• Sonuç bulunamadı

ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ I. OYUN SEMPOZYUMU İ ĞL AT E Kİ N Ü Nİ. Sempozyumu 10 HAZİRAN 2021

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ I. OYUN SEMPOZYUMU İ ĞL AT E Kİ N Ü Nİ. Sempozyumu 10 HAZİRAN 2021"

Copied!
48
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OYUN YOKSUNLUĞU Sempozyumu

10 HAZİRAN 2021

(2)

MODERATÖR

DÜZENLEME KOMİTESİ

KONUŞMACILAR

Dr. Öğr. Üyesi Nihan Feyman Gök Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Özcan Özkan Doç. Dr. Nazan Kaytez Dr. Öğr. Üyesi Nihan Feyman Gök

Dr. Öğr. Üyesi Gonca Uludağ Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yeşim Kunter Oyun Uzmanı ve Fütürist

Tuncay Morkoç

MEB Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanı Doç. Dr. Mine Göl Güven

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Belma Tuğrul

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi

(3)

PROGRAM

Saat: 14:00-14:15

Prof. Dr. Özcan ÖZKAN Çankırı Karatekin Üniversitesi

Çankırı Karatekin Üniversitesi

Rektörü 15:55-16:15 Öncelikler ve Öneriler

(4)

Moderatör: Dr. Öğretim Üyesi Nihan Feyman Gök / Çocuk Gelişimi Bölümü Sayın rektörüm, sayın dekanım, değerli konuşmacılarımız, sevgili öğrenciler ve kıymetli misafirler Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi bölümü tarafından düzenlenen ‘Oyun Yoksunluğu’ sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz. Sempozyumumuzun açılış konuşmalarını yapmak üzere Çankırı Kara- tekin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin oyun dostu çocuk gelişimi bölümü başkanı sayın Doktor Öğretim Üyesi yazmıştım ama doçent olarak düzeltiyorum.

Doç. Dr. Nazan Kaytez’e sözü vermek istiyorum. Buyurun başkanım.

Nazan Kaytez: Çok teşekkür ederim. Sayın rektörüm, sayın dekanım, değerli öğretim üyeleri, sevgili öğrenciler ve kıymetli misafirler öncelikle hoş geldiniz. Bu- gün çok önemli bir sempozyum. Oyun yoksunluğu sempozyumu için bir aradayız.

Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi bölümü ola- rak mutluyuz, gururluyuz. Oyun, oyun öyle anlamlı bir kelime ki oyun öyle özel bir kelime ki senin ne kadar özel ve önemli bir kelime olduğunu içinde bulunduğumuz bu süreçte o kadar iyi anladık ki. Çocukluğumuz ve oyun desem eminim bir kısmınız tebessüm etti, bir kısmımız geçmişe giderek duygulandı. Peki oyun denilince ilk aklımıza gelen çocuk ve çocukluk yıllarımız mı olmalı? Oyun oynamak sadece çocukların işi mi? Yetişkinler oyun oynamaz mı? Oynarsa ne olur? Sevgili oyun, bu- gün seni ben anlatmayacağım. Seni bugün kıymetli hocalarımız ve değerli misafirle- rimiz anlatacak. Çok yoğun olmasına rağmen bizleri kırmayıp davetimizi kabul eden değerli bilgilerini paylaşmak için bugün burada bulunan başta sayın Prof. Dr. Belma Tuğrul hocamız, sayın Doç. Dr. Mine Göl Güven, sayın Dr. Öğr. Üyesi Gonca Uludağ, sayın Yeşim Kunter ve sayın Tuncay Morkoç ‘a çok teşekkür ediyoruz. Bir gün üni- versitemize sizleri de yüz yüze ağırlayabilmek dileğiyle tekrar hoş geldiniz diyorum.

Şimdiden emeğinize sağlık.

Nihan Feyman Gök: Teşekkür ediyoruz Nazan hocam. Ben hemen sözü dekanımız sayın Prof. Dr. Özcan Özkan’a bırakmak istiyorum.

Özcan Özkan: Çok teşekkürler. Sayın rektörüm, sayın öğretim üyeleri, sevgili öğrenciler, kıymetli misafirlerimiz sizleri bugün fakültemiz tarafından düzenlenen

‘Oyun Yoksunluğu’ sempozyumunda ağırlamaktan onur duyuyoruz. Bu duygu ve düşünce ile hepinizi saygı ile selamlıyorum. Tabi ki bende konuşmamı çok kısaca tutacağım için uzmanlarından ehline söz- leri vermek daha doğru. Bu anlamda oyun evet bir çocuğun gelecekteki hayallerini inşa etmenin en önemli aracı yani en sağlıklı bir şekilde gelişimini bireysel gelişimini tamamlayan

(5)

çok kıymetli bir araç bu yönden de sizler geleceğin çocuk gelişim uzmanları olarak sizler ülkemizin geleceğini oluşturacak gençleri yetiştireceksiniz. Bu anlamda da bu eğitim ve öğretim araçlarından bir tanesi de oyun olacaktır. Bu oyunun etkisiy- le çocuklar kendilerine yönelik olarak gelecekteki hayalleri daha sağlam özgüveni gelişmiş kendisini tanıyan sorgulayan bireysel gelişimini tam anlamıyla özgüven içerisinde geliştirmiş bireyler olacaklardır ve bu da bizim ülkemiz için dünyamız için kendi geleceğimiz için çok çok önemli. Bu duygu ve düşüncelerle emeği sem- pozyumun düzenlenmesinde katkı sunan değerli katılımcılar bölüm başkanımız, Nihan hocamıza teşekkür ediyorum. Siz değerli katılımcıları tekrar selamlıyorum.

Teşekkürler.

Nihan Feyman Gök: Biz teşekkür ederiz sayın dekanım, rektör hocamız buyrun sizin konuşmanızı dinleyelim.

Harun Çiftçi: Sayın dekanım sevgili öğretim üyeleri özellikle sempozyumumuza destek veren değerli hocalarım, değerli öğrencilerimiz hepinizi saygıyla, sevgiyle ve muhabbetle selamlıyorum. Tabi çocukluk denince ilk akla gelen oyun, herkesin ev- lerinde bununla ilgili bir malzememiz var. Geleceği inşa edecek neslimizin unsurları olan çocuklarımızla en doğru gittiğimizle tepemize inmeyecek durumlar oluşturan çocuklarımıza bunlar bizim için çok önemli bir kazanım. Yani sürekli söyleriz biz medeniyetimizi yeniden inşa edecek geleceğe yatırım yapacaksak nesil sermayemi- zi en iyi en etkili şekilde kullanmamız gerekiyor. Şu an hafızalarımızı yokladığımızda demin Nazan hocamın da ifade ettiği gibi oyun deyince hepimiz çocukluk döne- mine gitmişizdir. O çocukluk dönemindeki kazanımlarımız zihnimize gelmiş aynı zamanda bir moral ve motivasyon kaynağı olmuş ve tabi zaman değişiyor teknoloji şartlar değişiyor kültür dinamiklerimiz değişiyor bu nedenle de ne yazık ki bizim çocuklarımızın gelişme şartları ve ortamları da değişiyor. Ben oyunu biraz da kültür aktarımı organı vesilesi olarak görüyorum…

Harun Çiftçi: Ben oyunu biraz da kültür aktarım organı vesilesi olarak görüyo- rum aynı zamanda. Yani bizim kültürel özelliklerimizi oyunun içerisine serperek çocuklarımızın gönlünde ve zihninde ömür boyu unutamayacağı izler bırakacağı bir hususiyet olarak görüyorum. Bu nedenle nasıl bizim şu an gıdalara vitaminlere ihtiyaçlarımız varsa da çocuklarımızın da muhakkak oyuna ihtiyacı vardır. Geleceğin neslini yetiştirecek özellikle çocuk gelişimi bölü-

mü öğrencilerine ve geleceğin öğretmenlerine bu konuda oldukça gayret göstereceğini, fedakârane bir şekilde plan ve program or- taya koyacağından eminim. Bu nedenle bugün çocukların yaşadığı en önemli sorunu konuşmak üzere çok değerli konuşmacılar bu

(6)

platform da bir araya gelmiş ve davetimizi kabul etmişlerdir. Yine aynı şekilde bunlara bir kez daha teşekkür ediyorum. Özellikle oyunun avantajlarına kısaca değindikten sonra bunun yoksunluk kavramının gündeme gelmesi konusunda da yine üniversi- temizin sağlık bilimleri fakültemizin çocuk gelişimi bölümünün üstlendiği bu öncü rolün bundan sonra alanda yapılacak bilimsel çalışmalara iletilecek politikalara da yön vermesini ve katkı sağlamasını diliyorum. Hepinizi sevgi ve saygılarımla tekrar selamlıyorum.

Nihan Feyman Gök: Çok teşekkür ediyoruz Rektör hocamıza açılış konuşmamızı yaptığı için. Son 50 yılda yapılan araştırmalar oyun oynamanın azalmasının ya da ortadan kalkmasının toplumsal refah için nesiller boyu sürebilecek bir tehdide ne- den olduğunu ortaya koymaktadır. Son yıllarda en başta güvenlik endişesi ile oyun yoksunluğunun artması pandemi ile birlikte daha da belirgin hale gelmiştir. Burada dikkat çekilen şey özellikle dikkat çekilen şey çocukların başlattığı serbest oyun oy- nama davranışının azalmasıdır. Sürekli oyun yoksunluğu beyin gelişimini bozulması sosyal duygusal beceri eksikliği depresyon ve saldırganlık ile ilişkilidir. Bugün bura- da oyun yoksunluğu konusunda konuşarak belki de bir halk sağlığı krizini önlemeye ve ebeveynleri öğretmenleri ve politikaları uyarmaya yarabilir bugünkü konuşmalar.

Dolayısıyla çok çok teşekkür ediyorum tüm katılımcılara ve konuşmalara geçmeden önce çocuk gelişimi bölümü öğrencilerimizin amatör bir ruhla ama profesyonel bir amaçla sizler için hazırlamış olduğu videoyu izlemeye davet ediyorum.

Video:

Sanat oyunu oynuyorum öyleyse varım Doğa ile oyun oynuyorum öyleyse varım

Doğal materyaller ile oynuyorum öyleyse varım Fiziksel oyun oynuyorsam o halde varım

Duyu oyunu oynuyorum öyleyse varım Kurallı oyun oynuyorum öyleyse varım Açık havada oynuyorum öyleyse varım İşlevsel oyun oynuyorum öyleyse varım Sosyal oyun oynuyorum öyleyse varım Popüler oyun ve oyuncaklar ile oynuyorum öyleyse varım

(7)

Dijital oyun oynuyorum öyleyse varım Matematik oyun oynuyorum öyleyse varım İtiş kakış oyunu oynuyorum öyleyse varım

Nihan Feyman Gök: Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Sayın Gonca Uludağ bugün bizlerle birlikte olacak. Oyun Uzmanı ve Fütürist Yeşim Kunter bizimle burada bizimle olacak. Millî Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanı Sayın Tuncay Morkoç bizimle ola- cak. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mine Göl Güven bizimle olacak. İstanbul Aydın Üniversitesi. Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Belma Tuğrul bizimle birlikte olacak. Ben hemen sözü Gonca hocamıza vereceğim, kısaca özgeçmişini size aktarmak istiyorum.

Doktor Öğretim Üyesi Gonca Uludağ lisans eğitimini 2010 yılında Mersin Üni- versitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi programında derece ile tamamladı.

2009-2010 Mili Eğitim Bakanlığında okul öncesi öğretmeni olarak, 2010-2018 yılları arasında Giresun Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Araştırma Görevlisi olarak çalıştı Hacettepe Üniversitesi’nde okul öncesi eğitimi alanında doktora eğitimini bilişim hukuku alanında ise tezsiz yüksek lisans eğitimini tamamladı. Erken çocuk- lukta fen eğitimi, erken çocuklukta matematik eğitimi ve erken okuryazarlık eğitimi kitaplarının editörlüğünü yaptı birçok bilimsel araştırmada ve çeşitli projelerde görev aldı. Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi olan Uludağ 2019 yılından bu yana Ankara’da bulunan Millî Eğitim Bakanlığına bağlı iki bağımsız ana- okulunun akademik danışmanlığını yürütmekte şu an Ankara’da Yükseköğretim Ka- lite Kurulu’nda uzman olarak görev yapmakta ve Yükseköğretimde Kalite Güvencesi çalışmalarında yer almaktadır. Gonca Uludağ bugün bizlerle kavram olarak oyun yoksunluğu başlıklı sunumunu paylaşılacak bu kavramın terminolojik olarak bilin- mesi de çok önemli bir katkısı olacağına inanıyorum.

Gonca Uludağ: Sayın rektörüm sayın dekanım değerli hocalarımız ve tabii ki çok kıymetli oyun dostları herkese merhaba demek istiyorum çok güzel bir başlangıç oldu Nazan hocam çok coşkulu bir şekilde oyunu selamladı. Ben de buradan tüm oyun dostlarını selamlamak istiyorum ve bu güzel organizasyon için üniversitemi- ze çok teşekkür etmek istiyorum. Aslında ilk olarak bu fikir ve bu çalışma Nihan hocam ile birlikte oyun yoksunluğu acaba nelere neden oluyor ? diye başlattığımız bir karşılıklı görüş alışverişinin sonucunda bir bilimsel araştırmaya doğru giden yolculuğumuzda ortaya çıkan bir ürünümüzün, kısa bir parçasını paylaşmak üzere bugün sizlerle birlikte olmak istedim. Burada olduğunuz için de tekrar teşekkür edi- yorum.

(8)

Gonca Uludağ: Bizler için, tüm insanlar için ve tabi ki özelinde çocuklar için oyu- nun ne kadar kıymetli olduğuna aslında hocalarım da değindiler açılışta. Aslında hepimiz biliyoruz ki buradaki herkesin öznesi çocuk, ortak paydamız çocuk ve eminim çocuklarla bir araya geliyorsunuz ya da çalışıyorsunuz doğrudan. Bilimsel araştırmalarımız bize şu sonucu veriyor: Bebekler ve çocuklar aslında oyun yoluyla hem kendilerini tanıyorlar hem dünyayı tanıyorlar hem de diğer insanlarla etkileşim halinde bir süreci gerçekleştiriyorlar ama biz görüyoruz ki oyunlar yaşa göre, kültü- re göre, bağlama göre, değişken olabiliyor. Aynı şey oyunun tanımı için de geçerli aslında. Birden fazla oyun tanımı olabilir bu aramızdaki 160-170 kişiye tek tek sor- sak herkesin farklı bir oyun tanımı vardır. Bu da oyunun aslında zenginliği ile ilgilidir diye ben hep bunu yorumluyorum. Burada çok sevdiğimiz bir tanım var gül tanımı:

Gülü nasıl tanımlarsınız? Güzel kokar, evet bu gülü tanımlamak için bir cümle ola- bilir ama tek başına yeterli midir? Değildir. Oyunda aslında tıpkı bunun gibi oyunu birçok şekilde ifade edebiliriz ama tek bir tanım üzerinde gitmek gerçekten çok, çok çok zor ama şunu hepimiz biliyoruz ki oyun olmazsa, çocuklarımız için olmaz.

Platon’un yine çok sevdiğimiz bir sözü vardır, sizler de bilirsiniz “Bir insanla bir saat oyun oynayarak, onun hakkında, bir yıl konuşacağınızdan daha çok şey öğrenebilirsiniz, daha çok şey keşfedebilirsiniz onun hakkında” diyor. Bu aslında oyu- nun ne kadar ayna özelliği gösterdiğinin de bir göstergesi diyebiliriz. Çocuklar hem kendi dünyaları hem de başkalarının dünyalarını oyun yoluyla, bir mercekmişçesine gözlemleyebiliyorlar ve bununla ilgili kendi dünyalarının, kendi varlıklarının, varoluşlarının sonuçlarına ulaşıyorlar diyebiliriz. Oyun aslında özünde çocuğun iyi olma halini sağlamak üzere var olan ve olması gereken bir süreç, bir yapıdır diyebi- liriz. Hepimiz biliyoruz ki, aramızda eğitimci öğretmenlerimiz de vardır, hocalarımız da vardır. Oyunu biz hem bir öğrenme süreci hem de bir öğretim, öğrenme aracı olarak kullanabiliyoruz. Aslında oyunun bir yöntem olduğunu, bir araç olduğunu aynı zamanda kendi başına da bir öğrenme sürecinin var oluşunun gerçeği olduğunu bel- ki unutmamak gerekiyor. Nihan hocamız söyledi, evet son yıllarda özellikle yapılan

(9)

araştırmalar ve hazırlanan raporlar, çocuklar tarafından başlatılan serbest oyunun ciddi oranda azaldığını ve çocukların bundan çok uzaklaştığını bir şekilde uzak kaldığını göstermekte. Aslında tam olarak oyun yoksunluğu da oyuna ilişkin tehlike de buradan kaynaklanıyor diyebiliriz.

Dedik ki oyunun birçok yararı var, literatürde de bilirsiniz, etrafımızda canlı canlı da görüyoruz oyunun çocuklar için ne kadar kıymetli olduğunu. Sevgili Belma hocamı takip edenler ve ondan ders alma, ders alabilecek kadar şanslı olan arkadaşlarım bilirler ki oyun evet çok kıymetli, o da hep üzerine basa basa söyler, birazdan da aktaracaktır. Birçok yararı var bunu tabi ki burada kısıtlı süre içerisinde ifade etme- miz çok mümkün değil ama ben kısaca onları birkaç başlık altında sizlerle paylaşmak istedim. Davranışsal açıdan, duygusal açıdan, sosyal açıdan, fiziksel açıdan, çocuk açısından oyunun çok kıymetli olduğunu evet biliyoruz. Biliyoruz ki oyun çocuğun kendini ifade etme yolu, duygularını ifade etme yolu, eğlenceli ve aynı zamanda çocuğun özgüvenini geliştiren bir süreç. Bulunduğu ortama uyum yeteneğini artıran, üzüntüsünü aktarabileceği bir araç, stresini, gerginliğini, yorgunluğunu atabileceği bir süreç. Yine sosyal açıdan baktığımızda empati becerisi, ki günümüzün bence en önemli becerilerinden bir tanesi, bunu artırmaya yönelik faydalarından bahse- debiliriz. Yine oyun yapısı itibariyle dışlamayı değil aslında beraber iş birliği içe- risinde bir iletişim kurarak süreci yönlendirmeyi gerektiriyor. Bununla birlikte yine ilgiyi artırması, dikkati artırması, sözel olmayan becerileri geliştirmesinin de oyunun çocuk açısından faydaları olarak sıralayabiliyoruz. Tabi bir de bunun fiziksel açıdan olan boyutu var, belki günümüzde azalmasının en çok azaldığı yönlerden birisi diye- biliriz dijitalleşmeyle birlikte. Biliyoruz ki, oyun oynayan çocuklar çok daha aktifler, çok daha hareketliler, ince ve kaba motor becerilerini bu süreç geliştiriyor. Yarattığı pozitif duygularla beraber bağışıklık sistemi çok güçlü oluyor, hareket etme sıklığı artıyor, denge, koordinasyon, esneklik gibi beceriler oyunun çocuk açısından fiziksel yararlarıdır diyebiliriz. Tabi ki bunların dışında birçok yarar sayabiliriz, eminim sizin de şu an zihninizde birçok “şu da var aslında” dediğiniz çok şey olduğunu biliyorum.

Dolayısıyla aslında oyun bu kadar önemliyken “Neden oyun yoksunluğuna doğru gidiyoruz?” sorusunu tartışmak belki bugün bu oturumun ya da bu etkinliğin temel amacını oluşturuyor.

Artık günümüzde günlük yaşam içerisinde oyuna ayrılan süre ciddi ölçü- de azalıyor, ama buradaki bahsettiğimiz oyun Nihan hocamın da değindiği gibi çocukların başlattığı serbest oyunlar, hareketli oyunlar. Tabi ki dijitalleşme ile birlikte dijital oyunlar çok ağırlıkta artık ama bunun dışında da aile yapılarındaki değişiklikler var, daha aceleci bir yaşam tarzımız var, hepimiz için geçerli bu, aka- demik beceriyi, öğrenmeyi çok daha ön plana alıyoruz. Dolayısıyla bunlara artan

(10)

ilgi, bizim bildiğimiz, bizim tanımladığımız o serbest oyun dediğimiz kavramdan çocukları ister istemez uzaklaştırıyor.

Tam bu noktada oyun yoksunluğu kavramına dikkat çekmek istedik. Bu kavram aslında ilk olarak ünlü bir oyun araştırmacısı, psikiyatrist ve Ulusal Oyun Enstitüsü Kurucusu olan Brown tarafından ortaya atılan bir kavram. Şu şekilde tanımlamış oyun yoksunluğunu: Bizi insan yapan şeylerin kaybı. Bu aslında tek başına bile çok yeterli bir tanım olarak düşünülebilir oyun yoksunluğu anlamında. Burada yapmış olduğumuz bir çalışmada Nihan Hocam, Belma Hocam ve ben oyun yoksunluğunu şu şekilde tanımlamaya çalıştık. “Çocukların kendilerinden kaynaklanmayan çevresel yoksunluklar nedeniyle serbest oyun oynama deneyimlerinden ve oyun haklarından mahrum kalması”. Evet oyun bir hak mı biliyoruz hepimiz bunu. Çocuk haklarında da yer alıyor. Çocuğun oyun hakkının var olması. Ama bu haktan mahrum olmak önemli bir hak kaybı olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Çoğunlukla çocuktan kaynaklan- mayan sorunlar buna sebep olabiliyor. Yine bir başka tanım olarak ifade edecek olursak: “Çocukların yaşam boyu ruhsal, zihinsel ve fiziksel yönden sağlıklı bir birey olmasını istiyorsak ve bundan oyun gereksinimleri zamanında karşılanamıyorsa ye- terince bununla karşı karşıya kalmak durumu yani bu bir ihmal durumu yine oyun yoksunluğu olarak tanımlanabilir. Literatüre baktığımızda oyun yoksunluğunu çok yoğun şekilde tanımlandığını görmüyoruz. Yani oyunun ne kadar çok tanımı varsa oyun yoksunluğunun da o kadar aslında kısır döngüde bir tanımı var. Belki Sayın Rektörüm de söyledi bugün oyun yoksunluğu ile ilgili farkındalığımızın zirveye çıkması ve bununla ilgili atılacak adımlar bir milat şeklinde ülkemiz çocukları ve daha sonrasında dünya çocukları için bir fırsat olabilir diye ifade etmek isterim.

Şimdi dedik ki oyun var evet yararları var evet. Artan oyun yoksunluğu süre- ci var. Peki buna neden olan dezavantajlar neler diye baktığımızda yapılan birçok çalışma aslında oyunla ilgili birçok çalışma sonuçları itibariyle oyun yoksunluğunun nedenlerini de ortaya koymuş. Oyun ortamlarının yeter-

siz ve güvensiz oluşu. Hocam da çalıştı söylemişti. Yine eğitim sistemi içinde özellikle okulların akademik başarıyı üstünlük olarak görüyor ve yapılandırılmış etkinliklere çok fazla ağırlık veriliyor. Bu yine nedenler- den bir tanesi. Gelişim öğrenme ve oyun arasındaki bağlamı çok fazla anlatamamak ya da çok fazla anlaşılmaması ve bununla beraber oyunun yeterli ilgiyi görmemesi önemsenmemesi bu nedenlerden bir tanesi olarak ifade edilebilir. Yine savaşlar, depremler ya da doğal ihtiyaçlar ve içinde bulunduğumuz pandemi dönemi, salgın hastalıklar ve kronik hastalıklar gibi bazı olumsuz yaşam koşulları da bu noktada çocukların oyundan mahrum kalmalarına neden

(11)

olabilecek nedenler arasında sayılabilir.

Buradan hemen bir parantez açmak istiyorum. Pandemiyle birlikte evet çocuklar dışarıya çıkamadılar belki daha kısıtlı alanda oyunlar oynadılar ama hep de şunu ku- laktan dolma duyduk velilerle ya da ailelerle ya da çocuklarla görüştüğümüzde evet artık çocuğumuzla daha çok zaman geçirdik diyen aileler oldu. Bununla ilgili yapılan artık somut çalışmalar da var. Evet pandemi çocukları dışarıdaki oyundan, açık ha- vadan ya da daha hareketli oyunlardan mahrum bıraksa da ebeveynler çocuklarıyla evde daha fazla vakit geçirip daha fazla oyun oynadıklarını da söylüyorlar.

Dolayısıyla bunu her iki taraftan hem olumlu hem olumsuz açıdan değerlendirmekte de fayda olabilir. Yine az önce de söylemiştim. Dijital artık hayatımızın bir parçası.

Çocukları bundan uzak tutmak nerdeyse imkansız. Uzak tutmalı mıyız o da başka bir tartışmanın konusu olabilir. Ama şunu biliyoruz ki dijital oyunlar çocuklarımızı hare- ketsiz bırakıyor. O serbest oyun dediğimiz oyundan uzaklaştırıyor ve dijitaller artık bu tür serbest oyununun gölgede kalmasına neden oluyor. Tabi bir de yetişkinlerin oyuna yönelik olumsuz algıları var. Bu da çok büyük bir engel çocuklar açısından.

Tüm bu dezavantajlar aslında bizi oyun yoksunluğuna sürüklüyor diyebiliriz.

Farelerle yapılan oyun çalışmaları şunun da mesajını verir: “Evet çocuklar için de bu böyle, bu da bir ihtiyaç. Dolayısıyla oyunun ihtiyaç olduğu, bir hak olduğu, bir gereklilik, bir gelişim süreci olduğunu unutmamak bu noktada bizim için önem-

lidir. Oyun olmazsa ne olur? Baktığımızda bunları, kısa vadeli, uzun vadeli so- nuçlar olarak ele alabiliriz bir de çocukluktaki oyun yoksunluğunun yetişkinliğe

yansıdığı durumlar var.

Kısa vadeli sonuçlar evet hepimizin tahmin edebildiği şeyler aslında.

Çocukların saldırgan olmaları, obezitede artış meydana gelmesi, şiddet içe- ren suçlara karşı bir eğilim ve artış, fiziksel gelişimde fare deneyinde olduğu gibi beyin gelişimindeki gerileme durumları, olumsuz durumlar, problem çö-

zememe, iletişim kuramama, sosyal becerilerin azalması gibi kısa vadeli sonuçları oyun yoksunluğu durumunda görebiliyoruz.

Uzun vadeli sonuçlara baktığımızda; depresyon, toplumdan uzaklaşma isteği, değişime ayak uyduramamak, bağımlılığa daha eğilimli olmak ki bu bağlılığın içinde birçok şeyi sayabilirsiniz. Öz kontrolden uzak olmak daha stresli olmak ve stres durumlarla başa çıkmakta zorluk yaşamak gibi birçok sonuç aslında oyun yoksunluğunun ne kadar büyük tahri-

batlara neden olabileceğinin göstergeleri arasındadır.

(12)

karşı daha az istekli ve hevesli, daha karamsar bir bakış açısı var dünyaya karşı, olay- lara, insanlara karşı. Hayal gücüyle birlikte daha az kendini toplumdan soyutlanmış daha sıkışmış hissedebiliyor ve hayal dünyasını bu anlamda çok güçlü tutamıyor.

Yine aşırı alkol bağımlılığı ve aşırı egzersiz düşkünlüğü gibi durumlar bunun içeri- sinde sayılabilir. Ve hep “Ben hayatın kurbanı oldum” dediğimiz hissi yaşama his- si aslında. Tüm bunlar bir arada ya da tek tek düşünüldüğünde oyunun çocuğun hayatında ne kadar kıymetli olduğunu ve oyun olmadığında aslında ne kadar büyük bir tehlikenin bizleri beklediğini gösteriyor diyebiliriz.

48-60 aylık çocuklarla anaokulundaki oyuna ilişkin bir araştırma yaptık ve oyu- nun yoksunluğunu ortaya koymaya çalıştık. Aslında çalışmamız çok ilginç sonuçlar da verdi diyebiliriz. Bir kısmından hızlıca bahsetmek gerekirse, çocuklar anaoku- lunda oyun oynamaları gerektiğini düşünüyorlar ama bunun engellenebileceğini de düşünüyorlar. Bunu yapan kişinin de öğretmen olduğunu düşünüyorlar. Şimdi burada aslında çok çelişkili bir durum var. Bizler anaokulu öğretmenleri oyunun yolunu açan onu destekleyen kişiler olmamız gerekiyor ama burada çocukların bize bu dönütlerini yorumladık oyun yoksunluğu açısından. Yine çocuklar okulda oyunun yasaklanabileceğini düşünüyorlar. Bazı çocuklar yasaklanması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü çocukların büyük bir çoğunluğu şunu söylediler: “Evet, okulda oyuna az süre ayrılmalı, çünkü fazla oyun oynarsak biz hiçbir şey öğrenemeyiz”

bu bizim için gerçekten hiç beklenen bir sonuç değildi. Çünkü çocuklar oyunu bir kenara bırakıp daha yapılandırılmış etkinliklerle onların ders ya da etkinlik ya da faaliyet dedikleri süreçlere yönelerek bir şey öğrenmeleri gerektiğini ve ilkokula hazırlanmaları gerektiğini düşünüyorlar. Tüm bunlar aslında çocukların oyunu nasıl algıladığı ya da bizim algımızın dışında onların gözüyle nasıl algılandığını ortaya koyan bazı sonuçlardı. Çalışmanın birçok bulgusu var dolayısıyla sadece birkaçını toparlamak istedim. Burada tek söylemek istediğimiz şu “Çocuklarımızı oyundan mahrum bırakmayalım ama bir şekilde kalıyorlar mı? Evet. Nedenlerini, nelerin buna neden olduğunu az önce ifade ettim. Dediğim gibi de birçok neden var. Bu neden- leri bizler nasıl ortadan kaldırabiliriz? Bizler neler yapabiliriz? Bu konuda hepimiz üzerimize düşeni yapacağımıza inanıyorum. Ben kendi adıma da bunu söylüyorum.

Çocuklarımız için oyun dolu günler diliyorum.

Nihan Feyman Gök: Konuşmanızdan aldığımız bilgilere göre aslında yetişkinlikte karşımıza çıkan ve olumsuz birtakım davranışlar sergileyen insanlara biz aslında şöyle sormalıyız “Çocukken oyun oynadın mı?” ya da “Oynamadın mı?” o yüzden mi böyle diye. Toplumda gördüğümüz tüm düzen bozukluklarının altında hatta kadın cinayetlerine kadar sürecin bu şekilde incelenebileceğini düşünüyorum. Uzun boy- lamsal çalışmalarda belki yapılabilir. Teşekkürler diliyorum. Şimdi Londra’ya gidiyo-

(13)

ruz ve Yeşim Kunter’e sözü vereceğiz. Yeşim Kunter, insan davranışlarını anlayarak yeni deneyimler yaratmak üzerine bağımsız danışman olarak çalışmaktadır. Daha önce New York‘ta Hasbro, Lego Group ve Toys R Us için çalıştı. Hasbro‘da çocuklar ve yetişkinler için yeni oyun deneyimleri ortaya çıkarmak üzerine tutkuyla çalışan in- ovasyon ekibinin bir parçasıydı. Oyun kavramının yaratıcı düşünce ile olan ilişkisini vurgulamak amacıyla dünya çapında tasarımcılık, danışmanlık uygulamaları, semi- nerler, atölyeler ve liderlik çalışmaları yapmaktadır. Geleceği aydınlatma tutkusu ne- deniyle “Oyun Gelecekçisi” olarak takdim edebileceğimiz Yeşim Kunter uzun süredir Londra’da yaşamını sürdürmektedir. Bugün bizlere Oyunun Özgürleştirici Gücünü anlatacak.

(14)

Yeşim Kunter: Ben size daha çok sektördeki durumu anlatmak istiyorum ve sekt- örde neler oluyor yani sırf oyuncak sektörü değil tabi aynı zamanda çocuklarla ilgili durumdan. Bir de özellikle bu pandemi döneminde hani İngiltere’deki yaşam şeklini de biraz göstermek istiyorum. Çünkü bu dönemde aslında çok fazlasıyla biz dışardaydık.

Hani olayların tamamen zıddına. Türkiye’deki durumu biliyorum. Tamamen diğer ta- raftan parkların olması ve bu tür ortamların olmasının ne kadar önemli olduğunu gerçekten birebir yaşadım yani. Ama ilk önce konuşmama kendi çocukluğumdan bahsederek başlayacağım. Ben İzmir’de büyüdüm. Dolayısıyla deniz kenarında büyümenin olağanüstü keyfini yaşadım. Ama aynı zamanda o özgürleştirme gücünü de görme şansım oldu. Yani oyunla birlikte tamamen istediğimiz gibi istediğimizi yaparaktan geçirdiğimiz zamanının değerinin farkındayım. Çünkü şu andaki kendi yaratıcılık üzerine özellikle yaptığım konuşmalardaki etkisini görebiliyorum.

Bu aynı zamanda Brueghel’e de baktığımız zaman Brueghel’in bu resmine baktığımızda, her defasında her konuşmamda bunu paylaşmam lazım. Çünkü bu- rada gerçekten çok farklı oyun türlerini görüyoruz. Yani serbest oyun var işte, hani kurallı oyun var, ondan sonra fiziksel oyun var. Hani birçok oyun var. Ama bu oyunun özgür bir şekilde yaşanması ve bunun ifade edilebilmesinin çok büyük bir önemi var.

Çünkü burada kültürleri oluşturmaya başlıyorsunuz, birbirini tanımaya başlıyorsun ve ilişki kurmaya başlıyorsun yani her şeyden önce mekânsal bir ilişki içerisinde- sin. Ondan sonra kişilerle olan ilişki tabi bunların hepsinin en önemli değeri de kendini aslında öğreniyorsun eninde sonunda. Dolayısıyla şu fotoğrafı gördükten sonra yani “play deprivation” ya da oyun yoksunluğunu düşündüğümüzde bu ka- reyi hiç görmeyeceğiz demek anlamına geliyor. Yani hiçbir şekilde hiçbir tanesini yapmayacaksınız anlamına geliyor. Ve bunu düşündükçe o yüzden şey gibi geliyor bana, zincirlere vurulmuş gibisiniz aslında. Kendi içinize tamamen kapatılmış ve hareket edemiyor durumuna gelmek. Bunun bir çocuğa yapıldığını düşünmek hele ki en erken yaşta yapıldığını düşünmek tam bir katliam aslında bir nevi. Yani gerçek- ten bu insanların kendilerini keşfetmesini engellemeye başlıyoruz.

Yani bu fotoğrafta da çocukların birlikte oynadıkları, özgürce kendi kurallarını oluşturdukları, kendi içleri arasındaki davranış biçimlerini uyguladıkları bir or- tam. Bu çok eski bir kare aslında. Sanırım

Amerika’da olan karelerden bir tanesi.

Yani normal bir bilye oyunu oynuyorlar gerçi. Ama tahmin edebiliyorum aralarındaki konuşmaları. Ken- di aralarında yaptıkları aslında bunu bu şekilde oynayacağız,

(15)

değiştirebiliriz. Hani herkesin arasındaki ilişkiyi öğrenmeye başlıyorlar ve kendi yer- lerini de görmeye başlıyorlar bu ortam içerisinde. O yüzden bence çok değerli. Ve gerçekten şu anda benim en çok üzüldüğüm şeylerden bir tanesi sokak kültürünün olmaması artık. Yani sokakta çocuk görmüyoruz. Sokaklarda seksek oynayan ço- cuklar ya da hani koşuşturan çocuklar hani dikkat edilmesi gereken çok şey var.

Burada tabi çok ciddi bir olay da var. Yani özellikle “gen x”, “gen z” ve aynı zamanda

“digital children” dediğimiz bu alfa dönemine baktığımız zaman, bunların ailelerin yetiştirme tarzı ve korkuları aslında artık o çocukların özgür olmasını ne yazık ki engelliyor. Dışarıda ağaca çıkan çocuk gördüğünüz zaman şoka giriyorsunuz. Ger- çekten bunu yapabiliyor mu diye. Çünkü en büyük korku ne? Yere düşecek, sonra bir tarafını kıracak ve nasıl. Yani çocuklar ile iletişimimiz yükseldikçe ve çok fazla bilgi kirliliği de var bence sosyal ortamda, dijital ortamda. Bu süre içerisinde korku düzeyi de inanılmaz derecede yükselmeye başlıyor haliyle. Ve dolayısıyla bu ortamları gör- müyoruz. Yani o kirlenmiş üstü başı felaket içinde olan çocukları yaşamıyoruz artık ne yazık ki. Ve bunu aynı zamanda bir tek insanlar için değil bunu hayvanlar alemin- de ve bütün canlılar da görme şansımız var. Ben bu hikâyeyi belki duymuşsunuzdur ama ben bu hikâyeye bayılıyorum. Burada bir kutup ayısıyla “husky” var. “Huskyler”

zincirlenmiş, kutup ayısı gelip saldıracak. Ondan sonra tam saldırmak üzereyken

“Husky” kuyruğunu sallıyor böyle bi hadi oyun oynayalım şeklinde bir ifade ver- iyor. Ve bir anda hayatını kurtarıyor. Yani tam savaş haline gelecekken olay baya kötüleşecekken beyaz ayı şey diyor tamam ben oynamaya başlayacağım. Yani ben- ce burada çok öğrenilecek bir nokta var : Oyunun gücü, oyunun hatta büyüsü diyebi- lirim. Yani oradaki birbirimizle olan iletişimimiz. Oradaki birbirimize olan verdiğimiz güvenli ortam. Aslında iki tarafında birbirinden öğrenebileceği bir şeyin olması ve bu iletişime girmek aslında tamamen bu oyunsallığın gücü. Bu aynı zamanda çocuklar için de geçerli. Yani burada gördüğünüz bu çocuk, ben bunu defalarca görüyorum yani kendi yeğenimde de birazdan göstereceğim bir tane fotoğrafını. Çocuklar oyun- caklarla -tamam oyuncak sektörü ayrı bir konu ama- o oyuncakların hepsinde farklı bir kendi farkındalıklarını buluyorlar. Yani onlara bu izini verdiğimiz zaman. O iste- dikleri gibi oynayabilme, o serbest oyunu verebildiğimiz zaman aslında bambaşka bir dünyanın içine girme şansı veriyoruz ve kendisini tanımlama şansını, kendisini te- krardan bulabilme şansını veriyoruz. Yani bence bu olağanüstü. Yani burada korsan bu çocuk kim bilir ne gibi hayaller yapıyor, kim bilir neler tamamen hikayeleştiriyor ve bu hikayeleştirme içerisinde aslında çok ciddi kazanımlar oluşmaya başlıyor.

Ve oyunsallığın ve o oyunsal objelerin daha da çoğaldığını görmeye başladık çün- kü gerçekten bir yeren etkileşmemiz gerekiyor. Ve bu gördükleriniz baya yetişkinler için yapılmış oyuncaklar ve burada inanılmaz derecede yükselme oldu. Pandemi döneminde insanların eve bağlı kalmasından dolayı ve ofislere gidememesinden

(16)

dolayı bir şekilde bunu açığa çıkarma bunu gösterme ihtiyacı duydu ve çok ciddi bir şekilde satışlar artmaya başladı. Yani yüzde 20 ile yüzde 30 bir artış var yetişkinlere yapılmış oyuncaklar üzerinde. Bu birkaç tanesi Lego ve Madonna’nın, özellikle Lego.

Bunların hepsi çok ilginç bir gelişim. Bunun dışında oyunun en önemli özelliklerin- den bir tanesi tabi ki de duygularımızı yaşayabilmek, yani o duyguları yüksek ede- bilmek. Bunlardan dolayı en son çok ilginç çocuklar için olan Monster meditation gibi. Bunlar çok ilginç çok tatlı yapılmış. Eğer seyretmediyseniz videolarına mutla- ka bakın. Bakmanızı tavsiye ederim. Yani burada şeyi görüyorsunuz o durağanlığın içinde aslında duyularımızı kullanmayı görüyorsunuz. Yani daha iyi nasıl anlayabili- rim, nasıl bir şekilde iletişimi sağlayabilirim ve bunun bir şekilde önemli şeylerinden bir tanesi o yansımayı yapabilmek. Son zamanlarda aslında benim de birlikte çalıştığım bir kart oyunu var. Book beasties diye. Bu kart oyununu şöyle anlat- mak istiyorum bence önemli yine duyguları anlatmak açısından çocukların kendi zor anlarında kendini tanımlayıp onlarla baş edebilmeyi sağlayan bir kart oyunu ve bu tür oyunların çoğaldığını görmeye başladık gerçekten. Özellikle son bir sene- dir. Yine pandeminin hem kötü hem iyi yönlerinden bir tanesi farkındalığın artmış olması ve aslında bunlarla oynayarak bir taraftan bir şekilde olay daha felakete gel- meden kendini bir şekilde tanımlayabilme şansı ve kendini öğrenebilme şansını ve- ren oyunların çoğaldığını görüyoruz. Aynı zamanda tabii ki tamamen basit ellerimiz- le duygularımızı gösterebildiğimiz en serbest oyunun oluşabilmesi, hiçbir kuralın olmaması ve kuralın yaşamadan oyunlar. Ve slime eminim ki her yerde satılıyor fakat kinetiks ve bunun gibileri inanılmaz derecede satışları çok büyüdü yani bu aynı zamanda şunu da gösteriyor bunun eksikliğini yaşıyoruz demek ki. Bunun çok ciddi eksikliğini yaşıyoruz ki buna bir taraftan trend oluşturuyoruz.

Bütün bunların çok fazla olarak hem form olarak hem doku olaraktan hisse- debilmemizi sağlamaları ve bu diğer oyunları da görüyoruz. Bu dikkat eksikliği dediğimiz diğer durumların da çoğalmasının bir başka nedeni de çocukları oturtuy- orsun 3 yaşındaki bir çocuğa hareket etme diyorsan haliyle bir tarafının oynaması gerekiyor. Dolayısıyla bunların da çok fazla çoğaldığını görüyoruz. Ve bu bir tek çocuklar için değil biz bunu yetişkinlerde de görmeye başladık gerçekten mesela Play-Doh’un daha çok yetişkinler için yapılmış olan kutuları var, koklayaraktan, ofis- te sadece hiç kımıldamadan oturduklarını düşünürseniz hepimiz için de geçerli bir şeyle oynamak istiyorsunuz. Bir yerle etkileşim, hareket halinde olabilme ihtiyacı var dolayısıyla bu play-doh ben almadım ama almayı düşünüyorum. Bir de Inclusi- vity oyun yoksunluğunda kendini ifade edememek diyebiliriz. Kendini her konuda kendini ifade edebilmek çok önemli ve Inclusivity’lerden bir tanesi tabi ki eminim ki görmüşsünüzdür Mattel in farklı Barbie serisi işte biraz daha farklı bir vücudu olan işte belli bazı şeylerin bu tür çocukların kendine ait hissedecekleri oyuncakların

(17)

da fazlasıyla görmeye başladık. Bunun dışında bir tek sağlık ile ile ilgili değil bu aralar özellikle İngiltere ve Amerika da konuşulan konulardan bir tanesi hangi tür identity’ye aitsin bu identity’nin kız ya da erkek olarak değil kendini farklı ifade edebilmen için o yüzden bu çok değişik bir ürün çocuğun kendisini ifade etmesini sağlayan farklı saç modeli işte atıyorum, giyiniş tarzı. Tamamen çocuğu serbest bırakan oyuncaklardan bir tanesi. Bunu görmüşsünüzdür diye düşünüyorum. Le- go’nun en son çıkan seti tamamen her tür çocuğu kabul ediyorum ve hepimiz bir- likteyiz mesajını veriyor bunlar çok önemli. Çünkü biz özellikle oyuncak sektöründe şunu gördük ve bunun savaşını da verdik. Sadece kız çocukları bununla oynar erkek çocukları bununla oynar diye verdiğimiz dayatma bile aslında o özgürlüğü, oyun özgürlüğünü yok etmeye başlıyor. Kendini ifade edememeye başlıyor dolayısıyla bu tür gelişmeler bir nevi umut verici her anlamda kendimizi özgürleştirebilmek ve o oyunu yaşayabilmek çok çok önemli. Dijitalin çok fazla olmasının en büyük sorunu fizikselden uzaklaşıyor olmamız ama aynı zamanda değerli tarafları da var mesela Roblox da tamamen kendisini ifade ederekten aslında oyun üretebilmeleri. Kendi oyunlarını kurallı oyunlarını yaratıp bunu başkalarıyla paylaşabilmeleri. Kendileri arasında bir paylaşımda olduklarını görüyoruz. Tabi bunların hepsinin fiziksel ola- rak yapılması güzel olur ancak bir bunun dünya çapında yapılan bir etkileşim olduğu düşündüğümüz zaman bu bir imkansız o yüzden bu tür platformlar böyle bir şeye izin vermeye başlıyor. Dolayısıyla bu tür ilginç gelişmeler. Bir tane platform var bu- rada politik problemleri çok ciddi konuları tartıştıkları bir ortam. Burada hiç kimse hiçbir tarafı tutmuyor sadece ortaya durum irdelenerek oynanıyor mesela böyle bir ortam var bunun dışında yani bütün bunlara baktığımız zaman winnicott’ın söylediği şeyi çok seviyorum. Kendimizi gerçekten yaratıcı olarak ifade edebilmemiz için aslında yaratıcılık ve oyundan geçiyor. İstediğimiz gibi özgürce yaşadığımız zaman gerçekten insanın kendisini keşfetme şansı olur. Ve kültürlerin kendisini keşfetme

(18)

şansı oluşmaya başlıyor. Bunu küçük şeyden başlarsak birbirine bağlı bu aynı za- manda çocukların dünyasını aslında korumamız gerekiyor. Oryte ve fantezi arasında gidip gelmeleri o güzel dengeyi yaşatmak ve ona özgürlüğü vermemiz gerekiyor. O özgürlüğü verdiğimiz zaman hayal gücü daha da büyüyecek ve daha da kendileri- ni öğrenecekler. Bunu aynı zamanda licensed toys’larda da görüyoruz. Bu kendisi benim yeğenim kendisi bir diziyi seviyor her oynadığında kategoriler yapmayı farklı hikayeler öğreniyor. Ondan sonra bunu kendi başına yapıyor. Serbest oyun içeri- sinde yapıyor. Sayı saymayı öğreniyor. Burada güzel bir denge var hikâyeleri doğru tuttuğumuz zaman bu çocukların çok değerli şeyler öğrenebildiğini ve bunun farkına varmalarını sağlamış oluyoruz. Tamamen serbest bırakıp hiçbir şey yaptırmamak değil aslında arada sırada bu farkındalığı yaşatmak önemli ve özellikle tasarım ya-

parken ürün tasarlarken deliberately in complete dediğimiz yani tamamen bitmiş bir hikaye oluşturmadan aslında karşıdaki çocuğa yer vermek. Mesela bir lego seti tasarlıyorsam o lego setin tamamen bitmiş tamemen kurallı olmamasına özen gös- teriyorum. Burada o çocuğunda bir şeyler katmasını istiyorum. Ve burada bence oyun yoksunluğuna götüren çok fazla kuralların, zincirlerin oluştuğu o yüzden onları kopuk kopuk verdiğiniz zaman onun kendi kendini ifade etme şansını oluşturmaya başlıyoruz. Ve bunlardan bir başka önemli olan ise ıraksak ve yakınsak düşünme iki- si arasında gidip gelebilmeleri öğrenebilmek ve yaratıcılığı arttırabilmek önemlidir.

Duyuları, empatiyi sağlamalarına yardım etmezsek bunu oluşturmaları esnasında ellerinde doneleri olmayacak. Kendisinden gelmesini buna kendisinin de güveniyor

(19)

olmasını vermek gerekir. Ve ben bunu oyun atölyelerinde gördüm. Çocuklara parçalı bir şekilde verdiğimiz şeylerle oyunlar yarattığını gördüm. Oyun zenginliği, kendile- rini nasıl ifade etiğini bu bir okuldaydı ve geleceğin okulunu sordum mesela biz bir sürü ürünleri parçaladık onlardan tekrardan bir şey yarattılar. Ve bu süre içerisinde anlattığı konular çok güzel ve zengindi. Bunu yaşatabilmek çok değerli. Yetişkinler de de aynı çalışmaları yaptım. Onlardan kendilerini anlatmalarını istedim. Şöyle bi- tirmek istiyorum. Çocuklara bazı şeyleri göstermek önemli tamamen boşa bırakmak değil ama onlara kendilerini yaşayabilecekleri oyunsal alan vermek çok önemli bu- rada hata yapabilsinler kendilerinin olsun. Aynı zamanda şöyle bitirmek istiyorum çocuklar biraz kirlensinler. İnşallah daha bol oyunlu bir döneme doğru gidiyoruzdur.

Nihan Feyman Gök: Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü Erken Çocukluk Eğitimi Daire Başkanı sayın Tuncay Morkoç’a söz vereceğiz. Erzu- rum’ da doğan Tuncay Morkoç, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Yönetimi, Teftişi, Ekonomisi ve Planlaması alanında yüksek lisansını tamamladı. Diyarbakır’da dört yıl sınıf öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra, eğitim teknolojileri üzerine Tübitak’tan eğitim aldı ve eğitim yöneticilerine eğitim verdi. Ardından Ankara Gölbaşı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde şube müdürü, Meb Okul öncesi eğitim genel müdürlüğünde bütçe yatırım şube müdürü görevlerinde bulundu. 2013 yılında Temel eğitim ge- nel müdürlüğü eğitim ortamlarının ve öğrenme süreçlerinin geliştirilmesi daire başkanlığı görevine getirildi. 2014 yılında Erken çocukluk eğitimi daire başkanlığının kurulmasından sonra bu daireye başkan olarak atandı. 1 Mart 2016 tarihine kadar eş zamanlı olarak Temel Eğitim genel müdürlüğü idari ve mali işler daire başkalığı görevini de yürüttü. Halen Temel Eğitim Genel Müdürlüğü Erken Çocukluk Eğitimi daire başkanlığı görevini yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babasıdır. Sayın Morkoç, bugün bize “Kırsal kesimde ve şartları elverişsiz hanelerde yaşayan çocuklar için, özel olarak geliştirilen benim oyun sandığını” anlatacak. Bu çocuklara oyun yolu ile ulaşmak için önemli bir projedir. Dün de sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Filistin’deki çocuklara ulaştırıldı. Gerisini sizden dinleyelim Tuncay Morkoç hocam.

(20)

Tuncay Morkoç: Sizden aldığım ilhamla oyun ile çocuğa nasıl ulaşabiliriz.

Çocukların yüzünü nasıl güldürebiliriz. Onların gelişimini nasıl destekleyebiliriz noktasında yapmış olduğumuz küçük çalışmalardan bahsetmek istiyorum. Şimdi siz sıcağı sıcağına söylediğiniz için, Filistin’e giden sandıklardan, Filistin’e giden sanığın orijinalini sağa koydum. Böyle ahşap bir sandık tasarladığımız. Bizim yola çıkışımız aslında vizyon belgesinde ifadesini bulan hedefle başladı. Orada özellikle yoksul aile halkı (Bağlantı kopması).

Olay şöyle başladı. Bizim ülkemizde yaklaşık 14 bin köyde 1 ya da 2 çocuk yaşıyor. Ve bu çocukların toplamı 19 -20 bin çocuğun olduğu köylerde 1 ya da 2 çocuk var. Bu çocukları taşımak okula getirmek en kolay yol ama biz bu yöntemi çok kullanmak istemiyoruz. Çünkü çocukların çok faydasına olmayacağını biliyo- ruz. Kar, kış şartları coğrafi şartlar bu çocukların bu anlamda zorlanacağı bildiğimiz için, bunları en temeli nasıl destekleyebiliriz diye çıktık yola. Çıktığımızda aslında burada akademisyenlerimiz, sivil toplum kuruluşları, farklı kesimden yöneticilerimiz burada ne verebiliriz çocuklara nasıl destekleyebiliriz diye fikir telakisinde bulun- duk. Yaklaşık 50-60 kişilik gruplarla ön çalışma yaptıktan sonra, odak bir grupla yola devam ettik. Ve içinde bu tür malzemelerin olduğu, yani son şekli böyle diyelim.

Aslında bizim için baktığımız zaman 31 ayrı başlıkta 51 ürün var. Çünkü belli ürünle- rin içinde, örneğin kırtasiye seti içerisinde farklı farklı ürünler var. Öz bakım setinin içinde ise, daha farklı ürünler var. Bunları çocuklara göndermeye karar verdik. İlk yaptığımız iş aslında bir pilotlamaydı. 500 aileye bunları göndererek öğretmenlere bir pilotlama yaptığımızda gelen dönütler sonucunda neleri değiştireceğimize karar verdik. Örneğin şimdi tam gördüğüm için bakayım. Biz aslında çocuğa oyun halısı olarak verdiğimiz, ev ortamında kendine ait alan oluşturarak oynamasını istediğimiz oyun halısını bir Türkiye haritası şeklinde belirlemiştik. Çünkü Türkiye haritasındaki görseller aynı zamanda bizim takvimde olan görseller, her gün bir yaprak kopara- rak belli zamanlarda ben neredeyim diye bir yer var, oradaki resmin aynısı haritada da var. Fakat bazı yerlerde çocukların takvimin üzerinde oynamak istemediğini ül- kenin üzerine basmak istemediği yönünde bayrak hassasiyeti gibi, harita üzerine dokunmadığını söyledi arkadaşlarımız. Bu nedenle oyun halısını, oyun matını nor- mal trafik ve şehir şeklinde dizayn ettik. Haritayı yine verdik. Biraz daha küçülttük gibi böyle belli bir deneyimden sonra bu işe başladık. Peki biz sandığı alıyoruz ama sandık almak çok kolay. İşin en kolay kısmı sandık almak. Ama işin zor kısmı gönül almak. Yani o eve gitmek, oradaki çocukla karşı karşıya gelmek, orada muhabbet etmek, başını okşamak. İşte biz burada öğretmenlerle birlikte yapıyoruz. Dolayısı ile işin aktörlerini bizim alanlardaki öğretmenlerimiz oluşturuyor.

Biz aslında çocuğa oyun halısı olarak altına verdiğimiz ev ortamında kendine

(21)

ait bir alan oluşturarak oynamasını istediğimiz oyun halısını bir Türkiye haritası şeklinde belirlemiştik. Çünkü Türkiye haritasındaki o görseller aynı zamanda bi- zim takvimde olan görseller her gün bir yaprak koparıp orada belli zamanlarda ben neredeyim diye bir yer var. Oradaki resmin aynısı haritada var. Fakat bazı yerler- de çocukların takvimin üzerinde oynamak istemediğini, ülkenin üstüne basmak istemediği yönünde yani bayrak hassasiyeti gibi çocukların dokunmadığını söyledi arkadaşlarım. O nedenle biz oyun halısını oyun matını normal trafik ve şehir şeklinde dizayn ettik. Ama haritayı yine verdik. Biraz daha küçülttük. Böyle deneyimden son- ra bu işe başladık. Peki biz sandığı alıyoruz ama sandık almak çok kolay. İşin en kolay kısmı sandık almak ama işin zor kısmı gönül almak. O eve gitmek, orada- ki çocukla karşı karşıya gelmek, onunla muhabbet etmek, onun başını okşamak.

İşte bunu biz öğretmenlerle birlikte yapıyoruz. Dolayısıyla işin asıl aktörleri bizim alandaki öğretmenlerimiz oluşturuyor. Öğretmenlerimiz, okul müdürlerimiz ve tabi ki ilçe yöneticilerimiz. Orada biz çocukların hepsini bir okulla ilişkilendiriyoruz ve tabi ki öncesinde öğretmenlerimizi bir eğitime alıyoruz. Burada öğretmelerimizin geçen seneki sandığı dağıtacak olan öğretmenlerin aldıkları eğitimleri görüyorsu- nuz oradan. Bu eğitimlerden sonra biz bir gün okullarına döndüklerinde biz bunu bir de e-okul da kurguluyoruz. Hangi çocuğa verdik? Her çocuğa vermiyoruz tabi ki.

Belli standartlarımız var. Özellikle kırsal kesim, ulaşılması zor, okul öncesi eğitime ulaşımı en zor olan çocuklar diye düşünüyoruz bunları. Az öncede bahsettiğim gibi taşımak bunları en kolay şey. Bildiğimiz bir metot taşıma yöntemi. Abisinin, ablasının geldiği servise bindirip çocuğu gönderebiliriz. Çok da bizim için maliyeti de düşük olur ama asla buna girmek istemiyoruz yani şu

andaki durumda. Özellikle çok uzak yerler- de bir şekilde çocuğa biz gidelim istiyoruz.

Farklı modellerimiz daha var ama dört, beş çocuğun olduğu yerlerde ise direkt öğretmen sınıf açıyoruz orada. Bu ise evde desteklemeyle alakalı. Tabi biz bunu öğretmen daha doğrusu okul idaresi şu anda Iğdır’daki Şehit Ertaş Aslan Anaokulu’ nun aday kayıt demeyey- im de sisteme girdiği zaman hangi ma- hallede okula gidememiş 5 yaşında çocuk olduğunu görebiliyoruz. Biz burada özel- likle kırsal olmasını istiyoruz ve en altta gördüğünüz gibi köyün kendi istediği bir yerde bir materyal vermiş o çocuğa. Adı var orada. Bunu okul idareleri görüyorlar. Bizim odaklanacağımız köyler bunlar diyorlar. Fakat

(22)

çocuk sistemde var ama köyde fiil olarak olmayabiliyor. Yani Türkiye deki maalesef kayıt sitemi nüfus kayıt sitemi buna çok müsait ve seçim için köye gelen vatandaş daha sonra buradan ayrılmış olabiliyor. Kaydı köyde ama kendisi fiil olarak orada olmayabiliyor. Yani tersi de olabilir. Ne bileyim işte bazı çobanlar o köye gelmiş ola- bilir. Orada bir çocuk var ama bizim kayıtlarda gözükmüyor. Çünkü çoban başka bir şehirde gözüküyor. Bu durumlarda mutlaka öğretmenlerin sandıklar gelmeden önce okul müdürleri ile beraber köylere gidiyorlar. Şu anda bu arkadaşlarımızın köylerle il temasını görüyorsunuz. İlki Hakkari’ den ikincisi muhtemelen Antalya olması lazım.

Gidip birebir çocuklarla orada görmeleri gerekiyor. Aileye bunu anlatıyorlar. Sonraki süreçte tabi eve gittiğimiz zaman bu tür durumlarda hazırlıklı oluyoruz. Anadolu insanının misafirperverliğini her zaman görüyoruz burada. Öğretmenlerimizin aileyle konuştukları zamanki yerler. Sonra okulların bir gün kapısı çalınıyor ve bir kamyon- da sandıklar geliyor okula. Burada gördükleriniz okul müdürümüz ve öğretmenimiz.

Bu sandıklar indiriliyor. Daha sonra yollara düşülüyor. Bu Hakkari Dağlıca ve biraz gittikten sonra bazen arabanın gitmediği yerlerden gidiyoruz. Dolayısıyla nehirleri aşmak gerekiyor. Çamurlu dağları arabanın çıkamadığı yerleri dağları aşmak gere- kiyor. Ne bileyim belli yerlerden atlamalar yapmak gerekiyor. Belli yerlerden artık maharetimizi kullanıp karlı yollardan düşmeden yürümek gerekiyor. Bunların hepsi bizim öğretmenlerimiz. Bunların hepsi gönüllü olarak bu işi yapan kişiler. Ve sonra artık hedef kitle ile buluşma vakti oluyor. Çünkü daha önce gidilmiş ve konuşulmuş.

Çocuklarda bekleyenler var onları çünkü. Mutlu zaman burada başlıyor. Sonra böy- le bir ortamda bir gün kapı çalıyor. Şimdi dün yani burada şube müdürlerimiz var.

Arkadaşlarımızla bir çalışmamız var burada. Elazığ Kovancılar’ın şube müdürü arkadaşımız şöyle söyledi. Yani oradaki çocukların 30 köye 30 aileye, çocuğa sandık göndermişiz orada. O mutluluğu anlattı ve dolayısıyla onların selamlarını bize ge- tirdi. Başkanım dedi: ‘Biz o çocukların kendilerinin önemsendiğini, kendilerinin bir birey olduğu, devletin birilerinin onları düşündüğünü ve onlar için bir şeyler yap- maya çalıştığını, öğretmene istediğinde ulaşabileceğini, zaman zaman öğretmenle konuştuğunu, verdiğiniz tarakla saçını tarayıp da öğretmenim ben saçımı taradım bugün gelecek misiniz?’ diyen kızlarımızı gibi çok güzel şeyler anlattı ve şöyle düşündük: Yani belki yarının bu yetişkinleri büyüdüğü zaman lafa şöyle başlayacaklar, bu ekranlardan bizim yerimize konuşacak olanda belki bilim insanları, bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak bu çocuklar. Belki söze şöyle başlayacaklar ‘Bir gün kapımız çaldı.’ diye başlayacaklar. O nedenle yaptığımız işin aslında çok da gerekli olduğunu, ihmal edilecek hiçbir çocuğumuzun olmadığı bilinciyle bu yola çıkıyoruz biz. Burada tekrar bu öğretmen arkadaşlarıma ben hakikaten çok çok teşekkür edi- yorum. Bunların özverileri çok fazla. Benim hocam şöyle derdi: ‘Bir konu parayla hal- lediliyorsa bu bir problem değildir’ derdi. Bu nedenle bizim için sandığı almak kolay bir şey. Kolay olmayan şey aslında orada gönül almaktır, oraya gitmektir. O çocuğa

(23)

ulaşmaktır. Bu görevi kabul etmektir. Bu sistemi kurmaktır. O nedenle burada te- krar bu işte emeği geçen tüm arkadaşlarımıza yaklaşık 800’e yaklaşık öğretmenimiz bu işte görev almış durumda ve bir öğretmene yaklaşık 15 aile veriyoruz. Kendi sınıfından başka 15 çocuğu daha var bu öğretmenin. Ve sonra tabi ki artık her şeyin en güzel hale geldiği zamana yaşıyoruz burada. Öğretmenlerimiz bütün materyal- leri tanıtıyorlar. Aileyle iletişime geçiyorlar ve bunu anlatıyorlar. Çocuklarla bunları oynuyorlar. Burada zorlandığımız bir şey var. Yani aynı evde olmasa da yan evde 4 yaşındaki diğer çocuk çünkü ona veremiyoruz.

Nihan Feyman Gök: Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Mine Göl Güven Hocamız İstanbul Üniversitesi, Rehberlik ve Psikolo- jik Danışmanlık Bölümünden mezun olmuştur. Syracuse Üniversitesi, Çocuk ve Aile Araştırmaları Bölümünden yüksek lisansını, Pennsylvania Eyalet Üniversitesi, Eğitim Programları ve Öğretimi Bölümünden doktorasını almıştır. 2006 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde öğretim üyesidir. Sosyal ve duygu- sal öğrenme ve çocuk oyunu derslerini vermekte ve bu konularda araştırmalar yü- rütmektedir. Boğaziçi Üniversitesi, Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürüdür. Journal of Childhood, Education & Society dergisinin editörlerindendir.

CocukBogazici oluşumununun kurucusudur (www.cocukbogazici.com; @cocukbo- gazici). Yeniinsan yayınevinden basılan “Çocuklukta Sosyal ve Duygusal Öğrenme”

başlıklı kitabın editörüdür. Esin ve Deniz’in annesidir. Çocuk oyununda yetişkine ba- zen yer vardır bazen yoktur buna çocuk karar verir. Müdahaleler de oyunun niteliğini etkileyebilir. Sayın Mine Göl Güven bugün bize “Oyuna Yetişkin Müdahalesi” başlıklı konuşmasını sunacak.

(24)

Mine Göl Güven: Çocuk oyununun hiçbir zaman için gündemden düşmeyeceği günleri bu şekilde birlikte fikir birliği içinde yaşamak hepimiz için çok mutlu bir sü- reç. Bu bir başlangıç olsun, devamını getirelim isterim. Bugünün konusu benim için oyuna yetişkinin müdahalesi. Benim çalıştığım alan bu alan ve oyun yoksunluğuyla alakalı da tabi eleştirel bakış açısıyla neden mesela oyuna yetişkin katkısı veya oyu- na yetişkinin getirdikleri, sundukları değil de neden oyuna yetişkinin müdahalesi.

Çünkü araştırmalarda okuduğumuz noktalar veya kendi yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz biraz önce de Nihan Hoca’nın da söylediği gibi çok fazla çocuğa söz hakkı tanınmadığını gözlemliyoruz. Oyuna yetişkinin dâhil olup olmaması çocuğun gözetiminde ve kararında olması gerekirken biz farklı gündemlerimize neler taşıyoruz onu belki görme fırsatımız olacak.

Şimdi oyun yoksunluğu dediğimiz zaman aslında; yeşil alan azlığından, güven- siz ortamlardan, ekran kullanımından, ağır akademik müfredattan, yapılandırılmış etkinliklerden de bahsediyoruz biz. Oyun yoksunluğu dediğimiz zaman biraz önce hocalarımız da bahsetti hani daha büyük çaplı olanlar işte bu pandemi olsun, savaş olsun, çatışma alanları olsun bütün bunlar var ama gündelik hayatlarında da çocuklar çok fazla oyun yoksunluğuna maruz bırakılıyorlar. Mesela Ameri- ka ve İngiltere’de de dışarıda oyun, bir önceki nesle göre %71 azalmış durumda.

İngiltere’de çocukların 3/4’ü mahkûmlardan daha az dışarı çıkıyor. Mahkûmlar için kural günde 60 dakikadan az olmaması. Yani demek ki çocuklar günde 60 dakikadan az dışarı çıkabiliyorlar. Çocukların 1/5’i gün içinde hiç dışarı çıkamıyor. Çocukların 1/10’u orman, göl vb. doğal ortamlarda düzenli bir şekilde bulunmuyorlar. 2-5 yaş arası çocukların haftada 32 saat yani bu günde 4 buçuk saate tekabül eder ekran başında olduğu tespit ediliyor. Yani baktığınız zaman ciddi istatistikler ve bunlar pandemi öncesi istatistiği işin açıkçası. Biraz önce Yeşim Hanım biz İngiltere’de daha farklı bir düzende geçirdik bu pandemiyi dedi. Benim takip ettiğim kadarıyla da özellikle Avrupa’daki ülkeler biraz daha doğaya biraz daha dışarıya ki bu mevcut olmasıyla da alakalı, erişilebilir olmasıyla da alakalı yeşil alanların. Biz bunu daha çok içeride geçirdik bu pandemi dönemini ve bizim için istatistikler daha vahimdir diye düşünüyorum. Biraz önce başında Gonca Hoca’nın da söyledikleri, bende ifade etmiştim. Biz oyun yoksunluğunu çocuklarda deneysel anlamda çalışamadığımız için yani oyun yoksunluğu işte biliyorsunuz deney grubu kontrol gruplu çalışmalar aslında bize neden sonuç ilişkisini verir. Biz bunu direkt çocuklarla yapmamız etik açısından mümkün değil. Yetişkinlerle de yapmamız mümkün değil. Ama biz hay- vanlarla yapılan çalışmalarda oyun yoksunluğunun aslında nelere karşılık geldiğini çok iyi biliyoruz. Biraz önceki sunumda da vardı. Çok küçük tekrar edeceğim. Oyun- dan yoksun olan farelerde stresle başa çıkamama, tehdide uygun tepki verememe, donup kalma davranışı, arkadaşlarını düşmanlardan ayırt edememe davranışı ve

(25)

eşleşmede problemler yaşama yani aslında baktığımız zaman aslında hayatlarını idame ettirebilecekleri en temel şeyler. Kendini koruma ve üreme davranışlarında sıkıntılar olduğunu görüyoruz hayvanlarda. Şimdi oyunun tanımı, anlamı ile alakalı yani tanımın çok farklı çeşitli olduğu konuşmalarımız tarafından ifade edildi. Belki de birey kadar fazla oyun tanımımız var. Burada sevgili Artin Göncü hocamızı da bir ismini yad ederek anmak isterim kendisi de “Oyun Profesörü” olarak tanımlar ken- dini. Burada Belma Hocamızı da birazdan dinleme fırsatını yakalayacağız. Kendisi de kendine “Oyun Profesörü” der. Öyle tanımlar. Ben henüz doçentim. Ben “Oyun Doçenti”yim diyorum, onlardan feyz alarak. James Johnson, Belma hoca da tanır.

Pensilvanya Eyalet Üniversitesinde benim doktoramı aldığım üniversitede oyun pro- fesörü. O da kendisini öyle tanımlar. Yani aslında baktığımız zaman yani akademik çalışmalarda gerçekten çok fazla yer alan çocuk dediğimizde aklımıza gelen oyun ama tanımda niye bu kadar sıkıntılıyız? Artin Göncü’nün şöyle bir sözü var. Diyor ki: “Bir şiiri okusam, bir şiiri görsem; şiirin şiir olduğunu bilirim ama bana gel gör ki şiiri tanımla deseler ben şiiri tanımlayamam.” Oyun da böyle bir tanımsızlık değil bu ama tanımdaki çeşitlilik diyelim daha fazla. Çocuklarım Esin ve Deniz’in annesi olarak tanımlanmak her zaman için çok hoşuma gidiyor. E baktığımız zaman işte bu tanımımız bunlar aslında. Çocuk oyununu gözlemleyerek ancak tanıma ulaşabiliriz ve her birimizin tanımı bu şekilde çeşitlenebilir. Yani baktığımız zaman şimdi ken- di çocukluğumuza doğru gittiğimizde tabi ki o yaşantılar hemen konuşmalarımıza, yaptıklarımıza, ettiklerimize, eğitimimize, yazdıklarımıza, çizdiklerimize yansıyor ama ne kadar çok çeşitlilik gözlemlersek günümüzdeki yaşantımızda da o kadar geniş çaplı oyun tanımımız oluyor ve oyun tanımının bu şekilde geniş olması aslında oyun için alan ve fırsat yaratma ve biraz oyunun neden çocuklar için olmazsa olmaz olduğunu keşfetme imkanı veriyor bize.

Gördüğünüz gibi burada bir çocuk oyunu var. O anda yakalanmış bir kitaptan çıkan bir oyun. Sağdaki, köşedeki çocukta bir düğme madalyonu gibi bir şey görüyor- sunuz. Düğmeli Çocuk diye bir kitap okunduktan sonra sınıfta çekilen bir fotoğraf.

Tamamen bahsettiğimiz hayale dayalı oyun fotoğraflarından biri. Yani nasıl oyunun nelerden feyz aldığı bir kitap olabilir, bir deneyim olabilir. Oyun aslında deneyimleri- mizin temsil edildiği çok geniş bir alan olarak tanımlanabilir bana kalırsa. Burada bizim Amerika’da Ithaca Eyaleti’nde yer alan ‘anarşi oyun alanı’ olarak tanımladıkları, anarşi tabi biz böyle yetmişlerden kalan korkunç anılarımız olduğu için hani çok kötü bir şey işte iki politik kanat birbiri ile savaşıyor ve şiddet içeriyor gibi algılıyoruz ama buradaki kaotik durum dedikleri hani çocukların bunu bir düzene sokması ve her da- kika bir düzene sokmaları, kendilerince bir düzene sokmaları ve yapılandırılmamış bir alan içinde bu düzeni sürekli dönüştürmeleri ve her bir çocuğun katkısıyla bu tür bir yapıyı şekillendirmeleri. Yani aslında burada deneyim dedik ya aslında çocuklar

(26)

hayal ediyorlar, onu deneyime dönüştürüyorlar, deneyimi bir daha kendi içlerinde hayal ediyorlar. Sonsuz bir döngü içinde ilerliyor çocuklar böyle olduğu zaman. Yani beyin ve eylemin, düşünme ve eylemin sonsuz bir döngü içinde ilerlemesi aslında oyun. Bu dediğim yeri biz iki defa ziyaret ettik. Mevsimsel dönüşümü izlemek çok muhteşemdi. Yani bir baharda ziyaret ettim, çok hoşuma gitti. İşte horozlar var, ta- vuklar var, çocuklar onları besliyorlar, işte birtakım geri dönüşüm malzemelerinden bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, çok aktif bir yer. Hemen hemen hiç yetişkin görme- dim etrafta. Hiç oyunu öğreten yetişkin görmedim. Sadece oradaki yetişkinlerin gö- revi bu oyun alanının bir şekilde devamını getirmeye çalışmak aslında. Yani kırılan, dökülen, tehlikeli olan, riskli olan şeyleri dışarıya bırakmak veya onlar herhangi bir şey yaparken diyelim çiçekleri suluyorlar vesaire onu yaparken çocukların onları gözlemlemesini sağlamak gibi o tür deneyimlerin sağlanması bir bahar ayında zi- yaret ettiğim zaman çok coşkun bir ortamda bulduk kendimizi. Bir sonbahar ayında ziyaret ettiğimiz zaman tabi her şey solmuş, biraz sararmış vesaire orada da başka bir keşif çıktı. Yani bazen böyle şey diyoruz bu mevsimsel dönüşümler, çocukların doğayla birlikte olması aslında oyuna davet. Yani ben diyorum doğanın çocuğu oyuna daveti ve bu daveti biz işte dört duvar arasında kurumsal yapıları çok fazla önemsediğimiz için o daveti iyi göremiyoruz. Onun için çocukların mutlaka dışarda oyun oynaması, hani biraz önce yoksunluk dedik ya böyle yerlerin olmaması çocuk için oyun yoksunluğu veya çok yapılandırılmış oyun alanlarının şehirlerde mevcut olması yine yoksunluk. Biz bakın şimdi şey diyoruz elli tane oyun alanımız var. Çok büyük bir şeymiş gibi sunuyoruz. O elli oyun alanı aslında çocuğun yoksunluğunu getiriyor. O oyun alanları da hep deriz kapalı oyun alanları onlar. Çünkü tek bir oyun oynama şekli var orada. Yani salıncağa binersin ileri geri sallanırsın. Kötü bir şey değil tabi ki salıncak her birimizin çok mutlu olduğu anlardır salıncaklar. Ama çeşitlilik yok onu söylemeye çalışıyorum. Yani salıncağın olduğu gibi bu tür yerlerin de olması gerekiyor ki çocuk- lar o her bir eylemlerinin farklı bir sonucunu olacak burada. Yani işte kaydıraktan, merdivenden çıkıyorsun, kaydıraktan aşağı iniyorsun, merdivenden çıkıyorsun, kaydıraktan aşağı iniyorsun burada başka bir şey yok, çeşitlilik yok. Buralar onun için yoksunluğun tam tersi alanlar olarak görüyorum. Oyun tanımında tabi temel şeyler var: İçten gelmesi. Motivasyonun içten oluşması. Yani ben geçen gün bir yerlerde konuşuluyor, ‘Oyun oynatıyorum.’ deme-

si öğretmenlerin en en en sıkıntılı tanımlardan biri. ‘Oyun oynuyoruz biz’

yani ‘oyun oynatmak’ diye bir kavram yok. Hiçbir zaman için oyun oynat- mak söz konusu olamaz. İçten gelendir oyun. Seçilen, özgür seçimdir oyun.

(27)

Sonuç değil süreç odaklıdır. Şimdi burada eğitim ve okulla bağdaştırdığımız za- man ne kadar örtüşüyor oyun? Eğer ki bir öğretmen ‘Ben bunu yapacağım. Hede- fim şu.’ Bizim öğrenme hedeflerimiz var ya işte buna göre oyun oynayacağım. İşte

‘oyunlaştırma’ denilen kavram, benim için sıkıntılı bir kavram onu daha geniş ortam- larda anlatırım ama. Şimdi öğretmenin o hedefe yönelik ne yapıyorsa sınıfta o oyun değil, bir kere bunu kabul edelim. O oyun değil, o başka bir şey. O oyunlaştırma veya eğlenceli bir hale getirme. Sınıfta yaptığımız şeyleri böyle ufaktan bir şey yaptığımız zaman oyun diyoruz onlara. Hayır, bu yine bir aktivite, bir etkinlik. Sadece biraz eğlence unsuru katıyorsun. Oyun sadece keyiften, eğlenceden de ibaret değil. Oyun, çok farklı duyguları yaşama fırsatı yaşadığımız bir alan, psikolojik alan oyun. Keyif de alacağız, hayal kırıklığına da uğrayacağız, sinirleneceğiz de. Yani kovalamaca kaçmacayı hatırlayın oyunlarınızdan. Hep keyif mi alıyorduk. Hayır. Hırslanıyorduk mesela neden yakalayamıyorum diye. O yüzden oyun oynamak, oyun oynatmak yerine şöyle bir şey söyleyeyim yani öğretmen sınıfta hiç mi hedefi olmayacak değil mi? Öğrenme hedefleri var ve oyun yoluyla o öğrenme hedeflerine ulaşması dediğimiz şey bana kalırsa bu çerçevedeki oyunu çok tarif etmiyor. Ama şöyle yapa- bilir öğretmen, gözlem yapar. Gözlem yapar ve öğrenme hedeflerinden hangilerini acaba çocuk oyun vasıtasıyla, oyun içinde hatta vasıtası kelimesini kullanmak iste- miyorum, çünkü oyun benim için bir araç değil. Oyunun içinde bunları nasıl kazanır.

Sonra gider kontrol listesine bakar, ‘Evet şunu yaptı, iletişimde falan falan oldu..’

sonra bakar tekrardan inceler. Hangileri olmadı, hangilerine ulaşamadık bu hedeflerden. O zaman ne yapar? Oyunun içine bir şey bırakır, bakın bu da benim bulduğum keşfettiğim bir yapı “bırakmak” yani; oraya bir şey bırakırsın, istersen git farklı boyutlarda taşlar bırak, istersen git çeşitli çeşitli şapkalar bırak, bırak ki onlar keşfetsinler, onlar o malzemeyi, materyali, nesneyi oyunlarında ne maksatla kullanmak istiyorlar, neye dönüştürmek istiyorlar, neyin temsili olarak oyunlarına dahil etmek isti-

yorlar bu çocukların kararı.

Ve evet her yaşta oyun, ondan önce bir şey söyleyeceğim; oyun sadece kendi başına da anlamlı, özellikle italiklerde bunları be-

lirtmeye çalıştım. Oyun illaki bir şeye hele ki yetişkinin günde- miyle bir şeye ulaşmak için kullanacağımız bir araç değil. Her yaşta oyun tabi ki hiçbir zaman için vazgeçemeyeceğimiz bir yapı sunuyor bize hayatımızda. Farklı bilim insanlarından biraz koydum, hepsi- ne tek tek böyle bakmayacağım, ama baktığımız zaman herkesin farklı bakış açısıyla oyunun neden oynandığına dair, çünkü çok büyük bir merak konusu bu filozoflar çok merak ediyor.

(28)

Yeşim hanımın gösterdiği o tabloda, hep zaman zaman kullandığımız tablolar- dan biri yaptığımız okumaları hep böyle filozofların oyun üzerine çok düşündüğünü neden insanı hatta biz şimdi yetişkin ve çocuk çok ayrıştık ya, modern hayatta ha yetişkinler, daha ciddiler onlar işte ofise gidip geliyorlar, onlar işte ciddi konular üze- rine konuşuyorlar, yani oyunu aslında yetişkinler hayatlarından yavaş yavaş çıkardılar ama tablolarda eski hayatımızda yani sanayi devriminden önceki hayatımızda çocuk ve yetişkinin hayatı çok birebir örtüşür, çocuk da çalışıyor yetişkin de oyun oynuyor yani şimdi çocuk oyun oynar, yetişkin çalışır gibi bir dikotomi var orada bu çok daha flu bir alan. Aslında eğitimsel faydasından bahsedenler işte dürtülerin dışa vurumu olarak gören bilim insanları, filozoflar, enerji akımı olarak görenler ben baktığım za- man bunların hepsini aslında ucundan kıyısından gerçekten oyunun nedenselliğine, neden oyun oynadığımızı bir şekilde açıklama getirdiklerini düşünüyorum. Oyun kit- lerimiz var. Sevgili öğrenci arkadaşlarımın da (Çankırı Karatekin Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencilerinin hazırladığı video) videolarında gördüğümüz şekliyle çok güzel bir videoydu. Teşekkür ederim çalışmanız için, kendi adıma şimdi temsili oyunlar var, sert oyunlar var, çeşit farklı farklı çevirileri var tam oturmuyor, çünkü kafamızda nasıl bir şey olduğu nasıl isimlendireceğimiz yoksa bunu oynuyoruz tabi ki güreşme, dövüşme, vurma, düşme, itme, çekiştirme, yüksek ses ve bağırma mesela ben özel- likle bu yüksek ses ile bağırma eğitim ortamlarında çok engellenen yoksunluğunu çok yaşadığımız bir sert oyun şeklidir. Bunun ama mesela sınırlandırmak yerine yoksunluğu yerine mesela çocuklarla biz dışarda bunu yapabileceğimizle ilgili bir alan açabiliriz. Zaten öğretmenlerinin ailelerin yapması gereken çocuklara alan açmaktır. Onu birazdan konuşacağız. Fiziksel oyunumuz var, işbirlikçi oyunlar var, yarışmacı oyunlar var . Ben şunu öneriyorum : Öncelikle işbirlikçi oyun.. Çün- kü yarışmacı oyun, kazanan ve kaybedenin olduğu oyun.. Ha, çocuklar oynuyorsa hiçbir sıkıntısı yok bana kalırsa onların oynadığı her şey kabulümüz ama eğer biz kapsayıcı bir öğrenme ortamı oluşturmak istiyorsak biraz olmayan çünkü henüz psi- kolojik olarak da sosyal anlamda da çok hazır olmadıkları

için küçük yaş çocukları daha sonrasında biraz olgunluk- la birlikte yarışmacı oyunlara geçilebilir. Sanat sanatın her türlüsü bence oyunun içinde yapılandırmacı oyunlar, keşfetmeye dayalı oyunlar, kutu oyunları, yaşamsal fay- daya dönük oyunlar tabi ben burada dahil etmedim tek- nolojik oyunlarda yine Yeşim Hanımın sunumunda yer verdiği tarz oyunlar bunları da düşünmemiz gerekiyor yani yok öyle bir şey çok zararlı işte ekran kullanıyorlar biz istemiyoruz ki istatistikler aslında çok kötü yani 4.5 saat ama bana kalırsa nasıl vakit geçirdiklerini bilmemiz gerekiyor ekran karşısında bu hayatımızın bir gerçekliği

Referanslar

Benzer Belgeler

Kehf suresinde uzun uzadıya kıssaları anlatılan Aslıab-ı Kehf (Mağ~ra Arkadaşları) kıssasındaki kahramanların isimleri, sayıları, olayın geçtiği yer ve zaman

Dr. Şahika Zeynep AKI, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi, İç Hastalıkları AD., Hematoloji BD. Nigar ERTUĞRUL ÖRÜÇ, SBÜ Dışkapı Yıldırım

[r]

~şı düşmanlıkta önde giden, Mekke'ye hfilcim kimselerin yakınları olarak tanımlar. İslam'a ilk girenler büyük çoğıınlukla otuz yaşın altındadırlar.

Yönetim Kurulu Başkanımız Abdulvahap Olgun ve Meclis Başkanımız Erkan Aksoy öncülüğündeki 30 kişilik işinsanı heyet, Karadeniz iş ve inceleme gezisi

Görüşmeler sonucu elde edilen verilerin betimsel dökümleri yapılıp içerik analizine tabi tutularak 3 ana tema (Erken tanı ile güçlü başlangıç, Nitelikli hizmetler ve

Peygamber, bütün varlık evrenini gözetleyen, onlara Allah’ın bilgisiyle donanan bir hayatı müjdeleyen, sadece iyiye ve güzele tereddütsüz bir şekilde

bulunan bu kelimeler genel olarak çocukları karşılamakta ve bunların kullanıldığı âyetler çocuklarla ilgili muhtelif hükümleri de ihtiva etmektedir. Çocukların eğitim ve