• Sonuç bulunamadı

İRAN-SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İRAN-SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİ"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ASAM Ortadoğu Uzmanı

akeskin@asam.org.tr

1

1 Eylül sonrası İran’ın, ülkenin içinde ve çev- resindeki değişimlerle birlikte kendine güveni hızla artmıştır. Reformcu ve muhafazakarlar- dan oluşan ikili yapı, Ahmedinejad’ın göreve gelmesi ve reformcuların iktidardan dışlanmasıyla son bul- muştur. Bu değişim, İran’a dış politikasında daha rahat ve hızlı politika üretme ve uygulama zeminini hazırlamıştır. İran, ABD’nin Irak ve Afganistan’da kendisi olmadan istikrarı sağlayamayacağını düşün- mektedir. Ayrıca Filistin’de İran yanlısı HAMAS’ın iktidara gelmesi ve Lübnan’da Hizbullah’ın etkin- liği, bölgede İran’ın kozlarını güçlendirmektedir.

Bunlara, petrol fiyatlarındaki artışın İran’ı ekono-

mik anlamda rahatlatmasını da ekleyebiliriz. Tüm bu gelişmeler İran’a; Irak, Lübnan ve İsrail-Filistin gibi bölgenin önemli sorunlarında belirleyici rol oy- nama fırsatını sunmaktadır.

11 Eylül sonrası sürecin bölgede zirveye taşıdığı bir diğer ülke ise Suudi Arabistan’dır. Suudiler, Arap dünyasındaki liderlik yarışında Mısır’ın yerini al- mıştır. Bu süreçte, Mısır bölgesel etkinliğini yitire- rek içine kapanırken, Irak’ta Saddam rejimi devril- miş, Suriye ise Batı’nın ağır baskısı ile Lübnan’dan çıkartılarak köşeye sıkıştırılmıştır. Yükselen petrol fiyatlarıyla Suudi Arabistan’ın yıllık geliri 200 mil-

İRAN-SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİ ve Şİİ JEOPOLİTİĞİ

Ahmedinejad’ın Mart 2007’de gerçekleşen Suudi Arabistan ziyareti, son yıllarda iki ülke arasında gerginleşen ilişkileri yumuşatma amacı taşıyordu.

(2)

Stratejik İnceleme

yönetilen iki İslam ülkesi arasında kurulacak iliş- ki modeli çok önemli olmuştur. Suudiler ilk önce

“bekle gör” politikası izleyerek açık şekilde devri- min karşısında yer almak istememiştir. Ancak kısa süre sonra bu tutum değişmeye başlamıştır. Suudi Arabistan’ın ABD-İsrail yanlısı duruşundan rahatsız olan İranlı yetkililer, Suudi ailesini açıkça eleştir- mekle kalmamış, Suudi Arabistan karşıtı örgütleri işbirliğine davet ederek onlarla yakınlaşmaya baş- lamıştır. Ayrıca, İran’daki devrimin etkisiyle Suudi Arabistan’daki Sünni İslamcılar hareketlenmiştir.

Bu süreçte, hafızalardan silinmeyen Mekke’deki cami ve polis karakolunun basılması eylemi- ni gerçekleştirmişlerdir. Devrimle birlikte Suudi Arabistan’ın yaklaşık yüzde 10 oranındaki Şii azın- lığı da harekete geçmiştir. Yayımladıkları bildiriler ve camilerdeki konuşmalarla, Suudi ailesine açıkça muhalefet etmeye başlamışlardır. Mezhepsel tören- lerini gerçekleştirmek isteyen Şiiler devlet güçleri ile çatışmıştır.1 Buna paralel olarak İranlı hacılar “Be- raet ez Moşerekin” (Müşriklerden Arınma) ismini taşıyan eylemler aracılığıyla Hac ziyaretini ABD, İsrail ve onların yanında bulunan Arap devletlerine karşı siyasi muhalefet platformuna çevirmişlerdir.

Nitekim 1987’de İranlı hacıların gerçekleştirdikleri eylemlerde 400’e yakın İranlı Mekke’deki çatışma- larda öldürülmüştür. Bu eylemin ardından, Suudiler 1988’de tek taraflı olarak üç yıl boyunca İran ile ilişkilerini kesmişlerdir. Bu süre zarfında İranlıların Hac ziyaretini de yasaklamıştır.2

İran’ın devrim ihracı politikasından ciddi bir en- dişe duyan Suudi Arabistan, Baas ideolojisi ve

Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi Sünni Arap devletleri bölgede bir “Şii hilali”nin oluşmasından kaygı duymaktadırlar. Onların gözünde İran, “İsrail’den daha tehlikeli” bir hal almaya başlamıştır. Zira İsrail’in bölgede İran kadar yayılma olanağı yoktur. İran ise Şiilerin olduğu her yere girebilir ve bu nedenle İsrail’den daha tehlikelidir.

yar doları aşmıştır. ABD’nin işgali ile ortaya çıkan yeni durum, Suudi Arabistan’a Sünniler üzerinde etkinlik kurma olanağı sağlamıştır. Ayrıca İran’ın nükleer çalışmalarıyla ilgili olarak gün geçtikçe tırmanan İran-ABD gerginliği, Suudi Arabistan’ın önünde yeni bir stratejik manevra alanı açmıştır.

Bu süreç ayrıca, Suudi Arabistan yönetimine ülke içi reform hareketlenmelerini bastırma olanağı vermiştir. Bütün bunlar, “karda yürüyüp izini bel- li etmeyen Suudi dış politikasını” daha açık oyna- maya itmiştir. Bu oyunda Suudiler “sorunların çö- züm noktası” olma misyonunu üstlenmiştir. Suudi Arabistan’ın son dönemde, Lübnan, Filistin, Irak ve hatta İran sorunlarında çözüm merkezi olma arayışı gözlenmektedir.

İran’ın bölgedeki kazanımları ve istekleri, diğer bölge devletlerini özellikle de körfezdeki güney komşusu Suudi Arabistan’ı kaygılandırmaktadır.

İran’ın güç kazanması; Suudi Arabistan yumuşak karnı olan kraliyetinin meşruluğunun sorgulanma- sına, ülkenin mezhepsel farklılıklarının kışkırtıl- masına, “İslam dünyasındaki liderlik” pozisyonuna ve Körfez egemenliğine son verilmesine neden ola- bilir. Bu nedenle Suudi Arabistan bölge devletleri arasında İran karşıtlığını açık şekilde gösteren bir devlet olmuştur. ABD-İran gerginliğinin tırmanma- sı, ABD’nin bölgede İran karşıtı çabalarında Sünni Arap devletlerini, özellikle de Suudileri ön saflara sürmesine olanak tanımaktadır. Söz konusu durum, bu süreçte kritik bir anlam ifade eden Suudi Ara- bistan-İran ilişkilerinin analiz edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çalışmamız, Suudi Arabistan- İran ilişkilerinin genel niteliğini, sorunları ve çatış- ma ile işbirliği alanlarını ele alacaktır. Yazımızın ilk bölümünde 1979 İran İslam Devrimi sonrası Suudi Arabistan-İran ilişkileri ele alınmıştır. Daha sonraki bölümlerde ise iki ülke arasında varolan so- run alanları analiz edilmiştir. Yazının sonunda ge- nel değerlendirme yapılmış ve gelecek için öngörüde bulunulmaya çalışılmıştır.

Devrim Sonrası İran-Suudi Arabistan İlişkileri İran, Arap ülkeleri arasında, Suudi Arabistan’la olan ilişkilerine birinci derecede önem vermektedir.

Suudi Arabistan’ın Basra Körfezi’nde bulunması, İslam’ın kutsal topraklarına ev sahipliği yapması ve petrol zengini olması nedeniyle Arap devletlerini etkileme potansiyeline sahip olması, İran açısından büyük önem arz etmektedir.

İran dış politikası açısından bu derece önem taşıyan Suudi Arabistan ile ilişkiler, inişli-çıkışlı bir seyir izlemiştir. İran İslam Devrimi ile birlikte, şeriatla

(3)

Saddam’ın Suudi Arabistan’dan toprak talebine rağmen Irak ile yakınlaşmaya başlamıştır. 1979’da Suudi Arabistan ve Irak arasında bir güvenlik an- laşması imzalanmıştır. 1980’de Saddam Hüseyin, Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş ve Melik Fahd ile görüşmüştür. Bu görüşmede Saddam’ın İran’a ya- pacağı saldırının gündeme geldiği söylenmektedir.

İki ay sonra patlak veren İran-Irak Savaşı’nda Su- udiler, Saddam’a destek vermişlerdir. Bu süreçte Suudi Arabistan’ın Irak’a 30 milyar dolara yakın yardımda bulunduğu bilinmektedir. Suudi Arabistan İran’a karşı etkinliğini, Irak’la yakınlaşma ile sınır- lı tutmamıştır. İran’ın körfezdeki nüfuz ve etkinlik çabalarını engellemek amacıyla, 1981’de Basra Körfezi İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına öncülük etmişlerdir.3

1989’dan sonra Suudi Arabistan-İran ilişkile- ri yumuşama sürecine girmiştir. İran-Irak Savaşı 1988’de bittiğinde savaşın gerçek galibi olmasa da, Saddam ülkesini zafer havasına sokmuştur.

Saddam’ın bu savaştan cesaret alması, bazı Arap devletlerini özellikle de Suudi Arabistan’ı endişe- lendirmekteydi. Diğer taraftan İran’da Humeyni öl- müş ve Rafsancani cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.

Rafsancani’nin ılımlı pragmatist dış politika yakla- şımı ve Birinci Körfez Savaşı’nda Suudi Arabistan ile İran’ın aynı safta yer almaları iki ülke ilişkilerini olumlu yönde geliştirmiştir. Nitekim 1991’de karşı- lıklı olarak büyükelçilik düzeyinde diplomatik ilişki kurulmuş, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El-Fay- sal İran’ı ziyaret etmiştir.

İran, Azerbaycan, Irak ve Bahreyn’de çoğunluğu oluşturan Şiiler, Lübnan’ın da en büyük mezhepsel grubu. Afganistan, Pakistan, Hindistan gibi yakın doğu ülkelerinin yanı sıra Kuveyt ve Suudi Arabistan da önemli bir Şii nüfusu var.

(4)

Stratejik İnceleme

İslam dünyasındaki bir milyar üç yüz milyon Müs- lümanın sadece yüz otuz milyonu Şii mezhebine mensuptur. İran, Azerbaycan, Irak ve Bahreyn’de çoğunluğu oluşturan Şiiler, Lübnan’ın da en büyük mezhepsel grubudur. Afganistan, Pakistan, Hindis- tan gibi yakın doğu ülkelerinin yanı sıra sadece Ku- veyt ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinde de toplam 14 milyona yakın nüfusları vardır.

Şii jeopolitiğinin dünya açısından önemli olmasının nedenlerinin başında, Şiilerin yerleştiği coğrafyanın dünya petrolünün üçte birine sahip olması gelmekte- dir. Ayrıca İslam tarihinde Şiilerin isyan kültürüne sahip oldukları algılaması mevcuttur. Son dönemde ABD politikaları sonucu değişen Orta Doğu denk- lemi iktidardan dışlanan Şiiler için yeni umutlar doğurmuştur. Diğer taraftan Şii jeopolitiği İran’ın nüfuz alanı olarak bilinmektedir.

1979’un ardından hem devrimin doğal etkisi hem de İran’ın bilinçli politikası nedeni ile bu bölgeler- de önemli bir Şii uyanışı ile karşılaşmaktayız. Şii olgusu ciddi bir siyasi faktör olarak ilk önce İran ve daha sonra Lübnan’da kendisini gösterse de Şi- ilerin gerçek anlamda bölgesel bir faktör olarak devreye girebilmeleri Irak müdahalesinden sonra başlamıştır. Saddam’ın varlığı Şii potansiyelinin önündeki en büyük engeldi. Bunun ortadan kalk- ması ve Irak’ta Şiilerin etkinlik kazanmaları, Şii jeopolitiğinin önemini yeniden gündeme taşımıştır.

Lübnan’da Hizbullah’ın İsrail karşıtı başarılı dire- nişi bu konunun önemini daha da artırarak bir tür korku yaratmıştır. Bahreyn’de seçimlerde önemli kazanımlar sağlamaları ve Yemen’deki Şii ayak-

Suudiler, İran’ın nüfuzunun ABD tarafından sınırlandırılmasını istemektedir. Ancak ABD-

İran arasındaki olası sıcak çatışmadan da endişe etmektedir. Zira çatışma Lübnan, Irak ve Filistin gibi bölgelere de sıçrayabilir ve bölgede yeni bir Amerikan karşıtlığı dalgasını tetikleyebilir. Bu da Suudi Arabistan’ı içeride

istikrarsızlığa sürükleyebilir.

İki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşadığı bir dö- nemde cereyan eden 1996 Zahran olayı ilişkileri yeniden sarsmıştır. Zahran’da bulunan El-Hobar gökdelenlerinde gerçekleşen patlama 19 Amerikalı- nın ölümü ve 365 kişinin yaralanmasıyla sonuçlan- mıştır. Olayın Suudi Arabistan’ın Şiileri tarafından gerçekleştirildiği iddiası, gözlerin İran’a çevrilmesi- ne neden olmuştur.

İran-Suudi Arabistan ilişkilerinin olumlu yönde ivme kazanması 1997’de Hatemi’nin cumhurbaşka- nı olması ile başlamıştır. Hatemi “tansiyonu düşür- me” politikası çerçevesinde komşular ile arasında güven ve dostluk tesis etmeye çalışmıştır.4 Bu me- saj Suudi Arabistan’da çok olumlu karşılanmıştır.

Rafsancani üst düzey bir heyet ile Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş ve bunu 2000 yılında Hatemi’nin zi- yareti izlemiştir. Ziyarette Suudi yetkililer İran dinî lideri Hamaney’i ülkelerine davet etmişlerdir. Sü- reç Suudi Arabistan ve İran arasında bir güvenlik anlaşması imzalanmasıyla devam etmiştir. Bu dö- nemde, İran-Suudi Arabistan ilişkileri siyasi, eko- nomik, kültürel ve dinî alanlarda önemli gelişmeler kaydetmiştir.5

İki ülke arasındaki olumlu hava, İran’da Mahmud Ahmedinejad’ın iktidara gelmesi ile yeniden değişmiş ve ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Ahmedinejad’ın dış politikadaki radikal söylemi, İran’ın nükleer çalışmaları ve Irak konusu, iki ülke ilişkilerindeki temel sorunları teşkil etmektedir. Ahmedinejad’ın Mart 2007’de gerçekleşen Suudi Arabistan ziyareti bu tür sorunları çözme arayışı olarak değerlendiri- lebilir.

Suudi Arabistan ve İran Arasındaki Temel Sorun: “Şii Jeopolitiği”

Saddam’ın devrilmesi, Irak’ta siyasi rejim değişik- liğinden öte bir anlam taşımaktadır. Irak devletinin Sünni Arap merkezli kimliği değişmiştir. Irak’ta Şi- ilerin ve Kürtlerin siyasal alanda temsil edilme hak- ları yeni bir Irak kimliği doğurmuştur. Bu durum Irak’ı belli ölçüde “Sünni Arap devleti” kategori- sinden çıkarmıştır. Saddam’ın devrilmesi ile Şiiler bölgenin siyasi jeopolitiğine yeni bir aktör olarak girmişlerdir. Irak’ta Şiilerin etkinleşmesi ile birlik- te İran’ın Irak’taki etkinliği de Sünni Arap devlet- leri açısından kaygı verici bir hal almıştır. Irak’taki değişim, İran’a Basra Körfezi’nde etkinlik olanağı ve Arap Orta Doğu coğrafyasında nüfuz alanı sağ-

layarak, İran’a Orta Doğu hâkimiyetine giden yolu açmıştır. Böylelikle Irak’taki değişim ile birlikte bölgedeki Şii jeopolitiğinin yapısı yeniden tartışıl- maya başlanmıştır.

(5)

lanması bu korkuyu hissedilebilir hale getirmiştir.

Şiiliğin İran’ın nüfuz alanı olarak algılanması da İran ve Suudi Arabistan arasında yeni bir gerginliği tetiklemiştir. Sonuç olarak; Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi Sünni Arap devletleri bölgede bir “Şii hilali”nin oluşmasından kaygı duymaktadırlar. Bu bağlamda Sünni Arap devletlerinin gözünde İran,

“İsrail’den daha tehlikeli” bir hal almaya başlamış- tır. Bu anlayışa göre İsrail’in bölgede İran kadar yayılma olanağı yoktur. İran ise Şiilerin olduğu her yere girebilir ve bu nedenle İsrail’den daha tehli- kelidir. Söz konusu algılama, bölgedeki Müslüman ülkelerde Şii-Sünni ayrışmasının ortaya çıktığına işaret etmektedir. Ancak bu ayrışma Irak’ta fiilî bir çatışmaya dönüşse de diğer bölgelerde bir çatışma- dan bahsetmek doğru olmayacaktır.

Son gelişmeler en fazla Suudi Arabistan’ı rahatsız

etmeye başlamıştır. Çünkü Vahabiyet kendi içinde Şiilik karşıtlığı barındırmaktadır. Diğer taraftan Suudi Arabistan’ın içinde bir Şii azınlığı bulunmak- tadır. Suudi Arabistan’da Şiiler 2 milyon 700 bin kişi ile toplam nüfusun onda birini oluşturmakta- dır. Şiiler genellikle Kuveyt ve Katar sınırında ve Arabistan’ın güney bölgesindeki Necran’da yaşa- maktadır. Suudi Arabistan, İran’ın bu bölgedeki Şi- iler üzerindeki etkisinden endişe duymaktadır. 6 Sünni Arap devletlerinin en önemli korkusu Irak’ta başlayan ABD-Şii işbirliğinin bölgede İran ile bir- likte diğer Şiileri de kapsayan bir stratejik işbir- liğine dönüşmesidir. ABD’nin bölgedeki sorunları çözmek için Şiilere ihtiyacı vardır. Çünkü yalnızca Sünni Arap merkezli bir politika üreterek çözüme ulaşamayacağı açık hale gelmiştir. Filistin, Irak ve Lübnan gibi sorunlu bölgelerde çözüm için Şii grup-

İran-ABD gerginliği bir taraftan Suudi Arabistan’ın manevra alanını genişletiyor diğer taraftan da bölgedeki Amerikan karşıtı dalgayı besleyerek ABD’ye yakınlığıyla bilinen Suudi yönetimini endişelendiriyor.

(6)

Stratejik İnceleme

si bir “Suudi projesi” olarak bilinmektedir. Suudi Arabistan’ın Lübnan politikası ABD, AB politika- ları ile örtüşmektedir. Suudi Arabistan, Sünnilerin etkin olduğu, İsrail ile sorunlarını çözmüş, istikrar içinde yaşayan bir Lübnan istemektedir.

Suudiler, Hizbullah örgütüne de kuşkuyla bakmak- ta ve silahsızlanmasını istemektedir. Hizbullah’ın

“Lübnan ve Filistin direnişinin” bayraktarı olarak Arap kamuoyunda kazandığı olumlu imajdan rahat- sızdır. Zira bu durum bölgede İran’ı güçlendirirken İsrail ile barış yapmak arzusunda olan Suudiler açı- sından bir meşruiyet sorunu yaratmaktadır. Temmuz 2006’da başlayan ve 34 gün süren İsrail-Hizbullah çatışmasında Suudilerin bu tutumu net olarak gö- rülmüştür. Suudi Arabistan, savaştan “Lübnan için- deki unsurları” sorumlu tutarak, Hizbullah ile bu örgüte destek veren İran’ı sert bir dille suçlamıştır.

Suudiler, Hizbullah ve Hristiyanlara kuşkuyla bak- salar da Lübnan’da istikrar istemektedirler. Lüb- nan-İsrail çatışmasının veya Lübnan iç savaşının kendi içindeki radikalizmi tetikleyeceğinden endişe duymaktadır. Bu nedenle Hizbullah ile diyalog ara- yışı içindedir. Diğer taraftan İran ile de görüşme ya- pılmıştır. Mart 2007’de gerçekleşen Ahmedinejad’ın Suudi Arabistan ziyaretinin gündemindeki en önem- li madde, Lübnan olmuştur. Bu görüşmelerin sonu- cunda Lübnan’da geçici de olsa siyasi istikrar sağ- lanmıştır.

Filistin Sorunu

İran ve Suudi Arabistan ilişkilerindeki en önem-

Lübnan’daki Sünniler Suudilerin yardımı ile iktidarın en önemli oyuncularından biri haline gelmiştir. Hariri ailesinin siyasete girmesi bir

“Suudi projesi” olarak bilinmektedir. Suudi Arabistan’ın Lübnan politikası ABD, AB politikaları ile örtüşmektedir. Suudi Arabistan, Sünnilerin etkin olduğu, İsrail ile sorunlarını çözmüş, istikrar içinde yaşayan

bir Lübnan istemektedir.

lara olan ihtiyacı ortadadır. Üstelik Orta Doğu’da her tür değişim ve demokratikleşme hareketinde Şi- ilerin de gündeme gelmesi kaçınılmaz bir gerçektir.

Tüm bunlar Sünni Arap devletlerini endişeye sevk etmektedir.

Şii-Sünni ayrışma süreci, ABD’ye İran karşıtı ça- balarında önemli bir manevra alanı doğurmuştur.

ABD, İran’ı bölgede yalnızlaştırmak amacıyla ılımlı Sünni Arap ülkeleri İran karşıtı politikalara itmek- tedir. İran nüfuzunun artması sonucu ABD, Körfez ülkelerinin de rızasıyla bu ülkelere askerî yığınak yapmaya başlamıştır.

İran, resmî söyleminde, dış politikasında Şii-Sün- ni ayrımı yaptığı iddialarını reddetmektedir. “Şii- Sünni ayrışımını emperyalizm komplosu olarak”

nitelendirmek suretiyle tüm Sünni devletlere güven mesajı vermeye çalışmaktadır. İranlı yetkililer Şii- Sünni birliği arzusunda olduklarını göstermek için çeşitli uluslararası toplantılar düzenlemeye başla- mıştır. Nevruz Bayramı ile yeni yıla girilen İran’da dinî lider Hamaney bu yılı “milli birlik ve İslam da- yanışma yılı” olarak tanımlamıştır. Ayrıca İran, 26 Mart 2007’de gerçekleştirilen Riyad toplantısında körfez ülkelerinin ortak bir güvenlik örgütü kurması önerisinde bulunmuştur. Bu çabalar İran’ın Sünni Arapların kendisine karşı bloklaşmasını ne kadar ciddiye aldığını göstermektedir.

Lübnan Sorunu

Şii jeopolitiğinin tartışma odağında yer alan ve do- layısıyla İran ve Suudi Arabistan’ın çatışma alanı olan ülkelerden biri de Lübnan’dır. İran, Lübnan’la devrimden çok önce, 1960’larda Şah Pehlevi za- manında ilgilenmeye başlamışsa da, Lübnan Şiileri üzerindeki asıl etkisi devrimden sonra hissedilmiş- tir. Devrim sonrasında Lübnan Şiileri örgütlenme- ye başlamıştır. İran’ın maddi ve manevi desteği ile Emel ve Hizbullah örgütleri kurularak, Lübnan siyasal ve sosyal yaşamının etkin bir aktörü haline gelmişlerdir.

Buna karşılık 1960’lardan itibaren Mısır, Suriye ve İran’la bir nüfuz mücadelesine giren Suudi Arabis- tan da, Lübnan’da yüzde 22 oranında bulunan Sün- niler üzerinde etkinlik kazanma peşinde olmuştur.

Suudi Arabistan 1960’lardan itibaren Mısır, Suriye ve İran’la nüfuz kazanma yarışı içine girmiştir. Bu- gün Mısır’la olmasa da Suriye ve İran ile bu yarışı

sürdürmektedir. Lübnan’daki Sünniler Suudilerin yardımı ile iktidarın en önemli oyuncularından biri haline gelmiştir. Hariri ailesinin siyasete girme-

(7)

li sorunlardan biri de İsrail-Filistin çatışmasıdır.

Aslında İsrail ve Filistin sorunu Arap devletleri ile İran arasındaki ilişkilerde her zaman önemli bir yer işgal etmiştir. 1979 İslam Devrimi öncesinde Şah’ın İsrail yanlısı politikası Arapları memnun etmemiş, İran’ın Devrim sonrasındaki İsrail karşıtı tutumu da Arap devletleriyle ilişkilerinin gelişmesinde yine olumlu bir rol oynamamıştır.7 Çünkü İran, sürek- li olarak Arapların İsrail politikasını eleştirmiştir.

İran, “İsrail’in varlığını gayrı meşru olarak” gör- mekte ve reddetmekte, İsrail ile barış masasına oturan Filistin örgütlerine ve barışı destekleyen ül- kelere de karşı çıkmaktadır. Bu politika Humeyni tarafından kurumsallaştırılmış ve 1979’dan günü- müze kadar İran devleti tarafından sürdürülmüştür.

Buna göre, İsrail ile yapılacak her türlü barış girişi- mi İslam dünyasına ve Filistin’e ihanettir. Nitekim

İran Devrimi’nin hemen ardından İsrail ve ABD ile iyi ilişki kurmak isteyen Arap devletlerin tutumunu

“Arap irticası” olarak tanımlamıştır. İran, İsrail ile barışmak isteyen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yasar Arafat ile mesafeli ilişki kurmuş ve İsrail’in varlığını kabul etmeyen HAMAS ve İslami Cihad’ı desteklemiştir. 8

İran, İsrail-Filistin meselesinde Suudi Arabistan dahil birçok Arap devleti ile sorun yaşamıştır. Su- udilerin, İsrail-Filistin barış girişimlerine karşı çık- mıştır. Suudi Arabistan 2002’de bir barış planı sunmuştur. “Arap Barış Planı” olarak bilinen plan, İsrail’in Golan ve Lübnan’daki işgal edilmiş toprak- lar dahil, 1967’de işgal ettiği topraklardan çekil- mesini, başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını, BM’nin 1948’de kabul ettiği 194 sayılı

İran’ın nükleer çalışmalarından ve İsrail’in nükleer silahlarından kaygı duyan Suudiler, İran’ın durdurulmaması halinde kendileri de aynı arayışlara girebilir.

(8)

Stratejik İnceleme

İranlılara göre ise Suudiler, İran karşıtı bir sıcak çatışmayı istemeseler de İran-ABD gerginliğinde ABD’nin yanında yer almışlardır. Suudilerin Irak, Filistin ve Lübnan’daki çabalarının İran’ın bölgesel kozlarını elinden almak ve İran’ın ABD karşısında- ki stratejik güç kapasitesini ve manevra alanını yok etme amacı güttüğünü düşünmektedirler.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

İran ve Suudi Arabistan ters kutuplarda dursalar da ilişkilerinin düşmanca bir noktaya gelmemesi için de çaba göstermektedirler.

İran’ın bugün dış politika önceliği ABD ile yaşadığı gerginliktir. Suudilerin geleneksel İran ve Şii kor- kusu ise Suudileri ABD’yle birlikte hareket etmeye itebilir. Bu durum İran’ın bazı Arap devletleri ile ilişkilerini zorlaştırabilir ve Körfez’de İran karşıtı güvenlik arayışları artabilir. Diğer taraftan muhte- mel İran-ABD gerginliğinde Suudilerin petrol poli- tikaları İran’ı ciddi şekilde zor durumda bırakabi- lir. Nitekim son dönemde petrol fiyatlarının düşme- si İran ekonomisine zarar vermiştir. Diğer taraftan ABD’nin de İran karşıtı bir blok oluşturma niyeti ve iradesi ortadadır. İran’ın bu nedenle Suudiler’le iyi ve güvenilir bir ilişki kurmaya ihtiyacı vardır.

Suudilerin de İran ile ilişkilerini dengeleyerek ABD ve İsrail’le ilişkilerinde manevra alanı açmak ve Ba- tılıların kendisine olan ihtiyacını perçinlemek için İran’a ihtiyacı vardır. Ayrıca açık şekilde İran karşıtı bir noktada yer alması ve Batılılarla birlik-

İran-ABD gerginliği, Suudi Arabistan’ın önünde yeni bir stratejik manevra alanı açmıştır. İran korkusu, Suudi Arabistan yönetimine ülke içi reform hareketlenmelerini bastırma olanağı vermiştir. Bütün bunlar,

“karda yürüyüp izini belli etmeyen Suudi dış politikasını” daha açık oynamaya itmiştir.

Suudiler “sorunların çözüm noktası” olma misyonunu üstlenmiştir.

karara uygun olarak Filistin mülteci sorununa adil bir çözüm bulunmasını ve İsrail ile ilişkilerin nor- malleşmesini öngörmektedir. Plan İran’ın politikası ile taban tabana zıttır. Son dönemde Suudiler planı yeniden gündeme getirmiştir. İran ve ABD arasın- daki gerginlik ve Sünni Arap devletlerinin İran te- dirginliği Arap Barış Planı’nı gündeme taşımıştır.

Riyad’da gerçekleşen Arap Ligi zirvesine plan dam- gasını vurmuştur. İran-ABD gerginliğinin tırmandı- ğı bir dönemde gündeme getirilen plan, İran tarafın- dan “İran’ın kartlarını elinden almak” ve muhtemel bir İran-ABD sıcak çatışmasında İran’ın HAMAS üzerinden radikal eylemler gerçekleştirme olanağını yok etmek olarak yorumlanmıştır. İran bu algılama- sına rağmen, Sünni Arapların tepkisini daha fazla çekmemek için sesiz kalmayı yeğlemiştir.

İran’ın Nükleer Çalışmaları ve Suudi Arabistan

İran ve ABD’nin “nükleer bilek güreşi” devam ederken ABD, İran karşıtı ittifakı genişletme çaba- sı içindedir.9 Bir taraftan nükleer konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde yaptırım kararı çıkarma ara- yışında olan Vaşington, diğer taraftan Sünni Arap devletleri ile İran karşıtı blok oluşturma peşindedir.

ABD’nin Arap Orta Doğusundaki İran karşıtı hesap- larında Suudi Arabistan büyük önem taşımaktadır.

ABD’nin bölgesel hesaplarında Suudi Arabistan ta- rihsel olarak önemli bir rol oynamıştır. Suudi Arabis- tan, 1960’larda Nasır’ın ve daha sonraki süreçlerde Suriye ve Irak’ın karşısında yer almıştır. Irak işgali sonrası Suudi Arabistan-İran ilişkilerinde yükselen tansiyon bu tarihi olguları hatırlatmaktadır.

Suudi Arabistan, İran’ın nükleer çalışmalarından endişe duymaktadır. Suudilere göre İran’ın nükle- erleşmesi bölgedeki durumu daha da karmaşık hale getirebilir. “Nükleer silahlardan arınmış bir Orta Doğu” isteyen Suudiler, İsrail’in nükleer silahları- nı da eleştirmektedir.10 İran’ın nükleer çalışmaları durdurulmadığı taktirde ise Suudilerin de bu yola gitmesi yüksek bir ihtimal olarak görülmektedir.

Suudiler, İran’ın nüfuzunun ABD tarafından sınır- landırılmasını istemektedir. Ancak ABD ile İran arasında doğabilecek bir sıcak çatışmadan da bir o kadar endişe etmektedir. Zira çatışma Lübnan, Irak ve Filistin gibi bölgelere de sıçrayabilir. Diğer taraftan böyle bir çatışma bölgede yeni bir Ameri- kan karşıtlığı dalgasını tetikleyebilir ki bu da Suudi

Arabistan’ı istikrarsızlığa sürükleyebilir. Bu nedenle Suudi Arabistan, İran’a ABD’nin tehditlerini ciddi- ye almasını ve nükleer sorununu sıcak bir çatışmaya dönüşmeden çözmesini telkin etmektedir.

(9)

Dipnotlar

1 Cemile Kediver, Ruyaruyi-e Engelab-e Eslami ve Amerika, Etelaat Yayınevi, Tahran, 1379, s.109.

2 Said Esedi, “Evamel-e Moesser Der Teğiyr-e Siyaset-e Harici-e erbestan Der Gebal İran”, Siyaset-e Harici, Cilt 15, Yaz 1380, s.581.

3 Piruz Müçtehdzae , İdehayi Jeopolitik ve Vageyithayi İrani, Neşer-e Ney Yayınevi, Tahran, 1379, s. 381.

4 Elireza Ezgendi, “Teneşzodayi Der Siyaset-e Harici: Mored-e Cumhuriye-e Eslami”, Siyaset-e Harici, Cilt 13, Kış 1378, s.1035.

5 Behram Ehvan-e Kazemi,”Vageraiha ve Memgeraiha der Revabet İran ve Erebestan”, Havermiyane, Cilt 7, No. 2, 1379, s.115.

6 Devrimin ilk yıllarında İran-Suudi Arabistan ilişkileri hakkında detaylı bilgi için bkz. Graham Fuller, Gebley-e Alem, Çev.Abbas Muhber, Merkez

Yayınevi, Tahran, 1373, s.120.

7 Maksut Recber, Molahezat-e Emniyeti Der Siyaset-e Harici-e İran, Motelaat Rahbordi, Tahran, 1378, s.207.

8 İran’ın ve diğer bölge ülkelerinin İsrail-Filistin Sorunu’na bakışı konusunda bkz. Emre Bayır, “Orta Doğu Barış Süreci, Oyuncuları ve İran”, Stratejik Analiz, Cilt 3, No. 22, Şubat 2002, s.44.

9 İran’ın nükleer çalışmaları hakkında detaylı bilgi için bkz. Arif Keskin,

“İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar” , Stratejik Analiz, Mart 2005, Cilt 59.

10 “Suudi Arabistan’dan İran’a Eleştiri”, Milliyet, 05 Mart 2007, http://

www.milliyet.com.tr/2007/03/05/son/sondun35.asp.

te hareket etme görüntüsü, Müslüman kamuoyunda Suudilere zarar verebilir. Suudi Arabistan, İran’la çatışarak bölgede istikrarı sağlayamayacağının far- kındadır. Irak’ta başlayan Şii-Sünni çatışmasının tırmanması Suudi Arabistan’ı da içine alabilir. Bu nedenle son dönemde iki ülke farklı bakış açıları- nı işbirliği alanına çevirme iradesi veya en azından tansiyondan uzak bir ilişki kurma görüntüsü sergi- lemektedir.

Ancak bölgedeki gelişmeler ve iki ülkenin farklı ara- yışları var olan iyimser ortamı yıkacak kadar güç- lüdür. İlişkilerin olumlu seyri açısından İran’ın “ya-

yılmacı olmadığı ve komşularını tehdit etmediği”

şeklinde bir güven mesajı vermesi gerekmektedir.

Ama bu zor gözükmektedir. İran ve Suudi Arabis- tan ilişkileri ABD-İran ilişkilerinin seyri ile doğru- dan bağlantılıdır. Çünkü İran ve Suudiler arasındaki sorun alanları, İran’ın ABD’ye karşı kullanabileceği kozları oluşturmaktadır. Bu da ikili ilişkilerin ge- leceğini daha da karmaşık hale getirmektedir. So- nuç itibarıyla iki ülke arasındaki ilişkiler şimdilik işbirliği çerçevesinde bir görüntü çizse de ilişkilerin niteliği, sorun alanları, kemikleşmiş güven bunalımı nedeniyle ilişkilerin yüksek tansiyondan arınması zor görünmektedir.SA

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca İran’ın güney-batı sınırında ve Türkiye’nin güneyinde ve Çad’da Sahra Çölünün güney bölgelerinde, Orta Asya’nın bazı bölgelerinde, Doğu Afrika’nın

Besin ürünle- rindeki yağları oluşturan yağ asitleri, molekül ya- pılarına bağlı olarak, doymuş ya da doymamış haldedirler.. Doymuş yağ asitleri daha çok et,

Şiirini ne kadar baş­ ka bir ifade, renk renk teşbih ve istiarelerle işlese, ayni hıç­. kırığın asırlar boyunca

ﻚﻟذ ﻦﻣ ﺮﺜﻛا ةﺄﻴﻬﻣ ﺮﻴﻏ ةرﻮﻄﺸﻣ Tanned skin of goats in the wet state incl. wet-blue un split but not further prepared

Zira, 1999 yılı petrol gazı ithalatımız incelendiğinde, 1998 yılına göre Cezayir, Norveç ve Nijerya’dan ithalatımızda toplam 95 milyon Dolarlık (270 bin ton)

2015 yılından itibaren ekonomik, sos- yal ve kültürel anlamda dinamik bir re- form ve değişim sürecine giren Suudi Arabistan, Arap isyanları sonucu bölgede oluşan yeni şartlar

ile yüzyıllardır Sünni İslam’ın simgesi haline gelmiş Suud Hanedanı egemenliğindeki Suudi Arabistan, Arap Baharı dalgasını demokrasi, adalet ve ekonomik

1997 yılında KİK tarafından yapılan açıklamada önceki yıllarda kavramsallaştırılan İran tehdidinin fazla abartıldığının, aslında İran’ın Körfez