• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE TÜRKİYENİN TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPISI İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKİYE EKONOMİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÜNİTE TÜRKİYENİN TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPISI İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKİYE EKONOMİSİ"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇİ NDEKİ LE R

• 24 Ocak Kararları ve Türkiye’nin Dışa Açılma Politikası

• GSMH ve Ekonomik Sektörlerde Gelişmeler

• Dış Ticaretin Yapısı ve Gelişimi

• Para Ve Maliye Politikası

• 1980-1989 Dönemi

• 1990-2000 Dönemi

• 2000-2010 Dönemi

HEDE FL ER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;

• 1980 sonrası Türkiye’de uygulanan ekonomi politikalarını ve etkilerini açıklayabilecek,

• 24 Ocak 1980 Ekonomik istikrar karar ve etkilerini tartışabilecek,

• Türkiye’ de liberal politikaların uygulanmasının makro ekonomik göstergeler üzerindeki etkileri hakkında bilgi edinebilecek,

• Türkiye’nin dışa kapalı ekonomi politikası yerine neden dışa dönük ekonomi politikası uyguladığını algılayabilecek,

• 1990 sonrası yaşanan ekonomik krizlerin Türkiye ekonomisine etkilerini kavrayabilecek,

• Türkiye’nin yıllar itibariyle makro ekonomik göstergelerindeki gelişimi açıklayabileceksiniz.

ÜNİTE

11

1980-2010 TÜRKİYE EKONOMİSİ

TÜRKİYENİN

TOPLUMSAL VE

EKONOMİK YAPISI

(2)

1980 yılına kadar pek çok ülke ithal ikameci

bir sanayileşme politikası uygulamıştır.

2000-2010 yılları sıklıkla ekonomik krizlerin

yaşandığı yıllar olmuştur.

GİRİŞ

1980 yılından itibaren dünya ekonomisinde küreselleşme eğilimlerinin artmasına paralel olarak ülkeler, liberal politikalar kapsamında dışa açık ekonomi politikalar izlemişlerdir.

Türkiye’de de bu eğilimlere bağlı olarak yapısal değişimler ve dönüşümler yaşanmıştır. 24 Ocak 1980 yılında bir dizi ekonomik kararlar

alınarak dışa açık bir ekonomik model uygulamasına gidilmiştir. Bu kapsamda alınan kararlar sonucu dışa açık sanayileşme modeli benimsenmiş, faiz oranları serbest bırakılmış, kambiyo rejiminde serbestleştirme politikaları sonucu esnek döviz kur politikasına geçilerek döviz alım satımı ve kullanımı serbestleştirilmiştir.

Ayrıca dış ticaret önündeki engeller büyük ölçüde kaldırılarak, dış ticaret önemli oranda libere edilmiştir. Bu kararların uygulamaya konulması sonucu 1980-1989 yılları arasında faiz oranları yükselmiş, kamunun yüksek faizden borçlanması sonucunda bütçe açıkları giderek artmış, enflasyon oranı ise bu dönemde sürekli yükseliş eğilimi göstermiştir. Ekonomik büyümedeki artış oranı ise düşük düzeyde kalmıştır. Öte yandan dış ticarette serbestleştirme sonucu ithalat artış oranının ihracat artış oranı üzerine çıkması ile dış ticaret açıkları bu dönemde artan bir seyir izlemiştir. Yine de 1980’li yıllar Türkiye’de finansal piyasalar ve araçlarının geliştiği yıllar olmuştur. 1990 - 1999 yılları arasında enflasyon oranında artışlar devam etmiş, hızlanan enflasyon tasarrufları iyice düşürmüştür. Bu dönemde faiz oranlarının enflasyonun üzerinde seyretmesi ülkeye sıcak para girişini arttırarak ekonomide sıkıntı yaratmıştır. Hükümetin sıcak para girişini yavaşlatmak için döviz kurunu arttırıcı ve faizi düşürücü politikalar izlemesi soruna bir çare olamamış, ülkede iç ve dış dengesizlikler iyice artmıştır. Krizlerin başlıca nedenleri ise yıllardır süregelen iç ve dış borçların sürdürülemez hâle gelmesi, mali sistemin bozulması ve yapısal sorunların ağırlaşmasıdır. 2000 sonrası dönemde Türkiye’de ekonomik istikrar politikaları uygulanarak enflasyonu dizginlemek ve mali sitemi daha sağlıklı hale getirilmesi hedeflenmiştir. 2007 yılına kadar bütçe disiplini sağlanmış, ilk defa bu dönemde faiz dışı fazlaya ulaşılmıştır. Diğer yandan Merkez Bankası’nın

bağımsız para politikası uygulaması, enflasyonu ve faiz oranlarının düşürülmesinde oldukça etkili olmuş, reel sektör başta olmak üzere piyasalar olumlu yönde

etkilenmiştir. Merkez Bankasının uyguladığı para ve kur politikası sonucu döviz kurunda istikrar sağlanmış, buna rağmen dış ticaret açığı giderek artmıştır. 2007 yılı sonunda yaşanan küresel finansal kriz Türkiye Ekonomisini olumsuz etkilemiş, 2009 yılında makro ekonomik göstergeler düşüş yönünde bir seyir izlemiştir. Ancak bu olumsuzluk 2010 yılında tersine dönmüş ve ekonomik büyüme oranı son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

Bu ünitede, 1980 sonrası Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmeler ve uygulanan politikaların etkileri incelenerek makro ekonomik göstergeler üzerindeki etkileri analiz edilmektedir. 1980 sonrası Türkiye Ekonomisi üç dönem altında

(3)

1960’lı yıllardan itibaren uyguladıkları gelişme stratejisi, ithal

ikameci sanayileşme politikasına dayanıyordu.

1980’li yıllar dünya ekonomisinde ve

Türkiye’de küreselleşme sürecinin

hızlanmasına bağlı olarak yapısal değişimler ve dönüşümlerin yaşandığı

yıllar olmuştur.

incelenmektedir, Bunlar 1980-1989 yıllarını kapsayan liberalleşme eğilimleri ve Türkiye ekonomisine yansımaları, 1990-1999 yılları arasında yaşanan makro ekonomik dengesizlikler ve bu dengesizleri önlemek için uygulanan politikalar, 2000-2010 yılları arasında ise ekonomik krizler, makro ekonomik tedbirler ve ekonomiye yansımaları şeklindedir.

1980 SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNDE PİYASA

EKONOMİSİNE YÖNELİK YAPISAL DÖNÜŞÜM SÜRECİ: 24 OCAK 1980 İSTİKRAR KARARLARI

Ülke içinde üretilemeyen belli başlı ürünleri ithalat yoluyla elde etmek yerine, bu ürünlerin yurt içinde üretimini sağlayarak döviz giderlerini azaltacak bir strateji izlemişlerdi. Türkiye’de bu gelişme stratejisini uygulayarak, ülke içinde ithalatı ikame eden birçok sanayi kuruluşu kurulmuştur. Bunun yanında, ağır sanayi ve sermaye mallarında yurtiçi üretim kapasitesini arttırmayı hedefleyen büyük kamu yatırımları da arttırılmıştır. Ayrıca, dış ticareti kısıtlayan ve sayıları pek çok olan gümrük tarifeleri ve benzeri engeller uygulanmakla birlikte, Türk lirasının aşırı değerli olmasına yol açan bir sabit kur rejimi sıkı bir şekilde uygulanıyordu. 1974 petrol krizi ve 1977’de döviz darboğazına bağlı olarak ithalatın düşük düzeyde gerçekleşmesi sonucunda üretim ciddi bir şekilde daralmıştı. Arza karşın ülke içi talep yoğun bir şekilde artarak enflasyon oranında önemli artışlar gerçekleşmiştir.

Arz ve talep dengesizliği sonucu ülkede yaşanan kaos ve akabinde 1979 ‘da yaşanan ikinci petrol krizi ülke ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Ülkede yaşanan üretim yetersizliği ve yüksek faize bağlı olarak yatırımların giderek azalması makro ekonomik dengesizlikler yaratmıştır. Ayrıca ödemeler bilançosu açıkları giderek artmıştır. Hatta ciddi düzeyde dış borç ödeme güçlükleriyle karşılaşılmıştır.

Ülkeler liberal politikalar çerçevesinde dışa açık ekonomi politikası izlerken, Türkiye’de de önemli yapısal dönüşümler yaşanmıştır.

Bu kapsamda Türkiye daha önce izlenen dışa kapalı ekonomi politikaları yerine dışa açık ekonomi politika modeli uygulamak için 24 Ocak 1980’de bir dizi ekonomik kararlar almıştır (Parasız, 2003:309-310).

Bu kararlar;

a) Ekonomi yönetiminde uyum ve tutarlılık sağlanması için, makro düzeyde kararlar alınması,

b) İmalat sanayi ve dış ticarette özel sektörün potansiyelinden ve dinamiklerinden maksimum düzeyde yararlanılması,

c) İstikrarlı bir ekonomik büyüme için enflasyonun kontrol altına alınması, d) Para ve kredi politikaları özellikle enflasyonu kontrol altına almak için

titizlikle sürdürülmeli, kamu kesimi finansal açığı zaman içinde tamamen

(4)

24 Ocak 1980 ekonomik istikrar kararlarının

uygulanmaya başlanmasıyla birlikte

ithal ikameci sanayileşme politikası

yerine dışa dönük sanayileşme politikası

izlenmiştir.

24 Ocak kararlarıyla mal ve hizmet fiyatlarının

piyasa şartlarında belirlenmesi sonucu ikili

fiyat oluşumu önlenmiştir.

ortadan kaldırılmalı, Hazine’nin Merkez Bankasından borçlanması denetim altına alınmalı

e) Yeni reel yatırımlardan önce mevcut atıl kapasitelerin üretime yönlendirilerek etkinliğin sağlanması,

f) İhracatın arttırılabilmesi için bazı önlemlerle birlikte gerçekçi ve esnek döviz kuru politikası izlenmesi,

g) Tasarrufların arttırılması için gerçekçi bir faiz politikası izlenmesi, h) İç ve dış finansman açığının kapatılması, yatırımların daha çok istihdam

arttırıcı şekilde yeniden hızlandırılması, özel yabancı sermayenin teşvik edilmesi şeklindedir.

Esnek kur sistemine geçilmiş, kısmi devalüasyonlarla dengeli para politikası ve döviz kuru politikası uygulanması hedeflenmiş, enflasyonu kontrol altında tutmak için talebi düşürücü politikalar uygulamaya sokulmuştur. Bu dönemde faizlerin serbest bırakılmasıyla mevduat ve kredi faizlerinde önemli artışlar yaşanmıştır.

Yatırımlar özellikle sabit sermaye yatırımlarında yüksek faize bağlı olarak düşüşler görülmüştür. Devletin artan faiz oranları nedeniyle daha yüksek faizden

borçlanması bütçe açıklarının artmasına neden olmuştur. Dış ticaretin serbestleştirilmesi ve kısıtlamaların büyük ölçüde kaldırılması ithalatı önemli oranda arttırmıştır. İhracat ise çeşitli teşvikler uygulanmasına rağmen giderek gerilemiş hatta bazı yıllarda duraklama noktasına gelmiştir ve bu dönemde dış ticaret açıkları iyice artmaya başlamıştır. 1984 yılından itibaren de döviz alım satımının özel kişi ve kurumlarca da satın alınmasının serbestleştirilmesi

konvertible paraların ülke parasının yerine kullanılmasına ve spekülatif amaçlı gelir getiren yatırım aracı olma özelliğine kavuşmasına neden olmuştur.

1980-1989 DÖNEMİNDE MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELERİN SEYRİ

GSMH ve Sektörel Dağılımı

Ekonomi politikasında 1980 dönüşümünün en belirgin özelliği fiyatlama sisteminin piyasa koşullarına bırakılmasıdır. Fiyat serbestisi sadece yurt içi piyasada değil uluslararası ticarette de işlerlik kazanmıştır (Boratav,2007,199). Burada amaç, Türkiye’de 1980 sonrası gerek iç piyasada gerekse dış piyasada rekabet şartlarının oluşumunun sağlanmasıdır. Türkiye’de 1970’li yıllarda çoğu sanayi ürünlerine iki farklı fiyat uygulanıyordu. Bunlar piyasada geçerli fiyat ve karaborsa fiyatıydı. Bir de yüksek enflasyon eklendiğinde mal fiyatları çok kârlı şekilde piyasada

satılıyordu. Öte yandan temel mal ve hizmetler hariç kamusal mal ve hizmetlerin fiyatlarında da önemli oranda artışlar görülüyordu.

Piyasada arz ve talebe göre fiyat mekanizması uygulamasına geçilmiştir.

Böylece kamusal mal ve hizmetlerin fiyatları ilgili kuruluşça serbestçe belirlenecek, KİT görev zararları ortadan kaldırılacak ve KİT’e bütçeden kaynak aktarılması

(5)

önlenecekti. Benzer bir durumda özel sektörce üretilen mal ve hizmet fiyatlarıyla alakalıydı. Piyasada fiyat sisteminin etkin işleyebilmesi için etkin bir piyasa düzenlemesi gerekmekteydi. Çünkü piyasa sistemindeki aksaklıklar aksak rekabet piyasa şartlarında üretim yapan firmaların piyasa ve fiyatlar üzerindeki etkilerini arttırmakta ve piyasanın etkin işlemesini önlemekteydi. Öte yandan piyasada yerli üretimin iç talebi karşılayamadığı ya da fiyatının dünya fiyatlarının üstünde olması durumunda ilgili malı dışarıdan temin etmek daha uygun görünmekteydi. Yerli üretimde teknolojik ve ekonomik etkinliğin ve köklü yapısal değişikliğin sağlanması için iç pazarın dış mallara açılmasının gerekli ve zorunlu olduğu 24 Ocak

kararlarının temel özelliklerinden biridir (Boratav,2007,201).

Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde dışa açılma yerli üretimin rekabet şansını azaltarak dış ödeme yükünü ve temel sorun olan işsizliği daha da arttırmaktaydı. Bu nedenle yerli üretim rekabet şansına ulaşıncaya kadar geçici koruma politikaları izlenmesi serbest piyasa ekonomisinde de görülmektedir. 24 Ocak Kararlarının diğer belirleyici özelliği ise üretim faktörü fiyatlarının piyasa şartları altında belirlenmesini sağlamaktı.

Tablo 11.1. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (www.dpt.gov.tr,2011)

Yıllar GSYİH (Milyon

TL)

GSMH Büyüme

Oranı

KİŞİ BAŞINA GSMH ($)

Tarım Sektörü Büyüme Oranı

Sanayi Sektörü Büyüme Oranı

Hizmetler Sektörü Büyüme Oranı

1980 30,409 -1.1 1.338 1,1 -3,3 -3,7

1981 31,886 4,1 1.368 -1,9 9,2 6,2

1982 33,022 4,6 1.376 3,1 4,9 3,2

1983 34,664 3,3 1.399 -0,9 6,3 7

1984 36,991 5,9 1.461 0,5 9,9 7,9

1985 38,56 5,1 1.487 -0,5 6,2 5,1

1986 41,263 8,1 1.552 4,6 11,1 6

1987 45,177 7,4 1.668 0,4 9,1 12,9

1988 46,135 4,1 1.656 7,8 1,8 0,5

1989 46,251 1,9 1.647 -7,6 4,6 0,9

1980 sonrası izlenen politikalar sonucu tüketici fiyatlarındaki artışlar ve buna bağlı olarak ücretlerin arttırılmasına yönelik baskılar ülkedeki enflasyonu giderek kronik hâle getirmiştir. 1980-1989 yılları arasında GSYİH sabit fiyatlarla

değerlendirildiğinde, GSYİH’da artış, fiyatlardaki artışlara bağlı olarak önemli oranda artmıştır. 1980 yılında GSYİH 30,4 milyon TL iken 1985 yılında 38,5 milyar TL’ ye yükselmiştir. 1985 yılından sonra enflasyondaki hızlı artışa bağlı olarak GSYİH’da yüksek oranda artışlar gözlenmiş, 1989 yılında ise 46,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

GSMH büyüme oranı ise 1980 yılında negatif olarak % -1,1 düzeyinde gerçekleşmiş, 1985 yılında % 5,1’e çıkmış, 1989 yılında % 1,9 ile düşük düzeyde artış gözlenmiştir. 1980 ve 1989 yılları arasında kişi başına GSMH dolar bazında

(6)

düşük düzeyde artış göstermiştir. Kişi Başına GSMH, 1980 yılında 1.380 $ iken 1985 yılında 1.487’ ye yükselmiş, 1989 yılında da 1.647 olarak gerçekleşmiştir.

GSYİH’nın sektörel dağılımı incelendiğinde tarım sektörü büyüme oranında inişli çıkışlı bir seyir gözlenmektedir. 1980’li yıllar iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine geliştiği bir dönem olmuştur. Tarım sektörü büyüme oranı 1980 yılında % 1,1 iken 1985 yılında % -0,5 olarak gerçekleşmiş, 1989 yılında ise %-7,6 düzeyine gerilemiştir. Sanayi sektörü büyüme oranı ise 1980 yılında % -3,3’lere gerilerken, 1985 yılında % 6,2 oranında artış göstermiş, 1989 yılında ise % 4,6 olarak

gerçekleşmiştir. Hizmetler sektörü büyüme oranı 1980 yılında % -3,7’ye gerilemiştir. Bu oran 1985 yılında % 5,1’e yükselmiş, 1989 yılında ise % 0,9’a gerilemiştir.

YURTİÇİ TASARRUFLAR VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

Tasarruflardaki artış ve sermayenin adil ve etkin bir şekilde dağılımını sağlamak amacıyla 24 Ocak istikrar tedbirleriyle gerçekçi faiz politikası uygulamasına geçilmiştir. Daha önce faiz oranlarının belirlenmesinde devlet müdahalesi söz konusu iken Temmuz-1980’de yürürlüğe giren kararnameyle bankalara kredi ve tasarruf faizlerini serbestçe belirleme hakkı sağlanmıştır (Dirimtekin, 1989:190).

Tablo 11.2: Yurtiçi Tasarrufların ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSMH İçindeki Payı (Ekonomik ve Sosyal Göstergeler:www.dpt.gov.,2011 ).

Yıllar Yurtiçi Tasarruflar/GSMH Sabit Sermaye Yatırımları/GSMH

1980 16,0 21,8

1981 18,3 19,8

1982 17,1 19,2

1983 16,5 20,1

1984 16,5 19,3

1985 18,9 20,1

1986 21,9 22,8

1987 23,9 24,6

1988 27,2 26,1

1989 22,0 22,4

1980 sonrası izlenen politikalar sonucu tüketici fiyatlarındaki artışlar ve buna bağlı olarak ücretlerin arttırılmasına yönelik baskılar ülkedeki enflasyonu giderek kronik hale getirmiştir. 1980-1989 yılları arasında GSYİH sabit fiyatlarla

değerlendirildiğinde, GSYİH’da artış, fiyatlardaki artışlara bağlı olarak önemli oranda artmıştır. 1980 yılında GSYİH 30,4 milyon TL iken 1985 yılında 38,5 milyar TL’ ye yükselmiştir. 1985 yılından sonra enflasyondaki hızlı artışa bağlı olarak GSYİH’da yüksek oranda artışlar gözlenmiş, 1989 yılında ise 46,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

(7)

1970’li yıllarda uygulanan genişletici para ve maliye politikası

sonucu büyük oranda kamu kesimi ve ödemeler bilançosu

açıklarıyla karşılaşılmıştır.

GSMH büyüme oranı ise 1980 yılında negatif olarak % -1,1 düzeyinde gerçekleşmiş, 1985 yılında % 5,1’e çıkmış, 1989 yılında % 1,9 ile düşük düzeyde artış gözlenmiştir. 1980 ve 1989 yılları arasında Kişi başına GSMH dolar bazında düşük düzeyde artış göstermiştir. Kişi Başına GSMH, 1980 yılında 1.380 $ iken 1985 yılında 1.487’ ye yükselmiş, 1989 yılında da 1.647 olarak gerçekleşmiştir.

GSYİH’nın sektörel dağılımı incelendiğinde tarım sektörü büyüme oranında inişli çıkışlı bir seyir gözlenmektedir. 1980’li yıllar iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine geliştiği bir dönem olmuştur. Tarım sektörü büyüme oranı 1980 yılında % 1,1 iken 1985 yılında % -0,5 olarak gerçekleşmiş, 1989 yılında ise % -7,6 düzeyine gerilemiştir. Sanayi sektörü büyüme oranı ise 1980 yılında % -3,3’lere gerilerken, 1985 yılında % 6,2 oranında artış göstermiş, 1989 yılında ise % 4,6 olarak

gerçekleşmiştir. Hizmetler sektörü büyüme oranı 1980 yılında % -3,7’ye gerilemiştir. Bu oran 1985 yılında % 5,1’e yükselmiş, 1989 yılında ise % 0,9’a gerilemiştir.

YURTİÇİ TASARRUFLAR VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

Tasarruflardaki artış ve sermayenin adil ve etkin bir şekilde dağılımını sağlamak amacıyla 24 Ocak istikrar tedbirleriyle gerçekçi faiz politikası uygulamasına geçilmiştir. Daha önce faiz oranlarının belirlenmesinde devlet müdahalesi söz konusu iken Temmuz-1980’de yürürlüğe giren kararnameyle bankalara kredi ve tasarruf faizlerini serbestçe belirleme hakkı sağlanmıştır (Dirimtekin, 1989:190)

Yurtiçi tasarrufların GSMH’ya oranı 1980-1989 yılları arasında % 37 oranında artış göstermiştir. Sabit sermaye yatırımlarının GSMH içindeki payı ise neredeyse aynı düzeyde kalmıştır. Sabit sermaye yatırımlarının 1980 yılında GSMH içindeki payı % 21.8 iken 1985 yılında % 20.1’e gerilemiş, 1989 yılında ise küçük bir artışla % 22.4 olmuştur.

1980’Lİ YILLARDA EKONOMİ POLİTİKASI UYGULAMALARI

Bu dönemde yaşanan kronik ödemeler bilançosu açıkları ve hızlı enflasyon süreci, sürekli artan bütçe açıkları daha çok parasal genişleme ile finansmandan kaynaklanıyordu. Devlet bir taraftan yatırımları teşvik etmek diğer taraftan kamu borçlanma maliyetini azaltmak için faiz oranlarını düşük düzeyde tutmuştur. Bu dönemde enflasyon oranlarının yüksek düzeyde seyretmesi reel faiz oranlarını negatif düzeye indirmiştir. 1980 yılında uygulanan ekonomik istikrar tedbirleriyle mevduat faiz oranları serbest bırakılmıştır. Reel faiz oranları 1981 yılında pozitif düzeye çıkmıştır. Faiz oranlarının serbest bırakılması sonucu bankalar gerçekçi faiz

(8)

1973-74 petrol ve batı ülkelerinde yaşanan enflasyon, dış ticaret dengesinin bozulmasına

ve cari işlemler açıklarının artmasına

neden olmuştur.

oranı uygulamaya başlamışlar ve böylece birikimler büyük ölçüde bankacılık sistemine yönelmiştir. 1984 yılında faiz oranları birkaç kez yükselmiştir. 1980 sonrası kamu kesimi finansman ihtiyacının istikrar programında öngörüldüğü şekilde azaltılmasına bağlı olarak, rezerv para artışı istenilen düzeyde tutulmuştur.

Diğer yandan 1981 yılı sonrası reel faiz oranlarının yüksek düzeylere ulaşması ve Türk lirasının yabancı paralar karşısında reel olarak hızlı değer kaybı, para talebinin hızlı bir şekilde artmasına yol açmıştır. Bu durum 1981 yılı sonrası fiyat artışlarının yavaşlamasına büyük katkıda bulunmuştur (Parasız, Ekim-1998:211-215).

1983 yılında uygulanan maliye ve para politikalarının büyük oranda gevşetilmesi sonucu enflasyon tekrar artmaya başlamıştır. Diğer yandan artan kamu açıkları finansmanı için bu dönemde tekrar Merkez Bankası kaynaklarına başvurulmuştur. 1984 yılında ise ödemeler dengesini iyileştirmek ve enflasyonu kontrol altında tutmak için sıkı para politikası uygulanmış ve nominal faiz oranları yükseltilmiştir. Parasal büyüklüklerde bu dönemde hızlı bir şekilde genişleme göstermiştir. 1985 yılında Merkez Bankası para arzını kontrol altında tutmak amacıyla birtakım politikalar izlemiştir. Ancak, Merkez Bankası’nın bu dönemde kamu kesimine kullandırdığı rezerv para arzında artışlar büyük olmuştur. 1986 yılında toplam rezervlerin kontrolüne dayalı para ve kredi politikası uygulanmaya başlamıştır. Bu yılda görülen hızlı GSMH artışını yavaşlatıcı önlemlerin başka alanlarda alınmış olması nedeniyle faiz politikasının ekonomiyi frenlememesi için faizlerin zaman içinde düşürülmesi yoluna gidilmiştir. 1987 yılında ise Merkez Bankası, merkez bankacılığı işlevlerini yerine getirebilmesini sağlamak ve bankacılık sisteminin para rezervlerinin kontrolüne yönelik para politikası uygulamasına geçişi hızlandırmak için kurumsal düzenlemelere hız vermiştir. Merkez Bankası 4 Şubat 1987 yılından itibaren açık piyasa işlemleri uygulamaya başlamıştır. 1988 yılında likidite fazlasının mali piyasalarda yarattığı dengesizlikleri önlemek için birtakım kararlar alınmıştır. Bu kararların amacı ise dövize karşı aşırı talebin azaltılması, Türk Lirasına olan talebin arttırılmasıdır. Sonuçta, alınan kararlar döviz rezervleri

üzerindeki etkisini hemen göstermiştir. 1989 yılında Hazine’nin kısa vadeli avans kullanımına sınır getirilmiş, Merkez Bankası’nın bankalara açtığı kredilerde denetim altında tutulabilmiş ve bu önlemler sonucunda iç kredi genişlemesi

durdurulabilmiştir.

1980’Lİ YILLARDA DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ

Uygulanan kur politikaları TL’nin aşırı değerlenmesine yol açmıştır. 1980 yılına kadar, göreli olarak dışa kapalı bir ekonomik model uygulanmış, ancak yine de dış konjonktürün yarattığı krizlerden, ya da durgunluktan uzak kalınamamıştır.

Türkiye ekonomisi 1978 yılından itibaren yaşanan dünya ekonomik konjonktürünün ve petrol yarattığı ciddi sorunları önlemek amacıyla ekonomik istikrar paketleri uygulamaya başlamıştır. Ancak bunun sonucunda ihracatın ve döviz kazandırıcı

(9)

işlemlerin arttırılması hedeflenmişken ihracat yeterli düzeyde arttırılamamış, dış kaynak sağlamada karşılaşılan güçlükler nedeniyle dış ödemeler bilançosu açığı ithalatın kısılması yoluyla azaltılmaya çalışılmıştır. İthalatın özellikle yatırım ve ara malı ithalatının kısılmasıyla ülkede üretim kapasitesinin düşmesine sebep olmuştur (Parasız, 1998:196).

24 Ocak 1980 kararları ekonominin dışa açılması için önünde sorun

oluşturan engelleri kaldıracak önlemleri içermektedir. Ekonomik İstikrar Kararları ve daha sonra alınan tedbirler Türkiye ekonomisini dışa açmayı ve dünya

ekonomisi ile bütünleşmeyi amaçlamıştır (Karluk, 2002:450-451).

Gerçekçi döviz kuru politikası ile dış ekonomik ilişkilerin serbestleştirilmesi konusunda alınan en önemli tedbir döviz alım satımının serbestleştirilmesi ve döviz piyasası üzerindeki kontrollerin ve yasakların zaman içinde kaldırılmasıdır. Böylece sabit kur politikası uygulamasından vazgeçilerek 1 Mayıs 1981 yılından itibaren günlük kur ayarlamaları ile daha esnek bir kur politikası izlenmeye başlanmıştır. Bu bağlamda Türk parasının Değerini Koruma Mevzuatı liberalleştirilmiştir.

İthalatın kademeli olarak libere edilmesi ile ithalatta kota uygulaması kaldırılmış, ithalatın serbestçe yapıldığı liberasyon listesi genişletilmiş, böylece yerli sanayiye sağlanan koruma bir ölçüde hafifletilmiştir.

İhracatı teşvik kararları vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir. Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) uygulamasına son verilmiş, döviz alım satımı serbest bırakılmış, döviz piyasası üzerindeki kontroller kaldırılmış, faiz oranları serbestleştirilmiş ve reel faiz politikası izlenmiş ve en önemlisi fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırılarak piyasa kurallarının geçerliliği hedef alınmıştır.

1980’li yıllar mevcut kaynakların ihracat sektörlerine kaydırılması ve ihracat performansının arttırılması açısından önemli gelişmelerin olduğu yıllar olmuştur.

Bu yıllarda uygulanan kur ve faiz politikalarının dış ticaretin gelişmesi açısından olumlu etkilerinin olduğu söylenebilir. Bu dönemde ihracat artışı sağlanmakla birlikte ihracat sektöründe olumlu yapısal değişiklikler meydana gelmiştir. 1988 yılında faiz oranlarının serbest bırakılmasıyla başlayan gelişmelerin bir sonucu olarak döviz talebinin azalması ve Türk Lirası talebinin artması ile Türk Lirasının reel olarak değer kazanma sürecini başlatmıştır. 1989 sonrası ise kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle sermaye hareketlerinde büyük artışlar gözlenmiş, bu durum kur ve faiz politikalarının ihracat üzerindeki etkilerini sınırlandırmıştır. İhracat ve ithalat bu dönemde hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Ancak ithalattaki artış oranı ihracata göre daha hızlı olmuş, dış ticaret açıkları büyümüştür.

(10)

1980 yılına kadar dış ticaretin yapısında önemli bir değişme olmamıştır. Tarım diğer

sektörlere göre ihracat içindeki ağırlığını

korumuştur.

Tablo 11.3: 1980-1989 Yılları Arasında Dış Ticaretin Gelişimi (Yıllara Göre Dış Ticaret, www.tuik.gov.tr, 2011)

Dış Ticaret İhracatın İthalatı

Dış Ticaret İhracat İthalat Dengesi Karşılama Hacmi Yıllar (Milyon $) (Milyon $) (Milyon $) Oranı (%) (Milyon $) 1980 2 910 122 7 909 443 -4999,3 36,8 10 819,6 1981 4 702 934 8 933 365 -4230,4 52,6 13 636,3 1982 5 745 973 8 842 664 -3096,7 65 14 588,6 1983 5 727 833 9 235 001 -3507,2 62 14 962,8 1984 7 133 602 10 756 922 -3623,3 66,3 17 890,5 1985 7 958 008 11 343 375 -3385,4 70,2 19 301,4 1986 7 456 724 11 104 770 -3648 67,1 18 561,5 1987 10 190 047 14 157 805 -3967,8 72 24 347,9 1988 11 662 021 14 335 396 -2673,4 81,4 25 997,4 1989 11 624 692 15 792 143 -4167,5 73,6 27 416,8

Dış ticaretin 1980 yılında libere edilmesiyle birlikte 1980-1989 yılları arasında ihracat ve ithalat değerleri hızlı bir gelişme trendi göstermiştir. 1980 yılında 2.9 milyar $ olan ihracat 1989 yılında 11.6 milyar $’a artarken. Aynı dönemde ithalat değerleri sırasıyla 7.9 milyar $’dan 15.8 milyar $ olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü gibi ithalat ihracata göre daha hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Bunun doğal sonucu olarak ihracatın ithalatı karşılama oranı 1980 yılında % 36.8 iken 1988 yılında en yüksek değere ulaşarak % 81.4 olarak gerçekleşmiştir.

1980 sonrasında tarımsal ürünlerin ihracat içindeki payı bu dönemde izlenen teşvik politikaları ve döviz kurlarındaki ayarlamalara bağlı olarak gerilerken sanayi ürünleri ihracatını teşvik edici politikalar, döviz kur ayarlamalarının etkisi ve iç talebin kısılmasıyla sanayi üretimini dış piyasalara yönlendirmeye yönelik önlemler etkili olmuştur. Sanayi ürünleri ihracatındaki gelişme sevindirici olmakla birlikte, bu ürünlerin büyük bir kısmı tarıma dayalı sanayi ürünleri ve fazla teknoloji

gerektirmeyen sanayi ürünlerinden oluşmaktadır (Karluk, 2002:597).

Tablo 11.4: Ana Sektörlere Göre İhracat (1980-1989) (Milyon $) (İhracatın Sektörlere Göre Dağılımı,-DPT).

Toplam Toplam Toplam

İçindeki İçindeki İçindeki

Tarım % Payı Madencilik % Payı Sanayi % Payı Toplam

1980 1.672 57,4 191 6,6 1.047 36 2.910

1983 1.881 32,8 189 3,3 3.658 63,9 5.728

1984 1.749 24,5 240 3,4 5.145 72,1 7.134

1985 1.719 21,6 244 3,1 5.995 75,3 7.958

1986 1.886 25,3 247 3,3 5.324 71,4 7.457

1987 1.853 18,2 272 2,7 8.065 79,1 10.190

(11)

Türkiye’nin ithalatının sektörel dağılımı incelendiğinde, en önemli sektörün sanayi

ürünleri olduğu görülmektedir.

1988 2.341 20,1 377 3,2 8.943 76,7 11.662

1989 2.012 17,3 411 3,5 9.170 78,9 11.625

Tablodan da görüldüğü gibi tarım ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı 1980 yılında % 57.4 iken 1989 yılında % 17.3’ya gerilmiştir. Madencilik ürünleri ise 1980 yılında %6 iken 1989’da % 3.5’e düşmüş, sanayi ürünlerinin payı ise 1980 yılında % 36 iken 1989’da % 78.9’a yükselmiştir. Sanayi ürünleri içinde öncü sektörler olarak dokuma ve giyim ürünleri ihracatı önemlidir. Yaklaşık olarak Türkiye’nin ihracatının 1/3’ünü oluşturmaktadır. Daha sonra demir-çelik ürünleri ve tarıma dayalı sanayi ürünleri gelmektedir.

Tablo 11.5: Ekonomik Grupların Sınıflamasına Göre İthalat (Türkiye ve Dünya Dış Ticareti, TUİK)

SERMAYE MALLARI ARA MALLARI TÜKETİM MALLARI

Yıllar (Milyon $) değişim(%) pay(%) (Milyon $) değişim(%) pay(%) (Milyon

$)

değişim(%) pay(%)

1980 797 614 5,5 10,1 6 747 143 69,4 85,3 363 861 11,2 4,6

1981 1 134 809 42,3 12,7 7 417 370 9,9 83 379 207 4,2 4,2

1982 1 237 063 9 14 7 182 545 -3,2 81,2 423 028 11,6 4,8

1983 1 270 863 2,7 13,8 7 555 457 5,2 81,8 408 659 -3,4 4,4

1984 1 405 915 10,6 13,1 8 827 773 16,8 82,1 523 336 28,1 4,9

1985 1 825 160 29,8 16,1 8 853 197 0,3 78 664 573 27 5,9

1986 2 332 197 27,8 21 7 954 505 -10,2 71,6 813 874 22,5 7,3

1987 2 375 067 1,8 16,8 10 767 429 35,4 76,1 1013 666 24,5 7,2

1988 2 547 863 7,3 17,8 10 827 400 0,6 75,5 957 558 -5,5 6,7

1989 2 548 000 0 16,1 12 499 672 15,4 79,2 737 600 -23 4,7

Türkiye’nin ithalatı içinde temel mallarda büyüme oran %16,3 imalat sanayi ürünlerinde ise %11,9’dur. Bu büyüme oranları bize, temel mal ithalatının, toplam ithalattan daha hızlı geliştiğini ve dolayısıyla ithalatta temel mallar lehine bir yapısal değişimin ortaya çıktığını göstermektedir.Türkiye’nin toplam ithalatına bakıldığında genel olarak büyüdüğü görülmektedir. Sermaye malı ithalatı, ara malı ithalatı ve tüketim malı ithalatı 1980’den bu yana dalgalanmalar göstermekle birlikte genel olarak yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Sermaye malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı 1980’de % 10,1 iken 1988’de %7,3 olarak

gerçekleşmiştir. Ara malları ithalatının toplam ithalat içindeki payı ise 1980’de % 85,3 iken yıldan yıla değişiklik göstermiş, fakat diğer mallara göre hep yüksek kalmış, 1989’da % 15,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. Tüketim mallarına

baktığımızda ise 1980’de toplam ithalat içindeki payı % 4,6 iken, 1996’da % 4,7 olmuştur.

Sektörde imalat sanayi ürünleri önemli bir yer tutmaktadır. Kimya, demir çelik, makine, elektrikli makine ve cihazlar ve test araçları sanayi önemli kalemler arasındadır. Özellikle, son yıllarda makine ve ulaştırma araçları ithalatında bir patlama gözlenmektedir. İşlenmiş tarım ürünleri ithalatı da sanayi ürünleri

(12)

1993 yılında Türkiye’de yaşanan aşırı talep artışı

reel ve finansal piyasaları zorlamaktaydı. Hızlanan

enflasyon tasarruf oranını iyice düşürmüştü.

ithalatında nispi bir öneme sahiptir. Madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe ham petrol ithalatı, gerçekten hem alt sektör hem de toplam ithalat içinde ağırlığını hissettirmektedir (Karluk,2002:601-602).

1990-1999 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GELİŞMELER

1980’li yıllar finansal piyasaların ve araçların geliştiği yıllar olmuştur. 1990’lı yıllarda Türkiye’de enflasyonu düşürmek yerine kronik yüksek enflasyonlu belli bir bant içinde sürdürme çabası içinde olmuşlardır. Hatta tüketici fiyat artışları 1989’dan 1994’ e kadar sürmüştür.

Ağustos-1989 yılında kabul edilen Türk parası kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararla ödemeler dengesinin cari işlemler ve sermaye hareketlerine ilişkin faaliyetleri önemli ölçüde serbestleşmiştir. Döviz alım satımı, yurt dışına çıkarılası ve yurda ithali serbest bırakılmıştır. Ayrıca, ithalat ve ihracat rejimlerinde de düzenlemelere gidilmiştir. Böylece amaç ekonomiyi uluslararası piyasalarda rekabet edebilir bir yapıya kavuşturmak, kaynak kullanımında etkinliği sağlayarak dışa dönük büyüme yapısına ulaşmaktır. Kambiyo rejiminde serbestleştirme

politikaları sonucu sermaye girişlerinin ve döviz rezervlerinin artması sağlanarak dış borç ödemelerinin belirli bir düzene kavuşturulması hedeflenmiştir (Parasız, 2003:415-417).

Hükümet artan kamu harcamalarını karşılamak için iç ve dış piyasalara borçlanmaya ve Merkez Bankası’nın avanslarını kullanmaya devam etti. Bu dönemde ülkeye giren sıcak paranın artması ekonomide sıkıntı yaratıyordu. Bu nedenle hükümet sıcak para girişini yavaşlatmak ve döviz kurlarını yükseltmek için faiz oranlarını düşürmeyi denedi. İç borçlanma yerine dış borçlanmayı ve Merkez Bankasının kısa vadeli avanslarını kullanmayı tercih etti. Ekonomide TL arttı ve para arzı fazlası önce borsaya sonra dövize yöneldi. Merkez Bankası’nın TL-döviz

dengesini sağlamakta geç kalması piyasada dengesizliği arttırdı. Piyasalarda TL’ye olan güven azaldı. Yükselen döviz kuruna rağmen dövize olan talep durmadı. Faiz oranları ise giderek yükseldi. Türkiye’nin dış ticaret açığının rekor düzeye ulaşması, kredi notunun düşmesine neden oldu. Buna rağmen döviz kurları hızlı bir şekilde artmaya devam etti ve TL serbest piyasada devalüe olmuş oldu. Mali kriz reel sektörü de olumsuz etkiledi (Şahin, 2002:213-218).

5 NİSAN 1994 İSTİKRAR KARARLARI VE ETKİLERİ

Enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla bir dizi kararlar alınmıştır. Bu kararların öncelikli hedefi mali piyasalarda istikrarı sağlamaktı.

(13)

5 Nisan Kararları sonrasında kamu harcamalarında kısıntıya gidilmiştir.

Bu kararlarla;

a) Döviz fiyatlarındaki yükselişi durdurmak ve mali piyasalarda istikrarı sağlamak amacıyla, faiz oranları yükseltildi. Böylece piyasadaki likidite fazlası mevduat olarak bankalara ve borsaya çekilebilecekti.

b) Fiyat istikrarını sağlamak için kamu tarafından üretilen malların fiyatlarında ayarlamaya gidildi.

c) Kamunun bütçe dengesini sağlayıcı birtakım tedbirler almak, bunun için kamunun iç piyasaya borçlanmasının azaltılması gerekiyordu. Burada amaç faiz oranlarını düşürerek fiyat istikrarı sağlamaktı.

d) Ödemeler bilançosu açıklarını azaltmak için gerçekçi kur politikası uygulamasına gidilerek döviz piyasasında döviz arz ve talep dengesinin sağlanması yoluna gidilmesi hedefleniyordu.

e) Kamu kesimi açıklarını kapamak için KİT’lerin özelleştirilmesi yoluna gidilerek kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlamaktı.

5 Nisan Kararları sonrasında kamu harcamalarında kısıntıya gidilmiştir. Buna bağlı olarak yatırım harcamalarındaki düşüş özel sektörü olumsuz etkilemiştir. Özel sektör yatırımlarının azalması ve toplam talepteki düşüş bazı sektörleri derinden etkilemiştir. Yine bu dönemde çok yüksek oranlarda zam kararları yürürlüğe konmuştur. Bu durum tüketici kredilerini ve mal piyasasında talebi önemli oranda azaltmıştır. 26 Ocak 1994 tarihinden itibaren TL iki kez devalüe edilmiş, 5 Nisan’ da bir devalüasyon kararı daha alınmıştır (Parasız, Ekim-1998:388-391).

1990-1999 DÖNEMİNDE MAKROEKONOMİK GÖSTERGELERİN SEYRİ

GSMH ve Sektörel Dağılımı

1990’ların başında makine ve teçhizat ithalatının serbest bırakılmasıyla Türkiye’de sanayileşme teşvik edilmiş, uygulanan teşvikler girişimciliği

özendirmiştir. Bunun yanında yaşanan finansal serbestleşme, yabancı sermaye girişine izin verilmesi ve tüketici kredilerinin yaygınlaştırılması piyasanın

canlandırılması yönünde olumlu etki yapmıştır. Tüm bu olumlu gelişmelerle birlikte geleceğe dönük beklentilerin olumlu yönde olması ve kamu harcamalarındaki artış GSMH’ yı olumlu yönde etkilemiştir.

(14)

GSYİH’nın sektörel dağılımı incelendiğinde

tarım sektörü büyüme oranında azalan bir trend gözlenmiştir.

Tablo 11.6: 1998 Fiyatlarıyla Uyumlaştırılmış GSYİH ve Ekonomik Sektörlerin Gelişimi (2000-2010) (Ekonomik ve Sosyal Göstergeler:www.dpt.gov.tr,2011), www,tuik.gov.tr)

Yıllar GSYİH (Milyar

TL)

GSMH Büyüme

Oranı

FERT BAŞINA GSMH ($)

Tarım Sektörü Büyüme Oranı

Sanayi Sektörü Büyüme Oranı

Hizmetler Sektörü Büyüme Oranı

1990 50,532 9,2 3.639 6,8 8,6 10,3

1991 51 1,1 3.577 -0,9 2,7 0,6

1992 54,052 5,5 3.695 4,3 5,9 6,5

1993 58,399 8 4.116 -1,3 8,2 10,7

1994 55,213 5 3.008 -0,7 -5,7 -6,6

1995 59,184 7,7 3.781 2 12,1 6,3

1996 63,33 -4,7 4.012 4,4 7,1 7,6

1997 68,098 7,9 4.120 -2,3 10,4 8,6

1998 70,203 7,4 4.338 8,4 2 2,4

1999 67,841 7,6 3.907 -5 5 -4,5

Ekonomide yaşanan bu olumlu gelişmeler 1990-1999 yılları arasında GSYİH’

yı önemli oranda arttırmıştır. 1990 yılında GSYİH 50,5 milyon TL iken 1999 yılında 67,8 milyon TL’ ye yükselmiştir. GSYİH büyüme oranı sadece 1996 yılında negatif olarak gerçekleşmiş, 1997-1999 yılları arasında % 7’nin üzerinde seyretmiştir. Kişi başına GSMH inişli çıkışlı bir seyir izlemekle birlikte düşük düzeyde artış

göstermiştir. Kişi başına GSMH, 1990 yılında 3.639 $ iken, 1999 yılında da 3,907$

olmuştur.

GSYİH’ nın sektörel dağılımı incelendiğinde tarım sektörü büyüme oranında azalan bir trend gözlenmiştir. Tarım sektörü büyüme oranı 1990 yılında %6,8 iken 1999 yılında ise % -5,0 düzeyine gerilemiştir. Sanayi sektörü büyüme oranı ise 1995 ve 1997 yıllarında yüksek oranda gerçekleşirken genel olarak gerileme eğilimi göstermiştir. 1990 yılında % 8,6’iken, 1995 ve 1997 yıllarında sırasıyla % 12,1 ve % 10,4 düzeylerine ulaşmış, 1999 yılında ise %5 olarak gerçekleşmiştir. Hizmetler sektörü büyüme oranı 1990-1999 yılları arasında dengesiz bir seyir izlemiştir. 1990 ve 1993 yıllarında % 10’ların üzerinde seyrederken, 1994 ve 1999 yıllarında negatif değerlerde gerçekleşmiştir.

YURTİÇİ TASARRUFLAR VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

Türkiye ekonomisinde 1980’li yıllarda düşük faiz oranlarına bağlı olarak tasarrufların GSMH içindeki payı hızlı bir düşüş göstermiştir. Aynı şekilde kamusal tasarruflarda da hızlı bir düşme olmuştur. Türkiye’de faiz oranları üzerindeki baskının hafifletilmesi için GSMH içindeki yurt içi tasarruf oranının hızla

yükseltilmesi gerekiyordu. 1990’lı yıllarda özellikle bireysel bankacılık faaliyetleri kapsamında tüketici kredilerinin artması, tüketimi teşvik etmiştir. Bu dönemde

(15)

âdeta önce harca sonra tasarruf et felsefesi benimsenmeye başlamıştır. Dış piyasalardan ucuz fon temin edilmesi ve bu fonların tüketici kredisi olarak

kullandırılması, bankalarda açık pozisyona neden olmuş ve 1994 krizini tetikleyen unsurlardan biri haline dönüşmüştür.

Bunun yanında, bankacılık sektöründe toplam kredilerin toplam

mevduatlara oranı ve toplam kredilerin toplam finansal varlıklara oranı da anılan dönemde düşüş göstermiştir. Kredi piyasasındaki bu olumsuz gelişmelerin

ardındaki nedenlerle ilgili olarak banka bilançolarındaki üç büyük risk faktörü olan kredi riski, faiz oranı riski ve döviz riskinin özellikle de 1989’daki sermaye

hareketlerinin liberalleştirilmesi sonrası arttığını ve bu risklerin bir bütün olarak bankacılık sektörünün hareket kabiliyetini azalttığını söyleyebiliriz. Bunlara bağlı olarak, bankalar şirketlere borç verme konusunda isteksiz davranmışlardır. Aynı şekilde, enflasyon ve büyüme oranlarındaki dengesizlikler özel sektörün borçlanma talebini azaltıcı etki yapmıştır.

Tablo 11.7: Yurtiçi Tasarrufların ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSMH İçindeki Payı.

Yıllar Yurtiçi

Tasarruflar/GSMH

Sabit Sermaye Yatırımları/GSMH

1990 22 22,6

1991 21,4 23,7

1992 21,6 23,4

1993 22,7 26,3

1994 23,1 24,5

1995 22,1 24

1996 19,8 25,1

1997 21,3 26,3

1998 22,7 24,3

1999 21,2 22,1

Yurtiçi tasarrufların GSMH’ ya oranı 1990-1999 yılları arasında

değerlendirildiğinde inişli çıkışlı bir seyir izlediği görülmektedir. Bu oran 1990 yılında % 22,0 iken 1999 yılında % 21,2’ye gerilemiştir. Sabit sermaye yatırımlarının GSMH içindeki payı ise neredeyse aynı düzeyde kalmıştır. Sabit sermaye

yatırımlarının 1990 yılında GSMH içindeki payı % 22,6 1993 ve 1996 yıllarında

%26,3 ile en üst seviyeye yükselmiş, 1999 yılında ise % 22.1 olmuştur.

(16)

Türkiye’de 1990 yılındaki en önemli

gelişme Merkez Bankasının bir para programı ilan ederek yürürlüğe koymasıdır.

1995 yılında para politikasının hedefi 1994 yılında %150 olan

yüksek enflasyonun düşürülmesi olmuştur.

1990’LI YILLARDA EKONOMİ POLİTİKASI UYGULAMALARI

Türkiye’de 1990 yılındaki en önemli gelişme Merkez Bankasının bir para programı ilan ederek yürürlüğe koymasıdır. Bu programın hedefi Merkez Bankası bilançosunu düzenleyerek sağlıklı bir yapıya kavuşturmaktır. Bu amaçla, iç kredilerin genişlemesi sınırlandırılmış, kamu kesimine açılan kredilerin denetim altına alınmasını sağlayan düzenlemelere gidilmiş, iç varlıklar denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Merkez Bankası bilanço yapısını denetim altına almak için iç kredi genişlemesini sınırlandırmıştır. 1990’lı yılların ilk yarısında kamu harcamaları kamu gelirlerinden daha hızlı arttığı için kamu finansman açıklarının GSMH içindeki payı giderek artmıştır. Kamu açıklarının GSMH’ya oranı 1990 yılında % 10.5’e ve 1992 yılında % 14.6’ya yükselmiştir. Ancak, 5 Nisan Kararları kapsamında alınan gelir arttırıcı ve gider azaltıcı önlemler sonucunda borçlanma gereği önemli ölçüde daraltılmıştır. Faiz dışı borçlanma gereğinde iyileşme daha belirgin olmuştur. Bu dönemde kamu açıklarının dış borçlanma yoluyla finansmanı önemini yitirmiş, 1991 yılına kadar kamu açıklarının finansmanında iç borçlanmaya ağırlık verilirken bu yıldan sonra Merkez Bankası kaynakları da artan ölçüde kullanılmaya

başlanmıştır. Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) bütçe ve genel ekonomi üzerindeki yüklerini hafifletmek için özelleştirme uygulamaları yoğunlaştırılmıştır. 1990 yılının ilk yarısında vergi gelirlerinde önemli bir artış sağlanmış, vergi gelirlerinin GSMH içindeki payı sürekli artış göstermiştir. Bununla birlikte kamu gelirlerinin GSMH içindeki payı gerilemiştir. Bu gelirleri arttırmak için 5 Nisan Kararları çerçevesinde KİT ürünleri fiyatları arttırılmasına rağmen gerileme devam etmiştir. Bunun nedeni ise bu dönemde faktör gelirlerinin gerilemesi, işçi ücretlerine yapılan yüksek oranlı artışlar, Körfez krizi nedeniyle KİT’lerin hasılat kayıpları, ithalatta koruma

oranlarının düşürülmesi, tarım ürünlerine yüksek destekleme fiyatı verilmesidir (Parasız, 2003:418-428).

1995 yılında para politikasının hedefi 1994 yılında %150 olan yüksek enflasyonun düşürülmesi olmuştur. Merkez Bankası istikrarı sağlamak için

piyasalarda ortaya çıkabilecek kısa süreli ve hızlı fiyat değişikliklerinin önlenmesi ve piyasalarda belirsizliğin azaltılması için birtakım tedbirler almıştır. 1995 yılı

sonunda Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği Anlaşması imzalaması, erken seçim ve iktidar değişikliği piyasalar üzerinde belirsizlikler yaratmış, Merkez bankası ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla 1996’da döviz kurları üzerinde yıl boyu gözetimini sürdürmüş ve bir para programı uygulamaya koymuştur. 1997 yılı para politikası temelde finansal piyasalarda istikrarlı bekleyişleri hedef almıştır. Bunun için, Merkez Bankası rezerv para artışını kontrol altında tutmaya çalışırken artışın kaynağının net dış varlık olmasını hedeflemiştir. 1998 yılında Merkez Bankası 1996 ve 1997 yıllarında olduğu gibi hem enflasyon oranını düşürmeyi hem de mali

(17)

1994 yılında önemli bir iç borç baskısı altında

kalmıştır.

piyasalarda istikrarı sağlamayı hedeflemiştir. Bunun için para politikası, enflasyonu düşürmede önemli rolü olan maliye politikası uygulamalarını destekleyen bir uygulama içinde olmuştur. Merkez Bankası’nın 1999’da uyguladığı para politikası 1998 yılında uygulanan enflasyon oranını düşürme ve mali piyasalarda istikrarı sağlama politikalarını destekler niteliktedir. Ancak 1999 yılının başında siyasi belirsizlikler ve 1999 depremi Merkez Bankasının para politikasını belirlediği şekilde yürütülmesini engellememiştir. Deprem sonrası oluşan TL talebi, açık piyasa işlemleriyle karşılanmıştır.

1990’LI YILLARDA DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ

1989 sonrası kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle 1990’lı yıllarda sermaye hareketlerindeki artışlar devam etmiş, Türkiye ekonomisi, 1994 yılında önemli bir iç borç baskısı altında kalmıştır. Faiz oranlarındaki hızlı yükseliş, yurtdışından kısa süreli sıcak paranın spekülatif amaçlarla ülkeye akmasına sebep olmuştur. Türk Lirasının yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanması ihracatı kısıtlarken, ithalatı kolaylaştırmıştır. Dış ticaret açığı rekor düzeye ulaşmış, uluslararası sermaye piyasalarında Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi ve iç piyasada döviz talebinin artması ekonomide mali krizin başlamasına neden olmuştur. Merkez Bankasının piyasaya döviz sürerek döviz kurlarında denge sağlamaya çalışması başarıya ulaşamamış, döviz ve mali piyasalarda belirsizlik ve dalgalanmalar baş göstermiştir. Bu ortamda, enflasyonu düşürmeye ve ekonomide istikrar sağlamaya yönelik olarak 5 Nisan 1994 kararları alınmıştır. Bu programla, bir taraftan ekonominin hızla istikrara kavuşturulması, diğer taraftan da istikrarı sürekli kılacak yapısal reformların gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır

(www.foreigntrade.gov.tr/Ekonomi/75yilbk/1980so.htm).

Bu kararlar çerçevesinde uygulamaya konulan başlıca önlemler, Türk Lirasının yabancı paralar karşısında %39 oranında devalüe edilmesi, üretimde düşmeler ve fiyatlarda yükselmeler sonucu halkın satın alma gücünün ciddi biçimde daralması ithalat talebinin de daralmasına neden olmuştur. İthalattaki daralmadan

kaynaklanan dış ödemeler dengesindeki iyileşme ancak bir yıl sürmüştür. 1995 ve 1996 yıllarında dış açıklar büyümeye devam etmiştir. 1996 yılında Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği Anlaşması sonrası gümrük tarifelerinin sıfırlanmasıyla sanayi ürünlerimiz, AB ülkeleri sanayi ürünleri ile rekabet etmek durumunda kalmıştır.

1996 tarihinden itibaren Türkiye ve AB ülkeleri arasında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması sonucunda, AB ülkeleri ile yapılan sanayi malları ticaretinde tüm korumalar kaldırılmış, diğer ülkeler ile olan ticarette de AB'nin Ortak Gümrük Tarifesi uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum dış ticaret dengesinin 1996 yılında bir miktar bozulmasına neden olmakla birlikte, 1997 yılında hem ihracat hem de ithalat artmıştır. Ancak ithalat artış oranı ihracat artış oranını aşmıştır. 1998 yılında ise dış talepte bölgesel olarak yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle, bir önceki yıl

(18)

hızlı bir gelişme gösteren ihracat artış hızı yavaşlamış, ithalat ise gerek iç talepteki daralma ve ekonomide yaşanan durgunluk gerekse petrol fiyatlarındaki büyük oranlı gerileme düşmüştür. 1998 yılı Ağustos ayında Rusya’da meydana gelen global ekonomik kriz, etkilerini 1999 yılında da hissettirmiştir. Bunun yanı sıra, 17 Ağustos ve daha sonra yaşanan depremlerin sonucunda daralan ülke ekonomisi ihracatı da olumsuz yönde etkilemiş ve ihracat önemli miktarda azalmıştır (http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/strateji/I-2.htm).

Tablo 11.8: 1990-2000 Yılları Arasında Dış Ticaret Değerleri (Yıllara Göre Dış Ticaret, www.tuik.gov.tr ,2011)

Dış Ticaret

İhracatın İthalatı

Dış Ticaret İhracat İthalat Dengesi Karşılama Hacmi Yıllar (Milyar $) (Milyar $) (Milyar $) Oranı (%) (Milyar $) 1990 12 959

288

22 302 126

-9342,8 58,1 35 261,4 1991 13 593

462

21 047 014

-7453,6 64,6 34 640,5 1992 14 714

629

22 871 055

-8156,4 64,3 37 585,7 1993 15 345

067

29 428 370

-14083,3 52,1 44 773,4 1994 18 105

872

23 270 019

-5164,1 77,8 41 375,9 1995 21 637

041

35 709 011

-14072 60,6 57 346,1 1996 23 224

465

43 626 642

-20402,2 53,2 66 851,1 1997 26 261

072

48 558 -22297,6 54,1 74 819,8 1998 26 261

072

45 921 392

-18947,4 58,7 72 895,3 1999 26 973

952

40 671 272

-14084 65,4 67 258,5

1990-1999 yılları arasında ihracat ve ithalat değerleri yaklaşık 2 kattan fazla artış göstermiştir 1990 yılında 12,9 milyar $ olan ihracat 1999 yılında 26,9 milyar

$’a artarken aynı dönemde ithalat değerleri sırasıyla 22,3 milyar $’dan 40,6 milyar

$ olarak gerçekleşmiştir. İthalat, ihracata göre daha yüksek oranda atış

göstermiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise 1990 yılında % 58,1 iken 1999 yılında % 65,4’e yükselmiştir. Dış ticaret hacmi ihracat ve ithalattaki artışa bağlı olarak yüksek oranda artış göstermiştir.

(19)

Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması sonrası

ihracatında sektörel bazda değişiklikler

yaşanmıştır.

Tablo 11.9 : Ana Sektörlere Göre İhracat (1990-1999) (Milyon $) (İhracatın Sektörlere Göre Dağılımı- DTM.)

TOPLAM TOPLAM TOPLAM

İÇİNDEKİ İÇİNDEKİ İÇİNDEKİ

YILLAR TARIM % PAYI MADENCİLİK % PAYI SANAYİ % PAYI TOPLAM

1990 2.249 17,4 326 2,5 10.349 79,9 12.959

1991 2.585 19 285 2,1 10.686 78,6 13.593

1992 2.134 14,5 267 1,8 12.286 83,5 14.715

1993 2.292 14,9 233 1,5 12.794 83,4 15.345

1994 2.301 12,7 263 1,5 15.518 85,7 18.106

1995 2.133 9,9 391 1,8 19.089 88,2 21.636

1996 2.455 10,6 228 1 20.237 87,1 23.225

1997 2.679 10,2 404 1,5 23.132 88,1 26.261

1998 2.700 10 364 1,3 23.874 88,5 26.974

1999 2.394 9 385 1,4 23.755 89,3 26.587

Tablodan da görüldüğü gibi tarım ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı 1980 yılında % 17.4 iken 1996 yılı Gümrük Birliği Anlaşması sonrası %10.6 olarak gerçekleşmiş, 1999 yılında ise %9’a gerilemiştir. Madencilik ürünleri ise 1990 yılında % 2,5 iken 1996’da % 1 olmuş 1999 yılında ise 1,4’e gerilemiştir. Sanayi ürünlerinin payı 1990 yılında % 79,9 iken 1996’da % 87.1’e yükselmiş, 1999 yılında ise bu pay % 89,3’lere ulaşmıştır. Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması sonrası ihracatında sektörel bazda değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönemde tarım ve madenciliğin ihracat içindeki payı azalırken sanayi ürünlerinin payı ise giderek artmıştır.

Tablo 11.10: Ekonomik Grupların Sınıflamasına Göre İthalat (Türkiye ve Dünya Dış Ticareti, TUİK)

SERMAYE MALLARI

ARA MALLARI

TÜKETİM MALLARI

Yıllar (Milyar $) değişi

m(%) pay(

%)

(Milyar $) değişi m(%)

pay(

%)

(Milyar $) değişim(

%)

pay(

%) 1990 4 040 718 58,6 18,1 16154 036 29,2 72,4 2 075 578 181,4 9,3 1991 4 295 527 6,3 20,4 15 053 364 -6,8 71,5 1 575 042 -24,1 7,5 1992 4 825 505 12,3 21,1 16 184 612 7,5 70,8 1 772 166 12,5 7,7 1993 7 357 689 52,5 25 19 402 834 19,9 65,9 2 525 715 42,5 8,6 1994 5 220 357 -29 22,4 16 565 371 -14,6 71,2 1 381 297 -45,3 5,9 1995 8 119 480 55,5 22,7 25 077 655 51,4 70,2 2 416 485 74,9 6,8 1996 10 336 157 27,3 23,7 28 736 722 14,6 65,9 4 424 288 83,1 10,1 1997 11 050 795 6,9 22,8 31 871 474 10,9 65,6 5 335 845 20,6 11 1998 10 624 116 -3,9 23,1 29 562 224 -7,2 64,4 5 363 560 0,5 11,7 1999 8 728 946 -17,8 21,5 26 552 664 -10,2 65,3 5 062 472 -5,6 12,4

Türkiye’nin 1990 sonrası toplam ithalatına bakıldığında genel olarak büyüdüğü görülmektedir. Sermaye malı ithalatı, ara malı ithalatı ve tüketim malı ithalatı genel olarak yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Sermaye malları ithalatının

(20)

Türkiye ekonomisi 1990’lı yıllardan itibaren, sıklıkla ekonomik krizlerle karşı

karşıya kalmıştır.

Nihayetinde Kasım 2000’de likidite ve Şubat 2001’de finansal

kriz yaşanması sonucu Türkiye’de ekonomik

istikrar politikaları uygulanmaya başlanmıştır.

toplam ithalat içindeki payı 1990’da % 18,1 iken 1996’da % 27,3’e artmış 1999 yılında ise % 21,5 olarak gerçekleşmiştir. Tabloya genel olarak bakıldığında ara malları ithalatında önemli artış görülmektedir. Ara malları ithalatının toplam ithalat içindeki payı 1990’da % 72,4 iken 1996’da % 65,9 seviyesine gerilemiş, 1999’da ise

% 65’3 olmuştur. Tüketim malları ise 1990 yılında toplam ithalat içindeki payı % 9,3 iken, 1996’da % 10.1’e yükselmiş 1999 yılında ise % 12,4 ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

2000-2010 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GELİŞMELER

Türkiye ekonomisi 1990’lı yıllardan itibaren, sıklıkla ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Krizlerin başlıca nedenleri ise sürdürülemez bir iç borç dinamiğinin oluşması, başta kamu bankaları olmak üzere mali sistemdeki sağlıksız yapının ve diğer yapısal sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulmamış olmasıdır. Kamu kesimi toplam borç stokunun GSMH’ ya oranı 1990 yılında % 29 iken 1999 yılı sonunda % 61’a ulaşmıştır. İç borç stokunda artış ise 1990 yılında %6 iken 1999 yılında % 42’ye çıkmıştır. Borç stokundaki bu artış hem faiz dışı yüksek kamu açıklarından, hem de reel faizlerin yüksek olmasından kaynaklanmıştır. Bu dönemde yaşanan yüksek ve değişken enflasyon reel faizlerin yüksek seyretmesine yol açmıştır. Yüksek reel faizler Türkiye’nin kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha da arttırmış ve her geçen gün Türkiye’yi daha zor duruma götüren bir borç-faiz kısır döngüsünü ortaya çıkarmıştır. Borç stokunun giderek artması iç borçları sürdürülemez hale

getirmiştir. Öte yandan kamu bankalarının iyi yönetilememesi ve kendi

fonksiyonları dışında görev verilmesi bu bankaların mali bünyelerini önemli ölçüde bozmuştur. Dahası Hazinenin Merkez Bankasından alamadığı avansları kamu bankalarından almaya başlaması, bu bankaların da finansman ihtiyaçlarını kısa vade ve yüksek maliyetle piyasadan karşılamaları bir yandan zararlarının gittikçe artmasına diğer yandan da mali sektörde istikrarsızlık unsuru olmaya yol açmıştır.

Bu durum, piyasalarda faiz oranlarının yüksek seviyelerde seyretmesine yol açmıştır. Sonuçta kamu bankaları bankacılık işlevlerini yerine getiremez hedef olmuş, üreticiyi ve reel ekonomiyi destekleyemez hale gelmiştir. Yüksek ve değişken enflasyon ile süratle artan borç stokları sonucu TL’ ye olan güvenin zayıflaması, insanları dolar gibi yabancı paralara yöneltmiştir (Parasız, 2003:529- 531).

Nihayetinde Kasım 2000’de likidite ve Şubat 2001’de finansal kriz yaşaması sonucu Türkiye’de ekonomik istikrar politikaları uygulanmaya başlanmıştır.

Enflasyonu dizginlemek ve ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla Merkez Bankası para politikasını bağımsız olarak uygulamaya başlamıştır. Türkiye ekonomisinde bu olumlu gelişmeler enflasyonun düşmesine paralel olarak nominal ve reel faiz

(21)

Türkiye ekonomisinde 2000-2010 dönemi krizlerin yoğun olarak

yaşandığı dönem olmuştur.

oranlarının düşmesini sağlamış, bu da ekonomide başta reel sektör olmak üzere piyasaları olumlu yönde etkilemiştir. 2007 yılının ortalarından itibaren dünyada iyice etkisini hissettiren küresel finansal kriz büyümeyi olumsuz etkilemiş, reel sektör üzerinde de etkisi olumsuz olmuştur. Küresel krizin Türkiye üzerindeki etkilerini azaltmak için vergi indirimi uygulaması gibi genişletici maliye politikası uygulaması yanında Merkez Bankası, faiz oranlarının düşürmesi, ihracata yönelik reeskont kredilerinin genişletilmesi, yabancı para zorunlu karşılık oranının düşürülmesi gibi bir dizi tedbir almıştır. Alınan tedbirler, Türkiye ekonomisi üzerinde olumlu etki yapmış ve 2009 sonrası makro ekonomik göstergelerde olumlu gelişmeler sağlanmıştır.

2000-2010 DÖNEMİNDE MAKROEKONOMİK GÖSTERGELERİN SEYRİ

GSMH ve Sektörel Dağılımı

Türkiye Ekonomisinde 2000-2010 dönemi krizlerin yoğun olarak yaşandığı dönem olmuştur. 2000 yılı likidite, 2001 yılında yaşanan finansal kriz ve 2008’ de yaşanan küresel finansal kriz sonrası dönemlerde makroekonomik göstergeler önceki dönemlere göre azalmıştır. Kriz sonrası dönemlerde makroekonomik performanslarda hızlı bir iyileşme gözlenerek büyüme oranlarında hızlı bir artış trendiyle karşılaşılmıştır.

Tablo 11.11: 1998 Fiyatlarıyla Uyumlaştırılmış GSYH ve Ekonomik Sektörlerin Gelişimi- (2000-2010) (Ekonomik ve Sosyal Göstergeler:www.dpt.gov.tr, 2011, www,tuik.gov.tr)

Yıllar GSYİH (Milyar TL)

GSMH Büyüme

Oranı

FERT BAŞINA GSMH ($)

Tarım Sektörü Büyüme Oranı

Sanayi Sektörü Büyüme Oranı

Hizmetler Sektörü Büyüme Oranı

2001 68,309 -5,7 3,021 -7,9 -7,3 -2,5

2002 72,52 6,2 3,492 8,8 2,7 10,1

2003 76,338 5,3 4,559 -2 7,8 5,7

2004 83,486 9,4 5,764 2,8 11,3 9,8

2005 90,5 8,4 7,022 7,2 8,6 8,5

2006 96,738 6,9 7,586 1,4 8,3 7,2

2007 101,255 4,7 9,24 -6,7 5,8 6

2008 101,922 0,7 10,438 4,3 0,3 0,3

2009 97,003 -4,7 8,559 3,6 -6,9 -5,2

2010 105,68 8,9 10,079 1,6 12,9 8,5

(22)

Tabloda da görüleceği üzere, GSYİH 2000 yılında 72,4 milyon TL iken 2010 yılında 105,6 milyon TL’ ye yükselmiştir. GSMH büyüme oranı ise 2000 yılında % 6,8 olarak gerçekleşmiş, kriz sonrası dönemler olan 2001 ve 2009 yıllarında negatif olmuş, 2010 yılında tekrar tırmanışa geçerek % 8,9’a artmıştır. Kişi başına GSMH 2000 yılında 4,130 $ iken yaklaşık 2 kattan fazla artarak 2010’da 10,079 $’a yükselmiştir.

Ekonomik sektörlerin büyüme oranları incelendiğinde tarım sektöründe gerileme gözlenirken, sanayi ve hizmet sektöründe artış sağlanmıştır. Tarım sektörü büyüme oranı, 2000 yılında % 7,1 iken 2010 yılında % 1,6’ya gerilemiş, sanayi sektöründe ise 2000 yılında % 6,6 olan büyüme oranı 2010 yılında % 12,9’a artmıştır. Hizmet sektöründe de 2000 yılında % 6,4 olan büyüme oranı 2010 yılında

% 8,5’lere ulaşmıştır.

YURTİÇİ TASARRUFLAR VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

2000 öncesi dönemde kamunun gelirinden daha fazla harcama yapması, kamu yatırımlarında artış oranını azaltmış, kamu tasarruf hacmi önemli oranda daralırken kamu tasarruf açığı giderek artmıştır. Bu dönemde özel sektör tasarruf hacmi büyümüştür. Ancak özel sektör yatırımlarında düşüş gözlenmiştir. Kamu kesimi tasarruf açığı, kamunun tasarruflarından daha fazla yatırım yapmasından değil, gelirinden daha fazla tüketim yapmasından kaynaklanmıştır. Yani kamu kesimi bir yandan tasarruflarını azaltırken diğer yandan yatırımları da azalmıştır. Bu süreçte özel sektör tasarruf fazlalığı, kamu tasarruf açığını kapatmak için

kullanılmıştır. Ancak buna rağmen özel sektör tasarruf fazlası kamu tasarruf açığını kapatmaya yetmemiştir. 2000–2001 kriz sonrası dönemde bu durum tamamen değişmiştir. 2002 yılından itibaren kamu, gelirinden daha fazlasını tüketme davranışını terk etmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra kamu yatırımlarının artış oranı genel olarak pozitif olmuştur. Kamu tasarrufları artmış, kamu tasarruf açığı ise azalmıştır. Özel sektörün ise 2002 sonrasında tüketim düzeyi artmış, özel tasarruflar ise azalmıştır. Kamu kesimi bir yandan tasarruflarını arttırırken diğer yandan yatırımlarını arttırmış ve tasarruf açığını küçültmüştür. Özel sektörde ise tasarruf hacmi ve tasarruf fazlası azalmış, 2000 öncesinde olduğu gibi tasarruf fazlasını kamu kesimine kullandırmak yerine kendi yatırımlarının finansmanında kullanmıştır. Türkiye ekonomisinin genel olarak değerlendirilecek olursa 2001 sonrası dönemde genel olarak düşük bir tasarruf oranına sahip olduğu görülmektedir.

(23)

2000 ve 2001 krizleri sonrasında yüksek olan

enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrar sağlamak amacıyla para ve maliye politikalarının birlikte uygulanmasını içeren istikrar politikası

uygulanmaya başlanmıştır.

Tablo 11.12: Yurtiçi Tasarrufların ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSMH İçindeki Payı (Ekonomik ve Sosyal Göstergeler:www.dpt.gov.tr, 2011)

Yıllar Yurtiçi

Tasarruflar/GSMH

Sabit Sermaye Yatırımları/GSMH

2000 18,4 20,8

2001 18,4 16,4

2002 18,6 17,1

2003 15,5 17,4

2004 16 20,7

2005 15,9 21,4

2006 16,5 22,6

2007 15,5 21,8

2008 16,8 20,2

2009 13,1 17,2

2000-2009 yılları arasında yurt içi tasarrufların GSMH’ a oranı ve sabit sermaye yatırımlarının GSMH’ a oranı incelendiğinde genel olarak düşüş trendi içinde olduklarını söylemek mümkündür. 2000 yılında yurtiçi tasarruflar/GSMH oranı % 18,4 yüksek seviyede iken 2000 sonrası dönemde giderek gerileyerek 2009 yılında % 13,1 olmuştur. Sabit sermaye yatırımlarının/GSMH oranı ise 2000 yılında 20,8 iken 2006 yılına kadar artış göstermiş ve 2006 yılında % 22,6 olmuş, 2007 yılı sonrası küresel finansal krizin de etkisiyle 2009 yılında % 17,2’ ye gerilemiştir.

2000’Lİ YILLARDA EKONOMİ POLİTİKASI UYGULAMALARI

2000 ve 2001 krizleri sonrasında yüksek olan enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrar sağlamak amacıyla para ve maliye politikalarının birlikte uygulanmasını içeren istikrar politikası uygulanmaya başlanmıştır. İstikrar

programının temel hedefi, kamu mali dengesini sağlamak, finansal piyasalarda ve döviz kurunda istikrarı sağlamak ve uygulanacak yapısal reformlarla makro ekonomik performansı ve ekonomik büyümeyi arttırmaktı. Uygulanan istikrar politikasıyla 2007 yılına kadar kamu bütçe disiplini sağlanmış, faiz dışı fazlaya ulaşılmıştır. Ekonominin bu dönemde iyimser bir hava içinde olması ekonomik büyümeyi pozitif etkilemiş, yüksek büyüme hızına ulaşılmıştır. Finansal piyasalarda ve döviz kurunda istikrarı sağlamak için, Merkez Bankasının açıkladığı kur ve para politikaları çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamalar sonucu döviz kurunun sabitlenmesi döviz piyasasında istikrar sağlamıştır. Bu dönemde Merkez Bankası para politikasını yönetirken bağımsız hareket etmiş, uygulanan istikrarlı para politikası sonucu enflasyon oldukça düşük düzeylere gerilemiştir. Yine bu dönemde

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir araya toplanmış çiçek grubuna İNFLORESENS (ÇİÇEK DURUMU) denir. İnfloresens sapına PEDUNKUL, infloresensdeki çiçek sapına PEDİSEL denir. Çiçek durumları

Nüfus politika ve programlarının kalkınma stratejileri ile bütünleşmesi ancak nüfusun planlama süreci içinde herhangi diğer bir ekonomik sektör gibi, ayrı bir sektör

Örneğin ülkemizde Dokuzuncu Beş yıllık Kalkınma Planı’nda Gelir Dağılımının İyileştirilmesi, Sosyal içerme ve Yoksullukla mücadele başlığı altında yoksulluk

 Türkiye kültürünün etkileyen 4 kültür; özgün Türk kültürü (Orta Asya), İslam kültürü (Arap, iran), Anadolu yerli kültürleri ve Batı (Avrupa) kültürüdür. 

Hızlı çözünürlük (rapid solubilization) alaşımlarından farklı olarak, yüksek sıcaklıklarda sıcak izostatik preslemeden sonra bile, mekanik alaşımlı malzemeler

Afet yönetimi tanımı farklı şekillerde ifade edilmekle birlikte genel olarak “; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afetlere karşı hazırlıklı olunması

düzenlemelere tabi kurum ve kuruluĢların kanuna uygun hareket edip etmediğini ve verilen bilgilerin doğruluğunu denetlemekle görevli ve yetkilidir. Temel hedefinin fiyat

Üçüncü ve son bölümde ekonomik büyüme kavramı, ekonomik büyüme modelleri, ekonomik büyüme oranı ve ölçümü, Türkiye’de izlenen ekonomi politikaları,