İSLAM MEDENİYETİ
TARİHİ
SOSYAL HAYAT
•*
Toplum ve medeniyet karşılıklı etkileşim içindedir. *
* * Medeniyet toplumun ürünü olduğu gibi toplum da medeniyetin ürünüdür.
•* Medeniyetlerin sınav yeri esasen sosyal hayattır.
•* Her medeniyet sosyal hayatı tanzim etmek iddiası
•ile gelir.
•* İslâm medeniyeti de bu alanda önemli uygulamalara imza atmıştır.
•* İslâm’ın kurduğu sosyal düzen, herkese kendi
kabiliyetini geliştirebilmesi için gerekli ortamı
hazırlamayı hedeflemektedir.
Toplumu Oluşturan Unsurlar
•1. Müslümanlar. 2. Gayri Müslimler
* Müslümanlar: Çeşitli etnik kökenlere mensup kişilerden oluşuyor.
•Hürler,
•köleler,
•mevali.
* Bireye önem veriliyor.Ümmet: Allah’a iman ve Resulne bağlılık üzerine birleşen toplum.
* Kabilenin yapısı inkar edilmiyor ve ortadan da
kaldırılmıyor.
Toplumu Oluşturan Unsurlar
•Verilen ya da doğuştangelen ayrıcalıklı statülerin
yerini ehliyete dayalı ve çalışmakla kazanılan statüler alıyor.
•Ensar, muhacir ve Ehli Bedir gibi fazilet ölçüsünün İslâm’a hizmet olarak telakki edildiği yeni zümreler ortaya çıktı.
•Sosyal hareketlilik mevcut.
•Hz. Peygamber medenî bir toplum kurmayı hedefliyor.
Toplumu Oluşturan Unsurlar
•Dört Halife Döneminde de aynı statüler devam
ediyor.
Toplumu Oluşturan Unsurlar
•Emevîler döneminde etnik tasnife dayalı sıkıntılar başgösteriyor:
•Mudar-Yemen çekişmeleri,
•Emevî Hâşimî çekişmeleri vs.
•Mevâlî kavramındaki kaymalar.
Gayri Müslimler ve Statüleri
•Vatandaşlık konusunda irade ve tercih esas alınıyor.
•İnanç ve ibadet özgürlüğü
•İkamet ve seyahat hürriyeti
•Çalışma ve sosyal güvenlik konusunda sınırlama yok.
•Kazai ve hukuki muhtariyet
•Din eğitimi ve okuma yazma eğitimi kendi din adamları tarafından veriliyor.
•Siyasi haklar ve kamu görevleri konusunda tartışmalar var ama vergi memuru, katip, askerlik, tabip, çeviri
faaliyetleri, Abbasilerin son dönemlerinde vezir olarak bile istihdam söz konusu.
•İskan konusunda, aynı mahalleleri paylaşıyorlar.
İDARİ YAPI
Her medeniyetin adil bir şekilde insanları huzur ve barış içinde yöneterek mutluluğa ulaştırma iddiası vardır.
Bu iddiasını hayata geçirmek için yönetim felsefesi geliştirdiği gibi ilgili kurumlarını da oluşturur.
İdari bağımsızlığı, idari özgürlüğü ve özgünlüğü olamayan hiçbir medeniyetin ayakta kalma şansının olmadığını tarih bize göstermektedir.
Yönetim. Medeniyetin hem banisi hem hamisidir.
İslam medeniyetinin idare sistemi Hz. Peygamber’in bu
husustaki uygulamalarına göre temellenmiş ve
gelişmiştir.
İDARİ YAPI
Hz. Peygamber ve İdare
İslam medeniyetinin ilk idarecisi Hz. Muhammed’dir.
İslam'ın doğduğu sıralarda Mekke şehir devletinde Hz.
Peygamber'in ve ailesinin yeri.
Hz. Peygamber’in yönetim görevine giden yolda izlediği süreç:
Resûl-i Ekrem, peygamberliğin ilk yıllarında asla idarecilik başta olmak üzere maddî iktidar düşünmedi.
Hicretten sonra, devletin üç unsuru olan halk, toprak ve yönetim tamamlanınca Müslümanlar Medine’de müstakil bir idarî yapıya kavuşmuş oldular.
Hz. Peygamber'in idarede izlediği
ilkeler:Meşruiyet/Toplum desteği,adalet, ehliyet /
liyakat, istişâre, ahlâk ve insana saygı.
İDARİ YAPI
İdari Kurumlar 1. Hilâfet
İslam medeniyetinde merkezi idare, Hz.
Peygamber’den sonra hilafet kurumu etrafında
şekillenmiştir. Hilâfet, "birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra onun yerini almak, yerini doldurmak ve vekâlet etmek gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak, İslam devletinde "Hz. Peygamber'den
sonraki devlet başkanlığı kurumu" anlamını ifade eder.
Kur'an'da hilâfet kelimesi geçmediği gibi halîfe de terim anlamıyla kullanılmamıştır.
Hadis literatüründe de hilafet kelimesiyle birlikte halife, imam, emîr kelimeleri
geçmektedir.
İDARİ YAPI
Niçin halife denmiştir?
Halîfetüllah tabiri
Hz. Peygamber'in hayatta iken iki görevi vardı.
Birincisi, vahiy yoluyla kendisine indirilen Kur'an-ı
Kerim'i insanlara tebliğ etmek ve öğretmek; ikincisi
Kur'an'ın ve İslam'ın hükümleri uygulamak.
İDARİ YAPI
Dört Halifeden herbirinin halifeliğe geçiş usulü birbirinden farklıdır.
Dört Halifenin herbiri Medine'deki müslümanlar tarafından tayin ve tespit olunmuş, daha sonra diğer vilayetlerde bulunanların bîatı alınmıştır.
Dört halife, bütün dünyada eski çağlardan beri
uygulanan verasete dayalı aile iktidarı düzenine ilgi
göstermemiştir.
İDARİ YAPI
Bu dönemde halifenin görevleri şu şekilde özetlenebilir:
1. Müslümanların ve devletin tebaası olan gayri müslimlerin idaresini yürütmek,
2. Müslümanların hakimiyet alanını genişletmek, 3. Fethedilen topraklarda dini yaşama ve yayma hürriyetinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak, 4. Adaleti sağlamak ve genel olarak devleti
yönetmek.
İDARİ YAPI
Emevîler dönemi
Muaviye b. Ebî Süfyan ile birlikte hilâfette yeni bir dönem başladı.
Herşeyden önce hilafet makamına geçiş siyâsî ve askerî mücadele sonunda
Daha sonra oğlu Yezid'i veliaht tayin ederek hilâfet saltanata dönüştü.
Bîat sisteminin uygulanmasına yeni bir boyut kazandırdı. Oğlunu veliaht tayin edip onun halifeliğini garantiye alacak şekilde, saray çevresinde kendini destekleyenlerden oluşan ehlü'l-hal ve'l-akd uygulamasını ve
Seçimden sonra kayıtsız şartsız itaat ve bağlılık sunma anlamı içeren bir bîat usulü ortaya koydu. Bu sisteme karşı çıkan ve Yezid'e bîat etmeyen Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr öldürülmüşlerdir.
Emevî döneminde hilâfetin başlıca üç sembolü hutbe, para ve tıraz idi. Emevî halifeleri devleti kuvvete dayanarak idare etmişlerdir.
İDARİ YAPI
• Abbâsîler
• Emevîler gibi saltanat sistemini korudular.
• Hz. Peygamber'e nesep itibarıyla yakın olmalarını meşrûiyetleri için temel gerekçe yapmışlardır.
• Ayrıca halife "Halîfetü Resûlillah" yerine
"halîfetullah" veya "zıllüllâhi fi'l-Arz" (Allah'ın yeryüzündeki gölgesi) unvanlarını taşıyor ve
gücünün kaynağını ilâhî bir temele dayandırıyordu.
• Abbâsî sınırları içinde merkezî otoritenin
zayıflaması sebebiyle çeşitli zamanlarda ortaya
çıkan devletler halifenin manevî otoritesini kabul
etmişlerdir.
İDARİ YAPI
• Hutbenin siyasi fonksiyonu
• Hz. Peygamber'den sonra dînî fonksiyonu yanında siyâsî hakimiyetin sembolü olmuştur.
• Camilerde okunan hutbeler sırasında dönemin halifesinin adını anmak, hâkimiyetinin tanınması anlamına geliyordu. Bu âdet Hz. Ali zamanında ortaya çıkmıştır.
• Hutbede adı geçen halifenin isminin yanında halife sıfatını söyleme âdeti ise Abbâsî halifesi Emîn'den itibaren başlamıştır.
• Hükümdarlar da ülkelerinde halife adına hutbe okurlardı.
İDARİ YAPI
Hırka
• Halifeler törenlerde Hz. Peygamber'in Ka'b b. Züheyr'e hediye ettiği hırkayı (bürde) giyerlerdi. Bu hırka Muaviye zamanında Ka'b'ın vârislerinden satın alınmış, ondan diğer Emevî halifelerine, onlardan da Abbâsîlere intikal
etmiştir. Daha sonra Yavuz Sultan Selim tarafından diğer mukaddes emanetlerle birlikte İstanbul'a getirilmiştir.
Mühür
• Hz. Peygamber'in, üzerinde "Muhammedü'r-Resûlüllah"
yazılı mühürü Hz. Osman dönemine kadar halifeler
tarafından kullanılmış, bu mührün kaybolmasından sonra her halife kendi adına mühür kazdırmıştır. Hilâfet
makamından çıkan yazılar bu mühürle mühürlenirdi.
İDARİ YAPI
• Halifeliğin Bölünmesi
• Endülüs Emevî halifeliği 316/929
• Fâtımî halifeliği 297/909
• Mısır Abbâsî halifeliği (1261-1517)
İDARİ YAPI
Vezirlik
Vezir, halifenin hemen hemen bütün işlerini yüklenen ve
devletin yönetimi ile ilgili meselelerde ona yardımcı olan kişidir.
– Vezâret-i tefvîz
– Vezâret-i tenfîz Kâtiplik
– Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn'in de herbirinin kâtipleri mevcuttu.
Elçilik
– Elçi (Ar. resûl, vâfid, sefîr. ç. rusül, vüfûd, süferâ) Hac Emîrliği
– Bu görev Mekke'nin fethinden sonra ihdas edilmiştir.
Hâciblik
İDARİ YAPI
• Adlî Teşkilat
Hz. Peygamber dönemi
Her türlü dava ve ihtilaflar tarafından çözüme kavuştururdu.
O, gerek hukûkî ve gerekse cezâî davaları Kur'an hükümleri çerçevesinde çözüyor, Kur'an'da bulunmayan hususlar için de hükümler koyuyordu.
Hulefâ-yi Râşidîn dönemi
Hz. Ebû Bekir döneminde Medine'de kadılık hizmetini Hz. Ömer üzerine almıştır. Halifeliği döneminde ise bu göreve Ebü'd-Derdâ’yı getirmiştir.
– Kadı’nın tarafsız olması,
– tarafların delil getirmekle yükümlü olmaları, – barışma,
– hakimin yanlış kararından dönmesi,
– Kitap ve Sünnette bulunmayan hususlarda kıyasa başvurulması, – yalancılığı anlaşılıncaya kadar her müslümanın şahit kabul edilmesi, – delillerin bulunmadığı hallerde yemine başvurulması vs.
– Gayri müslim tebaa dînî, hukûkî ve adlî muhtariyete sahipti.
İDARİ YAPI
• Askerî teşkilat
Hz. Peygamber savunma ve gerektiğinde çeşitli sebeplerle ordusunun başına geçerek yönetmiştir. Kendisi çıkamadığı durumlarda yerine komutan tayin ederek askerî birlikler
sevketmiştir. Onun sağlığında özel olarak, devamlı ve muvazzaf bir ordu mevcut değildi. İç güvenliği sağlamak için polis teşkilatı da yoktu. Eli silah tutan her müslüman, askerlik görevi ni yerine getirirdi
Ordu, Hz. Ömer döneminde özel bir teşkilat haline getirilmiştir Emevîler mecburi askerlik sistemini getirdi. Bu dönemde ordu sadece Arap askerlerden oluşuyordu.
Abbâsîler döneminde ordunun esasını, maaşlı ve her türlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan nizamî ve daimî statüdeki ücretli askerler(mütetevvia) oluşturuyordu. Bunların yanında gönüllü askerler (Murtazıka) da vardı.
İDARİ YAPI
• Valilik ve Vilayetlerin İdaresi
Hz. Peygamber Dönemi: İslamiyet Medine dışına yayılmaya başlayınca Hz. Peygamber, Arap yarımadasının çeşitli
bölgelerine, şehirlere ve bazı kabilelere valiler tayin etmiştir.
Kaynaklarda bunlara "emîr" ve "âmil" de denilmektedir.
• Yemen, Bahreyn, Uman, Mekke, Taif, Necran
Dört Halife Dönemi: İslam devletinin vilayetlerinin her birinde birer vali görev
yapıyordu. Valiler vilayetlerde halifenin otoritesini temsil ediyorlardı. Genel olarak onların görevi
• namazlarda imamlık yapmak,
• savaş sırasında orduyu düzenlemek,
• savaşı idare etmek,
• fetihlerden sonra ele geçen yerlerin halkı ili antlaşma yapmak,
• vergileri toplamak,
• devlet görevlilerinin maaşlarını dağıtmak,
• ganimetleri taksim etmek ve
• hazinenin payını Medine'ye göndermek,
• esirlerin durumunu karara bağlamak, emniyet ve asayişi sağlamak, halka İslam esaslarını öğretmek şeklinde özetlenebilir.
Ekonomik Yapı
• İnsan, başta beslenme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için ü
retim
,dağıtım
vet
üketim
faaliyetlerinde bulunma durumundadır.• Ekonomik faaliyetler bir medeniyetin
• A)siyâsî,
• B)fikrî
• C)kültürel bağımsızlığını ve
• D)gelişmişliğini belirler. İslâm medeniyeti açısından da durum böyledir.
• İslâm medeniyetinin ekonomik alandaki ilkeleri esas olarak Kur’ân ve Sünnet etrafında şekillenmiştir.
EKONOMİK YAPI
• İslâm medeniyeti, -sosyal adalet,
-servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması, -muhtaçların korunması,
-isrâfın önlenmesi gibi ekonomik alandaki ayırıcı
özelliklerini Kur’ân ve Sünnette belirlenen ilkelerden almıştır.
Bu ilkeler temel olarak korunmuş; ancak farklı zaman ve mekânlarda değişik biçimlerde yorumlanmış ve
kurumlar oluşturulmuştur.
Para
• İslâm tarihinde, paranın karşılığı olarak sikke terimi kullanılmıştır.
• Sikke denilince, altın, gümüş ve bakır paralar akla gelir.
• Altın paraya dinar ,
• gümüş paraya dirhem ,
• bakır paraya ise fels denmekteydi.
• İslâmiyet’ten önce Araplar İran, Roma,
Bizans ve Yemen sikkelerini kullanmışlardır.
Para
• İslâmiyet’ten sonra, Emevî hükümdarı Abdülmelik (685- 705) zamanına kadar Bizans dinarı ve Sâsânî dirhemi tedavülde kalmıştır.
• Hz. Osman döneminden itibaren bu paraların şekli üzerinde ufak bazı değişiklikler yapılmıştır.
• Ancak Bizans dinarlarında imparatoru, İran sikkelerinde ise kisrayı temsil eden resim ve alametler muhafaza edilmiştir.
• Abdülmelik işbaşına gelince paraların üzerindeki Bizans ve İran’a ait resim ve sembolleri kaldırarak, bunların yerine kelime-i tevhidi yazdırdı. Bundan sonra sikkelerin üzerinde genelde Kur’ân’dan ayetler, parayı bastıran halife veya
emirin adı yer almaya başladı.
Beytülmâl
• Malî yapının en önemli kurumudur. Beytülmâl, kelime olarak “mal evi” demektir. Terim olarak ise, devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı, haklara ve borçlara ehil bir kurum anlamına gelmektedir.
• Temeli Hz. Peygamber döneminde atılan beytülmâl, bütün Müslüman devletlerde mevcut olmuştur.
• Emevîlerden itibaren hükümdarlara ait mal ve
gelirlerin toplandığı özel bir beytülmâl kurumu daha ortaya çıkmıştır.
Beytülmâlin Gelirleri
• Beytülmâlin en önemli gelir kaynaklarını dinî ve örfî vergiler oluşturmaktaydı. Zekat, cizye,haraç, humus, başlıca dinî vergilerdi.
• Müslüman devletlerin hemen hepsinde müşterek olarak görülebilen belli başlı gelir kaynakları şunlardı:
• Zekat: Müslümanların varlıklı olarak kabul edilenlerinden alınmaktaydı.
• Müslümanların topraklarında yetişen ziraî ürünlerden alınan zekat, “onda bir” anlamında öşür olarak adlandırılmaktadır.
Öşür, yalnızca ürün olduğu zaman alınmaktaydı.
• Haraç: Müslüman hakimiyeti altında yaşayan gayr-i Müslim tebaadan alınan toprak vergisinin adıdır.
Beytülmâlin Gelirleri
• Cizye: Esas itibariyle Müslüman devletlerin tebaasından olan gayr-i Müslimlerin din, can ve mal güvenliğine
kavuşturulmalarına karşılık ödedikleri baş vergisinin adı olan cizye, bazen “harâcu’r-re’s” (baş vergisi) ve
“cizyetü’l-arz” (toprak vergisi) şeklinde haraç kelimesiyle eş anlamlı kullanılabilmiştir. Ancak İslâm tarihinde,
müstakil olarak kullanıldığı zaman, cizye ile “baş vergisi”
kastedilir. Şafiî hukukçuları, her ne kadar cizyenin
yalnızca Yahudi, Hıristiyan ve Mecusîlerden alınabileceği görüşünü ileri sürmüşlerse de, uygulamada Müslüman
yöneticiler, Budistler, Hindûlar, Putperest Berberîler gibi diğer gayr-i Müslimlerden de cizye almışlardır.
• Humus: Savaşta; düşman askerlerinden elde edilen
taşınabilir ganimetin devlet hakkı olarak alınan beşte birlik kısmını ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir.
Beytülmâlin Gelirleri
• Diğer Vergiler
Yukarıda sayılanlar dışında devlet arazilerinden ve emlâkinden elde edilen gelirler, mirasçı bırakmadan
ö lenler ile irtidat edenlerin malları da
beytülmâlin gelir kaynakları arasında
yer almaktaydı.
Beytülmâlin Giderleri
Beytülmâlde toplanan
• zekat gelirleri, Tevbe sûresinin 60. ayetinde
belirtilen sekiz yere (yoksullar, düşkünler, zekat toplayan memurlar, kalpleri kazanılacak kimseler, özgürlüğe muhtaç köleler, borçlular, yolda
kalmışlar ve Allah yolundaki her türlü çaba)
harcanmaktaydı. Dolayısıyla devlet başkanının bu
gelirleri başka bir yere yönlendirme yetkisi söz
konusu değildi. Yalnızca ihtiyaca göre belirtilen
sekiz yerden herhangi birine daha fazla ağırlık
verme hakkına sahip bulunmaktaydı.
Beytülmâlin Giderleri
• Fey adı altında toplanan cizye, haraç, ticaret malları vergisi gibi öteki vergilerin, devlet başkanının kamu yararı açısından gerekli gördüğü her yere harcanması mümkündü. Bu genel tespit çerçevesinde sözü edilen gelirlerin harcandığı
kalemleri şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
– Maaşlar: Gerek başkentte gerekse vilayetlerde vezirler, kâtipler, kadılar, komutanlar, valiler, değişik seviyelerdeki diğer memurların maaşları beytülmâlden karşılanmaktaydı.
– Ordunu giderleri.
Beytülmâlin Giderleri
– Bayındırlık, sağlık, sulama, eğitim için yapılan yatırımlar da beytülmâlin önemli sarf
kalemleri arasında yer almıştır. Bilhassa yeni şehirler kurulurken câmi, medrese, han,
çarşı, kayâsiriyye, kervansaray, hamam, yol, köprü, su kemeri, sulama kanalları, sur gibi temel yapılar.
– Zekat ve humus gelirlerinin dışında zaman zaman ihtiyaç sahiplerine beytülmâlden ilave yardımlar yapılmaktaydı.
Toprak
• İslâm dünyasındaki topraklar, statü itibariyle birbirinden farklı birkaç kategoriye ayrılmış bulunuyordu.
• Müslümanların mülkiyetindeki topraklar, öşür
vergisine tabi oldukları için
arâzî-yi öşriyye
(öşür arazileri) olarak adlandırılmaktaydı.• Gayr-i Müslimlerin işlettiği araziler ise genel olarak
arâzî-yi haraciyye
(haraç toprakları) olarak kabul edilmekteydi.• Bunlara ilave olarak
savâfî
(sahipleri belli olmayan),arâzî-yi mevât
(sahibi bulunmayan) vearâzî-yi
mevkûfe
(vakıf topraklar) de bulunmaktaydı.Toprak
• Osmanlılar döneminde toprakların çok büyük bir bölümü mülkiyeti beytülmâle ait olan mîrî arazilerden meydana gelmekteydi.
• Mevât, humus ve savâfî statüsündeki araziler, sahipleri varis bırakmadan öldükleri için beytülmâle kalan
araziler ve bir de özel mülk durumundaki arazilerin içinde olmayan maden yatakları, mülkiyeti devlette kalmak ve muayyen bir vergi karşılığında işletilmek üzere şahıslara devredilmiştir.
• Toprağın bu şekilde devrine
iktâ
denmektedir.• Toprak iktâlarına zamanla, askerî iktâlar, idarî iktâlar ve Osmanlı’daki tımar sistemi eklenmiştir.
Tarım
• Ortaçağ boyunca dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi İslâm coğrafyasında da esas itibariyle tarıma dayalı bir ekonomik yapı hakim bulunmaktaydı.
• Beytülmâlin en önemli gelir kaynaklarını toprakta yetişen ürünlerden alınan öşür ve harâç teşkil
ettiğinden toprağın işlenmesi, dolayısıyla da tarım, iktisadî hayatın geneli içinde ağırlığı olan bir
sektördü.
• İslâm medeniyetinde hem sulu tarımın
yaygınlaştırılmasına hem de bataklık, mera
veya metruk durumdaki arazilerin ıslah edilerek
tarıma kazandırılmasına büyük önem verildi.
Ticaret
• Kara ve deniz ticareti
• Ticaret teşvik edilmiş, yol güvenliği başta olmak üzere çeşitli önlemler geliştirilmiştir.
• Kervan güzergahları üzerine kervansaraylar yapılıyor.
• Ulusal ve uluslar arası ticaret. Alan geniş
• Bağdat’ta her şehir için bir Pazar yeri mevcut
• Çin-Ortadoğu ve Batı arasında kullanılan İpek Yolu’nun Müslümanların kontrolüne geçmesiyle, Bizans ve Sâsânîler arasında yaşanan siyasî ve askerî rekabet ortadan
kalkmıştır. Buna bağlı olarak yol üzerinde yer alan
şehirlerin ticarî hayatına belirli bir istikrar ve canlılık gelmiştir.
Ticaret
• Müslüman ve gayr-i Müslim tâcirler Endülüs’ten Ç in’e kadar ticarî faaliyetlerini eskiye nispetle daha güvenli bir ortamda yürütme imkanına
kavuşmuşlardır.
• Ticaret ilerlerken ödeme kolaylığı ve kredi
imkanı sağlayan bankerlik sistemi, çek ve havale ile ödeme yöntemleri gelişmiştir.
• Başlangıçta gayr-i Müslimlerin elinde olan ticarî
faaliyetlerde zamanla Müslümanlar söz sahibi
olmuşlardır.
Sanayi
• İslâm dünyasının en önemli avantajlarından biri, fetihler sonucu Mısır, Suriye, Mezopotamya, İran, Maveraünnehir gibi imalât sanâyinde belli bir alt yapıya ve tecrübeye sahip coğrafyaları içine almış olmasıydı.
• Her ne kadar fetihler esnasında buralarda sanayi alanında, önceki dönemlerin siyasî istikrarsızlıkları ve ağır vergiler nedeniyle bir duraklama hali mevcut idiyse de, Müslüman
fâtihlerin her iki hususta sağladıkları olumlu katkı sayesinde
sözü edilen sanayi merkezleri yeniden hareketlendi. Dokumacılık, ağaç işçiliği, camcılık, kağıt, ipek, ıtriyat, kuyumculuk, silah
yapımı, kiremit ve tuğla ocakları, halıcılık, kumaş sanayii, teknoloji, için araçlar, çadırcılık, perdecilik, çeşitli madenlerin işletmeciliği, temayüz eden alanlardı.
Ağırlık Ölçüsü Birimleri
• İslâm dünyasında en yaygın şekilde kullanılan ağırlık ölçüsü birimlerinden biri rıtıl idi.
• Bir rıtl, 16 ûkiyye, bir ûkiyye ise, Doğu’da 125 gr. Endülüs’te 31.48 gr çekmekteydi.
• Tartılan ticarî eşyanın cinsine göre kullanılan bazı rıtıllar da mevcuttu.
• Mesela bir kasap rıtlı (rıtıl cezzârî), 64 ûkiyye gelmekteydi.
• Daha büyük bir tartı âleti olan kıntâr ise 100 rıtıla tekabül etmekteydi.
• Bunun dörtte biri rub’ olarak adlandırılmaktaydı.
• Altın ve gümüş gibi değerli madenlerin, mücevheratın ve ilaçların tartımında miskâl (4,72 gr.), dirhem (3,148 gr.), kırat (0,212 gr.) ve habbe gibi birimler kullanılmaktaydı.