• Sonuç bulunamadı

DEVLET DEVRIM. EMEK "'l yay1nlar1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DEVLET DEVRIM. EMEK "'l yay1nlar1"

Copied!
176
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ll

DEVLET

VE

DEVRIM

�EMEK

"'l

yay1nlar1

(2)

V. İ. LENİN

DEVLET

ve

DEVRiM

Çeviren : Mehmet KAYA

EMEK YAYlNLARI Posta Kutusu 1 181 Sirkeci - İ STANBUL

(3)

e Emek Yayınları, bilimsel dizi : 1

e Bu kitap Almanca - İ ngilizce basımları karşı­

laştırılarak; düzenlenmiş 1 976 Mart ayında Erenler Matbaasında dizilip, Dayuran Mat­

h aasında basılmıştır.

(4)

DEVLET VE DEVRİM

Birinci Baskıya Önsöz

DEVLET SORUNU, günümüzde, teoride oldu­

ğu gibi, pratikte de özel bir önem kazanmaktadır.

Emperyalist savaş, tekelc i kapitalizmin tekelci dev­

let kapitalizmi haline dönüşmesi sürecini büyük ölçüde hızlandırıp yoğunlaştırdı. -Kudretli kapi­

talist grupmanlad a durkadan daha sıkı bir biçim­

de aynılaşan- devletin çalışan yığınlar üzerindeki korkunç baskısı, gi tgide daha korkunç bir hal alı­

yor. Gelişmiş ülkeler - ,,c ephe gerilerb nden söz ediyoruz bu ülkelerin-, işçiler için askeri angar­

ya kampları haline geliyorlar.

Uzayan savaşın tarifsiz sefaleti ve hayaleti yı­

ğınların durumunu dayan ılm az bir hale getiriyor, öfkelerini arttırıyor. Açıkça görülüyor ki, bir ulus­

lararası p roleterya devrimi olgunlaşmaktadır. Bu devrimin devlet karşısındaki tutumu, pratik bir önem kazanıyor.

Onlarca yıllık nispeten barışçı bir evrim sü­

resinde birikmiş bulunan oportünizm unsurları

-3 -

(5)

bütün dünyanın resmi sosyalist partileri içinde egemen durumda bulunan bir sosyal-şovenizm akı­

mı yaratmıştır. Bu akım (Rusya'da Plekhanof, Potressof, Breşkovskaya, Rubanoviç, sonra az bu­

çUk örtülü bir biçimde Çereteli, Çernof ve şüre­

kası, Almanya'da Scheideman, Legien, David ve başkaları; Fransa ye Belçika'da Renandel, Gues­

de, Vandervelde; İngiltere'de Hyndman ve Fabi­

anlar vb. vb.) sözde sosyalist, pratikte şoven olan bu akım, «Sosyalizm önderlerinin», sadece «kendi»

milli burjuvazilerinin değil, ayrıca «kendi» dev­

letlerinin de çıkarlarına alçakça ayak uydurmala­

rıyla karakterize edilir; çünkü büyük devletler denilen devletlerin çoğu, uzun zamandır, birçok küçük ve güçsüz halkları sömürüp köleleştiriyor­

lar. Emperyalist savaş, aslında bu cinsten bir yağ­

manın sürdürülmesi ve paylaşılması için yapılan bir boğuşmadır. Çalışan yığınları, genel olarak burjuvazinin, özel olarak emperyalist burjuvazi­

nin baskısından kurtarma mücadelesi, «devlet»

hakkındaki oportünist önyargılara karşı bir müca­

deleden ayrılamaz.

Her şeyden önce Marks ve Engels'in devlet üzerindeki doktrinlerini ,inceleyecek ve özellikle bu öğretinin unutulmuş, ya da oportünistıer tara­

fından tahrif edilmiş yönleri üzerinde duracağız.

Sonra, özel surette, bu tahrifatların başta gelen sebebi, bu günkü savaş esnasında utanç verici bir politik iflasa uğrayan 2. Enternasyonalin ( 1889 , - 1914) en ünlü şefi Karl Kautsky'yi inceleyece­

ğiz. Nihayet, 1905 ve özellikle 1917 Rus ihtilalleri deneyinden çıkarılması gereken en önemli sonuç-

(6)

ları ortaya koyacağız. Şu anda ( 1917 Ağustos'unun başı) , 1917 ihtilalinin (Şubat ihtilali) gelişmesi­

nin birinci evresini tamamladığını goruyoruz;

ama, genel olarak, bu devrimin tümü, ancak ve ancak, emperyalist savaşın dağuracağı proleter sosyalist devrimler zincirinin bir halkası olarak kavranabilir. Öyleyse, proleter sosyalist devrimin devlet karşısındaki tutumu sadece pratik-politik bir önem kazanmakla kalmaz, ayrıca acil bir ak-·

tüalite karakterine de bürünür; çünkü aslında söz konusu olan, yığınları, çok yakın bir gelecekte ser­

maye boyunduruğundan kurtulmak için yapmala­

rı gereken şey üzerinde aydınlatmaktır.

Ağustos 1917 Yazar

İKİNCİ BASKlYA ÖNSÖZ

BU İ Kİ NCİ BASKI, birinci baskıya hemen hemen uygundur. Sadece, ikinci bölüme üçüncü parağraf eklenmiştir.

Moskova,.

17 Aralık 1918 Yazar

-5-

(7)

BÖLÜM 1

SlNlFLI TOPLUM VE DEVLET

1. UZLAŞMAZ SINIF ÇELİŞMELERİNİN ÜRÜNÜ OLARAK DEVLET

GEŞMİŞTE birçok devrimci düşünürlerin ve ezilen sınıfların kurtuluş mücadelesi liderlerinin doktrinlerinin defalarca başına gelen şey, bugün Marks'ın doktrini başına geliyor. Egemen sınıflar, sağlıklarında, büyük devrimcileri ardı arkası gel­

mez amansız cezalarla mükafatlandırırlar; dok­

trinlerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en namussuz yalan ve iftira kampanyalarıyla karşılar­

lar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zarar­

sız azizler haline getirmeye, söz uygun düşerse, evliyalaştırmaya, ezilen sınıfları «teselli etmek» ve onları aldatmak için isimlerini bir hale ile süsle­

meye çalışırlar. Böylece, onların devrimci dak­

trininlerinin gerçek özü unutturulur, basitleştiri­

lif ve devrimci keskinlikleri törpülenir. Bugün, bur­

juvazi ve işçi hareketinin oportünistleri, Marksiz- - 7 -

(8)

min özünü bozmak, onu «işe yarar» bir duru­

ma getirmek konusunda işbirliği halindedirler.

Doktrinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutu­

luyor, siliniyar ve değiştiriliyor. Burjuvazi için ka­

bul edilebilir ya da öyle görünen ne varsa, ön pla­

na çıkarılıyor ve övülüyor. Bugün bütün sosyal­

şovenler, sözüm ona "marksist»tirler. Ve daha düne kadar marksizimn kökünü kazıma işinde uz··

manlaşmış burjuva Alman profesörleri, şimdi bir soygun savaşının yürütülmesi için son derece de iyi örgütlenmiş bulunan işçi sendikalarını eğitti­

ğini iddia ettikleri bir «Milli Alman» Marks'tan gitgide daha sık söz ediyorlar.

Bu şartlar altında, marksizmin tahrifatının bu derece yaygın olduğu günümüzde, ilk görevi­

miz Marks'ın devlet konusundaki doktrinin ger­

çek özünü yeniden canlandırmaktır. Bunun için de, bizzat Marks ve Engels'in eserlerinden uzun bölümler almak zorunlu bir şey olacaktır. Şüp­

he yok ki, bu uzun bölümler, metnimizi ağırlaş­

tıracak ve onun akıcılığını arttırmayacaktır. Ama, bu bölümleri olmaktan vazgeçmek imkansız bir şey­

dir. Okuyucunun, bilimsel sosyalizmin kurucula­

rının düşünceleri ve bu düşüncelerin gelişimi hak­

kında bağımsız ve tam bir görüşe varabilmesi için.

bugün gündemde bulunan «kautskizm,, tarafın­

dan bu düşüncelerin nasıl tahrif edildiğini belge­

lere dayanarak göstermek ve ortaya koymak için, Marks ve Engels'in eserlerinin devlet konusun­

daki kısımlarının, hiç değilse en önemli parçala­

nnın bütünü, mümkün olduğu kadar tam olarak aktarılmalıdır.

-8-

(9)

Friedrich Engels'in altıncı bir baskısı 1894'de Stuttgart'da yayınlanmış bulunan ve en yaygın eseri olan Ailenin, ' Özel Mülkiyertin ve Devletin Kökeni•ncten başlıyalım. Bölümleri Almanca asıllarına göre tercüme etmemiz gerekecek; çün­

kü Rusça çeviriler, çok sayıda olmalarına rağmen, ya eksik ya da çok hatalıdırlar.

Engels, tarihi çözümlemesini özetlerken şöy­

le diyor:

«Devlet topluma dışardan zorla kabul ettiril­

miş bir güç değildir. Hegel'in ileri sürdüğü gibi,

«ahlak fikrinin gerçeği», «aklın imgesi ve gerçe­

ği» de değildir. Devlet, toplumun, gelişmesinin belirli bir aşamasındaki ürünüdür. Bu, toplumun, önlemekte yetersiz bulunduğu uzlaşmaz karşıtlık­

lar biçiminde bölündüğünden, kendi kendisiyle çözümlenmez bir çelişme içine girdiğinin itirafı­

dır. Ama, karşıtlıkların, yani karşıt ekonomik çı­

karlara sahip sınıfların, kendilerini ve toplumu, verimsiz bir mücadele içinde eritip bitirmemeleri için, görünüşte toplumun üstünde yer alan, çatış­

mayı hafifletmesi, «düzen, sınırları içinde tutma­

sı gereken bir güç ihtiyacı kendini kabul ettirir.

İşte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve gitgide ona yabancılaşan bu güç, devlettir. »

(6. Almanca baskı, s. 177 - 178).

Burada, marksizmin, devletin tarihi rolü ve anlamı . üzerindeki temel fikri bütün açıklığıyla ifade edilmiş bulunuyor. Devlet, sınıf çelişmeleri­

nin uzlaşmaz olmaları olgunun ürünü ve belirti­

sidir. Nerede sınıflar arasındaki çelişmelerin uz- -9-

(10)

laşması objektif olarak mümkün değilse, orada devlet ortaya çıkar. Başka bir deyişle, devletin varlığı, sınıf çelişmelerinin uzlaştırılamaz olduğu­

n un delilidir.

Marksizmin tahrifatı, işte bu en önemli ve te­

mel nokta üzerinde başlar ve başlıca iki yönde ge­

lişir.

Bir yanda, karşı çıkılınası mümkün olmayan tarihi olguların baskısı altında , nerede sınıf sınıf çelişmeleri ve sınıf mücadeleleri varsa, ancak ora­

da devletin var olduğunu kabul etmek zorunda kalan burjuva ve özellikle küçük-burjuva ideolog­

lar, devlet'i, sınıflararası bir uzlaştırma organı olarak ortaya çıkartacak biçimde, Marks'ı ,,tashih»

ederler. Marks'a göre, eğer sınıflararası uzlaşma mümkün olsaydı, devlet ne ortaya çıkabilir, ne de devam edebilirdi. Bol bol Marks'tan söz eden dar­

kafalı küçük-burjuva profesör ve yazarıara göre, devletin rolü, sınıfları uzlaştırmaktır. Marks'a gö­

re, devlet, bir sınıf e•gcnıenliği örgütü, bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki baskı iirg·titüdür. Sınıf­

lar arasındaki çatışmayı ha1'Hitıt.tımk, bu haskıyı meşrulaştırıp garantiye bağlııyıııı lılr udUzcn»ln icadıdır.

Küçük-burjuva politikacılal'ıııııı flkl'lllc göre, düzen, sınıfların uzlaşmasıdır, yolum blr sınıfın başka sınıf tarafından ezilmesl do�ll ; çatışmayı hafifletmek, uzlaştırmak demektir, yoksa zalimle­

ri devirmek için mücadele eden ezilen sınıfların ellerinden bazı savaş araç ve taktiklerini çekip al­

mak değil.

- 1 0 -

(11)

Böylece, 1917 devriminde (Şubat devrimi) , dev­

letin anlamı ve rolü meselesi, pratik bakımdan acil bir eylem sorunu, üstelik bir yığın eylemi so­

runu olarak bütün genişliğiyle ortaya çıktığı za­

man, Devrimci Sosyalistlerle Menşeviklerin hepsi, hemen ve gözlerini kırpmadan, sınıfların devlet tarafından «Uzlaştırılmasi» küçük-burjuva teorisi­

ne dört elle sarıldılar. Bu iki partideki politika adamlarına sayısız önerge ve makalelerin hepsi, bu küçük-burjuva ve dar kafalı «Uzlaştırma» te­

orisinin etkisini taşır. Devletin, kendi karşıtıyla (kendisine hasım olan sınıfla) uzlaşması müm­

lı::ün olmayan belirli bir sınıfın, egemenlik örgütü olması, küçük-burjuva demokrasisinin asla anla­

yamadığı bir şeydir. Bizim Devrimci Sosyalistleri­

mizle Menşeviklerimizin devlet karşısında takın­

dıkları tutum, onları asla Sosyalist değil (bunu biz Bolşevikler hep ispatladık) , sözde-sosyalist la­

fazaı;ılık meraklısı küçük-burjuva demokratları olduklarını gösteren en açık delilidir.

Öte yandan, marksizmin, çok daha ince olan·

«kautsky» tahrifatı var. Burada «teorik olarak», ne devletin bir sınıf egemenliği örgütü olduğuna karşı çıkılır, ne de sınıflar arasındaki çelişmele­

rin uzlaşmaz olduğuna. Ama şu olgu gözden ka­

çırılır, ya da üstü örtülür: Eğer devlet, sınıflar arasındaki çelişmelerin uzlaşmaz olduğu gerçeğin­

den doğduysa, eğer toplumun üzerinde ve «Ona gitgide yabancılaş'an» bir güç ise, açıktır ki, sade­

ce şiddetli bir devrim olmaksızın değil, ayrıca ege­

men sınıf tarafından yaratılmış bulunan ve içinde o «yabancı» karakterin maddeleştiği devlet ikti-

-ll-

(12)

dan aygıtı da ortadan kaldırılmaksızın, ezilen sı­

nıfın kurtuluşu imkansızdır. Teorik bakımdan bütünüyle açık olan bu sonucu, daha sonra gerece­

ğimiz gibi, Marks, devrimin görevlerinin somut tarihi tahlilinden mükemmel bir açıklıkla çıkar­

mıştır. Ve işte Kautsky'nin . . . unutup tahrif etti­

ği şey de bu sonuçtur-açıklamamızın devamında bunu ayrıntılı olarak göstereceğiz.

2. ÖZEL SİLAHLI ADAM MÜFREZELERİ, HAPiSHANE vb.

« . .. DEVLET, eski gentilice (aşiret veyaalan) örgütlerneye göre, ilkin uyruklarının toprağa göre dağılmasıyla karakterize edilir . . . >> diye devam edi­

yor Engels.

Bu dağılım bize «tabii» görünür, ama aşiret­

ler, ya da klanlar itibariyle eski örgütlenmeye karşı uzun soluklu bir mücadeleyi zorunlu hale getirmiştir.

« . . .İkinci olarak, bizzat silahlı güç halinde

örgütlenen, halkla artık doğrudan doğruya aynı şey olmayan bir kamu gücü kuruluşu gelir. Bu özel kamu gücü zorunludur, çünkü, sınıflara bö­

lünmeden sonra, halkın özerkli bir silahlı örgüt­

lenmesi imkansız duruma gelmiştir . . . Bu kamu gücü her devlette mevcuttur; sadece silahlı adam­

lardan değil, ayrıca bunun maddi eklerinden, gen­

tnice toplumun bilmediği hapishaneler ve her tür­

ı ü ceza kurumlarından meydana gelir . .. ıı

Engels, toplumdan doğan, ama onun üstünde - 12 -

(13)

yer alan ve gitgide ona yabancılaşan ve devlet denilen bu «güç » kavramını geliştirir. Bu güç, başlıca neye dayanır? Elleri altında hapishaneler vb. bulunan özel silahlı adam müfrezelerine.

özel silahlı adam müfrezelerinden söz etmek hakkına sahibiz; çünkü her devlete özgü kamu gücü, silahlı halka, «halkın kendi silahlı örgüt­

lenmesi» ile, «artık doğrudan doğruya aynı şey değildir. »

Bütün büyük devrimci düşünürler gibi, Engels bilinçli işçilerin dikkatini, yaygın burjuva darka­

falılığına en az dikkate değer, en alışılmış görü­

nen ve sadece katı değil, taşıaşmış denebile­

cek önyargılar tarafından onaylanmış bulunan şey üzerine çekmekte kusur etmez. Sürekli ordu ve polis, devlet gücünün başlıca baskı aletleridir;

ama başka türlü nasıl olabilirdi?

Engels'in hitap ettiği ve yakından ne bir tek büyük devrim yaşamış ve ne de görmüş bulunan 19. Yüzyıl sonu Avrupalılarının büyük çoğunluğu için, başka türlü olamazdı. Onlar, «halkın kendi silahlı örgütlenmesi»nin ne olduğunu hiç mi hiç anlıyamazdılar.

Toplumun üzerinde yer alan ve ona yabancı­

laşan ö1:el silahlı adam müfrezeleri ( polis, sürekli ordu) zorunluğunun neden ortaya çıktığı sorusu­

na, batı Avrupa ülkeleri ve Rusya'daki dar kafalı filisterler, Spencer ya da Mikhailevski'den (Kita­

bın ı 971 basımlı İngilizce baskısında Mikhailevski ismi yoktur. Yayınevi. ) alınmış ve toplumsal ha­

yatın artan karmaşıklığı, görevlerdeki farklılaşma üzerinde duran kısaca cevap vermek eğiliminde­

dirler.

- 13 -

(14)

Bu cevap «bilimsel» açık bir gorunuşe sahip­

tir; asıl önemli olanı: toplumun, birbirine aman­

sızca düşman sınıflar halinde bölünüşünü gölgede bırakarak, cahil halkı mükemmelen uyutur.

Toplumun bu sınınara bölünüşü olmasaydı,

«halkın kendi silahlı örgütlenmesi», sopalarla silahianan bir maymun sürüsünün ilkel örgütlen­

mesi, ya ilkel insan, ya da kalanlar halinde bir­

leşmiş insanların ilkel örgütlenmesinden, karma­

şıklığı, tekniğinin yüksek seviyesi vb. ile ayrılırdı;

ama mümkün olurdu.

Şimdi bu imkansızdır; çünkü uygar toplum düşman sınıflar halinde bölünmüştür; düşman sınıfların «kendi» silahlanması, aralarında silah­

lı bir mücadele sonucunu verebilir. Devlet meyda­

na çıkar, özel bir güç, özel silahlı adam müfreze­

leri meydana getirir; ve her devrim, devlet aygıtı­

nı tahrip ederek, egemen sınıfın kendisine hizmet eden silahlı adam müfrezelerini yeniden kurmak için nasıl gayret ettiğini, ezilen sınıfınsa, sömü­

rücülere değil, sömürenlere hizmet etmeye yete­

nekli bu türlü yeni bir örgüt kurmak için nasıl çabaladığını bize en açık bir biçimde gösterir.

Aktarılan parçada, Engels, her büyük devri­

min pratik olarak, somut olarak ve bir yığın eyle­

mi ölçüsünde ortaya koyduğu sorunu, yani «Özel»

silahlı adam müfrezeleriyle, <<halkın kendi silah­

lı örgütlenmesi» arasındaki ilişkiler sorununu, teorik olarak koyuyor. Bu sorunun, Avrupa ve Rus devrimleri nedeniyle somut olarak nasıl ay­

dınlandığını göreceğiz.

14 -

(15)

Ama, gene Engels'in açıklamasına dönelim.

Engels, bazan, örneğin Kuzey Amerikanın ba­

zı bölgelerinde, bu kamu gücünün zayıf olduğu­

nu (Kuzey Amerika'nın, emperyalizm-öncesi dö­

nemde, özgür kolon'un ağır bastığı bölgeleri-ka­

pitalist toplumda çok ender bir istisna-söz konu­

sudur) , ama, genel bir tarzda, güçlendiğini göste­

rir.

«Devlet içindeki sınıf çelişmeleri belirginleşti­

ği ve sınır devletler daha büyük ve daha kala­

balık bir duruma geldiği ölçüde, onun da güçü arttırılır; - daha çok, sınıf mücadeleleri ve fetih rekabetinin, kamu gücünü, bütün toplumlu, hat­

ta devleti yutmakla tehdit edecek derecede arttır­

mış bulunduğu bugünkü Avrupamızı düşüne­

lim . .. »

Bu satırlar, en geç, doksan yıllarının başında.

yazılmıştır. Engels'in son önsözü 16 Haziran 1891 tarihini taşır. Bu çağda, emperyalizme J.7Öneliş - trostlerin mutlak eğemenliği, büyük bankaların kudreti, büyük sömürge politikası vb. Fran­

sa'da yeni başlamıştı; Kuzey Amerika ve Al­

manya'da henüz başlamak üzereydi. O zaman­

dan beri, «fetihler rekabeti» bir dev adımıyla ge­

lişti; öyle ki, 1910'dan az sonra, yeryüzü ve ccra­

kip fatihler», yani büyük soyguncu devletler ara­

sında tamamen paylaşılmış bulunuyordu. O za­

mandan beri kara ve deniz silahlanması korkunç bir biçimde arttı; ve, İngiltere'nin ya da Alman­

ya'nın dünya üzerindeki eğemenliği ve ganimet paylaşmak için yapılan 1914 - 1917 yağma savaşı esnasında, aç gözlü bir devlet iktidarı, toplumun

- 1 5 -

(16)

bütün güçlerini «yuttu»; o dereceki, topyekün bir yıkım eşiğinde bulunuluyordu.

Engels daha, 1891'de, «fetihler rekabeti»nin, büyük devletlerin dış politikasındaki bellibaşlı ayırdedici çizgilerden biri olduğunu göstermesini bilmişti. Oysa, 1914-191 7'de, aşırı derecede şid­

detlenmiş bulunan bu rekabet, emperyalist bir savaşa yol açtığı bir anda, sosyal-şovenizm kopuk­

ları, «vatan savunmasın, «CUmhuriyetin ve devri­

min savunması», vb. üzerine parlak sözlerle, «ken­

di» burjuvazilerinin soyguncu çıkarların savun­

masını maskeliyorlar!

3. EZiLEN SlNlFlN SÖMÜRÜLMESİ ADETİ OLARAK DEVLET

TOPLUMUN üzerinde yer alan özel bir kamu gücünü beslemek için, vergiler ve devlet borçlan gerekli hale gelir.

Engels şöyle yazıyor:

«Kamu gücünü ve vergileri ödetmek hakkını kullanan memurlar, toplumun organları olarak, toplumun üzerinde yer alırlar. Gentilice örgütlen­

me organlarına gösterilen içten gelme saygı, me­

murlara karşı da bu saygının gösterildiğini var­

saysak bile, onlara yetmez . . . Onların otoritesini, onlara bir kutsallık ve özel bir dokunulmazlık ka­

zandıran olağanüstü kanunlarla sağlama bağla­

mak gerekir. . . En bayağı polis memuru, gentilice toplumdaki bütün organizmaların bir arada sa-

- 16 -

(17)

hip olduklarından ç:ok «Otorite» sahibidir; ama en güçlü prens, en büyük devlet adamı, ya da uy­

garlığın en büyük askeri şefi, en küçük gentilice şefin sahip olduğu içten gelme ve söz götürmez saygıyı kıskanabilir . .. »

Devlet iktidarının organları olarak memur­

ların imtiyazlı durumu sorunu, böylece konmuş bulunuyor. Aslolan, onları toplum üzerine koyan şeyin ne olduğunu bilmektir. Pratikte bu teori me­

selesinin, Paris Komünü tarafından 187l'de nasıl çözülmüş ve Kautsky tarafından 1912'de gerici bir anlayış ile nasıl gürüıtüye getirilmiş olduğunu göreceğiz.

« . . . Devlet, sınıf karşıtlıklarını freniemek ih­

tiyacından doğduğuna, ama aynı zamanda, bu sınıfların çatışması ortasında doğduğuna göre, kural olarak en g;üçlü sınıfın, ekonomik bakımdan egemen olan ve bunım sayesinde politik bakımdan da egemen sınıf durumuna gelen ve böylece ezi­

len sınıfı boyunduruk altında tutmak ve sömür­

mek için yeni araçlar kazanan sınıfın devletidir . . . » Antik devletle feodal devlet, kölelerle serflerin sö­

mürülmesi organı oldular; ama sadece onlar değil,

«modern temsili devlet de, ücretli çalışmanın ser­

maye tarafından sömürülmesi aletidir. Bununla birlikte istisnai olarak, mücadele halindeki sınıf­

larm denge tutmaya çok yaklaştıkları öyle bazı dönemler olur ki, devlet gücü, sözde aracı olarak, bir zaman için bu sınıfıara karşı belirli bir bağım­

sızlık durumunu muhafaza eder . . . » Yani, ı 7. ve 18.

Yüzyıllar, Fransa'da Birinci ve İkinci İmparator-

- 17 - F : 2

(18)

luğun Bonapartizmi gibi, Almanya'da Bismarck rejimi gibi.

Buna, Sovyetlerin küçük - burjuva demok­

ratlar tarafından yönetilmeleri nedeniyle henüz yeteri kadar güçlü olmadığı bir anda, devrimci proJetaryaya zulmetmeye başladıktan sonra, Cum­

huriyetçi Rusya'daki Kerenski hükümeti gibi diye ekleyeceğiz.

Engels, «Zenginlik, iktidarını demokratik cumhuriyette, dolaylı, ama o kadar da emin bir biçimde gösteriyor» diy8 devam ediyor; yani : ilk olarak, «memurların düpedüz rüşvet yemesi»

(Amerika), ikinci olarak da, «hükümetle borsa arasındaki ittifak » (Fransa ve Amerika) aracıyla.

Bugün, hangisi olursa olsun, bütün demokra­

tik cumhuriyetlerde, emperyalizm ve bankalar egemenliği, zenginliğin sınırsız gücünü savunmak ve kullanmak için yararlanılan bu iki aracı, ender bir sanat haline getirecek kadar · ((geliştirildi».

Eğer, örneğin, Rusya Demokratik Cumhuriyetinin daha ilk aylarında, ,,sosyalistler»'in - Devrimci Sosyalistlerle MenşevikJer - burjuvazi ile koalis­

yon hükümeti için içindeki evliliklerinin, deyim yerindeyse, balayı esnasında, Bay Palçinski, kapi­

talistleri tedirgin etmeyi ve onların tekerine taş koymayı, askeri siparişler yoluyla devlet hazinesi­

ni yağmalarını frenlerneyi gözeten bütün tedbir­

leri baltalamış ve daha sonra bakanlıktan çıkmış

«Ve tabii yerine tamamen ayni bir başka Palçins­

ki gelmiş» olan bay Palçinski, eğer kapitalistler tarafından yılda 120.000 ruble 12.000 sterlin tutan

- 18 -

(19)

bir arpalıkla «mükatatlandırılmış» ise, bu nedir?

Dolaysız rüşvet mi, dalaylı rüşvet mi? yoksa hü­

kümetle kapitalist sendikalar ( tröstler) arasında bir ittifak, ya da «sadece» dostça ilişkiler mi? Çer­

nof ve Çereteli'lerin, Avsentief ve Skobelef'lerin aynadıkları rol nedir? Devlet hazinesine el uzatan milyonerierin «dolaysız,, müttefikleri midirler, yoksa sadece dalaylı müttefikleri mi?

Demokratik Cumhuriyette «Zenginlik»in sınır­

sız gücü daha emindir; çünkü artık, kapitalizmjn politik zaafındaki kusurlara bağımlı değildir. De­

mokratik Cumhuriyet, kapitalizmin mümkün olan en iyi politik biçimidir; esasen sermaye, Demok­

ratik Cumhuriyeti (Palçinski, Çernof, Çereteli ve kumpanyası aracılığıyla) ele geçirdikten sonra, iktidarını öyle sağlam, öyle emin bir biçimde ku­

rarki, burjuva demokratik cumhuriyetindeki hiç bir kişi, kurum, ya da parti değişikliği, onu sarsa­

maz.

Ayrıca, genel oy hakkını, burjuvazinin ege­

menlik aleti olarak nitelendirdiği zaman, Engels'­

in tamamen kesin ve a��ık olduğunu da kaydet­

mek gerekir, Engels, Alman Sosyal - Demokrasisi­

nin uzun deneyini açıkça hesaba katarak, «genel oy hakkı. . . işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeyi sağ­

layan bir göstergedir. Bu günkü devlet içinde bun­

dan daha fazla hiç bir şey olamaz ve asla olmaya­

caktır» der.

Bizim Devrimci Sosyalistlerimiz de Menşevik­

lerimiz gibi küçük- burjuva demokratları, tıpkı ikiz kardeşleri olan batı Avrupa sosyal - şoven ve

- 1 9 -

(20)

oportünistlerinin tümü gibi, genel oy hakkından açıkça «daha fazla, bir şey beklerler. Genel oy hakkının, «bu günkü devlet içinde», emekçiler ço­

ğunluğunun iradesini gerçekten ifadeye ve bu iradenin yerine getirilmesini sağlamaya yetenekli olduğu fikrini paylaşır ve bu yanlış fikri halka aşılarlar.

Burada, sadece, Engels'in açık, ve somut açıklamasının, «resmiıı (yani oportünist) sosyalist partilerin propaganda ve ajitasyonunda her an değiştirHip bozulduğuna işaret ederek, bu yanlış fikrin altını çizmekten başka bir şey yapamayız.

Marks ve Engels'in «modern» devlet üzerine gö­

rüşleri hakkındaki açıklamam1zın devamı, Engels'­

in burada çürüttüğü anlayışın bütün yanlışlığını ayrıntılı bir biçimde ortaya koyar.

Engels, en tanınmış es,�rinde (Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni) görüşlerini toplu bir biçimde şöyle özetler :

«Demek ki, devlet, düşünülemiyecek bir za­

m'indan beri mevcut değildir. İşierini onsuz gö­

ren, hiç bir devlet ve devlet gücü fikri bulunma­

yan toplumlar olmuştur. Toplumun sınıflara bö­

lünmesine zorunlu olarak bağlı bulunan belirli bir ekonomik gelişme aşamasında, bu bölünme, devle­

ti bir zorunlulul{ haline getirdi. Şimdi, üretimde, bu sınıfların varlığının sadece bir zorunluluk ol­

maktan çıkınakla kalmayıp, üretim için gerçek bir engel olduğu bir gelişme aşamasına hızlı adım­

larla yaklaşıyoruz. Bu sınıflar, vaktiyle ne kadar kaçınılmz,z bir biçimde ortaya çıktılarsa, o kadar

20 -

(21)

kaçınılmaz bir biçimde ortadan kalkacaklardır.

Onlarla birlikte, devlet de, kaçınılmaz bir biçim­

de, yok olur. Üreticilerin özgür ve eşitçi bir birlik temeli üzerinde üretimi yeniden - düzenieyecek olan toplum, bütün d(:vlet makinesini, bundan böyle onu kendisine layik olan yere, bir kenara atacaktır: eski çağa ait antika müzesine çıkrık ve tunç baltanın yanına.»

Çağdaş sosyal - demokrasinin propoganda ve ajitasyon literatüründe, hu m<;tin - aktarırnma pek rastlanmaz. Rastlandığı zaman da, bu metini, san­

ki bir ikon önünde eğilrnek istercesine, yani şu ,, bütün devlet makinesinin antika m üzesine atılması»nı içeren devrimin genişlik ve derinliği üzerinde en küçük bir düşme çabası olmaksızın, Engels'e resmen saygı göstermek için aktardıkları görülür. Hatta çoğu zaman onlar için, Engels'in devlet makinesi demekle söylemek istediği şey pek de anlaşılmışa benzemez.

4. DEVLETiN «YOKOLMASI» VE ŞiDDETE DAYANAN DEVRİM

ENGELS'in, devletin ,,yok olması» üzerindeki formülleri öylesine yaygın, öylesine tekrarlanan, oportünist salçalı uzlaşmacı marksizmin mütad salıtekarlığının temelinde ne yattığını öylesine or­

taya koyan şeylerdir ki, onlar üzerinde uzun uzun durmak zorunludur. Bu formüllerio çıkarıldığı parçayı bütün halinde aktaralım.

- 21 -

(22)

«Proletarya politik iktidarı eline alır ve üre­

tim araçlarını önce devlet mülkiyeti haline geti­

rir. Fakat böylelikle, proletarya olarak kendi ken­

dini ortadan kaldırır, bu suretle de bütün sınıf farklarını ve bütün sınıf çelişmelerini ortadan kal­

dırır, neticede devlet de devlet olarak ortadan kal­

kar. Şimdiye kadar ki sınıf çelişmeleri içinde ha­

reket eden toplumun, bir devlete, yani her seferin­

de sömüren sınıfın dış üretim şartlarını devam ettirecek, yani sömürülım sınıfı mevcut üretim tarzının meydana getirdiği baskı şartıarı ile (kö­

lelik, serflik, ya da angarya zorunluluğu, ücretli iş ) zorla baskı altında tııtacak bir örgüte ihtiyacı vardı. Devlet toplumun tümünün temsilcisiydi, onun görülebilen bir kurum içinde biraraya geli­

şiydi, fakat o sadece böyileydi : İlk çağda köle sa­

hiplerinin devleti, ortaçağda feodal soylularının, zamanımızda da burjuvazinin devleti. Nihayet ger­

çekten toplumun tümünün temsilcisi olunca, ar­

tık kendi kendini lüzumsuz hale getirir. Baskı al­

tında bulundurulacak olan bir toplum sınıfı mev­

cut olmadıkça, sını,f egemenliği ve şimdiye kadarki üretim anarşisi . yüzünd�n meydana gelen kişilerin hayat mücadelesi ile l.lundan çıkan ihtilaflar ve ayrılıklar giderilince, artık baskı altına alınacak bir şey kalmaz ve, özel bir baskı gücü, yani dev­

let, artık gerekli değildir. Devletin gerçekten top­

lumun tümünün temsilcisi sıfatıyla yaptığı ilk eylem - toplum adına üretim araçları mülkiyetini ele alma -'-- ayni zamanda devlet olarak onun son bağımsız eylemidir. Devlet iktidarının toplumsal ilişkilere el koyması, birbiri arkasından ayrı saha-

-22-

(23)

larda artık gereksiz hale gelir ve bundan sonra kendi kendine uykuya dalar. Kişiler üzerinde hü­

kümet yönetiminin yerine, eşyanın yönetimi ve üretim sürecinin yönetilmesi geçer. Devlet «orta­

dan kaldırılmaz» o ömrünü tüketerek ölür. « Ser­

best halk devleti» cümlesi, hem bazı kere politik propagandada haklı olarak kullanılması bakımın­

dan, her nihai bilimsel yetersizliği bakımından; ve hem de sözde anarşistlerin, devletin bu günden yarına ortadan kaldırılması yolundaki talepler ba­

kımından bu anlamda değerlendirilmelidir.» (Anti - Dühring «Bay Eugen Dühring'in biliınde devri­

mi» 3. almanca baskı, s. 302- 303.)

Yanılgıya düşmekten çekinmeksizin söylene­

bilir ki, Engels'in düşünce zenginliği bakımından çok dikkate değer bu yazısı, bu günkü sosyalist partilerde, Marks'a göre, «devletin ortadan kaldı­

rılmasl» (ilgası) yolundaki anarşist doktrinin ter­

sine, «Ömrünü tüketerek yok olması» (sönmesi)'­

nin doğruluğu yolundaki bilgiden başka bir sos­

yalist düşünce izi bırakmamıştır. Marksizmi bu bi­

çimde güdükleştirmek, onu oportünizme indirge­

mek demektir; çünki, böylesine bir «yorum»dan sonra, elde sadece bulanık bir düşünce, sıçramasız - patlamasız, devrimsiz, yavaş, kararlı, tedrici bir değişiklik düşüncesi kalır.

Yığınlar arasında genellikle yaygın bulunan, devletin «yok olması» kavramı, yürürlükteki anla­

yışı içinde, hiç şüphe yok ki, devrimin uyutulma­

sı, hatta inkarıdır.

Böylesine bir «yorum», sadece burjuvazi için -23-

(24)

yararlı ve teorik olarak, örneğin Engels'in in ex­

tenso aktardığımız «yargı»larında işaret edilmiş bulunan başlıca şartların ve düşüncelerin unutul­

ması üzerine kurulu, marksizmin en kaba tahri­

ratlarında nbiridir.

Birinci olarak : Muhakemesinin başında, En­

gels, proleteryanın, devlet iktidarını eline geçire­

rek, «sonuçta, devleti de devlet olarak ortadan kaldırdığınl» söyler. Bunun ne anlama geldiğini düşünmek «adet olmamıştır». Çoğunlukla, ya bu­

nun anlamı hiç anlaşılmıyor, ya da burada, En­

gels bakımından, «Hegelci bir gevşeklik» gibi bir ses görülüyor. Aslında, bu sözler, kısaca, proleter­

ya devrimlerinden en büyüklerinden birinin dene­

yini, sırası gelince üzerinde uzun uzun duracağı­

mız 1871 Paris Komünü deneyini ifade ediyor.

Engels, burada, proleterya ihtilaliyle, burju­

vazinin devletinin «Ortadan kaldırılma»sından (il­

gasından) söz eder; oysa, «yok olma» (ömrünü tüketerek ölme) üzerine söylediği şey, sosyalist devrimden sonra, proleterya devletinden ne kal­

mışsa, onunla ilgilidir. Engels'e göre, burjuva devlet «Sönmez» (ömrünü tüketerek ölmez) ; dev­

rim esnasında proleterya tarafından «Ortadan kal­

dırılır» (ilga edilir) . Bu devrimden sonra sönen, yavaş yavaş ölen (yokolan) şey, proleterya devle­

ti, başka bir deyişle, bir yarı devlettir.

İkinci olarak : Devlet «Özel bir baskı gücü­

dür». Engels'in bu hayranlık verici ve son derece derin tanımlaması, burada en mükemmel bir açık­

lıkla ifade edilmiştir. Bundan şu sonuç çıkar : - 24

(25)

proleteryaya karşı burjuvazi tarafından, milyon­

larca emekçiye karşı bir avuç zengin tarafından kullanılan bu «Özel baskı gücüıı , burjuvaziye kar­

şı proleterya tarafından kullanılan bir <<özel baskı gücü» ile yer değiştirmelidir (proleterya diktatör­

lüğü) . «Devletin devlet olarak ortadan kalkması»

nın anlamı, işte budur. Ve toplum adına üretim araçlarına el koyma «eylemi»nin de anlamı budur.

Kendiliğinden anlaşılır ki, bir «özel gücün, ( bur­

j uvazinin devleti) bir başka «Özel güçle» (prole­

teryanın devleti) böylesine yer değiştirmesi, asla

«yokolmaıı biçiminde olamaz.

Üçüncü olarak : Bu cıyokolma,, ya da daha renkli bir ifadeyle, bu <<Uykuya dalma»yı, Engels hiçbir belirsizliğe yer verıneksizin, « Devlet tara­

fından, toplumun tümü adına üretim araçlarına elkoma»dan sonraki, yani sosyalist devrimden son­

raki çağa malediyor. Hepimiz biliriz ki, «Devlet,in o andaki politik biçimi en doğru demokrasidir. A­

ma, marksizmi utanmadan, sıkılmadan tahrif eden oportünistlerden hiçbirinin aklına gelmez ki, bu takdirde Engels'te sözkonusu şey, demokrasinin

«Uykuya dalmasi» ve de «YOkolma>>sıdır. Bu, ilk bakışta çok garip görünür. Bununla birlikte, bu ancak demokrasinin de bir devlet olduğu, ve bu­

nun sonucu, devlet yok olduğu zaman, ayni biçim­

de demokrasinin de yok olacağı gerçeğini düşün­

meyen biri için «anlaşılmaz» bir şeydir. Burjuva devletini ancak devrim ortadan kaldırabilir( ilga edebilir) . Genel olarak devlet, yani en tam de­

mokrasi ise, ancak "yavaş yavaş yok olabilir» (sö­

nebilir) .

-25-

(26)

Dördüncü olarak : Engels, ünlü «devlet yavaş yavaş yok olur» tezini formüle ederken, bu tezin hem oportünistlere, hem de anarşistlere karşı yö­

neltildiğini somut bir biçimde gösterir. Ve Engels'­

te asıl önemli olan şey, oportünistıeri hedef alan

<<devletin yok olması » tezinden çıkarılmış olan so­

nuçtur.

«Devletin yok olması» konusunda birşey oku-.

muş ya da bundan söz edildiğini duymuş 10.000 kişiden 9990'ının, Engels'in, bu tezin sonuçlarını sadece anarşistıere karşı yöneltmediğini ya hiç bilmedikleri, ya da artık unutmuş oldukları üzeri­

ne bahse girilebilir. Ve geri kalan on kişinin do­

kuzu da, «Özgür halk devleti»nin nemene birşey olduğunu ve bu parolaya hücum etmekle, neden oportünistlere de hücum edilmiş olduğunu, garan­

ti bilmez. Tarihi böyle yazıyorları Büyük devrim­

ci doktrini, hüküm süren burjuva darkafalılığının işine, çaktırmadan, yavaş yavaş, böyle uyduruyor­

lar. Anarşistler aleyhine olan sonuç, bin defa ele alınmış, harcı alem hale getirilmiş, en yalın kat biçimde kafalara sokulmuş ve bir ön yargı gücü kazanmıştır. Oportünistler aleyhine olan sonuç ise, karanlıkta kalmış ve «Unutulmuş»tur.

«Özgür halk devleti», 70 yıllarında, Alman sosyal - demokratlarının programında bulunan bir talepti ve onlar arasında geçerli bir formül ha­

line gelmişti. Herhangi bir politik özden yoksun olan bu parola, demokrasi kavramının küçük ­ burjuva ve tumturaklı bir ifadesinden başka bir şey değildir. Demokratik Cumhuriyete bir imada

-26-

(27)

bulunulduğu ölçüde, Engels, politik propaganda amacıyla «bir zaman için», bu parolayı «teyid et­

meye» hazırdı. Ama bu bir oportünist parolaydı;

çünkü sadece burjuva demokrasisini allayıp pul­

lamaya yönelmekle kalmıyor, ayrıca genel olarak her türlü devlete karşı yöneitHmiş sosyalist eleş­

tiri konusunda da bir anlama yetersizliğine işaret ediyordu. Biz, proleterya için, kapitalist rejimde en iyi devlet biçimi olarak demokratik cumhuri­

yetten yanayız : ama unutınaya da hakkımız yok­

tur ki, hatta en demokratik burjuva cumhuriye­

tinde bile, halka verilen, ücretli kölelikten başka bir şey değildir. Sonra, her devlet ezilen sınıf aley­

hine yöneltilmiş «Özel bir baskı gücüdür. O halde,

hiçbir devlet, ne özgürdür, ne de halk içindir. Bu­

nun böyle olduğunu, Marks ve Engels, 70 yılların­

da, parti arkadaşlarına bir çok kereler açıklamış­

lardır.

Beşinci olarak : Engels'in, devletin yok olması konusunda bir muhakeme yürüttüğünü herkesin hatırladığı bu ayni eserinde, bir de şiddete daya­

nan devrimin önemi üzerine bir başka düşünce bulunur. Şiddetin rolüne verdiği tarihi değer, En­

gels'te, şiddete dayanan devrimin hakiki bir övgü­

sü haline dönüşür. Ama bunu «kimse hatırlamazıı ; günümüzün sosyalist partilerinde bu fikrin öne­

minden söz etmek, hatta bunu düşünmek, usulden değildir; yığınlar arasındaki günlük propaganda ve ajitasyonda, bu fikirler hiçbir rol oynamaz. Oy­

sa, bu fikirler, devletin «Yük olması» fikriyle bir­

likte, uyumlu bir bütün teşkil ederler ve ona çö­

zülmezcesine bağlıdırlar.

- 27-

(28)

İşte Engels'in bu konudaki düşüncesi :

« .. . Fakat zorun tarihte (kötülük kaynağı ol­

maktan) başka bir rol, devrimci bir rol de ayna­

dığının, zorun, Marks'ın sözleriyle, bir yenisine gebe olan her eski toplumun ebesi; toplumsal ha­

reketin, taşlaşmış, ömrünü bitirmiş politik biçim­

leri alteden ve parçalayan aleti olduğuna dair Bay Dühring'de bir tek kelime yoktur. O, sadece içini çekerek ve ah ederek, sömürme ekonomisinin yı­

kılması için, zorun belki de lüzumlu olabilmesi imka.nını itiraf etmektedir. Maalesef ! Çünkü zo­

run her uygulanışı, onu uygulayanın ahlakını bo­

zar. Hem de her başarılı devrimin sonucu, manevi ve ruhi yükseliş olmasına. rağmen! Ve halka zorla kabul ettirilebilecek zorlu bir çarpışmanın, Al­

manya'da, hiç değilse, Otuz Yıl Savaşlarının sebe­

biyet verdiği aşağılıktan ulusal bilince nüfuz et­

miş olan uşaklık ruhunu söküp atmak gibi bir avantajı bulunduğu halde! Ve, bu, mat, özsüz ve güçsüz vaizce düşünme tarzı. tarihin tanıdığı en devrimci partiye de sokulma,k isteniyor. » 3. alman­

ca baskı s. 193, 2. bölüm, 4. Kısmın sonu.)

Engels'in 1878'den 1894'e, yani ta ölümüne kadar Alman sosyal - demokratlarına durmama­

casına yaptığı, bu şiddete dayanan devrim övgüsü ile devletin ccyokolmaSl» teorisi, ayni doktrin için­

de nasıl uzlaştırılabilir?

Çoğunlukla, bu düşüncelerden bazan biri, ba­

zan öteki, keyfi olarak (ya da iktidar sahiplerinin hoşuna gidecek biçimde) ele alınarak, ampirik ya

'- 28 -

(29)

da safistik bir usulle, eklektik bir tarzda uzlaştırı­

lırlar; ve yüzde doksandokuz -eğer daha fazla de­

ğilse- ön plana konan \iey, «yokolma»dır. Diya­

lektiğin yerine eklektizm geçer : bu, marksizme göre, günümüzün resmi sosyal - demokrat litera­

türünde en alışılmış, en yaygın olan şeydir. Böyle bir ikame elbette bir yenilik değildir: Ayni şey, klasik Yunan felsefesi tarihinde de görülebilir.

Marksizmin oportünist tahrifçiliğinde, diyalekti­

ğİn eklektik tahrifçiliği, yığınları en büyük kolay­

lıkla aldatan sahtekarlıktır; eklektizm, yığınlara zahiri bir tatmin verir:, sürecin bütün yönlerini, bütün gelişme eğilimlerini, bütün çelişik etkileri vb., hesaba katıyormuş gibi görünür : , ama aslın­

da, toplumun gelişmesi üzerine hiçbir tutarlı ve devrimci fikir vermez.

Marks ve Engelı;'in, şiddete dayanan devrimin kaçınılmazlığı ile ilgili doktrini, yukarda söyledi­

ğimiz ve açıklamamızm devamında ayrıntılarıyla göstereceğimiz gibi, burjuva devleti ile ilgilidir.

Burjuva devleti, proleter devleti (proleterya dikta­

toryasma) yerini «yokolma» yoluyla değil, genel kural olarak, ancak ve ancak, şiddete dayanan bir devrimle bırakabilir. Engels'in şiddete dayanan devrime yaptığı övgü, Marks'ın birçok beyanıyla tam bir uygunluk halindedir (şiddete dayanan devrimin kaçınılmazlığını yürek pekliğiyle, Açıkça ilan eden Felsefenin Sefaleti ve Komünist Mani­

festo'nun yargısım hatırlayalım; otuz yıl daha sonra, 1875'te, Marks'ın Gotha Programının opor­

tünist muhtevasını yerin dibine batırdığı Goiha Progranımm Eleştirisi'ni hatırlayalım). Bu övgü,

- 29-

(30)

hiç de bir «boğuntu» sonucu, bir tumturaklı söz, bir tartışma hevesi değildir. Bu şiddete dayanan devrim fikrini -ve bu fikrin ta kendisini� sis­

temli olarak yığınlara maletme zorunluluğu, Marks ve Engels doktrininin tümünün temelinde ya tan bir şeydir. Bugün ağır basan sosyal - şoven ve eğilimlerin bu doktrine ihaneti, kendini, apaçık bir biçimde, her iki eğilim taraftarlarınca da, bu propagandanın, bu ajitasyonun unutuluşunda gös­

terir.

Şiddete dayanan devrim olmaksızın, burjuva devlet yerine proleter devleti geçirmek imkansız­

dır. Proleter devletin ortadan kalkması, yani bü­

tün devletin ilgası ise, ancak «yokolma» yoluyla mümkündür.

Marks ve Engels, ber devrimci durumu ayrı ayrı ele alıp, her devrim deneyinden çıkarılan dersleri tahlil ederek, bu görüşleri ayrıntılı ve so­

mut bir biçimde geliştirmişlerdir. Şimdi doktrinle­

rinin bu kısmına, bu en önemli kısmına geliyoruz.

-30-

(31)

BÖLÜM 2

DEVLET VE DEVRİM

1848 · 1851 YILLARI DENEYi

1 . DEVRİMİN ARİFESİ

OLGUNLUK dönemine varmış marksizmin ilk eserleri, Felsefenin Sefaleti ve Komünist Manifes­

to, tam da 1848 ihtila1inin arHesinde yayınlandı­

lar. Bundan ötürü, bu eserlerde, marksizmin te­

mel ilkelerinin açıklanmasının yanısıra, belirli bir ölçüde, o zamanın somut devrimci durumunun bir muhtırasını buluyoruz. Öyleyse, kanımca en iyisi, bu eserlerin yazarlarının, 1848 - 1851 yılları deneyinden bazı sonuçlar çıkarmalarından hemen önce, devlet üzerine söylediklerini tahlil etmek­

tir.

Marks, Felsefenin Sefaletinde şöyle yazar :

«İşçi sınıfı, gelişme seyrinde, eski uygar top­

lumun yerine, bütün sınıfları ve bunlar arasında­

ki çelişmeleri kendi dışında tutan bir birlik koya­

caktır; ve uygar toplumdaki gelişmenin tam res- - 31 -

(32)

mi ifadesi olan politik güç, bu anlamıyla artık mevcut olmayacaktır» (Almanca 1885 baskısı, S.

182) . (6)

Sınıfların ortadan kalkmasından sonra devle­

tin yokolmasıyla ilgili bu açıklama ile Mark ve Engels tarafından bundan birkaç gün sonra, Ka­

sım 1847 de yazılmış olan Komünist Manifesto'rla yapılan açıklamayı karşılaştırmak, öğretici bir şeydir.

« .. . Proleteryanın gelişmesinin en genel aşa­

malarını anlatırken, şimdiki toplumun içinde yü­

rütülen az çok üstü örtülü iç savaşı, bu savaşın açıkça devrime döküldüğü ve burjuvazinin zora başvurularak devrilmef,inin proleteryanın egemen­

liğinin temelini hazı.rladığı noktaya kadar izle­

dik. · · ''

<< • • • Yukarıda görd ük ki, işçi sınıfının devri­

minde ilk aşama, proleteryayı egemen sınıf duru­

muna getirmek,, (kelimesi kelimesine : yükselt­

mı:) «Ve demokrasiyi kurmaktır».

«Proleterya, politik üstünlüğünde, sermayeyi burjuvaziden dilim dilim koparıp almak için, bü­

tün araçlarını devletin, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proleteryanın elinde toplamak ve ola­

bildiiğ kadar hızla, üretici güçlerin miktarmı art­

tırmak için yararlanacaktır» ( 1 906 tarihli alman­

ca 7. baskı, S. 31, 37) (7) .

Burada, marksizmin devlet konusundaki en ilginç ve en önemli fikirlerinden biri, Marks ve Engels'in Paris Komünü'nden sonra ifade edecek­

leri gibi ) «proleterya diktatoryası, fikri formüle edilmiş bulunuyor. Gene burada, son derece ilginç

- 32

(33)

ve marksizmin «Unutulmuş sözleri» arasında olan bir devlet tanımı buluyoruz : «Devlet, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proleterya.»

, Bu devlet tanımı, resmi sosyal - demokrat par­

tilerde hakim olan propaganda ve ajitasyon lite­

ratüründe asla işlenmemiştir. Dahası : Bu tanım reformizmle taş çatıasa uzlaşmaz cinsten olduğu için, düpedüz unutulmuştur; çünkü, «demokrasi­

nin barışçı evrimi» üzerindeki mutad oportünist önyargılar ve küçük - burjuva hayallerle taban ta­

bana çatışır.

Proleteryanın devlete ihtiyacı vardır - bütün oportünistler, bütün sosyal - şovenler ve bütün kautskist'ler, Marks'ın öğretisinin böyle olduğunu temin ederek, bu sözü tekrarlarlar; ama eklerneyi

«unuturlanı ki, Marks'a göre, ilkin, proleteryaya, ancak «YOkolma» yolunda, yani derhal yokolma­

ya ( sönmeye) başlamış ve yokolmadan ederniye­

cek biçimde kurulmuş bir devlet gerekir. İkinci olarak, emekçilerin, «egemen sınıf halinde örgüt­

lenmiş, olan bir «devlet»e ihtiyaçları vardır.

Devlet, bir gücün özel örgütüdür; belirli bir sınıfın sırtını yere getirmeye mahsus bir şiddet örgütü. Peki, proleteryanın yenmek zorunda oldu­

ğu sınıf hangisidir? Sadece sömürücüler sınıfı el­

bette, yani burjuvazidir. Emekçilerin, ancak ve an­

cak, sömürücülerin direncini kırmak, onu baskı altına almak için devlete ihtiyaçları vardır; ama bu işi, sonuna kadar devrimci, burjuvaziyi ikti­

dardan tamamen kovmak için ona karşı mücade­

lede bütün emekçileri ve bütün sömürülenleri bir-

- 33 - F : 3

(34)

leştirmeye yetenekli tek sınıf olarak, sadece ve sadece proleterya yapabilir.

Sömürücü sınıfların politik egemenliğe olan ihtiyaçları, sömürüyü sürdürmek, yani halkın bü­

yük çoğunluğuna karşı, çok küçük bir azınlığın bencil çıkarlarını savunmak içindir. Sömürülen sınıfların politik egemenliğe olan ihtiyaçları ise, her türlü sömürüyü tamamen ortadan kaldırmak, yani modern köleciler olan büyük toprak sahipleri ile kapitalistler azınlığına karşı halkın büyük ço­

ğunluğunun çıkarlarını savunmak içindir.

Sınıf mücadelesi yerine, sınıflararası uyuşma.

üzerindeki hayallerini koyan küçük-burjuva de·

mokratıarı, şu sözde sosyalistler, sosyalist dönü­

şümü de, sömürücü sınıf egemenliğinin alaşağı edilmesi biçiminde değil, azınlığ·ın, görevlerinin bilincine sahip çoğunluğa barışçı bir boyun eğ­

mesi biçiminde, bir çeşit hayal olarak düşünüyor­

lardı. Sınıflar üzerinde yer alan bir devle-t kav­

ramına sıkısıkıya bağlı bu küçük-burjuva ütopya­

sı, örneğin 1848 ve 1971 Fransız ihtilalleri tarihi­

nin gösterdiği gibi, örneğin 19. Yüzyıl sonu ve 20.

Yüzyıl başında, İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da ve başka ülkelerde burjuva hükümetlere «Sosya­

list» bakanların katılması deneyinin gösterdiği gi­

bi, pratik olarak, çalışan sınıfların çıkarlarına iha­

net sonucunu verdi.

Rusya'da Devrimci Sosyalist ve Menşevik par­

tiler tarafından günümüzde yeniden canlandırıl­

mış bulunan bu küçük-burjuva sosyalizmine karşı hayatı boyunca mücadele eden Marks, politik ik­

tidar doktrinine, devlet doktrinine ulaşmak için, - 34 -

(35)

sınıf mücadelesi doktrinini tutarlı bir biçimde ge­

liştirmiş tir.

Burjuvazinin egemenliği ancak proleterya ta­

rafından alaşağı edilebilir .. Proleterya, ekonomik varlık şartları bu alaşağı etme işini hazırlayan ve ona bu işi başarma imkanını ve gücünü veren bi­

ricik smıftır. Burjuvazi, köylüleri ve bütün küçük­

burjuva tabakaları parçalayıp dağıttığı halde, pro­

leteryayı biraraya getirir, birleştirir ve örgütler.

Büyük üretimde oynadığı ekonomik rol nedeniyle, proleterya, burjuvazinin çoğunlukla proleterlerden daha çok sömürüp ezdiği ve kurtuluşları için ba­

ğ·ımsı:<: bir mücadeleye yeteneksiz bulunan bütün

çalışan ve sömürülen yığınların yolgöstericisi ol­

maya yetenekli tek sınıftır.

Marks tarafından, devlet ve sosyalist devrime uygulanan sınıf mücadelesi doktrini, zorunlu bir biçimde proleteryanın politik egemenliğinin, yani onun kimseyle paylaşmadığı ve doğrudan doğru­

ya yığınların silahlı gücüne dayanan bir iktida­

rın, kabul edilmesine götürür. Burjuvazi ancak, proleterya, burjuvazinin kaçınılmaz ve umutsuz direncini kırmaya ve bütün çalışan ve sömürül­

müş yığınları yeni bir ekonomik rejim için örgüt­

lerneye yetenekli egemen sınıf haline dönüşürse, alaşağı edilebilir.

Proleteryanın, sömürücülerin direncini kır­

mak için olduğu kadar, nüfusun büyük yığınını -köylüler, küçük-burjuvazi, yarı-prol eterler -sosya­

list ekonominin «kurulması» işinde yönetmek için de devlet gücüne, merkezi bir güç örgütüne, bir şiddet örgütüne ihtiyacı vardır. Marksizm, işçi

- 35 -

(36)

partisini eğiterek, iktidarı alıp bütün halkı sosya­

lizme götürmeye, yeni bir rejimi yönetip örgütle­

meye, burjuvazi olmaksızın ve burjuvaziye karşı kendi toplumsal hayatlarının düzenlenmesi için, bütün emekçi ve sömürülenlerin eğiticisi, yolgös­

tericisi ve önderi olmaya yetenekli bir proleterya öncüsü yetiştirir. Yürürlükte bulunan oportünizm ise, tersine, işçi partisi içinde, yığından kopmuş, kapitalist rejime kendini oldukça iyi bir biçimde

«Uydurmuş, ve bir tabak mercimek için kardeşle­

rinin davasını satan, burjuvaziye karşı mücadele­

de halkın devrimci önderleri rollerinden cayan yüksek ücretli emekçi temsilcilerini yetiştirir.

«Devlet, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proleterya», Marks'ın bu teorisi, proleteryanın ta­

rihteki devrimci rolü üzerindeki doktrinini sıkı sıkıya bağlıdır. Bu rolün vardığı sonuç, proleterya diktatoryası, proleteryanın politik egemenliğidir.

Ama, eğer proleteryanın, burjuvaziye karşı ö2tel şiddet örgütü olarak devlete ihtiyacı varsa, bu takdirde ortaya bir soru çıkar: böyle bir örgüt, daha önce burjuvazinin kendisi için meydana ge­

tirmiş bulunduğu devlet makinesi kırılmış, parça­

lanmış olmadan düşünülebilir mi? Komünist Ma­

nifosta bizi işte bu soruna götürür; ve Marks 1848 - 1851 devrim deneyini özetlerken bu sorun­

dan söz eder.

2 - BİR DEVRİM BİLANÇOSU

LOUİS BONAPARTE'IN 18 Brumaire'inde, bi- - 36 -

(37)

zi burada meşgul eden devlet sorununu işleyen Marks, 1848 - 1851 devriminin bilançosunu şöyle çıkarır:

« Ama devrim her şeyin özüne kadar gider. He­

nüz sadece arafatan geçiyor. O işini yolu-yorda­

mıyla yürütür. 2 Aralık 1851'e kadar» (Louis Bo­

naparte'nin hükümet darbesi tarihi) , «hazırlığı­

nın sadece yarısını tamamlamıştı, şimdi öbür ya­

rısını tamamlıyor. Devrim, önce parlamenter ikti­

darı yetkinleştirir; daha sonra alaşağı etmek için.

Bu ereğe ulaştıktan sonra, yürütme gücünü yet­

kinleştirir, olabildiği kadar yalınlaştırır onu, yalı­

tır; bütün tahrip güçlerini onun üzerinde toplaya­

bilmek içinn ( altını biz çizdik) «dünyanın sitemi­

ni eder ona. Ve hazırlık çalışmasının ikinci yarısı­

nı tamamladığı zaman, Avrupa yerinden oynaya­

cak ve bayram edecektir: «yerin dibine, ihtiyar kös te b ek ! . )>

,,Muazzam bürokratik ve askeri örgütü ile, karmaşık ve yapay devlet makinesi, yarım milyon­

luk memur ordusu ve beşyüz bin askerlik öbür or­

dusu ile bu yürütme gücü, Fransız toplumunun vücudunu bir zar gibi kaplayan ve onun bütün gözeneklerini tıkayan bu korkunç asalak gövde, mutlak krallık çağında, yıkılınasında etkili olduğu feodalitenin batış devrinde kuruldu.» Birinci Fran­

sız ihtilali, merkeziyetçiliği, ,,ama ayni zamanda, hükümet iktidannın genişliği, niteliklerini ve ay­

gıtını da, geliştirdi. «Napoleon, bu devlet meka­

nizmasını yetkinleştirme işini tamamladı.» Meşru monarşive Temmuz monarşisi, «bu rnekanizmaya

- 37 -

(38)

daha büyük bir iş bölümü eklemekten başka bir şey yapmadılar . . . »

« ... Devrime karşı mücadelesinde, parlamen­

ter cumhuriyet, sonunda, eylem araçlarını ve hü­

icümet iktidarının merkeziyetçiliğini, önleyici ted­

birlerle güçlendirmek zorunda kaldı. Bütün poli­

tik devrimler, bu makineyi parçalayacak yerde, daha da yetkinleştir mekten başka bir şey yapma­

mışlardır (altını biz çizdik.) «Sırasıyla, iktidar için mücadele eden partiler, bu muazzam devlet yapısının fethini, galibin başlıca ganimeti saydı­

lar» (Louis Bonaparte'm 18 Brumaire'i, 4. Alman­

ca baskı, Hambourg, 1907, S. 98 - 99 ) (8) Bu ilginç icmalde, marksizm, devlet sorunu­

nun henüz çok soyut bir biçimde, en genel kavram ve terimlerle konmuş bulunduğu Komünist Mani­

festo'ya göre, büyük bir ilerleme gösterir. Burada, sorun, somut bir biçimde konmuştur ve sonuç son derece açık, kesin, adeta elle tutulur haldedir : bun­

dan önceki bütün devrimler devlet makinesini yet­

kinleştirmişler, güçlendirmişlerdir; oysa, onu kır­

mak, parçalama k gerekir.

Marksist devlet cloktrinindeki en önemli, en ö.3lü şey, bu sonuçtur. Ve, hakim resmi sosyal-de­

mokrat partiler tarafından sadece tamamen unu­

tulmak'la kalmayıp, ayrıca 2. Enternasyonalin en gözde teorisyeni Karl Kuutsky tarafından (daha llerde göreceğimiz gibi) açıkça tahrif edihm de, iş­

te bu en özlü şeydir.

Komünist Manifesto, devletin bir sınıf egemen­

liği örgütü olduğunu gösteren tarihten dersler çı- - 38 -

(39)

karır ve şu zorunlu sonuca ulaşır: Proleterya, po­

litik iktidarı ele geçirmeden, politik egemenliğini kurup <•egemen sınıf olarak örgütlenmiş proleter­

ya» devleti haline yükselmeden, burjuvaziyi ala­

şağı edemez; ve sınıf çelişmelerinin mevcut olma­

dığı bir toplumda devlet yararsız ve imkansız bir hale geleceğinden, bu proleterya devleti, daha za­

fer kazandığı andan itibaren, yavaş yavaş yokol­

maya (sönrrieye) başlayacaktır. Tarihi gelişme ba­

kımından, burjuva devlet yerine proleter devletin bu geçişi neye dayanmak zorunda olduğu sorunu, burada (Komünist Manifesto'da) henüz kanma­

mıştır.

Marks bu sorunu 1852'de koyar ve çözümler.

Ve, diyalektik materyalizm felsefesine sadık kala­

rak, 1848 - 1851 büyük devrim yıllarının tarihi de­

neyine dayanır. Bu temel üzerinde, Marks'ın doktrini, her zaman olduğu gibi, yaşanmış dene­

yin, derin bir felsefi anlayış ve geniş bir tarih bil­

gisiyle aydınlatılmış bir bilançosunu çıkarır.

Devlet sorunu somut bir biçimde konmuştur:

Burjuva devlet, yani burjuvazinin egemenliği için zorunlu devlet makinesi, tarihi bakımdan nasıl doğmuştur? Bu devlet makinesi, burjuva devrim­

leri esnasında ve ezilen sınıfların bağımsızlık ha­

reketleriyle çatıştığı zaman nasıl bir evrime, ne gibi dönüşümlere uğramıştır? Proleteryanın bu devlet karşısındaki görevleri nedir?

Burjuva topluma özgü merkezi devlet iktida­

rı, mutlakiyetin batış çağında ortaya çıkmıştır.

Bu devlet makinesinin en karakteristik iki kuru- - 39

(40)

mu, bürokrasi ve sürekli ordudur. Marks ve En­

gels, eserlerinde, birçok defalar, bu kurumları burjuvaziye bağlayan binlerce bağın sözünü eder­

ler. Her işçinin deneyi, bu bağlılığı açıklıkla ve gö­

ze çarpar bir biçimde gösterir. İşçi sınıfı, kazık yiye yiye, bunu görmeyi öğrenir. Bu yüzden, işçi sınıfı, bu bağlılığın kaçınılmazlığını gösteren bi­

limi büyük bir kolaylıkla kavrar ve kolayca haz­

meder. Oysa ayni bilimi, küçük-burjuva demok­

ratlar, cahillikleri, hafiflikleri ve düşüncesizlikle­

ri yüzün.den inkar ederler; tabii bu bilimi «genel olarak,, kabul edip, ondan pratik sonuçlar çıkar­

mayı unutmak gibi, daha da büyük bir hafifliğe düşmedikleri zaman !

Bürokrasi ve sürekli ordu, burjuva toplum gövdesi üzerindeki «asalak»lardır; bu toplumu rahatsız eden iç çelişmelerin doğurduğu, ama onun hayati gözeneklerini «tıkayan, asalaklar.

Bugün resmi sosyal-demokrasi akımı içinde ağır basan Kautskist oportünism, asalak bir örgüt ola­

rak düşünülen bu devlet teorisinin, münhasıran anarşizme özgü bir şey olduğunu kabul eder.

Marksizmin bu tahrifatı, açıkça, sosyalizmi, «Va­

tan savunmasın kavramına sarılarak emperyalist savaşı haklı göstermek gibi görülmemiş bir ayı­

bın içine atan küçük-burjuvalar için son derecede elverişlidir; ama onlar için elverişli olmakla, söz götürmez bir tahrifat olmaktan çıkmaz.

Feodalitenin batışından beri Avrupa'nın sah­

ne olduğu sayısız burjuva ihtilalleri boyunca, bu bürokratik ve askeri aygıt, gelişmeye, yetkinleş-

- 40 -

(41)

meye, sağiarniaşmaya devam eder. Köylülerin, kü­

çük zanaatkarların, küçük taeirierin vb. üst ta­

bakalarını, nispeten elverişli, rahat ve itibarlı olup, sahiplerine halkın üstünde bir yer sağlayan görevler dışında bırakan bu aygıt aracıyla, özel­

likle küçük-burjuvazi, geniş bir ölçüde, büyük bur­

juvazi tarafından çekilmiş ( cezbedilmiş) ve . ona bağımlı bir duruma getirilmiştir. Rusya'da 27 Şu­

bat 1917'yi izleyen altı ay esnasında olup bitene bakınız: Vaktiyle tercihan kara yüzlere (bağnaz gericiler) tahsis edilmiş bulunan memuriyetler, Kadet'lerin, Menşevik'lerin ve Devrimci Sosyalist­

lerin ganimeti haline geldi. Gerçekten artık ciddi reformlar düşünülmüyor; hepsinin «kurucu mec­

lis'e kadar» ertelenmesine, Kurucu Meclis'inde, yavaş yavaş, savaş sonuna kadar ertelenmesine çalışılıyor. Ama, ganimet paylaşmak, karlı bakan­

lık, müsteşarlık, genel valilik vb. vb. makamıarına kurulmak için zaman yoktur ve hiçbir Kurucu Meclis beklenmez. Hükümet kombinezonları oyu­

nu, aslında, ülke ölçüsünde, bütün merkezi ve ma­

halli idarelerde, yukarıdan aşşağı yapılan bu yağ­

ma ve «ganimet» paylaşımının ifadesinden başka bir şey değildi. Sonuç, altı ay sonraki objektif so­

nuç -27 Şubat 1917'den 27 Ağustos 1917'ye kadar­

inkar olunamaz: Reformlar ertelenmiş, idari ar­

pı::ıJıklar dağıtılmış ve dağıtım cchataları, birkaç yeniden dağıtırnla tashih edilmiştir.

Ama bürokratik aygıtın çeşitli burjuva ve küçük-burjuva partiler arasında ( örneğin Rusya'­

da Kadet'ler, Devrimci Sosyalistler ve Menşevikler arasında ) her «yeniden-üleşiminde» başta prole-

- 41 -

(42)

tarya olmak üzere, ezilmiş sınıflara, burjuva top­

lumun tümüyle olan önlenemez düşmanlıkları da­

ha açık bir biçimde kendini gösterir. Bütün bur­

juva partiler, hatta «devrimci demokratlar, dahil en demokratik olanlar için bile, devrimci proleter­

yaya karşı baskıyı arttırmak, bastırıcı aygıtı, ya­

ni devlet makinesini güçlendirmek zorunluluğu, bundan doğar. Olayların bu akışı, devrimi devlet iktidarın!:�. karşı, «bütün tahrip güçlerini toplama­

ya» zorlar; ona dev-let makinesini, düzeıtmek de­

ğil, tersine, kırma, parçalama görevini yükler.

Bunlar mantıki istidlaller (tümden gelimler) değil, sorunu bu biçimde koymaya götüren olayla­

rın gerçek gelişmesi, 1848 - 1851 yıllarının yaşan­

mış Deneyidir. Mark'ın tarihi deney verilerine ne derece sıkısıkıya bağlı kaldığı, 1852'de, parçalan­

ması gereken bu devlet makinesinin ne ile değişti­

rileceği somut sorununu henüz koymamış olma­

sıyla anlaşılır. Deney, tarihin daha sonra, 1871 'de gündeme alacağı bu soruna cevap vermek için ge­

rekli malzemeyi, o çağda henüz sağlamamıştı.

1 852'de, sadece, tabii bilimiere özgü belirlilikle, proleterya ihtilalinin §U işe giriştiği tespit edilebi­

lirdi : Devlet iktidarına karşı «bütün tahrip güç­

lerini toplamak», devlet makinesini «parçala­

mak.»

Belki Marx'ın deney, gözlem ve vargılarını gEnellemesinin ve bunları bu üç yıllık ( 1848 -- 185 1 ) Fransa tarihinin sınırları ötesine uygulama­

sının doğru olup olmadığı soru!acak. Bu soruyu tahlil etmek için, önce Engels'in bir notunu hatır-

- 42 -

Referanslar

Benzer Belgeler

Gerçekten Esping-Andersen, sosyal politikayı toplumsal risklere indirgeyen ve liberalizmin sosyal sorunlarla mücadele biçimlerini hatırlatan yaklaşımıyla, İsveç

Politik devir ve temerrüt ilişkisini ele alan teorik çalışmalar öncelikle politik devrin yüksek borçlanma maliyetleri yoluyla borçlarda temerrüdü (iç borç- lanmada

2 İşletmenin piyasa-dışı alanda sergilediği davranışlara yönelik terimleşen kurumsal politik davranış (cor- porate political behavior) kavramı; iki ilişkili kavram

Elektronöromiyografi'sinde (EMG); üst ekstremitelerin etkilendiği (ulnar ve median motor sinir ileti hızı &lt;50 m/sn, ulnar motor sinir amplitüdü: 5,3 mV ve median motor

DMAH tedavisi ile taburcu olan hasta yaklaşık 3-4 ay sonra kontrole geldiğinde çekilen toraks Anjıo bilgisayarlı tomografisinde, pulmoner arter dallarında emboli ile uyumlu

Tarihî kaynaklarda ve kimi sözlüklerde yazı çevrimi tavacı olarak yapılsa da Şecere-yi Türk’te bir defa toġaçı biçiminde geçen sözcüğün imlası, Moğolca

• Küreselleşen dünyanın en güçlü aktörleri olarak devletin sınırlarını zorlamaya başlayan, ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaşamına etki eden, ulus-devletin

Barabar’daki on beş türkü şöyle sıralanıyor: Ele Geniş Olan Şu Yalan Dünya, Bilmem Şu Fele­ ğin, Seherde Bir Bağa Girdim, Söğüt’ün Erenleri,