmesine ait daha rasyonel kriterler hulunabileceği düşünülürse de, bu yeni kriter-lerin mc~'eut iki kriter kadar güvenilir bir hale gelehilmesi iı;in en az 15-20 scnelik fotometrik rasatlara istinat eden devamlı çalışmal~r gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü hilal'in göriilmesinde kritik durumlar senede ancak hir vcya iki kere husule gelmektedir. Ayrıea atmQsferik şartlar rasat sayısını daha da azaltaeakdır. Bundan başka neticeye fizyolojik amiller de girdiği için çalışmalar sonunda hakikaten güvenilir neticeler elde edileceği dahi şüphelidir. Bu olay Garp bilginlerini fazla ilgilendirmediği için astronomi literatüründe problemi esaslı bir şekilde ince-leyen bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bilhassa Ramazan ve bayram dolayısiyle hilal'in giirülüşü olayı müslümanları çok ilgilendirmiş ve asırlar boyıınea adeta halk ile beraber astronomlar bahis konusu kriterlerin değerlendirilmesi yolunda müşterek bir çalışma yapagelmişlerdir. Bıı dwrum bilhassa 26/ Kanunievvel/ ]:341 tarih ve 698 sayılı kanunun 3. maddesi ile Rasathane Hieri- Kameri ayhaşların melıdeini resmen tesbit etmekle vazifelendirildikten sonra çok' daha belirli hir hal almıştır. 40 seneye yakın bir müddettenberi müessesemizel' tesbit edilen aybaş-ları, halkımız tarafından bilinmekte ve bir gün evvel hilal'in görüliip görülmeyeceği binlerce meraklı tarafından kontrol edilmektedir. Bu hususta yapılan müracaatlar hassasiyetle incelene-nerek değerlendirilmiş ve kriterlere ait metot ve formüllerin vazıı merhum Fatin Gökmcn bütün bunları göz Önüne alarak hahis konusu kriterlerin değerlerinde gerekli işlemler yapmıştır. Şu-rasıııı da bilhassa belirtmek gerekir ki, son on sene zarfında müessemizce tesbit edilenden bir gün evvel hilal'in görülelüğü hakkmda Rasadhaneye ciddi bir müraeaat vaki olmamıştır.

Hicri-Kameri aybaşlarının tesbitinde hilal'in giirülebilmesi için, kriterlerI' yani (Bu'd-i siva) ve (Bu 'd-i Mııaddele)'e ait bilumum değerler 6 olarak alınmaktadır. Yukarıda izah edildiği üzere hilal'in görülebilmI'si imkanı batıya gittikçe arttığı için r~sat mahalli olarak, en batıdaki İslam memleketi olması dolayısiyle Fas alınmıştır. Bundan başka rasat mahalli deniz seviyesin-den yükseldikçe güneş daha geç batacağı ve dolayısiyle hila!'in giirülme imkaııı artacağından kri-t.erlere ait formüllerin hesaplarında rasat mahalli olarak Fas'da 1300 metre kadar yükseklik-deki .•bir dağın tepesi alınmaktadır."

Ben, Türkiye'den ba,?ka hangi İslam memleketinde rasadhanelerin hu vazifeyi dikkatle gördüğünü bilmiyorum. Mısırda rasadhane aybaşlarını tesbit eder, ayrıca rüyet merasimi de yapılırdı. Bugünkü durumu bilmiyorum.

İhtilaf-ı matali' sebehiyle rasadhanderin rasadları arasında fark ta olahilir. Onun için .adı geçen A. M. Şakir rasadhanelf~rin hesablarma itimaıl edilmesi gerektiği tezini savunan risale-sinde diğer bir hususu da ileri sürüyor:

Tirmizi'nin, rivayet ettiği şu: .:ıy-..4i iye ~ '::i1.J .:ı.J)..<;iY.pl j 0.r ~ t>!. i

-,....ıı

hadis-i şerifle Ebıı Davud'un rivayet ettiği: .... 0~.-.;j i..

>'

rL...;l.J 0.J~.kAJiY. r).j hadis'e dayanarak müslümanların Ramuzan ve Bayram günlerini, anlaşarak bir günde yapmalarını istiyor. Şöyleki, iema' yoluyla Mekke merkez alınarak astronomik hesablarla aybaşı tesbit olunur ve bu bütün islam ülkelerinde muteLer tutulıır. Böylece İhtilllf-ı matali' da ortadan

(10)

30 O. KESKİOGLU

kalkarak müslümanlar aynı günde oruca başlayıp bir günde bayram yaparlar 15. 1961 yılında

Kudüste teksir edilerek yayınlanan sahifelcrde de aynı görüş ileri sürülüyor. Görülüyor ki, İslam dünyasında, Ramazan ve bayram günlerini önce tesbit edip bir günde birleşme yolunda cercyanlar başlamıştır. Bunu sağlayacak olan da rasadhanclerin tesbit ettikleri neticeleri kabul etmektir 16.

\

i5 Aynı eser, s. 28.

16 Fasta yayınlanan Eı-lman dergisinin Mart. 1965 tarihli 4. sayısmda aybaşları hakkında iki yazı çıktı. Bunlarda Rasatharıelerin hesaplan kabul edilmiyor. 1964 de :MıSlrda Ezher'de toplanan Buhus.ü Islamiye Kongresinde bu mesele görüşülmüş, gözle görme esası kabul edilmiş, ancak, Rasadhanenin hesaplarından rıı'yet vaktini tesbit husnRuı,da faydalanmak ve biryerde ay görüliince bütiin Islam dünyasınca bunu kabnl etmek uygun gürülmüştür.

Her iki yazıda Ahmet Şakir'in risalesinde ortaya sürdüğii görüşler reddediliyor. Tunus Hükümeti de, Türkiye gibi Rasathane hesabını kabul etmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Atakut, On the approximation of functions together with derivatives by certain linear positive operators, Commun.. Gupta, An estimate on the convergence of Baskakov–Bézier

Çocuk biraz kendini idrak etti mi hayatın bütün mahremiyetine vâkıf olur veya kadın biraz fingirdek oldu m u bütün mahalle istifadeye kalkar ve netice hüsrandır.. Mevzu

Bir yapının, malzeme ihtiyaçlarının ancak % 10 veya 20 sini vererek, üst ta- rafı için, onu karaborsaya sevkedecek yerde, bir çok memleketlerin ikinci dün- ya harbinden

Bir müddet sonra Eski Saray ismini alan bu saray şimdiki Üniversitenin yerin- de olup Süleymaniye camii sahasına kadar ulaşmakta idi.. Bir müddet son- ra (1458) Eyüp camii

IV — Beden duvarlarının altındaki tabanlar ise, bazı yerlerde deniz suyu, bazı yerlerde de ze- mindeki toprak dolgu tesiriyle çürümüş, ve bin- netice bu tabana istinat

Tek başına ihtiyar a- ğacı ile kücv k bir meydan, doğup büyüdüğümüz şu veya bu kasabada bir çeşme de böyledir; ve bu, ara sıra hevesıkâr

aksam ve girdiler bu tekellerden elde edilmektedir. Yatınm malları sanayiinin % 38,4 gibi büyük bir kesimini teşkil eden taşıt sanayiinin nasıl dışa ba- ğımb olduğunu da

% 36.9, fosfatlı gübreler için % 51.7 sl olacak- tı. Ancak bu sonucun tam olarak gerçekleşip gerçekleşmediğine gene DPT rakamlarından yararlanarak biz göz atalım.