• Sonuç bulunamadı

YENİ ORTADOĞU DENKLEMLERİNDE KAYBOLAN MISIR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YENİ ORTADOĞU DENKLEMLERİNDE KAYBOLAN MISIR"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

15 Ocak ayı 2017

YENİ ORTADOĞU DENKLEMLERİNDE KAYBOLAN MISIR

(2)
(3)

Haramoon Çağdaş Araştırma Merkezi, Genel olarak Arap bölgesi özel olarak da Suriye ile ilgili araştırmalar ve bilimsel çalışmalar üreten, Medya, kültür ve araştırma alanlarında faaliyet gösteren ve kar amacı gütmeyen bağımsız bir kuruluştur. İnsan Haklarıyla ilgili diyalog ve saygı değerlerinin yaygınlaştırılması, demokratik bilincin yayılması, Sivil toplumun performansının geliştirilmesi ve Kültürel gelişim gibi konularla da ilgilenmektedir. Bununla Birlikte, Suriye Toplumuna hizmet veren bazı kuruluşlara da Suriye ulusal kimliği altında Siyasi ve medya alanlarında danışmanlık ve eğitim hizmetleri sunmaktadır.

Haramoon Çağdaş Araştırma Merkezi, hedefini geçekleştirmek için (Politika Çalışmaları Birimi, Sosyal Araştırmalar Birimi, Kitap İnceleme Birimi, Hukuki Araştırmalar Programı, Çeviri Birimi) gibi bir dizi Uzman birimden oluşmaktadır.

Ayrıca (Siyasi Girişim Programı, Hizmet ve Medya Kampanyası Programı,

Kamuoyu Oluşturma Programı, Kültür ve Diyalog Destek Programı,

Belgelendirme ve Gözetim Programı ve Suriye’nin Geleceği Programı) gibi çeşitli

programlar ile de desteklenmektedir. Suriye durumu ve bölgeni ihtiyaçları

kapsamında merkezimiz yeni programlar açabilir. Söz konusu programları

gerçekleştirmek için dersler, seminerler, konferanslar ve eğitim kursları gibi birçok

organizasyonlar tertip etmektedir.

(4)

1

İÇİNDEKİLER

1. Giriş ... 2

2. İhanete Uğrayan Devrim ve Askeri Darbe ... 2

3. Suudi Arabistan ve Mısır Arasındaki Kırılgan ilişkiler ... 3

4. Mısır'ın Suriye Devrimi Konusundaki Tutumu ... 6

5. Formasyondan Geçen Nüfuz Denklemlerinde Mısır’ın Yeri... 7

6. Sonuç ... 8

(5)

2

1. Giriş

Stratejik bir konuma sahip olan Mısır, modern tarihinde Ortadoğu’da çok önemli bir güç oluşturmaktadır. Mısır, sahip olduğu jeopolitik konumu itibarıyla Arap dünyasının omurgası olarak görülmektedir. Ancak bu günlerde çok zayıf bir durmada ve çok zor bir dönemden geçiriyor. Yaşadığı kriz nedeniyle ne bölgesel ne de uluslararası arenada etkin bir role sahip değil. Dolayısıyla, Ortadoğu’da kaybettiği rolünü geri kazanmaya çabalıyor, ancak bunun nasıl olacağını kendisi de bilmiyor.

Arap Baharı sonrası Ortadoğu’da haritalar ve nüfuz denklemleri bölgesel ve uluslararası güçler tarafından yeniden oluşturmaktadır. Mısır ise bölgede yaşanan bakarak söz ve rol sahibi olamıyor. Mısır’ın net bir stratejisi olmaması nedeniyle, Libya, Yemen ve Suriye meselelerin müdahale etmeye çalışıyor. Mısır 1952 yılından bu yana askeri darbeyle yönetilmesinin mi yoksa 1979 yılında İsrail ile yaptığı Camp-David Sözleşmesi’nin faturasını şimdi mi ödüyor? veya ikisinin faturasını birden mi ödüyor?

2. İhanete Uğrayan Devrim ve Askeri Darbe

Mısır halkı, 25 Ocak 2011 yılında, otuz yıldır ülkeyi diktatörlükle yöneten Hüsnü Mübarek rejimine karşı tarihte yaşanan en barışçıl devrimlerden birisini gerçekleştirmiştir. Mısır halkının ayaklanması ABD, İsrail, Avrupa ve Mısır rejimini büyük dehşete uğratmıştır. İslami, Liberal, Milliyetçi ve Solcu partilerin de katılımlarıyla yaklaşık beş milyon eylemci Kahire'de bulunan “Meydan’l-Tahrir” Meydanında toplanmıştır. Ayrıca Mısır’ın diğer şehirlerinde milyonlarca gösterici meydanları ve sokakları doldurmuşlardır. Mısır ordusuysa bu olayların dışında kalarak tarafsız bir tutum sergilemiştir. Enteresan olansa aynı ordunun 2013 yılında seçimle Cumhurbaşkanı seçilen Muhammet Mursi’ye darbe yapmasıdır.

Mısır devrimi ve arkasından gelen askeri darbeni, Mısır halkı karanlık yıllarına geri dönerken, üç yeni faktör ortaya çıkmıştır; Birincisi, 18 aylık geçiş süreci bittikten sonra Mısır’daki Müslüman Kardeşler ve Selefi Partisi izledikleri taktikler sonucunda seçimleri büyük bir çoğunlukla kazanmayı başarmıştır. Ancak Müslüman kardeşler daha sonra ülke yönetiminde büyük hatalar yapmıştır.

(6)

3

İkincisiyse, 18 aylık geçiş süreci boyunca Mısır’daki İslami görüş taşıyan partiler yükselişe geçerlerken, Milliyetçi, Liberal, Solcu ve Laik partiler gerilemiş ve yapılan başkanlık seçimlerinde etkin bir rol oynamayı başaramamıştır. Seçimleri kaybetmelerinin en büyük nnedeneyse söz konusu partilerin aralarında bulunan ihtilaflardan kaynaklanmaktaydı.

Üçüncü Faktörse, uluslararası güçlerin İslamcıların iktidara ulaşmasından endişe duymalarıdır. Müslüman kardeşlerin seçimlerde galip gelmesinin ardından Avrupa, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri harekete geçmiştir. Söz konusu ülkeler 2013 yılında Müslüman Kardeşlere karşı Mısır halkını tetikleyici propagandalar yapmışlardır. Bazı kesimler sokaklara dökülmüş ve Mısır Cumhurbaşkanı Muhammet Mursi askeri darbeyle tutuklanmıştır. Daha sonra da ülkedeki Müslüman Kardeşler tutuklanarak zindana atılmış ve ülke karanlık günlere tekrar dönmüştür. Mısır ulaştığı durum devrimin ihanet uğradığını gösteriyor. Askeri darbe yapan Sisi terörle mücadele adı altında Müslüman kardeşleri ortan kaldırmaya çalışıyor. Bütün bu gelişmeler bölgeyi etkileyecek bir iç savaşın yaşanabileceğine işaret etmektedir.

3. Suudi Arabistan ve Mısır Arasındaki Kırılgan ilişkiler

Mısır halkı, körfez ülkelerine ihtiyaç duymakta, çünkü yüzbinlerce Mısırlı körfez ülkelerinde çalışıyor ve her yıl ülke hazine ve merkez bankalarına milyar dolarlar aktarıyorlar.

Ayrıca körfez ülkeleri her yıl Mısır’a yardım paketleri sunarak ülke ekonomisinin ayakta durmasını sağlıyorlar. Öte yandan Mısır halkı, Körfez ülkelerinin İran ile mücadele etmek için Mısır’a ihtiyaçları var. Ancak Mısır ve Körfez ülkeleri arasındaki bu karşılıklı ihtiyaç ve dayanışma hiçbir zaman güçlü stratejik bir ittifaka dönüşmemiştir. Bu bağlamda, “Arap Baharı” sonrası Suudi Arabistan- Mısır ilişkilerinden yola çıkarak Mısır ile ilgili sorunların büyük yükünü Suudi Arabistan’ın kaldırdığı görülmektedir.

Suudi Arabistan ve Mısır, “Arap Bahr’ı” ile birlikte siyasi İslam’ın yükselmesinden endişe duyuyorlar. Buna en büyük örnek Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Suudi Arabistan-Mısır ilişiklerinde gelişme yaşanmamasıdır. Suudi Arabistan, ilk önce Müslüman kardeşleri görmezden geldi daha sonra da Birleşik Arap Emirlikler ile birlikte ortak bir karar alarak Müslüman Kardeşler Harekatı’nı terör örgütü olarak nitelendirmiştir. Suudi Arabistan

(7)

4

bununla da yetinmeyip Sisi tarafından gerçekleşen askeri darbeye destek vermiştir. Suudi Arabistan’ın bu tutumu Müslüman Kardeşleri destekleyen Katar ile arasının açılmasına neden olmuştur. Ayrıca darbe sonrası Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt Mısır ekonomisine 14 milyar dolarlık yardımda bulunmuşlardır.

Mısır’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 8 Ekim’deki oturumunda Rusya’nın Suriye’deki durumla ilgili sunduğu karar taslağını desteklemesinin ardından Mısır-Suudi Arabistan ilişkilerindeki gerginlik açıkça ortaya çıkmıştır. Suudi Arabistan’ın Birleşmiş Milletler Temsilcisi Abdullah al-Muallami’den geldi. Mouallami, Mısır temsilcisinin verdiği oy için,

“Senegal ve Malezya’nın aldığı tutumun, bir Arap delegesininkine göre Arapların ortak kararına daha yakın olması üzüntü verici” ifadesini kullandı. İki ülke arasında iplerin gerilmesinden sonra Mısralı yetkililerden herhangi bir açıklamanın gelmemiş olması Mısır’ın Suudi Arabistan ile arasını açmak istememesine işaret ediyor.

Mısır’ın Suriye ve Yeme ile ilgili tutumu iki ülke arasındaki anlaşmazlığın iki ana sebebidir.

Her iki ülke de hem Yemen hem de Suriye krizlerinde ayrı yaklaşımlar benimsemiştir.

Yemen’deki Husilerin ülkede darbe yaparak karışıklığa sürüklemesinin ardından Suudi Arabistan yanı başında bulunan Yemen’deki İran tehlikesinin farkına varmıştır. Suudi Arabistan bu tehlikeyle bahşedebilmek için 2015 yılını Mart ayında Sünni devletlerden oluşan bir koalisyon kurmuştur. Mısır ve Pakistan , Ali Abdullah Salih ve Husilere karşı yürütülecek operasyonlara katılmayı reddetmiştir.

Mısır tarafından yapılan açıklamada Koalisyon katılma nedeninin Yemen’deki iç savaşa dahil olmak istemediklerinden kaynaklandığını söylemiştir. Mısır ve Suudi Arabistan bir dönem dış politikada aynı kulvarda ilerledi. Bu bağlamda Mısır yönetimi, Yemen'de Husilerle işbirliği yapan Ali Abdullah Salih'e destek vererek, Arap Baharı'nı bu ülkede sonlandıran Kral Abdullah yönetiminin yanında yer almıştır. Çünkü Sisi yönetimi Yemen'de Ihvan'ın etkili olmasından kaygı duymaktaydı. Dış politikada stratejilerini gözden geçiren Kral Selman Yemen'de ivedilikle politika değişikliğine giderek, bu ülkede Ihvan'ı değil Husileri tehdit unsuru olarak algılamaya başladı. Bu bağlamda Mısır Ehram Gazetesinin Mısır ve Suudi Arabistan arasında stratejik anlaşma olmadığını yazmasının ardından iki ülkede diplomasisi durma noktasına gelmişti.

(8)

5

Suriye konusunda da iki ülke arasında büyük anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Strateji değişikliğine giden Suudi Arabistan yönetimi, Mısır ile burada da görüş ayrılığına düşmüştür.

Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar 2011 yılından itibaren Suriye rejimine karşı net bir tutum sergilemiş ve Suriye halkının meşru özgürlük hakkına destek vermişlerdir. İran’ın, Suriye’ye Şii milis ithal etmesinin ardından Suudi Arabistan bu tehlike karşısında Suriyeli muhaliflere siyasi ve askeri alanlarda sınırsız destek sağlamıştır. Ayrıca, Suudi Arabistan, Suriye krizinde Türkiye çizgisine doğru kaymaya ve Esed’siz çözümden yana tutum takınmaya başlamıştır.

Suudi Arabistan, Cenevre’deki barış görüşmelerine katılmak için 2015 yılında oluşturulan Suriye Muhalefeti Müzakere Yüksek Kurulu’nun kurulmasında da büyük rol oynamıştır.

Mısır şimdiye kadar binlerce Suriyeli mülteciyi ağırlamıştır. Suriyeli bazı muhalif kesimlerin topraklarında toplantı yapmasın da izin vermiştir. Ancak 2013 yılında Mısır’da seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’ye darbe yaparak yönetimi ele geçiren Sisi, Mısır’ın Suriye rejimiyle ilgili politikasını değiştirmiştir. Mısır politikası, Esed’i destekleyen Rusya politikasıyla aynı çizgide yürümeye başlamıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) 8 Ekim’de Rusya tarafından getirilen Halep karar tasarısı ile ilgili oylamanın ardından, Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki görüş ayrılığı zirveyi bulmuştur.

Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki diğer bir anlaşmazlık konusuysa Tiran ve Sanafir adalarıdır. Adalar 1950 yılında Suudi Kral Faruk tarafından Mısır verilmişti. Suudi Arabistan son yıllarda adaları geri almak istiyor. 2010 yılında Suudi Arabistan ve Mısır arasında adaların Suudi Arabistan’a verilmesi kararlaştırılmış ancak Arap Baharı’nın başlaması ertelenmesine neden olmuştur. Mısır hükümeti, 2016 yılının Nisan ayında Kızıldeniz'deki Nisan'da Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan'a iadesine karar vermişti. Söz konusu anlaşma Mısır'da tepkiyle karşılanmış, dava açılması sonucu adaların Suudi Arabistan’a devredilmesi kararına Yüksek İdare Mahkemesi adaları Suudi Arabistan'a veren kararı feshetmiş, adalar üzerinde Mısır'ın toprak bütünlüğünden vazgeçilemeyeceğine hükmetmişti.

Sonuç olarak, Tiran ve Sanafir adaları Camp David Sözleşmesinin bir parçası sayılmaktadır.

Söz konusu adalarda ABD’nin gözlemleme kuleleri bulunmaktadır. Buda gösteriyor ki ABD ve İsrail’in izni olmadan Mısır’ın bu adaların Suudi Arabistan’a geri vermesi imkansızdır.

(9)

6

İki ülke arasında iplerin gerilmesine sebebiyet veren bir diğer önemli olaysa Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov tarafından Grozni’de tertip edilen toplantıya el-Ezhar Üniversitesi Şeyhi Ahmet Hatip’in katılmasıdır. Yapılan toplantının ardından “Ehl-i sünnet vel cemaat kimdir” adı altında ortak bir bildir yayınlanmıştır.

İki ülke arasında bazı konularda anlaşmazlıkları yaşanması çok normal, ancak ilişkilerin bu denli hızlı bir şekilde gerilmesinin nedeni Suudi Arabistan’ın İran tehlikesi karşısında yalnız kalmaktan korkmasıdır. Suudi Arabistan ABD ile ilişiklerinin gergin olması nedeniyle ABD’nin boşluğunu Mısır ile doldurmak istiyor ancak Mısır buna sıcak bakmıyor.

Bu bağlamda, ABD Kalkınma Enstitüsü çalışanı Beryan Katolis’e göre, Mısır, Suudi Arabistan’a gönderme yaparak aldığı kararların bağımsız olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Böylelikle hem ABD hem de Rusya ile ilişkilerini dengeli tutmayı hedefliyor. Burada sorulması gereken soruysa Beryan Katolis’in bu izlenimi neye dayanarak yorumladığıdır? ABD 1979 yılından bu yana Mısır’a yıllık bir milyar dolar askeri mühimmat yardım yapıyorken ve Mısır ordusunu eğitiyorken, Mısır’ın hem Rusya hem de ABD ile dengeli ilişkiler kurması mümkün mü?

4. Mısır'ın Suriye Devrimi Konusundaki Tutumu

Mısır’daki devrim sonrası yaşanan darbe ve devrimin uğradı ihanetten yola çıkarak Mısır’ın Sisi döneminde Suriye devrimine karşı düşmanlık güttüğünü ve Esed ile işbirliği yaptığını açıkça görülmektedir. Bunun en büyük nedeniyse bölgede darbeyle ve askerle yöneten rejimlerin koydukları stratejinin yok olmasından korkmasıdır. 1961 yılında Cemal Abdülnasır, Suriye’de darbe yapan Savunma bakanı Ziad Hariri’den Suriye iktidarını sivillere teslim etmemesini istemiş ve bunun karışlığında da kurulacak darbe yönetimini tanıyacağını belirtmişti. Sisi de Libya’da darbe yapan Hafter’i destekleyerek onun yönetime geçmesini istiyor. Değer yandan Sisi aynı şekilde Esed rejimini destekleyerek İslamcıların Suriye’de iktidara gelmesinin önünü kapatmaya çalışıyor.

Sisi, 22 Kasım 2016’da Portekizli bir gazeteye verdiği demeçte “Bizim önceliğimiz ulusal orduları desteklemektir. Örneğin Libya’da ordunun tüm ülke topraklarında hâkim olmasını, aşırı gruplara karşı koymasını ve istikrarı sağlamasını destekliyoruz” ifadesini kullandı. Mısır

(10)

7

ne Libya’ya ne de Suriye’ye müdahale etmesi mümkün değil. Lübnan el Sefir Gazetesi’nin 23 Kasım’da Suriye’de 18 Mısırlı pilotun olduğu haberi, rejim tarafından yapılmış bir propaganda niteliğindedir, nitekim bu haber Mısır tarafından yalanlanmıştır. Suriye Muhaberat Başkanı Ali Memluk’ün 17 Ekim’de Kahire’ye yaptığı gizli ziyaret, Mısır ve Suriye arasında güvenlik alanında üs düzey işbirliğinin açık bir kanıtıdır.

ABD “Century” Kuruluşunda çalışan Michael Vahid “Sisi’nin ilkeler” adlı yazısında, Sisi’nin ulusal devlet anlayışını benimsediğini iddia etmektedir. Bu iddiasını iki şeye dayandırmaktadır. Birincisi, Suriye’deki durumun Irak’taki gibi olmaması için azınlıkların haklarını korunması, ikincisiyse devlet birliğine zarar vermeden yerel yönetmelikler kurulmasıdır. Sonuç olarak ABD’li Araştırmacı bu makalesinde Sisi’yi değil ABD’yi muhatap almaktadır. Çünkü Sisi yönetimi ele geçirmesinden bu yana ne siyasi ne de askeri açıdan gözle görülür bir şey yapmamıştır.

Mısır yönetimi siyasi ve diplomatik açıdan Suriye rejimine büyük destek sunmaktadır.

Mısır, Suriye’nin Arap Birliği adaylığının dondurlup Suriye Muhalefetine verilmesine karşı çıkmıştır. Hatta bununla da yetinmeyip Suriye Koalisyon üyelerinin Arap Birliği’nin Suriye ile ilgili yaptığı oturumlara katılmasına mâni olmuştur. Ayrıca 2015 yılından bu yana Suriyelilerin Mısır’a girip çıkmalarını zorlaştırmıştır. Son olarak da Suriye Muhalif Koalisyonu üyelerinin yer almadığı sözde “Suriye Muhalefeti Platformu” kurmuş ve Rusya’nın Suriye’de hedeflediği çözümü desteklemeyi başlamıştır. Böylelikle Mısır, Suriye ile ilgili Cenevre ‘de alınan kararların uygulanmaması için büyük bir rol oynamıştır.

5. Formasyondan Geçen Nüfuz Denklemlerinde Mısır’ın Yeri

Arap Baharı; Sykes-Picot Anlaşması sonrası oluşan diktatör rejimlere karşı Arap halklarının ilk defa demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi talepleri sonucu halk ortay çıka halk ayaklanmalarıdır. Küresel düzeyde ikinci dünya savaşı sonrası dünyanın nüfuz haritası değişiklere uğramış ve teknoloji çok ilerlemiştir. Bölgesel düzeydeyse İran bölgedeki projesini hayata geçirebilmek için Ortadoğu’da yayılımcı bir politika izlemiştir.

(11)

8

Suriye rejiminin halk ayaklanması bastırmaya çalışması ve terörle bağlaması Suriye’yi bugünkü geldi durma ulaştırmıştır. Suriye uluslararası güçlerin dövüş arenasına dönüşmüştür. Suriye’deki küresel güçler arasındaki savaşlar yeni nüfuz denklemlerinin değişmesiyle sona erecektir. Suriye’de istikrarın sağlanması için nüfuz denklemlerinin bütün tarafları memnun etmesi gerekmektedir.

Suriye savaşında, İsrail, İran, Türkiye ve bölgesel Arap ülkeleri de olmak üzere dört taraf nüfuz sahibi olmaya çalışmaktadır. En büyük pay İsrail’in çünkü uluslararası güçlerin çoğu İsrail’i destekliyor. İç sorunları ve terör örgütleriyle uğraşan Türkiye ise nüfuz paylaşımında masayı sallayacak güce sahip değil. Peki batı ve uluslararası güçler İran’a haddini bildirecekler mi? Büyük bir olasılık evet çünkü İran konusu Rusya ve batılı ülkelerin arasında büyük bir problem oluşturuyor.

Uluslararası güçlerin kontrolü altında olması nedeniyle Suriye’de barış sağlanabilir. Arap ülkeleri ve özellikle Mısır’ın Suriye’deki savaşın çözümlenmesindeki rolü ne olacaktır?

Bölgede yapılan yeni anlaşmaların anlık olmasına rağmen Mısır’ın bu anlaşmaların içeresinde yer almaması ve Mısır’daki Müslüman Kardeşlerle savaşmakla meşgul olması Mısır’ı çok zayıflatacaktır. Ayrıca Mısır’ın Türkiye’ye karşı takındığı düşmanlık tavrı Mısır’a çok zarar verecektir.

6. Sonuç

Askeri darbe sonrası Mısır iç sorunlar, ekonomik sorunlar ve Camp-David Sözleşmesi’nin bıraktığı sorunlarla meşgul. Mısır’ın bölgede yaşanan gelişmeler karşısında gevşek politika izlemesi ve söz sahibi olmaması hem kendi hem se Arap ülkelerinin geleceğini tehlikeye atmaktadır. Mısır’ı düşmüş olduğu vahim durulmadan sadece halkı kurtarabilir. Arap ülkeleri Mısır’ın bu durumdan çıkması için yardımcı olmaları gerekmektedir. Suriye muhalefeti de Mısır’ın Suriye devrimine karşı takındı tutumu değiştirmek için çaba göstermesi gerekmektedir. Çünkü Mısır, Suriye’nin geleceği ve Suriye halkı için çok büyük önem arz etmektedir.

(12)
(13)

Referanslar

Benzer Belgeler

2015 yılından itibaren ekonomik, sos- yal ve kültürel anlamda dinamik bir re- form ve değişim sürecine giren Suudi Arabistan, Arap isyanları sonucu bölgede oluşan yeni şartlar

1997 yılında KİK tarafından yapılan açıklamada önceki yıllarda kavramsallaştırılan İran tehdidinin fazla abartıldığının, aslında İran’ın Körfez

2011 yılı sonu itibariyle toplam çimento stoğu 8,2 milyon tona yükselmiştir7. Bölgeler göre stok durumu aşağıdaki

Ortadoğu’da uzun yıllardır devam eden çatışmaların temel nedenlerinden bazıları; sömürgeci güçlerle mücadele ve keyfi bir şekilde çizilen sınırların

Hipotez 5: 1973 Arap-İsrail savaşı sonrasında Suudi Arabistan’ın uyguladığı petrol politikası “Kendine yardım”(Self-help) ilkesi uyarınca uyguladığı

Suudi Arabistan’da araştırma yapan birçok araştırma kuruluşu Suudi halkının yüzde 80’den fazlasının Ortadoğu’daki Türk ro- lünün olumlu ve önemli olduğunu

İş Konseyi, iki ülke arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesi ile birlikte taahhüt, turizm ve karşılıklı yatırım alanlarında işbirliğinin ve ortak

Sonuç olarak; Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi Sünni Arap devletleri bölgede bir “Şii hilali”nin oluşmasından kaygı duymaktadırlar.. Bu bağlamda Sünni Arap