• Sonuç bulunamadı

SUNNETIN DINDEKI YERI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SUNNETIN DINDEKI YERI"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

'··

•• •

SUNNETIN

• • •

DINDEKI YERI

Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN Doç. Dr. Mevlüt GÜNGÖR Yrd. Doç. Raşit KÜÇÜK Prof. Dr. Selahattin POLAT

Prof. Dr. Nureddin ITR Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN Ayetullah Seyyid Murtaza ASKERİ Prof. Dr. İbrahim CANAN

Prof. Dr. Abdullah A YDINLI Prof. Dr. M. Yaşar KANDEMİR Doç. Dr. Hayri KIRBAŞOÖLU Prof. Dr. M. Tufeyl UMERUDDİN

Zafer İshak el-ENSAAİ

@

~

ENSAR NEŞRİY AT

(2)

KUR'AN-SÜNNET İLİŞKİSİ VE BİRLİKTELİGİ

~nunun Tanımı ve Kapsaıın

Yrd. Doç. Dr. Raşit KÜÇÜK M. Ü.İlahiyat Fakültesi (}ğretinı Üyesi

İslam ümmeti, Hz. Muhammed'i Allah'ın elçisi olarak tanıdığı

ve Kur'an-ı Kerim'le muhatap olduğu günden beri Kitap-Sünnet ikili- sini birlikte anagelmiştir. Sadece ilim ve fikir adamlan degil, üm- metin diğer fertleri de az veya çok, mahiyetini bilerek ya da bilmeye- rek Kur'an-Sünnet birlikteliginin farkındadırlar. İslam toplumları­

nu} asırlar boyu geliştirdigi çok çeştili ilim dallarında meydana getir-

miş olduğu binlerce eserden herhangi birini okuyanlar, veya İslam'ın

tebligat ve talimatına muhatap olanlar, öncelikle Kur'an ve Sün- net'ten haberdar olurlar. Sadece bu durum bile Kur'an ile Sünnet'in birbirinden ayrılmazlığını, bütünlüğünü ve birlikte ele alınması ge- rektigini ortaya koyucu niteliktedir.

Bu tebliğde, Kur'an-Sünnet ilişkisinin ana unsurları İslami

ilimler gelenegi içinde kalınarak ve konunun detaylarına, münaka-

şalarına, ekol ve şahıs yorumlarına fazla girilmeden özetlenıneye çalışılacaktır. Ayrıca, İslam mezheplerinin her birini ele almak ye- rine "sünni anlayış" tarzı öne çıkarılacaktır. Şunu hemen belirtmeli- yiz ki kendimize böyle bir hudut tayin etmemizin sebebi, herhangi bir mezhebi veya fırkayı önemsememek veya dışlamak degil, boyut-

ları çok geniş olan bir konuyu böyle kısa bir tebliğ metni ve müddetinde enine boyuna ele alarnama endişesidir. Bir başka ve biz- ce önemli olan sebep ise, ele aldığımız konuda bütün İslam mezhep- lerinin genel kabulünün oluşudur. Teferruattaki ayrılıklar konunun önemini azaltınadığı gibi, temelden reddine de mesned kılınamaz.

(3)

Dinin İlrl Kaynağı

Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in Sünnet'i İslam Dini'nin iki temel kaynağını teşkil eder. Delilini bu iki kaynaktan almayan }ıer düşünce ve tavır, hareket ve davranış, tartışmaya, kabul veya redde açıktır." Kaynağını Kur'an ve Sünnet'ten alan ko1lulann ise müzflkere ve münakaşası yapılabilir, değişik yorumlar ortaya konulabilir, uy- gulama :iie ilgili biçim ve yöntem farklılıkları ortaya çıkabilir,~l:mcak reddi söz. ~onusu olamaz. Bu yorum ve anlayış farklılıkları mezhebie- rin ve değişik ictihadların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sapık

ve batıl sayılanlar dışındaki bütün İslam mezhepleri dinJpjki temel kaynağiniii Kurlan ve Sünnet olduğu görüşündeittifak"b~Uıici-ed.irier.

Bu

ikisi dışındaki şer' i delillerin geçerliliği, kabul veya red d{ de

lm

iki temel kaynağa uyguuluğuna göre değerlendirilir. Durum böyle olunca, Kur'an ve Sünnet ilişkisinin varlığı, bütünlüğü, birlikteliği ve

vazgeçilmezliği şer'in, akıl ve mantığın zorunlu gereğidir. Şer'in gereğidir, çünkü delilini öncelikle Kur'an'dan ve Sünnetten almak- , tadır. Aklın ve mantığın gereğidir, çünkii Kur'an kendisine indirilen

ve vahye muhatap olan, yani Allah'la irtibatı olan bir peygamber, o- nu en iyi anlayan, bilen, yorumlayan ve uygulayandır. Allah'ın elçiliği görevi ve tebliğ mes'uliyeti bunların hepsini ihtiva eder ve ge- rekli kılar.

Kur'an'ın bir çok ayeti Hz. Peygamberle ilgili yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğinin temel prensiplerini bize bildirir. Bunlara ana başlıklar halinde işaret etmemiz, peygambere ve sünnetine

bakış açımızın itikadi ve ahlaki boyutlarını görmemizi sağlayacak­

tır.

Klasik İslam kaynaklarının hemen hepsi, Kur' an ile Sünnet

ilişkilerinden söz ederken delil olarak aynı ayet ve hadisleri kul- lamrlar. Bunun neticesinde alimler arasında benzer yaklaşımların, görüş birliğinin teşekkül ettiğini görürüz. Bu durum, şaşılacak ve tenkit edilecek bir husus değil, kanaatimizce gıbta edilecek ve saygı

duyulacak bir anlayışlılık örneğidir. Bu sayede ümmetin itikad ve amel birliği azami derecede sağlanmış, yeryüzü coğrafyasının her ye- rindeki müslümanlar arasında müşterek bir hayat tarzı ortaya

çıkmıştır.

(4)

I. KUR'AN'IN AYETLERİ IŞIÖINDA HZ. PEYGAMBER VE SÜNNETi

..

A Peygamberlere İman

Kur'an, Hz. Peygamber'e imanın ve onun getirdiği ilahi hüküm- leri kabul ve tasdik etmenin farz olduğum1 kesin emirlerle bize bildi- rir: "Allah'a, peygamberine ve indirdiğimiz nı1ra (Kur'an'a) iman edi- niz''(l). "Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan elçisine iman edi- niz." (2). "Şüphesiz biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ki Allah 'a ve Resulüne inanasınız, onu destekleyesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih edesiniz." (3).

"Kim Allah 'a ve Resulüne inanmazsa bilsin ki, biz, kfı,firler için alev li bir ateş hazırlamışızdır." (4).

Görüldüğü gibi bu ayetlerde AlltıJı'__a, _t~--~!1: ile R~sulüne iman

ayrı ayrı~. peşpe,şe, bil'birini tamamlayıcı nitelikte zikredilmiştir. Bu Şek.1fde -iı{anmayanların mü'min sayılmaya~~ğı, bir yoruma ihtiyaç hissettirmeyecek açıklıkta ortaya konulmuştur.

Peygamberimizin hadislerinden seçtiğimiz şu örnekler yu-

karıdaki ayetleri açıklayıcı niteliktedir: "Ben insanlarla "La ilahe il- lallah" deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim "La ilahe il- lallah" derse, benden canını ve malını korumuş olur" (5). Kelime-i Tevhid dediğimiz "La ilahe illallah"; "Muhammedün Resulullah"ı da bünyesinde barındırır.

Cibril hadisi diye ma'ruf olan rivayette Cebrail, Hz. Peygam-1 ber'e "İslam nedir?" diye sorunca, Resul-i Ekrem: "Allah 'tan başka t

ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şahitlik etmen-:

dir" şeklinde cevap vermiş ve daha sonra İslam'ın diğer esaslarınd sıralamıştır (6).

İslam'ın beş esas üzerine bina kılındığını ifade eden meşhur

rivayetin ilk şartı da, "Allah 'tan başka ilah olmadığına, Muham- med'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şahitlik etmek" diye başlar (7)

Kur'an-ı Kerim'in bu konudaki pek çok ayetini (8) burada tek tek ele almamız söz konusu olamaz. Sahih hadis külliyatının

özellikle iman ve tevhid bölümlerindeki rivayetlere yer vermemiz de

düşünülemez.

(5)

B. Peygambere itaat

tt&9.t, emre uymak, icabet etmek ve tabi olmaktır; bu anlamda

ibadetten daha umumi bir manaifade eder. Çünkiflbadetsadece

Allah'ı ta'zimdir, itaat ise hem Allah'ın emirlerini hem de peygambe- rin ve itaat edilmesi emredilenlerin emirlerini kapsar (9). itaat, imanın bir gereği ve neticesidir. Peygamber' e iman, ona itaati zorun- lu kılar. Dolayısıyla ,peygambere iman farz olduğu gibi, itat da farz-

dır. Peygambere itaat, onun getirdiği ve uyulmasını emrettiği bütün prensipleri yerine getirmeyi gerektirir. Kur'an'ın p~k ç()k: ~y(3ti pey-

garrı_l:>_~!:_E:)_jta~t editınesini ve ona karşı çıkılmamasına emreder: ---

"Ey ıman edenler! Allah 'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz

halde ondan dönmeyin. işitmedikleri halde işittik diyenler gibi ol-

mayın. Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve

· dilsizlerdir." (10)

Bu ayetler, Rasulullah'ın sözünü işitip ondan faydalanmayan, onu gönüllerine sindiremeyen, o sözlere önem vermeyen kimselere bir ' uyarıdır. Böyle kimseler dinleyip aniasalar bile anladıklarını İcra

edip yerine getirmezler. Sanki hiç duymamış, işitmemiş gibi hareket ederler. Böyleleri sağır ve dilsiz hayvanıara benzetilmiştir (ll).

"De ki: Allah' a ve peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah kafirleri sevmez" (12).

"Yüz çevirmek",j\llah ve Restıliine itaattan yüz çevirmek, on- lar!!l eri]j_rJe.ri.~:Lkabullenmemektir (13). Oysa Hz. Muhammed'e sırf

Allah'ın Resulü, görevlendirdiği peygamberi, dinin tebliğcisi, hida- yetinin ve emirlerinin bildiricisi ve habercisi olduğundan dolayı, yine

sırf Allah için uymak ve izinden gitmek gerekir. Bir elçiyi tanımak,

onun kendisini değil, onu görevlendirip gönderen makamı tanımaktır.

Mesela bir devletin elçisini, memurunu reddetmek, o devleti ve onun

kanunlarını reddetmek demek olduğu gibi, .Ailah'ın elçisi demek olan peygamberini -kabul etmeyip red etmek de Alhih'a ··kÜfÜr ve

saygışJ,zlıktır (14). . -· . ·

Bütün, söz ve davranışlarında Hz. Muhamme_cfin.yoh.ı.:Uke.:m..oJ­

mayanl8:~, onu sevmiş ve ona it~at etml.Şsayiimazlar. Aksini iddia edenler ise yalancı sayılır (15). Şu hadis, konuyu daha iyCanla-

mamızda anahtar vazifesi görür: "Yaptığı bir bizim emrimiz

doğrultusunda olmayan kimsenin o işi merduttur, kabul edilmez'' (16). Buna göre, yapılan işler ister ibadet ister hayatın di~~eı· ~tlaL-

(6)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 129 larıyla ilgili olsun, Kur'an ve Sünnet'e aykırı düşmemeli, Resülullah'ın talimatına uygun olmalıdır. Çünkü Kur'an'ın emir ve nehiylerinin icra şeklini· Allah Resülü bizzat kendileri tanzim

etmişlerdir. İleride temas edileceği gibi, bu yetkiyi kendisine veren

Cenab-ı Hak'dır.

Peygamberden yüz çevirmek küfre ·- düşmektir. Ayet-ikerime bunu açıkça beyan ettiği gibi, Hz. Peygamber de bunu şu şekilde izah

etmiştir: "Yüz çevirenler dışında ümmetimin hepsi cennete girecek- lerdir".

"Yüz çevirenler kimlerdir?" diye sorulunca:

"Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden yüz çevirmiş olur" (1 7) buyurmuştur.

"IJ,_~t!.P:le itaat eden A.llah 'a itaat etmiş olur" (18) ayeti, peygam- bere itaatin Allah'a itaatin bir gereği ve eskilerin tabiriyle lazım-ı gayrı müfarıkı olduğunu bildirir. Resule itattan maksadın, sadece

Kur'an'ı kapsadığını, sünnete şümülü bulunmadığını iddia etmek gerçekçi olamaz. Nitekim şu ayet konuya daha da netlik kazandırır:

"Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah 'a biat etmektedir- ler ... "(19).

Esasen bütüJ!_p_eyga_m_b~rl~_rin göDd~rilişindeki hikmet, onların

emirlerLi!?:~re~amel etmek, nehyettiklerinden uzakdurriıak, onların sözlerine, davranışlarına, ahlak ve adablarına uymaktır. Kur'an bunu da aÇi:kça belirtir:

"Biz her peygamberi, Allah 'ın izniyle, ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik." (20) Öte yandan Nuh (a.s.)'dan İsa (a.s.)'a kadar her peygamberin kavmini şu şekilde Allah'a davet ettiğini

Kur'an bize bildirir: "Allah 'a karşı gelmekten sakının ve bana iaat edin" (21). Bu anlamdaki ayet aynı surede 7 ayrı yerde, 7 ayrı pey- gamberin dilinden kavmini dine davet metni olarak geçer.

Peygamberimizin: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur;

bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş sayılır" (22) anlamındaki ha- disleri bu ayetlerle tam bir mutabakat ifade eder.

Kur'an'ın bu konudaki pek çok ayetinde Allah'a ve Resulüne itaatin veya sadece Resul-i Ekrem'e itaatin getireceği sonuçlar çeşitli şekillerde takdim edilir. Bir kaçını özetleyecek olursak, şunlarla karşılaşırız: 1\.llah'a ve Resulüne itaat eden rahmete nail olur (23).

Restile itaat ede:p. hidayete erer (24). Allah'a ve Resulüne itaat eden- ler, Allah'ın nimet verdiği peygambe-rler, sıddiklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler (25).

~--·-···

(7)

Allah'a ve peygamberine itaat edenleri Cenab-ı Hak zeminin- den ırmaklar akan cennete koyacak ve orada devamlı kalacaklar, büyük kurtuluşa ereceklerdir (26). Allah'a ve Resulüne itaat mü'min

olmanın gereğidir (27). Allah'a ve Resulüne itaat eden büyük bir kur-

tuluşa erer (28). Allah'a ve Resulüne itaat edenin Allah işlerinden hiç bir şeyi eksiltmez (29).

Kur'an'dan seçtiğimiz bu ayetler ve örnek olarak zikrettiğimiz

bir kaç hadis, Allah'a itaatle Resulüne itaatın ayrılmazlığını, lüzu- munu, kapsam ve sonuçlarım ortaya koyucu niteliktedir.

C. Peygambere İttiba

İtaatla ittibaı ayrı ayrı ele alışımızın sebebi, ita::ıtinhem_Al_lah

ve Resul üne, hem de beşer cinsinden birine olabilmesine karşılık, it-

tibaın Allah'ın kişi veya şey niteliğinde yarattıklarına has olmasın­

dandır .

. İttiba, uymak, izlemek, birinin veya birşeyin peşine düşmektir.

İttiba olunan, bir kimse, bir cisim, bir iz ve bir emir olabilir (30).

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde mü'minlerin kime ve neye uyması, kime ve neye uymaması gerektiğini açıklar. Bir husususa dikkat çekmek yerinde olur: Kur'an-ı Kerim'in hassasiyetle birbirinden ayırdığı üç terimin muhteva farklılıklarını iyi kavramak gerekir. Bunlar ibadet, itaat ve ittibadır. ibadet sadece Allah'a, itaat, Allah'a, Resulüne ve itaati caiz olan kullara, ittiba ise Allah.-ın uyulmasını istediği kişi ve şeylere mahsustur. Her üçündeki sapma- lar Kur'an'da şiddetle kınamr ve yasaklamr. Biz sadece peygambere ittiba konusuna temas etmekle yetineceğiz. Bir ayette şöyle buyuru- lur: "De ki: Eğer Allah 'ı seviyorsanız bana uyun uz ki Allalı da sizi sevsin-ve günahlarınızı bağışlasın" (31).

Peygambere ittiba olunmadan ve emirlerine boyun eğilmeden

Allah sevgisi gerçekleşmez. Söz, davranış, ahlak ve tavırlarında

Resul-i Ekrem'e muhalefet edenler, Allah'ın gazabına ve kalırma uğrayanlardan sayılır. Allah'a ve Resulüne itaat edip, söz ve dav-

ranışlarında peygambere tabi olan, ahlak ve adabta ona uyanlar ise

Allah'ın kendilerine nimet verdiği kimselerden kabul edilirler (32).

Kur'an, Kitap ehli olanlardan Tevrat ve İncil'de yazılı bulduk-

ları elçiye tabi olanları över (33). Peygambere uymayanlar sadece he- veslerine uymuş olurlar ki, onlar "Allah 'tan bir yol gösterici ol-

(8)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 1 31 maksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir" (34) telı­

dirline muhataptırlar. Hz. Peygamber, Rı:ıbbinden kendisine vahyolu- nana uymakla emrolunmuştur (35). Dolayısıyla ona uyanlar hakka

uymuş ve hakkı uygulamış olurlar. Çünkü onun uyulacak en güzel ve yegane örnek olduğu gerçeği yine Kur'an'ın bir emri, bir tavsiyesidir:

''Andolsun ki Allah 'ın Resulünde sizin için, Allah ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çok zikreden kimseler için en güzel bir örnek

vardır." (36).

Bu örnek oluş, Resülülullah'ın bütün tavır ve davranışlarını,

hareketlerini kapsayıcı bir özellik taşır. Bu örnek oluşunümmetiçin

vücübiyet mi, müstehaplık mı ifade ettiği konusunda ihtilaf edilmiş,

vücübiyete delil getirilemeyen konularda müstehap, müstehaplığına

delil getirilmedikçe de vacip olduğu kabul edilmiştir. Umür-u diniy- yeden sayılan hususlarda vacib, umüru dünyeviyyeye taalluk eden hususlarda isemüstehap olduğunu söyleyenler olmuştur (37). Ayet, Resul-i Ekrem'in yalnız sözleriyle değil, fıil ve hareketleriyle de reh- ber ve kendisine uyulan bir peygamber olduğunu hükme bağlamak­

tadır (38).

D. Peygambere Muhalefet ve Karşı Gelm.e

Peygambere iman, itaat ve ittibam farziyeti sabit olunca, ona muhalefetin ve karşı gelmenin yasaklanmış olduğu ve bu davranışın haramlığı da anlaşılmış olur. Biz, bu konudaki ayetlerden de bir kaçma işaret etmekle yetineceğiz. Kur'an-ı Kerim peygambere muha- l~J~_t_tn bir sapıklık olduğunu ve neticesinin

eifin

biraZap olacaği:i:ü hal:>_e_r=:i_eiir:-"Peygamberln emrine

aykiri

hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden yahut kendilerine acı bir azabın uğrama­

sından sakınsınlar" (39).

Peygamberin emri, onun sözlerini, davranışlarını ve takrirlerini yani tasviplerini ihtiva eder. Bunlar, peygamberin sünnetinin nevile- rini ifade etmektedir. Dolayısıyla her biri aynı kıymeti haizdir.

İmam Malik, kendisine bir hususta fetva soran kimseye:

"Resülullah bu konuda şöyle buyurmuştur" diye sünnetle cevap .- . vermişti. Adam: "Senin görüşün nedir?" deyince, imam yukarıdaki

i ayeti okudu ve sünnetin olduğu yerde kendisinin görüşünün söz konu- su olamayacağını ifade etti ( 40). Esasen bütün mezhep imamlarının tavrının bundan farklı olmadığı kaynaklarda zikredilir (41).

(9)

Peygambere karşı çıkmak ve mü'minlerin yolundan başka bir yola sapmak cehenneme gidiş sebebidir: "Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra kim peygambere karşı çıkar ve mü'minlerin yolundan

başka bir yola girerse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir" (42).

Allah ve Resulüne karşı gelmek alçalma sebebidir: "Allah ve Resulüne karşı gelenler kendilerinden öncekilerirı--a;tçaltıldığı ıgibi alçaltılacaklardır" ( 43).

Peygambere karşı çıkma yasaklanmış olup, o biclmnııda

hüküm verdiğizaman ona uyma mecburiyeti vardır: "Allah veResulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah 'a ve Resulüne

karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. ( 44).

Bu ayet, bütün işleri kapsayıcı niteliktedir. Nüzul sebebinin özel bir hadise olması hükmünün umumiliğine engel teşkil etmez. Bu konuya delil getirilen başka ayetler de vardır ( 45). Mü'minler için Resulün emri Allah'ın emri makamındadır. Bu ayetler bunun açık

delilidir. Çünkü peygamberin kendi heva ve hevesinden bir şey

, konuşmayacağı gerçeğini Kur'an bize hatırlatır (46).

Allah ve Resulünün emirlerinden yüz çevirmek, uymamak veya hafife almak şiddetle kınanır ve reddedilir: "Allah 'a itaat edin, Resule de itaat edin ve kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir" ( 4 7).

"Bazı insanlar Allah 'a ve peygambere inandık ve itaat ettik diyorlar, ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir" (48).

Bu tür davranışlar mü'minlere yakışmaz. Çünkü mü'minler dil- leri ile söylediklerine kalben inanır, ayrıca ibadetleri ve davranışları

ile imanlarını isbat ve teyid ederler. İnandık deyip gereğini yapma- mak münafıkların alametidir.

Kur'an, peygambere muhalefetin ve isyanın neticesine de dikkat çeker: "O gün zfılim kimse ellerini ısırıp şöyle der: Nolaydı, keşke ben peygamberle beraber bir yol tutsaydım" ( 49).

Bu yolu tutmayanların son pişmanlığı şu ayetlerde daha açık

ifade edilir:"Yüzleri ateşe evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke

Allah'a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik, derler (50).

"İnkfır edip Allah 'ın Resulüne karşı gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi temennı ederler ve Allah 'tan hiç bir sözü gizleyemezler"

(51).

(10)

Kur'an-Sünnet İlişkisi 133

Peygambere muhalefet, karşı çıkma ve sonuçlarıyla ilgili ayetler burada işaret ettiklerimizden ibaret değildir. Ancak konunun önemi ve çeşitli boyutlarını ortaya koyması açısından bu kadarla ye- tinmek yerinde olacaktır.

'··

E. Peygamberin Hükmüne BoyunEğip Tesliın Olmanın Gerekliliği

Kur'an-ı Kerim'in mü'minlerin dikkatini çektiği hususlardan biri de Peygamberin bütün hükümlerine, Eilllir Y.fLYl!§.?klarına boyun

eğip te_şlipı olma zorunda oluşlarının vurgglanmasıdır. Aynı zaman- da bu mü'min sayılmanın da temel şartlarından biridir. Konunun uzun boylu yorumlanmasına ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açık

olan Kur'an ayetlerinden bir kaç tanesine işaret etmek yeterli ola-

caktır:

"Hayır, Rabbine andolsun ki onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan onu tam manasiyle kabullenmedikçe iman

etmiş olmazlar" (52).

Hz. Peygamber dinin tebliğinde ve verdiği hükümlerde hatadan

korunmuştur. Allah adına tebliğ ettiklerinde sıdkında, son derece güvenilir olduğunda şüphe yoktur (53).

Bu ayetin ışığında bir değerlendirme yapılacak olursa, bjrjı:ı­

şanın_g:ıjfnıirı olarak. nitelenı:ljrilepjl:ın~ş_i_jçJI1 . kendisinde şu şartıarp:! l>Yl:mıması~gereldr: ·- ·· · ···· · ··

·

·;~Iı Resulullahın verdiği hükme razı olmayan mü'min olamaz.

~2.: Hükme razı olan, buna zahirde rıza göstermiş olacak, yani

açıkta_g_jJ;i:r~~! . .2J!Jlayacak. Çünkü kalben rıza gösterip göstermediği

hlfi.nmez. Zira kalbin meylini, bir şeye yönelişi neticesinde sevgi ve nefretini kavramak beşer gücünün dışında bir şeydir. Ancak

Resulullah'ın verdiği hükmün hak ve doğru olduğuna kani olacak.

3. Bu iki şart da yeterli değil, hükme rıza gösteren kişi, Allah'ın

elçisinin verdiği hükmün hak ve doğru olduğuna kalben de inanıp tes- lim olacak, kalbi o hükmü kabul edip etmeme hususunda duraksa- mayacak ve zahirdeki kabulüne ters düşmeyecek. Dili ile kalbi tam b!:r:l1Y:UII1 ve teslimiyet içinde olacak (54).

Şu ayet-ikerime konuya daha da açıklık kazandırıcı nitelikte- dir:

(11)

"Ey ıman edenler! Allah'a itaat edin. Resu-le ve sizden olan ida- recilere itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz - Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız - onu Allah'a ve Resule 'götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı hem de ne-

tice bakımından daha güzeldir" (55).

Ayette Resule götürme ile kastedilen, onun sünnetidir; çünkü Kitap ve Sünnet'e uymayan kendi arzu ve isteğine, nefsine uyar (56).

Cenab-ı Hak, münakaşa edilen, hakkında anlaşmazlığa düşülen bir konunun Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnet'ine başvurularak hal- ledilmesini emretmektedir. Peygamber hayatta iken bizzat kendi- sine, vefatından sonra ise Sünnet'e başvurmak gerekir. Mücahid,

A'meş ve Katade gibi meşhur imamların görüşleri de bu yönde olup,

doğru ve isabetli olan görüş budur. Nitekim Hz. Ali: "Bizim yanı­

mızda Allah'ın Kitabı ve şu sahifede olanlar dışında bir şey yoktur.

Bir de müslüman bir insana verilen anlayış kabiliyeti vardır" (57) demiştir. Yanındak~ sahife ile kastettiği Hz. Peygamber'den yazdığı

sünnet, hadislerdir (58).

Peygamberimizin şu hadisleri ayetlerdeki maksadı anla-

mamıza yardımcı olmaktadır:

"Size bir şeyi yasakladımsa ondan mutlaka kaçınınız; emret-

tiğim bir Şeyı-zse gilclintiz nisbetinde yerine getiriiıiz:11 (f59)~---·

Hadisin anılan kaynaklarının bazısında daha önceki ümmet- Ierin helak oluş sebeplerinden birinin peygamberlerinin emir ve ya-

sakları konusunda ihtilafa düşmeleri, çok ve lüzumsuz soru sorma-

ları olduğu beyan edilir. Bazı rivayetlerinde de Hz. Peygamber:

"Size bıraktığım konul[ırda siz de beni rcihatbırakın" bıı)mra­

rak, ileride ortaya.Ç1kacak bir takım meselelerin ümmetin alimleri- nin ictihadlarımıterkedilmiş olduğunu hatırlatır.

Bu konuyla ilgili pek çok hadisten dikkatçekici olan bir rivayet

şöyledir: "Sakın ha! Sizden birinizi rahat koltuğuna yaslanmış ola- rak, benim emrettiğim veya nehyettiğim bir şey kendisine geldiğinde şöyle derken bulmayayım: Biz (başka bir şey) anlamayız, Allah'ın kitabında bulduğumuza uyarız" (60). Tirmizi'nin aynı babdaki bir rivayetinde: "Allah'ın Resulünün haram kıldığı, Allah'ın haram kıldı­

ğı gibidir" (61) ilavesini görürüz. Ebu Davud'un aynı babındaki bir hadiste ise Resulullah'ın haram kıldıklarından bir kısmı sayılır (62).

Peygamberin emirlerine uyma ile ilgili Kur'an-ı Kerim'in daha

kapsamlı bir ayetinin anlamı ş_()yledir: "Peygamber size ne verirse

;muai~n, neyr:ya:saktadıysa ond~n da sakının , .. (63).- -~·-·

(12)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 13&<)

Ayette geçen "ata=~ i_ verir" kelimesinin "emera= ..>-" l_ emre- der" anlamına geldiğine-müfessirler dikkat çekerler. Nebi (s.a.)'in

emrettiği her şey, Allah'tan bir emir olarak kabul edilme mecburiyeti vardır. Ayet ganimetlerle ilgili nazil olmuş olsa bile, Peygamberin emir ve yasaklarının tamamı bu ayetin hükmüne dahildir (64). Nite- kim, sahabenin de ayeti bu tarzda anladığının az sayılmayacak delil- leri vardır. Sünnetten zikrettiği her şeye Kur'an'dan delil getirmekle

meşhur olan Abdullah İbn Mes'ud, yine peygamberin sünnetine is- tinaden, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kadınlardan bahsedince, Beni Esed Kabilesinden Kur'an'ı okuyan ve iyi anlayan bir kadının:

"Ben mushafın iki kapağı arasında onu görmedim"" şeklindeki iti-

razına bu ayeti delil getirmiştir (65).

Zemahşeri, güzel ve doğru olan anlayışın, Resulullah'ın emret-

tiği ve nehyettiği her şeyin bu umumi emre dahil olduğunu, ganime- tinde bunun içinde yer aldığını söyler (66). Ulemanın büyük çoğun­

luğunun kanaati de Resul-i Ekrem'den sahih olarak sabit olan her

şeyin Kur'an'ın bu emrine dahil olduğu yönündedir (67). Çünkü Sünneti almak gerçekte Kur'an'ı almaktır; Sünnet'ten yüz çevirmek de Kur'an'dan yüz çevirmektir (68).

F. H:ikınet-Sünnet İlişlrisi

Buraya kadar verilen bilgiler ve Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygam- ber'e nasıl bakılması gerektiğine dair emir ve tavsiyeleri, Sünnet'e

yaklaşım tarzımız hakkında da bir yöıitem tayininin esaslarını belir-

lemiş bulunmaktadır. Önemine ve işaret edilmesi gerektiğine inan-

dığımız hususlardan biri de, Kur'an'ın 20 ayrı ayetinde geçen

"hikmet"le neyin kastedildiği yönündeki anlayışlardır.

Bir çok Kur'an tabir ve teriminde olduğu gibi, hikmetin her

geçtiği ayetteaynı anlamda kullanılmadığı açıktır. Kur'an-ı Kerim'de geçen hikmet kelimesinin, adalet, ilim, hüküm, nübüvvet, Kur'an,

İncil, bir şeyi yerli yerine koymak gibi anlamlarda kullanıldığı ifade

edilmiştir (69). Bu anlamlarının yanında, Kur'an'ın bazı ayetlerinde geçen hikmetin sünnet manasma geldiğini pek çok alim ifade

etmiştir. Hikmetin ilim ve ameli, sünnetin de söz ve davranışı tan- zim ettiği söylenir.

Mesela Katade: "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetle- rini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları

temizleyecek bir peygamber gönder" (70) ayetindeki hikmetten mak- sadlll sünnet olduğunu söyler (71).

(13)

İmam Şafii (ö. 204/819), "Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitap ve hik- meti öğreten, bilmediklerinizi öğreten bir resul gönderdik" (72) ayetinde geçen hikmet sünnettir demiştir (73). "Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir" (74) ayetindeki hikmet de sünnet anlamındadır (75).

"Evlerinizde okunan Allah 'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın"

(76) ayetindeki hikmet, Nebi s.a.'in sünnetidir. Çünkü Kur'an ve Sünnet'te insanlar için hayat, saadet, adap ve ahiakın en doğrusu vardır (77). ''Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah 'ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten

bir peygamber göndermekle Allah, mü'minlere büyük bir lütufta bu-

lunmuştur" (78) ayetindeki hikmet sünnetten başka bir şey değildir

(79).

Benzer ayetleri daha da çoğaltmak mümkündür. !s1am a]jm- leri, Kit~h:!!LY:ani Kur'an'ın hemen peşi;rıden zikredilen hikmetin slinnetten başl{,~bir şey olmayacağı kanaatinde iÜ;:ifak-etmiş gi_!:>1_djr- lei.ÇÜnkü Allah Teala'nın peygamberine inzal ettiğ{nde~ncba-hsettiği 'hikmet, bir nevi vahyin ürünü olan sünnetten başkası olamaz.

Beyzavi (ö. 641/1243)'nin belirttiği gibi Kitab'ın ve sünnet demek olan hikmetin özellikle zikredilmiş olması, bu ikisinin şerefinin, üstünlüğününizhan maksadıyladır (80).

Kitab ve hikmetten her ikisiyle kastedilenin Kur'an olduğu

yönündeki görüşler isabetli kabul edilemez. Çünkü Arap dilinin te- mel kaidelerinden biri, "vav" harfiyle birbirine atfedilen kelimelerin birbirlerine muğayir, birbirlerinden farklı, fakat aynı işte ve bir nok- tada müşterek olmasını gerektirir (81).

G. Sünnet ve Kur'an Birlikteliğini Belirleyen Önemli Alanlar

Kur'an-ı Kerim'in Hz.Peygamber için tayin ve tesbit ettiği konu- mu, genelde sadece ayetler ışığında ana hatlarıyla belirtmeye

çalıştık. Nübüvvet mansıbı olarak adlandırılabilecek olan bu konu- mun tesbiti, Sünnet'in dindeki mevkiinin tesbitinin de temelini

teşkil eder. Çünkü makamın üstünlüğü oradansadır olacak emirle- rin ve talimatların da üstün, önemli ve uyulması gerektiğinin ön ka- bulüdür. Allah'~nResulü olarak kendisine vaJıyolunan Kur'an'ı eksik- siz tebliğeden Hz. Peygamber'in görevinin bununla bitm-ediği, Kur'an'ın hayata uygulanmasını sağladığı ve 23 senelik peygamber-

(14)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 137

lik döneminin her anının bu uğurda geçtiği herkesçe kabul edilen tarihf51r gerçektir. Bir başka gerçek .ise, Hz. Peygamber'in hayatının

her safhasının, beşer tarihinde onun dışında hiç bir ferde nasib ol- mayacak tarzda ve sahih bir şekilde tesbit edilip, nesilden nesile,

asırdanasıra hem sözlü hem de yazılı vesikalarla intikal ettirilmiş olmasıdır. İşte sünnet ya da hadis adı altında tanınan alan, Kur'an'la iç içe olan bir hayatın, kavil, fiil veya takrir tarzlarında dışa yansımasıdır denilebilir.

Kur'an ve Sünnet birlikteliği ve bütünlüğünden bahsederken, bu yönde bir takım anlayış ve yaklaşım farklılıkları olduğu gerçeğini gözardı etmek söz konusu olamaz. Herhangi bir ayrım yapmaksızın

Sünnetin varlığını kabul etmeyen ve Kur'an'la yetinme yanlısı olan

ifratçı görüşle, yine bir ayrım gözetmeksizin her çeşit rivayeti Sünnet olarak nitelendiren tefritçi görüşü bir yana bırakırsak, nelerin Sünnet sayılıp sayılmayacağını ortaya koymaya çalışan makul ve

mantıklı anlayışla karşılaşırız. Her alanda olduğu gibi, Sünnet konu- sunda da ifrat ve tefritte olanların sayısının son derece az, düşünce

ve görüşlerinin de çok itibara alınmarlığına şahit olmaktayız. Varlığı

sabit olan bir şeyi yok saymak, ilim, akıl, mantık ve insafla

bağdaşmaz. Şu kadar var ki, var olan bir şeyin vasfı, değeri veya

değersizliği, makbul olup olmadığı, akıl, nakil ve his kanunları açısından kıymeti tartışılabilir. İşte İslam alimlerinin yaptığı da bu- dur.

Çeşitli İslam mezheplerinin, İslami disiplinlerin, bu mezhep ve disipliniere mensup alirolerin sünnet anlayışları ve dolayısıyla tarif- lerinde farklılıklar olduğu bilinen bir hakikattır. Burada bunların

her birine ayrı ayrı yer vermemiz, konunun hudutlarını aşmak sayılır. Ancak, biz bir kaç örnek vermenin de kaçınılmaz olduğu ka- naatindeyiz. Muhaddislere göre sünnet, Resulullah'dan sadır olan söz, fiil ve takrirler ile, onun halkı (yaratılış) ve hulku (ahlakı) ile il- gili nitelik ve siretiyle alakah vasıfların tamamıdır. Bunların pey- gamberlikten önce veya sonra olması arasında da bir fark yoktur. Bu sünnet tarifi, bazı alirolerin belirttikleri gibi hadisle eş anlamlıdır.

Fıkıh usulcülerine göre sünnet, Hz. Peygamber'in şer't bir hükme medar olan söz, fiil ve takrirleridir.

Fıkıhçılara göre sünnet, farz ve vacib olmaksızın Resulul- lah'dan sabit olan şeylerdir.

Fıkıhçıların bir başka sünnet tarifi de şöyledir: Bazı kere özürsüz olarak terketmiş olsa bile, Resü1-i Ekrem'in, hulefa-ı raşi-

(15)

din'in veya içlerinden birinin ibadet yönüyle devam ettikleri ameller- dir.

Kelamcılara göre sünnet, bid'atın zıddı olan şeydir.

Sünnetle ilgili pek çok tarifterin olduğunu yukarıda da belirt-

miştik. Usul kitaplarımız başta olmak üzere çeşitli ilim dallarının

önemli eserlerinde bu tarifiere rastlarız (82). Bu tarifterin her birini tarif eden mezhep, ilim disiplini ve alimler açısından en isabetli ka- bul edilmiş ve onların her birinin sünnet anlayışları tariflerine uy- gunluk arzetmiştir. Yeni ve daha cami' tarifler yapma ihtiyacı da duyulabilir, hatta bu yönde denemeler olabilir. Bunda bir sakınca ol-

madığı kanaatindeyiz.

Seyyid Süleyman en-Nedvi, Sünnet'i şöyle tarif eder: Sünnet, gerçekte mütevatir arnelin adıdır. Ben bununla Resuluilah s .. a.'in kendisinin işlediği sonra sahabenin, onlardan sonra tabiunun devam ettikleri ve günümüze kadar böyle gelen uygulamalarını kastediyo- rum. Bunların lafzi rivayetle mütevatir olması şart değildir. Bir

şeyin arneli olarak mütevatir olması da mümkündür. Lafzan mütevatir olmayabilir. Bir olayın şeklinin beyanında lafzi rivayetlerin muhtelif olması cazidir: .. Müslüma:r;ı~ _ _bi:ı: kimsenin sünnetleri terki veya onlara muhalefeti caiz olmaz. Aksi ta.kdrrile o

kişinin İslam'g~n_g§t§_ibi yoktur (83). - - - ---- --- -

~---Bir hususa sade~~-d.ik.:kat çekmek istiyoruz. İslam alimlerinin bir kısmı sünnetle hadisi, özellikle ilk dönemlerde ayrı ayrı ele

almışlar ve birbirinden farklı şeyler olarak mütalaa etmişlerdir. Bu sebeple biz sadece sünnet tarifleri ve anlayışlarıyla iktifa etmek is- tiyoruz. Hadisle sünnet arasındaki farka usul müellifleri eserlerinde temas ederler (84). İlk asırların hadis imamlarından bazıları,

sünnette imam olanla hadiste imam olanları veya her ikisinde imam seviyesinde bulunanları ayırma ihtiyacı duymuşlardır. Mesela Abdurrahman İbn Mehdi (ö. 198/813)'ye Süfyan es-Sevr! (ö. 1611778), Evzai (ö. 1571774) ve İmam Malik (ö. 1 791795)'in ilmi seviyeleri soru- lunca "Süfyan es-Sevr! hadiste imamdır, fakat sünnette imam

değildir; Evzai sünnette imamdır, ama hadiste imam değildir; İmam

Malik ise hem hadiste hem de sünnette imamdır" demiştir (85).

Kaynaklar buna benzer pek çok misali bize nakleder. Ancak bunlar- dan yanlış bir anlam çıkarılmaması daha büyük önem arzeder.

Çünkü yaygın olarak uygulanan bir sünnetin ahad bir hadisle nakle-

dildiği olabilir. Yani mütevatir niteliği taşımayan hadisleri hesaba katmamak gibi bir yanlışa düşmernek gerekir. Hadis ilimlerinin her

(16)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 139

biri üzerinde hassasiyetle durulmasının ve her birinin alanında çeşitli nitelikte eserler meydana getirilmiş olmasının sebebi konu- nun arzettiği bu önemden kaynaklanır.

İmam Nevevi (ö. 676/1277): "Şüphesiz bizim şeriatımız Kitab-ı

aziz ve Sünen-i merviyyat üzerine bina olunmuştur. Fıkhi alıkamın çoğu sünnetler üzerinde dönüp dolaşır. Füruatla ilgili ayetlerin pek

çoğu mücmel olup, açıklamaları muhkemattan olan sünnetlerdedir.

İslam alimleri, kadı ve müfti olan müctehidin şartlarından birinin hüküm hadislerinin alimi olması gerektiğinde ittifak etmiş­

lerdir"der (86). Sadece fıkıh alanında değil, islami ilimierin her

alanında Kur'an ve Sünnet bilgisinin müşterekliğine ihtiyaç vardır.

Esasen bu vasfa sahip olmayanların alim sayılamayacağı yönündeki

görüşlere hak vermemek mümkün değildir.

Sünnet'in dindeki yeri ve önemi üzerine çok şey söylenebilir.

Nitekim, ilk dönem hadis külliyatından başlamak üzere, günümüze kadar yazılmış pek çok eserde bu konudaki ayet, hadis, eser ve sele- fin sözleri ile İslam alimlerinin görüşlerine yeterince yer verildiğini

görmekteyiz. Özellikle Buharl'nin Sahih'inin "Kitabu'l-i'tisam", Ebu Davud'un Sünen'inin "Kitabu's-sünne" bölümleri ile daha sonraki dönemlerde yazılan konuyla ilgili müstakil eserler bu husustaki pek çok ve çeşitli malzemeyi ihtiva etmektedir. Onların değerlendirilmesi

bile bir veya daha çok tez çalışmasına konu teşkil edebilir. Biz bu yöndeki gayretierin semereli olacağı kanaatini belirttikten sonra, Ki tab ve Sünn~t "birlikteliğinin en belirgin olduğu alanlara ana hat- lariyla Işaret etmekle yetinmek istiyoruz.

ı. Mücm.eli Beyan

Mücmel, bir manaya delaleti açık olmayan, maksadın kesin o- larak~ı:l:nlıi§iimas~'iÇfiı · açıklarıması gereken sÖz~e denir. M ücmel OlUŞun bir değil, bir çoksebebi olabilir (87). Ayrıca mücmelin nevileri ve hükmü hakkında fıkıh usulü eserlerinde etraflı bilgiler verilir (88).

Bütün bu gayretler, Kur'an-ı Kerim'in daha iyi anlaşılması ve hayata

uygulanmasına yönelik ciddi, ilmi mesailerden ibarettir. İslam

alimleri Kur'an'ın hangi ayetlerinde mücmellik bulunduğu ve bun-

ların hangi sünnet ve hadis malzemesiyle beyan olunduğu konusunda da fevkalade mesai harcamışlar ve ümmetin önünü açmışlardır.

Sünnetin en önemligörevlerinden biı:i,l{l1r'arı'ın rnücm~lkrini

beyan-edl.il!Çil{JI!masıdır. ·Mesela t{ı!r'an 'ın namazla ilgili emirleri mücll1~1dir~ Çünkü Kur' an, nama~n na~1f ~~İınac~~inl, kaç vakit ve

(17)

kaç rek'at kılınacağını, farzlarının, vaciblerinin ne olduğunu, namazı

oozan ve bozmayan şeyleri bize aç:ı]s~amaz. Hz. Peygamh~E~'Beni nasıl namaz kıZarken görüyorsa11iz siz de oylece namaz kılınız"T89) buyurmak suretiyle, hem bizzat göstererek hem de gerekli açıkla­

maları yaparak namaz emriıli beylin etmiştir. Kur'an'ın namazla il- gili ayetlerinin tefsirine ve fıkıh kitaplarının namaz balıisierine baktığımız zaman, konunun tamamen sünnet ve hadislerle açık­

landığını görürüz. Bu durum, Kur'an'la Sünnet'in birbirini nasıl ta-

mamladığını ve Kur'an'ın aktifhayata yansıması demek olan Sünnet

olmaksızın bazı ayetlerin anlaşılmasının ve uygulanmasının müm- kün olamayacağını gösterir.

İkinci bir misal olarak hac ibadetini ele alacak olursak, burada da aynı durumla karşılaşırız. Haccın vakti, farzları,vacibleri, şart­

ları, haccı ifsad eden ve etmeyen şeyler vs. hep sünnetle tesbit edil-

miştir. Yine Peygamberimiz: "Haccınızın esaslarını (menasik) ben- den alınız" (90) buyurarak hacla ilgili uygulamaları ashabına talim etmek suretiyle öğretmiş, onlar da bunları sonraki nesillere sahih bir

şekilde ulaştırmışlardır.

Kur'an'da farziyyeti kesin olan zekat ile ilgili bütün uygulama- lar da sünnet ile açıklığa kavuşmuştur. Hangi mallardan ne miktar zekat alınacağı Hz. Peygamber tarafından görevlilere öğretilmiş, hat- ta yazılı talimat haline getirilmiştir.

Kur'an'da farz kılınmış olan oruç emrinin detaylarıyla ilgili bil- gileri de yine Resul-i Ekrem'in sünnetinden öğrenmekteyiz. Bu yöndeki listeyi uzatmak mümkündür. Bir kaç örnek daha vermek gerekirse: Şarabın yasaklanmasıyla ilgili ayet (91) "sorhuşluk veren her şey haramdır" (92) hadisiyle beyan olunmuştur.

Allah'ın alış verişi helal, ribayı haram kıldığını bildirdiği

Kur'an ayeti (93) ile, müslümanların aralarında mallarını batıl yolla yememelerini emreden ayeti (94)Hz. Peygamber'in şu hadisleri beyan

etmiştir: ''Altına mukabil altın, gümüşe mukabil gümüş, buğdaya

mukabil buğday, arpaya mukabil arpa, hurmaya mukabil hurma, tuza mukabil tuz peşin olarak ve misli mislinedir. Kim fazla verir veya fazla alırsa muhakkak riba yapmıştır" (95).

Bir hak olmadıkça Allah'ın haram ettiği cana kıyılmamasını

emreden ayet, (96) şu peygamber buyruğuyla beyan olunmuştur:

''Allah 'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah 'ın Resftlü

olduğuma iman eden hiçbir müslüman kişinin kanı helal olmaz.

(18)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 141

Ancak şu üç şeyden birini yapan müstesna: Adam öldürmek, evli iken zina etmek, dinden çıkarak müslümanlardan ayrılmak" (97).

Hz. Peygamber'in beyan ettiği mücmel Kur'an ayetleri sadece

alıkarola ilgilioTaı:ilardari ibaret değildir. Bunlar arasında gayblail- gifi-olarilar; yaratılişın başlangıcını konu edinenler, kaderle ilgili

olanları vuzuha kavuşturanlar, kalbin hallerini açıklayanlar, İstik­

bale ait haberleri, kıyamet ahvalini, cennet ve cehennemin vasıflarını

bildirenler, ahlaki konuları disipline edenler, hatta Kur'an kıssala­

rından mücmel olanları beyan edenler vardır (98).

Netice itibariyle, Kur'an-ı Kerim'in mücmel olan, beyana ve tefsire ihtiyaç hissettiren bi[Çofayetl~xi.Hı, Peyamber'in sünneti ve hadisleri ile açıklanmış, uygulama alanına konulmuş ve ümmetin hayaTtarzı haline gehil1ştir. Böylece sünnet bir nevi "YJ!ŞE!Yı:tA_YE) _

yaşanılan Kur' an" olma özelliğine sahip olmuştur. Hatta Kur'an ve SÜnnet-liiŞkisinin bu d~nli çokluğu, Resüiullah'ın Kur'an'ın tamamını

yoksa bazı ayetlerini mi tefsir edip açıkladığı yolunda münaka-

şaların yapılmasına ve bu konuda iki tarafın görüşlerinin delillerinin

teşekkülüne ve ekolleşmelerin meydana gelmesine vesile olmuştur.

Her iki ekolün mensupları kendi görüşlerine Kur'an ve Sünnet'ten de- liller getirmişler, akli ve mantık! yorumlarını da bunların üzerine bina etmişlerdir (99).

2. Arnını Tahsis

Herhangi bir şekilde hasr edilmeyen müsemmaların tamamına şamil olan lafızlara amın lafızlar denir. Kur'an-ı Kerim'de bir takım amın lafızlar vardır. Bunlar bazı kere bizzat Kur'an ile bazı kere de sünnet ile tahsis olunurlar. Şu kadar var ki, arnının hem tarifi hem de alıkarnı ile ilgili birtakım görüş ayrılıkları vardır (100). Ancak on-

ları sayıp dökmenin yeri burası değildir. Biz sadece genel kabuller ve bir kaç misalle yetinmek istiyoruz.

Allah Teala meyteyi, yani usulüne göre boğazlanmakşızın

ölmüş olan hayvı:ı.nların etlerini ve kanı yemeyi haram kılmıştır (101): Bu umumi bir hüküıİıdür. Peygamberimiz balığın ve çekirgenin ölüsünÜn, kanlardankaraciğer ve dalağınhelal olduğunu belirterek,

CiÖ2)

amın olan b~ hükmü tahsis etmiŞtir. Zina suçu işleyen erkekve kadıria yüz değnek vurulmasıyla ilgili Kur'an ayetinin (103) umum ifa-de eden hükmü, Hz. Peygamber tarafından bekar zinakarlar ola-

r~~-helldenip uygulimmış ve böylece tahsis edilmiştir (104).

(19)

Ganimetle ilgili taksimatın hükmünü ifade eden ayette (105) geçen "Resulullah'a akrabalığı bulunanlar" ifadesini, Hz. Peygamber Benu Haşim ve Benu Abdilmuttalib olarak tahsis etmiş, Benu Nev- fel ve Benu Abdişems'i dışarıda bırakmıştır (106).

Kur'an'daki amın lafızları sünnetin tahsisi ile ilgili pek çok misaller daha verilebilirse de biz bu kadarıyla yetinmek istiyoruz (107).

3. Mutlakı Takyid

Mutlak, bir has lafızdır ki, delalet ettiği efrattan Ialettayin bi- rini ifade eder, bu efradın hepsine şayi olursa da ihata vechile şamil

olmaz (108). Kendi cinsinde müşterekliğe delalet eden şeydir diye de tarif edilmiştir (109). Takyld ise, delalet ettiği efrattan herhangi bi- rine şayi olmayıp bunlardan muayyen birini veya bir nevini ifade eder.

Kur'an-ı Kerim'in bir takım mutlak lafızları ve hükümleri

vardır ki, sünnet bunları takyld etmiştir. Bu durum da Kur'an ve

Şünnet birlikteliğinin ve müşterekliğinin unsurlarından biri kabul edilir. Bütün bu konuları bir ayrıma tabi tutmaksızın, Resulullah s .. a.'in beyanından sayanlar da vardır (110) Onlara göre takyid de

beyanın nevilerinden biridir. Kanaatimizce bu lafzi ihtilaflar ve an-

layış kolaylığına yönelik farklı anlatım biçimleri esası değiştirİcİ

nitelik arzetmez.

Mutlakı takyld hakkında da kısa misallerle iktifa etmek istiyo- 1/'ruz. Kur'an'ın hırsızlık yapan erkek ve kadının elinin kesilmesini em-

\ reden ayetinde geçen (111) "el" lafzı mutlak olup, omuzdan parmak ) uçlarına kadar olan uzvun tamamı için kullanılmaktdır. Ayrıca in-

\1.

sanın sağ

ve sol vlmak üzere iki eli

bulunmaktadır.

Resulullah s.a.

bunu sağ el ve bilekten diye belirlemiş ve böylece uygulamıştır (112).

~.\.Böylelikle mutlak olan bu lafzın hükmünü takyid etmiştir.

. Namazda, herkesin Kur'an'dan kolayına geleni okumasını em- reden ayeti (113), Hz. Peygamber: "Fatihatü'l-Kitabı okumayanın na-

mazı yoktur" (114) hadisiyle takyld etmişlerdir. Böylece kolay kıraat

Fatiha suresi olarak tayin edilmiştir.

Sünnetin Kur' an'ı beyanının bunlar dışında bir takım alanları

ve daha çok misalleri vardır. Kısaca, Kur'an ayetlerinin hükmünü tekld ve te'yid, mübhemin tefsiri, alıkamın şerhi, gözetilen hedef ve gayelerin tahakkukunu gösterip açıklama vb. alanlar sayılabilir

(115).

(20)

Kur'an-Sünnet ilişkisi 143

4. Hz. Peygamber'in Sünnet veya Hadisle Birlikte Ayet Okuması

Kur'an veSünnet'in birlikteliğini ve ayr:ıJmaı;lığını gösteren de- lillerden-biriı1Tn-de, bazı hadislerden sonnı :P~ygıınıberimizin- bazı

~11X~ıi~~yetleriiıTokuması olduğu ifade edilir. Bu durum, Sünnet'in ve hadislerin :k.ur'an.-a-rıid olduguna dair ör-nekler sayılmalıdır. Her hadisten sonra bir ayet okunmasını kimsenin beklerneyeceği açıktır.

Nitekim sahabller ve daha sonraki nesiller içinde yetişen alimler de bu davranışı kendilerine örnek alarak benzer uygulamalarda bulun-

muşlardır.

Peygamberimiz bazı hadislerini söyledikten veya bazı dav-

ranışlar ortaya koyduktan sonra ashaba: "Dilerseniz şu ayeti oku- yun" derdi. Mesela: Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Resului- lah s .. a. şöyle buyurmuşlardı~içbir mü'min yoktur, ancak ben, ona dünya ve ahirette daha yakınım. İsterseniz "Peygamber, mü 'minlere kendi canlarından daha yakındır" (116) ayetini okuyunu~,7Fterhangi

bir mü'min ölür de mal bırakırsa, bu mala kim olursa olsunlar; onun asabesi varis olsun. Herhangi bir mü 'min de borç, yahut fakir bir aile

bırakırsa, o da bana gelsin. Ben onun velisiyim" (ll 7).

,pHz. Peygamber'in bir başka hadisleri de şöyledir:

p;Y,Şüphesiz cennette bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürüse, yine de o gölgeyi kat' edemez. Dilerseniz "Uzamış

daimi gölgeler" (118) ayetini okuyunuz'/{1'19).

Benzer örnekleri gerek hadis külliyatı içinde gerek tefsirlerde görmek mümkündür. Ancak bu alanda yaygın bir rivayet bolluğu

içinde olduğumuzu söylemek mümkün değildir.

Bu tür rivayetlerin bir başka geliş şekli de sahabilerin, "Hz.

Peygamber'in sözünü veya sünnetini naklettikten sonra "şu ayeti okudu", "sonra Resıllullah (s .. a.) şu ayeti okudu, "sonra Resıllullah şu

ayeti tilavet etti" tarzındaki açıklamalarıdır. Bunlardan da kısa

örneklerle yetineceğiz.

Resıllullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Zekatını vermeyen herkesin

karşısına kıyamet gününde boynuna doZanacak çok zehirli bir erkek

yılan dikilir". Sonra şu ayeti okudu: "Cimrilik ettikleri şey kıyamet

gününde boyunlarına dolanacaktır" (120).

İmran İbn Husayn'ın naklettiğine göre, Resıllullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim evinde oturduğu halde Allah yolunda bir nafaka

(21)

gönderirse, onun her dirhemine karşılık yediyüz dirhem vardır. Her kim bu uğurda infak ettiği halde, Allah yolunda nefsiyle de cihad ederse, onun her bir dirhemine karşılık yediyüzbin dirhem vardır"

(121). Sonra şu ayeti tilavet etti: "Allah dilediğine kat kat fazlasını

verir" (122).

Ebu Said el-Hudri, Resuluilah (s.a.)'in şöyle buyurduğunu nak- leder: "Mü 'minin ferasetinden sakının. Zira o Allah 'ın nuru ile bakar.

(123). Daha sonra Resuluilah (s.a.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki bun- da feraseti olanlar için işaretler vardır" (124).

Hz. Peygamber'in bazı hadislerinden veya uygulamalarından

sonra Kur'an'dan bir ayet okumasını, hadisin Kur'an'a arzına delil alanlar olduğu gibi, bu tür rivayetleri müdrec kabul edenler de vardır

(125). Ancak biz konunun bir ta'lim, yani Resul-i Ekrem (s.a.)'in sahabllerine ve dolayısıyla ümmete bir öğretim biçimi şeklinde anlaşılabileceği tarzında düşünülmesinin de mümkün olduğu kanaa- tindeyiz. Ayrıca bu yol, Hz. Peygamber'in Kur'an'ı tefsirinin bir şekli

de olabilir. Hangi şekli benimsersek benimseyelim, bunların her biri Kur'an Sünnet birlikteliği ve bütünlüğünün delilidir.

5. Hz. Peygamber'in Kur'an Dışmda Vahly Alınası

Daha önce çeşitli Kur'an ayetlerinin Hz. Peygamber'i takdimi vesilesiyle işaret ettiğimiz gibi, ona gelen vahiy sadece Kur'an'dan ibaret değildi. Peygamberimizin Kur'an dışında da vahiyler aldığı

bizzat kendi ifadeleriyle sabittir. Bu sebeble vahyin "metluv" ve ,;gayr-i ~etıuv" olmak üzere iki çeşidinin olduğu islam alimlerinin hemen hemen genel kabulüdür (126). Bu durumda, sünnetin tama-

mının mı yoksa belli bir kısmının mı vahiy mahsulü olduğu yönünde

görüş ayrılıkları olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek ger~r. Bizim burada bu münakaşalara girmemiz doğru olmaz. Ancak bu yönçle ge- len sahih rivayetlerden bir kaç misal vermek yerinde olur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "§_üphesiz ki Allah bana si- zin mütevazi olmanızı vahyetmiştir" (127f~ .Mrı:acoıayınilmlatan -üzun hadiste, Sidretü'l-Münteha'da gördüklerini anlatmış ve:

"Derken Allah bana neler vahyettiyse etti" (128) buyurmuştur.

Yine, Peygamber Efendimiz zamanında meydana gelen bir

güneş tutulması hadisesini anlatan rivayette Allah Resülü (s.a.):

"Bana vahyolundu ki, sizler çok yakında kabirlerinizde deccalin fitne- sinden imtihan olunacaksınız" (129) buyurmuşlardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Peygamberlerin siyaseti ifrat ve tefritten uzak olduğu ve tüm insanların zahiri ve batini ıslahını amaçladığı için mutlak ve kamil siyasettir..

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

‹flte bu çift yönlü özelli¤in gere¤i olarak Kur’an-› Kerim’in iki türlü okunufl flekli vard›r: Bunlardan birincisi, genel olarak zihinsel bir yaklafl›mla

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

dönemiyle ilişkili olarak okumak, sadece vahyin sağlıklı anla- şılması için değil, nazil olduğu dönemin önemli bir kaynağı olarak önemlidir. Vahyin

İsa bölgeye gelir gelmez mezarlık mağaralarında yaşayan, cine tutuldukları için kendilerine ve başkalarına zarar veren, zincirlerle bile zapt etmenin mümkün olmadığı

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı

Terim olarak ise Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,