• Sonuç bulunamadı

emekli olunmaz! Gençler, duygulara dikkat! Hayal dünyanýzý temizleyin! Mukaddes Hocahaným: Kur an dan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "emekli olunmaz! Gençler, duygulara dikkat! Hayal dünyanýzý temizleyin! Mukaddes Hocahaným: Kur an dan"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

3 H A Z İ R A N 2 0 0 6 C U M A R T E S İ S A Y I : 1 8 2 Z A M A N ’ L A B İ R L İ K T E S A T I L I R a i l e m . z a m a n . c o m . t r

Gençler, duygulara dikkat!

olunmaz! emekli

Kur’an’dan

Mukaddes Hocahaným:

22

Hayal dünyanýzý temizleyin!

26

(2)
(3)
(4)
(5)

ailem

EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER

Abdülhamid Han’ýn hamiyeti 4

Ebedi saadet saraylarýn kapýsý ölümle açýlýr 5

Hangi çocuk ne hisseder? 10

Mukaddes Hocahaným:

Kur’an’dan emekli olunmaz! 13 O bir Sümeyye 20

Mustafa, koruma altýnda! 24

Hayal dünyanýzý günahlardan temizleyin 26 Dr. Can sizlerle 28

Düðün merasimi bir tuzaða dönüþtü

Ýki önemli devlet adamýnýn kýzýyla oð- lunun düðün merasimi vardý. Ama düðün gibi neþe ve mutluluðun paylaþýldýðý bir töreni masum bir tuzaða dönüþtürmek kimsenin aklý- na gelmezdi. Hedefteki insan, bu davete konuk olan yabancý bir ko- nuktu. Düðünün karmaþasýnda ya- bancý konuk öldürülecek ve kimin vurduðu da anlaþýlamayacaktý.

***

Türklerle dost geçinen Bilecik Tek- furu’nun oðlu, Yarhisar Tekfuru’nun kýzýyla evlenecekti. Ve bu düðün komplo için çok uygundu. Tuzaða düþürülecek insan ise Osmanlý Dev- leti’nin kurucusu Osman Gazi idi.

Nitekim Osman Gazi bu düðüne da- vet edildi.

Düðün öncesinde beklenmeyen bir geliþme oldu ve Osman Gazi’ye gelen bir haber herkesi þoke etti. Har- mankaya Rum beyi Mihail, tuzaðý Os- man Gazi’ye gizlice bildirdi. Bugün Eskiþehir’in sevimli ilçesi Mihalgazi ismi de Osman Gazi’nin Köse dediði Mihail’den gelir. Mihail bu olayýn sonrasýnda Müslüman olmuþ ve Os- manlý’ya hizmet etmiþti.

Sinsi plandan haberdar olan Osman Gazi, komploya, komp- loyla cevap verdi. Bilecik Tekfu- ru’na þu haberi gönderdi:

Davetiniz beni memnun etmiþtir.

Zaten yaylaya çýkma vaktidir. Her za- man olduðu gibi deðerli mallarýmýzý sizin Bilecik Kalesi’ne emanet býrakýp sonra düðüne geliriz. Kadýnlarýmýzý, kýzlarýmýzý da getirelim. Ancak düðü- nün kale içinde deðil dýþarýda, çayýr- lýkta yapýlmasý daha hoþ olur.

Bu haber tekfuru çok sevindir- di. Kuþ kapana gelmeyi kabul et- miþti. Varsýn onun dediði olsundu.

Düðünün Çakýrpýnarý denilen açýk

alanda yapýlacaðý haberini yolladý.

***

Osman Gazi, 39 seçkin adamýný hedi- ye sunmaya giden kadýn kýlýðýna sok- tu. Hediyelik eþya yerine de atlara si- lah yüklendi. Kendisi de yakýn arka- daþlarýyla Bilecik Tekfuru’nun yanýna gitti. Eðlenceler sürüyor, vakit ilerli- yordu. Bilecik Kalesi’ndeki hediye gö- türen kadýn kýlýðýndaki askerler sar- hoþ olan askerleri etkisiz hale getir- mekte zorlanmadý. Kale ele geçiril- miþti. Kalenin alýndýðý haberi gelince Osman Gazi, düðünden hýzlýca uzaklaþtý. Böylece her an gelecek bir suikasttan kurtulmuþ oldu. Os- man Gazi’yi elinden kaçýrdýðý için öfkeden çýlgýna dönen Tekfur, kale- sinin alýndýðýný da öðrenince kalan kuvvetleriyle Osman Gazi’yi kovala- maya baþladý. Ama Osman Gazi, kaçmak yerine durdu ve onlarý Kal- dýrak denilen mevkide beklemeye baþladý. Bilecik Tekfuru’nu yenen, ardýndan Yarhisar üzerine yürüyen Osman Gazi, kendisine kurulan tu- zaðý da boþa çýkarmýþ oldu.

***

Sevinçler, mutluluklar istismar edildi- ði gibi, üzüntüler de istismar edilebi- lir. Sivrisinekler en iyi kan emici hay- vanlardan biridir. Kan emerken çok iyi bir yöntem izler ve acý hissedil- mez. Sivrisinekler en çok bataklýk alanlarýnda ürer. Bataklýk alanlar azaltýlýnca sinek sayýsýnda da azalma olur. Sineklerin yol açtýðý hastalýk- lar yaygýnlaþsýn isteyenler, bu hasta- lýklarýn meydana getireceði karma- þadan fýrsat umanlar, ayrýk otlarýnýn arasýna su ve pislik taþýr. Bu men- fur düþünce, dokuz asýr önce bir düðünle suikast planlarken, bugün de üzüntüler üzerinden menfaat elde etmeye çalýþýyor. Ýyi haftalar Serhat Þeftali s.seftali@zaman.com.tr

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr

Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri Feza Gazetecilik A.Þ.

Adýna Ýmtiyaz Sahibi Ali Akbulut

Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibinin Temsilcisi Ali Odabaþý Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý

Yayýn Danýþmaný Hamdullah Öztürk

Yayýn Editörleri Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Katkýda Bulunanlar Ali Demirel

Süleyman Sargýn

Tasarým Mehmet Þimþek

Kapak Fotoðrafý Levent Güler

Reklam Satýþ Yöneticisi M.Süleyman Baþaran s.basaran@zaman.com.tr 0 212 454 82 25 Yayýn Türü Yerel Süreli

aaiilleem m

http://ailem.zaman.com.tr

Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr 3 H A Z Ý R A N 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 8 2

(6)

ailem

KISA KISA

Sultan II. Abdülhamid’in uzun yýllar mabeyn kâtipliði- ni yapmýþ Tahsin Paþa, hatý- ralarýnda anlatýyor:

Bir akþamdý. Mabeyne nö- betçi olarak ben kalmýþtým. Ge- len mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çýkmak üzereyken bir telgraf geldi. Ýstanbul Laleli Postanesi memurlarýndan biri, Yýldýz Sarayý’na çektiði bu tel- grafta, karýsýnýn o gece doðum yapacaðýný, doðumun çok zor olacaðýna dair doktorlar tara- fýndan dikkat iþareti verildiðini, elinde hiçbir vasýta bulunmadý- ðý ve Merhamet-i þâhâneye sý- ðýndýðýný bildiriyordu. Bu tel- grafa kýymet vermedim ve liste- ye almadým. Huzurda Padiþah, adet icabý her þeyi ayrý ayrý göz- den geçirdikten sonra ilave etti:

- Baþka bir þey var mý?

Telgrafý söyledim ve arza deðmeyeceðini düþünerek lis- teye almadýðýmý arz ettim.

Hiddetli bir ses tonuyla emir buyurdular:

-Hemen getiriniz!

Getirdim. Dikkatle okudu ve derhal mütehassýs bir tabip ve bir yaverle Laleli’ye giderek doðumu kontrol altýna almamý- zý ferman etti.

Gittik ve iþimizi bitirip sa- baha karþý döndük. Bir de ne görelim? Hünkâr, bahçe üze- rindeki odasýnda, ýþýklarý açýk, cama vurarak bizi çaðýrmýyor mu? Sabaha kadar uyumayýp bizi beklediðini anladýk. Neti- ceyi sordu. Doðumun zor ol- duðunu, fakat Allah’ýn izniyle yapýlan müdahale sonucu ka- dýnýn kurtulduðunu, çocuða

‘Abdülhamid’ isminin verildiði- ni, ‘ihsan-ý þâhânenin’ de aile reisine verildiðini ve adamýn aðlayarak ömür ve devletleri- ne dua ettiðini anlattým. Bizi ayakta dinledi, sadece rahatla- dýðýný gösteren bir ‘Oh!’ çekti ve sabah namazýna durdu.

Bedende baþýn yeri ne ise, dinde namazýn yeri de odur.

(El-Mu’cemü’l-Evsat, 2/383;

Mecmeu'z-Zevaid, 1/292)

Ýnnemâ mevdýu’s-salâti mine’d-dîni ke-mevdýý’r-ra’si mine’l-cesedi

BiR HADiS

Abdülhamid Han’ýn

hamiyeti

(7)

Ölümün alnýndan öperiz biz. "Sen ne mübarek arkadaþ ve refakatçisin." de- riz ölüme: Varsýn baþkalarý sana diken nazarýyla baksýn, sen gülün ta kendisi- sin. Býrak bazýlarý sana "kara yüz" ya- kýþtýrmasýnda bulunsun, sen bizim için, bizi aydýnlýk ülkelere uçuran ýþýktan iki kanatsýn. Bakma sana "soðuk yüz" de- diklerine; sen bizim için müjde çiçekle- riyle kar gibi beyaz ve berraksýn. Onlar sana "çukur" ya da "dehliz" derler; fakat biz seni "ebedi saadet saraylarýna açýlan koridor" olarak tanýrýz. "Ayýran" da der- ler sana; hâlbuki sen, haddizatýnda ebe- di âleme intikal etmiþ binlerce ahbaba, dost ve yârana kavuþturansýn. Baþta, si- malarýna meleklerin hayran olduðu ne- bilere, sonra sahabeye, salihlere, þe- hitlere, hýsým ve akrabaya bizi ulaþtý- ransýn. Cemalullah’a yaklaþtýransýn!..

Evet, ayýransýn da; fakat elemli, sýkýntýlý ve ayrýlýk has- reti yüklü þu dünya talimga- hýndan, hayatlarýn en hasýna intikal ettiren bir terhis tezke-

resisin. Sen bizi gönderene Zât’a (cc) dönme anýnda, bedenimizi nura gark edecek bir ebed þerbetisin. Ve sen bir son deðil, sonla sonsuzluðu uç uca ge- tiren bir ufuk ve Cemal'e açýlan gözle- re çekilen bir sürmesin.

Ölüm düþüncesi, hem caydýrýcý hem de teþvik edici yönleriyle bir yandan günahlarýmýz, sorumluluklarýmýz ve Rabbimiz'e karþý yaptýklarýmýzdan he- sap verme endiþesiyle bizi iki büklüm ederken, bir yandan da cennet düþün- cesi ve öteler iþtiyakýyla kalblerimizi hoplatýp bizi canlandýrmakta, þahlan- dýrmakta ve davranýþlarýmýza olumlu etki etmektedir. Ölümü sýkça hatýrla- makla, kabirleri ve hastaneleri ziyaret etmekle iç gerilimimizi, maneviyatýmý- zý muhafaza etmiþ, þeytanýn ve günah- larýn zararýndan korunmuþ oluruz.

Ebedi saadet saraylarýnýn kapýsý

ÖLÜMLE AÇILIR

FOTOÐRAF: TURGUT ENGÝN

(8)

ailem

KISA KISA

Bir insan namazýný kâmil anlamda edâ ederse, hayatýndaki nurlu za- man dilimleri alabildiðine geniþler;

zulmetli, karanlýklý anlarý da dara- lýr. Onun iç dünyasýnda nefsanîliðe ve þeytanlýða dair menfezler büzü- lür, melekliðe ve ruhaniliðe açýlan kapýlar da ardýna kadar açýlýr. An- cak bütün bunlar namazýn þuurluca idrak edilip eda edilmesine baðlýdýr.

Emredildiði ve Allah'ýn hoþnutluðu

için eda edilen bir namaz, diðer bir ta- birle ihlâs yörüngeli, rýza hedefli kýlý- nan bir namaz, bir de devam gözetilir- se bugün olmazsa yarýn mutlaka insa- ný kötülük ve günahlardan alýkor.

Onu bu kötülüklerden alýkoyan bir ibadet, öncelikle þirk ve þirke götüren þeylerden, dalalet ve dalalete sürükle- yen saiklerden uzaklaþtýrýr. Çünkü na- maz baþtan sona, gerek fiili gerekse kavli zikirle örgülenmiþ bir ibadettir.

Bizans tekfurlarýna karþý ya- pacaðý zorlu bir seferde, Os- man Gazi'nin yeðeni Bay Hoca koþarak gelir:

"Amca, bir sefere çýkacaðý- nýzý duydum, doðru mu?"

Osman Gazi:

"Yeðenim, sefer bizim ilk yaptýðýmýz bir þey deðil, hele sen niyetini söyle bakalým!"

Bay Hoca:

"Ne olur efendim, beni de yanýnda sefere götür."

Osman Gazi:

"Sen daha çok küçük- sün, henüz býyýklarýn bile terlememiþ."

Bay Hoca;

"Hayýr ben artýk büyüdüm amcacýðým. Anam beni beþik- te sallarken, savaþ türküleriyle ve ninnileriyle büyütmedi mi?

Benim oðlum büyüyecek, Al- lah yolunda at binecek, kýlýç

kuþanacak, Ýstanbul'u fethede- cek diye beþik sallamadý mý?

Siz de bana tahta kýlýçlarla ký- lýç kullanmayý öðretmediniz mi? Artýk ben beþikten kal- kalý çok oldu. Tahta kýlýç kullanma zamaným çoktan geçti. Ne olur beni de yanýna al, gittiðin yere götür!" der.

Osman Gazi tereddüt geçirince, Bay Hoca amcasý- ný baðlayan son hamlesini yapar: "Bak, eðer beni sefe- re götürmezsen her tarafa Osman Gazi yeðenini sefere götürmüyor, ona torpil ya- pýyor diye yaygara yaparým, seni mahçup ederim." Bu- nun üzerine Osman Gazi;

"Öyleyse yanýmdan kop- maca yok, þimdi git, büyükle- rinin ellerinden öp, dualarýný al. Seni aldým." deyince dün- yalar ona verilmiþ gibi olur.

Namaz

kötülüklerden

alýkor

Osman Gazi’nin

yeðeni Bay Hoca

(9)
(10)

ailem

BÝR TEKLÝF

Mektup adresi: Ailem Dergisi (Salih Yusufoðlu) Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul

Salih Yusufoðlu

s.yusufoglu@zaman.com.tr

Ýnsan bazen ekonomik bazen manevi bazen de psikolojik sýkýntýlar yaþar. Ben de bir aralar psi- kolojik sýkýntýlar yaþamýþtým. Hayatýn, benim için anlamsýz, bomboþ olduðunu düþünüyordum.

Önceleri evden kaçmaya karar vermiþtim. Bunun bir anlamýnýn olmayacaðýný idrak edince vazgeç- tim. Fakat yapayalnýzdým, kimse derdimi dinle- miyor, benimle ilgilenmiyordu. Sýkýntýlarým da hafiflemiyor aksine giderek artýrýyordu. Artýk öl- mek istiyordum. Ýþte hayatýmý bu sýkýntýlý zaman- larda deðiþtirdi Yahya ve Erhan öðretmenlerim.

Derdimi dinlediler, sýkýntýlarýmý paylaþtýlar. Sýkýn- týlarýmý o denli paylaþýyorlardý ki, sanki derdimi onlar deðil de melekler dinliyor gibi geliyordu ba- na. Öðretmenlerim o kadar merhametle yaklaþ- mýþlardý ki, 2 ay sonunda hayatým kýþtan bahara dönmüþtü adeta. Karanlýk gecemde yýldýz ol- muþtu hayatýma. Beni uçurumun kenarýndan ha- yata döndüren kýymetli öðretmenlerime bütün kalbimle teþekkür ediyorum. Berfin Özen, Van

Öðretmenlerim beni uçurumun kenarýndan

hayata döndürdü

Hayatýmý deðiþtiren yemek

Ben, fýndýk üretimi yapan köy- lü bir ailenin çocuðuyum. Ai- lem beni Düzce Ýmam Hatip Li- sesi’ne gönderirken, amaçlarý, Allah’ýný (cc), peygamberini bi- len, dinini yaþayan bir evlat ol- mamdý. Fakat hiç bir amacým yokmuþ gibi davranýyordum.

1992 yýlýnda okulu bitirince, ailem ailenin tek çocuðu ol- mam sebebiyle köye dönmemi ve köydeki iþleri devralmamý istiyorlardý. Zaten benim de üniversite veya Allah yolunda hizmet etmek gibi dertlerim yoktu. Bir çok insanýn etkile- mesiyle bir üniveriste hazýrlýk dersanesine gittim bir yýl. Fa- kat lisede çok iyi bir eðitim al- madýðým için doðal olarak üni- versiteyi kazanamamýþtým.

Ama dersane bana müthiþ bir mantýk kazandýrmýþtý. Artýk okumamýn þart olduðunu ve ül- keme faydalý iþler yapmam ge- rektiðini biliyordum. Bir son- raki sene tekrar dersaneye gitmek istedimse de, ailemin maddi durumu o sene iyi ol- madýðý için okuma umutla- rým bitmiþti. Ailemle, askere gidip gelmemi ve sonra evle- nip köydeki iþlerin baþýna geçmemi kararlaþtýrmýþtýk ar- týk. Tecilimi bozdurmak için askerlik þubesine gideceðim sý- ralarda, köyümüze hayatýmý deðiþtiren hocam geldi. Ýbra- him Yazýcý hocam, o zamanlar Düzce Ýmam Hatip Lisesi’nde öðretmendi ve köyümüzdeki camide vaaz için gelmiþti. Va- azdan sonra babam Ýbrahim hocamý öðle yemeðine evimize davet etti. Yemekte Ýbrahim hocaya, bu sene ekonomik du-

rumumuzun iyi olmadýðýný ve dersaneye gidemeyeceðimi bu sebeple askere gitmeye niyet- lendiðimi söyledim. Hocam,

“Olmaz öyle þey, mutlaka oku- malýsýn.” diyerek kendisinin birþeyler yapacaðýný söyledi.

Ýbrahim hoca, beni Düzce’de hem dersaneye hem de güzel bir yurda çok uygun fiyatla kaydýmý yaptýrdý. Ailemi, “Son bir þans verin.” diyerek zor ik- na etmiþtim. Bundan sonra hem aileme, hem hocama hem de kendime mahcup olmamak için daha canla baþla çalýþ- mam gerektiðini biliyordum.

Rabbimin izniyle, 1995 yý- lýnda Gazi Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesini kazandým ve 2000 yýlýnda da mezun oldum. Þim- di ise tevafuka bakýn ki, Ýbra- him hocamýn evinin 1 km yaký- nýndaki bir camide Ýmam-Ha- tiplik yapýyorum. Ýbranim ho- ca, zamanýnda nasýl benim oku- mam için elinden geleni yaptýy- sa, þimdi de ben karýnca kara- rýnca onun gibi faydalý olmaya çalýþýyorum. Köyümde bilinç- siz, gayesiz birisi olacakken þimdi Rabbimin izniyle hizmet etmeye gayret gösteriyorum.

Bazen düþünüyorum da belki de babamýn Ýbrahim hocama ikram ettiði o bir öðlen yemeði benim haya- týmýn deðiþmesine vesile olmuþtu. Allahü alem...

Þimdi özel bir kolejde Din Kültürü öðretmeni olan Ýbrahim hocamý Rabbim iki cihanda mutlu etsin. Bu ülkede daha nice Ýbrahim ho- calar yetiþmesini nasip et- sin. Sezgin Lokum, Düzce

(11)

Karanlýktý her taraf, hava soðuktu. Islan- mýþtým, hem de iliklerime kadar da üþü- yordum. Fýrtýnalar kopuyordu bir yerler- de. Çýðlýklarým gözyaþlarýma eþlik ediyor- du. Korkuyordum. Özgürlüðünü yaþýyor zanneden bir zavallýnýn biriydim. Zevki yoktu hayatýn, ta ki onu tanýyýncaya ka- dar, öðrettiklerini öðreninceye kadar. Ve bir gün duygularýmý onunla paylaþmak istedim ve bir mektup yazdým öðretmeni- me. Þöyleydi mektubum: Sevgili öðret- menim üniversiteyi kazanmak istiyor- dum ideallerimin gerçekleþmesi amacýy- la. Mevki sahibi olmalýydým. Kariyer, ekonomik özgürlük gibi kelimelerle do- luydu cümlelerim. Hep kendimi düþünü- yordum, bencilce. Ama sizi taný-

yýnca hayatým deðiþmiþti adeta.

Güzellikleri artýk sadece ken- dim için deðil baþkalarý için de istiyordum. Ne aldýðým ab- dest beni bu kadar paklýyor- du önceleri, ne da kýldýðým namaz bu kadar kalbime tesir ediyordu. Çevreme bakýþým deðiþmiþti. Nefsi- min muhasebesini yap- mamýþtým seni tanýyýn- caya kadar ve sabahla- mamýþtým hiç ýzdýrap- tan. Aðlamayý öðren- dim senden ýzdýraplý gecelerde. Hem Ya- radan için aðlamak ne güzelmiþ oysa.

Önceleri dinlediðim þarkýlar çok mutlu ederdi beni. Seyrettiðim dizile- rin gelecek bölümlerini bekleyemez- dim. Senden öðrendim hocam hepsinin boþ ve yalan olduðunu. Senden sonra ise Hakk’ý hatýrlatan ilahi týnýlarý kula- ðýma dolmaya baþladý. Kur’an okumak artýk en hoþlandýðým, zevk aldýðým iba- detlerden. Bir zamanlar kendine fayda- sý olmayan talebeniz þimdi insanlara yardým etmeye çalýþýyor sýnýrlý bilgi- siyle. Hayatý daha anlamlý kýlmaya çalýþýyorum sayenizde. Medine’nin Gülü denince gözlerimin dolmasýný, sahabeyi anýnca içimin kýpýr kýpýr ol- masýný yine sana borçluyum hocam.

Artýk baþýmý ellerimin arasýna alýnca düþünecek çok þeyim var sayenizde.

Sevgili Þefika hocam, þimdi yanýmda yok- sunuz; ama üzül- müyorum. Biliyo- rum ki, gittiðiniz yer- de de benim gibi yo- lunu þaþýranlarý bulup gerçek hayatý gösteri- yorsunuz. Bana en önemli üniversite olan hayat üniversitesini ka- zandýrdýnýz ve hakikati bulmama vesile oldunuz.

Sizlere sonsuz teþekkür edi- yor herkesin sizin gibi öðret- meni olmasýný temenni ediyo- rum. Mukaddes Gönültaþ, Ýstanbul

Hayatýmý karanlýktan nura çeviren Þefika öðretmenim

9 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

Ýnsanoðlunun hayatýnda öðretmenlerin yeri çok büyüktür. Bir öðretmen olarak, bir insan yetiþtirmenin, bir geleceði ye- þertmenin hazzý tarif edilemez. Öðret- men, bütün insanlýða iyiyi, doðruyu, gü- zeli göstermeyi amaç edinen kiþidir.

Benim de iþte böyle bir öðretmenim var.

Ýnsanlarý, Yaradan’dan ötürü seven, sevmenin güzelliðini bilen, yüreðinin güzelliði sesine yansýmýþ ve toplumun gönlünde taht kurmuþ bir öðretmen.

Onu yalnýz ben deðil hemen hepimiz ta- nýyoruz. Hazreti Muhammed’e (sas) yaptýðý bestelerle, güftelerle alkýþlýyo- ruz. Evet, hocam Murat Göðaba- kan’dan bahsediyorum. Hayatýmda en büyük ilgiyi ben ondan gördüm. Bir insana nasýl davranýlýr o öðretti. Þim- dilerde ise görüþemediðim hocam için, dua ediyorum Rabbime, ellerin- den bir kere öpebilme fýrsatý yakala- yayým diye. Gülfer Yalçýn, Bartýn, Amasra

Ýnsanlarý sevmeyi

hocam M.

Göðebakan’dan

öðrendim

(12)

Hangi çocuk ne hisseder?

O an ne

ba ba OKULU O

Büyük çocuk:

Eve ilk gelen ve anne babaya ilk ebeveynlik duygularýný yaþa- tan çocuktur. Doðumla birlikte tahtýna kurulur ve baþlangýçta tek olmanýn huzurunu yaþar.

Bu keyifli süreç ikinci çocuðun doðumuna kadar sürer. Kardeþ ile birlikte birtakým sorumlu- luklar üstlenmesi beklenir. Ar- týk aðabey veya abla olmuþ- tur. Ve kendisinden adeta ço- cuk olduðunu unutmasý isteni- yordur... Artýk birtakým ço- cuksu hareketleri eskiye ký- yasla daha sýk eleþtirilmeye baþlanmýþtýr. Kimi zaman ikin- ci çocukla gerilim yaþayan ço- cuk, üçüncü çocuðun dünyaya gelmesi ile rahatlayabilir. Çün- kü hem yaþça daha büyümüþ ve olgunlaþmýþtýr, hem kardeþ kavramýna alýþmýþtýr ve hem de artýk evin en büyük çocuðu olmasý nedeniyle ebeveynine kendini daha yakýn hisseder.

Ebeveynin yapmasý gereken:

Kardeþ kýskançlýðý sendromlarý- na gerekirse uzman desteði ala- rak yapýcý davranmalýdýr. Bu- nunla birlikte özelikle küçük yaþlarda abla-aðabey olan çocu- ða bu þekilde hitap etmemeli, küçük olduðu ve birtakým ço- cuksu coþkunluklara ayný oran- da ihtiyacýnýn olduðu unutulma- malýdýr. Ayrýca büyük çocuðun küçük çocuk veya çocuklarýn gölgesi altýnda kalýp pasifize ol- masý engellenmelidir.

Ortanca çocuk:

Ortanca çocuk adeta büyük ve küçük çocuk veya çocuklar arasýnda sýkýþmýþ gibidir. Ken- disini büyüðün ve küçüðün hak ve ayrýcalýk- larýndan yoksun gibi hisseder. “O senin bü- yüðün, saygýlý ol” veya “Kardeþin daha küçük idare etmelisin” tarzý yaklaþýmlar nedeni ile adeta kendisini ifade edemediðini düþünür.

O ne büyüktür ne küçük. Bu nedenle aile içindeki konumunu bulmak için çok fazla çaba harcar. Ortanca çocuðun yaþadýðý bu psikoloji çoðu zaman aile içinde en aktif ve baþarýlý üye olmasýna sebebiyet verir. Yani bu çaba çocuðun lehine sonuçlanabilir. Or- tanca çocuk ailenin tek erkek çocuðu veya tek kýz çocuðu ise ortanca çocuk psiko- lojisini muhtemelen yaþamaz.

Çok kalabalýk ailelerde de ortanca çocuk konumunda çocuk yoktur. Ya- þanan problemler bireysel niteliktedir.

Ebeveynin

yapmasý gereken:

Ortanca çocuk olmak çocuðun psiko- lojisini baþlangýçta negatif etkilese bile ilerleyen yýllarda bunun çocukta olumlu yansýmalara sebebiyet verdiði görülür. Fakat çocukluk döneminde ortanca çocuk çok yýpranabilir. Ebe- veyn özellikle çocukluk ve gençlik döneminde çocuðunun arada kalmýþ olma psikolojisini anlamalý yýpran- masýna izin vermeyecek þekilde yaklaþýmlar sergilemelidir.

Onun konumu ev içinde be- lirlenmeli, yeter derece- de onore edilmelidir.

Çocuklarýn zihin dünyasý mot a mot birbirinin kopyasý deðildir.

“Hepsi, benim çocuðum. Ne far- ký var!” demek, onlarý anlamamý- zý zorlaþtýrýr.

(13)

Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun

Küçük çocuk:

Ebeveyn tarafýndan büyüdüðü fark edilmeyen, hep küçükmüþ gibi deðerlendirilen çocuktur. Genellikle büyüdüklerini ispat etme çabasýyla hareket eder- ler. Evde genellikle ayak iþleri hep kendilerine yaptýrýlan, ama yaptýklarý bu nevi iþler iþ kategori- sinde ele alýnmayan çocuklardýr. Hep küçük ola- rak algýlandýklarý için ebeveynleri tarafýndan hep iþleri kolaylaþtýrýlmaya çalýþýlan ve bu sebeple ya- þayarak öðrenme imkânlarý olmayan çocuklardýr.

Ebeveynin yapmasý gereken:

Çocuða yaþ dönemi dikkate alýnarak yaklaþýlmalý ve büyüdüðü fark edilmelidir. Ebeveyn küçük çocu- ðuna da taþýyabileceði sorumluluklar yüklemelidir.

Tek çocuk:

Bu çocuklar akranlarýndan ziyade büyükler ile diyalog halindedirler. Genellikle evin nazlý bebeði pozisyonunda olan, isteklerine çok rahatlýk- la ulaþan çocuklardýr. Bu çocuklarýn akranlarýnýn bu- lunduðu mekânlara sýk sýk götürülmeleri, okul öncesi eðitim kurumlarýna gönde- rilmeleri gerekmektedir.

Unutulmamalýdýr ki; yaþa- nan özel bir durum yoksa tercih edilen çocuða kardeþ duygusunun yaþatýlmasýdýr.

Her çocuk ayrý bir dünyadýr

Hiçbir çocuk kitap çocuðu deðildir. Yani kitaplarda anlatýlanlar her çocuk için yüzde yüz doðrudur anlamý çýkarýlmamalýdýr. Ama ge- nel bilgilerin bilinmesi her çocuðun ayrý kiþili- ðini çözme anlamýnda büyük yarar saðlar. Her çocuðun ayrý bir dünya olduðunu unutmamak gerekir.

FOTOÐRAF: ÝSA ÞÝMÞEK

(14)

Kur’an’dan emekli olunmaz!

Örnek bir anne, eþ ve öðretmen Mukaddes Çýtlak

Hocahaným:

(15)

ailem

ÝNSAN

ailem 13 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

H

ayatýný baþkalarýný yaþatmaya adamýþ görünmez kahramanlar vardýr. Ýsimleri duyulmaz; ama var- lýklarý, ideallerine göre yoðurup adam kývamýnda þekillendirdikleri nesille- rin gözlerinden okunur. Bir taraftan kendi evlatlarýný büyütmenin, ailesi- nin hizmetini eksiksiz yapmanýn tela- þýný yaþayan bu þefkat kahramanla- rý, en yakýn çevreden dünyanýn öbür ucundaki masumlara kadar el- lerini uzatmaya çalýþýrlar. Gönülleri milyarlarca insanýn sýðabileceði ka- dar geniþtir. Kalplerinde ne cennet sevdasý ne cehennem korkusu var- dýr. Tek gayeleri Allah’ýn sevdiði bir kul olabilmektir. Ýnsan yetiþtirmek bu yüzden önemlidir. Bu sayede ebediyen amel defterinin kapanma- yacaðý müjdesi verilmiþtir çünkü.

27 yýllýk öðretmenlik hayatýnda binlerce gence Kur’an-ý Kerim öðre- ten, yüzlerce hafýz yetiþtiren, 30 yýlý aþkýn süredir üniversite

öðrencilerine rehberlik hizmeti yapan bir der- nekte aktif çalýþmalar yapan Mukaddes Çýt- lak, o mümtaz þahsiyet- lerden sadece biri. 66 yaþýna raðmen yorul- mak bilmeden koþtur- maya devam ediyor.

Kah bir salonda seminer veriyor, kah bir sýnýfta fahri Kur’an öðretmenli- ðine devam ediyor. Bir yandan da yaþlý annesi- ne bakýyor, torunlarýnýn yetiþmesine katký saðlý- yor. O ayný zamanda ül- kemizin ünlü anneanne- lerinden biri. Torunu Reyyan, Baþbakan Re- cep Tayyip Erdoðan’ýn

oðlu Bilal ile evlendiði zaman adýný sýkça duymuþtuk. Ancak, biz bu özel- liðini bir kenara býrakýp kadýn, anne, eþ ve öðretmen sýfatlarýný hakkýyla taþýyan Mukaddes Çýtlak ile yetiþti- ði yýllarý ve hizmetlerini konuþtuk.

“Ben” demeyi hiç sevmiyor

Zamir olarak kullanmak zorunda ka- lýþýnýn haricinde ‘ben’ demeyi sevme- yen Mukaddes Hocahaným, toplum- da gördüðü olumsuzluklar karþýsýnda

“Acaba bu durumu güzelleþtirmek için ben ne yapabilirim?” sorusuna cevap arayarak, üzerine düþen vazi- feleri hakkýyla yerine getirmeye ça- lýþarak geçirmiþ ömrünü. Bunun için mutlaka devletin üst kademele- rinde, yönetici makamlarýnda olma- nýn da gerekmediðini düþünmüþ.

Ýnsan olarak baþta güzel örnek ol- mak, yapýcý tavýrlarda bulunmak, bütün insanlara sevgi, ilgi ve bilgi ile yaklaþmak gerektiðine inanmýþ.

Allah Resulü’nün “Ya Rabbi yaptýklarýmýn þer- rinden de yapamadýkla- rýmýn þerrinden de Sana sýðýnýrým.” sözünü ken- dine þiar edinen Mu- kaddes Hoca, Resulul- lah için böyle bir þeyin varid olamayacaðýný, O’nun bizi eðitmek, ter- biye ve irþad etmek için bunu söylediðini hatýr- lattýktan sonra þöyle ko- nuþuyor: “Allah ve Resu- lullah sevgisini hayatta tek gayemiz olarak alýp, bunun yanýnda bütün yapýlacak hayýrlý iþlerin nüvesinde bu sevgiyi yaþatýp, bizden sonra ge- lecek nesillere güzel mi- saller býrakmak gerekti- ðini düþünenlerdenim.

Mukaddes Haným, 27 yýl boyunca hoca olarak yüzlerce ha- fýz kýz öðren-

ci yetiþtir- miþ. Bugün

de heyecan ve azminden

hiçbir þey kaybetmiþ

deðil.

ÞEMSÝNUR ÖZDEMÝR

(16)

ailem

ÝNSAN

Yoksa hakikaten kendime ait bir meziyetim yok. Çok büyük bir þey yaptýðým da yok ama karýnca gibi yolunda ölürüm misali Allah’ý ve Re- sulü’nü sevenleri çok sevdim. Baþka bir meziyetim yok. Kim Allah’ý, Re- sulü’nü seviyorsa, gerçekten insanlara bir þey vermek için çýrpýnýyorsa, maddi manevi güzel örnek olmak için çýrpýnýyorsa ben onlarla beraber olmak için çýrpýndým; ‘ehli sünnet vel cemaat’ akidesine göre. Bu da çok önemli benim hayatýmda. Ne kadar baþardým Allah bilir, ama ni- yetim bu. ‘Ýnnemel amalü binniyat’tan kazandýrdýklarýndan eylesin Al- lah. Bunun dýþýnda her þeyi bahane edersek hiçbir þey yapamayýz.”

Dört kardeþin en büyüðü olan Mu- kaddes Hoca’nýn babasý hafýzdýr.

Annesi hafýz olmasa bile çocuklarý- nýn Kur’an’ý güzel öðrenmeleri için büyük gayret sarf eder, eðitimlerine önem verir. En büyük emeli öðret- menlik olan Mukaddes Hoca’nýn en çok zevk aldýðý oyun, kardeþlerine öðretmen olup imtihan etmek, not vermektir. 1958’de Ýstanbul Kýz Li- sesi’nden mezun olur. Liseye gidip gelirken baþýný örter, okulun içinde örtüsünü çýkarýr; ama Ýstanbul Üni- versitesi Edebiyat ve Coðrafya Bö- lümü’ne baþlayýnca okul yönetimin- den gelen bir yasak olmasa bile ma- nevi bir baský hisseder üzerinde.

Oysa üniversitede hoca olma arzu- su vardýr. O dönemde üniversite- nin, her þeyden azade, modayý tam tatbik eden, ne kadar lüks yaþarsa, ne kadar Ýslam’ýn emirlerini ihlal ederse o kadar ilerici imajýný verme durumunda hisseden tiplerle dolu olduðunu düþünür. Ýçlerinde istis- nalar olsa bile orada aradýðýný bu- lamayacaðý için üzülürken 1960 Ýhtilali gerçekleþir. Babasý, bir genç kýz olarak üniversiteye deva- mýný uygun bulmayýnca öðretmen okulunun fark derslerini vererek vekil öðretmenliðe baþlar.

Bu arada Kur’an kurslarýnda Arapça dersleri veren, vaazlarýyla

insanlarý irþada çalýþan Mustafa Çýtlak Bey ile evlenir. Doðu Karade- niz’in çeþitli illerinde yedi sene va- zife yaparlar. Ýstanbul’dan ayrý kal- dýðý süre içinde dört çocuðunu (Ýh- san Faik, Reyhan, Fatih, Sinan) dün- yaya getiren, okumak için bolca va- kit bulan, ailesine ve Ýstanbul’a has- retlik içinde þiirler yazan Mukad- des Hoca, hafýzlýða çalýþmanýn ya- nýnda gazete ve dergileri takip eder. Gönderdiði bazý yazý ve þi- irler de yayýnlanýr. Ýslam mec- muasýnýn þiir yarýþma- sýnda ikinci olur.

Ýstanbul Kýz Lisesi mezunu

Mukaddes Ho- cahaným’ýn ha- yatý, vatanýna milletine ve manevi deðer- lerine saygýlý bir gençlik ye- tiþtirmek yo- lunda geçmiþ.

(17)

ailem

ÝNSAN

Ýstanbul’a dönünce gazete ve dergi- lerden ismen tanýdýðý Dr. Gülsen Ataseven, avukat Fevziye Nuroðlu ve Dr. Hümeyra Ökten ile bizzat ta- nýþma imkaný bulur. Hümeyra Ök- ten ile tanýþmasýný Hz. Mevlânâ ile Þems’in buluþmasýna benzetecek kadar mutluluk duyduðunu ifade eden Mukaddes Hoca, sýk sýk gö- rüþtüðü bu isimlerle bir dernek kur- ma kararýný nasýl aldýklarýný þöyle anlatýyor: “Arkadaþlarla top- landýðýmýzda ne yapalým da bu gençliðe bir þeyler ve- relim sorusunu gündeme getiriyor, cevap arýyor- duk. Anadolu’dan Ýs- tanbul’a okumaya genç

kýzlar geliyor. Burada okumanýn ge- tirdiði en önemli þartýn modernlik;

daha doðrusu Allah’ýn emirlerini hi- çe saymak olduðunu öðreniyorlar.

Kimisi bunu bile bile yapýyor, kimi- si farkýnda olmadan, belki içlerin- de sýzýlar duyarak açýlmayý býra- kýn, pek çok kýymetli mukaddesle- rini kaybetme pahasýna bunu ya- þýyorlar. Bunlar için bir þey yapa- bilir miyiz diye sorduk kendimize.

Okumadan da olmaz. Bugün hay- ret ediyorum, kadýnlarý okutma- mak için ne yöntemler arýyorlar.

Baþörtüyle de olsa okusunlar ye- ter ki diyeceklerine. Genç kýzlarý- mýz okurken maddi ihtiyaçlarý varsa karþýlayalým istedik.”

Mevlânâ ve Þems’in buluþmasý gibi

Mukaddes Haným ve arkadaþlarý 1972’de Ha- nýmlar Ýlim ve Kültür Derneði’ni kurmuþ. Çok güzel faaliyetler yapýlmýþ. O kadar güzel tepkiler alýrlar ki, onlar bile þaþýrýr: “Makbuz karþýlýðý maddi yardým aldýk. Þadýrvan diye bir mecmua çýkardýk. Burslar verdik. Tahsil yapan öðrencile- re ve bunlarýn ailelerine yardým etmeye, madde- ten ve manen geliþtirmeye çalýþtýk. Judo dersleri- ne kadar sportif faaliyetlere yönlendirdik. Tarihî ve dinî günlerde faaliyetler yaptýrdýk. Akýn akýn geldi kýzlar. Sadece örtülüler deðil baþý açýk kýz- lar da geldi. Vatanýna, milletine, tarihine, mukad- desatýna saygýlý olsunlar istedik. Bunla- rý hakikaten baþardýðýmý- za inanýyorum.”

Baþý açýk baþý kapalý

ayrýmý hiç olmadý

em 15 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

(18)
(19)

ailem

ÝNSAN

ailem 17 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

Bu dernek, baþka derneklerin de kurulmasýna öncü- lük eder bir bakýma. 1980 Ýhtilali’nde teftiþ için ge- lenler bile takdir eder çalýþmalarýný. Ýhtilal dönemin- de faaliyetleri sekteye uðrasa da devam eder. Özel bir kursta Kur’an dersleri veren Mukaddes Hoca, resmî Kur’an kursu öðretmeni olmak için girdiði im- tihaný kazanýr. Fatih Camii’nin yanýndaki Çýrçýr Kýz Kur’an Kursu’nda 27 sene öðretmenlik yaptýktan sonra geçen yýl yaþ haddinden dolayý emekli olur.

Bu sürede binlerce haným kýzýn yetiþmesine vesi- le olur. Mukaddes Hoca öðretmenliði hakkýnda þun- larý söylüyor: “Kur’an’dan emekli olmayý hiç düþün- müyorum. Kur’an öðretmekten emekli olunmaz. Ha- yatýmda bu vesileyle ayrý bir güzellik yaþadým. Hem muradýma erdim hem de Kur’an aðýrlýklý bir öðret- menlik yapmýþ oldum. Sadece Kur’an öðretmekten ibaret deðildi görevim. Ahlaký güzel olan bir nesil yetiþtirme imkaný verdi Allah. Öðrencilerimin dýþa- rýdan imtihanlar vererek üniversite okumalarýný teþ- vik ettim. Hafýzlýk gibi bir þerefli meslekte ilerleme- lerine Allahü Teala beni vesile kýldý. Böylece ecrini kazanýrým inþallah. Benim güvencem o. Bu dünyada hiçbir þeyi baþardýðýmý zannetmiyorum; ama Allah hasbel kader onlarýn þerefli vazifelerinde beni vazi- feli kýldý. Bu yüzden Kur’an’ýn þefaatine ererim diye umut ediyorum. Fatih Sultan’ýn yaptýrmýþ olduðu medresede bu vazifeyi ifa etmek çok güzeldi. Tale- belerin her türlü eðitimiyle ilgilendim. Çocuklarý- ma ödevler hazýrlattým, araþtýrmaya sevk ettim.

Onlarý münevver hanýmefendiler olarak yetiþtir- meye çalýþtým. Elimden geleni yaptým. Daha çok þeyler yapýlýrdý; ama nasibimiz bu kadarmýþ.”

Mesleðine ve hizmetlerine devam ederken 4 de çocuk büyütmüþ Mukaddes haným. Eþinden ve aile- sinden her zaman destek görmüþ. Geceleri uykusun- dan fedakarlýk ederek hazýrlar Þadýrvan’daki yazýla- rýný. Yazar sayýsý az olduðu için müstear isimle bir- kaç yazýsý çýkar. Gece uyanan küçük oðlu Sinan’ý sýr- týna alýp kaleme aldýðý yazýlarýný unutmuyor hiç.

Yaþlarý büyüdükçe dernek faaliyetlerine çocuklarýný da katar. Bugün onlardan çok memnun olduðunu, güzel yetiþtiklerini, hayýrlý iþler yapmalarýný istediði- ni söylerken yorgun gözleri þükürle doluyor.

Kur’an öðretmekten

emekli olunmaz! Herþeye raðmen gençlikten

ümitliyim

Bugün yaþanan güzellikleri yýllar önce atýlan tohumlarýn filizlenmesi olarak deðerlen- diren Mukaddes Hoca, dö- nemlerin kýyaslamasýný þöy- le yapýyor: “70’lerin gençleri ile bugünün gençleri çok farklý. Lisede bizim sýnýftaki 60 kiþi içinde bir tek ben oruç tutuyordum. Sýra arka- daþým tutmak isteyince da- yaða varýncaya kadar baba- sýndan baský gördü. Derne- ðimiz, öðrenci aðýrlýklý çalýþ- týðý için insana yatýrým yapý- yordu. Fakirleri evlerinde bulur, sýnýflara ayýrarak hep- siyle ihtiyacýna göre ilgile- nirdik. Çok ciddi feragat ve fedakarlýk isteyen bir dö- nem yaþadýk ve onlarýn to- humlarýnýn neþvünema bul- duðunu gördük, Elhamdülil- lah. Samimi arkadaþlarýmý- zýn bizi desteklemesi ve Al- lah’ýn lütfu keremiyle oldu bunlar. Bu bir ekip iþidir.

Böyle çalýþanlar çoðalarak devam ediyor. Eskiden bir aðacýmýz vardý. Þimdi çoðal- dý, güçlü baðlarýmýz, orman- larýmýz oldu. Her þeye rað- men inancýn da gerekli oldu- ðunu bilen bir gençlik var bugün. Ýnþallah bunlarý araþtýrarak bizim eriþemedi- ðimiz güzelliklere onlar eri- þecek. Sadece ülkemizde de- ðil dünyaya anlatacaklar. Bu anlamda çok ümitvarým.”

(20)

ailem

ÝNSAN

Allah’ý bilmedikten

sonra neyi bilirsen bil!

“Ýnanç insana bir þey kaybettirmi- yor. Ýnancýný yaþamak, anlatmak, severek söylediðinin arkasýnda dur- mak lazým. Baþkasýný icbar etmeye- ceksin; ama doðrularý anlatacaksýn.

Allah’a kul olarak yaratýlmak, vataný olmak, bayraðý olmak, saðlýk- lý olmak büyük nimetler. Resulul- lah’ýn sözleri çok güzel. Onlarý yaþa- yabilmek için gayret edebilmek çok güzel. Ve en büyük arzum da ömrü- mü þehitlikle noktalamak, inþallah.

Ümitsiz olmamak da lazým ama öy- le bir hayat yaþýyoruz ki, kazandýkla- rýný kaybetme durumu var, zorluk- larý var. ‘Allah’ým ömrümü þehitlik- le noktalamayý nasip et de bazý nok- talarda senin meccanen kazandýr- dýðýn kullarýndan olayým.’ diyorum dualarýmda. Hani Kur’an’da buyu- ruluyor ya, ‘Bana ve Resul’üme ita- at edenleri öyle mükafatlandýraca- ðým ki nebilerle, sýddîklarla, þehit- lerle, salihlerle bulunduracaðým.

Bunlar ne güzel arkadaþlar. Ve bun- larý hak etmeleri mümkün deðil.

Ama ben onlara kendi fazlýmdan, ik- ramýmdan, ihsanýmdan vereceðim.’

Ýþte o zümreye dahil olmak en bü- yük arzumuz. Dua edin de Allah bizi o zümreden etsin. Yoksa bir eseri olan insan deðilim. Ama inþallah ta- lebelerimden dua alýrým diye düþü- nüyorum. Zaten Allah’ý bilmek her þeyi bilmektir. Allah’ý bilmedikten sonra neyi bilirsen bil hiç kýymeti yok. Allah’ý bilmenin yolu da Resu- lullah sevgisinden geçiyor. Allah, Resulullah yolundan ayýrmasýn.”

“Benim evim, çocuðum, yapmam gereken iþim ve mesaim var. Top- luma bir þey verecek durumda de- ðilim diyenler var. Ben bir model deðilim örnek olma anlamýnda;

ama hizmet etmeye heveslenen- lerdenim. Bu dünyaya niye geldik?

Mutlaka insanlara Allah’ýn takdi-

riyle gelip yaþayacak ve sonra gö- çüp gidecek. Eser býrakabilmek çok güzel. Bunun mutlaka gözle görünür somut bir þey olmasýna gerek yok. Toplumun yoðrulma- sýnda, gençliðin yetiþmesinde bize düþen bir görev olur da onu yap- mazsak þüphesiz ki mesulüz.”

Görevimizi yapmazsak mesul oluruz

(21)

Zülkarneyn Aleyhisselam, bir se- fer esnasýnda gece yolculuk ya- parken ordusuna:

- Ayaðýnýza takýlan þeyleri top- layýn, diye emir verir.

Ordu bu emri duyunca, içle- rinden bir grup:

- Çok yürüdük, çok da yorgu- nuz. Gecenin bu vaktinde bir de ayaðýmýza takýlan þeyleri toplaya- rak kendimize aðýrlýk yapamayýz, diyerek hiçbir þey toplamamýþlar.

Ýkinci grup ise;

- Madem komutanýmýz emret- ti, az da olsa bir þeyler toplaya- lým, emre muhalefet etmeyelim, diyerek az bir þey toplamýþlar.

Üçüncü grup daha itaatkar bir tavýrla; “Komutanýmýz bir þeyi bo- þuna emretmez. Yapýlmasýný isti- yorsa mutlaka bir hikmeti var- dýr.” diyerek heybelerini aðzýna kadar doldurmuþlar.

Ertesi sabah uyandýklarýnda þaþkýnlýktan gözleri faltaþý gibi açýlmýþ. Zira komutanlarýnýn top-

lamalarýný istediði þeyler altýn, zümrüt ve mücevher benzeri þeylermiþ.

Bu örnek bize ahirette karþýla- þacaðýmýz manzarayý hatýrlatýyor.

Bir kýsým insanlar, bütün uyarýla- ra raðmen buradan heybelerine hiçbir þey almadan gidecek, bazý- sý az bir þeyle yetinecek, çok az bir kýsmý da emre itaatin verdiði rahatlýkla huzura çýkacak.

Evet, O (cc) emrediyorsa, bir hikmeti vardýr.

Bir kýsým insanlar, bütün uyarýlara raðmen buradan heybelerine hiçbir þey almadan gidecek, bazýsý az bir þeyle yetinecek, çok az bir kýsmý da emre itaatin verdiði rahatlýkla huzura çýkacak.

GERÇEK ANLAÞILINCA

FOTOÐRAF: AA

ailem

HAYAT

ailem 19 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

(22)

ailem

HÝDAYET NURU

Sümeyye

O bir

O bir Çinli. Girdiðinde huzur buldu- ðu bir camide, “Ben Müslüman ol- mak istiyorum.” demesine raðmen gö-

revli onun bu isteðini reddeder. Ama, o hidayet güneþinin kalbine doðduðu-

nu bildiði için buna aldýrmaz.

(23)

ailem 21 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

ailem

HÝDAYET NURU

A

dý Sümeyye... Pekin’den Darkhan’a geldiðinde “Nasýlsýnýz? Ben iyi. Mer- haba!” demeyi biliyordu sadece. Asýl adý- ný hiçbir zaman öðrenemedim. Artýk Sü- meyye idi ve hep öyle olsun istiyordu.

Öncesini ise çoktan unutmuþtu zaten.

Onu örttüðü bembeyaz örtüsüyle hatýr- lýyorum. Ne zaman beraber olsak ondan gözlerimi alamýyordum. Her haliyle “ben Müslüman’ým” diyordu.

Sümeyye bir Çinli. Moðolistan’da alýþtýðý sebzelerin, meyvelerin hiçbiri ol- madýðýndan çok zor günler geçiriyordu.

Ama vazgeçmedi, pes etmedi. Biz on- daki imaný gördükçe adýnýn ona ne ka- dar yakýþtýðýný düþünmeden edemiyor- duk. Gerçek bir Sümeyye idi karþýmýz- da duran. Olmamýz gereken noktayý bize duruþuyla, bakýþýyla anlatýyor ve hiçbir tavizi kabul edemeyecek sertlik- te hareket ediyordu.

Sonralarý öðrendik onun nasýl hidaye- te erdiðini. Elimizde deðildi, gözyaþlarýmý- za hakim olamadýk. Nemli gözlerimizi birbirimizden kaçýrdýk, rahat rahat aðla- mayý evlerimize çekildiðimiz zamana er- teledik. Sümeyye olmak kolay deðildi so- nuçta ve herkes bir Sümeyye olamazdý.

Bir gün Pekin’de bir camiye gider Sü- meyye. Ýçindeki hiç de tanýdýk olmadýðý bir ses onu camiye kadar götürür. Ne aradýðýný, ne bulmak istediðini bilmedi- ðinden ürkektir biraz. Cami imamýný bu- lur ve “Ben Müslüman olmak istiyorum.”

der. Nedendir hiçbir zaman anlayamaz, ama imam onu geri çevirir. “Siz, kendi tapýnaðýnýza gidin lütfen.” der ve kapý- yý yüzüne kapatýr. Sümeyye hayâl ký- rýklýðýna uðrar ve bu olay içindeki boþ- luðu daha da büyütür. Yeniden bir ca- miye gitmekten ayný sözleri iþitmek korkusundan dolayý vazgeçer.

Yine de bu boþluðu doldurmanýn bir yolunu bulabileceðine inancýný kaybet- mez hiçbir zaman. Bu sefer Müslüman

bir ülkenin elçiliðine gitmeye karar verir ve gider. Ayný þekilde “Ben Müslüman olmak istiyorum.” der oradakilere de.

Þaþýrýrlar. Hatta gülerler. Sümeyye bu gi- riþiminden yine bir sonuç alamaz.

Günler geçer. Zordur beklemek. Zah- metlidir. Sümeyye bir an önce içindeki karanlýðý aydýnlýða çevirmek ister.

Yapmalýdýr. Bunun bir yolu olmalýdýr.

Bir þekilde aradýðýný bulmalýdýr. Za- man sýnýrlý, heder etmeye gelmez.

Lâkin bu iþ de bir sabýr iþidir.

Bir gün bir dergide bir mektup adre- si gözüne çarpar. Selim adýnda bir Türk, Ýngilizce bilen mektup arkadaþý aramak- tadýr. Sümeyye Türklerin Müslüman ol- duklarýný bildiði için hemen bir mektup yazýp adrese postalar.

Mektubun cevabý çok geçmeden gelir ve bundan sonra mektuplar boncuk ta- neleri gibi art arda dizilirler. Artýk bu mektuplarýn sayýsýný Sümeyye de unutmuþtur. Ýçindeki ses “bu sefer doðru yoldasýn” der hiç durmadan.

“Sümeyye, bu sefer doðru yoldasýn.”

Aradan bir yýl geçer. Selim Bey Pe- kin’e gelmek istediðini yazar Sümeyye’ye.

Ve aðustos ayýnda Pekin’e doðru uçar Se- lim Bey. Sümeyye bu bir yýl içinde Ýsla- miyet ile ilgili hiçbir þey yazmaz. Hiçbir soru sormaz. “Ben Müslüman olmak is- tiyorum.” demez. Beklemeyi tercih et- miþtir neyi beklediðini bilmeden.

Selim Bey ve Sümeyye buluþup ko- nuþma fýrsatý bulduklarýnda her þey hýzla geliþir ve Selim Bey Sümeyye’ye evlenme teklifinde bulunur. Sümeyye için inanýlmaz bir geliþmedir bu. Selim Bey Sümeyye’ye bu özel teklifi yapar- ken Moðolistan’da öðretmenliðe baþla- masý istenir Selim Bey’den. Evlenirler ve Darkhan’a gelirler.

Sümeyye “Ben Müslüman olmak isti- yorum.” dediðinde karþýsýnda onu ger- çekten dinleyecek birisi vardýr artýk.

Adý Sümeyye...

Öte aleme açan bir çiçek...

NAZ FERNÝBA

(24)

G

enç, heyecanlýydý. Önce iki yanýna baktý, kimsenin olmadýðýný görün- ce, ‘Mahrem sorumu hemen sorayým’ di- yerek gençlik sorusunu sordu:

-Ben, dedi, henüz okulumu bitirme- dim, ilgi duyduðum kýz da bitirmedi. Ýki- miz de birbirimize yakýn yerlerde kalýyor, duygularýmýzýn da birleþtiðini görüyoruz.

Hiç olmazsa telefonla konuþalým, dedik.

Ancak bu konuþmalar o kadar fazla oldu ki, masrafýmýzý ödeyemeyecek hale gel- dik. Telefonu býrakýp da masrafsýz yüz yüze konuþalým dedik. Bu defa da mah- remiyet engeli çýktý karþýmýza. Bu mah- remiyet engelini kaldýrmak için aileleri- mizden habersiz dinî nikah yaptýrmayý dü- þünüyoruz, bu caiz olur mu?..

-Bence, ‘Caiz olur mu?’ diye sorma- yýn da, ‘Caiz olsa dahi isabetli olur mu?’ diye sorun. ‘Böyle bir teþebbüs

GENÇLER, DUYGULARINIZ SÝZÝ

YANLIÞA SÜRÜKLEYEBÝLÝR

GENÇLER, DUYGULARINIZ SÝZÝ

AHMED ÞAHÝN

FOTOÐRAF: AFP

Aramýzdaki mahremiyeti kaldýrmak için ailelerimizden habersiz dini nikah yaptýr- mak istiyoruz.

Bu bizim için isabetli bir ka- rar olur mu?

(25)

ailem

GENÇLÝK

bize fayda getirir mi?’ diye sorun. ‘Þimdi bunun za- maný mýdýr?’ diye sorun.

- Ýkimiz de þimdi bu- nun zamanýdýr diye düþü- nüyor, çok istiyoruz yüz yüze konuþmayý.

- Elbette çok isteyeceksi- niz. Telefon görüþmeleriyle alevlenen duygularýn sahibi iki gencin yüz yüze, göz göze buluþmaktan baþka akýllarý- na ne gelebilir?.. Sonunda bu görüþme ve konuþmalarý da kafi bulmayýp bir de gizli nikahla aradan mahremiyeti de kaldýrmaktan baþka ne

çare düþünebilirler?.. Ama, siz þu anda bundan baþka bir þey düþünemez olsanýz da, tecrübeli yaþlýlar sizin ne kadar za- mansýz ve yersiz bir yanlýþa yöneldiðinizi görür ve size de istikbalinize mal olacak bu hatanýzý söyleyebilirler. Ama siz bu ikazlara razý olur musunuz onu bilemem.

- Razý olacaðýmdan dolayý size so- ruyorum, buyurun siz cevabýnýzý verin, ikazýnýzý yapýn...

- Öyle ise hoþuna gitmeyecek ce- vap dinlemeye kendini hazýrla!.. diye- rek acý söyleyen dost edasýyla sýralý- yorum olumsuzluklarýný:

- Henüz okul bitmemiþ, diploma alýn- mamýþ, bir ekmek sahibi olacak iþe, mes- leðe girilmemiþ, mutlu olmanýn vazgeçil- mez þartý olan ekonomik imkanlar hazýr- lanmamýþ, ailelerin bu konudaki izni ve desteði saðlanmamýþ, tam manasýyla orta- lýk kýþ! Siz bütün bu olumsuz þartlara rað- men çiçek dikmek istiyorsunuz. Kýþ çiçe- ðinizi soldurur, soðuklar da yaprak açtýr- maz dondurur. Eninde sonunda duyacak olan aileleriniz de bu hevesinizi söndü- rür... Ne olacak sizin haliniz bunca olum- suzluklar karþýsýnda?.. Bunlarý hiç düþün- mediniz deðil mi?.. Neden düþünmedi- niz? Çünkü bir araya gelerek ateþlediðiniz duygularýnýz, karþýlaþacaðýnýz bu dað gibi

engelleri düþündürmez!.. Þu- nu bir daha açýkça ifade ede- yim ki, duygu ateþine benzin dökme etkisi yapan tenha- larda yüz yüze, göz göze bu- luþmayý sürdürürseniz, bu ateþ geleceðinizi de yakar, derslerinize kilitlenmesi ge- reken zihnî faaliyetiniz, bir- birinize duyduðunuz ilgiye kilitlenir, baþarýsýz gençler damgasýný yemeye mahkum hale gelebilirsiniz...

- Ne zaman konuþacaðýz öyle ise?.. Biz çok istiyoruz baþ baþa buluþmayý...

- Öce okulunuzu bitirin, halk tabiriyle ekmeðinizi elinize alýn, mut- lu olmanýn ekonomik þartlarýný elde edin, yani bir iþe, bir göreve atanacak vasfa sa- hip olun. Daha açýk ifadesiyle bir baltaya sap olun. Kapanýn elinde kalmayacak ka- dar deðer kazanýn. Hayatýnýzýn zekatý sa- yýlan hizmet borcunuzu da hatýrlayýn!..

Aileleriniz o zaman sizi kendi halinize bý- rakmaz, sizden önce bu konuyu gündeme getirirler... Þunu da ilave etmeliyim ki, be- nim bu sözlerim ameliyat haberi vermek gibi baþtan dayanýlmasý güç acýlar verir, ama sonunda ikinize de þifalý olur. Þartla- rýný yerine getirdiðiniz mutluluðu o za- man hem de ailecek yaþarsýnýz. Çünkü o zaman kýþýnýz bitmiþ, baharýnýz baþlamýþ olur. Açýlan çiçekler solmaz...

Derin bir sessizlik içinde dinleyen ma- sum gencimiz, ‘Ben bunlarý hiç düþünme- miþtim.’ diye söylenerek ayaða kalktý:

- Acý bir ameliyat haberi gibi geldi bana. Bakalým ben bu ameliyata daya- nabilecek miyim? Bana dua edin.. di- yerek vedalaþýp ayrýldý.

Bilmem siz nasýl bakýyorsunuz benim bu yaþlý bakýþýma?.. ‘Dað meyvesi acýdýr, fakat þifalýdýr!’ diyerek bana hak mý veri- yorsunuz, yoksa, ‘býrakýn gençleri, alevle- nen duygularýnýn gereðini yaþasýnlar, gele- cekleri çok mühim deðil’ mi diyorsunuz?

Gençlik hevesatýy- la bir þeyleri planlayabilirsi- niz; ancak büyük-

leriniz ne kadar yersiz bir yanlýþa

yöneldiðinizi gö- rüp uyarabilirler.

Ama siz bu ikaz- larý dinler misiniz onu

bilemem.

ailem 23 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

(26)

Efendiliðiyle Finlandiyalý dostlarýný hay- ran býrakan Mustafa, onla- rý memleketine davet etmiþti.

Temiz Anado- lu insanýný gö- ren dostlarý,

“Burada herkes Mustafa! O da Allah’ýn koru- masýnda!” di- yordu.

Mustafa, koruma altý

ailem

ÝNSAN

S

izlere Avukat Ömer Þamil Kaf- kas arkadaþýmýn anlattýðý güzel bir hatýrayý aktarmak istiyorum:

Tarihî büyük bir eczanenin sahi- bi Anya Haným, Finlandiya’nýn Lo- vis Belediyesi’nin baþkanýydý. Mad- di imkanlarýn zirvede olduðu ülke- sinde, halkýnýn maneviyata ve in- sanî sýcaklýða kapalý olmasýna üzü- lüyordu. Yaþý bir hayli ilerlemiþti;

eskiden de insanlarý soðuktu belki;

ama þimdilerde insanlar iyice kop- muþtu birbirinden...

Bu burukluðu yaþadýðý dönem- lerde, eczanesine Mustafa isimli bir delikanlý gelmiþti. Öðrenci deðiþim programýyla gelen ve Türkiye’de eczacýlýk yapmýþ olan bu genç,

eczanesinde çalýþmak istiyordu.

Delikanlýdaki efendiliði ve içten- liði görünce, iþe kabul etmiþti.

Kýsa zamanda sýcak bir diyalog kurulmuþtu. Ailesinden bile gör- mediði cana yakýnlýk görmüþtü.

Bu samimi havasýndan dolayýdýr ki, Mustafa’nýn Türkiye davetini dü- þünmeden kabul etmiþlerdi. Anya Haným, eþi ve yanlarýnda üç arka- daþlarýyla yaz ortasýnda Türkiye yollarýna koyulmuþlardý. Musta- fa’nýn bulunduðu Ýç Anadolu þehrin- de tarifsiz bir ilgiyle karþýlaþmýþlar- dý. Mustafa’nýn ailesini görünce de;

“Böyle ‘friendly’ (dost canlýsý) bir ana-babadan da böyle ‘friendly’ bir Mustafa olur zaten!” demiþlerdi.

Onlarýn geldikleri akþam Musta- fa’nýn evinde bir sohbet olacaktý.

ABDULLAH AYMAZ

FOTOÐRAF: AP

(27)

ailem 25 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

Mustafa, ‘Acaba arkadaþlarýmý ara- yýp iptal mi etmeliyim?’ diye dü- þündü. Hep sohbet-i canan yö- rüngeli muhabbetlerini Anya Ha- ným da müþahede etmeliydi. Bu kadar birbirine benzeyen, bu ka- dar sýcak ve güzel insanýn nasýl olup da bir araya geldiðini me- rak etmiþti Anya Haným:

“Bizler her hafta böyle topla- nýr, þahsi, ailevi, mesleki.. her türlü meselemizi burada müza- kere ederiz. Maneviyatýmýzý tak- viye için duygu ve düþünce alýþ- veriþinde bulunuruz.”

Anya Haným, “Nasýl bu kadar mükemmel olabiliyorsunuz?” diye- rek, hayretini ifade etmiþti.

Tatlý bir sohbet baþlamýþ, Ýngiliz- ce olarak imanî, felsefî bazý mesele-

ler harmanlanýyordu. Mevzulara yer yer onlar da iþtirak ediyorlardý.

Bir ara Anya Haným þöyle demiþti:

“Arkadaþ ve dost canlýsý olarak dünyada bir Mustafa’yý bilirdik; ge- lip gördük ki buradakilerin her biri birer Mustafa!..”

Antalya’yý gezmek istiyorlar- dý; Mustafa bir minibüs ayarla- mýþtý. Yolda tatlý bir sohbete dal- dýklarýndan, benzin almayý unut- muþlardý. Yolda kalmýþlardý.

Mustafa onlara, “Bir bidon ben- zin alýp geleyim.” dedi.

Bir ticarî taksiyi durdurmuþtu.

Elini arka cebine attýðýnda, cüzdaný- nýn olmadýðýný fark etti! Cüzdaný minibüste kalmýþtý. Durumu taksi- ciye açtýðýnda, “Ayýp ediyorsun abici- ðim!” cevabýný almýþtý.

Arabadakiler cüzdanýný arabada unutmuþ olduðunu fark etmiþlerdi, nasýl benzin bulabildiðini merak ediyorlardý. Mustafa benzini alýp gelmiþ ve cüzdanýndan ödemeyi yapmýþtý. Onlara baþýndan geçenleri anlatýverdi. Anya Haným, daha bir afallamýþtý. Anya Haným gülerek þöyle demiþti:

“Mustafa is under the protec- tion of Allah!” yani: “Mustafa, Allah’ýn inayeti ve korumasý al- týnda!” Sonra eklemiþti: “Musta- fa sayesinde bizler de!..”

Artýk Allah’ý ismiyle bilen, manâ- sýný içine sindirmeye baþlayan Anya Haným, eþi ve arkadaþlarý çok mem- nun olarak ayrýlmýþlardý. Ve Musta- fa vesilesiyle artýk onlar birer Türk ve Müslüman dostuydular ve onlar hakkýnda anlatýlacak güzel ve oriji- nal hatýralarý vardý!

Lâkin, bir çiçekle bahar olmaz.

Dünyada milyarlarca insan var ve o kadar ulaþýlacak, dünyalarýna giri- lecek yerler var. Dolayýsýyla

“herkes birer Mustafa olmalý!”

nda!

ailem

ÝNSAN

(28)

O

sman Hoca, o gün her za- mankinden daha çok dert- liydi. Simasýnda içindeki ýstýrabý yakalamak mümkündü.

Ses tonu o kadar etkiliydi ki, o samimi ifadeleri onu dinlemeye ge- len gençlerin kulaðýndan giriyor ve kalplerine yerleþiyordu.

Bir ara Osman Hoca’nýn hemen karþýsýndaki koltukta oturan bir genç, asrýmýzdaki bütün gençlerin or- tak bir derdi olan þu soruyu sordu:

- Hocam! Günümüzde çarþý-pa- zar, televizyonlar, gazeteler, dergi- ler, internet siteleri bizi günaha davet eden tablolarla dopdolu. Bu tür manzaralardan etkilenmemek için ne yapmalýyýz?

Osman Hoca da otuzunda bir gençti. Dolayýsýyla soru soran gen- ci çok iyi anlýyordu. Sözlerine þöy- le baþladý:

- Kýymetli arkadaþlarým! Ýnsan, bir bakýþta, bir duyuþta öyle hayalle- re dalar ki; o ilk adým, pratiðin zemi- nini de hazýrlar. Þeytanýn hayale at- týðý her sahnecik, her bir karecik, ha- yal kamerasýnda bir film halini alýr;

günah zakkumlarýna sebebiyet verir.

Hele bir de insan, nefsin kölesi hali- ne geldi mi, zihne yer eden sahnele- rin fiilî duruma dönüþmesi sýradan bir þey halini alýr. Bütün günahlar önce hayalde belirir ve daha sonra niyete, karara, pratiðe taþýnýr. Öy- leyse, hayali bulandýracak her dü- þünceyi bir yýlan, zihinde günah sahneleri hasýl edecek her suret ve fikri de bir akrep bilip, bu sinsi düþmanlarýn aðýna düþmemeye, düþmüþse kurtulmaya çalýþmak samimi bir kulun hedefi olmalýdýr.

Ýnsan, neyin atmosferinde, ne- yin tesirinde ve neyin manyetik sahasý içindeyse, onun hayalinde canlanacak resim ve suretler de, daha ziyade o türden olurlar. Sine- mada veya televizyon karþýsýnda, nefsin hoþuna giden ve onu þehve- te çaðýran müstehcen manzaralarý seyreden bir kimsenin; o anda ve o ruh haletiyle kaldýðý süre zarfýn- da insanlarýn imanýný düþünmesi, Allah Rasulü’nün yüce adýný, mah- rum gönüllere duyurma yollarý aramasý mümkün deðildir.

Hayal dünyanýzý

günahlardan temizleyin

ailem

HAYAT

Dünya geçicidir; ama yapýlacak lüzumlu iþler çoktur. Çünkü, Cennet dünyada kazanýlacaktýr. Aklý baþýnda olan kimse fuzûlî

þeylerle uðraþýp hayal dünyasýný nâhoþ þeylerle doldurmaz.

ALÝ DEMÝREL

(29)

ailem 27 3 HAZÝRAN 2006 CUMARTESÝ

ailem

HAYAT

Günümüzün üst üste yýðýlmýþ dert ve problemleri Cenab-ý Hakk’ýn sevgisine mazhar gençleri bekle- mektedir. Dünyanýn kararan ufku, gönlü temiz o yiðitlerin ýþýðýna muhtaçtýr. Kimdir onlar? Vasýflarý nedir o bahtiyarlarýn? Bu sorularýn cevabý da Efendimiz’in (sas) þu mü- barek ifadesindedir: “Cenab-ý Al- lah, eðlencelere ve nefsin istekleri-

ne karþý içindeki arzu ve meyle ha- kim olan bir genci pek beðenmekte ve ondan hoþnut olmaktadýr.” Bir kudsî hadis-i þerifte, “Nazar (bakýþ) þeytanýn zehirli oklarýndan bir ok- tur. Kim onu Benim korkumdan dolayý terk ederse, kalbine öyle bir iman neþvesi ve halâveti atarým ki, onun zevkini gönlünün derin- liklerinde duyar.” denmektedir.

Bu açýklamalar, orada bulunan genç- leri çok etkilemiþti. Çünkü adeta onlarýn içinde bulunduklarý at- mosferi anlatýyordu. Osman Hoca konuþmasýna devam etti:

- Sabah-akþam gayri meþru sah- neler gören, meþguliyetlerinin çoklu- ðundan þikayet edip hayýrlý iþlere va- kit bulamadýðýndan yakýndýðý halde saatlerce internet sitelerinin kir fýr- týnasýna razý olan, kafa ve kalbini onlarla yaralayan ve o yaralarý göz- yaþlarýyla pansuman etmeyi düþün- meyen bir insan, mü’min de olsa, imanýn lezzetini duyamayacak, o

lezzeti baþkalarýna da duyurma bahtiyarlýðýný yakalayamayacaktýr.

Dünya fanidir, geçicidir; ama bu- rada yapýlmasý gereken lüzumlu iþler pek çoktur. Çünkü, ahiret ve ebedi huzur yeri olan Cennet dünyada ka- zanýlacaktýr. Bundan dolayýdýr ki, ak- lý baþýnda olan kimse fuzûlî þeylerle uðraþýp deðersiz insan durumuna düþmez. Lüzumsuz bilgileri, hayali bulandýran görüntüleri ve fuhþiyât dolu yayýnlarla zihnini karýþtýrmaz.

Hayýrlý iþlerde kullanýlabilecek inter- neti ve televizyonu þuurunun ve kalp dünyasýnýn katili haline getirmez.

Müstehcen manzaralarla kalbinizi yaralamayýn!

Nasýl bir genç olmalýyýz?

FOTOÐRAF: AFP

(30)

ailem

DR. CAN

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul dr.can@zaman.com.tr

Rumuz: Býktým

23 yaþýnda AÖF’te okuyan bir kýzým.

5-6 yýl aradan sonra ÖSS’ye girdim, AÖF’yi kazandým. Ders çalýþamýyo- rum, hiçbir þeyde hevesim yok. Ha- yattan býkkýnlýk var. Ýbadetler kýrýk dökük. Bir tek tertip-düzen-temizlik- ten hoþlanýyorum. Hayata dönmek, insanlara yardýmcý olmak, okulu ta- mamlayýp faydalý olmak istiyorum.

Dr. Can

Bir karýnca ve bir psikiyatrist varmýþ.

Psikiyatrist karýncayý gözlemlemiþ saat- lerce. Karýnca bir yerlerden bir buðday tanesi bulup yuvasýna götürüyor, sonra geri dönüyor bir buðday daha buluyor yuvaya götürüyormuþ. Hem karýnca kar- deþe yardým olsun hem de dostlar ilmî araþtýrmada görsün diye psikiyatr, yuva- nýn önüne bir buðday koymuþ. Karýnca da aðzýndaki buðdayý yuvasýndaki yerine koymuþ, tekrar dýþarý çýkýyormuþ ki, psi- kiyatrýn koyduðu buðdayý görmüþ.

- “Yahu bu buðdayý þimdi içeri götür- müþtüm burada ne iþi var” diyip bir koþu içeri dalmýþ. Bakmýþ buðday içeride du- ruyor. Tornistan yuvanýn aðzýna koþmuþ hâlâ psikiyatristin buðdayý orada. “Cýk cýk cýk” demiþ. Peki içerdeki n’oluyor? Ya da bu buraya nasýl geldi? Derken bir içe- ri bir dýþarý her defasýnda hayret ve gay- ret. Ve tabii ki ölmüþ. Baþka bir deyiþle ölünceye dek bir içeri bir dýþarý.

Evet, buna kabaca takýntý dediðimiz obsesyon adýný vermiþler. Evet býkkýn ký- zým. Aç aç kalemi elime alýnca aklýma yemekten baþka bir þey gelmiyor; hani pilav üstü, kuru fasulye ya da kadayýf üstü kaymak vardýr ya, seninki de halk

tabiriyle depresyon üstü obsesyon gibi!

Hep ablan ya da kardeþlerin okumuþ.

Sen arada kalmýþ onlarýn arkasýný topla- mýþ saçýný elektrikli süpürge yapmýþsýn.

Anne ve baban çalýþmýþ felçli anneanne ve felçli babaanneye sen bakmýþsýn. Hiç tatil yapamamýþ, hep temizlik ve tertip düzenle ilgilenmiþsin. Mektubunda an- lattýðýn sýkýlganlýk, çekingenlik vs. sende özgüven/özdeðer kaybýna yol açmýþ. Yýl- lar sonra kuzenini doktora götürünce

‘geçiyorduk uðradýk’ misali þikayetlerini söylemiþsin. Verilen ilacý da çok kýsa sü- reli ve yarým yamalak kullanmýþsýn. Se- bep ayný sebep “ben þahsen ilaca karþý- yýmdýr” hesabý. Yanlýþ. Ýlaç kullansan ve ilk sene sonunda þikâyetler geçse dahi ilaca en az 2 yýl devam gerekir.

Mekanizma þudur: Eþyanýn kirli ol- duðu takýntýsý oluþur. (Obsesyon) Yýka- mazsan rahat edemezsin ve bu düþünce- yi eyleme döker yýkarsýn (kompulsi- yon). Ama 8 haftalýk ilaç küründen sonra 1. aþamaya izin verilir, yani evet eþya kirlidir. Fakat katlanma terapisi ile (yani sabýr) onu yýkama eylemine girmemen istenir. “Býrak daðýnýk kal- sýn” hesabýdýr bu da. Zira onu yýkayýn- ca rahatlýyor gibi olsan da akabinde hemen “kirleniyor” zehabý kýsýrdöngü oluþturur. Ýþte böyle birkaç hafta katla- nýnca yavaþ yavaþ takýntýlar azalýr.

Bir þekilde sabrýn sonu hayata dönmektir. Ancak bu takýntýya esas itibarýyla biyokimyasal bir dengesiz- lik sebep teþkil ettiðinden ilaç kul- lanmak iþin gereðidir. Sevgili kýzým, her vitr-i vacipten sonra ellerini kal- dýrýnca dua için Can aðabeyini de ha- týrla olur mu? Þifalar olsun...

Pilav üstü

nohutlu obsesyon

(31)

S.Suzi74

Can baba. Avrupa’dayým. Bir ola- ya Türk gibi mi, Hýristiyan gibi mi, Avrupalý mý, Müslüman ola- rak mý, kadýn olarak mý, anne gi- bi mi bakacaðýmý bilemiyorum.

Bakýþ açým nasýl olmalý?

Dr. Can:

Deðerli Suzan Suzi, insanlara, eþya ve hadiselere birçok açýdan ve göz- lükle bakmak mümkün.

1) BEN gözlüðünle kendi açýndan bakabilirsin.

Avantajý: “ÖZGÜVEN”in güçlenir.

Dezavantajý: Dozu kaçýrýrsan BEN- LÝK ve BENCÝLLÝK meyvesini top- larsýn.

2) “SEN” yani KARÞI TARAF (em- pati) gözüyle bakabilirsin.

Avantajý: Anlayýþlý, yardýmse- verlik urbasý giyersin. Sevilen bir insan olursun.

Dezavantajý: Kendini kaptýrýrsan ÇARE bulmaktan uzaklaþýr, hep karþý tarafýn haklýlýðý ve sorunla- rýna kafa sallamak (onay) zorun- da kalýr, sürekli onunla birlikte

aðlar ve ona haksýzlýk eden kiþile- re neredeyse onunla birlikte kötü bakmaya baþlarsýn.

3) “BÝZ” gözlüðüyle de bakabilirsin.

Avantajý: Cemaat, klik, hizip, cemi- yet, dernek, vakýfçýlýk, sivil toplum, dava grubu vs.nin gücü, görüþleri, yaptýrýmlarýna sahip olursun.

Dezavantajý: Damgalý gezersin, tut- tuðun takým küme düþünce alay edilir, depresyona düþersin. Gru- bun yanlýþ yolda ise sonuç hüsran olur. Doðru yoldaki baþka bir gru- bun iyi insanýný kötü, kendi partin- deki kötü insaný iyi görürsün.

4) OBJEKTÝF ve DIÞARIDAN baka- bilirsin.

Avantajý: Olaylara TV ekranýndan ya da bilgisayar monitöründen baktýðýn için çoðu zaman adaletli ve doðru kararlar verebilirsin.

Dezavantajý: Kötü olaylardan etki- lenmezsin belki; ama iyi hadisele- rin “COÞKU”sunu içinde yaþaya- maz soðuk ve mesafeli kalýrsýn.

Hayatýn anlamýný öðrenmek iste- yen bir genç, BÝLGE bir insanýn ka- pýsýný çalar ve ondan yardým ister.

“Öðretirim” der, bilge kiþi “ama ön- ce imtihan ederim”. “Olur” diyen gencin eline çay kaþýðý verir ve sil- me zeytinyaðý doldurur.

- “Þimdi bahçeyi dolaþ gel. Ama yaðdan bir gram eksilirse kaybe- dersin.” Genç bahçeyi dolaþýr gelir.

Gözünü kaþýða dikmiþ hiç damlat- mamýþtýr. Bilge insan; “Bahçe na- sýldý?” diye sorar. Genç þaþkýn,

“Ben sadece zeytinyaðýna dikkat ettim.” der ve tekrar elinde kaþýk- la bahçeye çýkar. Döndüðünde

“Üstadým der, bahçe mükemmel- di. Ben böyle bir güzellik görme- dim.” Bilge insan; “Bak oðul. Ka- þýkta bir damla yað kalmamýþ!”

der gülümseyerek. Ve ekler:

“HAYAT SENÝN BAKIÞINLA AN- LAM KAZANIR. YA SADECE BÝR NOKTAYI GÖRÜRSÜN, HAYATIN AKIP GÝDER SEN FARKINA VAR- MAZSIN; YA DA GÖREBÝLECE- ÐÝN TÜM GÜZELLÝKLERÝN TAM ORTASINDA HAYATI YAÞARSIN.

BÖYLECE AKIP GÝDEN ZAMA- NIN BÝR ANLAM KAZANIR.”

Hayatýn

anlamý

BAKIÞLARDA GiZLiDiR

FOTOÐRAF: AFP

(32)

M.B. / Balýkesir

Yazýlarýnýzý niþanlýmla birlikte oku- yor ve genelde kuracaðýmýz yuva- nýn temellerini saðlam atalým diye Ailem’i deðerlendirmeye çalýþýyo- ruz. Bir yazýnýzda evlilik sonrasý huy deðiþtiren koca ile ilgili yazýný- zý okuyunca niþanlýmýn morali bo- zuldu. Nasýl oluyor bu iþ?

Dr. Can

Deðerli kardeþim. Ben gelen mek- tuplarý okuyarak onu deðerlendir- meye ve o okuyucumun derdine ortak olmaya çalýþýyorum. Elbette ki hiçbir þekilde umuma mal edile- meyecek yazýlardýr bunlar. Eðer umuma mal edilebilir bir konu ol- sa bile bunu “genelde” sözü ile be- lirtir, her zaman kastetmediðim zümreyi tenzih ederek yazarým.

Muhterem hanýmefendi, müs- takbel zevcinizin bu konuda bir en- diþesi kesinlikle olmasýn. Bahsetti- ðiniz yazýda herhangi bir huy deði- þimi söz konusu deðil. Belki davra- nýþlarý deðiþmiþ olduðu için þika- yetçi olunuyor. Bu da aslýnda bir ikili davranýþ biçimidir.

Ayrýca flört yapmamayý “maale-

bunu bir yoksunluk olarak görme- nize katýlmýyorum. Bir istatistik yapýlsa þu beðenmediðimiz “görücü usulü” ile evlenenlerin dahi daha mutlu olduðunu ve boþanmalarýn daha az olduðunu görürüz. Zira flört; 1. derecede evlenmek ve ki- þilerin birbirlerini tanýmasý niye- tiyle deðil, gençlik kýpýrtýlarýnýn tatmini, gezme, tozma, egolarýn çarpýþmasý vs. ilkel güdülerin tat- mini olarak yapýlýyor.

Ayrýca niþanlýnýzla daha sýk bir araya gelerek tanýma, anlaþ- ma, paylaþma ve geleceði planla- ma açýsýndan görüþmenizde za- rar deðil fayda vardýr.

Güzel kardeþim. Aþk, sevgi vs.

farklýdýr; iliþki, bir arada yaþamak,

insanlar olabilir ve hatta aþkla bir- birlerini severler; ama çoðu kez ev- lilik mayýnlý bir tarla gibi olduðun- dan, görünmeyen küçük þeyler ev- lilik sýnýr çizgisinin ötesinde daima patlamaya hazýrdýr ve huzur kaçý- rýr. Bu yüzden formal olarak her þeyin tamam olmasý (sevgi, mobil- ya, nikah þekeri, boy/pos, burç, be- yaz eþya, iþ, vs. vs...) ruh dünyasý birliði ve kalp güzelliði olmadýðý takdirde her þey demek deðildir.

“Ateþi ölçmek” gibi iliþkiler de ýrga- lanmalý testlere tâbi tutulmalýdýr.

Bazý sorunlarýn üstü örtülür, “za- manla düzelir” temennisine býraký- lýrsa ileride sorun olabilir. Göl gibi kokuþabilir. Irmak gibi akýtýlmasý ve sürekli yenilenmesi gerekir.

Hatta benim yazým veya ufak tefek âdâbýna uygun tartýþmalar bile ile- ride problem olabilecek konulara neþter niteliði taþýyabilir.

Sizden baþka, 2’si erkek 13 okurumdan teþekkür mektubu al- dým. Bunlardan bazýlarý bu yazýnýn ýþýk olduðunu belirtirken bir kýsmý da “keþke bu yazýnýzý 16 sene önce okusaydým” diye yazmýþlar.

Sevgi, saygý, anlaþma, paylaþma,

Evlilik sonrasý

huy nasýl deðiþir?

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

(33)
(34)

doðru yanlýþ

hangisi

doðru? boþluklarý

doldur

1

1.. Zülkarneyn kýssasý bize ahirette kar- þýlaþacaðýmýz manzarayý hatýrlatýyor. Bir kýsým insanlar, bütün uyarýlara raðmen buradan heybelerine hiçbir þey almadan gidecek, bazýsý az bir þeyle yetinecek, çok az bir kýsmý da emre itaatin verdiði rahatlýkla huzura çýkacak.

22.. Hayal dünyamýzý kötülüklerden temizlemek bize huzur kazandýrýr.

1. Mukaddes Çýtlak hocahanýmýn 1972’de kuruluþunda bulunduðu derneðin adý ..., yazýlarýyla katkýda bulunduðu derginin adý da ...’dýr.

2. Abdülhamit merhumun vefasýyla ilgili hatýrayý kaleme olan Padiþah’ýn ... görevindeki ... Paþa’dýr.

3. Kur’an ... ...

olunmaz sözü, ...

hocahanýma aittir.

1

1.. Osman Gazi’ye yeðeni Bay Hoca gelip ondan ne istemiþti?

a) Aðam, bilgisayar lazým, para yetmiyor, bi yardým etsen...

b) Arkadaþlarla, pikniðe gideceðiz, bi koyun baðýþlasan da...

c) Yarýþ atý.

d) “Artýk beþikten kalkalý çok oldu.

Tahta kýlýç kullanma zamaným çok- tan geçti. Ne olur beni de yanýna al, sefere götür!"

2

2.. Çocuklarýn duygularýyla ilgili olarak aþaðýdakilerden hangisi doðrudur?

a) Büyük çocuk, sürekli sorumluluk taþýmak zorunda kalan çocuktur.

b) Küçük çocuk hiç “büyüyemeyen”, sürekli “küçük kardeþ”tir.

c) Ortanca çocuk, ailesi ve kardeþleri arasýnda sýkýþmýþ bir çocuktur.

d) Hepsi.

3

3.. ““Ýnnemâ mevdýu’s-salâti mine’d- dîni ke-mevdýý’r-ra’si mine’l- cesedi” Hadis-i Þerifi’nin mânâsý aþaðýdakilerden hangisidir.

a) Namaz mü’minin miracýdýr.

b) Bedende baþýn yeri ne ise, dinde namazýn yeri de odur.

c) Kiþi sevdiðiyle birlikte haþr olur.

d) Temizlik imandandýr.

HANGÝSÝ DOÐRU 1. d , 2. d, 3. b

BOÞLUKLARI DOLDUR

1. Hanýmlar Ýlim ve Kültür Derneði, Þadýrvan 2. Mabeyn katipliði, Tahsin 3. Öðretmekten, emekli olunmaz, Mukaddes Çýtlak

D Y

D Y

ailem test

Referanslar

Benzer Belgeler

Adnan Demircan (Prof. Dr.), Ahmet İshak Demir (Yrd. Dr.), Ahmet Saim Arıtan (Doç. Dr.), Bahattin Dartma (Prof. Dr.), Benjamin Fortna (Prof. Dr.), Burhanettin Tatar (Doç. Dr.),

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

12 Atik, Bilal, Kral ve Peygamber Olarak Davud (as) ve Süleyman (as) Kıssalarıyla Verilmek İstenen Mesajlar, (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, SBE,

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Ahmet GEDİK, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sevgi KUTLUAY, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi.. Ali Serkander DEMİRKOL, İstanbul Türbeler Müzesi

Şimdi Allah Teala’nın gerçek hükümdar, ve her şeyin sahibi olduğunu, O’ndan başka kimsenin buna gücü yetmediğini bildiğin halde, böyle düşünmek sana yakışır

“O’nun katında, kendisine izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” Bu ihtimale göre, putlardan şefaat uman müşriklere bir reddiye vardır ve onlara