• Sonuç bulunamadı

Nobelli İlk Türk Bilim İnsanı:Aziz Sancar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nobelli İlk Türk Bilim İnsanı:Aziz Sancar"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

>>>

2015’in Önemli

Bilimsel

Gelişmelerinden

Bir Seçki

Küresel Isınmaya Küresel Uyanış: Paris Konferansı

Şimdiye kadar kaydedilen en sı-cak yıl olan 2015 aynı zamanda in-sanlığın iklim değişimiyle mücadele-sindeki en önemli gelişmeye tanıklık etti. Geçtiğimiz ay Paris’te toplanan İklim Konferansı 195 ülkenin imza-ladığı bir sözleşmeyle sonuçlandı. İk-lim değişimiyle mücadeleye yönelik küresel ölçekli bu ilk anlaşma küre-sel ısınmanın 2°C’nin altında, müm-künse 1,5°C’yle sınırlı tutulmasını amaçlıyor. Anlaşma ülkelerin aşama-lı olarak fosil yakıtlardan rüzgâr, gü-neş ya da nükleer enerji gibi sürdü-rülebilir kaynaklara geçerek net se-ra gazı salımlarını 21. yüzyılın ikin-ci yarısında sıfırlamasını gerektiriyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden Jennifer Morgan’a göre bu tarihler 2°C’lik hedef için en geç 2080-2090 arasında, 1,5°C’lik hedef içinse en geç 2060-2070 arasında olmalı.

Daha önce iklim değişikliğine yö-nelik küresel bir mücadele başlatmak amacıyla yapılan 1997 Kyoto Proto-kolü ve 2009 Kopenhag Zirvesi gibi girişimler etkili olamamıştı.

Ancak Paris’te imzalanan anlaşma-nın daha ümit vaat edici olduğu dü-şünülüyor. Örneğin dünyanın en çok karbon salan iki ülkesi olan ABD’nin ve Çin’in anlaşma konusunda gö-nüllülük göstermesi küresel katı-lım yönünde teşvik edici oldu. Paris Anlaşması’na göre Bangladeş, Eti-yopya ve Ruanda gibi gelişmekte olan ülkelere görece esneklik tanınacak ve gelişmiş ülkeler, bu ülkelerin salım azaltma hedeflerini sosyo-ekonomik açıdan çok fazla sarsılmadan gerçek-leştirmesine yardımcı olmak amacıy-la teknolojik destek sağamacıy-layıp 2020 iti-barıyla yıllık 100 milyar ABD dola-rı değerinde bir fon oluşturacak. Pa-ris Anlaşması insanlığın küresel ik-lim değişimi konusunda attığı en bü-yük adım olarak görülüyor. Öte yan-dan çok sayıda çevreci ve araştırmacı ekonomik ve politik pek çok neden-le belirtineden-len hedefneden-lerin gerçekneden-leştiril- gerçekleştiril-mesinin imkânsız olduğunu, pek çok vaadin sözde kalacağını düşünüyor.

(3)

Nobelli İlk Türk Bilim İnsanı:

Aziz Sancar

2015 bilim açısından ülkemiz için çok özel bir sürpriz de barındırıyordu. İlk kez bir Türk bilim in-sanı Nobel Ödülü’ne layık görüldü. Mardin Savur’da doğan ve lisans eğitimini Türkiye’de tamamlayan Prof. Dr. Aziz Sancar, DNA onarım mekanizmala-rı konusundaki önemli keşifleri nedeniyle Prof. Dr. Paul Modrich ve Prof. Dr. Tomas Lindahl ile birlikte Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Aziz Sancar’ın hayatı ve bilimsel çalışmaları Bilim ve Teknik dergi-sinin 2015 Kasım sayısında ayrıntılı olarak ele alın-mıştı.

Plüton’u Hiç Böyle Görmemiştik

Plüton keşfinden beri, yani 85 yıldır gizemini ko-rudu. Astronomlar büyüklüğünü ve rengini bile tam olarak bilmiyordu. Ancak NASA’nın New Horizons adlı uzay aracı 14 Temmuz’da kendisine 12.500 ki-lometre kadar yaklaştığında sırları en azından kıs-men ifşa oldu. New Horizons’un çektiği görüntüler Plüton’un karmaşık ve büyük bir çeşitlilik arz eden arazi yapısını gözler önüne serdi.

Görünüşe göre gezegen bu bileşiklerden oluşan, kı-zıl kahverengi ince bir tabakayla örtülü. Öyle ki New Horizons araştırmacıları Plüton’u “ikinci kırmızı ge-zegen” diye niteliyor.

Plüton’da çok yaşlı olduğu düşünülen bu arazile-rin yanı sıra kumul görünüşlü alanlar ve 3300 met-re yüksekliği bulan yalçın dağlar var. Bu dağların zir-velerinin buzla örtülü olduğu düşünülüyor. Bir başka ilginç gözlemse bir çeşit malzemenin dağlardan aşa-ğı doğru aktıaşa-ğı yönünde. Bunun Plüton’un 60 yıl sü-ren kış mevsiminde atmosferdeki gazların donma-sıyla biriken azot buzu olduğu düşünülüyor. Azot bu-zullarının ötesinde de beklenen kraterler değil alttan görece ılık malzemelerin sızdığı, çokgen biçimli ge-niş düzlükler var. Genç görünüşlü bu bölgeler, muh-temelen hâlâ devam eden yakın zamanlı jeolojik et-kinliğe işaret ediyor. New Horizons’ın aldığı görüntü-ler Plüton’un yarısı büyüklükteki uydusu Charon’un uzun çatlaklar, düz ovalar ve sıradışı, ayrık dağ kitle-leriyle tıpkı Plüton gibi dinamik göründüğünü ortaya koydu. 1970’lerdeki Voyager görevlerine kadar Güneş Sistemi’nin dış kısımlarındaki küçük gökcisimlerinin soğuk ve dingin olduğu kabul ediliyordu. Ancak o za-mandan beri uzay araçlarının sağladığı bilgiler dış kı-sımlardaki gezegenlerin uydularının hayli etkin oldu-ğunu ortaya koydu. Yine de bu durumun sadece uy-dulara has olabileceği düşünülürken New Horizons’ın sağladığı bilgiler bu varsayımı da ortadan kaldırdı.

Plüton’un görüntü işleme teknikleriyle yapay olarak renklendirilmiş bir görüntüsü Aziz Sancar

(4)

>>>

Güneş Uçağı Rekor Kırdı

Güneş’ten başka hiçbir enerji kaynağı kullan-madan uçan Solar Impulse adlı uçak Temmuz ayın-da yapılan denemede rekor üstüne rekor kırdı. Uçuş hem güneş enerjisiyle yapılan en uzun uçuş hem de en uzun solo uçuş olma özelliği taşıyor. Proje-nin kurucularından biri ve uçağın pilotu olan André Borcher Japonya’dan başladığı uçuşu 118 saat sonra Hawaii’de bitirdi. Pasifik geçişi boyunca hiçbir acil iniş imkânının bulunmadığı uçuş, temiz ve yenile-nebilir enerjilerin potansiyelini göstermek amacıyla planlanan bir seyahatin en riskli ayağıydı. Ne yazık ki uçuş sırasında uçağın bataryaları aşırı derecede ısı-narak hasar gördü ve seyahatin devamı 2016’ya kaldı.

Geçtiğimiz yılın Ocak ayında araştırmacılar topraktaki zengin mikrobiyal çeşitlilikten faydalana-rak çığır açıcı olabilecek bir buluş yaptı. Topraktaki mikroorganiz-malar yeni ilaçlar geliştirilmesine olanak sağlayan antimikrobiyal bi-leşikler salgılıyor. Ancak bu mik-roorganizmaları kullanmak hiç de kolay değil çünkü bunların yüzde doksan dokuzu laboratuvar orta-mında çoğaltılamıyor. İşte Nort-heastern Üniversitesi’nden Kim Lewis ve ekibi mikropları ken-di doğal ortamlarında izole etme-yi ve ilaç potansiyellerini sınama-yı sağlayan bir yöntem geliştirdi.

Araştırmacılar 10.000’in üze-rinde toprak bakterisi örneğini in-celedikten sonra teiksobaktin ad-lı kimyasal maddeyi salgılayan Eleftheria terrae adlı bakteriyi keş-fetti. Fare üzerinde yapılan testler-de teiksobaktin, ilaçlara

direnç-li bakterileri yok etti, ayrıca hedef hücreler bu maddeye direnç geliş-tirmedi. Aslında Lewis bakterile-rin teiksobaktine kırk yıldan ön-ce direnç geliştirmeyeön-ceği görü-şünde. Bu tür bir ilaç geliştirilmesi olanağı tam da insanlığın çok ihti-yaç duyduğu bir anda ortaya çık-tı. Zira eğer etkili antibiyotikler geliştirilemezse ilaçlara dirençli bakterilerin 2050’ye gelindiğinde kanserden daha fazla can alacağı öngörülüyor. Teiksobaktinin in-sanlarda denenmesi için daha bir-kaç yıl geçmesi gerekiyor, ancak Lewis’in daha önce kültüre alına-mayan toprak bakterilerini incele-mek üzere geliştirdiği yöntem ye-ni antibiyotikler aramaya yönelik çalışmalar için yeni bir yol açtı.

Topraktaki Mikroplar Yeni İlaçlar İçin

Umut Kaynağı

Eleftheria terrae bakterisi

(5)

lerin etkin olmasıyla mümkündür. Epigenetik işaret-ler denen birtakım değişiklikişaret-ler genişaret-lerin etkinleşip etkinleşmeyeceğini, ne zaman ve nasıl etkinleşeceği-ni belirler. İşte epigenetik işaretlerin oluşturduğu bü-tüne epigenom adı veriliyor.

Bu değişiklikler hücrelerin doğal işleyişi sonucu olabildiği gibi çevresel etkilerden de kaynaklanabili-yor. Bu yüzden epigenenom hastalıklarla da ilişkili. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü Epigenom Yol Harita-sı Konsorsiyumu geçtiğimiz yılın Şubat ayında insan epigenomunun şimdiye kadarki en kapsamlı harita-sını yayımladı. Harita, döllenmiş tek bir yumurtanın insan vücudundaki doku çeşitliliğini nasıl oluştura-bildiğinden sağlıklı dokuların nasıl hastalanabildiği-ne kadar çok çeşitli konularda ipuçları sunuyor. Örhastalanabildiği-ne- Örne-ğin konsorsiyumdaki ekiplerin biri metastatik (yayı-lan) kanser hücrelerinin geldikleri dokuyu belli eden epigenetik “parmak izlerini” nasıl taşıdığını gösterdi.

Özel Bir Beşgenin Keşfi Ses Getirdi

İki matematik doçenti ve eski bir öğrencileri mal-zeme biliminde de uygulamaları olabilecek bir keşfe imza attı. Bothell’deki Washington Üniversitesi’nden Casey Mann ile Jennifer McLoud-Mann ve öğrenci-leri David Von Derau’nun buluşu, geometrinin iki boyutlu bir düzlemi boşluksuz olarak ve çakışmadan kaplayabilen şekillerle ilgili çalışma alanı olan teselas-yon (döşeme) alanında. Eşkenar bir beşgeni bir düz-leme boşluksuz şekilde yerleştirmeye kalktığımızda bunun mümkün olmadığını görürüz. Aslında bu-nun eşkenar çokgenlerden sadece üçgenler, dörtgen-ler ve altıgendörtgen-ler (örneğin bal peteği) için mümkün olduğu biliniyor. Eşkenarlılık şartı olmadığındaysa durum değişiyor. Ancak bu şart olmadan bile

şimdi-ye kadar bir düzlemi boşluksuz kaplayabilen 14 beşgen bulunabilmişti. İşte yeni keşifle bu sayı 15’e çıktı. Mann çifti ve öğrencileri Von Derau bunu Von Derau’nun yazdığı bir yazı-lım yardımıyla başardı. Buluşun matematik-sel sanatlar için ilham kaynağı olmanın yanı sıra matematiğin bağlantılı olabilecek başka alanları-na katkı sağlayabileceği, ayrıca moleküler düzeydeki uygulamalarıyla yeni özellikler taşıyan malzemeler geliştirilmesine olanak sağlayabileceği düşünülüyor.

tı. Ancak bu uzuvların hareketleri biraz su-ni ve acemice olabiliyor. Mayıs ayında araştır-macılar daha hassas ve yumuşak hareketlerin mümkün olduğu bir sinirsel protez geliştirdik-lerini açıkladı. Standart sinirsel protezler bey-nin motor kontrol merkezi olan motor korteks-ten gelen sinyalleri robot uzvu kontrol eden bil-gisayara bağlı bir kabloya iletiyor. Bu sinyal-ler fiziksel bir görevi ayrı ayrı hareketsinyal-lere bö-lüyor, kahve fincanınızı elinize alırkenki basa-makları sıralamak gibi. Yeni geliştirilen pro-tezdeyse araştırmacılar beynin sinyal zincirin-de bir basamak yukarı çıkarak hastanın poste-rior parietal korteksinden (PPC) gelen sinyal-leri kullandı. Araştırmanın Caltech’te araştır-macı olan lideri Richard Andersen PPC’nin beyinde belirli bir hareketin amaç olarak be-lirlendiği kısım olduğunu belirtiyor. Örneğin “kahvemi elime almak istiyorum” diye düşün-mek gibi. Dört uzvu da felçli bir hastaya pro-tezi taktıklarında hasta bir kişinin elini sıkma-yı ve hatta bir bardağı kendi kendine bir şey içebilecek kadar sabit tutmayı başardı. Ander-son bir Ander-sonraki aşamada dokunma ve konum algılarını da sisteme dâhil etmeyi planlıyor.

DNA zincirini sarmalayarak genlerin etkinliğini durduran, yani genleri susturan kimyasal işaretlerden birinin moleküler modeli Spenc er K ell is v e C hr ist ian K laes , C alt ech Casey Mann

(6)

CRISPR ile

Toplu Gen Aktarımı

Geçtiğimiz yılın Mart ayında araştırmacılar ilk defa, laboratuvar ortamında değiştirilen gen-lerini otomatik olarak yavrularına geçiren hay-vanlar ürettiklerini açıkladı. Normalde bir mu-tasyonun yavruya geçme olasılığı %50’dir, çünkü genlerin yarısı anneden yarısı babadan gelir. An-cak San Diego’daki California Üniversitesi’nden araştırmacılar sirke sineklerinin denemelerin %95’inde aktarılan geni alabildiğini gösterdi. Araştırmacılar kopyalardan birinde oluşturduk-ları mutasyonun otomatik olarak diğer kopyaya geçmesini temin edebilmek için CRISPR adlı ge-netik mühendisliği yöntemini kullandı. Araştır-macılardan Valentino Gantz bu işlemi mutaje-nik zincir reaksiyonu (MCR) olarak adlandırıyor. MCR’nin eşeyli olarak üreyen popülasyonların tamamını aylar içinde dönüştürebileceği ve böy-lece araştırmalar için yeni ve güçlü bir araç ola-bileceği düşünülüyor. Tekniğin bitki zararlılarına ya da sivrisineklere uygulanarak sıtma gibi öldü-rücü olabilecek hastalıkların yayılmasını engelle-me potansiyeli de var.

CRISPR’nin İnsanda Uygulanması

Tartışmalı

Bakterilerin kendilerine saldıran virüsleri et-kisiz hale getirdiği sistemden yola çıkılarak ge-liştirilen CRISPR yöntemiyle, belirli genler iste-nen özellikteki kopyalarıyla değiştirilebiliyor. Do-layısıyla CRISPR organizmaların genlerinin bü-yük bir kolaylıkla değiştirilebilmesine olanak sağ-lıyor. Tabii bu durum insan üzerinde yapılabile-cek uygulamaların etik olup olmadığı konusun-da şiddetli tartışmalar başlattı. Aslınkonusun-da 2015 Ni-san’ında bir grup Çinli araştırmacı ilk defa insan üzerinde bir uygulama yaptı. Araştırmacılar ba-ğımsız olarak yaşayamayacak durumdaki 86 in-san embriyosuna CRISPR yöntemini uygulaya-rak bu embriyolardaki potansiyel olauygulaya-rak öldürü-cü bir kan hastalığını ortadan kaldırmayı dene-di. Bu sistemle araştırmacılar hatalı geni kaldırıp bunu normal kan hücrelerinin oluşmasını sağla-yan normal genle değiştirmeye çalıştı. Ancak gen değiştirme işlemi sadece dört embriyoda işe ya-radı ve çok sayıda istemsiz mutasyona neden ol-du. Kontrolsüz olarak oluşan bu mutasyonlar ba-zı bilim insanlarının yöntemin insanda kullanıl-masıyla ilgili kaygılarını doğruluyor. Yılın başla-rında Çinli ekibin çalışması henüz sürmekteyken on sekiz araştırmacı Science’ta yayımladıkları bir mektupla kamuoyunu, CRISPR’nin insanda kul-lanımını etik açıdan sorgulamaya ve potansiyel zararlarını dikkate almaya davet etmiş ve yöntem çok daha hassas hale getirilmeden ve iyice anla-şılmadan insanda kullanılmaması gerektiğini sa-vunmuştu. Bu tür kaygılara rağmen Eylül ayın-da Londra’ayın-daki Francis Crick Enstitüsü CRISPR’yi insan embriyolarında kullanma izni almak için başvurdu. Gen değiştirme yöntemlerinin insan-da uygulanmasıyla ilgili açık ve belirgin düzen-lemelere duyulan ihtiyaç geçtiğimiz ayın başında Washington’da yapılan bir zirvede ele alındı.

Evren Ölüyormuş

Astronomlar şimdiye kadar bir araya getirilen en kapsamlı teleskop verilerini kullanarak evrenin ölmekte olduğunu keşfetti. Morötesinden kızılötesine yirmi bir farklı dalga boyunda görüntülenmiş 200.000 galaksiyi içeren bu kapsamlı veri setini inceleyen araştırmacılar uzay ve zamanın geniş bir kesi-minden galaksilerin yaydığı enerjileri karşılaştırdı. Uluslararası araştırma ekibi Ağustos ayında, galaksi topluluğunun 2 milyar yıl önce şimdikine göre iki kat daha fazla enerji ürettiğini ve dolayısıyla evrenin sönmekte olduğunu açıkladı. Bu durum evrenin enerjisinin milyarlarca yıl içinde ısıya, sonra da soğuk ve boş karanlığa dönüşeceği yönündeki öngörülerle örtüşüyor.

>>> Valen tino G an tz / UC S an D iego

(7)

3-B Yazıcı Dakikalar İçinde

“Basıyor”

Araştırmacılar mevcut sistemlerdeki gibi saatler değil sadece dakikalar içinde üretim yapabilen yeni bir üç boyutlu yazıcı geliştirdi.

Continuous Liquid Interface Production (CLIP) ismini verdikleri sistemde, özel bir sıvı reçine havuzunun dibinde bulunan bir projektör, basılacak nesnenin algılanamaya-cak kadar ince kesit görüntülerini moröte-si (UV) dalga boyunda dipten yukarı doğ-ru yansıtıyor. Morötesi ışık reçinenin sertleş-mesini sağlıyor. Projektörden gelen ışık havu-zun zemininin hemen üstündeki reçine ta-bakasını sertleştiriyor. Bu sırada bir platform da oluşmakta olan nesneyi yavaş yavaş yuka-rı çekiyor. Sürecin kilit noktası havuzun di-binde, oksijen geçirimli bir zarın hemen üs-tünde oluşturulan ölü bölge. Bu bölgede ok-sijenden dolayı sertleşme olamıyor. Ancak bu bölge o kadar inceki morötesi ışık bu bölge-nin içinden geçip ölü bölgebölge-nin hemen üze-rinde düşük oksijenli reçineyi sertleştirebi-liyor. CLIP sistemi geleneksel sistemlerden çok daha hızlı ve çok daha hassas. Gelenek-sel bir üç boyutlu yazıcıyla üç saatte oluştu-rulabilecek karmaşık yapılı, 51 milimetre ça-pındaki bir nesneyi oluşturmak, CLIP’le sa-dece 6,5 dakika aldı. Ayrıca CLIP’le üre-tilen nesneler çok daha pürüzsüz oluyor.

Bir çeşit beyaz kan hücresi olan lenfositler. Lenfositler bölünerek B ve T tipi bağışıklık hücrelerini oluşturur.

Carbon3D

Carbon3D

Oksijen geçirimli pencere

Projektör

Yapay Bağışıklık Organı

Cornell Üniversitesi araştırma-cıları canlı organizmadan bağımsız olarak laboratuvar ortamında kontrol edilebilen ve antikorlar üreten işlevsel ve sentetik bir bağışıklık organı üret-meyi başardı. Sentetik organ üretilir-ken lenf düğümleri ve dalak örnek alındı. Jelatin temelli bir biyomalze-meye canlı hücreler ekilerek oluştu-rulan “organoid”, B hücrelerini uyarı-yor. B hücreleri vücut saldırıya uğra-dığında harekete geçerek antikor üre-tiyor ve antikorların çeşidini ve

miktarını enfeksiyona göre ayarlı-yor. Bu yeni yöntem şu anda kulla-nılan hücre kültürü yönteminden on kat daha etkili. Yöntemin hayvanlar üzerinde bağışıklık araştırmaları yap-ma ihtiyacını ortadan kaldırabileceği, B hücreleri işlev görmediğinde kan-serlerin nasıl geliştiğini anlamamıza ve tedaviler geliştirmemize yardım-cı olabileceği ve araştırmayardım-cıların çe-şitli virüslere karşı aşılar geliştirmesi için bir platform oluşturabileceği dü-şünülüyor.

(8)

La za ru s P roj ec t / M eg av isi on / E m el / C ou rte sy of Be ine ck e L ibr ar y/ Ya le Un ive rsi ty

Yellowstone’da Süpervolkan Keşfedildi

ABD’nin meşhur Yellows-tone Milli Parkı’nda parktaki gayzerlere enerji sağladığı bi-linen magma kütlesinin daha da altında, bu kütleden yakla-şık 4,5 kat daha büyük bir mag-ma rezervuarı keşfedildi. Bu da Yellowstone’un aslında dünya-daki en büyük volkanik alanlar-dan biri olduğu anlamına geli-yor. Utah Üniversitesi araştır-macıları milli parkın yakınında ve uzağında bulunan bir dizi sis-mograftan gelen verileri birleş-tirerek Yellowstone’daki mag-ma rezervuarını daha hassas bi-çimde incelemeyi başardı. Sis-mik dalgalar yer kabuğunun ni-teliği hakkında önemli bilgiler sağlıyor çünkü bu dalgalar sı-cak kayaçlarda soğuk kayaçlar-da olduğunkayaçlar-dan çok kayaçlar-daha yavaş ilerliyor. Aslında araştırmacı-lar yeraltından salınan karbon-dioksit miktarından yola çıka-rak Yellowstone’da daha büyük bir magma rezervuarı olma-sı gerektiğini tahmin ediyordu.

Küçük magma kütlesi yerel bir sismograf ağıyla bulunmuştu. Daha derinleri inceleyebilmek içinse daha geniş bir sismograf ağına ihtiyaç vardı. İşte araştır-macılar bunun için 2004’te ku-rulan USArray adlı ağdan ge-len verileri kullandı. Araştırma-cılar süpervolkan olarak adlan-dırdıkları bu magma rezervua-rının tehlikeli olmadığını, rezer-vuarın milyonlarca yıldır orada olduğunu ve büyümediğini, sa-dece yeni keşfedildiğini belirti-yor. Utah’tan jeofizikçi Robert Smith Yellowstone’da, en yakı-nı 640.000 yıl önce olmak üze-re, zaman zaman büyük volka-nik patlamalar olmuşsa da gü-nümüzde büyük bir patlama ya-şanması olasılığını 700.000’de 1 olarak hesaplıyor.

<<<

Kaynaklar

• Discover Magazine, Ocak/Şubat, 2016.

• https://www.sciencenews.org/article/195-nations-approve-historic-climate-accord?tgt=nr • http://www.eurekalert.org/pub_releases/2015-12/uol-scf120915.php • http://www.uwb.edu/news/press/2015/081415 • http://www.news.cornell.edu/stories/2015/06/engineers-synthetic-immune-organ-produces-antibodies • http://news.discovery.com/earth/peering-inside-yellowstones-supervolcano-150423.htm • http://www.popsci.com/new-liquid-based-3d-printer-takes-minutes-not-hours Eastern Snake nehir yatağı Yellowstone kalderası

GB Mailard Gölü domu Sour Creek domu KD

Bazalt Riyolit

Üst kabuk

Alt kabuk

Riyolit kısmi erimesi Hidr

otermal sıvılar

Bazaltik kısmi erime

2,35 cm/yıl Kuzey Amerika plaka hareketi Moho Üst manto Der inl ik (k m) Manto yükselmesi 0 10 20 30 40 50 60 70 80 Hs in - Hua Huang , U tah Un ivers ity

Tarihi Haritada Teknolojik Onarım

Alman haritacı Martellus’un 1491 tarihli harita-sı o dönemin en ayrıntılı ve etkili haritaharita-sı olarak öv-güler almasına rağmen üzerindeki yazılar yüzyıllar içinde solmuş ve kararmış olduğundan tam olarak okunamamıştı. Araştırmacılar teknolojiden yararla-narak haritanın bu kaderini değiştirdi. Araştırmacı-lar yaklaşık 1,2 metreye 2 metre büyüklüğündeki ha-ritayı multispektral görüntüleme yöntemleri kulla-narak inceledi. Zamanında muhtemelen Christop-her Columbus’un Dünya coğrafyasına ilişkin anlayı-şını da etkilemiş olan harita, kısmen örtüşen 55 ka-reye bölündü ve her bir kare morötesinden kızılötesi-ne değişen 12 farklı dalga boyundaki ışıkla görüntü-lendi. Her bir dalga boyundaki ışık birbirinden biraz farklı ayrıntıları ortaya çıkardı ve sonuçta elde edi-len görüntüde Martellus’un insanlarla ve yerlerle ilgi-li tasvirleri okunur hale geldi. Ünlü bir başka Alman haritacı Martin Waldseemüller’in 1507’de bu metin-leri alıntıladığı da doğrulanmış oldu. Araştırmacılar şimdi bu görüntüleme tekniğini kullanarak benzer durumdaki pek çok eski belgeyi de incelenebilir hale getirmeyi amaçlıyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Aziz Sancar için konuşulan çalışmasına “Yusuf Keş’in ''Gravürde en iyi portre ressamı Şükrü Ertürk hocamıza iş düştü, güzel bir gravür portre ile ömürlük bir pul

meslektaşlarına İngiliz dili için Chaucer neyse, Türkçe için de Yunus Emre odur ve her Türk kendi alanında Yunus Emre'nin ulaşmaya.. çalıştığı kusursuzluğa

Direktif hükmüne göre; esnek çalışmanın yapılmadığı ve çalışma süresinin haftalık olarak düzenlendiği bir işyerinde, günlük kesintisiz en az 11

Nâzım 10 Eylül 1959'da Rusça kaleme aldığı vasiyetnamesinde, en değerli mirası olan eserlerinin telif hakkının üçte ikisini karım Münevver ve oğlum Mehmet'e diyerek

Geliştirilen yöntem sayesinde elde edilecek bilgiler DNA hasarının onarımına yönelik ilaçların geliştirilmesini sağlamanın yanı sıra neden bazı insanların kansere

parmak proksimal falanks tabanının radyal yüzünde uzama ile sınırlı bulgular gözlenirken, genin tamamı etkilendiğinde; elde orta falankslarda kısalık, 2.. parmak

Daha sonra amcam sayesin- de Bilim ve Teknik dergisine geçtim, şimdi eşim her ayın ilk günlerinde elinde Bilim ve Teknik dergisinin yeni sayı- sıyla bana sürpriz yapıyor..

Kullanılacak batarya grubunun enerji kapasitesinin en fazla 3kWh olması ve motor tahrik sisteminde- ki enerji depolama elemanlarının enerji kapasitesi- nin en fazla 1000 Joule