• Sonuç bulunamadı

Bir usta: Mengü ErtelMinyatürlerle BeşiktaşYurdun Resimleri, Yurdun RessamlarıSporda Kadın DevrimiKazanım: Beşiktaş’ın VahalarıNasuh Mahruki: Kentim İçin, Kendim İçin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir usta: Mengü ErtelMinyatürlerle BeşiktaşYurdun Resimleri, Yurdun RessamlarıSporda Kadın DevrimiKazanım: Beşiktaş’ın VahalarıNasuh Mahruki: Kentim İçin, Kendim İçin"

Copied!
96
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sayı: Sonbahar ’12/18

Bir usta: Mengü Ertel

Minyatürlerle Beşiktaş

Yurdun Resimleri, Yurdun Ressamları Sporda Kadın Devrimi

Kazanım: Beşiktaş’ın Vahaları

Nasuh Mahruki: Kentim İçin, Kendim İçin

(2)
(3)

Cumhuriyet Türkiye’dir

En yüce varlığımız olan Cumhuriyet Bayramı’nın 89. yılı kutlamaları kolay unutulmayacak

Resmi kutlamaların kuruluğuna itibar etmeyen halk, Cumhuriyet Bayramı’nı alanlarda inanılmaz bir coşku ve katılımla kutladı.

Cumhuriyet kutlamalarını engellemeye çalışanların tutarsız siyasal demeçleri de bu “anti demokratik” uygulamaların tuzu-biberi olarak belleklerimize kazındı.

Beşiktaş yaşayanları ise, 29 Ekim 2012 akşamı, yaklaşık 250-300 bin kişinin katılımıyla muhteşem bir kutlama gerçekleştirdi.

Değil kaldırımlara, Barbaros Bulvarı’na ve Beşiktaş Meydanı’na sığmayan kalabalıklar yeri göğü Cumhuriyet sevdasıyla inletti.

“Cumhuriyet’in ve Atatürk Devrimleri’nin kalesi Beşiktaş”ın Belediye Başkanı İsmail Ünal ise şunları söyledi;

“AKUT burada,

Kabataş Lisesi burada, Beşiktaş Çarşı burada,

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği burada, Atatürkçü Düşünce Derneği burada,

Siyasi parti temsilcileri burada, Üniversite öğrencileri burada,

Yollarda yürüyüp meydanlara sığmayanlar burada, Çağdaş insanlar burada,

Mustafa Kemal’in laik temsilcileri burada, Mustafa Kemal’in devrimcileri burada, Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet’e sahip çıkanlar burada,

Mustafa Kemal sevdalıları burada, Beşiktaş kentlisi burada

İşte Beşiktaş, İşte İstanbul,

İşte yollara sığmayanlar İşte meydanlara sığmayanlar

Bizim sloganımızı hep birlikte tekrarlayalım mı?

Devrimler için sonuna kadar

Çağdaş çizgimiz için sonuna kadar Mustafa Kemal için sonuna kadar Cumhuriyet için sonuna kadar Ben de sizinle sonuna kadar varım ”

(4)

İMTİYA SA İBİ Beşiktaş Belediyesi adına

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal Y NETİM YE İ

Beşiktaş Belediyesi

Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No: 1

34340 Beşiktaş, İstanbul www.besiktas.bel.tr - 444 44 55 YAY N T

Dergi/Yaygın YAY N KU ULU

Hasan Özgen, Yüksel Türkili, Görkem Kızılkayak

P O E Y NETMENİ Hasan Özgen EDİT

Görkem Kızılkayak

GENEL YAY N Y NETMENİ Cengiz Erdil

G SEL Y NETMEN Nadir Mutluer

SO UMLU YA İ LE İ M D Ayla Çiringel

YA İ LE İ

Cengiz Erdil, Ayla Çiringel, Melis Baydur, Nazan Ortaç, Aybüke Sakaoğlu

KOO DİNAT Melis Baydur SAY A YAP M Merve Selvi, Engin Ak KATK DA BULUNANLA

Etem Çalışkan, Cengiz Kahraman, Kıymet Giray, Nesli Yalçın, Funda Demir, Ferda Çağlayan, Şenol Durmuş, Sabine Buchmann, Levent Özer, Mustafa Taha, Didem Pekün, Yalçın Çiringel, Elif Şengün, Rahim Gökmen Tezer, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Ali Murat Hamarat

OTO A LA

Alaattin Timur, Erdem Aydın, Burak Kara, Şenol Kaşıkçı, Burak Görgün, Hayri Doğan, Mesut Tufan, Levent Özer, Berkay Tezcan

YAP M

NDR Tasarım ve Reklamcılık Tic. A.Ş.

Nisbetiye Mahallesi, Birlik Sokak Akyıldız Sitesi. C Blok No: 22/6 Beşiktaş / İstanbul

Tel: 0212 284 99 22 BASK

Promat Matbaacılık 0212 622 63 63 BASK TA İ İ

Ekim 2012

Kapak: Mengü Ertel BEŞİKTAŞ KENTLİSİ NİN DERGİSİ Sonbahar

Başkan ın Beşiktaşlılara Mesa ı

Cumhuriyet Kazanımları Yurdu gezen ressamlar ve

“Yurt Sergileri”.

Cumhuriyet Bayramı Cumhuriyetimizi

yüz binlerle kutladık.

14 06

Yaz Kampları

Öğrenciler yaz kamplarında buluştular.

Kazanım Park Kafeleri Kente kazandırılan “vahalar”

22

28

Spor da Kadın Devrimi Kadın atletlerimizin Olimpiyat başarıları Türkiye’yi

coşkulandırdı.

Nasuh Mahruki AKUT ile “Kentim İçin Kendim İçin”

Portre Metin Erksan Türk sinemasının düşünürü.

56 46

Albüm Sabine Buchmann Minyatürlerle Beşiktaş

İçimizden biri

“Kor ve Ateş Yılları” ile Tülay German

52

40

(5)

60

Sporun ve sanatın coşkusu rt

besiktasarti@besiktas.bel.tr Bu yaz çok sıcak geçti. Güneş ve

nem adeta kavurdu. Bu yaz içimiz ayrıca Olimpiyat meşalesiyle ısındı.

Kadın atletlerimizin Olimpiyatlar’daki başarılarıyla gururlandık. Önlerine çıkarılan engellere rağmen

kadınlarımız aldıkları madalyalarla hepimizi duygulandırdı. Bu sayımızda, kadınlarımızın 1936’ya uzanan

Olimpiyat serüvenini bulacaksınız.

İki milli sporcumuz Esra Gümüş ve Yasemin Horasan da bizler için kadın sporcularımızın başarılarını değerlendirdi.

Nasuh Mahruki’yle AKUT üzerine gerçekleştirdiğimiz bir söyleşiyi de bu sayımızda bulacaksınız. Beşiktaş Belediyesi’nin afet bilinci ve eğitimini genç nesillere aktarabilmek için AKUT ile birlikte düzenlediği yaz kampı da sayfalarımızda olacak.

“Cumhuriyet Kazanımları”

bölümümüzde ise, yurdu ve yurt insanını resmetmek üzere tüm Türkiye’de görevlendirilen

ressamlarımızın hikâyesini aktarıyoruz.

Cumhuriyet’in kurucusu devrimci kadro, kalkınma hamlesini tüm hızla sürdürürken sanatı da ihmal etmiyordu.

Kapımızda duyulan savaş seslerine rağmen 1938-1944 yılları arasında sanatçılar Anadolu’yu resmetmek için yüreklendiriliyor ve harcamaları devlet tarafından karşılanarak farklı kentlerde görevlendiriyorlardı. Yapılan eserler ise “Yurt Sergileri” başlığı altında sergilenmekteydi.

ehber saat

72

Bir Usta Ethem alışkan ın kaleminden Men ü Ertel

“Grafiker desek de yapıtları resimdir”

aberler

Beşiktaş’ta gerçekleşen etkin liklerden özetler.

78

Park Buluşmaları Beşiktaş Parkları yine İstanbulluların nefes alma noktaları oldu.

66

Semt Muradiye ve Türkali Nüzhetiye Caddesi’nin iki kanadındaki komşu mahalleler.

Levent Duvar esimleri 4. Levent’in duvarlarındaki hazineler korunacak.

Bu sergilerin serüvenini de sayfalarımızda bulacaksınız.

Bu sayımızda ayrıca, “Burçak Tarlası”

türküsüyle yüreğimizde yer edinen, Türkiye’nin ilk siyasi mültecilerinden Tülay German’ın hayatına yer veriyoruz;

Didem Pekün ve Barış Doğrusöz’ün

“Kor ve Ateş Yılları” belgeseli üzerinden

İstanbul’un bazı semtleri kentin büyük uğultusu, 24 saate sığmayan hay huyu içinde kaybolmuş görünse de, sadece mahalle sakinlerine değil, günübirlik ziyaretçilerine de geçmişten kalan o kent ruhunu hissettirebilir. Beşiktaş kentinin Muradiye ve Türkali semtleri böyle yerleşimlerdendir. Semtlerin kıyıda köşede kalan bazı tarihi yapılarının öykülerini okuyunca biraz şaşıracaksınız.

Hoşça kalın...

Düzeltme Geçen sayımızın 26. sayfasında sol üst köşede bulunan fotoğraf altı bilgisinde, Vecihi Hürkuş’un “tayyare mühendisliği”

eğitimi için Almanya’ya gönderilme tarihini 1937 olarak düzeltir, özür dileriz.

(6)

mh ri et Ba ram

Cumhuriyet Bayramı’nda Balmumcu’da buluşan yüz binler, ellerinde meşalelerle Beşiktaş’a aktı. Beşiktaş kenti için çok özel olan bu günü yazıyla anlatmak yerine bir

fotoğraf albümüyle sizlerle paylaşmak istedik.

Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI, LEVENT ÖZER

Sonuna kadar

Cumhuriyet

(7)

a aş i imi i i

sonuna kadar!

(8)

Mustafa Kemal için

sonuna kadar!

(9)
(10)
(11)

Devrimler için

sonuna kadar!

(12)

mh ri et i i

sonuna kadar!

(13)

“Ben de sizinle sonuna

kadar varım!”

(14)

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro, 1938 yılından başlayarak ressamlarını yurdun çeşitli kentlerinde görevlendirdi. Ressamlar Anadolu’yla, tablolarsa büyük kentlerde

yaşayan yurttaşlarla buluştu.

Yazı KIYMET GİRAY Fotoğraf KIYMET GİRAY VE CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVLERİ

mh ri et ka a m ar

Y r ressam ar r resim eri

Gaziantep Tabakhane Köprüsü - Feyhaman Duran, 1938

(15)

T

ürkiye Cumhuriyeti’nin 1930’lu yılları, tarih, sosyoloji, poli- tika, ekonomi ve sanat dallarında kapsamlı araştırmalarla incelenip bilimsel yayınlar, kitaplar ve makalelerle ele alın- ması gereken bir dönemdir. Bu dönemde Avrupa, siyasi ve ideolojik kamplaşmaların ortaya çıktığı yılları yaşamak- ta; Almanya nasyonal sosyalizm, İtalya faşizm, Rusya Stalin döneminin komünizmiyle, İkinci Dünya Savaşı’nı hazırlayan yönetim biçimleriyle idare edilmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlubiyetlerle çıkan Türk ulusu ise, savaş son- rasının yenidünya düzeni içinde kazandığı Kurtuluş Savaşı ile bu düzende var olmayı başarmış ve ulusun yönetim biçimi “cumhuriyet” olarak belirlen- mişti. 1930’ların söylemiyle bu dönemin “ülkü”sü bilimsel düşünce biçimi- nin benimsenmesi, toplumsal yaşama yerleşmesi ve bilim dallarında çağ- daş medeniyetler düzeyine ulaşılmasıdır. Ülkünün ana fikri hümanizmadır.

Üzerinde sistemli olarak çalışılan ve programlar geliştirilen bu düşüncenin temeline eğitim, öğretim ve sanat yerleştirilir.

Cumhuriyet henüz ilan edilmeden, 1923 yılının Ocak ayında 1. Ankara Re- sim Sergisi ile başlayan sanat etkinlikleri, 1926 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Ankara’da açılmasına karar verilen Galatasaray Sergileri ile ivme kazanır. Cumhuriyet’in 1. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Türk ressam- larının yurt dışına gönderilmelerine yönelik projelere başlatılması da, özel- likle Türk resim ve heykel sanatının gelişmesine olanak sağlayan program- ların planlandığını ve uygulandığını kanıtlar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yılı kutlamalarıyla ise yeni bir dönem baş- lar. 1930’larda Türk sanatına modernizm ve çağdaş sanat kavramlarının yerleşmesi bu program kapsamında ortaya çıkar. Reformlar, üniversite- den sanata kadar uzanan tüm alanlarda 20. yüzyılın bilime dayalı düşünce sistemiyle desteklenmektedir. Bu bağlamda, sanat dallarında da yeni ve büyük organizasyonlar hedeflenir ve uygulamaya konulur. 1933 yılının 29 Ekim’inde Ankara’da açılan İnkılâp Sergileri ile başlayan bu program Dev- let Resim ve Heykel Sergisi ve Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergileri’ni de kapsar. 1930’lu yılların programlarının bu iki büyük etkinliğinin kararları Atatürk tarafından alınır ancak Devlet Resim ve Heykel Sergisi gibi Yurt Sergileri de Mustafa Kemal’in ölümünden sonra gerçekleşir ve 1940’lı yıl- ları kapsayan en önemli sanat faaliyetleri olur 1 .

1938 yılının Temmuz ayı gazeteleri Türk resim sanatı ve ressamlarını yakın- dan ilgilendirecek olan bir sanat programını halka duyurmaktadır

“CHP Yönetim Kurulu, dün öğleden önce toplanarak bazı kararlar ver- miştir. Bu arada memleket sanat hayatını alakadar eden mühim mevzular, müspet kararlara varılmıştır 2.”

Duyurulmakta olan, “mühim mevzu” ve “müspet karar”; Yurt Resimleri ve Sergileri’nin amaçlarının, hedeflerinin belirlenmiş, programlanmış olarak yapılmasıdır. 27 Temmuz 1938 tarihli CHP toplantısında “Yurt içinde sanat tetkik seyahati tertiplenmesi” kararı alınmıştır. Amaç ise; “yurdun güzellikle- rini yerinde tespit ettirmek ve sanatkârlarımızın memleket mevzuları üzerin- de çalışmalarını kolaylaştırmak” olarak açıklanmıştır. Katılacak olan sanat- çıların seçimi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne bırakılır. Süre sonunda, illerde yapılacak olan resimlerin, seçici bir jüri incelemesine toplu olarak ka- tılmasına karar verilir. Sanatçıların yol masraflarının ve zorunlu giderlerinin parti tarafından ödeneceği, üretecekleri yapıtlar için ise Cumhuriyet Halk Partisi Pirisi verileceği açıklanır.

Birinci yurt gezisi kapsamında gezilecek ve resimlenecek olan iller; Antal- ya, Antep, Bursa, Edirne, Erzurum, İzmir, Konya, Malatya, Rize ve Trabzon olarak belirlenir. 19 Ağustos 1938 tarihli gazeteler; “CHP’nin güzel kararı

Mahmut Cûda

Trabzon’dan - Mahmut Cûda, 1938 Bursa’dan - Cevat Hamit Dereli

(16)

On ressamımız tablolar yapmak üzere yurt içinde dağılıyor” başlıklı yazılarla çıkar. Seçimleri akademi tarafından yapılan sanatçıların adları ve gönderil- dikleri iller de belirtilerek Ulus Gazetesi’nden duyurulur

“Trabzon Lisesi Resim Muallimi Saim Özeren Konya’ya, Cibali Orta Mekte- bi Resim Muallimi Hamit Görele Erzurum’a, Güzel Sanatlar Akademisi “D”

Grubu muallimlerinden Bedri Rahmi Eyüboğlu Edirne’ye, Güzel Sanatlar Akademisi “D” Grubu muallimlerinden Cemil Tolo Antalya’ya, Güzel Sanat- lar Akademisi birliğinden ressam Sami Yetik İzmir’e, Güzel Sanatlar Aka- demisi muallimlerindenHikmet Onat Bursa’ya, Feyhaman Duran Antep’e, RessamMahmut C da Trabzon’a, Güzel Sanatlar Akademisi Müstakil Ressamlar Birliği’nden Muallim Ali Avni Çelebi Malatya’ya, Güzel Sanatlar Müstakil Ressamlar Birliği’nden Zeki Kocamemi Rize’ye gidecektir (3).”

Sanatçıların, “memleket güzelliklerini ve enteresan tipleri” konu alan yapıt- larının, jüri seçimi sonrasında önce Ankara sonra da İstanbul’da sergilene- cekleri de duyurulmaktadır. Ressamlara yol masrafları dışında “300” er lira ödenek verileceği ve jürinin seçtiği resimlerin parti tarafından satın alınacağı net olarak açıklanır 4.

Ressamlar, mesleklerinin ilk kez hükümet tarafından kabul görmesi ve ken- dilerine sanat üretimi için olanaklar sağlanması olarak değerlendirdikleri bu etkinliği benimserler ve övgüyle karşılarlar 5 . Eylül sonunda bitmesi he- deflenen 1. Yurt Resimleri çalışmaları, Atatürk’ün hastalığının ilerlemesi ve ölümü, ardından yeni cumhurbaşkanının belirlenme süreci nedenleriyle er- telenir.

29 Ekim 1938 tarihinde açılması hedeflenen sergi ancak 1939 yılının Şubat ayında karara bağlanır ve ilki, on ressamın on ilden yaptığı 116 resimle, 23 Mart 1939 tarihinde, Ankara Halkevi Sergi Salonu’nda açılır 6 . Ertesi gün, Cevdet Kerim İncedayı başkanlığında, Nafi Atıf Kansu, Reşat Nuri Güntekin, Burhan Toprak, S.Kemal Yetkin, Refik Epikman ve Malik Aksel’den oluşan jüri 43 resmin satın alınmasına karar verir Ali Avni Çelebi Malatya Harici, Kerkes Dağı, Arapkir Civarı, Arapkir İçinden, Şehir İçinden, Arapkir Herzen- de Civarı. B. Rahmi Tunca Boyu, Arda Boyu, Arda Boyunda Eskideğir-

men, Muradiye’de Eski Sokak, Saat Kulesi, Gazi Mihal’de Minaresiz Cami;

Cemal Tollu Şehirden Bir Manzara, Akköprü Ziraat İstasyonu’nda Fidanlı Bir Yol, Limanda Fırtına, Antalya Limanı, Alanya Kale İçi, Manavgat Şelale- si; Feyhaman Duran Nalbant Hasan Çavuş, Tabakhane Köprüsü, Antep’te Bir Sokak; Hikmet Onat Yeşil Türbe, Çelik Palas, Yeni Kaplıca; Mahmut C da Park, Eski Tabakhanede Bir Sokak; Saim Özeren Beyşehir, Eski Konya’da Bir Sokak; Sami Yetik Kapalı Havada Karataş’ta Güzel Yalılar, Eşrefpaşa; Zeki Kocamemi İslampaşa Camii, Müftü Cami, Müftü Mahalle- sinden, Çarşı İçi, Rize’den Kompozisyon ve Kavaklardan Taşlıdere resim- leri satın alınır 7 . Maarif Vekâleti tarafından ise, Ali Çelebi Hezenek Yolu, Şehir Harici; B. Rahmi Kirişhaneden Manzara, Tunca Köprüsü; Cemal Tol- lu Tophane Bahçesinden Akşam, Antalya’da Ağaçlı Bir Köşe; Feyhaman Duran Gaziantep Ömeriye Camii; Hamit Görele Kümbetler, Mescit Camii;

Hikmet Onat Irganda Köprüsü; Mahmut C da Kanita, Çarşı Camii; Saim Özeren Alâeddin Camii, Beyşehir Bademli Köyü; Sami Yetik Bir Sokak Bergama; Zeki Kocamemi Çay Ziraati, Küçük Ziraat adlı resimleri satın alır

8 . Böylece birinci sergiden hükümet adına 60 resim satın alınmış olur. Sa- tın alınan bu resimler, bakanlık binalarına ve Halkevi’ne asılır. Yurdu Gezen Türk Ressamları etkinliğinin ikincisi, Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsa- mına alınır ve hemen aynı yıl içinde gerçekleştirilir. Yapılacak olan resimlerin

Anadolu obanları - Cemal Tollu

Kemah - eref Kamil Akdik

(17)

29 Ekim 1939’da Ankara’da açılacak büyük resim sergisinde sergilenmeleri- ne karar verilir 9 . Aynı yıl Başbakan Dr. Refik Saydam’ın açılış konuşmasıyla ve Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in katılımıyla, Birinci Devlet Resim Sergisi ile aynı gün ve aynı mekânda fakat farklı bölümlerde açılmış olur.

Yurdu Gezen Türk Ressamları ve Devlet Resim Heykel Sergileri.... İlki va- tanın kentlerini, kasabalarını, köylerini ve yaşayan insanlarını konu alan bir resimli yurt tanıtma programı; ikincisi Türk ressam ve heykeltıraşlarının iler- lemesine olanak tanıyan ve topluma tanıtılmasına önayak olan iki büyük etkinlik... Basın yayın ve toplum Cumhuriyet sergilerini gezmekte; resimleri yapılan illerin halkı kendi kentlerini, kasabalarını, köylerini ve yerel giysili halk kahramanlarını, kent sokaklarında akıp giden yaşamın izlerini görmek için başkent Ankara’ya koşmakta ve sergi salonlarını doldurmaktadır. Belirle- nen hedefe ulaşılmıştır. Ressamların gittikleri kentlerin meydanları, sokak- ları, evleri ve kahveleri resimlere yansımaya başlar ve bu resimleri yapmak için kaldıkları kentlerde kurdukları dostluklar da sergilere ziyaret olarak geri döner. Sanat-toplum-sanat eseri bağı sıkı ilişkilerle perçinlenmiş olur. Sanat eserlerinin satın alınması için hazırlanan yasalar ve yapılan teşviklerle bu ser- gilerde önce devlet kurumları sonra bankalar ve ardından da özel teşebbüs ve şahıslar koleksiyon yapma kazanımları elde ederler.

II. Yurt Sergisi kapsamında Abidin Dino Balıkesir’e, Ali Karsan Bolu’ya, Ayetullah Sümer Afyon’a, Cevat Dereli Sinop’a, Malik Aksel Sivas’a, Refik Epikman Hatay’a, Sabiha Bozcalı Zonguldak’a, Seyfi Toray Diyarbakır’a, Turgut Zaim Kayseri’ye, Zeki Faik İzer Eskişehir’e gönderilir. Bu sanatçıla- rın yaptığı 101 resim, kent görünümleri, yerel yaşam, yerel giysiler ve önem- lisi hükümet programı çerçevesinde gelişen sanayileşmeyi konu olarak seçer. II. Yurt Sergisi resimleri, CHP ve Maarif Vekâleti jürisi tarafından ele- meye alınır. Sonuçta; Cevat Dereli birinci, Refik Epikman ikinci, Malik Ak- sel üçüncülüğe değimli bulunur. Yurt gezilerine katılan sanatçılara bu sergi ile birlikte derecelendirme uyarlanırken bu derecelere göre de nakit ödül verilmeye başlanır 10 . 1940 yılının ağustos ayında III. Yurt Gezisi’ne gön- derilen Arif Kaptan Kastamonu, Eşref Üren Yozgat, Elif Naci Samsun, Melahat Ekinci Aydın, Nurettin Ergüven Isparta, Nurullah Berk Amasya, Saip Tuna Maraş, Şeref Akdik İçel’den olmak üzere toplam 87 resimle dönerler. Yapılan resim sayısı yurt gezilerinin resim üretimine ne denli hız kazandırdığını kanıtlar. III. Yurt Gezisi Sergisi 29 Ekim 1940 tarihinde, II.

Devlet Resim ve Heykel Sergisi ile birarada Ankara Sergievi’nde açılır.

Bir ay sonra, Sergievi salonunda, İstanbul Mebusu Salah Cimcoz, Gire-

Peyzaj - Malik Aksel Erciş - Tur ut aim

(18)

sun Mebusu Nafi Kansu, Çoruh Mebusu Ali Rıza Eren, Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Azası Enver Ziya Karal, Güzel Sanatlar Umum Müdürü S. Kemal Yetkin, Matbuat Umum Müdürlüğü Turizm Müdürü Vedat Ne- dim Tör, Ressam Turgut Zaim ve Cevat Dereli’den oluşan jüri toplanır ve gizli oyla seçim yapar. Sonuçta Halil Dikmen birinci, Arif Kaptan ikinci, Edip H. Köseoğlu üçüncü seçilir 11 . Bu sergi sırasında Parti Genel Sek- reterliği 3 sene içinde geziye katılan sanatçıların kendi yaptıkları krokileri ve özgeçmişleri ve resimleri ile düzenlenecek olan bir katalogun hazırlan- dığını duyurur.

1941 yılında IV.Yurt Resimleri gezisi kapsamında görevlendirilen; Ah- met Hakkı Anlı Kütahya’dan, Ali R.Beyazıt Elazığ’dan, Refia Erden Ordu’dan, Fahri Arkunlar Çoruh’tan, Kemal Zeren Van’dan, M. Se- lim Turan Muğla’dan 12 , Nusret Karaca Urfa’dan (13), Sadık Göktuna Tokat’tan, Sami Lim Kars’tan, Salih Urallı Manisa’dan yaptıkları 102 resimle dönerler. Fakat bu yıl Yurt Sergileri, Cumhuriyet bayramı kut- lamaları programından çıkartılır. 31 Ekim 1941’de açılan Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nin yanında Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergisi yoktur ve bu tarihten başlayarak da hiç olmayacaktır. Nedeni, iki sergi arasında var olduğu sayılan rekabet olarak gösterilse de, Cumhuriyet’in kutlama yıldönümlerinden Anadolu kent gezilerinin yansımaları çıkartıl- mış ve kutlama etkinlikleri zayıflatılmış olur.

IV. Yurt Gezileri Sergisi, Halkevleri’nin kuruluşunun onuncu yıldönümü kut- lamaları kapsamına taşınarak ve eklemlenerek 22 Şubat 1942 tarihinde açılır 14 . Yurt Sergileri’nin en görkemli gösterimi bu kapsam içinde ger- çekleşir; yalnızca 1941 çalışmaları değil, dört yıl boyunca yapılan resimler toplu halde sergilenir. Ankara Halkevi salonları, etkinliğe katılmış olan 40 ressamı 393 resmi ile tanıtır. Düzenlenen büyük etkinlik, basının dikkati-

eref Kamil Akdik

Erzurum’dan Kümbetler - Hamit Görele

(19)

nin tekrar Yurt Sergileri üzerinde yoğunlaşmasına neden olur. Etkinliğin ve ressamların övgü dolu eleştirilerle tanıtımlarının yapılmasının yanında, yazarların eleştirilerinde -gerçekçi ve doğru yaklaşımlarla- yergiler de bu- lunmaktadır.

Bu sergilere gösterilen büyük ilginin, halkın resimlerde kendilerini ve anılarını bulmalarından kaynaklandığı söylenir. Ressamların atölyenin sıcak ve rahat ortamında, natürmort ve görünüm resimleri yerine; Kara- bük işçileriyle birlikte ateş karşısında resim yapmaları, kent ve kasaba- larda gezmelerinin anlamlı olduğu savlanır. Sanatçıların çalışma gücü ve isteği içinde oldukları ve meslekleri ile ilgili olan işlere koştukları belirtilir. Resim ve özellikle karikatürlerde izlenen yabancı etkilerin terk edilmesinin bu yolla gerçekleşeceği görüşüne, “halk resmi yaratmak”,

“benliğimize dönmek” gibi savlar hedef gösterilecek ve bu yolla evren- selleşme yerine yerelleşme görüşleri filizlenmeye başlayacaktır 15 . Bu övgülerin yanında, ressamların çalışma sürelerinin yetersizliği nedeniy- le yaptıkları resimlerin de yetersiz oldukları eleştirilmeye başlanır. Kısa çalışma süreleri içinde yapılan resimlerde, etüt nitelikleri taşıyanlarla, gerçek resimlerin birbirlerine karışmaya başladığı vurgulanır. Ressam- ların iyi resim yerine, çok resim yapmayı yeğlemelerinin yanlış olduğu belirtilir

“Eğer maksat yalnız mahalli kıyafetleri, abideleri bir müzeci gözüy- le tespit etmek olsaydı bu iş için ressam değil, fotoğrafçı göndermek daha doğru olurdu 16.”

Ahmet Muhip Dranas Güzel Sanatlar Dergisi’ndeki uzun yazısında sa- natçıları, katıldıkları yılları ve şehirleri belirler ve tek tek olumlu ve olum- suz yönleriyle eleştirir

“Sanatına bir yenilik katıp katmadığı kendisince bilinecektir; boyayı palette karıştırıp ezmeye bile üşeniyor, tabiatı ihmal ediyor; az hislidir; güneş ışıkla- rına fazla yer verilmiş; yeni buluşlar göstermez; birbirinin kopyası denecek kadar birbirlerine benzerler; daha fazla alın teri ve hislilik isterdi; baştan sav- ma yapılmış mecmua resimlerini düşündürmektedirler; boyalarla tutulmuş notlar gibidir; minyatür dünyasından bir türlü ayrılmazlar; son zamanlarda resimlerine perspektifi ve derinliği koydu; fakat o yassılık bir türlü gitmiyor;

en güzel peyzajının bir tanesinin ortasına koyduğu mavi leke; tabloya kaza- ra mavi mürekkep dökülmüş hissini veriyor; kırık dökük gibi duran desen bu eserlere düşünülmüş ihmalin zarifliğini verir; ne dereceye kadar kendisini gayeye ulaştırdığını Allah bilir; hassasiyeti tek cepheli midir diye bir tered- düdün mevsimi henüz gelmemiştir; iptidai bir atmosfer denemesidir; özenti hissi vermesine rağmen; ince çizgiler onları biraz tezyini kılar; maksatsız bir karanlık içindedir; bu eserler ona şahsiyet verecek kudrete erişememiştir.”

Ressamlar bu telaş dolu çalışmaya iş bulma sevinci içinde katlanırlar. Kendi deyişleriyle “Bu geziler ressamlarımızın senenin yalnız birkaç ayını olsun tam bir ressam gibi yaşamalarına imkân verecektir 17.” Buna karşın, o gü- nün zor koşullarında buldukları işi kaybetmeme heyecanı içinde ödünler veren sanatçılar, acı eleştirilerle, gerçeklerle yüz yüze getirilirler. Bu cesur eleştiriler, yol gösterici ve toplumu aydınlatan açıklamalarıyla, günümüzün salt övgülere yer veren eleştirilerine yol gösterecek bir doğruluk belgesi olarak dikkatle incelenmelidir. Bu sert ve doğru eleştiriler V. Yurt Resim- leri Sergisi’nin gündemini hazırlar. Beşinci sergi sanatsal bir güvenceye alınacak ve bu sergiye daha önce ödül alan sanatçıların katılmaları tasarla- nacaktır. Bu aşamada sanatçıların çalışmaları da yeni bir sisteme bağlanır.

Geziye katılan ressamlar, en az on etüt ve boyu iki metreden fazla ve bir buçuk metreden az olmayacak kompozisyonlar üretmek zorundadırlar.

Gezilere katılan ressamların etütlerini geliştirmeleri için yapacakları atölye çalışmaları için Ankara, İstanbul ve İzmir halkevleri atölyeleri hazırlanır.

Serginin açılışı sırasında yayınlanacak katalog için, sanatçılar kendi çizgileri olan desenlerini ve özgeçmişlerini yapıtları ile birlikte bırakacaklardır. Refik Epikman, Malik Aksel, Cevat Dereli, Eşref Üren, Turgut Zaim, Ali Çelebi ve Cemal Tollu’nun desenleri, bu haberle birlikte Ülkü dergisinde de yayınla- nır. Refik Epikman bu bilgileri belirttiği yazısına şu ilginç açıklama ile devam eder

“Konuyu seçmekte ressam serbesttir. Ancak hangi cereyana mensup olur- sa olsun, sanatçının vereceği eserler, çalıştığı çevrenin özelliklerini belirten yerli ve öz motiflerimizle zenginleştirilecektir (18).”

Bu açıklama ressamların çok da özgür olmadıklarını belgeler. Memleket resimleri düşüncesi ile belirlenen istek; yerellik, geleneksel kaynakların yi- nelenmesi ve partinin yurt içinde gerçekleştirdiği gelişme programlarının vurgulanması ereğini taşır. Bu kez, sık sık yetersizliği vurgulanan çalışma süresi de uzatılacaktır. Ressamlar 1942 yılında gittikleri gezilerde üç ay ça- lışma şansını yakalayacaktır 19 .

Yeni Gelin - Nusret Karaca anlıurfa

Yurt ezileri kapsamında

resim üretilmiş

ve halkla

buluşturulmuştu

(20)

1942 Yurt Resimleri gezisine 12 ressam gönderilmesi ve serginin Mayıs 1943’de açılması düşünülür 20 . Sonuçta bu geziye 14 ressam katılır ve 166 resimle dönerler. Abit Elder Muş; Ali Avni Çelebi, Avni Arbaş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu, Cevat Dereli, Hamit Görel, İbrahim Çallı İstanbul’dan, İlhami Demirci, Malik Aksel Denizli; Refik Epikman, Şefik Bursalı Kocaeli; Turgut Zaim Kırşehir’den yaptığı resimlerle 1943 sergisi- ne katılırlar 21 . Sanatçı sayısı ile birlikte resim sayısı da artar. 6 yıl içinde 63 ile 63 ressam gönderilmesi tasarlanan etkinlik bu ereğe, 1943 Eylül ayın- da açılan sergide ulaşır 22 . Aynı yıl, VI. Yurt Resimleri gezisine gönderi- len Arif Kaptan Çanakkale, Cemal Bingöl, Halil Dikmen Erzurum, Hulusi Mercan, Mahmut C da Bitlis, Melehat Ekinci Bilecik, Nurullah Berk Te- kirdağ, Saim Özeren Hakkari, Saip Tuna Kırklareli, Şeref Akdik Erzincan resimleri ile dönerler.

1944 yılında bir katalog ile sanatçılar ve resimleri, Cumhuriyet Halk Partisi Resim Sergisi adı altında toplu bir sergide bir araya getirilir. Bu 6 yıllık ça- lışmaların genel değerlendirmesi olarak önem kazanır. Eylül ayında 675 resim Ankara Sergievi salonlarında sergilenir. Sergiden seçilen resimle- rin, Ekim ayında, Manisa ve Konya halkevlerinde sergilenmeleri, Ankara ve İstanbul dışında açılan büyük sergilere örnek olması nedeniyle, çok önemlidir 23 . 1945 yılında çok partili sisteme geçiş hazırlıkları politik yarışı gündeme getirmesi nedeniyle bu etkinlik ilgi alanından çıkar, illerin resim- lenerek belgelenmeleri yeni bir alanda ele alınır.

1 Ekim 1945 tarihli Ülkü Dergisi bu yeni uygulamanın sonucunu duyurur.

Bu uygulamayla, mimarlar kentlerin tarihi dokusunu inceleyen projeleriyle

yarışacaktır. Mimarlık Sergisi adlı bu etkinlik, 15 Eylül 1945 tarihinde, An- kara Sergievi salonlarında yapılan törenle sergilenmeye açılır

“Mimarlarımızın yurdun tarihini ve milli özelliklerini, sanat değerlerini açıkça belirten bu sergisi takdirle karşılanmış” açıklamasını birinci seçilen çalış- mayı tanıtan şu satırlar izler “ Sergide Anadolu Türk Mimarlığının en eski eserlerinin önemli bir kısmını bağrında saklayan Erzurum şehrinin anıtları gösterilmektedir. 37 parça eserde Erzurum şehri, büyük tarihi anıtları ve eserleri gösterilir 24.”

Yurt Sergileri’nin amacı olan kent tanıtımları yeni bir boyut kazanırken re- sim çalışmaları ne olmuştur? Yeni sorular ve bakış açıları burada günde- me gelir. Sabancı Koleksiyonu resimleri arasında tarafımızdan belgelenen 1945 tarihli Konya resmi, bu yıl içinde yurt gezilerinin yapıldığını kanıtla- makta ve Ferruh Başağa’nın bu gezilere katıldığını göstermektedir. Ancak ne yazık ki o yılların basınında bu konuya ayrılan yazılara rastlanmaz. Bü- yük umutlarla başlanan ve yedi yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde birçok resmin üretimine önayak olan bu etkinlik sessizce biraz da ihmal edilerek son bulur. Bu arada etkinlik, parti adına eleştiriler alır ve bu eleştirilerde ressamlara baskıcı tutumda bulunulduğu söylenir.

“Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan totaliter ve tek partili devletlerde olduğu gibi, bizde de devlet, sanat ve fikir hayatına müdahale ederek, her çeşit kültür çalışmasını kendi sabit ve dar görüşlü prensipleriyle hemahenk olarak yürütmek istemiştir. Halk Partisi, Anadolu’ya gönderdiği ressamlara verdiği direktiflerle memleketi gerçekler ile değil, iyi taraflar ile görmelerini

İbrahim allı Sami Yetik eyhaman Duran evket Dağ ikmet Onat Kuşağı esim eyhaman Duran

essamlar Türkiye çapında varlıklarını ilk kez

Yurt Ser ileri yle

duyurdular

(21)

emrettiğinden bu ısmarlama resimlerle resim sanatı fonksiyonunu ifa et- mekten uzak bırakılmıştır. Parti himayesine girmeyen müstakil ressamların çalışma imkanları her bakımdan tahdit edilip sergi açmaları güçleştirildiği, anlayışsız tenkitçilere bu ileri eserleri kötüleyici yazılar yazdırdığı için halk hizmetinde realist bir resim çığırının açılması gecikmiştir 25.”

Bir partinin belli komutlarla ressamlara görev vermesi elbette ki de- mokratik değildir; ancak bu etkinliklerin ressamların varlıklarını kabul ettirme şanslarının çok zayıf olduğu yıllarda yakaladıkları büyük bir şans olduğu yadsınamaz. Sanatçı olarak ressamlar Türkiye çapında varlıkla- rını ilk kez bu etkinlikler çerçevesinde yaygınlaştırır. İl il gezen sanatçılar devlet adına gönderilmiş olmanın ayrıcalığı ile gittikleri illerde dikkati çekerler ve kabul görürler. Bu arada kendi ülkelerinin gerçekleri ile yüz yüze gelirler. Bu etkinlik ressamlara, ressamca yaşama şansı verdiği için önemlidir. Folklor araştırmaları, yurt türküleri, yurt hikâyeleri ve gezi notları gibi yurt resimleri de ülkenin kentleri içinde sanat etkinliklerinin yoğun bir şekilde yaşanmasını sağlar. 1944 yılı etkinlikleri kapsamı için- de; Sinekli Bakkal romanının birinci ve Yaban romanının ikinci seçilme- si de bu çalışmaların sonucudur. Hakkâri’den Edirne’ye uzanan toprak- lar üzerinde ressamlar, araştırmacılar ve yazarlar, halkla iç içe, köy köy kendi ülkelerini rahatça gezip dolaşarak çalışmışlardır. Bu güzel işbirliği ve uyum, sanatı etkin kılar.

Günümüzde ise bu konuda bir başka gerçekle yüz yüze gelmekteyiz.

Bu resimler nerededir? Yapıldıkları kentlerin doğal ve tarihi dokuları gibi bu resimler de kaybolmuş ya da dağılmıştır. Halkevlerinin kapa- tılması ile kayıtları kaybolan koleksiyon ne olmuştur? Bu makale, konu hakkında yeni tartışmalar açılmasına ve somut sonuçlara ulaşılmasına hizmet etmelidir. B+

Kaynakça

1 Kıymet Giray, “Yurdu Gezen Türk Ressamları-2” 1939-1944 Yurt Sergileri, Türkiye’de Sanat, Mayıs-Ağustos, Sayı 19, s.38-46; Kıymet Giray, “Yurdu Gezen Türk Ressamları-1” 1939-1944 Yurt Sergileri, Türkiye’de Sanat Mart Nisan 1995, Sayı 18, s.34-38. 2 Kıymet Giray, “Yurdu Gezen Türk Ressamları-2” 1939-1944 Yurt Ser- gileri, Türkiye’de Sanat, Mayıs-Ağustos, Sayı 19, s.38-46; Kıymet Giray, “Yurdu Ge- zen Türk Ressamları-1” 1939-1944 Yurt Sergileri, Türkiye’de Sanat Mart Nisan 1995, Sayı 18, s.34-38. 3 Anonim, “CHP’nin Güzel Kararı Ulus” 19 Ağustos l938; harf hataları yazının özgünlüğüne dokunulmamak için aynen bırakılmıştır. , 4 Anonim,

“CHP’nin Güzel Kararı”, Ulus, 19 Ağustos 1938. 5 Anonim, “Ressamların CHP’sine Teşekkürleri”, Ulus 14 10, İkinci teşrin Kasım , 1938. 6 Anonim, Ankara Halkevin- deki Resim Sergisi, Ülkü, Cilt 13, Sayı 75, 1939, s.277. 7 Anonim, “CHP 43 Parça Tablo Satın Alacak”, Ulus, 25 Mart 1939. 8 Refik Epikman, Yurdu Gezen Türk Res- samları, Güzel Sanatlar I. İlkteşrin Ekim . 1939, s.137. 9 Refik Epikman, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türk Ressamları Arasında Tertip Ettiği Yurt Gezisi, Ülkü, Eylül, l939, Cilt. XIV. Sayı 79, s.73-79, 2. Yurt Sergisi, Ankara Sergievi Salonları’nda. 10 Refik Epikman, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tertip Ettiği II. Yurt Gezisi. Güzel Sanatlar. 11 Anonim, “CHP Genel Sekreterliğinin Güzel Sanatlara Yaptığı Büyük Hizmet”, Ulus, 28 Kasım l940. 12 Kıymet Giray, “Türk Resim ve Heykel Sanatının Paris Elçisi Selim Turan” T.İş Bankası Kültür ve Sanat, Sayı 20 Aralık 1993, s.28-35. 13 Kıymet Gi- ray, Kaybolan Resimler Unutulan Görünümler ve İsimlerle Şanlıurfa, Kültür ve Sanat, Sayı 14, Haziran 1992, s.63-65. 14 Anonim, CHP Resim Sergisi, Ülkü, Cilt 2. Sayı 12.

l Nisan 1942, s.9; Eşref Üren, Bir Sanat Hesaplaşması, Ülkü, Sayı 35, 1942, s.24. 15 M.A, Memleket Resimleri, Ülkü. 1 Nisan 1942, sayı 13, s.12-13. 16 Nusret Suman, Re- sim Sergisi Dolayısıyla, Ülkü, Cilt 2, 1 Nisan 1942, Sayı 13, s.14. 17 Nusret Suman, Re- sim Sergisi Dolayısıyla, Ülkü, 1942, Sayı 35, s. 14. 18 Refik Epikman, C.H.Partisi’nin Yurt İçi Ressamlar Gezisi, Ülkü, Cilt 3, Sayı 35, 1943, s.10. 19 Malik Aksel. 20 Yıllık Sanat Hareketleri, Ülkü, Sayı 51, 1943, s.25. 20 Eşref Üren,1942, s.24. 21 Cumhu- riyet Halk Partisi Resim Sergisi Kataloğu, 1944. 22 Arif Kaptan, “Yirmi Yılda Resim”, Ulus, 30 Ekim l943. 23 Anonim, C.H.Partisi’nin Manisa ve Konya Halkevlerinde aç- tığı Seyyar Yurt Sergisi. Ülkü, Sayı 97, Cilt 9, s.20. 24 Anonim, Ülkü, Sayı 97, Cilt 9, s.20. 25 S.Hakkı Esatoğlu, C.H.P ve Kültür Hayatı, Fikir ve Sanat, Sayı 4, Hazi- ran1950, s.1, Burada sözü edilen müstakiller, yurt gezilerine katılmak istemeyen res- samlardır. Grup olarak bilinen Müstakiller değildir. Onlar sergi kapsamında yer almışlar ve bu etkinlik için övgü dolu yazılar bile yazmışlardır.

İlk eçen treni seyreden köylüler - Bedri ahmi Eyüboğlu

(22)

Bir yanda kocaları tarafından dövülen, öldürülen kadınlarımız, diğer yan- dan olimpiyatlara damga vuran kadınlarımız. Spordaki kadın devriminden

çıkarmamız gereken dersler var.

T

ürkiye gibi kadınların devamlı şiddet gördüğü, hakkını talep ettiği için dayak yediği, haklarını büyük ölçüde elde edemediği bir ülkede, önce Olimpiyat’ta erkek sporcudan daha fazla sayıda kadın sporcuyla temsil edildik. Sadece temsil edilmedik, judodan atletizme, basketboldan voleybola kadın sporcularımız ve ta- kımlarımız göğsümüzü kabartan başarılar elde ettiler. Biz onlara gere- ken desteği, gereken ilgiyi zamanında göstermesek de

Yazı MUSTAFA TAHA Söyleşiler B Fotoğraf CENGİZ KAHRAMAN, GENÇLİK VE SPOR BAKANLI I ARŞİVİ

Kadın sporcularımızın Olimpiyat yolculuğu Berlin 1936’ya kadar da- yanıyor. Tarihin en siyasi Yaz Oyunları’nda, eskrimde mücadele eden Suat Aşani ve Halet Çambel ilk kadın sporcularımızdı. İlk madalya ka- zanan kadın sporcumuzu görmek için Barcelona 1992’yi beklemek gerekiyordu. Judoda 48 kiloda mücadele eden Hülya Şenyurt bronz madalyayı boynuna takarak spor tarihimize geçiyordu. Podyumun en üst basamağına çıkan ilk kadın sporcumuz ise Atina 2004’te halterde 48 kiloda şampiyon olan Nurcan Taylan’dı.

Spor

r a ka

devrimi

(23)

Olimpiyatlarda kazandığımız

madalyanın ü kadın

sporcularımıza ait

Avrupa ampiyonu Süreyya Ayhan

Her geçen Olimpiyat oyunlarında kadın sporcularımız, performanslarının üstüne eklemeye devam ediyor, Pekin’de elde ettiğimiz sekiz madalya- dan dördü onlardan geliyordu. Kadın sporcularımızın başarıları Londra 2012’de de devam etti. Önce katılımcı sayısı olarak, ardından da sportif başarı açısından...

Olimpiyat’ın belkemiği atletizm, Türkiye’nin çok sayıda podyum gördüğü bir spor dalı değildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ulusları tekrar birara- ya getiren 1948 Londra Yaz Oyunları’nda Ruhi Sarıalp’ın üç adım atlama- da kazandığı bronz, masal gibi anlatılmıştı.

Münih’te düzenlenen 2003 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Süreyya Ayhan’ın elde ettiği şampiyonluğun ardından bir rüzgâr yakalanacağına inansak da atlamak istediğimiz eşiğin kıyısından dönüyor gibiydik.

Pistteki fırtına

2008 Pekin Yaz Oyunları’nda Elvan Abeylegesse’nin “on bin”de kazan- dığı gümüşü, bir hafta sonra “beş bin”de yine ikincilikle süslemesi; 2010 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda elde edilen başarılar umut vericiydi.

Elvan “on bin” metrede altın madalya alırken, “beş bin” metrede iki Türk atlet duble yapıyordu. 100 metre engellide Nevin Yanıt’ın elde ettiği Av- rupa şampiyonluğu ise bu başarıyı taçlandırıyordu.

Peki bu sefer başarıların devamı gelecek miydi? Bu sorunun cevabı için 2012’yi beklememiz gerekiyordu. Önce mart ayında İstanbul’daki Dün- ya Salon Atletizm Şampiyonası’nda Aslı Çakır Alptekin 1500 metrede mükemmel bir performans gösterip bronz madalyayı boynuna takıyordu, ki şampiyona için yapılan salona kadar ülkemiz sınırları içerisinde dünya standartlarında bir atletizm salonu bulunmuyordu, yani atletlerimiz rakip- leriyle ya aynı koşullarda hazırlanamıyordu ya da hazırlanmak için yurt dı- şına gitmek zorunda kalıyordu.

Haziran ayıyla birlikte atletizme dair beklentilerimiz artıyordu. Helsinki’de düzenlenen Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Nevin Yanıt üst üste ikinci kez Avrupa şampiyonu oluyor; kadınlar 1500 metrede ise iki Türk atlet birden ilk iki sırada yer alıyordu. Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut’a se- vinirken, onların bunu 40 gün sonra Londra’da bir kere daha tekrarlaya- bileceklerini hayal bile edemiyorduk.

Olimpiyat’ta ise hiçbirimizin beklemediğini gerçekleştirdi bu üç kadın.

Nevin finalde koşarken, yarışı dördüncü sırada bitiren Birleşik Amerika- lı Lolo Jones ile aynı dereceyi yaparak beşinci oldu. Aslı Çakır Alptekin ile Gamze Bulut ise altın ve gümüş dublesi yaparken sadece biz değil, dünyanın geri kalanı da şaşırıyordu. Şaşırmamak imkânsızdı gerçekten de. Bireysel sporlar ve sporcular yerine takım sporlarına sponsor olmaya daha önem veren şirketlerin olduğu, atletlerimizin uluslararası organizas- yonlara katılma şansını çok fazla bulamadığı ülkemizden aynı yarışta hem Olimpiyat şampiyonu hem de Olimpiyat ikincisi çıkarmanın mucizesine imza atmıştık.

Peki, aynı yıl içerisinde hem Dünya, hem Avrupa şampiyonalarında hem de Olimpiyat’ta podyuma çıkmış bir sporcunun ne yapmasını beklersiniz?

Bu başarıların ardından yeni sponsorlarla anlaşmalar imzalamasını, El- mas Ligi gibi uluslararası organizasyonlarda koşmasını, daha iyi koşullar- da antrenman yapmasını değil mi? Halbuki Aslı bambaşka bir karedeydi;

yeni öğretim yılı açılırken öğrencileriyle birlikte beden eğitimi öğretmeni olduğu okulun bahçesinde poz vermişti. Halbuki elde edilen bu başarı, bir futbol kulübü tarafından kazanılsaydı el üstünde tutulur, günlerce kendi- lerini yüceltirdik

Yıkıntılar arasından tarih yazmaya

Jimnastikte yarışan Göksu Üçtaş, aslında bu ülkede birçok şeyin müm- kün olabileceğini anlatıyordu. Bu toprakların Olimpiyat’a ilk yolladığı spor- cu olan Aleko Mulos’tan tam 104 yıl sonra aynı branşta ikinci bir isim, Yaz Oyunları’nın yolunu tutuyordu.

Gaziantep’te komşularının kızının jimnastik kursuna gittiğini gören Üçtaş’ın annesi, kendi çocuğunu da salona götürüyor; Göksu’nun yeteneğini fark eden antrenör Yalçın Titiz’in ısrarı, Türkiye’nin bir asır sonra bir başka olim- pik branşta sporcu çıkarmasına sebep oluyordu. Bolu’da daha iyi bir eğitim merkezine gönderilen kızlarını, sonradan ailesi takip etmişti. Memur olan babasının tayini çıkmış ancak 1999’daki deprem felaketi on binleri olduğu gibi Üçtaşları da derinden etkilemişti. Aile uzun süre çadırda kalırken, Göksu antrenmanlarına sokaklarda, parklarda yıkıntılar arasında devam etmek zo- runda kalmıştı. Hiçbir şekilde vazgeçmeyen sporcu, ulusal şampiyonalarda- ki başarılarını, uluslararası alana taşıyordu. Akdeniz Oyunları’ndaki ikinciliği, başka dereceler kovalıyordu. Seçmelerde 23. olarak Olimpiyat vizesi alan jimnastikçi hazırlıklarını sürdürürken denge aletinden düşüyor, kırık bilekle yoluna devam ediyordu. Bileği Londra’da sadece bir branşta yarışmasına izin verse de o denge aletinin üstüne çıktığında tarihi yeniden yazmıştı.

(24)

Sabrın sonu selamet

Son Yaz Oyunları’nın en fazla ilgi çeken konularından biri de voleybol ve basketbol kadın takımlarının Londra seferleriydi. Evet, belki de birçok- ları onları Olimpiyat sayesinde keşfetse de aslında on yıllık bir planlama meyvelerini vermişti.

2003 Avrupa Şampiyonası’na evsahipliği yapan Türkiye, finale kadar yükselmiş, finalde ise Polonya’ya 3-0 yenilmişti. O turnuva, aslında Londra’daki başarının tohumlarının atıldığı organizasyondu. O takımda görev yapanlardan Gülden Kayalar, Neslihan Darnel ve Esra Gümüş, Olimpiyat’ın yolunu tutmuştu.

2003’e kadar, en son 1995’te bir Avrupa Şampiyonası’nda mücadele eden Türkiye, o tarihten sonra ise iki yılda bir düzenlenen bu organizas- yonda yer almaya başladı. Her ne kadar 2003 ile 2011 yılları arasında kalan üç turnuvada da yarı finale kalamasak da oyuncuların elde ettik- leri tecrübenin meyvelerini geçen yıl İtalya ve Sırbistan’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda aldık. O turnuvada, çeyrek finalde Rusya gibi dünyanın en güçlü ülkelerinden birini set vermeden yenmek, üçüncülük maçında da setlerde 2-1 yenikken, geriden gelip İtalya’yı 3-2 mağlup ederek Avrupa üçüncüsü olmak kadın voleybolumuzun geldiği noktayı göstermesi açısından önemli örnekleri oluşturuyor.

Geçen yıl eylül ayında Avrupa Şampiyonası’nda başlayan ivme, bu yaz Dünya Grand Pri ’inde de devam etti. Farklı bir formatta dünyanın dört bir yanında oynanan bu organizasyonda, önce final grubuna kalan Türki- ye, Olimpiyat finalini oynayan Birleşik Devletler ve Brezilya’nın ardından üçüncü sırada yer aldı.

Kadın voleybolundaki gelişme sadece üstyapıda değil altyapıda da kendi gösteriyor. Ağustos ayı içerisinde Genç Kız Voleybol Milli Takı- mı, Ankara’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda finalde Sırbistan’ı set vermeden yenerek şampiyon oldu. Yıldızlar seviyesinde de Türkiye,

kadınlar voleybolunda en üst düzeyde. Bunu anlamak için 2007 yılına gitmek gerekli. O Yıl Meksika’da düzenlenen Dünya Yıldız Kızlar Vo- leybol Turnuvası’nda mücadele eden Türkiye, finale kadar yükselmeyi başarmış; Çin’e 3-1 yenilerek dünya ikinciliğiyle yetinmişti. O jenerasyon dünya şampiyonu olamasa da dört yıl sonra mutlu bir son bizi bekliyordu.

2011’de önce Avrupa şampiyonluğu elde edilirken, bu sefer ülkemizde düzenlenen Dünya Yıldız Kızlar Voleybol Turnuvası’nda mücadele edip, finalde de dört yıl önce olduğu gibi Çin ile karşılaştık ve sahadan 3-0’lık galibiyetle, yani dünya şampiyonu olarak ayrıldık.

Kadın voleybolcularımızın başarısında üstyapı ve altyapının yanı sıra ku- lüplerin de etkisinden bahsetmemek olmaz. Son 20 yılda Türk takımları, Avrupa kupalarında neredeyse her sene final ya da yarı final oynuyor.

Kadın voleybolundaki elişme sadece üstyapıda değil altyapıda da kendini

österiyor

(25)

Londra Olimpiyatları metre birincisi Aslı akır Alptekin ve ikincisi Gamze Bulut

metre en elli koşuda Avrupa ampiyonu Olimpiyat beşincisi Nevin Yanıt Kırık bileğiyle Londra da imnastik dalında ülkemizi temsil eden Göksu çtaş

Bununla birlikte kulüp ve müessese takımlarının ayırdıkları bütçelerin her geçen sene büyümesiyle dünyanın önde gelen, üst düzey voley- bolcularını da Türkiye’de izlemeye başladık. Bu voleybolcularla birlikte oynamak da çıtayı yükseltmiş oldu.

Bu arada erkek voleybol milli takımının katıldığı son üç Avrupa Şampiyonası’nda aldığı en iyi derecenin 11.’lik olması da kadın voleybol- cuların elde ettiği başarının önemini daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Londra 2012’nin en başarılı performanslarından bir diğeri de kadın bas- ketbol milli takımımızdan geldi. Grubunda oynadığı maçlarda sadece üst üste beşinci kez Olimpiyatı alan Amerika Birleşik Devletleri’ne ye- nilen kadın basketbolcularımız, çeyrek finalde de Rusya’ya son topta kaybettiler. Bu, onların başarısını anlamlandırmak açısından önemliydi.

Olimpiyat gibi sporun en üst seviyesi olarak kabul edilen bir turnuva- da yenildiğiniz takımlar son Dünya, Olimpiyat ve Avrupa şampiyonu. Ki daha önce mücadele ettiğiniz en üst düzey turnuva ise Avrupa Şampi- yonası.

Milli takımlar düzeyinde kadın basketbolunun son beş yıldaki atılımı ol- dukça önemli. 2005 yılından beri üst üste katılarak elde edilen Avrupa Şampiyonası tecrübesi, 2011’de elde edilen kıta ikinciliğinin zeminini oluşturdu. Daha önce değil yarı final, çeyrek finalden ötesini görmeyen milli takım, finalde Rusya’ya yenilirken bile beklentilerimizi aşmış, çok büyük bir işe imza atmıştı. Londra 2012’de kadın basketbolcularımızın gösterdiği performansı görünce, iki yıl sonra Türkiye’de düzenlenecek olan Dünya Basketbol Şampiyonası’nda daha önemli işlere imza ataca- ğımızdan şüphe duymuyoruz. B

(26)

Esra Gümüş nerede doğdu spora nasıl başladı

1982 yılında Ankara’da doğdum. Son 12 senedir İstanbul’dayım, 8 senedir de Ulus’ta oturuyorum. Voleybola Vakıfbank Spor Kulübü’nde 13 yaşında başladım. Çok sevdim voleybolu. Antrenörüm de yetenekli buldu ki ora- daki elemelerden geçtim. Ondan sonra başlayış o başlayış Küçük takım, yıldız takım, genç takım derken bir baktım ki A takıma çıkmışım. Aslında, ai- lem Lise 1’i bitirdiğimde voleybolu bırakmamı istemişti. Bütün arkadaşlarım üniversite için kursa giderken ben hep antrenmanlara gidiyordum. Annem- ler de “Artık yeter, biraz voleybolu yavaşlat, okula ağırlık ver” dedi. Sonra şans eseri, o yaz genç milli takıma çağrıldığımı öğrendim. Annem “Tamam artık, sporda önün açık, ne istiyorsan onu yap” dedi.

Sporu bıraksaydınız üniversitede tercihiniz ne olacaktı

Mühendisliğe yönelecektim büyük ihtimalle. Milli takıma seçilmem bir dönüm noktası oldu. 2000 yılında genç yaşım bittiğinde tam bir A takım oyuncusu olacaktım. Yeşilyurt Spor Kulübü’ne transfer oldum. Ve İstanbul maceram başladı. İlk defa İstanbul’a gelmiştim. Dört sene orada oynadım.

2003’te Avrupa Şampiyonası oynadık. Bu şampiyonada gerçekten çok iyi performans gösterdim, takım olarak da çok iyiydik, Avrupa ikincisi ol- duk. “Filenin Sultanları” orada çıktı. O yıldan sonra voleybola ilgi de artma- ya başladı. Bir sene sonra da Eczacıbaşı’na transfer oldum. Bu sezon 9.

sezonum olacak ve 7 senedir de kaptanım.

Olimpiyatları ördükten sonra kariyeriniz hakkında şunu da yapmak istiyorum dediniz mi

Beş sene önce yurt dışını düşünüyordum. Ama Türkiye’de o kadar fark- lı yatırımlar oldu ki, voleybolun NBA’i diye tabir edeceğim İtalya ligi şu an bizim ligden daha zayıf. Oyuncular bizim ülkemizi tercih ediyor. Genelde Türkiye ve Azerbaycan’da bir hareketlilik var, bir de Rusya’da

yıldır Ulus ta yaşayan Voleybol Kadınlar Milli Takım Kap- tanı Esra Gümüş le Beşiktaş Belediyesi nin yeni hizmete aç- tığı Kültür Cafe de buluştuk Voleybol hayatını kadın spor- cuların olimpiyatlardaki başarısını konuştuk

Bir s ta

sra m ş

Genç Milli Takım hakkında ne düşünüyorsunuz Onlar da Avrupa şampiyonu oldular

Onlar zaten çok iyi bir grup, takımdan önce bir grup olmayı başardılar.

Yıldızlar’da Avrupa ve Dünya şampiyonu oldular. Şimdi de Gençler’de Av- rupa şampiyonu oldular. Seneye bu jenerasyon Dünya Şampiyonası’nda oynayacak. Orada da bence madalya alacak bu takım; şampiyonluk da ge- lebilir Çok yetenekli, istekli ve çalışkan bir grup. Aralarından mutlaka 4-5 kişi elit sporcu olacak. Bizim aramıza gelecekler. Bir sonraki olimpiyatlarda onları da izlersiniz.

Voleybol ve basketbol kadın takımlarının erkek takımlarına öre özle örülebilir yükselişini neye bağlıyorsunuz

Kadınlar daha duygusal, bir şeyi kafalarına koydukları zaman ve bir hedefe kilitlendikten sonra gerçekten çok iyi işler yapıyor. Biz olimpiyat öncesinde kimin ne sakatlığı var, ne ağrısı sızısı var, dinlemedik; hiçbir şey düşünme- dik. Sadece kafamıza koyduk, biz oraya gideceğiz, dedik. Aramızda ufak bir huzursuzluk bile çıksa herkes alttan alıyordu. Bence bu kadınların bir özelliği. Duygusallık bize itici bir güç oluyor. Bunun dezavantajları da olmu- yor mu? Saha içinde bazen inişlerimiz çıkışlarımız oluyor. Yüreğimizi ko- yup oynuyoruz. Bazen Türk insanı mantığıyla değil yüreğini ortaya koyarak başarılı oluyor. Federasyonumuz da yatırım yapıyor, Brezilyalı veya İtalyan antrenörler getiriyorlar. Gençler bu hocalarla çok erken yaşta çalışma fırsatı yakaladıkları için başarılı oluyorlar. Biz Olimpiyatlara giderken açıkçası ön- ceki performansımıza göre kendimize çok şans veriyorduk. Olimpiyat ele- melerini geçtikten sonra, tüm Türkiye’nin gözü üstümüzdeydi, herkes ma- dalya umuduyla gönderdi bizi Olimpiyatlara. İlk defa katılmıştık Oradaki ortamda ilk defa bulunuyor olmak bizim konsantrasyonumuzu çok etkiledi elbette ki. Bir kez daha gitsek çok daha başarılı olacağımızı düşünüyorum.

Son olarak da oturduğunuz mahalleyi soralım Ulus ta yaşamaktan mutlu musunuz

Ben İstanbul’da ilk Yeşilyurt’a geldim. Orada bir aile ortamımız vardı.

Eczacıbaşı’na transfer olduğumda ise Ulus’ta kulübün evi vardı. Yeşil- yurt’taki mahalle havasını burada yine yakaladım. Evden çıkıyorsunuz es- naf sizi tanıyor, mahalle muhtarı sizi tanıyor. Bu çok hoşuma gitti. Ulaşım olarak da her yere yakın. İstanbul’da olduğum sürece burada yaşarım diye düşünüyorum. Belediye başkanımız da bizi unutmadı. Evden çıkıyorum, muhtarlığın olduğu ışıklarda, tam karşıda yazı asılmış “Olimpiyatlar’da Esra Gümüş’e başarılar.” Hakikaten insan mutlu oluyor.

(27)

Galatasaray Beşiktaş enerbahçe ve İtalya Li i ampiyonu Phard Napoli de forma iyen milli basketçimiz Yasemin o- rasan da bizler için Olimpiyatlar ı değerlendirdi Basketbol kadınlar milli takımı nın hedeflerini paylaştı

Sizi tanıyabilir miyiz Nerelisiniz Basketbola nasıl başladınız an i takımlarda oynadınız

1983 İstanbul doğumluyum, basketbola yaklaşık 15 sene önce Beşiktaş altyapısında başladım, uzun bir süre burada oynadıktan sonra İtalya Ligi Şampiyonu Phard Napoli takımına transfer oldum. Bir sezon orada oyna- dıktan sonra iki sezon Galatasaray’da oynadım, ardından tekrar iki senelik bir Beşiktaş serüveninden sonra bu sezon kariyerime Fenerbahçe takı- mında devam edeceğim

Bu yıl ilk defa takımlar düzeyinde Olimpiyatlar da temsil edildik lkemizde erkek takımlarına daha fazla yatırım yapılmasına karşılık kadın takımlarının uluslararası arenada daha başarılı olmasını neye bağlıyorsunuz

Dediğiniz gibi ülkemizde erkek sporlarına gerek yazılı ve gerekse de görsel basında çok daha fazla yer ve destek veriliyor. Kadın basketbolunun son yıllarda yaşamış olduğu yükseliş medyanın da ilgisinin artmasına neden oldu ancak hâlâ olması gereken düzeyde olduğunu düşünmüyorum. Ge- rek bizim, gerek diğer kadın spor branşlarının olimpiyatlarda aldığı başarılar beni çok mutlu etti ve gururlandırdı. Gelecekte kadın sporculara yapılacak yatırımın ve verilecek olan desteğin artması ve erkeklere verilen desteğe biraz olsun yaklaşılması durumunda çok daha büyük başarılara imza atı- lacağını düşünüyorum. Umarım gerek basın gerek sponsorlar bu konuda daha çok destek olurlar ve ülkemizin bu tip organizasyonlara katılımı, ka- zandığı madalyalar üst düzeylere ulaşır.

Basketbol takımımızın elecekteki yeri hakkında neler dü- şünüyorsunuz io da yapılacak Olimpiyatlar da

takımımızın hedefi ne olmalıdır

Basketbol takımımızın şu anda altın çağını yaşadığını düşünüyorum, gerek

geçtiğimiz sene Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda aldığımız madalya, ardından Olimpiyatlar’a katılma hakkı kazanmamız ve daha sonra ilk kez katıldığımız Londra 2012 Olimpiyatları’nda grup maçlarında çok başarılı bir grafik çizip çeyrek finale kalmamız Türk kadın basketbolu adına yazılmış bir tarihtir. Rusya maçında maalesef 3 sayıyla yenilerek yarı finale kalma şan- sını yitirdik. Umuyorum ki bundan sonraki turnuvalarda burada edindiğimiz tecrübeleri kullanıp bayrağımızı daha yukarılara taşıyabiliriz.

Milli takımımızın bundan sonraki hedefi, öncelikle 2013 yılındaki Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda madalya almak. Ardından 2014 yılında ülke- mizde yapılacak olan Dünya Basketbol Şampiyonası’nda başarılı olmayı ve 2016’da Rio’da yapılacak olan Olimpiyatlar’da madalya şansını zorla- mayı hedefliyoruz.

Olimpiyatlar ı ördükten sonra elecek hedeflerinizde bir değişiklik oldu mu Yeniden yurtdışında oynamayı planlıyor musunuz

Şu anda Türkiye Basketbol Ligi Avrupa’nın en kaliteli liglerinden bir tanesi. Gerek basketbol seviyesi olarak gerek imkânlar olarak Türkiye çok cazip şartlara sahip. Benim de şu andaki kariyer planlarım içerisin- de yurt dışında oynamak yok. Çünkü bu tecrübeyi yıllar önce yaşadım ve elbette ki hem oyunculuğuma hem de karakterime çok fazla şey kattığını düşünüyorum. Dediğim gibi; şimdilik Türkiye’den ayrılmayı dü- şünmüyorum fakat tabii ki zamanın ne getireceği belli olmaz.

Bir eri

Yasemi rasa

(28)

Nasuh Mahruki farklı alanlarda faaliyet gösterip başarıyı yakalamış nadir

insanlardan biri. Mahrukilerin Etiler’deki aile yadigârı, huzur dolu evlerinde, bu başarılarından belki de en önemlisi olan AKUT’la ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

A

li Nasuh Mahruki’nin unvanları say- makla bitmiyor. Profesyonel dağcı, yazar, fotoğrafçı, motivasyon ko- nuşmacısı ve Türkiye’nin en başarılı sivil toplum kuruluşlarından biri olan AKUT’un yönetim kurulu başkanı Başta dağcılık olmak üzere doğa sporlarına olan ilgisini ve deneyimlerini, arama kurtarma çalışmalarına aktaran Mahruki, 16 yıl önce kurdukları AKUT ile binlerce insanın hayatına dokundu, hayata tutunmasını sağladı. AKUT aralıksız sürdürdüğü çalışmalarla ülke çapında “gö- nüllülük bilincini” uyandırmak için bir an boş durmuyor.

İstanbul’un köklü ailelerinden, gerçek bir Beşiktaş kent- lisi olan Mahruki, AKUT ve AKUT’un birbiri ardına haya- ta geçirdiği projeler hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

da kurulmasından bu yana AKUT un nasıl bir elişim österdiğini özetleyebilir misiniz

AKUT’un derneği, vakfı, spor kulübü, iktisadi işletmesi, yayınevi, üniversite toplulukları, enstitüsü, çocuk aka- demisi, kent gönüllüleri gibi birçok kurumsal yapılan- ması ve projeleri var. Çalışmalarımızı gerçekleştirirken yeri geldikçe hangisi bizim için daha avantajlıysa onun üzerinden ilerliyoruz. 15. yılında AKUT Vakfı’nı kurduk.

Vakıf bu çerçevede çok önemli bir yapılanma. AKUT’un arama kurtarmayla ilgili tüm faaliyetlerini dernek üzerin- den, tüm sosyal sorumluluk projelerini de vakıf üzerin- den yapmayı planlıyoruz.

Be im Beşiktaş m

Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ALAATTİN TİMUR, AKUT ARŞİVİ

e tim i

e im i

(29)

Kamu yararına çalışan dernek statüsüne nasıl eçildi

AKUT’un ilk gerçek deprem deneyimi 1998 Adana Ceyhan depreminde oldu. O gün biz Hatice Öğretmen ve 11 yaşındaki Sercen’i kurtardık. Bu olay sonrasında AKUT’un bilinilirliği hayli arttı. Bülent Ecevit hükümeti de, gösterdiği yararlılıklar sonucu Bakanlar Kurulu kararıyla AKUT’a “kamu ya- rarına çalışan dernek” statüsü verdi. Türkiye’de arama kurtarma alanında faaliyet gösteren ve bu statüyü alan tek dernek AKUT’tur.

ayata Devam Türkiye pro eniz nasıl ortaya çıktı

Bu deprem, sel ve yangını kapsayan afet eğitimi projemizdi. Afetlerle ilgili öncesi ve sonrasında neler yapılmalı neler yapılmamalı, bunları detaylandı- ran bir eğitim sistemi uyguladık. Bunlarla birlikte çağdaş ülkelerin en önemli unsurlarından biri olan, “riski transfer etme bilinci”ni de Türkiye’de yaygın- laştırmaya çalıştık.

Eğitim tır ı ile Türkiye yi dolaşıyorsunuz bu pro enin kapsamı hakkında bil i verir misiniz

Bu proje illeri dolaştığımız bir projeydi. Üç boyutlu bir deprem simülatörüne sahibiz ve bunu tamamen biz oluşturduk. Son 100 yılın tüm deprem veri- lerini sisteme işledik ve yaşanılan depremleri birebir deneyimlenebilir hale getirdik. Bu simülatörün de bulunduğu eğitim tırıyla birlikte 81 ili dolaştık, ekipte bir tiyatro grubu da vardı, gittiğimiz yerlerde çok çeşitli unsurlardan faydalanarak eğitimler, seminerler verdik. İlkini 2004’te yapmıştık, tüm ille- ri iki kere dolaşmış olduk. Şimdi farklı bir sponsorla ilçeleri dolaşmaktayız.

Toplamda 8 yıl süreceğini tahmin ettiğimiz bir proje, şimdi 4. yılındayız.

Bir de de başlattığınız Liselere Yönelik Afet Bilinçlendirme Eğitim Pro esi var Onun hik yesi nedir

Biz çok yaygın seminerler veriyoruz, bir seminer ekibimiz var ve hemen her gün farklı yerlerde, hatta bazen 4-5 yerde seminerler vermekteler. Genellik- le ilköğretim öğrencilerine yönelik çalışmalar yapılırken, Zeynep Mutlu Eği- tim Vakfı’ndaki bir yabancı öğretmenle görüşmelerimiz sonucunda kendini geliştiren bir süreç gerçekleşti aslında. Ancak bunu liselere dönük bir afet bilinçlendirme eğitimine yoğunlaştırma fikri, AKUT Spor Kulübü’nün spor- cularından olan genç bir arkadaşımızın, eğitim gördüğü lisede de bir eğitim yapılmasını önermesiyle başladı. Lise düzeyindeki gençlerin afet konusun- da bilinçlenmiş olması gerçekten çok önemliydi. Gençlerin bu eğitimde verilen bilgilerin önemini, daha doğrusu olası bir felakette nasıl hayati önem arz ettiğini kavramaları, bu sebeple gerçekten gönüllü bir ilgiyle katılmaları çok önemliydi. Başarılı çalışmalar yapıldı, zaman içerisinde de kendimizi ve projeyi oldukça geliştirdik.

Beşiktaş Belediyesi ile birlikte yürüttüğünüz Afetlere azırlık Yaz Kampı fikri nasıl elişti

Öncelikle söylemeliyim ki belediyelerden çok talep görüyoruz. AKUT’la ça- lışmak, çok çeşitli zeminlerde projeler geliştirmek istiyorlar. Bu projeyi de Beşiktaş Belediyesi’nden gelen ihtiyaca göre tasarladık. Onlar ne istedik- lerini gerçekten çok iyi biliyorlardı. Zaten Çocuk Akademisi, Genç AKUT

gibi çocuklara yönelik çalışmalarımız vardı. Bu çalışmada, eğitimi bir hafta- lık daha kapsamlı bir sürece yaydık, çadır kamp, ateş yakmak gibi birtakım

“outdoor” becerilerin yanı sıra güvenli yaşam kültürü, arama ve kurtarma bi- linci, sosyal sorumluluk, gönüllülük benzeri, çocukların hem kişiliklerine hem de fiziksel kabiliyetlerine yönelik eğitimlerin beraber yürütüldüğü bir kamp oldu. Beşiktaş Belediyesi ile birlikte bizim de isteyerek yaptığımız çok keyifli bir çalışma çıktı ortaya. Başkanımız İsmail Bey de geldi, ilk iki kampa 190 öğrenci katıldı, şimdi 100 öğrencilik yeni bir grupla devam ediliyor.

AKUT un en önemli pro elerinden biri de Kent Gönüllüleri Pro esi Bu pro e nasıl şekillendi

Kent Gönüllüleri’nin hazırlıklarıyla 6 aydır uğraşıyoruz, sonbaharda uygu- lamaya geçeceğiz. AKUT, 99 depremiyle birlikte bir sivil toplum kuruluşu olarak çok ön plana çıktı. Gönüllülüğün ne kadar etkili bir araç olduğunu, sivil toplum kuruluşlarının ne kadar kuvvetli olduğunu ve sonucu nasıl de- ğiştirebileceğini herkes gördü. Sonuçta Türkiye’de ciddi bir sivil toplum kuruluşları gerçeği konuşuluyor. AKUT’un 99 depremindeki yararlılıkların- dan, ciddi disiplinle sonucu değiştiren çalışmalarından dolayıdır bu ilginin ve bilincin artması. Şu anda da geldiğimiz yerde insanlar bir şeyler yapmak istiyorlar, gönüllü olarak birtakım STK’lara girmek istiyorlar. Bu isteğe rağ- men yeterli zamanlarının olmadıklarını ya da yeteneklerinin elvermeyeceği- ni düşünüyorlar. Halbuki işin operasyon kısmında, mutfak kısmında çalışan pek çok arkadaşımız var. İnsanlar meseleyi sahada çalışmakmış gibi algı- lıyor ve kendi kendilerini engelliyorlar. Bu sorunu aşmak, süreci organize etmek gerekiyordu. AKUT Kent Gönüllüleri organizasyonuyla, mesela

“Haftada 5 saatimi ayırabilirim” diyen bir gönüllünün hem o ayırdığı 5 saatin verimliliğini sağlıyor, hem de bunu hangi alanda hangi noktada yapabilece- ği konusunda destekleyici oluyoruz.

AKUT Kent Gönüllüleri

pro esiyle yaşadığı kente artı değer kazandırmak isteyen

kentlileri biraraya etiriyor

Beşiktaşlı çocuklar yaz tatillerini Beşiktaş Belediyesi nin AKUT la erçekleştirdiği yaz kamplarında eçirdiler

AKUT un deprem tırı eçtiğimiz nisan ayında Beşiktaş a uğradı

(30)

Eğitimlerden de kısaca bahsedebilir misiniz

Projede çok çeşitli dersler var. Başlangıçta bir gün içerisinde birkaç saat süren, gönüllülük bilincini ve bu bilinçle yaşadığımız kente sahip çıkmayı vurgulayan bir eğitim verilmesi planlandı. Gönüllüler daha sonrasında ilgi ve yetenekleri doğrultusunda diğer eğitimlere devam edebilecekler.

Gönüllülük bilincinin kazanılması kazandırılması pro enin temelini oluşturuyor diyebilir miyiz

Artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki hepimizin enerjisine ihtiyaç var ve ne yazık ki bizi yönetenler olan bitenin bizim kadar farkında değil. Ülkenin neresinde bir taşı kaldırsanız hangi işe baksanız, fırsat maliyetleri ve ka- yıplar yatıyor. Bu da hepimizin hayatını, doğrudan birinci dereceden et- kiliyor. Dolayısıyla bu meseleye hepimizin sahip çıkması gerekmektedir.

Bu sahip çıkmada da en etkin araç sivil toplum kuruluşlarıdır. Burada Türkiye’yi kurtarmaktan bahsetmiyorum, birtakım eksikleri ve yanlışla- rı kendi gönül çabalarımızla gidermekten bahsediyorum. Aslında bunu gösteriyoruz insanlara ve gönüllü olarak bir şeyler yapmalarına fırsat ta- nıyoruz. AKUT Kent Gönüllüleri’nin sloganlarından bir tanesi “Kentim İçin Kendim İçin ” Aslında biz kent için, İstanbul için bir şeyler yapıyoruz.

İstanbul’da yaşayanların hayatlarındaki sıkıntılı konulara değmeye ve ra- hatlatmaya çalışıyoruz ama bunu aynı zamanda kendi yaşamımız için de

yapıyoruz, çünkü biz burada yaşıyoruz. Bu kent bizim, nasıl bu ülke bi- zimse bu kent de bizim. Kente sahip çıkarsak aslında kendimize sahip çıkmış oluyoruz, kendi yaşam kalitemizi yükseltiyor ve geleceği garanti altına alıyoruz. Bu bir bilinç, hem insanlara bu bilinci aşılamak hem de on- ların o atıl kalan enerjisini doğru projelere yönlendirip, hepimiz için daha kaliteli bir yaşam sağlamaya çalışıyoruz.

Pro eleriniz ittikçe daha kapsamlı bir sosyal sorumluluk bütünlüğüne ulaşıyor Bunun altında nasıl bir temel yatıyor

Türkiye, ekonomik büyüklük olarak dünyada 17. sırada. Ancak insani geliş- mişlik endeksine bakıldığında 92. sıradayız. Korkunç bir fark var burada ve bu fark maalesef yönetimden, kaynakların adil dağıtılmamasından kaynak- lanıyor. Vatandaş aslında daha iyi şartlarda yaşama imkânı varken maale- sef dünya sıralamasında 92. sıra layığında bir hayat sürdürüyor. Bu fotoğ- rafın değişmesi, bu farkın azalması lazım, kaybedilecek zamanımız da yok.

Biz yola bir arama kurtarma derneği olarak çıktık ama sonrasında Türkiye’nin en etkili ve güçlü sivil toplum kuruluşlarından birine evrildik.

Şimdi de bir harekete doğru evriliyoruz. AKUT sonuçta Türkiye’ye hiz- met etmek isteyen, daha iyi bir Türkiye’de yaşamayı isteyip bunun ken- diliğinden olmayacağını bilen, bilinçli insanlarla birlikte projeler üretiyor.

ize sel arama kurtarma operasyonu sırasında Everest e tırmanış

Van depremi arama kurtarma operasyonu sırasında

Referanslar

Benzer Belgeler

İş­ te bu gibi birçok arayışlar insandan o kadar çok zaman yitiriyor ki insan geçen bu zamanın farkına çok geç varabiliyor, çok kısa zamanda kendi-

Lunat kemikte gözlenen intraosseöz ganglion kist vakamızda ise, küretaj sonrası demineralize kemik matriks kullandık.. Sunduğumuz her 2 vakanın uzun dönem takiplerinde

öyküsüyle daha da il­ ginç olan bu tabloyu koleksi­ yonunuza katmak isterseniz 90 milyon liradan başlayacak olan açık arttırmaya katılma­ nız

Dönemin esprisine uygun biçimde bir İngiliz bahçesi figürü olan ve Çadır Köşkü olarak anılan minik köşk, tam bir chalet’dir. Alt kattaki ocaklı bir oda

Fotoğrafik san'at anlayışından, abstraksyona ve günümü- zün en ileri san'at anlayışına kadar gi- den 248 resmin ve 17 heykelin teşhir edildiği bu sergide, bilhassa, ressam

toplandığı tarihî salonunu canladıran levhası ve çok mu- vaffak kadın portresi, Satori Berkel'in Mimar Sinan etüdü ve desenleri, Şerifin vc Mahmut Akok'un Ankara manzaraları,

Onda, ölüm karşısında meselâ Y u- | nusun veya Yahya Kemalin almış olduğu hususî tavır mevcud degil- Kemalin mısralarında ise ölüm- bütün dehşetile

Geri kalmış ülkeler için İkinci Cihan Savaşı sonrası, dış görünüşlere göre, Birinci Cihan Savaşı sonrasın­ dan farklı manzaralar gösterir.. Bu,