• Sonuç bulunamadı

KLİNİK PSİKOLOJİDE SEÇME KONULAR. Dr. Öğr. Üyesi Elif Ünal Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikoloji Bölümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KLİNİK PSİKOLOJİDE SEÇME KONULAR. Dr. Öğr. Üyesi Elif Ünal Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikoloji Bölümü"

Copied!
43
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KLİNİK PSİKOLOJİDE SEÇME KONULAR

Dr. Öğr. Üyesi Elif Ünal Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Psikoloji Bölümü

(2)

DİSSOSİYATİF

BOZUKLUKLUKLAR

(3)

Dissosiyasyon

◦ Bütün disosiyatif bozukluklarında oluşmasında bir savunma mekanizması sorumludur:

BÖLÜNME/DİSOSİYASYON

◦ Bilişin ya da deneyimin bir kısmına bilinçli bir şekilde ulaşılamama durumudur.

◦ Dissosiyasyon “anı, duyu, duygu, fantezi ya da davranış gibi çeşitli zihinsel işlevlerin, tek ya da küme halinde istemli olarak hatırlanamaması ve bilinçten dışlanması” olarak tanımlamıştır.

◦ Dissosiyasyon her insanda bulunan bir kapasitedir.

Problemleri ile meşgul olan birinin evin yolunu unutması gibi basit disosiyasyonları herkes yaşayabilir.

Yoğun strese maruz kalındığında insanlar hafif düzeyde disosiyasyon belirtileri gösterebilir.

(4)

Disosiyatif Bozukluklar

◦ Bu bozukluğun temel özelliği, psikolojik nedenlerle orta çıkan bellek, bilinç, kimlik bilgisi veya çevrenin algılanmasının kaybıdır.

Herhangi bir beyin hasarı söz konusu değildir.

Belirtiler bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

◦ Disosiyatif bozukluklar çok yüksek düzeyde bir disosiyasyon sonucunda oluşur.

◦ Bu nedenle bu derste daha çok disosiyatif kimlik bozukluğu üzerinde duracağız.

(5)

Dissosiyatif

Bozuklukluklar

◦ Disosiyatif bozukluklarda kişi bilincin

bozukluğunu deneyimler, öz farkındalığının, belleğinin ve kimliğinin izini kaybeder.

◦ DSM-5’te 3 tür disosiyatif bozukluk tanımlanmıştır.

Disosiyatif Bellek Yitimi

Kendine/Gerçeğe Yabancılaşma

Disosiyatif Kimlik Bozukluğu

(6)

Disosiyatif Bellek Yitimi

Kişi önemli kişisel bilgileri, genellikle travmatik yaşantıyla ilgili bilgileri hatırlayamamaktadır.

Bellek yitimi evlilik anlaşmazlıkları, kişisel reddedilme, finansal ve mesleki zorluklar, savaş görevi, doğan afetler gibi yoğun stresli yaşantılar ardından oluşabilir.

Bellekte bir boşluk vardır ve bu sıradan bir unutkanlık değildir.

Bilgi kalıcı olarak unutulmaz ama bazen kısa bazen yıllarca süren bir bellek yitimi epizodu söz konusudur.

Bu epizod sırasında anılar geri getirilemez yani hatılanamaz.

Bellek yitimi aniden başlar ve aniden sona erer; tam bir iyileşme sağlanır ve tekrarlama görülmez.

Stres altında gerçekleşen olayın tümünden ziyade bir kısmına

ilişkin bellek yitimi daha sık görülür.

(7)

Disosiyatif Bellek Yitimi

◦ Füg: bellek yitiminin daha ciddi ve yoğun bir türüdür.

geçmişini unutup, birden beklenmedik bir biçimde evinden ya da alışageldiği işyerinden ayrılıp gitme.

Kişisel kimlik konfüzyonu ya da yeni bir kimliğe bürünme (kısmen ya da tamamen)

Bildik evlerinden veya iş ortamlarından bedensel olarak uzaklaşırlar ve önceki kimlik özelliklerini (ad, aile, iş) anımsayamazlar.

Bu hastalar kesin olamamakla birlikte sıklıkla tamamıyla yeni bir kimlik ve iş edinirler.

Füg genellikle kısa-s

Genellikle, iyileşme kendiliğinden ve hızlıdır, sonrasında kişi her şeyi hatırlar ve nüksler seyrektir.

(8)

Disosiyatif Bellek Yitimi

◦ Bellek hasarı açık bellektedir.

Açık bellek yaşantıların bilinçli olarak hatırlanmasını içerir.

Çocukluktaki bisikletin tarifi

Örtük bellek ise yaşantıların bilinçli olarak hatırlanmadığı kısımdır.

Bisikletin nasıl sürüleceği (yani beceri gerektiren bir davranış yapılır ama nasıl yapıldığı açıklanamaz).

◦ Örtük bellekte bir sorun yaşanmaz.

◦ Bellek kaybı, demans, madde kullanımı ya da beyin hasarından kaynaklı olmadığından emin olmak gereklidir.

Demansta bellek yavaşça zamanla hasar görür.

Demans stresle ilişkili değildir.

Demansta yeni bilgi öğreniminde de sorunlar görülür.

(9)

Kendine Yabancılaşma/Gerçeğe Yabancılaşma

Kişinin benlik ya da çevre algısı parçalanmıştır ve beklenmedik şekilde değişmiştir.

Değişen algı genellikle stresle tetiklenir.

Aniden benlik duygusu kaybedilir.

Sesleri, elleri, kolları, bacakları onlara ait değilmiş gibi hissederler.

Bedenlerin dışında kendilerini uzaktan hissediyormuş gibi hissedebilirler.

Gerçeğe yabancılaşma, dünyanın gerçek olmadığına dair bir histir.

DSM-IV’te sadece kendine yabancılaşma belirtileri tanımlanmıştır.

DSM-5’teki yenilik, kendine yabancılaşma deneyen kişinin aynı

zamanda gerçeğe yabancılaşmayı da deneyimlediği gerçeğine

dayanmaktadır.

(10)

Kendine Yabancılaşma/Gerçeğe Yabancılaşma

◦ Genellikle ergenlikte başlar ve ansızın ya da sinsice ortaya çıkabilir.

◦ Kronik bir gidişatı vardır.

◦ Çocukluk travmasına çok sık rastlanır.

◦ Depresyon ve anksiyete bozuklukları eştanılı olarak görülür.

◦ DSM-5’te tanımlanan belirtiler şizofreni, travma sonrası stres bozukluğu, panik atak ve sınırda kişilik bozukluğu gibi bozukluklarda da görülebilir.

Dolayısıyla bu tanı için bahsi geçen bozuklukların elenmesi gereklidir.

(11)

Disosiyatif Kimlik Bozukluğu

◦ Kişinin en az 2 tane birbirinden ayrı kişiliğe ya da alterlere, farklı var oluşlara, düşünce, duygu ve davranışlara sahip olması

◦ Bu kişilikler birbirinden habersizdir ve farklı zamanlarda belirir.

◦ Hangi kişilik kontrolde ise kişinin davranışlarını o belirler.

◦ Birincil alterin kontrolünde olduğunda kişi diğerlerinden tamamen habersiz olabilir, ne yaptıklarından tamamen habersiz olabilir.

◦ Tedavi arayışına gelen kişilik birincil alter olabilir.

◦ Genellikle tanı konulduğunda 2-4 arası alter kişilik bulunur ama tedavi sırasında diğerleri de belirebilir.

◦ Tanı için farklı kişiliklerin varlığının kronik olması gereklidir.

(12)

Disosiyatif Kimlik Bozukluğu

◦ Her bir kişilik kendine özgü davranış örüntülerine, duygulara, belleklere ve ilişkilere sahiptir.

◦ Her biri tamamen birbirinden farklıdır.

◦ Farklı ellerini kullanan, farklı gözlük numaraları olan, farklı yemekleri tercih eden, farklı alerjileri olan kişilikler görülmüştür.

◦ Alter kişiliklerin hepsi kayıp zamanlarının farkındadır, diğerlerinin sesleri de kime ait

olduklarını bilmeseler de bilinçlerinde eko yapar.

(13)

DKB’nin Etiyolojisi

Neredeyse tüm hastalar ağır çocukluk istismarı bildirmektedir.

DKB’ye ilişkin 2 önemli model bulunmaktadır.

1.

DKB’nin travma sonrası modeli

2.

Sosyal bilişsel model

İki model de çocukluk dönemindeki ağır fiziksel ya da cinsel istismar nedeniyle DKB geliştiğini öne sürmektedir.

Modellerin farkın istismar sonrası neden DKB geliştiğine dair yaptıkları açıklamalardadır.

Travma sonrası model, disosiyasyonun travma ile baş etmek için kullanıldığını savunur.

Sosyal bilişsel model, sergilenen sosyal rollerin öğrenmesi sonucunda geliştiğini öne sürer.

Bu modele göre alterler terapisitin telkinlerine tepki olarak, medya verilene maruz kalma sonucunda ya da kültürel etkiler nedeniyle ortaya çıkar.

Yani kısaca DKB terapi içinde yaratılır.

(14)

DKB’nin Tedavisi

◦ Klinisyenin yönelimi ne olursa olsun üzerinde fikir birliği olan tedavi ilkeleri vardır:

Tedavinin amacı, travma ile baş etmek için kişiliklerini bölmelerine gerek olmadığı konusunda kişilerin ikna edilmesidir.

Empatik bir duruşla, bütüncül bir şekilde işlevselliklerini yerine getirmek hedeflenir.

Kişiye stresle daha iyi baş edebilmesi için yardımcı olunmalıdır.

Kendilerine zarar verme ihtimalleri yüksek olduğu için ve tedaviye daha yoğun bir şekilde başlayabilmek için hastaneye yatış değerlendirilmelidir.

◦ Psikanalitik ve psikodinamik terapi daha fazla kullanılmaktadır.

Amaç bastırmanın üstesinden gelmektir.

Bu amaçla bastırılmış materyale ulaşmak için sıklıkla hipnoz kullanılmıştır.

Kişi hipnoz edilir ve çocukluğuna gitmesi için telkin edilir.

Ancak bu DKB belirtilerini kötüleştirebilir.

(15)

DKB’nin Tedavisi

◦ Tanı almış vaka sayısı az olduğu için tedavinin etkinliğine ilişkin çalışmalar yoktur.

◦ Bir çok bilgi Richard Kluft gibi deneyimli terapistler tarafından yapılan gözlemlerden elde edilmiştir.

◦ Alter sayısı arttıkça tedavi süresi uzamaktadır.

◦ Genel olarak terapi en az 2 yıl sürer ve hasta başına 500 saate kadar çıkabilir.

◦ Kluft’un raporuna göre hastaların %84’ü alterleri arasında dengeli bir birleşme sağlamıştır.

◦ %10’unda ise en azından işlevsellikte artış görülmüştür.

◦ DKB sıklıkla anksiyete bozuklukları ve depresyonla eş tanılıdır.

Ancak bu hastalıklar için kullanılacak antidepresanların DKB üzerinde tek başına etkinliği yoktur.

(16)

ŞİZOFRENİ

(17)

Şizofreninin Klinik Tablosu

◦ Belirtiler dörde ayrılır:

1. Pozitif belirtiler: sanılar, halüsinasyonlar

2. Negatif (silik) belirtiler: istemsizlik, konuşmada azalma, yaşamdan zevk almama, künt duygulanım, asosyallik 3. Dağınık (dezorganize) belirtiler:

dağınık davranışlar ve konuşma

4. Devinim belirtileri: katotoni

(18)

Pozitif Belirtiler

Pozitif belirtiler aslında olmaması gereken yaşantıların ortaya

çıkmış halidir.

Normal davranış ve deneyim dağarcığında

olmayan aşırılıklar ve bozukluklardır.

Akut epizodlarda

sıklıkla görülür. İki temel belirti vardır:

halüsinasyonlar

(varsanılar) Sanrılar (hezeyanlar/

delüzyonlar)

(19)

Sanrılar (Hezeyanlar)

◦ Kişinin doğru olduğuna inandığı ancak gerçekleşmesi imkansız ya da çok zor olan fikirlerdir.

◦ Başka hemen herkesin neye inandığına bakılmaksızın sürdürülen ve tersinin geçerli olduğuna ilişkin açık ve tartışmasız kanıtlar getirilmesine karşın değiştirilemeyen yanlış düşüncelerdir.

◦ Bir kişinin somut bir kanıt bulunmamasına karşın kararlı biçimde kendini ikna ettiği yanlış inançlardır.

◦ Çeşitleri:

1. Düşünce sokulması sanrıları:

2. Düşünce yayma sanrıları:

3. Büyüklenmeci (grandiyöz) sanrılar:

4. Referans sanrıları:

5. Eziyet veren (persecutory) sanrılar 6. Kontrol edilme sanrıları

(20)

Halüsinasyonlar (Varsanılar)

◦ Şizofreni hastası olan kişiler dünyayı farklı ve hatta gerçek dışı algılarlar.

◦ En yaygın algı bozukluğu, ilgili her hangi bir uyarıcı bulunmazken oluşan duyusal deneyim olarak tanımlanan varsanılar/halüsinasyonlardır.

◦ Gerçek olmayan algısal deneyimlerdir.

İşitsel (en sık olarak), görsel, dokunma (taktil), koku ve tat, viseral ve derin doku varsanıları (senestetik varsanılar: örn; beynim yanıyor, iç organların yer değiştirmesi)

İşitsel varsanılar en sık rastlanan türdür.

(21)

Negatif Belirtiler

◦ Negatif semptomlar belli alanlarda kayıp ve eksiklikleri ifade eder ve davranışsal eksiklikleri kapsar.

◦ Negatif belirtilerin şizofreni hastalığında en önemli belirtiler olduğu söylenebilir, çünkü bu belirtilerin şiddeti psikotik belirtiler ya da dezorganizasyon belirtileriyle kıyaslandığında hastalığın yol açtığı yeti yitiminin daha güçlü şekilde belirler.

◦ Pozitif belirtilerin sıkça görüldüğü akut evrenden sonra da görülmeye devam ederler.

(22)
(23)

Dağınık (Dezorganize) Belirtiler

Dağınık

Konuşma Dağınık

Davranış

(24)

Dağınık Konuşma

◦ Biçimsel düşünce bozukluğu olarak da bilinir.

◦ Düşüncelerin organize edilmesinde ve konuşmada problemlere işaret eder.

◦ Hastaların çağrışımları gevşemiştir, konuşma raydan çıkmıştır.

Şizofreni hastaları bir konudan çok alakasız olan başka bir konuya hızlıca geçiş yapabilirler

Ağır hastalarda konuşma dağınık, anlamsız gibi görünen bir “kelime salatası” haline gelebilir.

◦ Bazı kişiler kelimeleri içeriğine göre değil, işitsel uyumuna göre sıralayarak bağlantılar kurabilirler.

Buna klang çağrışım (clang association) denmekte

(25)
(26)
(27)

Dağınık Davranış

◦ Nedensiz heyecan krizleri yaşayabilirler.

◦ Beklenmedik ajitasyon ya da agresyon atakları, küfür etme, amaçsız el kol hareketleri olabilir.

◦ Çocuksu ya da anlamsız bir şekilde davranabilirler.

◦ Kılık kıyafet sıradışı ya da uygunsuzudur.

(ergen gibi giyinen bir erişkin, sıcak olmasına rağmen kat kat giyinme, ya da tersine kış günü ince giysilerle gezme )

◦ Günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede zorlanırlar.

◦ Şizofreni hastaları önceden kestirilemeyen davranışlar sergileyebilirler.

Birdenbire bağırmaya, küfür etmeye veya caddeden başından sonuna, sonundan başına yürümeye başlayabilirler.

İnsanların olduğu alanlarda mastürbasyon yapmak gibi toplumda kabul edilemeyecek davranışlar sergileyebilirler.

Soğuk günlerde çok ince, sıcak günlerde çok kalın giysiler giyebilirler.

(28)

Devinim Belirtileri

◦ Ağır anormal psikomotor davranış, devinimdeki bozulmayı içerir.

◦ Katatoni birincil örneğidir.

◦ Katotoninin değişik belirtileri olabilir.

Katotonik coşku sürekli ve amaçsız motor hareketliliği tarif etmektedir. Çoğunlukla alt ve üst ekstremiteleri içerir.

Kısıtlı görünen, olağan dışı ve bazen karmaşık parmak, el ve kol hareketleri ile durmadan mimik yapma

Ellerini kollarını rastgele sağa sola sallarlar.

Hastalar karşılarındaki kişinin hareketlerini taklit edebilir: ekopraksi

Oturur durumda ya da ayaktayken sallanma, kendini kucaklama, ellerini ovuşturma, saç ya da kıyafetiyle oynama olabilir.

Yine tekrarlayan amaçlı hareketler olabilir (jest mimik yapma, başkalarına sarılma, tekrar tekrar aynı kitabı okuma (ters haldeyken bile), saatlerce aynaya bakma olabilir.

(29)

Devinim Belirtileri

◦ Katatonik hareketsizlikte kişi sıra dışı bir duruş pozisyonuna girer ve bu duruşu uzun süre devam ettirir.

hasta tuhaf ve abartılı duruşları uzun süre muhafaza ederler.

◦ Katatoni balmumu esnekliğine neden olabilir.

Bu duurma katatonik katalepsi denir.

Bir diğer kişi, hastanın uzuvlarını, hastanın uzun süreler boyunca devam ettirebileceği farklı pozisyonlara taşıyabilir.

◦ Katatoni çözüldükten sonra hastalar genellikle çok az şey hatırlar. Hatırladıkları genellikle parça parça hayal meyal denilecek şeylerdir.

◦ Bazı hastalar ise dışarıdaki aktiviteyi fark ettiklerini ancak karşılık veremediklerini ifade ederler.

◦ Katatoni günümüzde nadiren görülmektedir.

İlaçlar bozulmuş psikomotor aktiviteleri tedavi etmede etkilidirler.

(30)

DSM 5 Tanı Kriterleri

Sanrılar

Varsanılar Darmadağın Konuşma

İleri derecede dağınık davranış ya da katatoni davranışı Silik (negatif) belirtiler

En az

bir tane En az iki

tane

(31)

İlaç Tedavisi

◦ Tedavide birincil amaç psikotik belirtileri yatıştırmaktır.

◦ Bu amaçla antipsikotik ilaçlar kullanılır.

◦ 1950lilerde birinci kuşak, 2000lerde ikinci kuşak antipsikotik ilaçlar geliştirilmiştir.

◦ Birinci kuşak antipsikotikler D2 reseptörünü bloke ederek çalışırlar.

◦ İkinci kuşak antipsikotikler başlarda daha etkili olduklarına inanılsa da zamanla fark olmadığı saptanmıştır.

◦ Risperidon (Risperdal), olanzapin (Xyprexa), ketiyapin (Seroquel), aripiprazol (Abilify) en yaygın kullanılan örneklerdir.

(32)

Psikososyal Tedaviler

◦ Böylesi karmaşık bir hastalığın multidisipliner ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekliliği konusunda büyük ölçüde fikir birliği vardır.

◦ Özellikle negatif belirtilerin iyileştirilmesinde çok yönlü ve psikosoyal yaklaşımlar önemli bir tedavi unsurudur.

◦ Bu yaklaşımlar:

◦ Sosyal Beceri Eğitimi

◦ Aile Çalışmaları

◦ Bilişsel Davranışçı Terapi

◦ Bilişsel Onarım Terapileri

◦ Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri

◦ Dayanışma Dernekleri

(33)

Sosyal Beceri Eğitimi

◦ İlaç tedavisine rağmen, diğer insanlara normal ve sıradan gelen arkadaşlık kurma, okul ve iş yaşantısını devam ettirebilme, bağımsız yaşam sürdürme gibi alanlarda zorlanırlar.

◦ Sosyal becerilerin öğretilmesi stres seviyesinin düzenlenmesi için de önem arz eder.

◦ Bu nedenle tedavinin önemli bir parçasıdır.

◦ Sosyal becerilerin, sosyal yeterlilik için gereken 3 temel bileşeni vardır:

◦ Sosyal algılama becerileri

◦ Sosyal biliş becerileri

◦ Davranışsal beceriler

◦ Sosyal beceri eğitimi bu 3 alandaki gereksinim ve eksikliklere odaklanır.

◦ Farklı ortamlarda, sürelerde ve içerikte uygulanır.

(34)

Sosyal Beceri Eğitimi

◦ Sosyal beceri eğitimi yaklaşımları:

◦ Hedef belirleme, rol oynama, pozitif pekiştirme, düzeltici geri bildirim ve ev ödevlerinin verilmesini kapsar.

◦ Temel hedef edinilen becerilerin toplumsal hayata genellenebilmesini sağlamaktır.

◦ Sosyal beceri eğitimin etkinliği yapılan çalışmalarda desteklenmektedir.

◦ Psikososyal işlevsellik, negatif belirtilerin azalması, genel psikopatoloji ve beceri kazandırma konusunda olumlu etkileri vardır.

◦ Şizofrenide Ruhsal Toplumsal Beceri Eğitimi (RUTBE), ülkemizde uygulanan, yapılandırılmış eğitimsel ve etkileşimsel bir programdır (Yıldız, 2001).

◦ Hastalığın, klinik, biyolojik ve kişilerarası yönlerini vurgular, şimdiki zamanı işler ama hastaları geleceğe de hazırlar

◦ Haftada 2 kez 40ar dakikalık oturumlar

◦ Etkili olduğu çalışmalar tarafından kanıtlanmıştır.

(35)

Aile Çalışmaları

◦ Şizofreninin seyrinde aile ortamının rolüne dikkat çekilir.

Duygu dışa vurumu, hastalığa atıf, hasta bireylerle geçirilen zaman, aile içi iletişim ve etkileşim

Nedensel etkiden ziyade hastalığın gidişatına etkisi ve tedavideki rolüne dikkat çekilir.

◦ Hastane ortamında tedaviye uyum sağlayan ve düzenli ilaç kullanan hastaların, taburcu olduktan sonra yeniden atak geçirdiği saptanmıştır. 60lı yıllarda yapılan bu gözlemler aile çalışmalarına dikkati yöneltmiştir.

Yüksek duygu dışavurumu görülen ailelerde tekrar atak geçirme oranının daha yüksek olduğu saptanmıştır.

Duygu dışavurumu; eleştirel oluş, düşmancıl tutum, aşırı koruma kollama, yakınlık ve ılımlı olmak üzere 5 boyuttan oluşur.

Şizofreni ile ilişkili olanlar eleştirel oluş ve düşmancıl tutum ile aşırı koruma kollama

◦ Belirtilerin aile ortamlarına yansımaları sonucunda aile içi iletişimde sorunlar da görülebilmektedir.

Şizofrenide ailenin yükü olarak tanımlanan bu durum duygusal ve sübjektif yükler olarak kendini gösterebilmektedir.

(36)

Aile Çalışmaları

◦ Aile ya da bakımveren yükü ve duygu dışavurumuna odaklanılır.

◦ Ailelerin hastalığın yönetiminde anahtar bir rolü olduğu düşünülür.

◦ Ailelere yönelik terapötik uygulamalarda, duygu dışavurumun ve yükün azaltılmaya çalışılır.

◦ Aileler hastalık hakkında bilgilendirilir.

◦ Baş etme stratejilerinin geliştirilmesi, problem çözme ve iletişim becerilerinin iyileştirilmesi yoluyla ataklara yol açması muhtemel aile içi stresin düşürülmesi hedeflenir.

◦ Aile de tedavi ekibinin bir parçası haline getirilir.

İlaç kullanımı, psikolojik yardım konusunda aileden destek alınır.

(37)

Bilişsel Davranışçı Terapi

◦ Stres-yatkınlık modeli üzerine inşa edilmiştir.

◦ Amaç psikotik belirtileri tamamen ortadan kaldırmak değildir.

◦ Temel amaç belirtilerin şiddetini ve belirtiler ile ilişkili stres seviyesini azaltmaktır.

◦ Eğer hastaya belirtileri ve sıkıntıları ile ilgili kabul edilebilir bir bilişsel model sunulabilirse, daha fazla uyumlu baş etme stratejisi geliştirebileceği varsayımına dayanır.

◦ Bu stresi azaltır, sosyal işlevselliği düzenler ve belirtilerde azalmaya neden olabilir.

◦ Psikoeğitim ile hastaya, hastalığın belirtileri ve belirtilerin strese nasıl yanıt verdiği anlatılır.

◦ Hastalığın yaygınlığı belirtilerek normalleştirilir.

◦ İlaç tedavisi ile ilgili temel bilgiler, eşlik eden kaygı ve depresyonla baş etme biçimleri, sosyal

işlevselliğe müdahale tedavinin diğer unsurlarıdır.

(38)

Bilişsel Onarım Terapileri

◦ Dikkat, bellek, yönetici işlevlerde bozulma gibi bilişsel işlevsellik bozuklukları hastaların psikososyal tedavi programlarından yararlanmalarını da zorlaştırmaktadır.

◦ Bilişsel onarım psikososyal tedavilerin önemli bir amacıdır.

◦ Bu tedavilerde bir bilişsel işlev ile en az bir öğrenme etkinliği yer almaktadır.

◦ Etkinlikler düzenlenir, kağıt kalem uygulamaları, aktivite atölyeleri, iş-uğraş terapisi vb. gibi,

grup ya da bireysel olarak gerçekleştirilir.

(39)

Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM)

◦ Kendisine bağlanmış bölgedeki ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastalar (özellikle şizofreni hastalarının) ve aileleri bilgilendirir, hastanın ayaktan tedavisinin yapar ve takip eder.

rehabilitasyon, psikoeğitim, iş uğraş terapisi, grup veya bireysel psikoterapi kullanılır.

◦ Hedef hastanın toplum içinde yaşama becerilerinin artırılmasıdır.

◦ Psikiyatri klinikleri ile işbirliği içinde çalışılır.

◦ Ekipte, ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, sosyal hizmet uzmanı,

psikolog, hemşire, iş uğraşı terapisti ya da usta öğretici, tıbbi sekreter, idari ve teknik personel, temizlik ve güvenlik personelini yer alır.

◦ Ülkemizde 78 ilde 163 TRSM hizmet vermektedir.

◦ Sadece hasta odaklı değil aynı zamanda aile odaklı bir modelle çalışılır.

Bu bağlamda aile çalışmaları da yürütülür.

(40)

Dayanışma Dernekleri

◦ Hastaların ve aile üyelerinin örgütlendiği dernekler ülkemizde ilk olarak 1900lü yıllarda İstanbul ve Ankara’da kurulmuştur.

◦ 2006 yılında diğer şehirlerde de kurulan bütün derneklerin tek çatıda toplandığı Şizofreni Dernekleri Federasyonu kurulmuştur.

Merkezi Ankara’da olan bu derneğin etkinlikleri içinde bilimsel çalışmalar, aile toplantıları, hasta ve hasta yakınlarına yönelik eğitim programları yer

almaktadır.

◦ Mavi At Kafe; federasyon üyesi hastaların çalışabildiği bir kültür yaşam ortamı…

Ülkemizdeki ilk korumalı iş örneği

2009 yılında Ankara’da kurulmuştur.

İki amacı var: şizofreni hastalarına yönelik olan damgalama ve ayrımcılığı azaltmak ile terapötik bir ortamda şizofreni tanısı alan bireylerin çalışmasını sağlamak

Federasyon tarafından desteklenmekte

(41)

Dayanışma Dernekleri

◦ Sunulan hizmetler bir aile yakını ve bir hizmet sektörü işçisi tarafından desteklenen tanı alan bireyler tarafında yürütülüyor.

◦ Sağaltıcı topluluk esasına dayanıyor

◦ Destekli bir işe ortamı ama aynı zamanda bir psikososyal müdahale alanı

◦ Bu ortamın iyileştirici unsurları ise; ortamın resmiyetten uzak ve kucaklayıcı, ancak serbest bırakan doğası, ilişkilerde insani yönlerin ağırlığı, umut ve yüreklenme, önemsenmek, destek gerektiğinde birilerine ulaşabiliyor olmak, arkadaşça paylaşım, amaç edinmek, sorumluluk üstlenmek, motive olmak ve yaşamı anlamladırmak…

(42)
(43)

Kaynakça

Şahin, M. (Çev. Ed.) (2015). Anormal Psikolojisi, DSM 5, Nobel Yayıncılık.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Bu bir çelişki yaratır: görüşmeciler genellikle soru sorarak başlarlar çünkü bilgi isterler ancak bazen çok fazla soru sormak danışanın sözel girişkenliğini

Bulgular: Araştırmada, gözlerde yaşarma, baş dönmesi ve bulantıya göre Migrende 24 Saatlik Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Görsel Analog Skala’nın istatistiksel bakımdan

• Her cinsel karşılaşmada ya da neredeyse her cinsel karşılaşmada (yaklaşık %75-100’ünde) cinsel etkinlik sırasında, cinsel organlarda ya da cinsel organların dışında

sınıflarda tekrar Sosyal Bilgiler dersi olarak okutulmaya başlanmıştır (Safran, 2015). Okullardaki Sosyal Bilgiler öğretiminin daha iyi olması noktasında bu dersin

• Dış görünüş, davranış ya da psikomotor aktiviteler, değerlendiriciye karşı tutum, duygulanım ve duygudurum, konuşma ve düşünce, algı bozuklukları, yönelim ve

Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında bağlanma boyutlarından kaygı ile sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarından içte tutulan öfke arasında pozitif yönde anlamlı

gelecekte sahip olabilecekleri eşyalar için düşünmeye çok fazla zaman harcarlar; yeni eşyalar edinmek için de yoğun biçimde çaba sarf ederler ve bu çaba, OKB’de gözlenen

• Öğrencilerin bir konu üzerinde olumlu veya olumsuz yanlarıyla tarafız bir şekilde değerlendirerek çözüm üretme becerilerini geliştirmek amacıyla yapılan