• Sonuç bulunamadı

TÜRK CİHADI ALMAN PROTESTANLIĞI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRK CİHADI ALMAN PROTESTANLIĞI"

Copied!
152
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK CİHADI ve

ALMAN PROTESTANLIĞI

1551 1555

Y a z a n A .Fish er-G alati

Y a y ın a H a z ır la y a n N evâl Öke

T Ü R K DÜNYASI A R A Ş T IR M A L A R I V A K FI İSTA N BU L - 1 0 0 2

(2)
(3)

Bu eser

H a k a n la r K u ru lu 'n ıın 2 0 . 7 . 1 9 8 0 ta rih ve 8 / 1 3 0 7 sayılı k a rarıy la k am u y ararın a, h izm et verdiği k ab u l ed ilerek

vergi m u afiyeti ta n ın m ış olan

T Ü R K DÜNYASI A R A Ş T IR M A L A R I V A K FI’n ın yayın ıd ır.

ile r h ak k ı m ah fu zd u r.

T Ü R K DÜNYASI A R A Ş T IR M A L A R I V A K FI'nın m ü s a a d e s i olm ak sızın ta m a m e n , k ısm en vey a h erh a n g i b ir değişildik

y a p ıla ra k İktibas edilem ez.

Baskı:

ETAM A.Ş.

Matbaacılık Tesisleri

H ab erleşm e A d re si

T Ü R K DÜNYASI A R A ŞTIRM A LA R I VAKFI P .K .9 4 3 4 4 7 1 A k sa ra y /İS T A N B U L

Tel: 5 1 1 10 0 6 - 5 1 1 1 8 3 3

ISBN : 975 - 498 - 055 - 1

Milli Yayın Nu : 92 - 34 - Y - 0147 - 95 TDAV Yayın No : 95

(4)

İÇİNDEKİLER

T a k d im V II

I. M a k s im ily e n 'in M ira s ı 9

II. T ü rk le r ve P ro te s ta n la r 21

III. P r o te s ta n Y a rd ım ın ın B e d e li 4 8 IV. T ü rk le rle P ro te sta n la r A ra s ın d a H a p s b u rg 68

P o litik a s ı

V. H a p s b u r g P o litik a s ın ın D o ğ u rd u ğ u S o n u ç la r 111

V I. S o n u ç 1 2 7

B İB L İY O G R A F Y A 1 3 5

(5)
(6)

S U N U Ş

N adir olarak tercüme eser neşreden Vakfımız, A. Fisher G alati'n in bu eserini Tiirk okuyucusuna sunm akta büyük bir fayda görm üştür.

Ç ünkü bu eserde Türk'ün dünya ziyaretinde nasıl aktif bir rol oynadığı ve dünyayı nasıl arzusuna göre şekillendirdiği açıkça görülm ektedir.

B a tıd a o rta y a çık a n g ü çle ri ö n ced en fa ık e tm e m iz ve b u n l a r la o y n a m a k b a k ım ın d a n k e n d in e h a s m e to tla geliştirm em iz ve Avrupa'nın büyük bir gücün hegem onyasına girm esine m üsaade etm em em iz, bugünkü ziyaretim iz ise tam te rs in e b ir k a ra k ter k azan m ış o lm ası bu eserin m u tlak a oku nm asını gerektirmektedir.

T ü rk d ü n y a s ın ın d ü n y a y ı y e n id e n ş e k i lle n d ir e r e k dem ografik, ekonom ik ve politik bir potansiyele, tanınım lütfü ile kavuşturduğu bu günlerde, bu potonsiyeli kullanm ak yerine çar çur edeceğe benzeyen politikacılarım ız bu eserden istifade edebilirler.

T a rih o k u m a y a n , ta rih te n d ers a lm a y a n z iy a re tç ile r, siyasetin içinde ancak dem ogog olarak yer alabilirler. Tabii bu o kad ar önem li değildir. Eğer idare edenler dış güçler olm azsa...

Bu fayd alı ve ibret dolu eseri engin bir açıklıkla ve nefis t i r üslupla dilim ize çevirerek bize neşretm ek im kânını verdiği için N eval Ö K E 'y e binlerce defa teşekkür ediyorum .

Prof. Dr. Turan Y A Z G A N

(7)
(8)

T A K D İM

Elinizdeki kitap, yazılışı seneler öncesine dayanm akla birlikte, g erek in c eled iğ i konu ve g erek m eto d o lo jisin d ek i sağlam lıkla, X V I.yü zyıl Avrupa ve Osmanlı tarihi uzm anlarınca bir "klasik"

olarak tanımlanmaktadır.

A kadem ik açıdan halen tarihçilere aydınlatıcı olm a özelliğini ko­

ruyan bu çalışma, XVI. yüzyılda dünya siyasetine mührünü basm ış A vrupa içindeki güçlerin birbiri eriyle olsun, devrin cihan devleti Osm anlı ile olsun m ücadelelerini en ince ayrıntısına kadar bü\/ük bir vukufla incelemektedir.

A lm an-İspanyol güçlerine dayanarak bütün kıtayı hegem onyası­

na bağlam ak isteyen Şarl'ın yekpare bir 'A vrupa İmparatorluğu'' hülyasının Türklerce nasıl engellendiğinin tetkiki ötesinde; çalışma, bize Batı'daki Kilise-Siyaset, m ezhepler ve dış politika ilişkileri hak­

kında da önem li bulgular sunmaktadır.

Türklerin, dünya politikasını yakından takip edip, yerinde mii- tîahaleriyle Avrupa'daki muhtemel despotizmi nasıl engelledikleri ve fetihlerin in ise nasıl Batı'daki Protestanlığın ve küçük devletlerin akıbetinde hayati bir rol oynadıklarını bu çalışm ada bulabilirsiniz.

Devri inceleyen diğer tarihçilerin tie paylaştığı ortak kanaat şu ­ dur ki; Osmanlı'nın Avrupa'da fetih geleneğine bağlı dış siyaseti, Protestan mezhebinin resmen tanınmasını ve sııllıe kavuşm asını, sağlanacaktır.

Şarl'ın ihtirasına karşı başarıyla tavır koyuş, Avrupa siyasi coğ­

rafyasını temelinden değiştirdiği gibi, Osmanlı Devleti'ni de, K anu­

ni Sultan Süleyman devrinde zirveye çıkarmıştır.

VII

(9)

Osm anlı fetih geleneğinin A vrupa siyasi ve kültürel hayatındaki akislerini konu eden bu araştırm ayı Türk okuyucularına takdim ederken adını, orjinal başlığına nisbeten sadık kalarak, "Türk Cihadı ve A lm an P rotestanlığı" şeklinde koymayı daha uygun bulduk

M etinde, yazar tarafından kullanılan ve belgelere bağlı kalınarak Türkleri tavsifen aktarılan "kafirler" tanımını, tırnak içine almayı da gerekli gördüğüm üzü hatırlatalım.

Eterin, Türk tarilı bilimi ile ilgilenenlere esaslı bir kaynak teşkil e d eceğ ini sanıyoruz.

Nevâl ÖKE İsta n b u l-1990

(10)

I. Maksîmilyen’in Mirâsı

XV. Yüzyılın ikinci yarısı güneydoğu Avrupa'nın siyasî ve sosyal durumunda esaslı değişiklikler yaratan bir devir olmuş- tır. XIV. yüzyılın başlarında ortaya çıktıkları tarihten beri Bal­

kan yarımadasını tehdit etmekte olan Osmanlı Türkleri, Avrupa politikalarının başlıca hedefi olan Konstantiniye’nin fethi işini nihayet başarmışlardı. Bizans’ın başşehrinin 29 Mayıs 1453’de düşmesi Balkanlar'da yeni bir devrin başlangıcına işaret ol­

makla beraber, Türklerin bu topraklarda kendilerini başta gelen bir devlet olarak kabul ettirme çabalarının başarılı bir sonu­

cuna erişmesini mümkün kılmıştır.

1453’den önce Türk hükümdarlarının orduları sadece Bulga­

ristan ile Yunan Yarımadısının önemli bir kısmını işgal etmiş bulunuyorlardı. 1389'da ele geçirilmiş olan Sırbistan, Osmanlı im­

paratorluğuna ilhak edilmemişti; Ulahistan ise, 1417'den itibaren haraca bağlanmış olmakla birlikte, kendi siyasi ve sosyal teş­

kilâtını muhafaza etmişti; Moldavya, Macaristan ve Hapsburg idaresi altında bulunan istirya, Karintiya ve Karniyola, zaman zaman saldırılara uğramakla beraber, yakın bir gelecekte istilâ tehlikesine maruz bulunmamakta idiler. Konstantiniye’nin zaptı ve yıkılan Bizans imparatorluğunun yerini güçlü ve başarılı bir siyasi teşkilâta sahip bulunan Osmanlı Türklerinin alması üzerine Batı Avrupa’nın manzarası da bir hayli değişmiş bulunuyordu.

Aradan on yıl dahi geçmeden Fatih Sultan Mehmet'in orduları Sırbistan, Yunanistan ve Ulahistan’ı zaptetmişler ve bu suretle Balkan Yarımadasında ele geçirdikleri toprakları, hiç değilse coğrafi bakımdan, birleştirmişlerdi. Aynı zamanda Türk kuvvet­

leri bu sömürgelerini korumak maksadı ile en güçlü komşuları olan ve bir 'zamanlar Güneydoğu Avrupa'da hükümsürmek isteyen devletlerin başında gelen Macaristan Krallığı toprakla­

rına durmadan baskınlarda bulunurlardı1.

Aynı hanedanın ve özellikle Büyük Layos'un saltanatı

ı O s m a n l ı T i i r k l e r i 'n i n A v r u p a ' d a k i fe tih le r i için , b k z :J .v o n H a m m e r ,

" H is to ir e de l 'E m p i r e O tto m a n " (j.j. H e llert,P aris, 1836),1 .162 vd ; 11, ı v d ;N .J o r g a , "G e s c h ic h te d es O s m a n is c h e n R e ic h e s (C’.o lh a , 1908), ı,147 v d ,II,3 v,d; J.W .Z in k eison , " G e s c h i c h te d es O s m a n is c h e n R e ich e s in E u r o p a " , ( G o lh a , 840), 1,184y,d, ll,3,v,d.

(11)

(1342-1382) esnasında, Macaristan, Doğu Avrupa'da başta gelen bir yer işgal ediyordu. Bulgaristan, Hırvatistan ve Tuna beylikleri Anju’ların fiilen kuklaları idi, Sadece Doğu Sırbistan imparatorluğu hayali ile yaşayan Stefan Duşan Macarların Balkanları tamamen hükümleri altına almalarına engel teşkil ediyordu. Fakat, Macarların hâkimiyeti kısa ömürlü olmuştu.

Rum Ortadoks halkın Katolik efendilerine karşı gösterdikleri muhalefet yüzünden zor duruma düşen Macar hakimiyeti Türklerin Sırbistan, Bulgaristan ve Ulahistan’ı istilaları dola­

yısıyla daha büyük tehlikeler karşısında kalmıştı. Büyük La- yos'un zayıf halefleri dahi Sofya ile Tunovo’nun zaptının, Ko­

sova felâketinin ve Roven savaşı yenilgisinin Macarların Balkan Yarımadasındaki saltanatlarının sonunu işaret etmekte olduğunu anlamışlardı.

Macar nüfusunun azalması ve Türk saldırılarının her an bek­

lenir hale gelmesi üzerine, Kari Sigismund (1387-1437) bu "din düşmanına karşı Batı'nın Hiristiyanlık alemini harekete geçirmeye çalışmıştı. Kendi dertleri ile meşgul bulunan Batılı hükümdarlar ilerlemekte olan Türklere karşı müşterek bir harekete geçme teklifine yanaşmamışlardı. Bununla beraber, bir çok Batılı şöval­

yeler ile maceracılar Balkan prensleri ile birleşerek 1396'da Niğ- bolu hezimeti ile sonuçlanan Sigismund seferine katılmışlardı.

Eğer 1402'de Ankara civarında Türkler bozguna uğrama- saydı Niğbolu seferi Macaristan için gerçekten bir felâket do­

ğurmuş olacaktı. Timürlenk karşısında yenilgiye uğrayan Os­

manlI Türklerinin yeniden kendilerini toplayıp eski güçlerine kavuşmaları yirmi yıla yakın sürmüştü. Fakat Macarlar bu eşsiz fırsattan istifade ederek Balkanlarda yeniden hakimiyet­

lerini kurma işini becerememişlerdir. Sigismund Orta Avrupa’da hanedanını yaymaya çalışırken, kendisine bağlı bulunan bey­

likler de orta uzaklarda bulunan krallarının, karışıklık içindeki şehirlerin ve orta halli asillerin zararına olmak üzere mahalli otoritelerini güçlendirmeye çalışıyorlardı. Ancak 1420’lerde Türkler II. Murat’ın kumandası altında yeniden saldırıya geç­

tikleri zaman Macarlar iş işten geçtikten sonra tehlikenin far­

kına varabilmişlerdi. 1443'de OsmanlIlara karşı zafer kazanmış olmalarına rağmen Macarların Balkan Yarımadası üzerindeki

(12)

hakimiyeti sona ermişti. XV. yüzyılın ortalarına doğru Macar­

ların başlıca kaygusu kendi vatanlarını Osmanlı saldırılarına karşı savunma olmuştu1.

Macarların hesabına bir talih eseri olarak, Balkan Yarıma­

dasının fethi işini tamamlayan Türkler Doğu Avrupa'ya ya­

yılma yolunda daha başka teşebbüste bulunmamışlardır. An­

laşılan, İmparatorluğunun Batı'da ulaştığı sınırları yeterli gören Fatih Sultan Mehmet bütün ilgi ve dikkatini Akdenize çevirmiş ve Osmanlı devletinin iç yapısını güçlendirme işine önem vermişti. Türklerin Venediklilerle savaştıkları ve Balkan ülkelerinin sosyal, politik ve ekonomik yapılarında esaslı de­

ğişikliklerin cereyan ettiği sırada, Macar Kralı Matyas Korvi- nus Üçüncü Frederik idaresindeki Hapsburg’lar aleyhine sı­

nırlarını genişletmeye kalkışmıştı. Bütün olumlu hareketlerini oğlu Maximilien'in Burgandi prenseslerinden Mari ile evlenmesi sayesinde başarmış ve “Avusturya bütün cihana üstündür" düs­

turundan güç almış bulunan Üçüncü Frederik gibi bir hüküm­

dür geniş ihtiras sahibi olan Macar Kralı için kolayca yutulacak bir lokma olmuştu2.

Korvinus 1458’de tahta çıkışından itibaren ülkesinin sınır­

larını genişletmek yolunda azimli bir politika izlemişti. Macar Kralı güneye doğru yayılma suretiyle Türkleri kışkırtmaktansa önce Türklerin muhtemel saldırılarını tahkim etmeyi ve ondan sonra da Frederik’in üzerine yürümeyi tercih etmişti. Macar Kralı 1463'de bir takım beylerle birleşip Korvinus’u devirmeyi ve Macaristan’da yeniden Hapsburg egemenliğini kurmayı ta­

sarlayan Avusturya İmparatoruna karşı ilk zaferini kazanmıştı.

Matyas Korvinus, Bohemya’yı ilhak için giriştiği teşebbüste yenilgiye uğradığı ve Polanya Kralına karşı kendisini savunma zorunda kaldığı geçici bir barış devresinden sonra yeniden

1 Balk an Y arım ad asın d ak i M a ca r kuvvetlerinin yük seliş ve d ü şü şti i»,in b k z: D .G .K o s a ıy , " A H i s t o r y o f H u n g a r y " , (C le v e la n d ,1 9 4 1 ),4 4 v,d :L .K ııp eIw ieser, " D ie K â m p fe U n g a m s m it d e n O s m a n e n b is z u r S c h la c h t b ei M o h a c s ,1 5 2 6 ", (W ien, 1899),3 v ,d .;O .Z aıek , " T h e H is to ry of H u n g a ry , (L o n d ra, 1939),147 v,d ;ve l.ei nottaki referans,

z M a tth ia s C o ıv in u s h a k k m d a k i en iyi ç a lış ın a için , b k'/.:W .I''ıakn oi,

“ M a t th ia s C o rv in u s , k ö n ig v o n U n g a r n , 1 4 5 8 - 1 4 9 0 " , (F ro ilu ırg ini B ıeisg au , 189 1 ).

(13)

Frederik’in üzerine saldırmıştı1. 1458’de Avusturya asilzadele­

rinin ayaklanmasından yararlanan Matyas Korvinus Viyana şehri de dahil olmak üzere Avusturya’nın büyük bir kısmını istilâ ve fethetmiş, ve bu suretle sınırlarını Orta Avrupa'ya doğru geniş­

letme emelini kısmen dahi olsa gerçekleştirmişti. Fakat, onun bu başarısı geçici olmuştu, çünkü 1490’da ölümünden sonra Maca­

ristan'ın kuvvet ve kudreti sür’atle düşerken 1493'ten itibaren mukaddes Roma İmparatoru olan Birinci Maximilyen de Haps- burg Covinus'un üstünlüğünün temelini koruyordu2.

Hapsburgların Orta ve Doğu Avrupa üzerindeki emelleri daha 1273 yılından, Birinci Rodolf'un mukaddes Roma İmpa­

ratorluğuna seçilmesi ile başlar, fakat istilâ ve işgal politikası­

nın düzenlenip uygulanmasına geçilmesi ancak Birinci Maxi- milyen'in saltanatının ilk yıllarında kabil olabilmiştir. 1491'den önceki yıllarda hernekadar Hapsburglar Avusturya, Tirol, Bo­

hemya, Macaristan, istirya, Karintiya, Karniyola üzerinde ve 1477'den itibaren de Burgandi üzerinde hak iddiasında bulu­

nacak durumda idiyseler de, bu ülkeler belirli bir şahsın idaresi altında bulunmamakta ve aile fertleri arasında taksim edilmiş halde idiler. Ancak Ladislas Postumus’un Tirol’dan vazgeçmesi ve 1491'de Presburg Muahedesinin imzalanması üzerine Bi­

rinci Maximilyen'in eline geçebilmişti3.

Maximilyen 1486'da Romalıların Krallığa seçilmesinden sonra fiilen Hapsburg Hanedanının ve Mukaddes Roma im­

paratorluğunun başı olmuştu. "Avusturya bütün cihana üstün­

dür" düsturunun gerçek bir temsilcisi olan Maximilyen hane­

danının durumunu güçlendirebilmek gayretiyle her çareye başvurmuştu. Burgandi Prensesi Mari'nin eşi sıfatı ile Batıda Fransız Kralı Onbirinci Louis'in aralıksız saldırılarına karşı Bur-

ı F red eıik IIFün h ük üm ran lığı hakkında en iyi çalışm a için, bkz: "V .von K raııs, "D e u ts c h e G esch ich te z u r Z eit A lb re ch ts II u n d F re d e ric h s III.

• 1 4 3 8 - 1 4 8 6 " , (S tu ttg art, 1 9 0 5 ), 55 v.d.

2 M a tth ia s C o ı v i n ıı s 'u n d ış p o litik a s ı için , b k z :F ıa n k n o i; " M a t t h i a s C o rv in u s ", 5 7 v.d; K upelw ieser, K âm p fe U n g a m s , 136 v.d; I.M axim ilian için, bkz: K .Kaser, "D e u ts ch e G esch ich te z u r Z eit M axim ilian s I (Stuttgart, 1912, R.W. Seton-W atsn, "M a x im ilia n I " , (W estm in ster,1 902): H .U lm a n n , K aiser M axim ilian 1 (S tu ttg a rt,1 8 8 4 ), cilt,I-II.

3 H ab sb u rg tarihi ile ilişkili karmaşık hanedan içi problemler için, bkz: G.Tuıba,

"G e sch ich te d es T h ron folgerech ts in ailen H ab sb u rg isch en L â n d e m bis z u r Pragm atisclıen S an k tion K a ise r K arls V I " , (W ien,1 9 0 3 ), 7 v.d.

(14)

gandi dükalığını güçlendirme çarelerini aradı. Güneyde İtalya’ya karşı imparatorluğun hak iddialarını yeniden ileri sürdü ve hatta Akdeniz kıyılarına çıkabilmek gayretiyle Venedik’i fethetmeği dahi düşündü. Doğuda İmparatorun emeli Macaristana Kral seçilmek, Bohemya Krallığını yeniden eline geçirmek, Osmanlı Türklerinin Hapsburg ülkelerine doğru ilerlemelerini durdurmak ve hatta belki de, Mukaddes Roma İmparatorluğu sınırlarını İstanbul'a kadar uzatmaktı. Maximilyen Batı ve Güney Avrupa’da bu emellerine ulaşabilmek için ciddi gayretler göstermiş ise de, asıl başarıyı Doğu politikası ile ilgili alanlarda sağlayabilmiştir 1.

1490'da müteveffa Matyas Korvinus’un kendi kuvvet ve kudretlerini sınırlama teşebbüslerini unutmayan beyler onun yerine halef seçmeğe karar vermişlerdi. Muhtemel bir Türk sal­

dırısını ve Hapsburg’larla yapmış oldukları muahede dolayısıyla mükellefiyetlerini hesaba katmayan beyler kendilerine hükümdar olarak Bohemya’nın zayıf ve beceriksiz kralı Ladislas'ı seçmiş­

lerdi. Macar asillerinin bu bencil davranışları çok kötü sonuçlar doğuracaktı. Her ne kadar batıya doğru genişlemeden ziyade ülkesinin iç işleri ile meşgul bulunan II Beyazıt’tan gelebilecek tehlikeyi asgari ölçüde görmek sureti ile isabetli bir tahminde bulunmuşlarsa da, Maximilyen’in Macar tahtı üzerindeki iddi­

asını hiçe saymakla büyük bir hata işlemişlerdi.

1463’de, Frederik ile Korvinus arasındaki ilk savaşın sona ermesinden sonra, İmparator oğlu Maximilyen’in Korvinus’tan sonra kral olacağı vaadini koparmıştı. Frederik Macarların ver­

dikleri sözü tutacaklarını pek tahmin etmediğinden bu anlaş­

maya da fazla önem vermemişti. Öte yandan Maximilyen ise hakkından yoksun kalmak istemiyordu. Ladislas’a karşı elde edeceği bir zaferin kendisine hem Macar ve hem de Bohemya tahtlarını sağlayacağını gören Maximilye silaha sarılmıştı. Fa­

kat Macarları Avusturya topraklarını terketmeğe mecbur bıra­

kan Maximilyen Ladislas’ı devirecek güçte değildir. Yapılan

ı M a x a m ilia n 'in dış politikasın dak i m eseleler için, bkz: A .D o p sch , "D ie W e l t s t a a t p o l i t i k d e r H a b s b u ı g e r im W e r d e r İlıre s G r o s s r e i c h e s ( 1 4 7 7 -1 5 2 6 )" , "G e s a m td e u ts c h e V e rg a n g e n h e it F e s tg a b e fu r H e in ric h R i t t e r v o n S r b ik Z u m 6 0 . G e b u r g s t a g a m 1 0 . N o v e m b e r 1 9 3 9 " , (M ü n ih ,1 9 3 8 ) 5 5 -6 2 ; K .K aser, "D ie au sw a rtig e Politik M axim ilian s I " ,

"M itte ilu n g e n d e s In s titu ts fü r Ö ste rre ich isc h e G e s c h ic h ts f o rs c v h u n g , X X X V I ", (1 9 0 5 ), 6 1 2 -6 2 5 ; K aser, D e u ts ch e G e s c h ic h te ", 17 v.d.

(15)

Presburg anlaşması ile Maximilyen eğer rakibinin doğrudan doğruya varisi olmadığı takdirde, Macar ve Bohemya tahtla­

rında onun yerine geçeceği vaadi ile yetinmek zorunda kal­

mıştı. Bu şartlardan memnun olduğu görülen ve Türklerin Ma­

caristan'a veya Hapsburgların doğuda idareleri altına aldıkları topraklara saldırmaları ihtimalinden kaygu duymayan Maximil­

yen Güney’e yönelmiş ve Sekizinci Şarl'ın 1494 istilası ile alevlenen İtalya savaşlarına girişmişti. Fakat bu savaşlar onun için hiç de başarılı olmamıştı. Papalık, Venedik , Fransa Kralı Şarl ve İspanya Kralı Ferdinand’ın ustaca kurdukları diploması ve entrika ağının içine düşen İmparator birbiri ardından dip­

lomatik ve askeri yenilgilere uğramıştı. Nihayet 1501'de İtal­

ya'dan çekilme ve imparatorluğu içinde yaşayan halkın tavsip edeceği bir politikayı takip etme kararını vermişti1.

Maximilyen’in İtalya'daki başarısızlığının başlıca sebeplerin­

den biri de mali güçlükler olmuştu. Esas itibariyle Avusturya'­

dan sağlanan kendi kaynakları büyük çapta harekât için ye­

tersiz bulunuyor ve İmparatorluk Diyet meclisleri tarafından takviye zaruretinde kalıyordu. Baskı altında bulunan geniş hu­

zursuz halk tabakaları hemen hemen muhtar sayılabilecek bir sürü prenslerin idaresi altında, serbest şehirlerde yaşıyor ve imparatorluk ile birlikte kendilerinden daha zayıf durumdaki komşuları aleyhine olmak üzere siyasi ve ekonomik imtiyazlara sahip olmak istiyorlardı. Diyet meclisleri İmparatorluğun refa­

hını sağlama işinde hiç bir başarı göstermemişlerdi, çünkü bu meclislerde bulunan üyeler ellerinden zorla alınan imtiyaz ve mevkilerini yeniden kanuni yollardan ele geçirmek mücadele­

sinde bulunuyorlardı. Frederik'in saltanatının sonlarında durum o kadar ciddi bir hal almıştı ki, ileri gelen bazı Alman prensleri gerçekten endişeye düşmüşlerdi, imparator seçmenlerinden Henneberg prensi Berthald'un başkanlığı altında beylerden ku­

rulu küçük bir gurup imparatorluk idare sisteminde reform sağlamak maksadı ile bir hareket düzenlemişlerdi. Fakat on­

ların düşünceleri imparatorun yetki ve kudretin o derece kıs­

makta idi ki kararsız Üçüncü Frederik dahi onlara şiddetle karşı koymuştu. Bundan başka prenslerin ve şehirlerin büyük

ı M axim ilinn 'in İtalyan p olilikası için, bkz: U lm a n n , "K a is e r M a x im ilia n "

1,40 v.d. 11,359 v.d ;K aser, " D e u ts c h e G e s c h ic h te ", 45 v.d, 110 v.d.

(16)

bir çoğunluğu, reform ihtiyacını kabul etmekle beraber, Alman içinde anarşiyi teşvik işine devam ediyorlardı. Bu inanılmaya­

cak derecede kötü siyasi şartlar zaman zaman köylü ayak­

lanmaları ile daha da şiddetlenmek suretiyle, Maximilyen’e ecdadından kalan mirasın bir kısmını teşkil ediyordu1.

Yeni imparator içişleri dış politikaya nazaran ikinci derece­

de saymakta idi, Almanya’ya kendi emellerine tatbik mevkiine koyabilmek için gerekli gelir kaynağı nazarı ile baktığından dolayı, reformculara İtalyan savaşları için sağlayacakları para yardımı karşılığında imtiyaz vaadlerinde bulunmakta tereddüt göstermemişti. Prensler ile şehirler küçük para yardımlarına mukabil esaslı imtiyazlar elde edecekleri ümidi ile imparatorun zaman zaman Diyet meclislerini toplama arzusunu son dere­

cede müsait karşılamışlardı. Ancak, birbirine muhalif durumda bulunan iki taraf arasında hiç bir anlaşmaya varılamamıştı.

Diyet meclisleri para yardımlarından önce reformlar üzerinde ısrar ediyor; fakat öte yandan, kudretinin kısılmasını istemeyen Maximilyen de reformlardan önce para yardımının gerçekleş­

mesi lüzumunu ileri sürüyordu. Ancak iki kez, 1495’de Vorms'- da ve 1500’de Augsburg’da iki taraf anlaşmaya varabilmişlerdi, fakat taraftarlardan hiç biri diğerinin verdiği vaadi tutacağından emin olmadığı için, İmparatorun eline pek az para ve reform­

cuların eline de pek az imtiyaz geçebilmişti2.

Bunun sonucu olarak, İmparator dış politikasında değişiklik yapma kararı vermişti. XVI. yüzyılın ilk yıllarında Macaristan Kralı Hapsburglarla bir evlenme anlaşması yapabilmek arzu-

ı A lm an ya'd ak i iç şartlar ve Reform harekeli için, bkz: H .B aron , "Im p erial R eform and the H ap sb u ıg s, 1 4 8 6 -1 5 0 4 "/'T h e A m erican H is to ric a l" Review ,X L IV (1938-39),293-303;K aser, "D e u ts ch e G e sch ich te ", 171 v.d; J.Janssen,

"H is to ry o f the G erm an P eo p le at the C lose o f the M id d le A g e s " , (çev:

M .A .M ilchell ve A .M .C hristie, Lond ra, 1896),1,30 7 v.d., II, I v.d. 161 v.d., 206 v.d; L .von R ank e, H is to ry of the R e fo rm a tio n in G erm an y , (S .A u stin , L o n d ra ,1 8 4 5 ),1,51 v.d; von K rau s, " D e u ts c h G e s c h ic h te " , 55 v.d.

2 M axim ilian 'in D iyetlerle M ü cad eleleri için, b k z.A .K lu ck h o h n , D e u ts c h e R e ic h s ta g s a k te n u n te r K a is e r K arl V , (G o th a ,!8 9 3 -), 1,3 v.d. J.J.M iiler,

" D e s H e ilig e n R ö m isch e n R eich s T eu tch er N a tio n R e ich sta g ssta a t v o n A n n o 1 5 0 0 b is u n te r K ay sers M axilian i I R e g ie ru n g ", (Jena,1709); J.J M üller, "D e s H eil R ö m isch e n R eich s M axim ilia n I"(Je n a ,l7 1 8 ), cilt.I,II; V.J:

S ch m au ss, "N e u e u n d v o llstü n d ig ere S am m lu n g d e r R e ich sab scliied e w e lc h e v o n d e n Z e ite n K a y s e r C o n ra d s d e s Iib is Je tz o e a u f d e n T e u t9 ch e n R e ich -T u g e n a b g e fa sse t w o r d e n " , (F ran k fu rt, -1 7 4 7 ),1,3 3 v.d.

(17)

sunu taşıyor, Almanya da Türklere karşı bir Haçlı seferinin hazırlık telâşı içinde bulunuyordu. Maximilyen Doğu politikası­

na vereceği yeni bir yönün sadece kendisi için yararlı olmakla kalmayıp, aynı zamanda Diyet meclisleri tarafından da tasvip ile karşılanacağına inanıyordu. Bu sebeple, 1502'de Ladislas, (Polonya’da hüküm süren) Vagelon'larla Hapsburg'lar arasında bir hanedan ittifakı imkânları ile ortaya çıkınca, Maximilyen derhal bu fikre dört ele sarılmıştı. Daha önce Filip’in oğlu ile İspanya prenseslerinden Joannanın evlenme müzakerelerinde bizzat kendisinin Biyanko Sfarza ile izdivacında elde ettiği ba­

şarılı sonuçlardan cesaret alan İmparator hanedanının Doğu Av­

rupa'daki durumunu güçlendirecek olan bir diğer önemli birleşme fırsatını da kaçırmak istemiyordu. 1506'da, Ladislas'ın yerine kendi liderleri olan Janos Zapolya'nın geçmesini bekleyen Macar derebeylerinin muhalefetine rağmen, Maximilyen biri kendi torunu Mari ile Ladislas'ın henüz rüştünü ispat etmemiş olan oğlu Layos ve diğeri de torunlarından Şarl veya Ferdinand ile La- yos’un kızkardeşi Anna arasında olmak üzere çifte-düğün yap­

ma işini başarmıştı. Maximilyen için Zapolya ve taraftarlarının muhalefetlerini yatıştırma işi on yıl kadar sürmüş, fakat 1515’de Viyana Muahedesi ile 1506’da düzenlenen işlerin tas­

vip ve tasdiki mümkün olabilmişti. Maximilyen diplomatik yol­

lardan kendi ailesi efradının Macar ve Bohemya tahtlarına çıkmalarını temin etmişti; fakat doğu politikasının diğer hedefi olan Osmanlı Türklerine karşı Haçlı seferi düzenleme işinde aynı başarıyı gösteremiyecekti1.

Maximilyen'in Türklere karşı savaşmak arzusu her şeyden ziyade kendi hanedanı bakımından izah edilebilir. Maximilyen hernekadar Bizans devletini yeniden canlandırmak ve Bizan- s-Hapsburg imparatoru olmak emelini gönlünde taşıyor idiyse de, onu asıl daha yakın geleceğe ait gerçekçi kuşkuları sa­

vaşa doğru sürüklüyordu. XV. yüzyılın sonlarında ve XVI. yüz­

yılın başlarında yaşayan Türk Padişahları II. Bayezıt ile I Selim Batıya doğru yayılma ilkesi üzerinde ısrarla durmamakla

ı M im iliaıı'ın M a ca r Politikası için,bkz: X .L isk e, " D e r C o n g ress z u W ien im J a h r e 1 5 1 5 ” , F o r s c h u n g e n z u r D e u t s c h e n G e s c h i c h t e , V I I , (G ö llin g e n ,1 8 6 7 ), 4 6 3 -5 5 8 ; K aser, "D e u ts c h e G e s c h ic h te ", 40 v .d ,155 v.d U lm an n , " K a is e r M a x im iia n I " , 11.539 v.d.

(18)

beraber, Kuzey Macaristan ve Hapsburg idaresi altında bulunan İstirya, Karintiya ve Karniyola'ya sık sık baskınlar düzenlemiş­

lerdi. Bu durumlar karşısında Maximilyen 1506’dan sonra ailesi­

nin Doğudaki çıkarlarını koruma işine gittikçe artan ölçüde önem vermeye başlamıştı. Bundan başka,Sultan Bayezıt ile Sultan Selim saltanat devirlerinin büyük bir kısmını İstanbul’da, ya da Orta Doğu savaşlarında geçirdiklerinden dolayı, İmparator bu durumdan yararlanarak günün birinde yeniden patlayacak olan Türk saldırlarına karşı Doğu Avrupa'yı güçlendirmenin ve hatta Osmanlı imparatorluğu’na ait bazı toprakları ele geçirmenin doğru bir hareket olacağına karar vermiş bulunuyordu1.

Fakat Türkler Venedikli ya da Fransız paralı askerlere kı­

yasla çok daha korkunç savaşçılar olduğundan dolayı, bu planların güvenilir müttefiklerinin yardımı olmadan uygulanma­

sına imkân yoktu. Batı'dan yardım sağlamaya muvaffak olma­

yan Maximilyen, yabancı memleketlerde açılacak seferleri maddi bakımdan destekleme hususunda Diyet meclislerinin pek istekli olmadıklarını bildiği halde, yine onlara başvurmak zorunda kalmıştı. Onlardan yardım talep etmesi de pek yersiz bir hareket olmamıştı; çünkü hiç değilse bazı Alman gruplan bu “ din düşmanları’na karşı bir Haçlı seferinin açılması teşeb­

büsünü ilgi ile karşılamışlardı.

XV. yüzyıl Almanları, Batılı komşuları gibi, İstanbul’un düş­

mesine ve bundan sonra da Ralkan Yarımadası'nın Türklerin esareti altına girmesine ilgisiz kalmışlardı. Almanlar, Türklerin saldırılarından ziyade dinî inançlarını yeren bir kaç dağınık broşür dışında, Güneydoğu Avrupa’da husule gelen değişik­

likleri itiraz ile karşılamamışlar ve bu 'kafirlere” karşı harekete geçilmesi lüzumu üzerinde de durmamışlardı. Bir Haçlı seferi düzenlemek maksadı ile Beşinci Nikola’nın, Üçüncü Kalikstus-

’un ve ikinci Pius’un giriştikleri teşebbüsler tam bir başarısız­

lığa uğramıştı. Ancak, aynı yüzyılın sonlarına doğru, aydınlar

ı M a x im ilia n 'm Tü ıkleıo karşı p lan lan için bkz: R C Iıaı-oöıo, " N e g o c ia tin s d e la F ra n c e d en s le L e v a n t", (P a ris,184 8 ), 1,49-63; J.U rsıı, " L a P o litiq u e O rie n tle d e F ra n ço is 1 ,1 5 1 5 -1 5 4 7 ", (P aris,1 9 0 8 ), 7 v.tl; U lm an n , " K a is e r M a x im ilia n I " 1,204 v.d , LI, 55 5 v.d, J.W .Z in k eiscn , " D r e i D en k sch rifi.cn ü b e r d ie o rie n ta lis c h e F ra g e v o n P a p s t IJeo e X ,k ö n ig F ra n z I v o n F r a n k r e i c h u n d K a i s e r M a x i m i l i a n I a tıs d e m J a h r e 1 5 1 7 " , (G o lh a ,1 8 5 4 ),6 3 v.d.

(19)

sınıfı Türklere karşı harekâte geçilmesi hususundaki taleplerini bir hayli şiddetlendirmiş bulunuyordu. Daha ziyade yeni hü- manizmanın mensubu bulunan bu adamlar ancak Mukaddes Roma İmparatorunun emir ve kumandası altında düzenlene­

cek bir Haçlı seferinin ulaşacağı zafer sayesinde Alman mil­

liyeti büyüklüğünün yeniden elde edilebileceğine inanıyorlardı.

Maximilyen 'in bütün saltanat yılları boyunca Brant, Huttan, Wimphelling, Gengenbak ve Locher gibi kimseler nutuklarında ve yazılarında daima harekâta geçilmesine taraftar olmuşlardır.

Maximilyen Türklere karşı hazırlamak istediği sefer için ge­

rekli ödeneği vermek hususunda hümanizmacıların Diyetleri ikna edeceklerini ümit ediyordu. Hatta, Reichstag'ı harekete geçebilmek amacı ile İmparatorluğun karşısında bulunduğu tehlikeyi mübalağalı olarak göstermişti. Fakat esefle kaydedil­

mesi gerekir ki, ne hayranlarının yazdıkları yazılar ve ne de kendisinin Diyet meclislerinde verdiği nutuklar uzaktaki bir düş­

mana karşı girişilecek bir savaşın Bundschuh ayaklanması ya da 1517’den sonra ortaya çıkan Luther meselesinden daha önemli olduğu hususunda prensleri ve şehirlileri ikna etmiştir.

Her Diyet meclisi toplantısında prenslerle şehir temsilcileri Ma- ximilyen’e aynı cevabı tekrarlamışlardı: İmparatorluk dışındaki maceralar desteklenmeyecektir. Açıkça görülüyordu ki Re- igchstag üyeleri ve hatta ona bakarsanız kayıtsız halk kitleleri imparatorluğun ve Hapburgların refah ve saadeti için Türklere karşı sert bir politikanın şart olduğu yolundaki Maximilyen ve taraftarlarının görüşünü de kabul etmiyorlardı. Bu şartlar al­

tında Doğu emellerinin gerçekleşmesine imkân bulamayan İm­

parator Macaristan ve Bohemya'da elde ettikleri ile yetinmek zorunda kalmıştı1.

ı 'Türk M e se le si v e A lm a n K a m u o y u için , b k z: L .G e rs te n b e rg , " Z u r G e sch ie h te d es d e u ts c h e n T u rk e n s c h a u s p ie ls ", (M ep p en , 1 9 0 2 ), 15 v.d;

II.K am il, " D i e T u rk en in d e r d e u tsch e n L ite r a to r b is z u m B a ro c k u n d d ei S u lla n g e s ta lte n in d e n T iirk en d ram en L o w e n s te in s ",(K ie l, 1 9 3 5 ), 5 v.d; A .S ch o h z e , " D i e o rie n ta lisc h e F ra g e in d e r ö ffe n tlic h e n M e in u n g d es s e c h s z e h n te n J a h rh u n d e rts ", (F ıan k en b ey ,1880), 3 v.d; R.VVolkan,

" Z u d e n T iir k e n lie d e r n d e s X V I . J a h r h u n d e r t s ', F e s t s c h r i f t zu m V lII.nllgem einen d eu tsch en N eu p h ilo lo g en tage in W ien (V iyan a, 1 9 8 9 ), 6 5 v.d. A yrıca bkz.: R .von Liliencron, " D i e h is to ris e h e n " V olkslieder d er D eu lsch en w orn 13 bis 16 Jah rh ıın d ert (L e ip z iz g ,1 8 6 5 ), II. 3 1 2 v.d; II, 28 v.d. 41 v.d. 67 v.d,10 0 v.d, 21 2 v.d.

(20)

Saltanatının son bir kaç yılı içinde Maximilyen Hapsburg Hanedanının davasını Avrupa içinde yürütmeyi başaramamıştı.

Türklere karşı hazırladığı projelereden Diyet meclislerinin mu­

halefeti yüzünden vazgeçmek zorunda kalan İmparator Fran­

sızların karşı koymaları ve her zamanki gibi para sıkıntısı yüzünden İtalya'ya karşı hazırladığı planları da bir tarafa bı­

rakmak mecburiyetinde kalmıştı. 1508'de yeniden girişmiş ol­

duğu savaştan hiç bir amacına ulaşamadan 1516'da çekilmişti.

Fakat Maximilyen’in halefine bırakacağı mirastan dolayı utanç duymasına da lüzum yoktu.

Hayatta bulunduğu sırada Burgandi mirasını güçlendirmeğe muvaffak olmuş, İmparatorluk fikrini yeniden canlandırmak ve Sforza ailesi izdivaç bağını sağlamak suretiyle İtalya’ya mü­

dahale için gerekli zemini hazırlamış ve Macaristan ve Bo­

hemya tahtlarına Hapsburglu haleflerin geçmelerini ve bu ül­

kelerin idaresini ellerine almalarını emniyet aitına almıştı.

1519'daki ölümünden önce Mukaddes Roma imparatoru olarak halefi olan Şarl’ın Aragon ve Kastil ülkelerine kral olduğunu görmek bahtiyarlığına ulaşmıştı. Gerçekten, Avrupa içinde Haps­

burg hanedanının şan ve şerefinin temellerini atan hükümdar Maximilyen olmuştur. 1519'da Şarl’ın hükümdar olduğu Mukad­

des Roma İmparatorluğu karışıklık içinde bulunuyordu. Luther ayaklanmasının daha keskin hale getirdiği gerginlik ve anarşi Maximilyen'in saltanatı boyunca devam edip gitmişti. İtalya’­

daki şartlar da bundan daha iyi değildi. Birbiri ile çatışma halinde bulunan güçler arasında geçici bir duraklamaya rağmen, 1519'daki durum yirmi yıl öncesine kadar kötü idi. Macaristan'­

daki durum da fazla ümit verici değildi. Derebeyleri, Hapburglarla barış halinde bulunmakla beraber, yabancı istilacılara karşı duy­

dukları nefreti unutmuşlardı. Bütün çabaları 1514'de patlak veren köylü direnmesini kökünden kazımak ve bu arada zayıf duruma düşmüş bulunan Ladislas'tan imtiyazlar koparmak gibi faaliyetler üzerinde toplanmıştı. Türk saldırılarının yeniden başlamasının beklenmesi de durumu büsbütün karıştıran diğer bir unsur olu­

yordu. Gerçekten , Maximilyen'in ölümünden üç yıl sonra, Kanuni Sultan Süleyman Orta Avrupa’ya karşı akınlarını tazeleyecekti.

Ancak, ecdat mirasının yükü Şarl ile Ferdinand arasında eşitlikle paylaşılmamıştır. Bunlardan Alman ve İtalyan meşe-

(21)

lelerini tevarüs etmiş olan birincisi küçük kardeşine nazaran bu zorlukları daha kolayca yenebilecek durumda buluyordu.

O zamana kadar Burgandi ve İspanya'nın da hükümdarı olmuş bulunan İmparator İtalya politikasını Diyetlerin yardımı olmak­

sızın yürütebilecek mali imkânlara sahip bulunuyordu. Bundan başka hükümet işlerinde küçük yaştan beri eğitim görmüş olduğundan, daima etrafında nazırlar ve müşavirler bulunduru­

yordu. Hatta kendisi İtalya’nın idaresini ele geçirmeye çalıştığı sıralarda Almanya işlerine de Ferdinand nezaret ederdi1.Ferdi- nand’ın durumu ise bambaşka idi. Miras olarak Avusturya’nın başına geçen ve Macar prensesi Anna ile evlenmesi dolayısıyla ailesinin doğurduğu çıkarlarını korumak ve arttırmak zorunluğunu üzerine alan bu genç Hapsburgu son derece karışık olan Ma­

caristan durumunu sevk ve idare edebilmek için ne gerekli kabiliyete ne de gerekli imkâna sahipti. Siyasi tecrübe ve görüşten yoksun olan Ferdinand, asillerin faaliyetlerine karşı koymamıştı. Şahsi kaynaklarının yetersizliği karşısında Maca­

ristan! Türklerin istilasından korumak ve Mohaç’tan sonra Do­

ğu Avrupa’daki çıkarlarını emniyet altına alabilmek için karde­

şine ve Alman Diyetlerine güveniyordu. Ayrıca, 1521'de Şarl’ın İtalya'ya girmesinden sonra Almanya'da devlet idaresi görevini de başaramamıştı. Dinî reform hareketinin yayılmasını önle­

mek en tecrübeli devlet adamları için dahi kolay bir iş ola­

mazdı; bu sebeple genç ve aslında beceriksiz olan Ferdinand için ise, tamamen gücünün üstünde bir iş olmuştur2.

Bu zor durumlar karşısında Ferdinand, Devlet Başkanı ve­

kili ve Doğudaki Hapsburg çıkarlarının koruyucusu sıfatı ile, Almanya’daki ve Macaristandaki durumları çoğu zaman yanlış idare etmiştir. Mukaddes Roma İmparatoru ve Hapsburgların Batı’daki çıkarlarının muhafızı Şarl'ın faaliyetlerinin yanısıra Fer- dinand'ın hareketleri de çok vahim yankılar yaratmıştı. Maximil- yen'in mirası Macaristan'ın, Almanya'nın ve Alman Dini reformu­

nun gelecek on yılları içinde menfi yönden büyük rol oynamıştır.

ı Ş arl'ın h ü k ü m d arlığ ın ın ilk yıllarının tarihi için, b k z:K .B ran d i, " K a is e r K arl V " , (M ü in h ,1937), 1 9 v.d.

2 l’e rd h m n d 'ın ilk y ıla rın ın tarih i için , b k z: W .B a u e r, " D i e A n f â n g e F e rd in a n d s I " (V iyan a, 1907). D oğu p olitikası için bkz: L .K u p elw ieser,

" D ie K a m p fe O e s te rre ic h s m it d e n O sm a n e n v o n Ja h re 1 5 2 6 b is 1 5 3 7 " , (W ion, 1 8 9 9 ), I v.d; K u p elm ieser, "D ie K a m p fe U n g a m s " , 1 8 6 v.d.

(22)

II.Türkler ve Protestanlar

Kanuni Süleyman’ın Osmanlı İmparatorluğu tahtına çıkması Türklerin dış politikasında esaslı bir değişiklik yaratmıştı. Ba­

basının Mısır’da ve İran’da elde ettiği zaferleri yeterli bulan yeni Padişah Güneydoğu Avrupa’ya saldırıya geçmişti. Yarım yüzyıl boyunca Türk saldırılarına dayanmış olan Tuna'mn baş­

ta gelen müstahkem kalesi Belgrad nihayet 1521’de düşmüştü;

artık Macaristan yolu açılmıştı. Akdeniz'de Hıristiyanlık alemi­

nin kalesi sayılan Rodos adasının da 1522’de düşmesi Orta Avrupa’nın geleceğini büsbütün karartmıştı1.

Avrupa'da Türk saldırılarının yeniden başlaması Akdeniz Ülkeleri ile birlikte Macaristanı da telaşa düşürmüştü. Venedik, her zaman olduğu gibi, Padişahın gözüne girebilmek için ge­

rekli çarelere başvurmuştu. Bu suretle, verdiği çeşitli imtiyazlar karşılığında 1521 yılında Babıâli ile kârlı bir ticaret anlaşması yapmak imkânını bulmuştu. Rodos’un muhasarasından huzur­

suzluk duyan ve Sen Jan Şövalyeleri “ Kâfirleri” durdurama­

yacak olursa Otranto hezimetinin tekrar başlarına gelmesinden korkan Papa "Adrian” adayı kurtarabilmek için Birinci Fransua, Sekizinci Hanri ve Beşinci *Şarl’dan yardım ricasında bulun­

muştu. Papa işin çıkar yolunu ancak Haçlı seferinde buluyor­

du. Öte yandan, birbirleri ile geçinemeyen Hiristiyan hüküm­

darları Adrian'ın gizli emeller-fni ve Türk tehlikesinin vahamet derecesini şüphe ve tereddütle karşılıyorlardı. Bu durum’ kar­

şısında Rodos'un akibeti de çizilmiş oluyordu2.

Belgrad’ın ve Rodos’un düşmesi Macaristan üzerinde uy­

gulanan baskının artmasına yol açmıştı. Louis’in krallığı büyük bir Türk taarruzuna dayanabilecek güçte değildi. Kral zayıf, asiller sabırsız, köylüler de isyankâr idi. Memleket 1514’deki köylü ayaklanmasının açtığı yaraları sarmağa çalışıyor ve pek

1 Sultan S üleym an ve onu n tahta çıkışının A vrupa löp luluğu na olan etkisi için, bkz: von H am m er, "H isto ire V ." I. v.d; Jo ıg a , " G e s c h ic te " II. 3 4 2 v.d;

R. M errim an , "S u le im a n the M ag n ificen t, 1 5 2 0 -1 5 6 6 ", (C am b rid ge, 1944), 31 v.d; Zin keisen, "G e s c h ic h te d es O sm a n is ch e n R e i c h e s " , II. 611 v.d.

2 A d ria n 'ın tavrı h akkında bilgi için, bkz,: L.P. G a ch a ıd , " C o o re s p o n d a n c e d e C h a rle s -Q u in t et d 'A d rie n V I " , (B rük sel, 1 8 5 9 ), 1 v.d.

(23)

yavaş bir tempo içinde kalkınma çabaları gösteriyordu1. Böyle bir durum içinde bulunan Louis güçlü komşusu Hapsburglar- dan daha iyi bir müttefik düşünemezdi; çünkü iki taraf ayni siyasi çıkarları paylaştıkları gibi, üstelik izdivaç yolu ile de akraba oluyorlardı2.Fakat Hapsburglardan yardım beklemenin boş ümit olduğu kısa zaman içinde belli olmuştu. Çünkü Şarl Macaristan’a yardıma yanaşmıyor, Ferdinand ise bu yardımı göstermeye muktedir bulunuyordu.

şarl yeni bir Mukaddes Roma İmparatorluğu içinde Hiristi- yan birliğini kurma emellerini bir tarafa bırakarak, onun yerine Türklerin Macaristan’a ve Doğu'ya karşı giriştikleri tehdit ha­

reketlerine öncelik tanımak istemiyordu. Birinci Fransua, Se­

kizinci Hanri ve Papalık Şarl’ın Hapsburg hakimiyeti projesine karşı olduklarından, 1521 yılında batıda giriştiği teşebbüsleri başarı ile sona erdirip zor durumdaki Doğu’nun yardımına vaktinde yetişebilmesi pek muhtemel görünüyordu3.

Şarl Belgrad’ın düşmesine seyirci kalmış ve Rodos’u ko­

rumak işinde de pek az yardımda bulunmuştu. Adrian'ın Türk- lere karşı bir Haçlı Seferi düzenleyebilmek için yaptığı Batıda iki yıllık mütareke teklifine verdiği cevapta Fransa yenilmedik­

çe, ya da elverişli bir barış sağlanmadıkça kendisinden hiç bir hareket beklenemeyeceğini bildirmişti4. Onun istediği şart-

ı Macaristan'ın durumu için, bkz: Kupelwieser, "D ie Kampfe U n gam ", 199 v.d; Merriman, "Suleim an", 79 v.d; Zarek, "H istory", 212 v.d.

2 1521'de Ferdinand'in Macaristan'li Anna ile, Louis'in oğhı Habsburg'lu Mary ile evlendi. Bu evlilik sözleşmesi, Louis'in oğlu olmaması dolayısıyla, Macaristan tahtına Ferdinand'm geçmesini sağladı: Zaıek, "H istory", 228-229.

3 Şarl'm am açlan ve dış politikası için Ferdinand ile olan yazışmalarına bkz: W .Bauer ve R. Lacroix, "D ie Korrespondenz" Ferdinands I, (Viyana, 1912), I, 22 v.d, Buna ilave olarak, İngiltere ve Fransa elçileri ile olan yazışm aları için, bkz: W.Bradford, "C orresp on den ce of the Em peror C harles V and his A m bassadors at the Courtes of England and Fran ce"

(Londra, 1850), 469 v.d. Diğer en iyi ikinci kaynak için, bkz: K. Brandi,

"T h e Em p eror Charles V ." (C.W.Wedgwood, New York, 1939), 13-17, 114 v.d, E.Fueter, "G eschich te des Europaischen Staatensystem s von 1429- 15 5 9 ", (Miinih, 1919), 250 v.d.

4 Şarl'in G achard'daki Adrian ile yazışmaları için, bkz: G achard, "C orres­

p on d en ce", 52 v.d. Özellikle, A dıian'a yazdığı 7 Eyliil 1522 tarihli mektup için, aynı esere bakınız. 112-114; Aynı zamanda, Adrian'm ŞaıTa 16 Eylül 1522'den bu yana yazdığı mektuptan için, aynı esere, bkz: 116 v.d.

22

(24)

ların kabulüne imkân yoktu; bu sebeple Adrian’ın müdahalesi hiç bir sonuç vermemişti, Altı ay süren devamlı baskınlardan sonra İmparatordan ancak itibarlı bir yardım sağlanabilmişti.

İmparator Hiristiyanlık aleminin uğradığı büyük kayıptan dolayı duyduğu keder ve üzüntüyü açıklamış ve Allah’a bir adak olmak üzere bu yenilginin acısını çıkaracağını ve Hiristiyanlı- ğın dünya üzerindeki başı ve koruyucusu sıfatı ile mukaddes dinin bekasına yardımda bulunmağı va’detmiştir1.

Şarl’ın bu davranışının Louis’i hayal kırıklığına düşürmüş olması gerekir, gerçekten, gerek doğrudan doğruya, gerekse Ferdinand vasıtası ile yaptığı müracaatlar İmparator tarafından olumlu karşılanmamıştı. 1922’den sonra Louis ile Ferdinand, Şarl'a içinde bulundukları zor durumu bildiren mesajlar gön­

dererek, kendisinden derhal Batıda barış anlaşması yaptıktan sonra Macaristanı bekleyen felâketten kurtarmak üzere doğu­

ya yönelmesini ve bu arada zor durumda bulunan Macarlara para ve asker yardımında bulunmasını rica etmişlerdi. İmpa­

rator Batı'da büyük masraflara girişmiş olduğunu ileri sürerek para yardımı teklifini reddetmişti; Fransua’nın uzlaşmak iste­

mediği bahanesiyle barış talepleri de yerine getirilememişti.

Görülüyordu ki, Şarl Macaristan'ın hatırı için kendi planlarını değiştirmek fikrinde değildi; ancak, Batı’da elverişli bir barış sağladığı takdirde yardım vaadinde bulunuyordu2.

Pavya zaferinde ve Madrit Muahedesi’nden sonra kısa bir süre Şarl Macarlara yardım işini kendisi için bir eğlence ko­

nusu yapmıştı3. Alman derebeylerine yazdığı mektuplarda Türklere karşı savaşmak arzusunda olduğunu bildirmişti. Hatta İran Şahına dahi ittifak teklifinde bulunulmuştu. Haçlı sefer konusu üzerinde Fransua ile de yazışmalar olmuştu. Hatta

ı "E ğ e r böyle bir ihtiyaç doğarsa, Tanrı adına bir fedakarlık, kulsal Hıris­

tiyan inancına yardım ve devam ettirme ve Hıristiyanlığın kutsal uhıevi ve dünyevi kum yucusu ve gerçek savunucusu olarak" Charles'den Sessa Düküne, 15 Nisan 1523, G achaıd, "C orresp on d an ce", 178.

2 Genel olarak bkzİ: Bauer ve Lacroix, "K orresp on d en z", I, 17 v.d; K.Lanz,

"C orresp on den z des K aisers Karl V ", (Leibzig. 1844), 1.66 v.d. Şarl'ın durum u en açık bir şekilde Ferdinand'a yazdığı 16 Ocak 1524 ve 15 Nisan 1525 tarihli mektuplarda görülebilir; aynı eser, I, 97-97, 105-108.

3 K.Lanz, "C o rresp on d en z", I, 66 v.d, 168-169.

23

(25)

aralarında yapılan barış anlaşmasında dahi "Din düşmanları"- na karşı ortak olarak savaşma azmini belirten hükümler bu­

lunuyordu. Fakat pratik siyasi düşünceler İmparatoru o gün­

lerde Türklere karşı meydan okumaktan alıkoymuştu.

Fransa’nın ve Papalığın yardımları sağlanmadan Türklere kar­

şı savaş açmak tehlikeli olabilirdi; İtalya meselesi çözülmeden ortada durduğu müddetçe Türklere karşı harekete geçilemiye- ceğine misal göstermek gerekirse, Konyak (Cognac) Anlaşma­

sı bunun canlı örneğini teşkil ediyordu. 1525'de Şarl'ın naza­

rında İtalya, Macaristan’dan daha önemli yer tutuyordu. İtalya Savaşlarına yeniden başlanmış ve Mohaç hezimeti sırasında bu savaşlar devam ediyordu.

Şarl’ın ilgisizliği karşısında Macaristan’a yardım yükü, ha­

nedanın Doğu Avrupa’daki çıkarlarının koruyucusu sıfatıyla, tamamen Ferdinand'ın sırtına yüklenmiş bunuluyordu1. Ancak, gerek Macaristan ve gerek Hapsburglar hesabına çok yazık ki; Ferdinand, kayınbiraderinin ülkesini kurtarabilmek için ge­

rekli imkân ve kudrete sahip bulunmuyordu.

Daha 1521 yılından itibaren Ferdinand Türklerin Doğu Av­

rupa'daki durumundan endişe duymaya başlamıştı; çünkü gö­

rüyordu ki, yeniden başlamış bulunan Türk saldırısı durdurul­

mayacak olursa, Macaristan’a ve hatta Almanya ile Avusturya’daki Hapsburg mülklerine dahi felâket getirebilecek­

ti. Ferdinand'ın Şarl’a, teyzesi Margarita'ya, Alman liderlerine ve daha başka ileri gelen kimselere sık sık yazdığı mektup­

larda Macaristan’ın maruz bulunduğu büyük tehlike belirtilmek­

te ve Türkler Macaristan'da zafer kazandıkları takdirde İmpa­

ratorluğun içine düşeceği kötü duruma işaret edilmekte idi.

Ferdinand, hiç değilse 1526’ya kadar, yardım sağlandığı tak­

dirde Macaristan’ın kurtarabileceğine inanmıştı; bu itibarla 1521'den Mohaç müharebesine kadar geçen zaman zarfında Macaristan’a verimli yardımda bulunacak güçte değillerdi. Bu sebeple, Ferdinand yardım için üçüncü muhtemel kaynak say-

ı Ferdinand'ın politikası mektup ve makalelerinde görülebilir. Dunun için, bkz: T3aıter ve Lacroix, Korrespondenz, cilt I. İkinci bir kaynak için, bkz:

von Bııcholtaz, "G eschich tc der Regierung Ferdinand des E n ste n ", (ViT yana, 1838), I, 135 v.d.

24.

(26)

dığı Almanya’ya dönmüştü. Almanya’nın 1521'deki durumu ba­

kımından belki de zamansız sayılabilecek olan bu karar Ma­

ximilyen tarafından kurulmuş bulunan geleneğe, Şarl’ın ve onun güvendiği müşavirlerinin tavsiyelerine ve Macaristan du­

rumunun icaplarına dayandığı için yerinde bir hareket sayılı­

yordu. Daha sonra cereyan eden olaylar açısından bu kararın, genç devlet idaresi ile müşavirlerinin ümit ettiklerinden çok daha önemli neticeler doğurduğu görülmüştür.

Ferdinand Almanya halkının Macaristanı korumak için para ya da asker yardımına yanaşmayacağını yakında anlayacaktı1.

Bu görüş halk kitleleri ve derebeylikleri tarafından olduğu ka­

dar, bir kaç yıl öncesine kadar Maximilyen’in Haçlı sefer plan­

larını hararetle destekleyen aydınların büyük bir kısmı tarafın­

dan da paylaşılıyordu. Esas itibariyle, Alman halkının Ferdinand’ın ricalarını soğuk karşılamasının sebebi Almanya davalarına bütün diğer meselelere nazaran öncelik tanınması yolundaki genel görüşe dayanmakta idi. Bu davranış, bundan başka, Türk tehlikesinin taşıdığı nitelik ve buna karşı açılacak mücadelede Almanya’ya düşen vazife hakkındaki belirli tutum­

ları da yansıtıyordu.

1520'lerin ilk yıllarında halk kitleleri hâlâ Türkleri coğrafi bakımdan uzakta bulunan insanlar sayıyordu. Bu görü İmpa­

ratorluğun asıl maksatları üzerinde beslenen şüphelerle bir kat daha kuvvet buluyordu. Almanların çoğunun nazarında Türk­

lerle mücadele için yapılan para talepleri genel dikkati Alman­

ya'nın içinde bulunduğu nazik şartlardan uzaklaştırıp Alman halkının parası ile Papalığı zengin etmek için hazırlanmış bir tertipti. O zamanlarda yayınlanan gazetelerde de görüldüğü gibi, aydınlar Türklerin Macaristan için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu daha yakından görüyorlardı. Fakat, Türklerin

"korkunç” manzarası ve faaliyetleri bu yazılarda belirtilmiş ol­

masına rağmen, “ Dinsizlere" karşı derhal savaş açılması fikrini destekleyenlerin sayısı bir kaçı geçmiyordu. Asıl büyük çoğun­

luk Papanın liderliği yerine imparatorluğun liderliğiydi. Alman-

ı Almanların Tiirklere tepkisinin genel bir irdelenmesi için, bkz: R.lîber- mann, "D ie Turkenfurcht" (Halle, a.s., 1904).

25

(27)

ların birlikte Türklere karşı harekete geçmesi gerektiği üzerin­

de ısrar ediyordu. Hatta içlerinden bazıları daha da mutaassıp bir davranışla bir Haçlı sefer düzenlenerek saldırıya geçilme­

sini büsbütün reddediyorlardı. Bunların sözcüleri, Macaristan’ın içinde bulunduğu tehlikeyi takdir etmekle beraber, ya Türk tehditlerini asgari ölçüde görmekte, ya da Türklerin verimlilik güçlerini Alman reformları için bir örnek olarak göstermekte, veyahut bunu, işledikleri günahları için Allah’ın Almanya’ya ve Hiristiyanlık alemine revâ gördüğü bir ceza olarak kabul et­

mekte idiler. Bu adamların kanaatlerine göre, doğrudan doğ­

ruya Almanya üzerine vaki bir Osmanlı saldırısı olmadıkça, Türklere karşı savaşmak tamamen yersiz bir hareket olacaktı.

Gerek bu yönden ve gerekse başka yönlerden, bu kimselerin görüşleri Luther’in görüşlerine çok uygun düşmekte idi; çünkü 0 da tekrar ve tekrar bu "dinsizlere” karşı taarruza geçmenin aleyhinde bulunmuş ve bunların Almanların işledikleri günah­

ların ve Hiristiyanlık düşmanı Papa’nın kötülüklerinin cezası olduğunu belirtmişti1.

Savaş aleyhtarı gazeteler ve broşürler muhteva bakımından birbirinden farklı olmakla beraber, bir nokta üzerinde, yani Türklerin Almanya için yakın bir tehlike arzetmediği görüşü gibi önemli bir konu üzerinde birleşiyorlardı. Hatta Macaris­

tan’ın düşmesi ihtimali dahi genel olarak kabul edilmiyordu.

Durumun bu şekilde değerlendirilmesi Hapsburgların 1521 ile 1526 arasında topladıkları Reichstag'ın görüşüne de uygun düşüyordu2.

Alman prensleri ve Alman şehirleriyle olan münasebetlerin­

de gerek Şarl ve gerekse Ferdinand ve özellikle bunlardan İkincisi, çok zor bir durum karşısında kalmışlardı. Macardan son derece şüphe eden bu prensler ve şehirliler Alman Di­

yetlerine gönderilen Macar elçilerinin kendilerini kandırmaya

1 Tiirkler h ak k ın d a L u th e r'in görü şlerin in genel analizi için, bkz: H . B u c- h an o n , "L u th e r an d the Turks 1 5 1 9 -1529), "A rc h iv fü r R e fo r m a tio n s g e s - c h ic h te ", 4 7 (1 9 5 6 ), 1 4 5-160. "K a firle re " k arşı b azı askeri p ro b lem ler için, bkz: G .W .Foreli, "L u th e r and the W ar again st the T u rk s", C h arch H istory, X V I (1945) , 2 5 6 -2 7 1 .

2 20']i y ıllan n b aşın d a, Tiirk M eselesi ile ilgili D iyet'in tavrı için, bkz: D R A , I-JV.

(28)

çalıştıklarına kanaat getirmişlerdi. Şarl’ın Almanya meseleleri­

ne karşı kayıtsız kalmasından memnun olmayan prensler Ma­

caristan’a yardım işinde şahsen İmparatorun büyük miktarla örnek olması teklifinde bulunmuşlar ve herşeyden çok Alman­

ya meseleleri üzerinde durarak kendi iç davalarını çözümle­

meden önce dış yardımlara girişmekte hevesli görünmemiş- lerdi. Bundan başka, Mohaç hezimetine kadar Al man Diyetleri Türklerin Doğu Avrupa'daki faaliyetlerinden dolayı kaygı duy­

mamışlardı.

Prensler ile şehirliler 1521'de Worms'da toplanan Diyetteki Macar elçilerinin taleplerine fazla önem vermemişlerdi1. Lou- is’in elçileri Türk saldırısı gerçekleştiği taktirde bunu önleyici tedbirler almak üzere yardım telebinde bulunmuş ve Macaris­

tan’ın Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında tampon devlet olarak oynadığı rolün önemine işaret etmişlerdi. Dere­

beyleri Türklerin gerçekten Macaristan üzerine yürüyeceklerini şüphe ile karşıladıklarından ve Almanya üzerine saldırmalarını da büsbütün imkan ve ihtimal dışı gördüklerinden, Macarların rica ve taleplerini reddetmişlerdi. Görülüyor ki, Diyet de Lou- is’den ve Süleymandan ziyade Luther ile meşgul olduğundan 1521’de Macaristan'a yardım teklifini kabul etmemişti. Ancak, ileride vaziyet nazik bir hal aldığı taktirde yardım imkânlarının yeniden aranacağıda kaydedilmişti. Macarlar görünüşe naza­

ran derebeylerinin fikirlerine katılan Şarl'ın, ya da Vorms top­

lantısında önemli bir söz sahibi olmayan Ferdinand'ın yardım­

larını sağlayınca, bu çabalarından vazgeçip gelecek yıl tekrar yardım talebinde bulunmaktan başka bir çare bulamamışlardı.

1522’de Macaristan’ın durumu büsbütün kötüleşmiş ve Türkler de Belgrad’ı almışlardı. Tehlikenin arttığını Ağustos 1521’de taktir eden Şarl Alman derebeylerinden Louis’in yar­

dım talebini daha müsait şekilde karşılamaları ricasında bu­

lunmuştu. Bunu takiben Ferdinand da 1522 yılı ilkbaharında Diyet’e başvurarak Macaristan'a derhal yardımda bulunulması lüzumu üzerinde durmuştu. Yapılan bu aracılık hareketlerinin tesiri ile derebeyleri nihayet Macaristanın karşısında bulundu-

ı İlgili d ok ü m an lar için bkz: D RA , II, 1 6 7 v.d.

(29)

ğu Türk tehlikesinin mevcudiyetini kabul etmişler ve Macar delegelerinin izahlarını dikkatle dinlemişlerdi. Bu delegeler A- vusturyalı ve Hırvat sözcüler tarafından da kuvvetle destek­

lenmekte idiler. Tehlikenin büyüklük derecesine ve ihtiyaç du­

yulacak yardım miktarını tayin ve tespit etmek üzere Türkler tarafından tehdit altında bulundurulan milletler temsilcilerinden kurulu bir komisyonun Viyana’da toplanması kararı hesaba katılmayacak olursa, bu yardım taleplerinin hiç bir sonuç ver­

mediğini söylemek yerinde olur. Aradan geçen zaman içinde, derebeyleri Macaristan bunalımı ile Almanya davaları arasında bir bağlantı kurmak için boşuna çaba harçamışlardı. Şarl’ın daha ziyade Alman meselelerine önem vermesine taraftar bu­

lunan Reichstag İmparator’dan Batıda bir uzlaşmaya varıp çalışmalarını daha ziyade Almanya’nın barışı ve Macaristan’ın karşılaştığı Türk tehlikesi işleri üzerinde toplamasını kendisin­

den rica etmişti. Bu ricayı yapanlar da bunun yersizliğini taktir etmiş olacaklar ki, diğer bir alternatif olarak Macaristan’ın sa­

vunulması sorumluluğunu İmparator ile paylaşmak teklifinde de bulunmuşlardı. Macaristan’ın güvenliği için gerekli miktarda kuvvet göndermeği Şarl kabul ettiği taktirde, Diyet ve Maca­

ristan’a bir kaç bin asker göndermeği uygun buluyordu. Şar- l’dan olumlu bir cevap alınamayınca Macar taleplerinin yerinde olduğundan hâlâ şüphede bulunan derebeyleri 1522 ilkbaha­

rında hiç bir kesin harekette bulunmamışlardı. Ancak Viyana’­

da toplanan komisyonun tehlike işareti veren raporu üzerine Macaristan’a 3000 kişilik bir kuvvet göndermeye razı olmuş­

lardı. Bu miktardaki kuvvet Macarların ihtiyacını karşılamaktan uzaktı, fakat Reichstag daha geniş ölçüde taahhüt altına gi­

rilmesini doğru bulmamıştı1.

Alman prensleri ile şehirlerin yardım konusu üzerindeki tu­

tumları 1522 sonbaharında ikinci Nürnberg Diyeti toplandığı zaman belirli bir değişiklik arzetmiyordu2. Şarl’da yardımda bulunmadıkça, ya da hiç değilse Batı ile barış akdi için ciddi bir teşebbüste bulunmadıkça, Reichstag da büyük ölçüde para ve asker yardımında bulunma teklifini tekrar reddetmişti. Al-

ı D .R .A . III, 75 v.d.

2 D .R .A ., III, 2 1 8 -2 1 9 , 338 v.d.

(30)

manlar Macarların 24000 kişilik bir kuvvet gönderilmesi talep­

lerini reddederken buna sebep olarak Almanya’nın içinde bu­

lunduğu zor şartları göstermişler ve bu kadar büyük bir kuv­

vete ihtiyaç görülmesini de şüphe ile karşılam ışlardır.

Gönderebilecekleri azami kuvvetin 4000’i geçemeyeceği ken­

dilerine bildirilmişti. Macar delegeleri ile Papalık temsilcisi ta­

rafından ısrarla tekrarlanan ricalar Macarların samimiyetine dair beslenen şüpheleri büsbütün arttırmıştı. Ferdinand’ın bü­

yük bir ümitsizlik içinde yardım talep etmesi dahi derebeylikleri harekete geçirmemişti. Gerçek bir Türk tehlikesinin mevcudi­

yetine inanmamaları ve Şarl'ın Macaristan'ın savunmasına yardımda bulunmaya yanaşmaması derebeylerin de Ferdi- nand’ın taleplerini reddetmelerine yol açmıştı. Bu şartlar altın­

da, Alman Diyetlerinin taleplerine muvafakat etmesini karde­

şinden defalarca rica eden Ferdinand Macarlara teklif edilen 4000 kişilik kuvveti kabul etmeleri tavsiyesinde bulunmaktan başka bir çare bulamamıştı. İmparator adına hiç bir yükün altına giremeyeceği gibi, Hapsburg ülkelerinden asker gönder­

mek hususunda da yetkiye sahip bulunmuyordu. Bu durum karşısında Macarlar da Ferdinand’ın tavsiyesine uymuşlardı.

Ocak 1524’de Nürnberg'de yeni bir Diyet meclisi toplandığı zaman, derebeyleri Macaristan’a yardım konusunda Şarl’ın tu­

tumunun değişmiş olduğunu farketmişlerdi1. Bu defa İmparator en muktedir elçilerinden biri olan Josef Hannart’i temsilci ola­

rak Diyet meclisine göndermişti. Hannart Şarl'ın Batıda karşı­

laştığı zor durumu izah etmiş ve bu meclis toplantılarına şahsen gelememesinin ve şu sıralarda yardımda bulunamamasının ne­

denlerini açıklamıştı. Bununla beraber, İmparator imkân bulur bulmaz Almanya meseleleri ile meşgul olacak ve macaristan’a da yardım gönderecekti; bu arada, tehlike karşısında bulunan bu krallığa muhtaç bulunduğu yardımı sağlama işinde Reic- htağ'a güveniyordu. Ferdinand Doğu’da harekete geçebilmek için Şarl’ın batıda derhal bir barış anlaşması yapmasını tercih ediyor idiyse de, yine de Hannart’ın bildirisini memnunlukla karşılamış ve onu kuvvetle desteklemişti. Her zamanki gibi bu

ı D .R .A ., IV, 2 8 9 v.d.

Referanslar

Benzer Belgeler

kadar hayati önem Kuzey Alman Katalikleri kadar öte Ve ikisi de etkili dini fark- gösterirler: Alt tabakalarda zevklerine çok o- lan, üst tabakalarda din Katolikleri

Uwe Johnson böyle bir dönemde Doğu Almanya’da iken 1959 yılında Batı Almanya’ya kaçmış, oradan da önce İngiltere’ye sonra New York’a yerleşmiştir.. Bu yüzden

“DİPLOMASIZ mimar Çakır- han ‘Uluslararası Ağa Han Mi­ marlık Ödülünü’ kazandı, dün­ yanın en'güzel coğrafyası sayı­ lan Gökova Körfezi’nde,

Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ayrı ayrı kendi kaderini tayin etme haklarını kullanarak yeniden bir devlet oluşturmaları, hem Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini

İkinci dönem olan 1898-1919 yılları arasında ise Ermeni Meselesini sahiplenen bazı Alman misyonerlerin Amasya’daki Atabey Çiftliği’ni satın alıp üzerinde

A y rıld ığ ı için yalnız kendisine para verildiğini öğrenin ce, dört beş aydır arkadaşları para almazken, hakkı bile olsa, kendi sinin kabul

Çocuk edebiyatını ele aldığımızda Türk Dil Kurumu çocuk edebiyatını şu sözlerle tanımlamıştır: “Çocukların hayatı kavramasına yardımcı olacak, hayal

Cause-and-effect diagram depicting the factors that reduce competitiveness vis-à-vis organizational capabilities in e-Commerce (authors’ representation)... Cause-and-effect