DiN-DEVLET İLİŞKİLERİ VE
TÜRKİYE'DE DİN HİZMETLERİNİN YENİDEN Y APILANMASI
ULUSLARARASI SEMPOZYUMU
26-27 Mart 1996 Atatürk Kültür Merkezi 1 istanbul
CEMVAKFI Bilimsel Toplantılar Dizisi: 1
CEMVAKFI
(Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültör Vakfı) Yayınları: 2
Bilimsel Toplantılar Dizisi: ı
Din-Devlet İlişkileri ve Türkiye'de Din Hizmetlerinin Yeniden Yapılanması Uluslararası Sempozyumu
Of set Hazırlık ve Baskı:
Yaylacık Maıbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
lstanbul, 1998
ALMANYA'DA
DİN-DEVLET İLİŞKİLERİDr. Hans VÖCKlNG Hristiyan-lsi/Jm Dökümantasyon ve Ar~ıırma Merkezi (CIBEDO) Müdürü
Almanya'da devletle din! cemaatler arasındaki ilişkiler gündemde olan bir konudur. Bu konu, otuz yıldan bu yana devam eden göçler nedeniyle gündem- dedir. Bu göçün büyük bir kısmı sizin ülkenizden, Türkiye'den ve bunun yanı sıra da K. Afrika, Ortadoğu gibi İslfun dininin yoğun olduğu ülkelerden gel- mektedir. Öte yandan Budistler'in ve Brahmaoistler'in göçleri söz konusudur.
Bu bağlamda göç, dini cemaatlerle devlet arasında bir ilişki sorunu olmuştur
ve devlet bu konuda çalışmalar yapmıştır. Özellikle de hüktlmet ve dini cema- atler arasındaki ilişkiler önemli bir sorun teşkil etmiştir. Bu konular, özellikle de ll. Maastricht Antiaşması ile gündeme gelmiştir. Avrupa Birliği sözleşmeyi
yeniden ele almış ve üye ülkeler tarafından kabulünü sağlamıştır. Bu bağlam
da da dini cemaatlerle devlet ya da hükUmet ilişkileri tartışılmaktadır.
Şayet Almanya'da dini cemaatlerle devlet arasındaki ilişkilerden söz edili- yorsa, son derece basit bir şeyden söz ediliyor sanılabilir. Ancak bu basit gibi görünen şey, aynı zamandada son derece karmaşıktır. Basittir, çünkü siyasi ik- tidar ile dini cemaatler arasında tam anlamıyla bir aynm söz konusudur.
Laik sistem içinde olmasa da bir aynm vardır. Devlet din ile uğraşmaz.
Bununla birlikte anayasanın (Temel Yasa) 4. maddesinde şöyle denilmektedir:
Dini özgürlük herkese tanınmıştır ve devlet herkesin dinsel özgürlüğüne saygı
göstermek zorundadır.
Anayasanın bu maddesi, bunun öncelikle kişisel bir hak olduğunu belirt- mek istemektedir. Herkes inanma hakkına sahip olduğu gibi inanınama hakkı
na da sahiptir. Bu da inanmanın olumlu ve olumsuz görünümleridir. Bu mad- denin ikinci fıkrasında hükOmetin dinsel özgürlüğe saygı göstennek ve onu güvence altına almakla yükümlü olduğu belirtilmiştir, özellikle de "ifade hür- riyeti" hususunda.
Bu düşünceden hareketle, gerçekten de hükfimet veya siyasi iktidarla, dini cemaatler arasındaki ilişkileri açıklamak kolaydır. Ama, bu ilişkiler bir o dere- cede de karmaşıktır ve bu karmaşıklık Anayasanın 140. maddesinden kaynak-
lanmaktadır; çünkü 1948 Anayasası (Temel Yasa), WeimarCumhuriyeti Ana-
yasası'nın 5. maddesini kabul ettiğini belirtmektedir. Bu anayasa 20'1i yıllar-
ALMANYA'DA 69
dan günümüze kadar gelmiştir ve Weimar Anayasası'nın bu 5. maddesi, dini cemaatlerin örgütlenebilmeleri için yararlanabilecekleri hususlan içermekte- dir. Bu şekilde cemaate lrukuki bir dayanak verilmiştir ve bu kanun bazı sorun- lan da teşkil eder. Dini cemaatlerle siyasi iktidar arasındaki ilişki karmaŞıktır denilebilir; çünkü bir yanda da bu ilişkinin dini cemaatler ve siyasi iktidar ara-
sında bir işbirliği görünümü mevcuttur.
Bizim, XVI. yüzyıldan itibaren Almanya'daiki büyük Hristiyan blokumuz
olmuştur: Katolik gelenek ve Protestan gelenek. Geçmişte de bir devlet dini söz konusu olduğunda, bu bir kez Protestan gelenek ve bir kez de Katalik gele-
neğe uygun olmuştur. Tüm bunlar Almanya'da fiilen bir birlikte yaşama döne- minin varlığını ortaya koymaktadır.
Bir ikinci nokta da, siyasi iktidar ile dini cemaatler arasındaki ilişkilerde
yaşamı daha karmaşık bir hale getirmektedir. Almanya bir federasyondur. Bi- zim, dış politika, savunma ve ekonomi konulannda sorumlu bir federal hükü- metimiz var, ay nca bir de ey alet hükumetlerimiz var. Almanya' mn on beş eya- leti var ve herbiri kültürel alanda özerktir. Bu da Almanya'da eğitimin federas- yon düzeyinde değil, eyalet düzeyinde yürütüldüğü anlamına gelmektedir. Bi- zim bir Eğitim ve Kültür Bakanlığımız var ve bu bakanlık ilk ve orta öğretim ile üniversite öğretiminden sorumludur. Bu da siyasi iktidar, hükumet ve din!
cemaatler arasındaki ilişkilerin hem federasyon düzeyinde, hem de eyalet dü- zeyinde ele alındığı anlamına gelmektedir.
Prof. Dr. İban, konkardater sistemden söz etti. Bu sistem Almanya için de geçerlidir. Alman Katalik KiJisesi hükumet ile bir sözleşme yaptı ve bu sözleş
me ulusal düzeydedir, federasyon hükUmetiyle yapılmış bir sözleşmedir, an- cak eyaJet düzeyinde de özel bir.sözleşme.vardır. Bu da güney bölgesi (Bavye- ra Eyaleti, vs.) için geçerlidir. Diğer yandan Protestan Kilisesi de federasyon hükOmeti ve federe hükOmet düzeyinde bir sözleşme yapmıştır. Bu da hükü- met ve din! cemaatler arasında sözleşmeye dayalı bir sistem olduğu anlamına
gelmektedir.
Peki, pratikte hükOmet-devlet ve dini cemaatler arasındaki ilişkiler nasıl
yürütülmektedir? Bu antlaşmanın veya ilişkilerin görülebildiği üç blok ya da üç alandan söz edilebilir. Öncelikle hukuk! alanda, Weimar Anayasası'ndan sonra Almanya'daki Hristiyari'kiliseler ve Yahudi cemaati, kamu hukukuna ta- bt işbirliğine dayalı bir statü almışlardır. Yani kiliseler ve Yahudi cemaati özel olarak değil, kamu düzeyinde kabul edilmişlerdir. Siyasi iktidar için kiliseler ve Yahudi cemaati bir ağırlık etkenidirler.
Kamu hukukuna tabii işbirliğine dayalı statü (Siyasi iktidarca verilebilen bir statü) bir kurum niteliğindedir. Örneğin kiliseler için, radyo ve TV kurum- lan veya kültürel bir kurum için olduğu gibi bir statüleri vardır, çünkü toplum- da kamusal bir rol oynamak zorundadır. Kamu hukukuna tabii işbirliğine da-
yalı statü içinde, hükumet kiJiselere ve Yahudi cemaatine bu hakkı tanımıştır.
Yani kiliseler ve Yahudi cemaati mali açıdan ve teşkilatianma açısından
70 DÜNYA HUKUK SISTEMLERİNDE DIN-DEVLET ILiŞKILERI
özerktirler ve hükumet onlarla ilgilenmez ve ne finansmanlan m ne de teşkilat
lannı denetler. Bir radyo-TV kuruluşu veya bir vakıf gibi tamamen özerktirler.
Aynca kamu hukukuna tabii işbirliğine .dayalı statü tarafından vergi·de uygu- layabilirler. Bu vergi kiliseye ait bir vergidir.
Almanya'da özel bir durum göze çarpmaktadır. Hükümet, Maliye Bakanlı
ğı karanyla kilise vergilerini, tıpkı bir radyo-TV kuruluşunda olduğu gibi kay-
naklarından toplamakta ve daha sonra kiliseye aktarmaktadır. Kiliseler bu hiz- met karşılığında Maliye Bakanlığı'na bir ücret ödemektedir.
İkinci çalışma alanında da. siyasi iktidar veya devlet ile dini cemaatler ara-
sında dar bir işbirliği söz konusudur, bu da eğitim dilzeyindedir. Denilebilir ki Almanya'da bütün eyaJetlerde devlet okulları vardır. Eyalet ilk ve orta öğreti
mi organize etmekle yükümlüdür. Ancak, devlet ve eyaJet arasındaki işbirliği
ile dini cemaatler le olan işbirliği dini eğitim düzeyindedir. Yani devletin resmi programmda -din dersleri haftada iki saattir- özellikle de Almanya'da Katolik kilisesinin, Protestan kilisesinin ve Yahudiler'in geleneği devlet okullannda
öğretilmektedir. Eğer iki kurum arasında işbirliği varsa (yani devlet ve kilise, din! cemaatler) pedagojik açıdan Eğitim Bakanlığı sorumludur, ama derslerin
içeriği, müfredat konusunda söz kilisenindir. Burada devlet, Hristiyan ve Ya- hudi doktriniyle ilgilenmez ve sadece bu din derslerinin verilebilmesi için uy- gun ortamı sağlar.
Devlet okullannda din dersleri öğretimi programına bağlı olarak bazı üni- versitelerde de sorunlar görülmektedir. Çünkü Almanya'da devlet üniversitele- rinde ilahiyat fakülteleri vardır ve buralarda din dersleri verecek öğretim gö- revlileri yetiştirili rken, aynı zamanda da kiliseler için din görevlileri de yetişti
rilir. Bu ilahiyat fakülteleri merkezi hükOmet tarafından veya ey alet tarafından
finanse edilir.
Din qersleri için öğretmen olarak yetişme olanağı vardır ve daha sonra da bu öğretmenler için Eğitim Bakanlığı tarafından devlet memuru olarak çalıştı
rılırlar, ücretleri de hükOmetçe ödenir. Burada da bir işbirliği söz konusudur, çünkü okullardaki eğitimde olduğu gibi, üniversitelerdeki ilahiyat eğitiminin içeriğinden de kilise sorumludur. Kilise bu üniversiteler için bir profesörün, vs. atanmasına onay verir ve öğretimi de denetleme hakkına sahiptir ve eğer
Katolik kiliselerindeki piskoposlar, diyelim ki bir iHihiyat profesörünün artık
Katolik geleneği aniatmadığının farkına vanrlarsa, onu devlet üniversitelerin- deki görevinden alır, ama bu kişi hala devlet memuru olarak kalır. Burada da devlet ile dini cemaatler arasında işbirliği söz konusudur.
Bu sözleşme biçiminde ve devlet dini ile dini cemaatler arasında işbirli
ğinde, kamu kuruluşlanndaki din adamlan sistemine (aumônier) de rastlanır.
Bu Protestan veya Katolik papazlar orduda, hapishanelerde ve hastanelerde görev alırlar; ancak orduda hükOmetten para alırlarken, hastanelerde ve hapis- hanelerde kilise onlara ilcretlerini öder.
Dini cemaatlerle devletin işbirliği içinde olduğu üçüncü bir alan sosyal
ALMANYA'DA 71
alandır. Devlet, kilisenin, bir derneğin veya bir vakfı n bir şeyle ilgilendiğinin farkına varırsa, kendisi burada hazır ve nazır olmak istemez. Bu bağlamda fe- deral ve eyaJet hükOmeti düzeyinde siyasal iktidarla kilise arasında çok sınırlı
bir işbirliği vardır.
Bugün AJmanya'daki çocuk bahçelerinin % 66'sı Hristiyan kiliselerinin mülkiyetindedir. Bu da tüm çocuk bahçelerinin üçte ikisi demektir. Bunlar ki- liseler için hizmet verirler ve kiJiselerin sorumluluğu altındadır. Devletten be- lirli bir yardım da alırlar, bu durum kiliseleri n tekel olduğu bir alandır.
Aynı zamanda iki kuruluş arasında da işbirliği vardır; bu da özel eğitim düzeyindedir. Almanya'da genel olarak devlet okulları vardır. Hükumet öğre
timden sorumludur ama, aynı zamanda özel okullar da kurulabilmektedir. Ay-
rıca kiliselerce veya başka Katolik kişilercekurulmuş birkaç orta öğretim ku- rumu da vardır. Genel olarak öğrencilerin% 10 ila 12'si bir özel okula gitmek- tedir, kalanı ise devlet okullannda okumaktadırlar.
Aynı işbirliği bir başka düzeyde de görülmektedir. Örneğin sosyal hizmet- lerde. Komün düzeyinde hükfimetin sosyal hizmeti vardır. Ayrıca Yahudi ce- maatince veya kilise cemaatince vs. verilen sosyal hizmetler de vardır. Ayrıca
dini cemaatlerce kilise tarafından yapılan huzurevleri olduğu gibi, hükOmetçe
yapılan huzurevleri de mevcuttur.
Son günlerde mezarlıklara ilişkin büyük bir tartışma yaşanıyor, çünkü Al- manya'daki mezarlıklarda Hristiyan kiJiselere ayrılan bölgeler olduğu gibi,
şimdi de Budistler'in ve Müslümanlar'ın göçleriyle birlikte bunlara da bölüm- ler ayrılması sorunu ortaya çıktı. Müslüman mezarlığı olmadığı için, ölen bir
Müslüman'ın nereye gömüleceği tartışılmaya başlandı.
Almanya'da devlet ve dini birbirinden ayıran bir sistem var, ama kültürü- müze ve tarihimize bakarsak, a.ynı zamanda da devlet ve dini cemaatler arasın
da özellikle de Hristiyan ve Müslüman cemaatler arasında bir işbirliği olduğu
nu görürüz. Ama şu an için, başta da belirttiğim gibi bu konu üzerinde tartışı l-
maktadır. Bunun nedeni de son yıllarda Almanya'ya göç eden başka dini cema- atlerin varlığıdır. Statü meselesi tartışma konusu olmuştur. Bu, devletle din
ilişkileri arasına diğer dini cemaatleri de katmak için yapılacak olan bir deği
şimdir.
Çev. Inci Yahşi Çırıarlı