• Sonuç bulunamadı

Bası Yaralarının Cerrahi Tedavisi: 108 Olgunun Değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bası Yaralarının Cerrahi Tedavisi: 108 Olgunun Değerlendirilmesi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BASI YARALARININ CERRAHI TEDAVİSİ 108 OLGUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ali Rıza ERÇÖÇEN, Sarper YILMAZ, Zeki CAN, Murat EMİROĞLU, Erdem YORMUK

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Andbilim Dalı Sivas, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstriikûf Cerrahi Ânahilim Dah^ Ankara

ÖZET

Bu çalışmada, i 992-1998 yılları arasında bası yarası ile başvuran 108 olgunun cerrahi tedavisi sunulmaktadır. Bası yarasının oluşmasını hazırlayan etiyolojik faktör, hastanın akttvite durumu, yaranın anatomik yerleşimi, tercih edilen cerrahi girişim ve karşılaşılan komplikasyonlar dikkate alınarak cerrahi tedavinin etkinliği irdelendi. Uygulanan cerrahi girişim seçenekleri ve elde edilen sonuçlar, literatür verileri ile karşılaştırılarak, bası yaraların cerrahi tedavisine yönelik yaklaşımlar tartışıldı.

Anahtar Kelimeler: Bası yarası, cerrahi tedavi.

GİRİŞ

Bası yaralarının cerrahi tedavisine yönelik ciddi yaklaşımlar son 50 yıl içinde artmıştır. 1950’li yıllarda bası yarasının altındaki kem ik çıkıntının eksize edilmesinin avantaj ve dezavantajlarının tartışılması yapılırken, 1970’li yıllara kadar geçen sürede bası yaralarının cerrahi tedavisinde kısmi kalınlıkta deri greftleri ve deri flepleri kullanılmış sonraları kas ve kas-deri Heplerinin klinik uygulamaya girmesi derin, geniş kavite ile karakterize bası yaralarının kolay bir şekilde rekonstrüksıyonuna olanak sağlamıştır2. Klinik uygulamaya 198 T den sonra giren fasiyokutan Heplerin kas-deri Heplerine daha üstün olduğu ortaya konulmuş, özellikle ağırlık taşıyan bölgelerdeki bası yaraları için fasiyokutan Hepler daha çok tercih edilmiştir3’4. Bu arada paraplejik hastalarda denerve bölgelerde deri duyusunun sağlanması ve bası yaralarının tekrarlamasının önlenmesi amacıyla duyusal innervasyonlu Hepler de klinik uygulamaya girmiştir5,6. Son yıllarda oldukça popüler olan doku genişletme tekniği ile de bası yaralarının onarımmda başarılı sonuçlar elde edilm iştir1. Flep cerrahisindeki gelişmelere paralel olarak, basıncın etkisini azaltan araçların kullanılması bası yaralarının cerrahi tedavisinde başarı oranını belirgin olarak arttırmaktadır8.

Bu çalışmada, kliniğim izde tedavi edilen bası

SU M M ARY

The Surgical Therapy of Pressıtre Sores: Analysis of 108 Cases

Between theyears 1992 and 1998, surgical treatment o f 108 patients who hadpressure sores was carrled out. Efficacy o f the surgical therapy was investigated regarding the predis- posing etiologic factor o f pressure sore, activity status o f the patient, location o f the pressure sore, preferred surgical method, and the complications ofsurgery. The choices o f sur­

gical managements and the results were compared with the literatüre, and different surgical treatment modalities o f the pressure sores were discussed.

Key Words: Pressure sore, surgical treatment.

yaralarının anatomik bölgeye göre değişen cerrahi girişim seçenekleri, sonuçlarına göre tartışılmaktadır.

GEREÇ VE YÖNTEM

1992-1998 yılları arasında, toplam 135 bası yarası ile başvuran ve cerrahi girişim uygulanan 108 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, tanısı, aktivite durumları, bası yarasının anatomik yerleşimi, uygulanan cerrahi girişim yöntemleri, erken ve geç dönemde ortaya çıkan komplikasyonlar, hastanede kalış süresi ve takip süresi boyunca ortaya çıkan değişikliklere ait veriler kayıt edildi.

Bütün olgular tanılan göz önünde tutularak üç gruba ayrıldı: (I) Künt veya penetran travm a sonrasında parapleji-quadripleji gelişen olgular, travmatik spinal kord hasarı olan hastalar, (II) doğumsal veya edinsel bir etiyolojiye sekonder olarak parapleji-quadripleji gelişen olgular travmatik olmayan spinal kord kasan olan hastalar, (III) serebral disfonksiyon veya diğer kronik düşkünlük oluşturan hastalıklar ve majör alt ekstremite travması ve amputasyon geçirmiş olgular sp in a l ko rd hasarı olm ayan hasta la r şeklinde sınıflandırıldı.

Hastalar kliniğe kabul edildikten sonra sırasıyla basıncın etkilerinin giderilmesine yönelik önlemler, sistem ik tedavi (anem i, hip o p ro tein em ı ve

Geliş Tarihi; 09.06.2000

(2)

hipoalbumineminin.düzeltilmesi) ve lokal yara bakımı uygulandı. Enfekte bası yarası olan hastalarda, yaradan alman kültür ve antibiyogram sonucu dikkate alınarak tercih edilen antibiyotikler ortalama 7-10 gün süreyle parenteral yoldan uygulandı. Nekrotik deri, yağ dokusu, kas, fasya, tendonlar ve kemik fragmanları debride edilerek, günlük irrigasyon ve pansumanlarla cerrahi olarak temiz bir yara sağlanması amaçlandı. Genel durumu stabil, yarası nekrotik dokulardan temizlenmiş, sağlıklı granülasyon dokusu ortaya çıkmış ve kontrakte olmaya başlamış hastalar cerrahi tedavi için uygun adaylar olarak kabul edildi. Refleks kas spazmı olan hastalarda, cerrahi girişim öncesi ve sonrasında farmakolojik tedavi (diazepam ve baclofen gibi ajanlar) ile spazmlar giderildi. Üriner inkontinansı olan olgularda intermitan idrar kateterizasyonu uygulanırken, yaranın dışkı ile kontaminasyonunu önlemek amacıyla purgatif ilaçlar verildi.

Uygun cerrahi girişim yönteminin seçimi hastanın aktivite durumu, bası yarasının anatomik yerleşimi, bası yarasının kavite ile karakterize olup olmaması, mevcut bası yarasının sayısı ve nüks durum unda ileride kullanılabilecek flep seçenekleri dikkate alınarak yapıldı.

Tekerlekli sandalye ve yatağa bağımlı ve geniş kavite ile karakterize bası yarası olan hastalarda genellikle kas- deri flepleri tercih edilirken, özellikle kaviter defekt ile karakterize olmayan bası yarası olan ambulatuvar hastalarda fasiyokütan flepler tercih edildi.

P osto p eratif dönem de, bütün hastalar havalı yataklarda (Mediscus® low-airloss bed), yatağın baş kısmının eğimi 15 dereceyi geçmeyecek şekilde yatırıldı.

Hemşireler ve hastabakıcılar tarafından iki saat arayla pozisyon değişikliği ve cilt bakımı uygulanan hastalarda, ikinci haftanın sonunda aktif ve pasif hareketlere b aşlam a la rın a ve yarıda k alan re h ab ilitasy o n program larına devam etmelerine olanak sağlandı.

Cerrahi girişimden sonraki takip periyodu boyunca : kontrole çağırılan hastalar ve aileleri ile yapılan görüşmelerde hasta ve tedavi edilen yarası hakkında bilgiler elde edildi, daha önce tedavi edilen bası yarasının olduğu bölgede veya başka bir bölgede bası yarasının tekrarlayıp tekrarlamadığı araştırıldı.

SONUÇLAR

Hastaların ortalama yaşı 41 (12-83) olup, 67 (%

62)’si erkek ve 41 (% 38)’ i kadın idi. Toplam 108 hastada 135 bası yarası mevcut olup, hasta başına düşen bası yarası ortalama 1.25 idi. Olguların 90’mda sadece bir bölgesinde bir bası yarası mevcut iken, 18’inde ise birden fazla bölgede toplam 45 (hasta başına ortalama

2.5) bası yarası olduğu saptandı.

Bası yaralarının en fazla sıklıkta spinal kord hasarı olmayan, yaş ortalaması 68 olan serebral disfonksiyon veya diğer kronik düşkünlük oluşturan hastalıklar ve majör alt ekstremite travması ve amputasyon geçirmiş

olgularda (n=55) geliştiği gözlendi. Yaş ortalaması 35 olan travmatik spinal kord hasarı olan hastalarda (n=39) da önemli oranda bası yarası geliştiği ve bu olgularda en önemli parapleji nedeninin künt travmalar olduğu saptandı. Buna karşın bası yaralarının yaş ortalaması 19 olan, doğumsal veya edinsel nedenlerle spinal kord hasarı gelişen hasta grubunda (n=14) oldukça az oranda ortaya çıktığı gözlendi. (Tablo 1). Aktivite durumları göz önünde tutulduğunda bası yarası olan hastaların % 53’nün yatağa bağımlı, % 31 ’nin tekerlekli sandalyeye bağunlı ve % 16’smın ambulatuar olduğu saptandı (Tablo 2). Bası yaralarının görüldükleri bölgelere göre dağılımı dikkate alındığında en fazla sıklıkta şuasıyla sakral (%

47), trokanterik (% 27) ve iskiyaî (% 15) bölgelerde görüldüğü ve bu bölgelerde görülen bası yaralarının bütün bası yaralarının % 89’ini oluşturduğu saptandı (Tablo 3).

Türk Plast Cer Dcrg (2000) Cilt:8, Sayı:2

Tablo 1: Altta yatan hastalık grubuna göre olguların dağılımı.

Hasta Grubu Ortalama Yaş n {%)

(Yıl)

Travmatik spinal kord hasarı

{Kunt ve penetran yaralanma) 35 39 (36)

Travmatik olmayan spinal kord hasarı (Doğumsal ve iatrojenik)

Spinal kord hasarı olmayanlar

19 14 (13)

(Serebral disfonksiyon, kronik düşkünlük ve majör alt ekstremite

travma ve amputasyonları) 68 55 (51)

Toplam 41 108 (100)

Tablo 2: Olguların aktivite durumlarına göre dağılımı

Aktivite Durumu n (%)

Ambulatuvar 17(16)

Tekerlekli sandalyeye bağımlı 34 (34)

Yatağa bağımlı 57 (53)

Toplam 108 (100)

Tablo 3: Anatomik bölgelere göre bası yaralarının dağılımı.

Anatomik Bölge n (%)

Sakral 64 (47)

Trokanterik 37 (27)

İskiyal 20 (15)

Diğer

(Topuk, dirsek, malleol ve sırt) 15(11)

Toplam 135 (100)

(3)

BASI YARALARININ CERRAHÎ TEDAVİSİ

Bası yaralarının tedavisine yönelik olarak bulunduğu bölgeye göre uygulanan cerrahi girişimler Tablo 5 ’de özetlenmiştir. Bölgelere göre uygulanan flepleri sıklık sırasına göre sınıflandırdığımızda; salcral bölgede glü­

ten s maksimus kas-deri süperi or rotasyon flebi (Şekil 1) ve gluteal V-Y fasiyokütan ilerletme flebi (Şekil 2), trokanterik bölgede TFL flebinin kas-deri transpozisyon, V-Y retropozisyon kas-deri ilerletme ve ada V-Y fasiyokütan ilerletme modifikasyonları (Şekil 3), iskiyal bölgede gluteal uyluk flebi ve gluteus maksimus kas- deri inferior rotasyon flebi (Şekil 4), topuk bölgesinde ise lateral kalkaneal ada flebini (Şekil 5) tercih ettik, Postoperatif dönemde ortaya çıkan komplikasyon oranı ise % 19 idi. En fazla karşılaşılan komplikasyonlar sütür hattında ayrılma ve enfeksiyon idi (Tablo 5). Sütür hattında ayrılm a daha çok V-Y ilerletm e tekniği uygulanan olgularda, Y ’nin bileşke bölgesinde ortaya çıktı. Bu komplikasyonun tedavisinde sekonder sütür konulması veya kısmi kalınlıkta deri grefti ile oluşan defektin onarımı sağlandı. Flep enfeksiyonu özellikle kavite ile k ara k te riz e isk iy al bası y araların d a karşılaştığımızbir komplikasyon olup, genellikle cerrahi

Şekil 1: A: Paraplejik hastanın sakral bölgesinde geniş ve kavite ile karakterize evre III bası yarası. B: Gluteus maksimus kas- deri sup erior rotasyon flebi uygulandıktan sonra erken görünümü.

drenaj ve debridman uygulandıktan sonra flep kaybına fırsat verilmeden sekonder yaklaşımlarla tedavi edildi, Parsiyel flep nekrozu özellikle ada flep (subkütan pediküllü TFL flebi ve lateral kalkaneal ada flep) uygulanan olgularda, flebin distal ucunda oldukça sınırlı bir alanda venöz dönüş problem ine bağlı olarak karşılaştığımız bir komplikasyon olup, debridmanı takiben sekonder sütür ve deri grefti uygulanarak tedavisi sağlandı. İskiyal bası yarası olan bir olguda uygulanan tensor fasiya lata fasiyokütan flebinde tama yakın nekroz ortaya çıktı ve bu olguda daha sonraki aşamada bası yarası vastus lateralis kas flebi transpozisyonu ve kısmi kalınlıkta deri grefti ile onarıldı. Perioperatif dönemde ve postoperatif erken dönemde herhangi bir mortalite ile karşılaşılmadı.

Hastaların hastanede kalış süresi ortalama olarak 25 (7-65) gün olup, ortalama takip periodu ise 6 (1-14) ay idi. Takip periodu boyunca onarılan bası yarasının bulunduğu yerde bası yarasının tekrarlamadığı, ancak 6 olguda başka bölgelerde yüzeyel bası yaralarının ortaya çıktığı saptandı ve bu yaralar lokal k o n serv atif yöntemlerle tedavi edildi.

Şekil 2: A: Ambulatuvar bir hastada geniş sakral bası yarasının onarım ı am acıyla bilateral olarak planlanan gluteal V-Y fasiyokütan ilerletme flepleri. B: Onarım sonrası görünüm.

(4)

Şekil 3: A: Evre Uf, kaviter ve 14 cm çaplı trokanterik bası yarasının onarımı amacıyla ada V-Y fasiyokutan TFL ilerletme flebmın planlanması. B: Trokanter majör ile femurun lateral epikondili arasındaki doğrultuda, adaflebîn V-Y tekniğine uygun olarak 14 cm ’lik ilerletme sonrasında görünümü.

TARTIŞMA

B ası y araların ın ted av isi hasta eğitim i, rehabilitasyonu ile ameliyat öncesi ve sonrası girişimleri kapsayan multidisipliner bir yaklaşım gerektimıektedir9,1 Vücudun hiç bir bölgesi basıncın etkisine karşı bağışık değildir. Her türlü önleme yöntemleri ve araçlarına rağmen bası yaraları ortaya çıkmaktadır ve konservatif tedaviye her zam an cevap verm eyen bu yaralar günümüzde bile halen ciddi bir tıbbi ve cerrahi problem teşkil etmektedirler. Bası yaralarının vücuttaki anatomik bölgelere göre dağılımına ait bilgiler önlemeye yönelik girişimlerde ipuçları vereceğinden oldukça önemlidir.

Dansereau ve Conley 2000 olguyu içeren serilerinde bası yaralarının sırasıyla % 28 iskiyal, % 19 trokanterik, % 17 sakral ve % 36 diğer (topuk, malleol, diz gibi) bölgelerde görüldüğünü bildirmişlerdir11. Her ne kadar vaka sayısı kıyaslanacak kadar olmasa da, olgularımızda bu sıralamanın aksine bası yaralarının % 47’sinin sakral,

% 27’sinin trokanterik, % 15’nin iskiyal ve % 1 Hinin diğer (topuk, dirsek, malleol) bölgelerde ortaya çıktığını saptandık (Tablo 3). Olgularımızda bası yaralarının özellikle sakral bölgede büyük bir oranda ortaya çıkmış

Türk Plast Cer Derg (2000) CiJt;8, Sayı:2

Şekii 4: A: Paraplejik hastada geniş ve kaviter iskiyal bası yarasının onarımı amacıyla planlanan gluteus maksimus kas- deri inferior rotasyon flebi. B: Onarım sonrasında elde edilen kaydadeğer sonuç.

olması olasılıkla bası yaralarının önlenmesine yönelik girişimlerin yetersizliği, kronik düşkünlük oluşturan hastalığı olan ve yüksek risk altında olan yatağa bağımlı hastaların çoğunlukta olması ile açıklanabilir.

Bası yaralarının cerrahi tedavisinde temel prensipler;

ülserin tam eksizyonu, enfekte bütün kem iklerin rezeksiyonu ve kem ik çık ın tıla rın konturunun düzeltilmesi, iyi kanlanan flepler (deri, fasiyokutan, kas veya kas-deri flebi) ile ölü boşluk bırakılmadan yaranın kapatılması ve son olarak tekrarlama olasılığı nedeniyle ileride gereksinim duyulacak potansiyel fleplerin pediküllerinin korunması şeklinde özetlenebilir12. Bütün hastaların her zaman cerrahi girişim için birer aday olmayacağım vurgulamak gerekir. Mevcut şartlar başarılı bir cerrahi girişim için optimal olana kadar hastanın sosyal, fiziksel ve emosyonel durumuna göre en azından bir süre cerrahi olmayan tedavi yürütülür. Özellikle kronik düşkünlük oluşturan tıbbi hastalığı olan yaşlı hastalar cerrahi girişim için en zayıf adaylardır. Bu hastalar büyük çaplı açık yaralan tolere edemezler ve çok hızlı bir şekilde negatif nitrojen balansı ortaya çıkar.

Büyük çaplı, oldukça enfekte bası yarası olan ve büyük

(5)

BASI YARALARININ CERRAHİ TEDAVİSİ

Şekil 5: A: Kapalı tibia ve fibula kırığı nedeniyle dizaltı sirküler alçı uygulanan olgunun topuk bölgesinde gelişen bası yarasının preoperatif görünümü. B: Topuk defektinin onarımı amacıyla planlanan duyusal inervasyonlu lateral kalkaneal adaflebi.

C: Postoperatif erken görünüm.

bir cerrahi girişimi tolere edemeyecek yaşlı hastalarda karbondioksit (C 0 2) lazer ile başarılı sonuçlar elde edilmiştir. C 0 2 lazer ile yara yüzeyi vaporize edildikten ve debris alındıktan sonra, yaraprimer sütür tekniği, deri grefti veya lokal bir rotasyon flebi ile kapatılabilir13.

Cerrahi tedavide hemen her zaman olduğu gibi rekonstrüktif merdivene göre uygun yöntemin seçimi oldukça ö n em lid ir10. Bu am açla A gris ve Spira uygulanacak yöntemleri öncelik sırasına göre primer (primer onarım, deri grefti, deri flebi, kas interpozisyonu ve deri grefti), sekonder (kas-deri flebi, fasiyokutan flep) ve tersiyer (duyusal inervasyonlu ada flep, serbest flep, tek veya çift tara flı am putasyonlar) şeklinde sınıflandırmıştır14.

Sakral bası yaraları akut spinal kord hasarı olan hastalarda en fazla sıklıkta görülürler15. Ülserin tam eksizyonunun yanısıra, sakrumun rudimenter spinal çıkıntılarına uygulanan konservatif ostektomi cerrahi girişimin başarı şansını arttırmaktadır. Küçük, yüzeyel bası yaraları primer olarak kapatılabilir. Deri greftleri veya inferior tabanlı deri flebi sadece akut hastalığı sırasında bası yarası oluşan ambulatuvar hastalarda tercih edilebiliri’11. Özellikle geniş, derin ve osteomiyelit ile karakterize sakral bası yarası olan yatağa bağımlı hastalarda en fazla tercih ettiğimiz flep gluteus maksimus kas-deri flebidir (Şekil. 1). Gluteus maksimus kas-deri flebinİn rotasyon16, ada flep 17, V-Y ilerletme,s v e“splif’

flep 19 seçenekleri söz konusudur. Sütür hattının sakral

(6)

Türk Plast Cer Derg (2000) Cilt: 8, Sayı:2

çıkıntının üzerine denk gelmesi ve kas fonksiyonlarının etkilenmesi en önemli dezavantajlarıdır. Buna karşın rehabilitasyon şansı olan ambulatuvar hastalarda tercih ettiğimiz flep Park20 tarafından tarif edilen unilateral veya bilateral olarak uygulanabilen gluteal V-Y fasiyokutan ilerletm e flepleridir (Şekil 2). Yine bu bölgenin rekonstrüksiyonunda, Yamamoto ve ark. yaptıkları çalışma ile posterior uyluk, lumbogluteal ve transvers lumbosakral flep gibi fasiy okutan fleplerin basıncın etkilerine karşı kas-deri Heplerine üstün olduğunu ileri sürmüşlerdir4. Sadece spinal kord hasarının T-7 ve altında olduğu vakalarda uygulanabilirliği sözkonusu olan duyusal inervasyonlu interkostal ada flep veya serbest flep ak tarım ları tercih ed ile b ilir21.

Her ne kadar avantajlı olduğu ileri sürülse de, bu seçenekler özellikle sık tekraralayan sakral bası yaralarında, ileride kullanılabilecek flep seçenekleri olarak düşünülmelidir.

İskiyal bölge özellikle tekerlekli sandalyeye bağımlı paraplejik hastalarda en fazla sıklıkta bası yarası gelişen ve başarılı rekonstrüksiyona rağm en tekrarlam a sıklığının en fazla olduğu bölgedir. Bu nedenle hastalarda birden fazla girişim yapılacağı göz önünde tutularak, ileride kullanılabilecek potansiyel fleplerin kanlanma pateminin ve damar pediküll erinin korunmasına dikkat edilmelidir9. Bu hastalarda ülserin eksizyonu sırasında alttaki kemik çıkıntısının rezeksiyonu parsiyel olarak yapılmalıdır. Total proflaktik iskiektomi gereksizdir, bu girişimi takiben perineal Ülserlerin görülme sıklığının ve üretral divertikül gibi komplikasyonların arttığı saptanm ıştır22. İskiyal bası yarasının rekonsfrak­

siyonunda ilk düşünülmesi gereken seçenek gluteal uyluk fle b id ir3. Bu flebin dizaynı ve kaldırılm ası diğer potansiyel fleplerin korunmasını sağlayacak şekildedir.

Defektİn boyutlarının büyük olduğu durumlarda biceps femoris kası da flebin yapısına dahil edilerek ölü boşluk doldurulabilir. Daha önce gluteal uyluk flebi uygulanan, ancak tekrarlayan iskiyal bası yaralarında inferior glu- teus maksimus kas-deri flebi (Şekil.3), hamstring V-Y biseps femoris kas-deri flebi23, tensor fasiy a lata flebi24 ve grasilis kas-deri flebi25 tercih edilebilir. Duyusal algılamanın bozuhnadığı durumlarda ise, iliobipogastrik sinirin lateral femoral kutanöz dalı ile inervasyonu sağlanan tensor fasiya lata flebi de, duyusal inervasyolu bir flep olarak tercih edilmektedir. Bu flebin bir modifikasyonu olarak Şafak ve ark. tarafından tarif edilen subkutan pediküllü fasiyolditan tensor fasiya lata flebi, sağladığı avantajları dolayısıyla tercih edilebilir 26.

İskiyal bası yaralarında uyguladığımız seçenekler dikkate alındığında; en fazla sıklıkta gluteal uyluk flebi ve infe­

rior pediküllü gluteus maksimus kas-deri rotasyon flebini tercih ederken, buna karşın daha önce başka bir merkezde onarım uygulanmış fakat tekrarlamış olgularda hamstring V-Y biseps femoris ve subkutan pediküllü fasiyokutan tensor fascia lata (TFL) flebini uyguladık. Özellikle sık

tekrarlayan ve lokal fasiyokütan ve kas-deri flebi seçeneği kalmayan olgularda iskiyal bası yarasının onaranında vastus lateralis kas flebi ve deri grefti tercih edilebilir.

Trokanterikbası yaralan küçük çaplı bir deri defekti ve derin bir kavite oluşumu ile karakterizedir. Özellikle trokanterin hareketli olması kavitenin derin ve geniş olmasında en önemli predispozaıı faktördür. Ülserin eksizyonunun yanısıra fenninin büyük trokanterinin rezeksiyonu etkili bir cerrahi girişim için gereklidir. TFL kas-deri flebi ve modifikasyonları en fazla tercih edilen fleptir27'30. Özellikle derin kavitelerin obüterasyonu için TFL flebi yapısına vastus lateralis kası dahil edilerek uygulanabilir. Yara boyutları küçük olan iki olguda iki loblu (bilobed) flep modifikasyonu uygularken, olguların büyük bir kısmında transpozisyon ve V-Y ilerletme flebini tercih ettik, Konvansiyonel V-Y ilerletme flebinin sınırlı kaldığı 10 cm’den büyük defekti erde, Erçöçen ve ark.31 tarafından tarif edilen fasiyokütan V-Y ada ilerletme flebi modifikasyonunu uyguladık (Şekil 4). Bu flebin en önemli avantajları; 10 cm’den büyük defektlerin donör saha problemi oluşmadan kapatılabilmesi, çift pedikül ile sağlanan güvenilir kanlanması, “dog-ear”

deformitesi oluşmaması ve kaydadeğer estetik sonuç elde edilmesidir.

Topuk bölgesindeki yüzeyel bası yaralan sıklıkla spontan iyileşm ektedir. A ncak o steom iyelit ile karakterize derin yaraların rekonstrüksiyonımda fleksor digitorum brevis, abduetor digiti minimi kas flepleri, lateral kalkaneal flep, medial plantar arter ve dorsalis pedis arter pediküllü ada flepler ve son olarak cross-leg flep tercih edilebilir. Özellikle lateral kalkaneal ada flep en az donor saha morbiditesiyle tek seansta, kolay ve güvenilir bir topuk rekonstrüksiyonu sağlamasının yanısıra duyusal imıervasyonludur32 ve en fazla tercih ettiğimiz fleptir (Şekil 5).

D irsek bölgesinde bursit ve osteom iyelit ile karakterize bası yaralarının rekonstrüksiyonunda lokal kas, kas-deri flepleri veya serbest fîepleruygulanabilse de, proksim al pediküllü radial veya ulnar ön kol fasiyokutan flep en iyi seçenektir33.

Bir hastada birden fazla sayıda bası yarası gelişmesi pek de nadir görülen bir durum değildir. Bir anatomik bölgede birden fazla sayıda bası yarası iyi bir planlama yapıldığında tek seansta kapatılabilir. Birden fazla bası yarası ile başvuran olgularda en sık karşılaştığnnız tablo bilateral trokanterik ve sakral bası yaralarının birarada bulunması idi. Bu olgularda tek seansta onarım için genellikle en uygun yaklaşım bilateral TFL fasiyokütan ada V-Y ilerletme flepleri ve gluteal fasiyokütan V-Y ilerleüne flebinin birarada uygulanmasıdır. Ancak bu şekilde girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığı massif, kombine bası yaralarında sakro-trokanterik-iskiyal bölgeyi kapatm ak am acıyla yüksek uyluk amputasyonundan sonra total uyluk flebi veya total uyluk

(7)

BASI YARALARININ CERRAHİ TEDAVİSİ

ada flep modeli uygulanabilir34. Bu operasyonlar için oldukça fazla kan transfüzyonu (6-20 ünite) ve zamana ihtiyaç vardır.

Cerrahi tedaviden sonra erken dönemde karşılaşılan komplikasyonlar sıklık sırasına göre; flep nekrozu, hematom ve seroma oluşumu, enfeksiyon ve sütür hattında ayrılmadır1’9’10. Buna karşın olgularımızda en fazla sıklıkta karşılaşılan komplikasyonlar sırasıyla 9 olguda sütür hattında ayrılma, 6 olguda flep enfeksiyonu, 5 olguda distal flep nekrozu, 4 olguda hematom ve seroma oluşumu ve 2 olguda sinüs oluşumudur (Tablo5).

Sütür hattında ayrılmanın (%6.7) diğer komplikasyonlara

Tablo. 4: Anatomik bölgelere göre uygulanan rekonstrüktif girişimler.

A n a t o m i k B ö lg e U y g u la n a n F le p n

Sakral (n=64) Gluteus maksimus kas-deri rotasyon tlebi 3 1

Bllateral glutea! V-Y fasiyokutan ilerletme fiebi 17 Unilateral gluteal V-Y fasiyokutan ilerletme fiebi 8 Transvers lumbosakral fasiyokutan flep 4 Gluteus maksimus ‘turnover’ kas flebi-ı- deri grefti 4

Trokanterik (n=37) Tensorfasiya lata kas-deri transpozisyon fiebi 16 Tensor fasiya lata V-Y retropozisyon ilerletme fiebi 10 Tensorfasiya lata ada V-Y ilerletme fiebi 9

Tensor fasiya lata bilobe flep 2

İskiyai (n=20) Glutea] uyluk fiebi 10

İnferior gluteus maksimus kas-deri rotasyon fiebi 5 Hamstring V-Y biseps femoris ilerletme fiebi 3 Tensorfasiya lata kas-deri transpozisyon fiebi 1 Subkutan pediküllü tensor fasiya lata tlebi 1 Vastus lateralis kas flebi+ deri grefti (*) 1

Topuk (n =8) Latera! kalkaneal ada fiebi 4

Deri grefti 3

Latera! kalkaneal transpozisyon fiebi 1

Dirsek (n =3) Proksimai pediküllü radial ön kol fiebi 2 Proksimal pediküllü ulnar ön kol fiebi 1

Malleol (2) Limberg fiebi 1

Nota fiebi 1

Sırt (2) Distal pediküllü latissimus dorsi kas-deri fiebi 1

Lokal transpozisyon deri fiebi 1

Toplam 136

(*) Tensorfasiyalata flebtnde nekroz gelişen hastada uygulanmıştır.

Tablo 5: Postoperatif komplikasyonlar

Komplikasyon n (%>

Sütür hattında ayrılma 9 (6,7)

Flep enfeksiyonu 6 (4,4)

Flep nekrozu (Distal-4 , Total=1) 5 (3,7)

Hematom ve seroma oluşumu 4 (2,9)

Sinüs oluşumu 2(1,4)

Toplam 26 (19,2)

oranla daha fazla olması, daha fazla tercih edilen V-Y ilerletm e fleplerinde Y ’nin bileşke bölgesindeki gerginliğe bağlıdır. Buna karşın flep nekroz oranının (%

3.7) düşük olması kanlanma patemi oldukça güvenilir fleplerin tercih edilmesi ile açıklanabilir. Erken dönemde görülen komplikasyonların tedavisinde, m assif flep nekrozu görülmedikçe genellikle konservatif kalmak gerekmektedir. Geç dönemde karşılaşılan en önemli komplikasyonlar bası yarasının tekrarlaması ve malign dejenerasyondur. C errahi ted av id en sonra bası yaralarının tekrarlama sıklığı % 2-33 oranındadır35.

Tekrarlayan bası yaraları sıklıkla hastalığın kendisinden ziyade, altta yatan psikososyal problem lerin bir göstergesidir. Bu nedenle bası yarası olan bir hasta tedavi edilirken öncellikle hasta ve ailesine ait psikososyal problemler göz önünde tutulmalıdır9.

B ası y araların ın önlenm esi ve ted av isin in multidisipliner bir yaklaşım gerektirdiği görüşü üzerinde her ne kadar fikir birliğine varılmış olsa da, pratikte önlem e ve tedavinin organizasyonuna ait bütün sorum luluk plastik ve re k o n strü k tif cerrahların omuzlarına yüklenmiştir. Ülkemizde bu konuya yönelik politikaların üretilmediğini ve verilen tıp eğitiminin yetersiz olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla cerrahi tedavi dışında olayın p siko-sosyal ve sosyo-ekonom ik boyutunun da dikkatli bir şekilde irdelenmesi ve plastik cerrahi dışındaki diğer disiplinlerin de üzerlerine düşen sorumluluğu paylaşmaları ve gereken önlemleri almaları gerekmektedir.

Dr Ali Rıza ERÇÖÇEN

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim dalı 58140 SÎVAS

KAYNAKLAR

1. Colen SR: Pressure sores. In: McCarthy JG (ed). Plastic Surgery. W.B. Saunders Co. Philadelphia. Vol.6, pp:

3797-3838, 1990.

2. Mathes SJ, Nahai F: Clinİcal Atlas of Muscle and Mus- culocutaneous Flaps. C.V. Mosby Co., St. Louİs, 1979.

3. Hunvitz DL, Swartz WM, Mathes SJ: The gluteal thigh flap: a relİable sensate flap for closııre of buttock and perineal wounds. Plast Reconstr Surg 68: 521, 1981.

4. Yamamoto Y, Obura T, Shintomi Y, Sugihara T, Nohira K: Superiority o f the fascİocutaneous flap in reconstmc- tion of sacral pressure sores. Atın Plast Surg 30: 116,

1993.

5. Dibbell DG: Use of long island flap to bring sensation to the sacral area in young paraplegics, Plast Reconstr Surg 54: 220, 1974.

6. Daniel RK, Terzİs JK, Cunningham DM; Sensoıy skin flaps for coverage o f pressure sores in paraplegic pa- tients: apreliminaryreport. Plast Reconstr Surg58: 317,

1976.

7. Esposito G, Zİccardİ P, Di Caprio G, Scuderi N: Recon-

(8)

Türk Plast Cer Derg (2000) Cilt:8, Sayı:2

straetion o f isehial pressure uleers by skin expansion.

Scand J Plast Reconstr Haııd Surg 27: 133, 1993.

8. Xakellİs GC, Frantz RA, Arteaga M, Nguyen M, Lewis A: A comparison of patient risk for pressure uleer de- velopment with nursing use of preventive interventions.

JAGS40: 1250, 1992.

9. Erçöçen AR; Bası yaralan: Önleme ve tedavi prensipleri.

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 21: 81, 1999.

10. Latifoğlu O, Atabay K, Çenetoğlu S, Çelebi C, Baran NK; Bası yaralan. Gazi Tıp Dergisi. 3: 101, 1992.

11. Dansereau JG, Conway H: Closure of decubiti in paraplc- gics. Report on 2000 cases. PlastReconstr Surg 33: 474, 1964.

12. Conway H, Griffıth BH: Plastİc surgery for closure of decubitus uleers in patients with paraplegia. Ann Surg 91: 946, 1956.

13. Eltorai I, Glantz G, Montroy R: The use of the carbon dkm de laser bearn in the surgery of pressure sores. Int Surg 73: 54, 1988.

14. Agris J, Spira M: Pressure uleers: prevention and treat- ment. Clinical Symposia31: 2, 1979.

15. Leigh IH, Bennett G: Pressure Uleers: Prevalence, etİ- ology, and treatment modalities, Am J Surg 167(1 A Suppl): 25S, 1994.

16. M inam i RT, M ills R, Pardoe R: Gluteus maximus myocutaneous flaps for repair of pressure sores. Plast Reconstr Surg 60: 242, 1977.

17. Scheflan M, Nahai F, Bostwick J: Gluteus maxiımıs is- land musculocutaneous flap for closure of sacral and is­

ehial uleers. Plast Reconstr Surg 68: 533, 1981.

18. Ramirez OM, Orlanda JC, Hunvitz DJ: The sliding glu­

teus maximus myocutaneous flap: İts relevance in am- bulatory patients. Plast Reconstr Surg 74: 68, 1984.

19. Gould WL, Montero N, Cukic J, Hagcrty RC, Flester TR: The “split” gluteus maximus musculocutaneous flap.

Plast Reconstr Surg 93: 330, 1994.

20. Park C, Park B: Fasciocutaneous V-Y advancement flap for repair o f sacral defeets. Ann Plast Surg 21: 23,1988.

21. Spear SL, Kroll SS, Little JW: Bilateral uppcr-qııadrant (intereostal) flaps: the valııe of protectİve sensation in preventing pressure sore recurrence. Plast Reconstr Surg 80: 734, 1987.

22. Karaca AR, Binns JH, Blumenthal FS; Complications of total ischicctomy for the treatment o f isehial pressure sores. Plast Reconstr Surg 62: 96, 1978.

23. Numanoğlu A, Çelebiler Ö, Bayramİçli M, Gürünlüoğlu R, Tezcl E: Paraplejik hastalann niiks etmiş iskiyal bası ülserlerinde biseps femoris kas-deri V-Y ilerletme flebi.

Türk Plastik Cenahi Dergisi 4: 76, 1996,

24. Erdoğan B, Karaca C: Trokanterik bası yaralarının m odifiye TFL flep ile onarım ı. A nkara Numune Hastanesi Tıp Dergisi 30: 40, 1990.

25. Karaca C, Akgüner M, Menderes A, Vayvada H, Barutçu A: Kronik ve geniş iskiyal bası yaralarının grasilis kas- deri flebi ile onarımı, Türk Plastik Cerrahi Dergisi 1:

205, 1993.

26. Şafak T, Klebuc MJA, Keçik A, Shenaq SM: The sub- cııtaneous pediclc tensor fascia lata flap, Plast Reconstr Surg 97: 765, 1996.

27. Nahai F, Silverton JS, Hill HL, Vasconez EO: The ten­

sor fascia lata musculocutaneous flap. Ann Plast Surg 1:

372, 1978.

28. Paletta CE, Freedman B, Shehadi SI: The VY tensor fascia latae musculocutaneous flap. Plast Reconstr Surg 83: 852,1989.

29. Lewis VL, Cunningham BL, Hugo NE: The tensor fas­

cia lata V-Y retroposition flap. Ann Plast Surg 6: 34, 1981.

30. Lynch SM: The bilobed tensor fascia lata myocutaneous flap. Plast Reconstr Surg 67: 796, 1981.

31. Erçöçen AR, Apaydın 1, Emiroğlu M, Yılmaz S, Adanalı G, Tekdemİr î, YormukE: Island V-Y tensor fasciae latae fasciocutaneous flap for coveragc of trochanteric pres­

sure sores. Plast Reconstr Surg 102: 1524, 1998.

32. Erçöçen AR, Can Z, Yormuk E: Tire lateral calcaneal island flap for sensate coverage of heel defeets. Eur J Plast Surg 21: 299, 1998.

33. Orgill DP, Pribaz JJ, Morris DJ: Local fasciocutaneous flaps for olecranon coverage. Ann Plast Surg 32: 27,

1994.

34. Wecks PM, Brower TD: Island flap coverage of exten- sive decubitus uleers. Plast Reconstr Surg 42:433,1968.

35. Relander M, PalmerB: Reccurence ofsurgicallytreated pressure sores. Scand J Plast Reconstr Hand Surg 22:

89, 1988.

Referanslar

Benzer Belgeler

Geniş lumbosakral defektlerde hem nörolojik hem de yara iyileşmesi komplikasyonlarını azaltabilmek açısından kas-deri flepleri, random paternli deri flepleri ve

Fakültemiz Göğüs-Kalp Damar Cerrahisi (GKDC) kliniğinde, koroner baypas operasyonu sonrası stemal osteomiyelit ve mediastinit gelişen 4 hastada, konservatif yöntemlerden

1982 yılında 26 Hartrampf tarafından tanımlanan transvers yerleşimli deri adası ile birlikte olan rektus abdominis kas deri flebi özellikle mastektomi sonrası

Yüzyılın başlarında gluteus kası bu iş için kullanılmışken, Pickrell ve arkadaşlarının 1952 yılında grasilis kası ile anal sfinkteri oluşturması grasilis

D isehsiyon un un kolay olması, geniş defektleri güvenli olarak örtebilmesi, nüks durumunda yeniden kullanılabilmesi ve diğer alternatif flep lerin kullanılmasına

The deep inferior epİgastric rectus abdominis muscle and myocutaneous free tissue transfer:.. fu rth e r applications for head and neck

Baldırdaki deri grefti bu aşamadan sonra, yani alıcı damar- lar ortaya konduktan sonra eksize edilip çıkarılarak latissimus dorsi kas-deri flebi damar sapının

Olgumuzda sol koltuk altında, kronik, mültipf mikroapse ve fistüller gösteren, nükseden hidradenitis süpürativa mevcuttu. Hasta daha önceden yapılan konservatif