• Sonuç bulunamadı

26/02/2011 NUZUL: 6 MUSHAF: 94 MEKKİ BİR SUREDİR 8 AYETTİR.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "26/02/2011 NUZUL: 6 MUSHAF: 94 MEKKİ BİR SUREDİR 8 AYETTİR."

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ŞERH / حشرلا ةروس

26/02/2011 NUZUL: 6 MUSHAF: 94

MEKKİ BİR SUREDİR 8 AYETTİR.

“Açan, ferahlatan” yürek açan, gönül ferahlatan anlamına gelen Şerh adını, ilk ayetinden almıştır.

Birçok tefsirde, ayrıca Buhari ve tirmızi’ de “suretu elem neşrah” diye anılır. Bazı tefsirler sureyi İnşirah adıyla anarlar. Surelerin isimleri tercih edilirken surelerde geçen isimlerle isimlendirmek gerekir, burada da surede geçen isim “Şerh” dir.

 Sure ilk inen surelerdendir. İniş sıralamasında, tartışmasız, Duha suresinin ardına 6. Sıraya yerleştirilmelidir. İki sure o kadar kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır ki, İmam Ata ve Ömer b.

Abdülaziz bu ikisini aynı sure saymışlar ve ikisi arasında besmeleye gerek duymadan okumuşlardır(Razi). Bu yaklaşıma göre surenin ilk ayeti, Duha suresinin 6. Ayetine atıftır diye düşünmüşler. Fakat Duha’da istifham (anlatımı daha etkili hale getirmek için soru sorma sanatı) üçüncü tekil “O seni yetim olarak bulup, sığınak olmadı mı?” yani “O” kipiyle kullanılmışken, bu surenin ilk ayetinde birinci çoğul “Biz” kipiyle kullanılmıştır. Bu ikisi birbirine bilfiil atıf sayılamaz.

Sure tüm otoritelere göre iki ayrı suredir. Fakat art arda indirilmiştir. Ayrıca Allah Rasulünün bir rekatta besmelesiz iki sureyi birbiri ardına okumasının tek örneği bu değil. Mesala; kafirun ve ihlas surelerini de bir rekatta okurdu efendimiz, başka örnekleri de vardır. Yani bunun bize verdiği ders bir rekatta; 2 sure, 3 sure de okunur mesajıdır. Ayrıca besmele Fatiha’dan bir ayet olup, olmadığı ihtilaflıdır, ihtilaf Kur’an da olmaz, Kur’an Mütevatir’dir, değişmemiştir. O yüzden bütün surelerde ki besmele Kuran’dan iktibasdır. Onun için besmele surelerin arasında, yine Kur’an’dan iktibas edilmiş bir ayraçtır. Hz. Süleyman'ın sebe melikesi Belkıs’a yazdığı mektup besmele ile başlar.

(53/Neml: 30).

Şerh suresi özelliğiyle vahiy surecinin başlangıcına yerleştirilmelidir. Surenin nuzul sıralamasındaki yeri Duha’nın hemen arkasından 6.sıradır.

 Şerh suresi konu itibariyla Duha suresine çok benzer. Duha ve İnşirah, tabir caizse motivasyon sureleridir. Kevser suresini de aynı kategoride sayabiliriz. Bu açıdan Hz. Peygamberin şahsiyetini inşa eden surelerin başında gelir. Nubüvetin dağlardan ağır yükü altında inleyen Nebi’ye bir teselli armağanı gibidir Şerh suresi. Özellikle şu ayetler, ilk muhataptan son muhataba kadar herkesin yüreğini genişletmeye yeter.

“Her zorlukla beraber tarifsiz bir kolaylık vardır, evet, evet, her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.”(5-6).

- Risalet sorumluluğunun ağırlığını, bu sureden daha iyi hiçbir şey izah edemez. Bu o kadar ağır bir yüktür ki, onu ancak Allah hafifletebilir. Kişinin yükünü Allah hafifletirse, hem göğsü genişler, hem gözü aydın olur. Hem gönlü açılır, hem yüzü aydın olur. Bizim içinde bu geçerli, ne zaman daraldık, ne zaman bunaldık, ne zaman burnumuzdan solumaya başladık, ne zaman duvara tosladığımızı hissettik; şerh suresini hücrelerimize okutalım. Şerh suresini hatırlayalım. Şerh suresini sadece dil ile okumayalım, şerh suresini hâl ile okuyalım. O zaman göreceğiz şerh suresi bizi de motive edecek.

(2)

ِميِحَّرلا ِنَْحَّْرلا ِهَّللا ِمْسِب

Bismillahirrahmanirrahim

“RAHMAN RAHİM ALLAH’IN ADIYLA”

- Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına veya adıyla. Dünyada merhamet eden, ahirette ekstra olarak müminlere merhamet eden Allah adına. Veya tüm varlığa özü itibariyle Rahman olan Allah, varlık içinde iman edenlere de fazladan Rahim olan Allah adına. Rahman; sıfatı müşebbehe.

Rahim; ism-i fail, mübalağa vezni. Sıfatı müşebbehenin özelliği şudur; nitelediği zatta asli ve zati bir unsura delalet eder. İsm-i fail ise nitelediği zatta fiile delalet eder. Fiilin devamlılığına ama aynı zamanda tekrarına delalet eder. Sıfatı müşebbehe ise subutuna yani sabitliğine delalet eder. Rahman olan Allah dediğimizde merhamet özündedir, yani merhametin kaynağıdır. Kainatta ne kadar merhamet varsa hepsi ondan çağlar. Rahim; ism-i faildir yani süren fiildir, kufe ekolüne göre. Yani fiilin sürekli tekrarlanmasıdır. Rahim ismi Rabbimizin efalinin tecellisi, Rahman ismi ise zatının tecellisidir. Özünde merhametli, işinde merhametli. Hem merhamet kendi zatında var, hem de iş yaparken merhametle yapan. Peki cehennem de merhametinin eseri mi? Evet öyle. Zaten Kur’an’da Allah’ın Rahman ismiyle kullanılan şeyler sadece ve sadece bizim hep iyi gördüğümüz ve hep duyunca sevindiğimiz şeyler değil, bazen duyunca korktuğumuz ve titrediğimiz şeylerle beraber gelir. Kur’an’da 4 yerde böyle kullanılır. Bu çok ilginç, Rabbimizin azabı ve gazabı Rahman ismiyle birlikte geliyor. “Rahmanın azabından nasıl oluyor da korkmuyorsunuz?” hem rahman, hem Rahmanın azabı. Rabbimizin azabı da merhametinin eseridir. Eğer azabıyla korkutmasaydı insanı kim tutardı? Testiyi kıranla, testiyi getireni bir tutsaydı eğer insan iyi olur muydu? Hiç kimse daha iyisini yapmak için yorulmazdı. Dolayısıyla cehennem Allah’ın rahmetinin bir eseridir. Derin düşünenler bunu görürler. Eğer kendine yazık edenlere helak vermeseydi tarihte, kendine yazık edenler artmaz mıydı? Helakını dile getirerek bize öğüt veriyor, kendinize yazık etmeyin diye. Onun için dünyada ceza yasaları insanın lehine konulur. Ceza yasaları insana zulümdür dediğinizde zulm etmiş olursunuz. Eğer adam öldürene ceza vermek zulümdür diyen varsa, cehenneme de zulümdür desin. Asıl bunu söylemek zulümdür. Adalet zulüm değil rahmettir. Ahirette adalettir. Cennet ve cehennemin varlığı adalettir. Rahman Allah’ın özünden mahlukatın özüne, onun için Rahman isminin tecellisi varlığa yöneliktir. Burada layık olup olmadığına bakılmaz. Rahim ise sadece layık olana merhamet eder. Kur’an’da Allah’ın müminlere rahim olduğuna dair ayetler vardır fakat Rahman’ın böyle kullanıldığı bir yer Kur’an’da yoktur.

(3)

( َكَرْدَص َكَل ْحَرْشَن َْلََأ ) 1

Elem neşrah leke sadrak

“GÖĞSÜNÜ açıp seni ferahlatmadık mı?”

- Soru ile cümlenin başlaması, Arap dilinde Kur’an’dan önce yoktur. Bu cümle yapısı Kur’anın bir üslubu. Sormak hem öğretmek, hem öğrenmektir. Zımnen; bana sor ki, sana öğretebileyim demektir.

Buna istifham denir. İstifham; anlatımı daha etkili hale getirmek için soru sorma sanatı demektir.

- Lafzen: “senin için”, bu hem sen kul kadar yaparsan bende Allah kadar yaparım zımni manasına gelir, hem de ne yaptıksa senin için, senin lehine yaptık vurgusu taşır.

- Kadim bazı tefsirlerde bu ayet ameliyat olarak anlaşılmış, ve bunun içinde Allah rasulünün küçük yaşlarda melekler tarafından göğsünün açılıp, kalbinin çıkarılıp yıkandıktan sonra yerine konulup, göğsünün tekrar dikilip kapatıldığı rivayetine rastlıyoruz. Bu kıssadan anlaşılan, burada söylenen şey bir göğüs ferahlatma değil, bir cerrahi operasyon olarak anlaşılması lazım. Fakat bu ayet diğer ayetlerle okunduğunda manevi bir göğüs ferahlamasından bahsediyor. Taha suresinde Hz. Musa’nın duasında “Rabbişrahli sadri..” derken, Rabbim göğsümü yar, anlamına gelmiyor ve Kur’anın hiçbir yerinde böyle bir kullanım yok. Kur’an da Şerh olumlu, olumsuz 5 yerde kullanılır. Hepsi de Mekki’dir. Hepsi de göğse nispetle kullanılır. İster Sadr (tekil), ister Sudr(çoğul) gelsin, hepsi göğüs veya göğüsler anlamındadır. Sadr; mecazen göğsüm açıldı, göğsüm daraldı demektir. İstiklal marşında da bu manada kullanılmıştır. İşte bize kadar gelen bu tür zayıf sebebi nüzul rivayetleri bu ayetin manasını vermede herhangi bir delil ve mesnet teşkil edemezler. Çünkü Kur’an’ın bütünü içinde bu kavramın kullanılış şekli aynı, göğsün genişletilmesi hepimiz için geçerli olduğu gibi Allah Rasulü içinde daha fazla geçerliydi. İnen ayetlerin ağırlığı ve sorumluluğun verdiği o ağır mesuliyet duygusuyla Allah Rasulünün göğsü daralıyordu. Yani vahyin ağırlığı altında eziliyordu. Vahyin ağırlığı altında ezilen Hz. Peygamber, dünyanın en nazik, en naif, en sakin ve sessiz insanıydı. Böyle birisine “bu mesajı al dünyaya ilan et, dünya üstüne kalksa da yılma deniyordu. Allahrasulünün o güne kadar birisiyle tartıştığı, sesini dahi yükselttiğini, düşmanlık kurduğunu görmüyoruz. Bu kadar sakin, kibar birine böyle bir sorumluluk verilince, Efendimizin göğsü, gönlü daralıyordu. Akrabaları, hemşehrileri, dostları düşman olmuşlardı, oysa Allah Rasulünün o güne kadar hiç düşmanı olmamıştı. Hiç kimseyle takışmamış, tartışmamıştı, çakışmamıştı o güne kadar.

- Nasıl genişletti? Bu tefsirin konusudur. Allah kolay kılınca kolay olur. İşte Allah, elçisinin göğsünü, gönlünü genişletirse, Abdullah oğlu Muhammed, Alemlere Rahmet oluyor.

- Leke; senin için manasına gelir. Sen, benim için kul kadar yaparsan, bende senin için Allah kadar yaparım, vurgusu taşır. Babanı, anneni, dedeni, amcanı aldımsa senin için yaptım. Neden yalnızlığı sevdirdiğimi göreceksin. Neden kendini Hiralara vurduğunu göreceksin. Daha 6. Sure olduğunu unutmayalım. Biz parçadan bakıyoruz, Allah bütünü biliyor. Efendimiz insanlar arasından Allah tarafından peygamber olarak seçildi. Fakat Allah makro planda, ilahi senaryo gereği efendimizi sınadı, tıpkı büyük dedesi Hz. İbrahim gibi. Daha doğrusu her peygamber gibi sınadı. Kur’an’ın da söylediği gibi Alemlere Rahmet Hz. Muhammed “muhteşem bir ahlaka sahipti.”

- Haşr 21. Ayette “dağlara ağır gelen söz” sana indi. Vahyin ağırlığı “kavlen sekilan” ağır söz senin belini büktü. İşte bu sureler bu ağırlığı taşıması için takviye oluyor, motivasyon oluyor. “ mümin olmuyorlar diye kendini helak edeceksin” diyen ayet Efendimizin ruh halini ortaya çıkarıyor.

Kavminin helak olmasından korkuyordu, acısı buydu, gönlünü daraltan da buydu.

- Taifin delilerine taşlatmışlar, Alemlere Rahmet olana Alemlerde 1 m2 yer bırakmamışlardı. Taif dönüşünde Addas diye birisi Efendimize yardım ediyor, Ninovalı olduğunu söyleyen Addas’a Allahrasulü “ kardeşim Yunusun memleketinden misin?” diyordu. Addasın mescidi hala Taif’te bakımsız bir şekilde durmaktadır. Allahrasulü işte Addasın bağında yaralarını temizlerken şöyle dua ediyordu;

(4)

Rabbim gücümün tükendiğini sana şikayet ediyorum.

İnsanlardan bıkıp usandığımı sana şikayet ediyorum.

Ey alemlerin Rabbi, Ey zayıfların Rabbi, ey benim Rabbim;

Beni kimlerin eline bıraktın?

Eğer bana kızmadın, gazaplanmadınsa Ya Rabbi, çektiklerimin hiç birine aldırmıyorum.

Yarabbi beni bir lahza nefsimle baş başa bırakma, senin nuruna sığınırım Allah’ım diyordu

Rivayet: Cebrail bu olaydan sonra; ne istersin Ya Rasulallah deyince, ellerini açtı ve; Rabbim kavmime hidayet ver, zira onlar bilmiyorlar. Nesillerinde Lailaheillallah diyenler çıkacak diye umuyorum diyordu.

- Bu ayette söylenen, Enam 125’de “Allah birini hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü islama açar.” Eğer iman ediyorsak, bu hitap hepimizedir. Fatiha’yı okuyan hidayet istiyor, Rabbimizde

“elem neşrah leke sadrak” diyor, bu ilk muhataba ve hepimize deniyor.

- Sadr ile hep “İslam” kullanılıyor, iman kullanılmıyor neden? Çünkü Allah göğsü islam’a açar, kişi iman eder. Rabbimiz imana irademizle adım atmamızı istiyor. İman etmek aslında “ben senden eminim Yarabbi” demektir. Rabbimiz sende bizden emin ol, çünkü Allah EL MÜMİN’dir. Allah’ın iman etmesi, Mümin olması inanç anlamında değil, güven anlamındadır. İmanın akidevi karşılığı inanmak, ahlaki karşılığı güvenmektir.

- Şerh; Rabbimizin Elçisinin göğsünü şöyle genişletmişti; Duha suresi 6-8. Ayetlerinde Efendimizin göğsünün genişletildiğinin hayata dair izleri vardır. Şerh’den önce inen surelerde nasıl bu gönlün ferahlatıldığını görüyoruz; Fatiha’yla Rabbimiz yük aldı, Alak’la “yoo bir son vermezse onlar, onu perçeminden yakalayacağız” yani maskesini sıyıracağım dedi. Bu bir Allah garantisidir, ve bu bir Şerh’dir. Yani düşmanın düşmanımdır demektir. Müzzemmil’de; Takviye ediyordu, Müddessir’de;

“ tek yarattığımı bana bırak” V.b. Muğure yetmez daha yok mu? Diyen kafir. Yani sana saldıranı, saldıranları ben alıyorum, bunları bana bırak. Sen sadece uyar ve öğüt ver. Gönlün geniş olsun sana gelen saldırıları ben üstleniyorum diyordu Rabbimiz.

- Ayrıca Nübüvetle genişletti. Allahrasulünü Hiralara vuran bu varlık soruları, nübüvetten önce içini adeta kemiriyordu. Bu sapkınlıklardan nasıl kurtulacaklar diye daha o zamandan göğsü daralıyordu.

Yanlışı görüyor, doğruyu bulamıyordu. İşte nübüvet ve vahiy ona bu doğruyu gösteriyordu.

- Ayrıca Allah nebi’sini iman, ilim ve hikmet nurlarıyla aydınlatıp, gönlünü ferahlatmıştı.

( َكَرْزِو َكْنَع اَنْعَضَوَو ) 2

Ve vada'na 'anke vizrak

“Ve yükünü sırtından kaldırmadık mı?”

- Vizr; aslında yük. Vezir diyoruz, padişahın yükünü aldığı için. Vizr şeriatta da günah manasına gelir.

Ayetlerde bağlamına göre günah manasına gelir. Fakat burada günah anlamına gelmiyor.

- An ile gelirse yükü almak, ala ile gelirse yük olmak anlamına gelir, mesala …aley ke vizrak: sana yük vurmadık mı? Olurdu.

- Bu yükü Rabbimizin nasıl aldığı 1.ayette açıklanmıştır.

(5)

يِذَّلا َضَقْ نَأ

َكَرْهَظ (

) 3

Elleziy enkada zahrak

“Ki o yük belini iki büklüm etmişti!”

- Sırtına dağlardan ağır gelmişti o yük. “Lev enzelna hazelkur'ane 'ala cebelin lereeytehu haşi'an mutesaddi 'an min haşyetillah”; “eğer biz bu Kur’anı bir dağa indirmiş olsaydık, dağın vahyin ağırlığı altında ezildiğini, Allah korkusundan toz duman olduğunu görürdün”. Dağları toz, duman eden yük, insana indiğinde insanın belini nasıl kütür kütür çatırdatacağını söylemiş olmuyor mu?

Hele vahyin ilk muhatabını, efendimizin de belini çatırdatmıştı adeta bu yük. Taha suresi 1-2.ayet “ 1-TAHA 2- Ma enzelna aleykel kur’ane li teşka”; “ TAHA, Biz bu Kur’anı sana meşakkat çekesin diye indirmedik.” Bir taraftan mesuliyet, sorumluluğun ağırlığı, öbür taraftan da motivasyon, o ağırlığın hafifletilmesi, Allah’ın efendimizin gönlünü genişletmesi. Biz burada bunu görüyoruz.

- Bir gün Hz.Ebubekr; “erken ihtiyarladın YaRasullullah” demişti, Efendimiz “beni Hud suresi ve kardeşleri(yani Kur’an) ihtiyarlattı demiştir. Siz hiç Kur’anla ihtiyarladınız mı? O sorumluluğu anlamamız çok zor. Bir nebze anlarız belki de, tam olarak anlamamız çok zor. Tam olarak anlamak için o ağır sorumluluğu hissetmek lazım. Rabbiyle konuşuyor olmanın getirdiği o mesuliyeti anlamak lazım. İnsanlığı sırtlanmak lazım, insanlığı yeniden doğurmak lazım anlamak için. Allah’ın kullarını ateşe koşarken görüp önlerini kesmek için kalkan olmanın ağırlığını hissetmek lazım.

Yeryüzünde bir insanı hidayete erdirmenin, yeryüzünün tamamını fethetmekten evla olduğunu söyleyen (Hayberin fethi sırasında Hz. Ali’ye söylüyor.) Allah Rasulü bunu fark etmişti. “mümin olmuyorlar diye nerdeyse kendini helak edeceksin” diyordu Kur’an. Bu nasıl bir sorumluluktu?

Takva gerçektende budur. İnsan yükü dünyanın en ağır yüküdür.

- “neden iki büklüm olduğumu soruyorsan, eğer belimin kemiği kırılmışsa senin yükünü de bana taşıttırdığın için.” Cemil Meriç. Ağır adamların yükü ağırdır.

( َكَرْكِذ َكَل اَنْعَ فَرَو ) 4

Ve refa'na leke zikrak

“Ve senin şanını yüceltmedik mi?”

- Müfessirlerimiz farklı farklı anlamışlar. Vasfı Zikr olan Kur’anda senin adını anarak, veya sendeki önceki vahiylerde seni müjdeleyerek. Veya seni alemlere rahmet kılarak, yahut: adını dillere destan ederek. Kur’an’da Allah’la birlikte anarak, Allah’a itaat edin, Rasulüne itaat edin ayetindeki gibi diyenler olmuş. Yine peygamberlik vererek, vahiy göndererek diyenler olmuş ki doğrusu budur.

AllahRasulü Alemlere Rahmet kılınmıştı. Zımnen: bunu, gelecek hakkında müjdeli haber taşıyan 5/Duha 4-5 gibi vahiyler ve peygamberlikle yaptık. Vahiy ve peygamberlik muhatabının hem sorumluluğu arttırarak yükünü ağırlaştırıyor. (kavlen sakilen: “ağır bir söz” 3/Müzzemmil:5) hem de müjdeli vahiyler ve nübüvetin şerefiyle yükünü hafifletiyordu. İşte hemen arkadan gelen 5 ve 6.ayetler, mesani olan vahyin çift kutuplu tabiatına uygun olan bu özelliğini dile getirmektedir.

Zemahşeri, adını yüceltmeyi, Nebi’nin adının şehadet getirirken, ezan okurken, kamet getirirken, namazın teşehhüdünde, hutbelerde, yine Kur’an’da, “Allah ve Rasulü..”, “Rasule itaat Allah’a itaattir”, Allah’a itaat edin Rasulüne itaat edin”, “Allah’ın Rasulü” gibi ibarelerde Allah’ın adıyla yan yana zikredilmesi olarak açıklamıştır.

- Efendimiz vefat ederken “kızım Fatıma baban bir daha acı çekmeyecek” demişti, yani hep acı çekti.

Bazen içi dolarmış da “ben hüzünlerin Peygamberiyim” dermiş. Eğer benim gördüğümü/bildiğimi, görseydiniz/ bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz.

(6)

- Namını, şanını, adını… 1400 yıl sonra milyonlarca kadın ve erkek onu ana babasından daha fazla seviyorsa bu gerçekleşmiştir. Buna biz şahidiz Yarabbi. Tabii ki çölün ortasında bunların hiçbirini bilmiyordu efendimiz. O bu davanın süreçlerini bilmiyordu, ama biz artık çok iyi biliyoruz ve buna şahidiz. Allah birini sevdirirse, çölün ortasında yetişen bir yetimi 1400 yıl sonra adını adeta göklerin neonlarına nasıl yazdığına da biz şahidiz. O zaman ey insan Allaha yaranmaya bak, insanlara yaranmaya kalkarsan, ne insanlara, ne de Allaha yaranabilirsin. Biz buradan bunu anlıyoruz.

- Sana vahiy vererek yüceltmedik mi? Bu mana en doğrusu, çünkü vahiyle Alemlere Rahmet Oldu.

Allah bir şehri yüceltirse, ot bitmez kervan geçmez, lav kayalıklarıyla kaplı bir şehri, Mekke olur, bir yapıyı yüceltirse yeryüzünün en sade, en sıradan, en basit yapısı da olsa Kabe gibi, O insanların göz bebeği olur. Birisini yüceltirse Abdulmuttalipin yetimini, bir çöl kasabasında, kendi halinde yaşaması durumunda kimsenin hatırlamayacağı bir yetimi severse “Alemlere Rahmet” eder. İşte bu ayetlerin tezahürünü biz görüyoruz ve yaşıyoruz.

( اًرْسُي ِرْسُعْلا َعَم َّنِإَف ) 5

Feinne me'al'usri yüsran

“Sözün özü: elbet her zorlukla beraber tarifsiz bir kolaylık vardır; ”

- Berceste ayetler geldi. Her gece nasıl iki gündüz arasındaysa, zorlukta iki kolaylık arasındadır.

Efendimizin bu ayetleri okuyuşu ile bize gelen haberde “Asla bir zorluk, iki kolaylığa galip gelemez” demiştir.

- Fa: takibiyye “fa” sı. Fasiha olursa; “sözün özü şu” demek olur. Fa’nın Talil vurgusuyla; “demek ki ey Peygamber her zorlukla beraber tarifsiz bir kolaylık vardır.”

َّنِإ َعَم ِرْسُعْلا اًرْسُي

( ) 6

İnne me'al'usri yüsra

“evet, her zorlukla beraber tarife sığmaz bir kolaylık vardır.”

- Bundan böyle de her zorlukla beraber tarifsiz bir kolaylık mutlaka var olacaktır. Kuran lisanında marife (belirli) isim tekrar ederse ikincisi birincinin aynı olduğu için ikisi tek kabul edilir, nekira(belirsiz) isim tekrar ederse ikincisi birincisinden farklı olduğu anlamına gelir. Belirli gelen zorluk tek kabul edilirken, belirsiz gelen “kolaylık” iki sayılmıştır. Yukarıdaki hadiste birin ikiye galip gelemeyeceği vurgulanarak efendimiz aslında dil tahlili yapıyor (ferra).

- Zorluktaki belirlilik ahd içinse “bazı zorluklarla birlikte kolaylık var, ama bazılarıyla birlikte yoktur”

vurgusu kazanır. Kolaylıktaki belirsizlik ise kolaylığın çok çeşitli ve sınırsızlığına delalet eder.

- Usr: tek zorluk. Yusr: iki kolaylık. Bu ayetler bizlere; Hayat sadece sevinç değil, hüzünde var diyor.

Hayat sadece tatlı değil acıda var. Zorluğu görüp de, kolaylığı görmeyenler Allah’ın nimetine şükredemezler. Allah’ın nimetine şükretmeleri için Duha suresinde “tahdisi nimet” diyordu ya, nimeti anmak için nimeti görmek gerekiyor. Kaldı ki zorlukla kolaylık yan yana. Zorluğun içinde bir kolaylık var. Rabbimiz acıyı, ızdırabı verir, derdi verir o derdin içinde paketler verir. Zorluk kapıdan girerken kolaylığı kapının önüne bırakır. Eğer siz kapıdan içeri girene değil de kapının önündekine bakarsanız, o zaman zorluğu görür sabr eder, kolaylığı görür hamd eder, şükür edersiniz. Aslında bu ayetler bize hayatı öğretiyor. Ey Muhammet Mekke’de ki zorluklar olmasaydı, Medinen olamazdı diyor. Ey Muhammet senin yaslandığın insanları Allah çekip almasaydı, seni Allah terbiye etmezdi.

Parçadan değil de, bütünden bakıldığında zorlukların içindeki kolaylıklar görülecektir. Eğer Allah’ın gör dediği yerden baksaydık, nice kötü gördüğümüz şeylerin içinde güzellikleri, nice zorlukların içinde kolaylıkları görecektik. Aslında Kur’an bir yasayı haber veriyor.

(7)

( ْبَصْناَف َتْغَرَ ف اَذِإَف ) 7

Feiza ferağte fensab

“Şu halde, (zorluktan) lurtulduğunda (kolaylıktan) nasibini gözet!”

- Veya “zorluğu aşınca tebliğe devam et”. Veya “bir işle yorulunca, başka bir işle yorul.” Farklı bir manada şöyle verilebilir “ işini hallettiğinde arkasında dur.”

- Zımnen “sen işi yor, iş seni değil” anlamına da gelir. Bizde dinlenmek tatil demek değildir. Uyku tatil değildir, dinlenmektir, ihtiyaçtır. İslam da tatil yoktur, tebdil vardır. İnsan yorulunca atıl kalmaz, başka bir işe bakar. Cennette insanlar sevdiği işleri yapacaklar diyor ayet, yani cennette de atıl kalmak yok. Cennette bile boşluk, atıl kalmak yoksa dünyada nasıl olur? Hz. Ömer “biz islamın ilk yıllarında yorulmazdık, bir işle yorulunca başka bir işle yorulurduk demiştir.

- Zımnen: Sen işi yor, iş seni değil. Her zorluğun beraberindeki kolaylığı gör ve tatil değil tebdil yaparak bir başka işle dinlen. Ehl-i Beyt okulu, "yerine bir başkasını tayin et!" anlamında fensıb okumuştur. Bunun mezhebi bir okuma olduğunu söylemeye gerek yok.

- Fensab: Nsab köküne nispet edilir, o da Nasib’tir. Eğer nusub ise; sağlam ve dikili kayalara yaslanmaya denir. Onun için yaptığın işin arkasında dur, manasına gelir.

َلِإَو َكِّبَر ْبَغْراَف (

) 8

Ve ila rabbike ferğab

“Ve (yüzünü) yalnız Rabbine dön, artık hep [O’na] meylet!”

- Zımnen: Fatiha’da “yalnız senden yardım isteriz” dedik, Rabbimizde o zaman varlığını Rabbine ada diyor. Sözüne sadık kal, Rabbin sana rağbet etti sende Rabbine rağbet et. Sözünün içini doldur.

- İla: ‘nın başa gelmesi yalnızca Rabbine vurgusuna sahiptir. Çünkü Allah sana rağbet etti o zaman ey insan nankör olma, sözünde dur. Sende Allahın rağbetini hak etmek istiyorsan sende ona rağbet et.

- İnsana duyulan rağbet/aşk yataydır. Ve bu yatay sevgiden Allaha ulaşılabilir. Leyladan mevlaya bunu tanımlar. Oysa eşyaya, mala duyulan sevgi/aşk/rağbet insanı bir kademe aşağı indirir. Ve buradan Rabbe bir ulaşılmaz.

- Bu ayet Duha suresinin 6-7-8. Ayetlerine atıftır. Yani yetim bulup seni gözetmekle, yoksul bulup seni kendi kendine yeter hale, kanaat eder hale, şaşırmış bulup seni doğru yola yöneltmekle sana Rabbin rağbet etti. Peygamber seçmekle sana rağbet etti. O zaman sende Rabbine rağbet et manasına geliyor.

“ ve ahuiru da’vana enilhamdulillahi Rabbilalemin”

İddiamızın, davamızın tüm hasılatı ve son sözümüz Alemlerin Rabbine Hamd’dir.

Serdar Ali Mıhcı Nevşehir

Referanslar

Benzer Belgeler

Binalar için üretilen yangın se- naryolarında, yangının oluştuğu kat ve kat içindeki mahal durumuna göre kontrol edilecek ekipmanlar belirle- nirken asansörlerin

DENİZLİ YUNUS EMRE MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ.. BMUH A.ARY A.ARY

Kur’an insana der ki; “o senin apaçık düşmanındır.” Onun için batılılar doğru bir şeytan tasavvuru olmadığı için bir öteki icat eder ve onu da şeytan ilan eder..

Uluslararası bir suikastla kendi devletinde şehid edilen ve şehadetinden yaklaşık 80 yıl sonra İstanbul’da ve İs- tanbulluların yoğun ilgi ve katılımlarıyla anılan Hasan

Peygamberlerin siyaseti ifrat ve tefritten uzak olduğu ve tüm insanların zahiri ve batini ıslahını amaçladığı için mutlak ve kamil siyasettir..

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

[r]

 Hem varlığın zıddı olan yokluğa delalet eder (krş. Zımnen: Ölüm de hayat gibi O’nun otoritesine tabidir. Ölen O’nun otoritesinden çıkamaz, hayata gelmemiş olan