• Sonuç bulunamadı

Şehir inşa san'atı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şehir inşa san'atı"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ş e h i r c i l i k ;

(

Ş e h i r i n ş a s a n ' a t ı

Birinci Konferans:

Fikrime göre şehir inşa san atı ( S t a d t b a u k u n t s ) e dair söz söylemek d e m e k şehirciliğin ( S t a d t e b a u )

estetik kanunlarını sıralamak gibi birşey y a p m a k değildir. «San'at şunu yapmalıdır, san'at bunnu yap-m a k yap-mecburiyetindedir» deyap-meği âdet edinyap-miş olan kimselerin sözüne uymak k a d a r tabiatıma aykırı birşey tasavvur e d e m e m . San'at tek bir şahsın değil hattâ birçak eşhasın müşterek arzularına bile uymak

Danziııg K a t e d r a l i

Yukarıda ismini yazdığımız meşhur Alman mimarı (Theodor Ficher) e ait kitaptan Dipl. İng. Mimar H. Kemalî Söylemezoğlu'nun yap-tığı. birinci konferansın tercümesini aşağıya ya-zıyoruz. Diğerlerini de sırası ile gelecek sayıla-rımızda neşredeceğiz.

mecburiyetinde değildir. T e k â m ü l mecburiyetile kendi kendisinden m e y d a n a getirildiğinden başka hiç bir şey y a p m a y a mecburiyeti yoktur. A c a b a bu tekâmül bir k a n u n a mı tabidir, bunu araştırıp bul-m a k z a h bul-m e t e değer. Şayet bu tarzda bir tekâbul-mül kabul edilirse, bunu y a p a n kimsenin uzun yollardan gitmemesi, çıkmazlarda kaybolmaması için bu ka-nunları hatırlaması mantıkîdir.

Binaenaleyh, sizin d e tahmin ettiğiniz veçhile, b u r a d a sağlam esasla tecrübeye müstenit pratik tetiği nazarı itibara alacağız. Lâkin size bu pratik es-tetiği de, kâfi d e r e c e d e estetik bilgim olmadığından mücerret olarak tarif etmiyeceğim. Bu estetik dai-m a şehirciliğin esasları üzerine yapılan dai- mülâhaza-nın netice ve semeresi olarak m e y d a n a çıkmalıdır.

(2)

takdirde fena ve boş olabileceklerini size göster-m e ğ e çalışgöster-mak istiyorugöster-m. Bu cügöster-mle ile bu bahisteki en mühim mütalâamı söylemiş oldum. Tabiî bu, re-alist düşünen bir kimsenin görüşü olduğundan, bu-na muarız olan idealist görüş te kıymetsiz sayılma-malıdır. Şunu da kabul etmek lâzımdır ki yalnız mu-talara ( d o n n e e ) uyarak hareket edildiği z a m a n tek-nik bir mükemmeliyet elde edilebilir; lâkin san'at-kârane bir fevkalâdelik hiç bir suretle m e y d a n a ge-lemez. D a h a evvel söylemiş olduğum gibi san'at ted-ris ile aşılanmaz. Şahısta kabiliyet bulunması ve za-manın d a müsait olması lâzımdır.

Şimdi biz realist bir düşünce ile hakikatlar üze-rinde d u r m a k t a İsrar edelim. Burada derhal ehem-miyetli bir tahditte bulunmamız icap eder. Zira şe-hirciliğin çok büyük olan sahasının her cihetini aynı d e r e c e d e işlemeğe tek bir kişinin gücü ve hususi'le be-nim gücüm yetmez. Netekim bu şubenin iktisadî ve teknik esaslarını nazarı itibara alırsak karşımıza ne-ler çıkmaz! Evvelâ karmakarışık arsa ifraz siyasetile Belediye kanunlarının dikenli tellerini, ipotekçiliğin tuzaklarını görürüz. B u n d a n sonra inşaat nizamna-mesinin çelik gibi sert duvarlarına ve idarî yolların hendeklerine rastgeliriz. Seyri sefer meselesinin güç-lükleri, bütçe imkânsızlıkları ve ahalinin şehirlere yerleşmeleri veya şehirlerden uzaklaşmalarının do-ğurduğu u m u l m a d ı k vaziyetler d e bizi düşündüre-cektir. Bu işte teknikçi işe b a ş l a m a d a n evvel iktisat-çının bankacı ve sigortacının, idareci ve belediye inşaat kontrolünün, seyrisefer mütehassısının söz söylemeleri lâzımdır ve onlar b u n a mecburdurlar. Bununla b e r a b e r yine teknikçinin çalışma sahası bir tek kişi için kâfi derecede geniş olarak o r t a d a durur. İş b ö l ü m ü n ü biraz d a h a ilerletelim: evvelâ hıfzıs-sıhha mütehassısı alelusul kanalizasyan mühendisi tarafından tatbik edilecek olan esas şeraiti bildirir. Bu m ü h e n d i s şehrin kurulacağı yere su getirir ve kirli suların kanallarla sevk ve defini temin eder. Elektrik mühendisi şehrin aydınlanmasını ve şehre kuvveî muharrikeyi temin eder. Yol mühendisi şeh-rin yollarını inşa ile vesaiti nakliye emşeh-rine yol ve de-miryolu verir. Böylece, tıpkı bir tiyatro eseri için ol-duğu gibi, b ü t ü n rollerin dağıtıldığı ve artık oyuna başlanabileceği h ü k m ü n e varılabilir. Burada, netice olarak m e y d a n a gelecek olan şehrin z a h m e t e değer birşey olabilmesi için heışeyin sonunda kendisine bağlı olduğu kimseyi unuttuk. Mimar ehalinin ika-metgâhları olan evleri inşa eder. B u n d a n gayrı ya-pılan ve hazırlanan herşey bu evlerin yüz suyu hür-metine m e y d a n a getirilir. D e m e k ki mimarın da bu-rada fikir b e y a n etmekte ve b e r a b e r çalışmakta hak-kı vardır. H a t t â bu k a d a r ile kalmayıp, yaptığı iş şe-hir k u r m a hâdisesinin hedef ve sebebi o l d u ğ u n d a n , mimar b u r a d a rejisörlük payesine lâyıktır.

Evet rejisörlük mühendisin değil mimarın

hak-S a u i n g e r ' d e n biı- Kroki

kidir. Zira mühendis şehrin ikinci derecedeki ihti-yaçlarını temin eder. Bu ihtiyaçlara bir de feri ilâve ediyorum fakat bu hareketimden seyrüse-ferin ehemmiyetinin azlığına hükmedilmesin. V e yine şehrin tertibi de mimarın vazifesi olup j e o m e t r e teallûk etmez. Zira şehirciliğin birinci derece vazi-fesi olan, ikamet ihtiyacını tatmin meselesi, jeomet-rin tabiî işi olamaz.

Şimdi m a d e m k i inşa san'atkârının veyahut ke-limenin yabancılığına rağmen söylemeyi tercih etti-ğim gibi mimarın b u r a d a baş rolü ve rejisörlüğü ü-zerine alması lâzımdır b e n de o n d a n iki şey istiye-ceğim: Evvelâ kendisi ile b e r a b e r çalışanların cüm-lesini iyi anlamasını ve bunun için d e onların gizli bulunan hüner ve kabiliyetleri h a k k ı n d a açık bir fikri olmasını ve bunları «Ensemble» heyeti umumi-ye dediğimiz külün lehine olarak kullanmayı bilme-sini kendisinden beklerim. Demek ki mimarın idare-cilik ve mühendislikten, bütün bu sahaların hakkını eksiksiz olarak verebilmesi için, anlamasını, iddiamı terketmemekle beraber, istiyorum. V e tekrar iddia-ma d ö n e r e k miiddia-mara bütün işleri yalnız başına yap-mak hakkını da vermiyorum.

(3)

zamanı-S t u t t g a r t

mız bu m ü m a n a a t ı icap ettirmektedir. Artık bu eski dertten kurtulalım... Şayet aldanmıyorsak, bugün g ö r d ü ğ ü m ü z başlangıçlardan iyi bir netice, istikbal-de üslûb istikbal-denebilecek birşey çıkabilir.

Halen görülen güzel şekillerden, bugünkü Ha-yatın vazettiği meselelerin ihtiyaca cevap verecek şekilde yapılmasını ve yeni inşaattan ortaya çıkan şekilleri kastettiğimin fazla söze hacet k a l m a d a n

an-laşıldığına eminim. Benim işaret etmek istediğim şey estetik inceliği ile zevk ve zekâ eseri olan «Neok-lasisizm» dir. Yoksa son z a m a n l a r d a yine sözleri geçmiye başlıyan lâkin geçici ve sönük bir mevcudi-yet gösterecek olan «Historismus» un son döküntü-lerini kast etmiyorum. Belki d e «Neoklasisizm» in en büyük hizmeti, d a h a kuvvetli ve d a h a müstakil bir devire zevkle yapılmış eserlerin bakiyesini d e v r ve teslim etmek olacaktır. Bu umumiyetle inşa san'a-tı için ve binaenaleyh şehir inşa san'asan'a-tı için d e ca-ridir. Zira, şehir çehresinde olduğu kadar, mimari-nin hiç bir kısmı ait olduğu devrin ifade ve hasılası olamaz.

Tecrübenin verdiği bu kaideye m a h c u p bir va-ziyette ittiba ediyoruz. Zira geçen senelerin ifade ve hasılası olarak gördüklerimiz vaziyetimizi yükselti-ci şeyler olmayıp birçok hallerde yüzümüzü kızartır. Şimdi şehirlerimizin veçhesi nasıldır ve d a h a elli se-ne evvel nasıldı? İki kelime ile her ikisinin de evsa-fını söyliyecek olursak: eskilerde sükûnet ve hakika-te uygunluk, yenilerde ise karışıklık ve tabiata uy-gunsuzluk görürüz.

Milletimiz k a l k ı n m a d a n evvel şehir sokakları-nın ifadelerinde sertlik ve şema yerine sık sık

sükû-net tesirine rastgelinirdi. Geçen asrın ortasından kalma şehiı kısımları, d ü m d ü z tevcih edilmiş sokak-ları ve aynı biçimdeki evleri ile, kâfi d e r e c e d e can sıkıcı bir halde kimsenin alâkasını çekmeden du-ruyorlar. Sönen b a r o k devrinin veyahut klasik dev-rin d e ifadesi olan güzellik tesirledev-rinden ne heyeti u-m u u-m i y e d e ve ne d e u-münferit inşaatta, artık eser kalmamıştır. Burada faideli olarak yalnız birşey gö-rüyoruz ki bu d a kat'î şekilde ihtiyaca uygunluk kay=

gusu ile sadelik ve fikir açıklığıdır.

Biraz d a h a geri gidip daha eski şehirlerin ana caddelerini tetkik edecek olursak, münferit

binalar-da sıhhatli ve tam bir âhenk gözümüze çarpar. Bu-na ilâveten de c a d d e heyeti umumiyesinin hacmen tanzim ve tertibinde bitmek tükenmek bilmiyen bir zenginlik görürüz. Burada münferit binaların heyeti umumiyeye tâbi olması ile sükûnet tesiri temin edil-miştir. Neticede heyeti umumiye de kuvvetli oldu-ğ u n d a n teker teker binalar da birbirinden farklı

olabilirler. Geçen asrın ortasında ise sükûnet tesiri aynı şekilde yapılmış inşaat ile elde edilmiştir. Lâkin ne olursa olsun her ikisinde de sükûnet tesiri vardır. F a k a t zamanımızda ne görüyoruz? H e r tarafın, her-şeyin birbirine benzemesine insan olduğumuz için fazla t a h a m m ü l edemiyeceğimiz gibi bu vaziyetin değişmesi san'at icabıdır da. H a y a t d u r m a d a n deği-şen bir mücadele o l d u ğ u n d a n kendikendisinin bir neticesi olmıyan şekli kabul etmez. Geçen asrın or-talarında kaba, şematik şekilde, bir örnek olan sü-kûnetinin narinleşmesine kızmak delilik olur. Lâkin bizim zavallı asrımız güzel olan vasatta sabit dura-maz, kendini çocuk gibi ve çılgıncasına ifrattan tef-rite atar.

Geçen asrın sonu bizim tek c e p h e d e n yüksel-memize sebep olmuştur. Bundan şu kanunu çıkara-bileceğimizi zannediyoruz: Muayyen bir istikamette yapılan tarakki başka istikamette tedenniyi mucip olur. Dünya bahtiyarlığı ve insan saadeti mecmuu daima aynıdır. Teknik tekâmül ruhî tedenniyi mu-cip olur. ve san'at kültürü ilmî m a l û m a t a yerini ve-rir. Bir uzvun fazla büyümesi diğerinin kâfi gıda al-mamasına bağlıdır, ifrat ve tefrite düşmeyin kara-rında kalabilmek insana ilâhlar tarafından pek ender bahşedilir. Bu harple b e r a b e r bitecek olan bu devir için herhalde keyfiyetin böyle olamıyacağını umu-yorum. (*)

Yeknasaklık evvelâ fazla bir tehalüfe yerini teıketti. Evvelâ bu tehalüf üslûp b a k ı m ı n d a n A l m a n rönesansında ve d e v a m etmekte olan klasikte kendi-ni göstermiştir. Heyeti umumiye ve talî kısımların ehemmİ3reti hakkında mevcut m ü p h e m bir fikir bu tehalüf arzusunda, kendini komşu mimariden ayır-m a k için, esası teşkil ediyor. Bu fikir doğru anlaşıl-dığı takdirde san'atta birliğe doğru gidilir. F a k a t herkesin herşeyde o l d u ğ u n d a n fazla beklemesi ile b u

(4)

fikrin basit bir tarzda ortaya çıkması san'atta birliği temine müsait değildi. B u n d a n dolayı sokaklarımız kalın köstekli ve altın yüzüklü bayağı insanlar gibi zevksizce yüklü şekilleri ile tıpkı kendini y e r d e n ye-re atan, gelen geçene sataşan deliler gibi bizi rahat-sız ediyorlar.

Üstelik bu tezyinat eşsiz bir kalabalıkla düşü-nülmüş ve tatbik edilmiştir. Sütunlar, kubbeler, kar-yatidler, cumbalar ve başlıklı kirişler sonra mermer, granit, bronz ve altın yaldızlar. Bütün bunların ka-sap ve tuhafiye dükkânlarının ö n ü n d e ne işi var? A l m a n rönesansınm fena misalleri bir t a r a f a bırakı-lacak olursa, evvelce herkesçe çok tabiî olan d u v a r sathının sert ve düzgün duruşundan, d u v a r vücu-dünü t a m a m e n m a h v e d e n müthiş bir rölyef dışarı çıkıyor.

Bu m u k a y e s e d e ne tabiat sahibi, a n ' a n e p r e s t mimarîye ve ne de inşa san atkârının dağınık ve ka-ba beceriksizliğine temas etmek istemiyorum. Lâkin evvelâ soysal ve hakikî ihtiyaçların sakin ve makul bir şekilde tatmini ile husule gelen neticelerin azal-dığına, saniyen d e her y e r d e hedef ve maksattaki vüzuhsuzluğun, ifrat ve mantıksızlığın günlük hâdise haline geldiğine dikkat nazarlarınızı çevirmenizi siz-den hususile rica ederim.

En büyük duygumuzun zamanımız bünyesine göre en elzem olan şeyin sarih bir şekilde bilinmesi olduğunu b u r a d a ikinci d e f a olarak itiraf ediyorum. Meselenin bu suretle talâkkisi size tatsız ve realist görünürse d e size yeni baştan başlamayı teklif eder-ken bu işte bir feragat bulunduğunu kabul ediyo-rum. Bununla b e r a b e r sadece elinden tutup ilerle-yebileceğimiz daimî bir a n ' a n e y e sahip olmadığı-mızdan, b u n d a n başka m ü m k ü n bir yol göremiyo-rum. Uyuşmaması icap eden her san'at «Realismus» un genç menbalarına z a m a n zaman muhtaçtır. Şe-hir inşa san'atı uyumuştu, şimdi tekrar idealist esas fikirlerin d a h a hoşa giden haline kendini kolayca

teslim etmekle biraz acele hareket edilmiş olunur. Mücadeleyi yapabilmeniz için lâzım olan kuvveti bize ancak mûtanın sağlam zemini ile temasımız tfe-min eder. A c a b a şehircilik için bu mûtalar nelerdir? Tabiî evvelâ tabiatın tesirlerinden insanın kendisini bir çatı altında, koruması lüzumu gelir ki bu da ika-met ihtiyacı şeklinde tezahür eder.

M a d e m k i insan bir «Zoon politikon» dır, yani yalnızlığı arzu etmiyen bir mevcudiyettir, içtimaî hayatın teşviki ile birbirine yakın bulunan birçok baraka ve evler vücuda getirir. B u n d a n da evvelâ kasaba ve d a h a sonra şehir m e y d a n a gelir. Şimdi iki kişi komşu olarak birbirlerine yakın bir yerde inşa-at yaparlarsa, bir evden diğerine bir de yol açarlar ki b u n d a n da ikinci esas ihtiyaç m e y d a n a çıkar: bu da irtibattır. Bu irtibat hakikaten herhangi bir ika-metgâh gurubunun ruhunu teşkil eder. Zira insan-ları komşu olmaya sevkeden beraberlik hissi, irtibat-sız tasavvur edilemez.

Bu iki kısım vasıtasıyla, yani ikametgâh v e yol ile, vücut ve ruh aynı z a m a n d a gösterilmiştir. İşte irtibat meselesinden mi yoksa ikametgâhtan mı baş-lanması lâzımgeldiği, bunların birinin diğerinden da-ha ehemmiyetli olduğunu kabul etmekle çıkar. Bu-rada irtibat meselesi veya ikametgâh meselesinden birinin d a h a ehemmiyetli olduğu kabul edilerek işe başlanabilir. Ben birinci yolu seçiyorum. Lâkin bu yolda y ü r ü m e k t e tereddüt ediyorum. Zira b e r a b e r alınması icabeden üçüncü birşey d a h a v a r : Bu da insanın içinde o t u r m a k ve hareket etmek istediği, insanların dışında yahut hiç olmazsa yer seçiminde onların tesirinden kurtulacak k a d a r müstakil olan, tarla, su, dağ, hava ve güneşi ile tabiattır.

Referanslar

Benzer Belgeler

dışına da seyrisferle kolayca irtibatlı olarak Adli- ye ve Belediye binaları oturtulur. Okul ve kilise binaları ise çok daha sakin mıntıkalara konulur. İhtiyaçlara göre

Mimarın vicdanı, yıkılmakta olan kültürün kurtarılmasının mimarın birinci vazifesi olduğunu; şayet mimar este- tiğin zevkleri içinde mest olup teknik meselelerin

Evvelâ tek katlı olan bu evin önü- ne bir metre genişliğinde şeritvari bir yeşil kısım koyalım Buna ilâveten bina inşaat derinliği olarak 7m.. ve gene aynı

Halet Çambel Osmaniye’ye gelerek beni dedektif gibi buluncaya ve “Kastabala’ya çimento fabrikası yapılıyor; bir şeyle yapmalıyız” deyinceye kadar..

raiti haiz ve zarif oldukları gibi ucuza da mal olmak- tadır. Bundan başka şehirlerin ortalarında bulunan ve vak- tile cephelerinden başka hiç bir şeye ehemmiyet vermeksizin

Toyota’nın Japonya’da sıfırdan inşa etmeyi planladığı akıllı şehirde evlerden sokaklara, trafikten kullanılan cihazlara her şey yeni teknolojilerle

Russian, Azerbaijani and English. The lexical lacunae are systematized and analyzed on the following groups: motivated and non-motivated lacunae. Motivated lacuna is connected

Merkezî hükûmet yeni teşkil ettirdiği vilayet alanında bulunan olumsuz koşullarla mücadele etmek için tecrübeli gördüğü yöneticileri atamaya çalışmış, ancak