• Sonuç bulunamadı

Yakın tarihin karanlık sayfaları:2:Meclis-i Mebusan'ın basılması ve Malta'ya nefyedilenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yakın tarihin karanlık sayfaları:2:Meclis-i Mebusan'ın basılması ve Malta'ya nefyedilenler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yakın Tarihin Karanlık sayfaları: 2

Meciis-i Mebusan’ın basılması

ve Malta ya nefyedılenler

Meclis başkan vekili Ab- dülazız Mecüi efendi padi­ şahla vuku bulan müiaüatı ve bilhassa padişahın halkı koyun sürüsü sayan zihni­ yet ve sözlerini anlatırken, mecliste kıyamet kopmuş­ tu. Bu sırada, meclis muha­ fız taburuna mensup bir yüz başı gelerek, henüz kürsü- 'de bulunan başkan vekilini

selâmlayıp:

— Efendim, demişti; bir İngiliz zabiti geldi, Rauf bey îe Kara Vasıf beyi istiyor.

Bu sözler, zaten müthiş bir galeyan ve kaynaşma i- çinde çalkanıp duran meclis te bir bomba gibi patladı. Asabiyet ve heyecanla yer­ lerinden fırlayan mebuslar, yumruklarını sika sika:

Vuralım, kıralım... tar­ zında bağıraşarak, köpürü­ yorlardı. Her kafadan bir ses çıkıyor, bir coşkunluk, bir gürültüdür gidiyordu.

Sonunda Yusuf Kemal bey, sinirleri yatıştıracak bir çare bulmak isteyerek, sesi­ ni yükseltti, bir şeyler söy­ ledikten sonra:

— Bu işde asıl kararı ve­ recek olan, Şüphe yok ki, Rauf beyin bizzat kendisi­ dir; deyince, Rauf bey de başkan vekiline hitabetti:

— Burada bir muhafız ta­ burumuz var. Emir verin va­ zifesini yapsın!

Fakat başkan vekili bunu yapamadı; dedi ki:

— Başkan Celâlettin Arif bey gitmeden önce, mecliste kan dökülmemesi için emir verdi.

Bunun üzerine Rauf bey de:

— Benim kararım var. Fa kat bu kararımı tatbik eder­ ken, arkadaşlarımın mütees eir olmamaları için

bekleYazan : -K A N D E M İ R D ö r t s a y ı s ü r e c e k o lan bu se ri yazı, a r k a d a ş ı m ı z K a n - d e m i r ’in y en i v e s i k a l a r l a h a z ır la d ı ğ ı b i r se r id ir . Y e n i T a r i h D ü n y a s ı « E s k i d e v ir ler» o l d u ğ u k a d a r , y a k ı n m a z i y e a i t h â t ı r a l a r a da s a y f a l a r ı n d a g e n i ş y e r le r v e r m e k t e d e v a m edecektir.

dim. Şimdi., diyerek Trab­ zon mebusu Ali Şükrü beye (1) döndü:

— Git İngiliz zabitine söy­

le; gelsin beni cebren alsın! alsın!

Ali Şükrü bey gitti ve şu haberi getirdi:

— Efendim, İngilizler te­ lefon ediyorlar; daha kuv­ vet istiyorlar.

Rauf bey tekrar Ali Şük­ rü beye:

— Git, dedi; söyle, mec­ liste kan dökmeğe sebep ol­ masınlar. Madem ki, beni is­ tiyorlar; «Müzakere halin­ de bulunan meclisten Rauf beyi cebren aldık» diye bir vesika yazıp imzalasınlar.

İngiliz zabiti bu teklifi derhal kabul ediyor, istenen vesikayı imzalayarak veri­ yor, Rauf bey de başkan

(2)

ve-kiline takdim ediyor ve Ka­ ra Vasıf beyle Ingilizlere teslim oluyor.

Acaba niçin böyle yapı­ yor? O sıraüa mebuslardan bazılarının da teklif ettikleri gibi, lngiliziere görünme­ den kaçmak imkânı varken, hattâ daha önce, meclis baş­ kanı Celâlettin Arif bey gibi ortadan kaybolmak ta pek â- lâmümkün iken, neden bile bile bu vaziyeti ihdas edi­ yor, düşmana teslim oluyor? Bu muammayı, daha doğru­ su bu «millî dâva uğruna kendi kendisini tarif edilmez bir felâketle feda etmek» kahramanlığının sebebini anlatmadan önce, taarruza uğrayan millet meclisinin â- kıbetini anlatalım:

Merhum Yunus Nadinin de dediği gibi, Rauf bey, (Ra uf Orbay) o zaman İstanbul- da Anadolunun en büyük, hattâ başlıca temsilcisi idi. Tevkifinden önceki son mec­ lis toplantısında dahi, bu temsilciliğini açıkça belirten sözler söylemekten çekin­ memişti. Ingilizler de zaten bunu böyle bildiklerinden, koskoca meclisten onunla, en yakın mücadele arkadaşı Kara Vasıfı alıp götürmüş­ lerdi.

Fakat, meclis uğradığı bu taarruz, yediği bu darbeden sonra, üyelerinin çoğunluğu serbest bırakılmış bulunma­ sına rağmen, artık meclislik- ten çıkmıştı.

Esesan, Biraz sonra anlata­ cağımız veçhile, Rauf Orbay- ın da kendisini feda etmek su retiyle, güttütü gaye ve iste­

diği netice bundan ibaretti. Bu sebeple meclis 16 Mart­ tan sonra,ancak bir defa, o da teşehhüt mikdarı toplan­ mış, bunda da, uğradığı ta­ arruzu kısaca protesto ede­ rek, dağılmıştı.

Osmanlı mebuslar mecli­ sinin bu son oturumu, 18 Mart Perşembe günü yapıl­ dı. Başkan Celâlettin Arif bey, hâlâ meydana çıkmadı- 344

ğmdan, başkanlık mevkiin­ de birinci başkan vekili Hü­ seyin Kâzım bey vardı. Bir önceki zabıt okunduktan son ra, Sinop mebusu doktor Rı­ za Nur beyle, aralarında Er­ zurum mebusu Hüseyin A v- ni, Bolu mebusu Tunalı Hil­ mi, Gümüşhane mebusu Ze­ ki, Trabzon mebusu Hüsrev beylerin de bulunduğu 17 mebusun verdiği şu takrir okundu:

«Harb-i umuminin mem­ leketimiz hakkında pek nâ müsait şartlar dahilinde so­ na erişi hasebiyle, elim bir tarihî vazife ifasına davet o- lunan meclis-i meb’usan, son defa makarr-ı hilâfet ve sal tanat-ı seniyyede ahval-i fevkalâde tahaddüs etmesi ve meşrutiyetle idare olunan memleketlerin hepsinde mil let vekillerine temin edilen masuniyet ve muafiyetler­ den vekayiin ilcasiyle mü- tenezzi olması sebebiyle, meb’usluk vazifelerinin i- caplarını memleketin bu günkü vaziyetiyle telif imkâ­

nından mahrum kalmıştır. Her şeyden evvel, fikir hür­ riyeti ve vicdan istiklâline vabeste olan bu mukaddes Vazifenin emniyetle yap’l- rrnsma imkân verecek bir hal ve vaziyetin tahassülünü bekliyerek. umumî tonlantı ların te’hirini teklif ederiz.»

Bu tarihî teklifin okun- ma<ndan sonrai çoM heye­ canlı ve mütessir bir halde, titreye titreye kürsüye çıkan Sinop meb’usu ve takrir sa­ hibi doktor Rıza Nur bey, tarihin eşiğinde son dakika­ sını yaşayan Osmanlı me­ buslar meclisinin kubbesi al tmda çmlavan son sözlerini şöyle söyledi:

«— Arkadaşlar!.. Mühim bir an-ı tarihi yaşıyoruz. Bu devlet ve millet, bu zamana kadar böyle büyük bir mu­ sibete duçar olmamıştı. Os­

manlI payitahtı ve İslâm da- rülhilâfesi bu gün ecnebi devletlerin müsellâh işgali altına geçmiş bulunuyor. Bu

nu icabettirecek hiç bir hal ve sebep yoktur. Osmanlı meclis-i meb’usanı tecavüze uğradı. Meb’us arkadaşla­ rımızdan Rauf, Kara Vasıf, Faik ve Şeref beylerle Nu- man -usta- efendi meclis-i meb’usandan işgal kuvvet­ leri tarafından cebren alınıp tevkif edildiler.

Bu hal, hukuk-u esasiye düvele tamamiyle muhalif­ tir. Kayıtsız şartsız vicdan ve fikir hürriyetine malik olmayan bir meclis-i meb’u- sanın serbestçe kararlar ver­

mesi mümkün olamıyaca- ğından, millet vekillerinin masuniyetine karşı yelteni­ len bu tecavüzü, şiddetle pro testo ediyoruz. Bu protes­ tomuzun bütün dünya teşrii heyetlerinin ve bilhassa bil­ cümle parlamentoların anası olan büyük Britanya parla­ mentosunun ve bu gibi tari­ hi vakalara defalarca sahne olmuş olan Fransız ve İtal­ yan parlamentolarının ku­ laklarına vasıl olmasını te­ menni ederiz.

Bu gün, üstümüzde bulu­ nan millî vazifeyi ifaya, ya­ zık ki, ancak bu derece kaa- diriz. İşte bu sebeplere bi­ naen, verdiğimiz takrirle bir teklifte bulunuypruz. Bu takririmizi millî bir vesika olarak tarihe tevdi ediyo­ ruz.»

Doktor Rıza Nur beyin bu heyecanlı sözleri, zaten he­ yecan halinde bulunan mec­ lisi büsbütün heyecanlan­ dırmış; bu millî bir felâketin derin ıstırabı şeklinde içlere akmıştı.

Takrir, derin bir matem havasının sessizliği içinde, çoğunlukla kabul edildi ve bununla birlikte, Osmanlı meb’uslar meclisi de, artık tarihin derinliklerine ema­ net edilmiş oldu.

(1) Büyük Millet Meclisi­ nin ilk devresinde, Ankarada

Giresunlu meşhur Topal Os- manın canına kıydığı zattır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu motiflerin teşkil etti- ği süsler sade ve saf motifleri haiz olup bunlar büyük gale- ride daha orijinal bir şekilde tezahür etmektedir: Yazıha- neler, büyük bilet salonu,

Hulâsa, memleketimizde bazı ecnebi m i - marlarının yaptıkları bellibaşlı binaların çok pahalıya malolmasından başka hiçbir meziyet kazanamamış olması

ve TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Burdur Mebusu İsmail Suphi Soysallıoğlu, İçel Mebusu Ali Sabri, Bolu Mebusu Tunalı Hilmi, Kütahya Mebusu Ragıp, Antalya

64 Bunun üzerine Mustafa Lütfi Bey, Nihat Paşa hakkında verdiği sual takririnin Müdafaa-i Milliye Vekâletinden istizaha dönüştürülmesi teklifinde bulunmuşsa da

16 Eylül 1931’de Yayı nladı ğı“İ nkı lâbı n İ stediğ i Mektep” baş lı klıyazı sı nda Alfred Thfery’nin ‘Terbiye Hakkı nda Mülahazalar’ adlı kitabı ndan inkı lâp

Sâbit, Dersim mebusu Feridun Fikri, Afyonkarahisar mebusu Kâmil, Gümüşhane mebusu Ze­ ki, Bursa mebusu Necati Mer­ sin mebusu Besim, Ordu mebu­ su Faik, Erzurum

Koca beresi, kalın boyun atkısı, koca papuçlart, ça­ tık kaşları, ok gibi bakışları öfkeyle hep ileriye bakan Ekrem Reşit Rey vardı; Cemal Nadir

Lignin tarafından UV ışığının absorplanması, serbest radikal oluşumuna neden olur.Bu radikaller, ligninin ve selülozun oksijen varlığında depolimerizasyonuna yol