BU TARTIŞMALARIN başlangıcı 1873'e ka
dar çıkar. Marx ve Engels, bu tarihte <<Otonomistıı ( özerkçi, muhtariyetçi) , ya da «anti-otoriter, (te
peden inmeciliğe karşı) Proudhon'culara karşı, sosyalist bir İtalyan dergisinde bazı yazılar yayın
lamışlardı; bu yazıların almanca çevirisi, Neue Ze
it'te ( 14) , ancak 1913'de çıktı.
Marx, anarşistıerle ve onların politikayı red
detmeleriyle alay ederek, şöyle yazıyordu :
« . . . Eğer işçi sınıfının politik mücadelesi dev
rimci biçimlere bürünürse, eğer burjuvazinin dik
tataryası yerine, işçiler kendi devrimci diktator
yalarını kurarlarsa, ilkelere karşı korkunç bir suç işlemiş olurlar; çünkü, silahları bırakmak ve
dev 82 dev
-leti ortadan kaldırmak yerine, günlük sefil ve ka
ba ihtiyaçlarını tatmin etmek ve burjuvazinin di
rencini kırmak için, devlete de·vrimci ve gerici bir biçim verirler . . . » (Neue Zeit, 1913 - 1 9 1 4, 32. yıl, C.L. s. 40 ) .
Marx, anarşitleri çürüttüğü zaman, sadece devletin bu «O biçim ortadan kalk masına» karşı çı
kıyordu. Asla, devletin sınıflarla birlikte kaybola
cağı, ya da sınıfların ortadan kalkmasıyla ortadan kalkacağı fikrine karşı değil . İşçiler adına, silah kullanılmasının, örgütlendirilmiş şiddetten, yani,
« burjuvazinin direncini kırmaya» yaraması gere
ken devletten, yararlanmanın muhtemel bir red
dine karşı çıkıyordu.
Marx anarşizme karşı mücadelesinin gerçek anlamının tarif edilmemesi için, proletarya ıçın zorunlu olan devletin «devrimci bir geçici biçimi»
ni kesin olarak belirtir. Proleteryanın, sadece bir zaman için devlete ihtiyacı vardır. Erek olarak devletin ortadan kalkması konusunda anarşistler
le en küçük bir uzlaşmazlık halinde değiliz. Biz, bu erege erişmek için, sömürücülere karşı, devlet gücü aletlerinin, devlet gücü araçlarının, devlet gücü usullerinin geçici olarak kullanılmasının zo
runlu olduğunu söylüyoruz; tıpkı, sınıfları orta
dan kaldırmak için, ezilen sınıfın geçici diktator
yasını kurmanın kaçınılmaz bir şey olduğunu söy
lediğimiz gibi. Marx, meseleyi anarşist'lere karşı koymanın en keskin, en açık biçimini seçer: kapi
talistlerin boyunduruğundan kurtulduktan sonra, işçilerin, « Silahları bırakmalanıımı gerekir, yoksa
83
-kapitalistlerin dirençlerini kırmak için bu silahla
rı onları karşı kullanmaları mı? Öyle olunca, eğer bir sınıf başka bir sınıfa karşı sistemli olarak si
lahlarını kullanırsa, bu, devletin «geçici bir biçi
mi » değildir de nedir?
Her sosyal-demokrat kendi kendine sorsun : anarşistlerle tartışmada, devlet sorununu, kendisi böyle mi koyuyordu? IL Enternasyonaldaki resmi sosyalist partilerin ezici çoğunluğu bu sorunu böy
lemi koyuyordu?
Engels, aynı fikirleri, çok daha ayrıntılı ve da
ha da popüler bir biçimde açıklar. Her şeyden ön
ce, kendi kendilerine <<anti-otoriter ünvanını ve
ren yani her türlü otoriteyi, her türlü astıık-üstlük ( hiyerarşi ) ilişkisini, her türlü iktidarı inkar eden Proudhon'culardaki fikir karşıtlığını alaya alır. Bir fabrikayı, bir demir yolunu, açık denizdeki bir ge
miyi alınız, belirli bir altlık-üstlük ilişkisi, yani be
lirli bir otorite ya da güç olmaksızın, makinelerin kullanılmasına ve bir çok insanın yöntemli olarak işbirliğine dayanan bu karmaşık teknik yapılar
dan hiçbirinin işlemesine imkan olmadığı apaçık ortada değilmidir, der Engels.
Ve, şöyle yazar :
(< • • • En aşırı Anti-otoriterlerin karşısına bu ka
nıtlara ,çıksam, şu tek cevabın arkasına sığınırlar : Ah ! doğru; ama burada bizim, delegelerimize ve
receğimiz bir otorite söz konusu değildir, biz onla
ra sadece belirli bir görev veriyoruz ... «BU adam
lar, bir şeyin adını değiştirerek, o şeyin kendisini
de değiştirebileceklerini sanıyorlar . . . »
84
-Engels, otorite ve özerkliğin izafi kavramlar olduklarını; uygulama alanlarının, toplumsal ev
rimin değişik safhalarına göre değiştiğini; bu kav
ramları mutlak şeyler olarak kabul etmenin saç
malığını gösterdikten; ve bunlara makinelerin kullanıldığı alanın ve büyük sanayiin gitgide ge
nişlediğini de ekledikten sonra, otorite üzerindeki genel· düşüncelerden devlet sorununa geçer.
« . . . Eğer özerkçiler, diye yazar, geleceğin top
lumsal örgütlenmesinin, otoriteye ancak o zama
nın üretim şartları tarafından çizilen sınırlar için
de göz yumacağını söylemekle yetinselerdi, onlar
la anlaşabilirdik; ama onlar otoriteyi zorunlu hale sokan bütün gerçeldere gözlerini yumuyarlar ve otorite kelimesine karşı çılgınca bir mücadele yü
rütüyorlar.
«Anti-otoriterler neden politik otoriteyi, dev
leti, kınarnakla yetinmezler? Bütün sosyalistler, devletin ve onunla birlikte politik otoritenin, gele
cek sosyal devrimden sonra ortadan kalkacağını kabul etmekle mutabıktırlar; yani, kamu görevle
ri politik karekterini kaybedecek ve toplum çıkar
larını gözeten basit idari görevler haline dönüşe
ceklerdir. Ama anti - otoriterler, politik devletin, hatta kendisini yaratmış olan toplumsal şartlar or
tadan kaldırılmadan önce, derhal ortadan kaldırıl
masını isterler. Sosyal ihtilalin ilk işinin, otorite
nin ortadan kaldırılması olmasını isterler.
«Bu baylar hiç ihtilal görmüşler midir hayat
larında? ihtilal, her halde mümkün olan en oto
riter şeydir. ihtilal, nüfusun bir kısmının tüfek, 85
-süngü ve top gibi, söz uygun düşerse, otoriter araçlar kullanarak, kendi arzusunu nüfusun öteki kısmına zorla kabul ettirdiği bir eylemdir. Yenen taraf, eğemenliğini, silahlarının reaksiyoner'lerde uyandırdığı korkuyla sürdürmek zorundadır. Eğer Paris Komünü, burjuvaziye karşı, silahlanmış bir halkın, otoritesini kullanmasaydı, bir günden faz
la tutunabilir miydi? Tersine, onu, bu otoriteyi çok az kullanmış olmakla kınayamaz mıyız? Öy
leyse, iki ihtimalden biri: ya anti-otoriterler nede
diklerini kendileride bilmiyorlar, bu taktirde, karı
şıklık yaratmaktan başka birşey yapmıyorlar; ya da biliyorlar, bu taktirde proleterya davasına iha
net ediyorlar. Böylece, her iki halde de, sadece ge
riciliğin değirmenine su taşıyorlar. , (s.39) .
Bu parçada, devletin yok olması esnasında politika ve ekonomi arasındaki ilişkiler sorunuyla birlikte incelenmesi uygun olan meselelere deği
nilmiş bulunuluyor (bu konu, bundan sonraki bölümde incelenecektir) : Kamu görevlerinin, po
litik görevler halinden basit idari görevler haline dönüşümü meselesi gibi; «politik devlet)) meselesi gibi. Yanlış aniaşılmaya çok elverişli bulunan bu son ifade, aslında devletin yokolma sürecine bir imadır: bir an gelirki, yokolma yolunda bulunan devlet, o zaman politik-olmayan bir devlet olarak adiandırıla bilir.
Engels'in bu parçasında bulunan en dikkate değer şey, onun, meseleyi anarşistlere karşı koyuş tarzıdır. Engels'in çömezi olmak isteyen sosyal de
mokratlar, 1873'den bu yana, anarşistıerle milyon 86 milyon
-larca defa tartışmışlardır; ama gerçek odur ki, bu işi marksistlerin yapabileceği ve yapmaları gerek
tiği gibi yapmamışlardır. Anarşistlerde, devletin ortadan kaldırılması fikri, karışık ve devrimci ol
mayan bir durumdadır: İşte Engels meseleyi böy
le koyuyordu. Açıkçası, anarşistlerin görmek iste
medikleri şey, devrimdir; devrimin doğuşu ve ge
lişmesi, şiddetle, otoriteyle ve devlet gücüyle ilgi
li özgül görevleridir.
Bugünkü sosyal-demokratlar için anarşizmin eleştirisi, mutad olduğu üzere, şu katıksız küçük
burjuva bayağılığından ibarettir: «Biz devleti kabul ediyoruz, anarşistler etmiyor ! » Şüphesiz böylesine bir bayağılık, düşüncesi ne kadar kıt, devrimciliği ne kadar yetersiz olursa olsun, işçilerde bir iğren
me duygusu uyandırmaktan geri kalmaz. Engels'
in dediği başkadır: o, devletin ortadan kalkması
nı, bütün sosyalistlerin, sosyalist devrimin bir so
nucu olarak kabul ettiklerini belirtir. Sonrada so
mut devrim sorununu, yani sosyal-demokratların, söz uygun düşerse, «inceleme» işini sadece anar
şistıere bırakarak, oportünizm gereği, mutad ol
duğu üzere bir kenara attıkları sorunu, koyar. Ve böylece Engels, bağayı boynuzlarından yakalar (meselenin bam teline dokunur) : Komün, devletin devrimci gücünü, yani egemen sınıf olarak silah
lanmış, örgütlenmiş proleteryayı, daha çok kul
lanmamalı mıydı?
Her taşın altından çıkan resmi sosyal-demok
rasi, ya sadece bir dar kafalı burjuva - istihzası, ya da, en iyi ihtimalle, şu «sonra görürüz»
tarzın 87 tarzın
-daki kaçarnaklı safsatayla, proleteryanın devrim
deki somut görevleri sorununu genellikle geçişti
riyordu. Ve anarşistler, bu sosyal-demokrasinin, görevini yapmadığını, işçilerin devrimci eğitimi görevini yapmadığını söylemekte yerden göğe ka
dar haklıydılar. Engels, proleteryanın, aynı za
manda hem bankalar hem de devlet ile ilgili ola
rak yapmak zorunda olduğu şeyi ve bunu nasıl yapması gerektiğini, ne somut bir biçimde incele
mek için, son proleter ihtilali deneyinden yarar
lanmıştır.