• Sonuç bulunamadı

KAPİTALİZMDEU. KOMÜNİZME GEÇİŞ

Belgede DEVLET DEVRIM. EMEK "'l yay1nlar1 (sayfa 118-144)

{( . .. Kapitalist toplumla komünist toplum ara­

sında-diye devam eder Marx-, kapitalist toplumdan komünist topluma devrimci dönüşümler dönemi yer alır. Buna, devletin, proleter yanın devrimci diktatoryasından başka bir şey olamayacağı bir politik geçiş dönemi tekabül eder.»

Bu sonuç, Marx'ta, proleteryanın bugünkü ka­

pitalist toplumda oynadığı rolün tahliline, bu top­

lumun gelişmesiyle ilgili verilere ve proleteryayla burjuvazinin karşıt çıkarları arasındaki uzlaşmaz­

lığa dayanır.

Eskiden, sorun şöyle konuyor idi: Proleterya, kurtuluşunu sağlamak için burjuvaziyi alaşağı et­

mek, politik iktidarı fethetmek, devrimci diktatör­

lüğünü kurmak zorundadır.

Şimdi, sorun biraz başka türlü konuyor: Ko­

münizme doğru giden kapitalist toplumdan komü­

nist topluma geçiş, «politik bir geçiş dönemin ol­

maksızın imkansızdır; ve bu dönemin devleti de, proleteryanın devrimi diktatoryasından başka bir­

şey olamaz.

O halde, bu diktatoryayla demokrasi arasın­

daki ilişkiler nedir.

Komünist Manifesto'nun şu iki kavramı, «pro­

leteryanın egemen sınıf haline dönüşümü «demok­

rasinin fethi» kavramlarını açıkça birbirine yak­

laştırdığını görmüş bulunuyoruz. Daha önce bütün söylenenler, demokrasinin, kapitalizmden

komü 11 8 komü

-nizme geçiş esnasında maruz kaldığı değişiklikle­

rin daha doğru bir biçimde belirlenınesini sağlar.

En elverişli gelişme şartları içinde düşünülen kapitalist toplum, demokratik cumhuriyet halinde az çok tam bir demokrasi görünümündedir. Ama bu demokrasi, daima kapitalist sömürünün dar çerçevesi içine sıkışıp kalmıştır; bu yüzden, sonuç­

ta, daima azınlık için, sadece mülk sahibi sınıflar, sadece zenginler için bir demokrasi olarak kalır.

Özgürlük, eski Yunan cumhuriyetlerinde neyseyse, kapitalist toplumda da, aşağı_ yukarı o kaldı: kö­

le sahipleri için bir özgürlük, köle sahiplerinin öz­

gürlüğü. Kapitalist sömürü sonucu, bugünün üc­

retli köleleri, ihtiyaç ve sefalet yüzünden öylesine bunalmış, öylesine bitkin bir durumda bulunuyor­

lar ki, «demokrasiye boşveriyorlar», <<politikaya boşveriyorlar»; ve olayların normal, sakin akışı içinde, nüfusun büyük çoğunluğu politik ve top­

lumsal hayatın dışına atılmış bulunuyor.

Bu söylenenlerin doğruluğu, belki de en iyi bi­

çimde, Almanya tarafından gösterilmiş bulunuyor.

Çünkü bu ülkede, anayasal legalite, yarım yüzyıl­

lık bir süre ( 1871-1914) esnasında, şaşırtıcı bir sa­

bır ve sürekiilikle muhafaza edilmiş, ve çünkü, bu dönem boyunca, sosyal-demokrasi, «ligaliteden ya­

rarlanmak» ve işçileri, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir genişlikte, bir politik parti halin­

de örgütlernek için, öteki ülkelerde yapılanlardan çok daha fazlasını yapmasını bilmiştir.

Peki, politik bakımdan bilinçli ve aktif olan bu ücretli kölelerin kapitalist toplumda müşahede edilen en yüksek-genişliği nedir? 15 milyon ücretli

119

-işçi üzerinden bir milyon sosyal-demokrat parti üyesi; 15 milyon üzerinden 3 milyon sendikalı !

Çok küçük bir azınlık için demokrasi; zengin­

ler için demokrasi; kapitalist toplumun demokra­

tizmi işte budur. Kapitalist demokrasi mekanizma­

sı daha yakından incelendiği takdirde, her yerde, seçim mevzuatının <cufakıı ( sözde ufak) ayrıntıla­

rında (ikamet şartları, kadınlara oy hakkı tanın­

maması, vb.) temsili kurulların işleyişinde, toplan­

ma hakkına koyulan fiili engellerde (kamu binala­

rı «sefiller»in toplantı yeri değildir), günlük bası­

nın kapitalistçe örgütlenmesinde vb. vb.-her yer­

de, demokratizme kayıt üstüne kayıt konduğu gö­

rülecektir. Yoksullar için konmuş bu kısıtıamalar, bu elemeler, bu yoksun-bırakmalar, bu engeller, özellikle ezilen sınıfların, yığınların yaşayışını ya­

kından tanımak ihtiyacını hayatında ne duymuş, ne de bu sınıfları tanımış olanların gözlerine ufak görünürler ( ve burjuva gazetecil erinin, politika adamlarının onda dokuzu, hata yüzde doksando­

kuzu bu durumdadır) ; ama bir arada, bu kısıtıa­

mala:r, yoksulları politika dışına atar, demokrasiye etkin bir biçimde katılmaktan yoksunbırakırlar.

Marks, Komün deneyi üzerine yaptığı tahlil­

de: «ezilenleret muntazaman, ezenler sınıfının temsilcileri arasından, birkaç yıl için, parlamento­

da kendilerini kimin temsil edeceğini ve ayaklar nltına alacağını karariaştırma izni verilir! » dedi­

lti znman, kapitalist demokrasinin bu ana çizgisini rntlkommelen kavramıştı.

Ama, bu-kaçınılmaz biçimde dar, yoksulları

120

-sinsice ezen ve sonuç olarak ikiyüzlü ve yalancı­

demokrasiden hareketle elerlemek, burjuva profe­

sörlerle küçük-burjuva oportünistlerin iddia ettik­

leri gibi, dolambaçsız, dosdoğru ve çatışmasız bir biçimde «gitgide daha mükemmel bir demokrasi, ye götürmez. Hayır. İleriye, yani komünizme doğru gidişle, proleterya diktatörlüğü aracıyla yapılır;

başka türlü yapılamaz, çünkü sömürücü kapita­

listlerin direncini kırabilecek başka hiçbir sınıf ve araç yoktur.

Ne var ki, proleterya diktatoryası, yani ezilen sınıflar öncüsünün ezenlerin sırtını yere getirmek için egemen sınıf halinde örgütlenmesi, demokra­

sinin basit bir genişlemesiyle yetinemez. İlk defa olarak zenginler için değil, yoksullar için, halk için demokrasi haline gelmiş bulunan demokrasideki önemli bir genişlemeyle birlikte, proleterya dikta­

toryası, ezenler, sömürenler, yani kapitalistler için bir dizi kısıtlamalar da getirir. insanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunların sırtını yere ge­

tirmek zorundayız; bu adamların direncini zorla, şiddetle kırmak gerekir; ve baskının, şiddetin ol­

duğu yerde, özgürlüğün, demokrasinin olmadığı apaçık birşeydir.

Engels, Bebel'e yazdığı mektupta bunu hay­

ranlık uyandıracak bir biçimde ifade etmiştir; oku­

yucunun hatırıayacağı gibi, mektupta şöyle yazı­

yordu: « . . . proleterya artık özgürlük ıçın değil, hasımıarına karşı baskıyı örgütlernek için devlete ihtiyaç duyar. Ve özgürlükten söz etmenin müm­

kün hale geldiği gün, devlet, devlet olarak varol­

maktan çıkar. »

- 121 ...._

Halkın muazzam çoğunluğu için demokrasi ve sömürücüler için şiddet aracıyla baskı, yani de­

mokrasinin dışına atılmak: kapitalizmden komü­

nizme geçiş sırasında demokrasinin maruz kaldığı değişiklik, böyle bir değişikliktir.

Ancak komünist toplumda, kapitalistlerin di­

renci kesin olarak kırıldığı, kapitalistler ortadan kalktığı ve sınıflar yokolduğu (yani toplumsal üre­

timin araçlarıyla ilişkileri konusunda toplum üye­

leri arasındaki farklılık silindiği) zaman, ancak ve ancak o zaman, «devlet ortadan kalkar ve özgür­

lükten söz etmek mümkün hale gelir» . Ancak ve ancak o zaman gerçekten tam, gerçekten hiç bir istisna tanımayan bir demokrasi mümkün hale ge­

lecek ve uygulanacaktır. Ancak ve ancak o zaman demokrasi yavaş yavaş yok olmaya başlayacaktır­

şu basit nedenle ki, kapitalist kölelikten kapitalist sömürünün sayısız dehşet, vahşet , saçmalık ve na­

mussuzluğundan kurtulduktan sonra, insanlar, toplum halinde yaşamanın yüz yıllarda beri bili­

nen bin yıllar boyunca bütün ahlaki buyruklarda tekrarlana basit kurallarına uymaya ve hiç bir şid­

det hiç bir baskı, hiç bir bağımlılık olmaksızın, devlet adı verilen o özel baskı aygıtı olmaksızın uy­

maya yavaş yavaş alışacaklardır.

«Devlet yavaş yavaş yok olur» deyimi, çok uy­

gun bir deyimdir; çünkü, aynı zamanda hem süre­

cin korteli (tedrici) bir süreç olduğunu, hem de kendiliğindenliğini ifade eder. Böyle bir sonucu ancak alışkanlık meydana getirebilir ve elbette o rT.ctirecrktir; çünkü, sömürü olmadığı, öfke

uyan 122 uyan

-dıran memnuniyetsizlik ve isyana yol açan, bas­

kıyı gerektiren hiç bir şey olmadığı zaman, insan­

ların, toplum halinde yaşamanın zorunluluk ku­

rallarına uymaya ne kadar büyük bir kolaylıkla alıştıklarını çevremizde binlerce defa görüyoruz.

Böylece, kapitalist toplumda, demek ki sadece kolu-kanadı kırpılmış, sefil, tahrif edilmiş bir de­

mokrasiye sadece zenginler için, azınlık için bir demokrasiye, sahip bulunuyoruz. Proleterya dik­

tatoryası, yani komünizme geçiş dönemi ,ilk defa olarak sömürücü bir azınnğın baskı altına alınma­

sının yanı sıra, halk için, çoğunluk için bir demok­

rasi meydana getirecektir. Ancak komünizm, ger­

çekten tam bir demokrasiyi gerçekleştirmeye yete­

neklidir; ve demokrasi, ne kadar tam olursa, o ka­

dar gereksiz bir hale gelecek, ve kendiliğinden, ya­

vaş yavaş yok olacaktır.

Başka bir deyişle. : kapitalist rejimde, kelime­

nin gerçek anlamında devlete, yani bir sınıfın baş­

ka bir sınıfı, azınlığın çoğunluğu baskı altında tut­

masına yarıyan özel bir makineye sahip bulunuyo­

ruz. Anlamak kolaydırki, sömürülen bir çoğunluğa karşı, sömürücü bir azınlık tarafından uygulanan sistemli bir baskının yürümesi, bu işte büyük bir yırtıcılık, büyük bir kan dökücülük ister; insanlı­

ğın, kölelik, serflik ve esirlik (ücretlilik) rejimleri altında yoluna devam ederken, içinden geçtiği kan deryalarını şart koşar.

Sonra, kapitalizmden komünizme geçiş döne­

minde, baskı gene zorunludur; ama bu defa sömü­

rülen bir çoğunluk tarafından sömürücü bir azın 123 azın

-lığa karşı kullanılır. Özel aygıt, özel baskı makine­

si, yani «devlet» gene zorunludur; ama bu artık gerçek anlamda bir devlet değil bir geçiş devleti­

dir; çünkü ücretli köleler tarafından sömürücü bir azınlığa karşı uygulanan baskı, nispeten öyle kolay birşeydirki, bu, köle, serf ve ücretli işçi ayaklanma­

larından çok daha az kana mal olacaktır. Bu bas­

kı, demokrasinin, o kadar büyük bir halk çoğunlu­

ğuna yayılmasıyla bağdaşan bir şeydir ki, özel bir baskı makinesi zorunluluğu ortadan kalkmaya başlar. Sömürücüler, çok karmaşık ve bu işe ayrıl­

mış bir makine olmaksızın elbette halkın sırtını yere getirecek durumda değildirler; oysa halk, çok basit bir «makine»neyle bile hemen hemen «maki­

ne,,siz özel aygıtsız denebilecek bir biçimde, sade­

ce silahlanmış yıgınların örgütlenmesiyle (bir öne alınayla işçi ve asker sovyetleri gibi diyeceğiz) , sö­

mürücülerin sırtını yere getirebilir.

Nihayet, ancak komünizm, devleti tamamen gereksiz kılar; çünkü o zaman sırtı yere getirilecek hiç kimse, hiçbir sınıf anlamında «hiç kimse» yok­

tur. Nüfusun belli bir kısmına karşı sistemli bir mücadele yoktur artık. Biz ütopyacı değiliz. Birey­

sel aşırılıkların, mümkün ve kaçınılmaz şeyler al­

duklarını hiçbir zaman inkar etmiyoruz. Ama bu aşırılıkları önlemenin zorunlu olduğunu da hiçmi hiç inkar etmiyoruz. Nedir ki, herşeyden önce, bu­

nun için özel bir makine, özel bir baskı aygıtı hiçte gerekli değildir; silahlanmış halk, herhangi bir uy­

gar insan topluluğunun, hatta bugünkü toplumda bile, dövüşen insanları ayırması, ya da bir kadına kötü davranılmasına gözyummaması kadar basit

124

-ve kolay bir biçimde, bu görevi bizzat üstlenecektir.

Sonra, biliyoruz ki, toplum halinde yaşama ku­

rallarına bir saldırı teşkil eden aşırılıkların derin­

deki toplumsal nedeni, yoksulluğa, sefalete mah­

kum edilmiş yığınların sömürülmesidir. Bu temel neden, bir kere ortadan kaldırıldıktan sonra, aşırı·

lıklar mutlaka «yokolmayaıı başlayacaklardır.

Hangi hız ve hangi sırayla onu bilmiyoruz ama bi­

liyoruz ki, yokolacaklardır. Ve bu aşırılıklarla bir­

likte devlette giderek yokolacaktır.

Marx, ütopyaya düşmeden, bu gelecek hak­

kında şimdiden belirlenebilecek şeyi, yani, komü­

nist toplumun aıt ve üst evresi arasındaki farkı, en ayrıntılı biçimde belirlemiştir.

3. KOMÜNiST TOPLUMUN İLK EVRESİ GOTHA PROGRAMININ ELEŞTİRİSİ'nde, Marx, Lassale'in, sosyalist rejimde işçinin, «budan­

mamış» ürünü, ya da ccçalışmanın tüm ürünün, alacağı yolundaki fikrini inceden ineeye çürütür.

Gösterir ki, sosyal fonların tümünden, bir ihtiyaç fonu, üretimi arttırmaya tahsis edilmiş bir fon,

«kullanılmış» makinelerin değiştirilmesine tahsis edilmiş bir fon vb. çıkarmak gerekir. Sonra, tüke­

tim eşyalarından da, yönetim masrafları, okullar, hastaneler, ihtiyar yurtları vb. için bir fon çıkar­

mak gerekir.

Lassale'in («çalışmanın tüm ürünü işçiye»

biçimindeki) bulanık, karanlık ve genel formülü yerine, Marx, sosyalist toplumun işleri nasıl

yöne' 125

-teceğini açıklıkla gösterir. Marx, kapitalizmin va­

rolmayacağı bir toplumdaki yaşama şartlarının so­

mut tahliline girişir ve düşüncesini şöyle açıklar:

«Burada (işçi partisi programının incelenme­

sinde) uğraştığımız şey, kendine özgü temeller üzerinde gelişmiş bulunduğu biçimiyle değil, tersi­

ne, kapitalist toplumdan çıkmış bulunduğu biçi­

miyle bir komünist toplumdur; o halde, ekonomik, ahlaki, entellektüel, bütün ilişkilerinde, henüz bağrından çıktığı eski toplumun izlerini taşıyan bir toplum.»

İşte kapitalizmin bağrında henüz çıkmış bu­

lunan ve bütün alanlarda eski toplumun izlerini taşıyan bu komünist toplumu, Marx, komünist toplumun «ilk», ya da alt (aşağı) evresi olarak ad­

landırır.

Üretim araçları, daha şimdiden, artık bireyle­

rin özel mülkiyetinde değildir. Bütün topluma ait­

tir. Toplumsal bakımdan gerekli çalışmanın belir­

li bir parçasını tamamlayan her toplum üyesi, top­

lumdan sağladığı çalışmanın miktarını (niceliğini) gösteren bir belge alır. Bu belge ile, kamusal tüke­

tim eşyaları mağazalarından, çalışmasına tekabül eden bir miktarda eşya alma hakkını elde eder. O halde, toplumsal fona ödenen çalışma miktarı çık­

tıktan sonra, her işçi, toplumdan, ona vermiş oldu­

ğu kadarını alır.

«Eşitlik»in hükümdarlığı denebilir buna.

Ama, ( çoğunlukla sosyalizm denilen ve Marx'­

ın komünizmin ilk evresi adını verdiği) bu top­

lumsal düzenden söz eden Lassale, bu düzende 126

-«hakkaniyetli bölüşüm», «eşit çalışma urunune herkesin eşit hakkı» olduğunu söylerken yanılır;

ve, Marx bu yanılmanın nedenini açıklar:

Marx, «eşit hak»der; gerçekten burada eşit hak vardır; ama burada söz konusu olan şey, he­

nüz «burjuva hukukuııdur; bütün hukuk gibi, eşit­

sizliğe dayanan, eşitsizliği önceden varsayan bur­

juva hukuku. Bütün hukuk, farklı insanlara, as­

lında ne özdeş ne de eşit olan farklı insanlara, tek bir kuralın uygulanmasından ibarettir. Bundan ötürü, «eşit hak, » aslında eşitliğe bir saldırı, bir adaletsizlik demektir. Gerçekte, herkes toplumsal hasılanın, kendisi tarafından sağlanan toplumsal çalışmanın eşit bir parçası için, (yukarıda belirti­

len çıkarmalarla) eşit bir pay alır.

Ama, bireyler birbirine eşit değillerdir: Biri daha güçlü, öteki daha güçsüzdür; biri evli, öteki değildir; birinin çocuğu çok, ötekinin azdır vb.

« . . . çalışma eşitliğinde ve dolayısıyla toplum­

sal tüketim fonuna katılma eşitliğinde, demek as­

lında ötekinden çok alır, biri ötekinden daha zen­

gindir vb ... Bütün bu sakıncalardan kaçınmak için hakkın eşit değil, eşitsiz olması gerekirdi» di­

ye bağlar Marx.

O halde komünizmin ilk evresi, adalet ve eşit­

liği gerçekleştiremez; zenginlik bakımından insan­

lar arasındaki adaletsiz farklılıklar devam edecek­

tir. Ama insanın insan tarafından sömürülmesi de imkansız olacaktır. Çünkü üretim araçlarını, yani fabrikaları, makineleri, toprağı vb. özel mülkiyet olarak kimse kendine mal etmiyecektir.

Lassalle' 127 Lassalle'

-nin genel olarak «eşitlik» ve «adalet» üzerindeki karışıklık ve küçük-burjuva formülünü çürüterek, Marx, yalnız üretim araçlarının bireyler tarafın­

dan temeli ükü «haksızlığınııı yıkınakla başlamak zorunda olan, ama öteki haksızlığı, tüketim eşya­

lırının (ihtiyaçlara göre değil ) «Çalışmaya , göre,, üleşimi haksızlığını, birdenbire yıkmakta yetenek­

siz bulunan, komünist toplumun gelişme seyrini gösterir.

Kötü iktisatçılar, ve onlar arasında, «bizim»

Tougan dahil, burjuva profesörler, sosyalistleri sık sık insanlar arasındaki eşitsizliği unutmak ve onun ortadan kaldırılmasını «hayal» etmekle kı­

narlar. Bu kınamanın, sadece ve sadece, burjuva ideolog efendilerin aşırı cehaletini kanıtladığı gö­

rülüyor.

Marx sadece insanlar arasındaki kaçınılmaz eşitsiz'liği değil, ayrıca üretim araçlarının toplu­

mun tümünün ortak mülkü haline dönüşümünün (kelimenin alışilmış anlamında «sosyalizm»in) , tekbaşına üleşimdeki kusurları, ve, ürünler «çalış­

maya göreıı dağıtıldığına göre, hükümferma ol­

makta devam eden «burjuva hukuku,nun eşitsiz­

liğini ortadan kaldırmayacağı gerçeğini de, sıkı sı­

kıya hesaba katar.

« . . . Ama, diye devam eder Marks, bu kusurlar, uzun ve sancılı bir doğum döneminden sonra, ka­

pitalist toplumdan henüz çıkmış bulunduğu biçi­

miyle, komünist toplumun ilk evresinden kaçınıl­

maz şeylerdir. Hukuk, tekabül ettiği ekonomik du­

rum ve uygarlık derecesinden asla daha yüksek bir düzeyde olamaz . . . »

128

-Demek ki, (genellikle sosyalizmadı verilen) komünist toplumun ilk evresinde, «burjuva huku»

ku» tamamen değil, sadece kısmen, sadece ekono­

mik devrimin, yani sadece üretim araçlarıyla ilgi­

li devrimin yapılmış bulunduğu ölçüde yürürlük­

ten kaldırılmıştır. «Burjuva hukukuıı, bireylerin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetini tanı­

yordu. Sosyalizm, bunu ortak mülkiyet haline ge­

tirir. İşte bu ölçüde, ama sadece bu ölçüde, «bur­

juva hukuku» yürürlükten kaldırılmış olur.

Ama bunun dışında, ürünlerin üleşimi ve ça­

lışmanın toplum üyeleri arasındaki dağılımın dü­

zenleyicisi olmak bakımından ( burjuva hukuku) yürürlükte kalır. «Çalışmayan yemez»: Bu sosya­

list ilke, iŞmdiden (komünist toplumun ilk evre­

sinde) gerçekleşmiştir; «eşit miktarda çalışmaya, eşit miktarda ürün» : bu öteki sosyalist ilke de, şimdiden gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, bu he­

nüz komünizm değildir, ve henüz, eşit olmayan in­

sanlara eşit olmayan (gerçekte eşit olmayan) bir miktardaki çalışma için, eşit bir miktarda ürün veren «burjuva hukuku»nU ortadan kaldırmaz.

İşte bu bir «Sakınça»dır, der Marks; ama bu sakınca, komünizmin ilk evresinde kaçınılmaz bir şeydir; çünkü, kapitalizm yıkıldıktan hemen son­

ra, insanların, hiçbir çeşit hukuk kuralı olmaksı­

zın, birden toplum için çalışmayı öğrenecekleri, ütopyaya düşmeden düşünülemez; kaldı ki, kapi­

talizmin ortadan kaldırılması, böylesine bir deği­

şikliğin ekonomik öncüllerini hemencecik vermez.

Oysa, mevcut hukuk kuralları, «burjuva h

u-- 129 ._ F : 9

kukıı kurallarıdır. Bu nedenle, bir yandan üretim araçlarının ortak mülkiyetini korurken bir yandan da çalışma eşitliğini ve ürünlerin üleşimdeki eşit­

liği korumakla yükümlü bir devletin zorunluluğu devam eder.

Bundan böyle, kapitalistler olmadığı, sınıflar ve dolayısıyla tepesine binilecek bir sınıf olmadığı için devlet yokolur.

Ama, fiili eşitsizliği onayıayan «burjuva hu­

kuku, korunmaya devam edildiğine göre, devlet henüz tamamen yokolmamıştır. Devletin tamamen yokolması için, eksiksiz komünizmin gerçekleş­

mesi gerekir.

4. KOMÜNiST TOPLUMUN ÜST EVRESi MARKS, devam eder: « • . . Komünist toplumun üstün bir aşamasında, bireylerin işbölümüne köle­

leştirici bağımlılığı ve onunla birlikte kol ve kafa emeği arasındaki karşıtlık kaybolancağı zaman;

çalışmanın sadece bir yaşama aracı olmaktn çıkıp, bir ilk hayati ihtiyaç haline geleceği zaman; birey­

lerin çok yönlü gelişmesiyle, üretim güçlerinin de artacağı ve bütün kollektif zenginlik kaynakları­

nın bollukla fışkıracağı zaman; ancak o zaman burjuva hukukunun sınırlı ufku kesin olarak aşı­

labilecek, ve toplum, bayrakları üstüne «herkes­

ten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre» di­

ye yazabilicektir»

insafsız alaylarıyla «özgürlük» ve «devlet» ke­

limeleri arasındaki o saçma çiftleşmeyi toz eden 130

-Engels'in düşüncelerinin bütün doğruluğunu an­

cak şimdi değerlendirebiliriz. Devlet varoldukça, özgürlük yoktur. Özgürlük olacağı zaman, devlet olmayacaktır.

Devletin tamamen yokolmasının ekonomik temeli, kafa emeğiyle kol emeği arasındaki bütün karşıtlığın, dolayısıyla, bellibaşlı çağdaş toplumsal eşitsizlik kaynaklarından birinin kaybalacağı ka­

dar yüksek bir gelişme derecesine erişmiş Komü­

nizmdir; sadece üretim araçlarının sosyalizasyonu, sadece kapitalistlerin istimlaki, çağdaş toplumsal eşitsizlik kaynağını hiçbir biçimde derhal kuruta­

maz.

Bu kamulaştırma, üretim güçlerinde büyük bir gelişmeyi mümkün hale getirecektir. Ve, kapi­

talizmin daha şimdiden bu gelişmeyi ne kadar en­

gellediğini ve şu anda erişiimiş bulunan modern teknik sayesinde ne büyük bir gelişme sağlanabi­

leneceğini gördükten sonra, kapitalistlerin istimHt­

kinin, toplumdaki üretim güçlerinde zorunlu ola­

rak büyük bir gelişme sonucunu vereceğini mut­

lak bir kesinlikle iddia etmek hakkına sahip bulu­

nuyoruz. Ama bu gelişmenin hızı ne olacak, işbö­

lümünün son bulmasına, kafa ve kol emeği arasın­

daki karşılığın ortadan kalkmasına, çalışmanın

«ilk hayati ihtiyaç» haline dönüşümüne ne za­

man ulaşacak. İşte bunu bilmiyoruz; ayrıca bile­

meyiz de.

Bundan dolayı, sadece devletin kaçınılmaz yokoluşundan söz etmek hakkına sahibiz; ve bunu yaparken, bu sürecin süresini, komünizmin üst

ev 131 ev

-resının gelişme hızıyla olan bağımlılığını belirt­

mek, ve bu yokoluşun mühlet ya da somut biçim­

leri meselesini tamamen askıda bırakmak zorun­

dayız. Çünkü bu türlü meseleleri çözümlernemizi sağlayabilecek veriler mevcut değildir.

Toplum, «herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre «ilkesini gerçekleştirmiş olacağı za­

man, insanlar yeteneklerine göre isteye isteye ça­

lışacak kadar toplum halinde temel kurallarıma

lışacak kadar toplum halinde temel kurallarıma

Belgede DEVLET DEVRIM. EMEK "'l yay1nlar1 (sayfa 118-144)