• Sonuç bulunamadı

Annem. ibadeti. bize. sevdirdi. Suç işleyen çocuğunuza ceza değil, ödül verin! Türkler geldi, demek ki bugün de aç değiliz. ailem.zaman.com.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Annem. ibadeti. bize. sevdirdi. Suç işleyen çocuğunuza ceza değil, ödül verin! Türkler geldi, demek ki bugün de aç değiliz. ailem.zaman.com."

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

a i l e m . z a m a n . c o m . t r 2 5 Þ U B A T 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 6 8 Z A M A N ’ L A B Ý R L Ý K T E S A T I L I R

ibadeti bize

Annem

Suç işleyen çocuğunuza ceza değil, ödül verin!

‘Türkler geldi, demek ki bugün de aç değiliz’

sevdirdi

(2)
(3)

ailem

EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER

“Anamýz-babamýz sana fedâ olsun Yâ Resulallah!” 4

Susmak büyük bir fazilettir 7

Yusuf’un bahçesini sulayan bulut 8

‘Türkler geldi demek ki bugün de aç deðiliz’ 10

‘Annem bize

ibadetleri sevdirdi’ 16

Suç iþleyen çocuðunuza ödül verin! 22 Dr. Can sizlerle 26

Hamilelik süreciyle çocuk eðitimi baþlar 28

Caný sýkýlanlara öneriler

- Babasý reklâmlarý aç da, Fatih’e yemeðini yedireyim.

Fatih iki yaþýnda. Annesi yemekle- rini iþtahla yemediði için yemek saatle- rinde televizyonda müzik klipleri ya da reklâm açýyor. Renkli ve hareketli gö- rüntüler Fatih’in büyük ilgisini çekiyor.

- Bizim kýz dizi seyrediyor, gel biz se- ninle salonda laflayalým.

Nihal ilköðretim üçe gidiyor.

Okuldan geldikten sonra akþama kadar en az üç-dört saat televiz- yon baþýndan ayrýlmýyor.

***

Bir çocuk sekiz yaþýna gelinceye ka- dar günde ortalama 3-4 saat tele- vizyon izliyor. Çizgi filmler, çocuk programlarý, reklâmlar, diziler, sine- malar hatta haberler seyrediliyor.

Televizyon seyretmenin amacý tama- men “eðlenmek” amaçlý. Yani çocuklar, sekiz yaþýna gelinceye kadar, televizyon tarafýndan “eðlendirilmeyi” öðreniyorlar.

“Oturmak ve eðlendirilmeyi beklemek”

zamanla çocuklarýn karakteri oluyor.

Birçok yetiþkinin bugün ana sorun- larýndan birisi, týpký çocuklarýn yaþadý- ðý gibi “can sýkýntýsý”dýr. Aslýnda bu durum, eðlendirilmeye odaklý yetiþtiril- miþ olmamýzdan kaynaklanýyor. Hiçbir enerji ve güç harcamadan, bir gayret göstermeden birilerinin sizi eðlendir- mesini beklemek, insani iliþkilerinizi, evliliðinizi, iþlerinizi ve kendi iç dünya- nýzý da olumsuz etkiler. Bugün birço- ðumuzun kitap okumaktan zevk alma- masýnda yatan ana sebep de bu duygu- nun aðýr basmasýndan kaynaklanýyor.

***

Televizyon karþýsýnda büyümüþ bir nesil olarak, canýmýzýn çok sýkýldýðýný söylemeliyiz. Günün her saatinde, “Bi- zim içine katýlmadýðýmýz; ama gülüp eðlendiðimiz bir televizyon programý mutlaka olmalý.” diye düþünüyoruz.

Bütün gün televizyon karþýsýndan ay- rýlmayýþýmýzýn sebebi de bu olmalý.

Çocuklara ‘hayatýn eðlenceden iba- ret olduðunu’ televizyon karþýsýndan kalkmayarak gösteriyoruz. Çocuklar için ders çalýþmak, evde bir iþ yapmak, verilen bir görevi yerine getirmek çok can sýkýcý bir durumdur. Bilgisayarda güzel bir animasyon seyredip gülüp eðlenmek varken, kitap okunur mu?

Zamanla yapýlacak þeyler tükenince can sýkýntýsýnýn peydahladýðýný, çocu- ðunuzun ofladýðýný görürsünüz. Can sýkýntýsý, giderek hayatýn önünde bü- yük bir engel olmaya baþlar artýk.

***

Ýnsan zaman zaman eðlenmeye, gevþe- meye, gülmeye vakit ayýrabilir. Ama bu durum bütün gününüzü ya da bütün haf- tanýzý almamalýdýr. Hayatýn televizyon seyredilmeden de geçirilebileceðini ço- cuklarýnýza yaþantýnýzla gösterebilirseniz, onlarýn da “can sýkýntýsý” sorunu yaþayan bir insan olmasýný engelleyebilirsiniz.

***

Can sýkýntýsýný önlemek için elinize ka- lem kâðýt alýn ve bir hafta boyunca sey- rettiklerinizin bir kaydýný tutun. Aile fertleri olarak ne tür programlar seyret- tiðinizi tartýþýn. Özellikle çocuklarýnýzýn seyrettiklerini mercek altýna alýn. On- lar þiddet, magazin, spor ya da gerçek- lerden kaçmaya yönelik þeyler mi sey- rediyorlar? Hangi TV kahramanýna özeniyorlar? Eðlenmek ve güzel vakit geçirmek için daha farklý faaliyetler bu- lun. Televizyonsuz bir gün geçirmeyi deneyin. Ve bunlarý yaparken ailecek tartýþýn ve ortak karar verin. Çocuklara dikte etmeyin. Yoksa siz de iki yaþýnda- ki Fatih ya da 3. sýnýf öðrencisi Nihal gibi ergenlik çaðýna geldiðinde çok caný sýkýlan çocuklara sahip olabilirsiniz?

Düzeltme:

Almanya’daki mahkûmlarla ilgili kapaðý- mýzda Köln/Zaman’dan Cihan Ural Bey’in imzasý yanlýþlýkla bir mahkûm mektubun- da kullanýlmýþtýr. Düzeltir, özür dileriz.

Serhat Þeftali s.seftali@zaman.com.tr

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr

Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri Feza Gazetecilik A.Þ.

Adýna Ýmtiyaz Sahibi

Ali Akbulut

Sorumlu Müdür ve

Yayýn Sahibi Temsilcisi Ali Odabaþý Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý

Yayýn Danýþmaný Hamdullah Öztürk Yayýn Editörleri Serhat Þeftali

Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Katkýda Bulunanlar Ali Demirel

Ali Budak Tasarým Mehmet Þimþek Kapak Fotoðrafý Bahar Mandan

Reklam Koordinatörü Yakup Þimþek Yayýn Türü Yerel Süreli

aaiilleem m

http://ailem.zaman.com.tr

Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr 2 5 Þ U B A T 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 6 8

(4)

ailem

KISA KISA

EDÝTÖR: ALÝ BUDAK

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 4

Sahabe efendilerimiz (r.anhüm) Pey- gamber Efendimiz’e (sas) hep bu söz- lerle hitap ettiler. O’na deðil bir zarar eriþmesi, kýlýna bile halel gelmesi ye- rine bin tane canlarý olsa vermeye hazýrdýlar. Efendimiz’in izzeti onla- rýn izzetiydi, Efendimiz’in namusu onlarýn namusuydu, söz söyletmedi- ler, toz kondurtmadýlar. O’nun kutlu davasý uðrunda yakýcý çölleri, engin denizleri ve karlý daðlarý aþtýlar.

O’nun sevgisi, O’na olan iþtiyak sa- habeleri ayakta tutan, ruhlarýný gaþ- yeden muhteþem bir sevgiydi. Bu halleri bizlere de örnek olmalýdýr.

Efendimiz (sas) mübarek bede- niyle aramýzdan ayrýlmýþ olsa bile hâlâ ümmetinin sevinç ve kederle- rinden haberdardýr. Ümmeti olarak biz Müslümanlar O’nunla irtibatý- mýzý ortaya koyarsak O’nun ahiret- te en zor durumda kaldýðýmýz an- larda ‘O benim ümmetimdendi!’ re- feransýný vermesini bekleyebiliriz.

Kendisine çokça salât ü selam ge- tirilmesini tavsiye eden Efendimiz, bunu bir hadisiyle de þöyle ifade eder: “Þayet içinizden biri bana sala- vat getirirse onun selamýný almak üzere Allah ruhumu bana iade eder, ben de onun selamýný alýrým.” (Ebu

Davud, Menâsik 96) Bu hadisten hareketle þunu söyleyebiliriz ki, O’na salât ü selam getirmekle biz de manen diriliþe geçiyoruz.

Peygamberimiz (sas)’in ifadelerine göre cuma, günlerin en hayýrlýsýdýr.

Çünkü insanlýðýn atasý Hz. Adem o gün yaratýlmýþtýr. Yeryüzünde hayat o gün baþladýðý gibi, yine ayný gün dünyanýn ömrü bitecek ve kýyamet kopacaktýr. Ýçindeki dualarýn kabul edildiði bir vaktin bulunduðu cuma, müminler için özel bir gündür. Bu bilgileri ashabýna veren Efendimiz, cuma günü kendisine çokça salât ü selam getirilmesini ister. Zira o gün salât ve selamlar melekler vasýta- sýyla O’na ulaþtýrýlmaktadýr. Allah Rasulü bunu söyleyince sahabeye biraz garip gelir. Ve merakla sorar- lar, “Sizin bedeniniz o gün çürümüþ olacak. Getirdiðimiz salât ü selam- lar size nasýl ulaþacak ey Allah’ýn Rasulü?” Bu vesileyle Efendimiz’in, ashabýna bir hakikati de öðrettiði cevabý þu þekilde olur: “Allah, pey- gamberlerin cesetlerini çürütmeyi yeryüzüne haram kýlmýþtýr.” O (sas) bizim gönderdiðimiz salât ü selam ve diðer hediyelerden haberdar oluyor. (Ebu Davud, Salat 207)

“Anamýz-babamýz sana fedâ olsun

Yâ Resulallah!”

“Mümin, aldansa da aldatmayý asla düþünmeyen ve þart- lar ne olursa olsun her zaman kendi karakterini sergileyen bir asil; fâcir ise, türlü türlü ayak oyunlarýna teþebbüs et- mekten hiçbir zaman sýkýlmayan seviyesiz bir zelildir.”

(Ebû Davud, Edep, 5; Tirmizî, Birr, 41; Müsned, 2/294) El-mü’minü gýrrun kerîmün

ve’l-fâciru hhýbbün leîmün.

BiR HADiS

BiZ VE O (SAS)

Peygamberimiz’den hayatýmýza neler yansýyor?

Her bir Müslümanýn sevgili Pey- gamberimiz’i (sas) anlamasý ve anlatmasý üzerine düþen bir gö- rev. Peki Efendimiz (sas) hayatý- mýza nasýl yansýyor? Birer fert olarak O’nu nasýl anlatýyor yap- týklarýný nasýl uyguluyoruz? Ai- lem’in baþlattýðý yeni “Biz ve O (sas)” projesiyle okurlarýmýzý bu kampanyamýza davet ediyoruz.

1. Allah Resulü’nü eþinize, ço- cuklarýnýza, yakýnlarýnýza, dost- larýnýza anlatmak için hangi me- todlarý uyguluyorsunuz?

2. Efendimiz’in sünnet-i se- niyyesinden hangilerini yerine getirmek için nasýl bir gayret gösteriyorsunuz?

3. Peygamberimiz’le ilgili han- gi söz ve davranýþlarý yapmak hayallerinizi süslüyor?

Lütfen bize yazýn, Ýþte adresimiz:

e-posta: ailem@zaman.com.tr Faks: 0 212 454 14 78

Mektup adresi: Ailem dergisi Zaman gazetesi

34194 Yenibosna/Ýstanbul (Son gönderme tarihi 15 Mart 2006)

Y E N i

(5)
(6)

ailem

KISA KISA

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 6

Medeni olduðu iddiasýndaki in- sanlarýn Efendimiz’e olan kabalýðý onlarýn olsun, gelin biz Resul-i Ek- rem’i (sas) gönüllerimize hakim kýlmanýn yollarýný arayalým. Her- þeyimizle, onu anarken yaþaran gözlerimizle tekrar davet edelim kalb sarayýmýza O Sultaný.

Hayatý hakkýnda kulaktan dol- ma bilgilerle, Ramazan’dan Rama- zan’a Müslümanlaþan kanallarda seyrettiðimiz Çaðrý filmleriyle onu sevdiðimizi söyleyebilir miyiz? Ge- lin O’nu daha yakýndan tanýmak için, daha çok kitap okuyalým.

Kötüler kötülerle olsun, gelin biz O’nu sevenlerle beraber olalým.

Muhabbet yaþanan bir þeydir, bu duyguyu yaþayanlarla birlikte olup, bu muhabbeti yaþatalým.

Her gün en az 100 defa okuya- caðýmýz salavatlarla, Allah Resulü ile bu sevgi akýmýný baþlatmalý- yýz. Bir de daha geniþ salavatla- rýn olduðu evrad ve dua kitap- larýný elimizden eksik etmezsek göreceðiz ki Efendimiz’i (sas) daha fazla seviyor olacaðýz.

Rabb’imiz (cc) cümlemizi bu yolda muvaffak etsin. Amin.

Kur’an-ý Kerim’de, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman eden- ler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” (Ah- zab, 36/56) buyurulur. Salât;

tebrik, tezkiye, saygý, dua, istiðfar ve rahmet gibi mânâlara gelir.

Ayette bahsedilen Allah’ýn salât etmesi; O’nun Efendimiz (sas)’e rahmet etmesini, meleklerin salâtý onlarýn, Allah Rasulü için istiðfar etmelerini ve bizim salâtýmýz da O’nun için dua et- memizi ifade etmektedir.

Ayet-i kerime, Peygamberi- miz’e salât ve selamla hürmetleri- mizi sunmanýn, mümin olmanýn bir gereði olduðunu ifade eder.

“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed: Allâh’ým! Efendimiz Hz. Muhammed’e salât ü selam et!” demek hiç de zor olmayan bir baðlýlýk göstergesidir. Bu baðlýlýk ayný zamanda O’ndan kendimiz

için þefâat talebinde bulunmak- týr. O’na getirdiðimiz her salât ü selam, “Ahirette bize de þefaat et, biz de Senin ümmetinin bir ferdiyiz.” mânâsýna gelir.

Allah Rasulü’ne salâvat getir- menin ehemmiyetini ifade eden baþka hadisler de vardýr: “Yeryü- zündeki Allah’ýn seyyah melekleri ümmetimin salât ü selamýný bana anýnda ulaþtýrýrlar.” (Nesai, Sehv 46) “Kýyamet günü insanlarýn ba- na en yakýný bana en çok salâvat okuyandýr.” (Tirmizi, Salât 357)

“Kim bana bir salâvat okursa Al- lah da ona on rahmet ve ikramda bulunur.” (Nesai, Sehv 55) “En cimri insan, yanýnda adým anýldý- ðý halde bana salât ü selam getir- meyendir.” (Tirmizî, Deavât, 100)

Bu ve benzeri hadisler bize sýk sýk O’na baðlýlýðýmýzý göstermemi- zin önemini ifade eder. Burada unutanlar, ahirette unutulma ve yok sayýlma ile cezalandýrýlýrlar.

Ey Sevgili, En Sevgili (sas)

Salavâttan ve tövbeden baþka ne sermayemiz var?

Kelime-i tevhidde Efendimiz’in is- mi Rabbimiz’in ismiyle asla birbi- rinden ayrýlamaz ve mutlaka bir- birini gerektirir bir biçimde yer alýyor. Cenab-ý Hakk insanlarýn,

“La ilahe Ýllallah Muhammedün Resûlullah” demelerine çok bü- yük ehemmiyet veriyor ve Kur’an baþtan sona diðer din sâliklerine ve insanlýða bunu emrediyor.

Ýman ayrýlmaz bir bütün olduðu, nasýl Hz. Nuh’un peygam- berliðini reddeden baþka bütün herþeyi kabul etse de imanýný kaybediyorsa, tüm kitaplarýn müjdelediði ahirzaman peygam- berini kabul etmemek de kiþiyi iman dairesinden çýkarýyor.

Kelime-i tevhidin inceliði

FOTOÐRAF: MEHMET ÞAHÝN

(7)

Peygamberimizin halinde sükût, yani sessizlik hakimdi. Sükûtu çok sever, ihtiyaç olmadan konuþmazdý. Güzel konuþmayan veya konu- þurken edep ve terbiyeye uymayan kiþiden yüzünü çevirirdi. Sa- habîlere, “Resulullah’la sohbet eder miydiniz?” diye sorduklarýnda, onlar, “Evet, fakat o çok az konuþurdu.” þeklinde cevap verirlerdi.

Peygamberimiz, sahabîlerin sorusu üzerine cihat, oruç ve zekâttan sonra en hayýrlý ibadetin sükût olduðunu bildirmiþ ve þöyle buyurmuþ- tu: “Susmak, konuþunca da hayýr konuþmak.” Muaz bin Cebel’in, “Dili- mizin söylediklerinden mes’ul olur muyuz?” demesi üzerine Peygambe- rimiz þöyle buyurdu: “Ýnsanlarý cehenneme yüzüstü düþürecek olan þey, dillerinden baþkasý deðildir. Kim Allah’a ve âhiret gününe inanýyorsa, ya hayýr söylesin, ya da sussun. Hayýr konuþun, faydalanýn, kötü konuþmayýn ki, selâmette olasýnýz.” Peygamberimiz her fýrsatta ye- rinde konuþmanýn, boþ yere söz söylememenin önemini bildirmiþtir.

büyük bir fazilettir

SUSMAK

FOTOÐRAF: REUTERS

(8)

S

aatlerdir yürüyordu. Çok yorulmuþ ve yorgun düþ- müþtü. Güneþ de tam tepe- sinde bütün sýcaklýðýný cömertçe sergiliyordu. Gölgelik bir yer ara- yýp orada dinlenmek istiyordu.

Daha bir günlük yolu vardý.

Az ileride aðaçlýk bir yer gör- dü. Oraya gidip aðacýn gölgesi altýna uzandý. O yorgunlukla hemen uykuya dalýverdi. Ara- dan biraz zaman geçmiþti ki,

“Yusuf’un bahçesini sula!” diye gaipten bir ses duydu. Bu sesle irkilip uyandý. “Herhalde rüya görüyordum!” dedi. Tekrar uy- kuya dalmaya hazýrlanýrken ay- ný sesi bir daha duydu. Sesin geldiði tarafa dikkatlice baktý.

Ses yukarýdan geliyordu. Kafa- sýný yukarý kaldýrýnca yaðmur dolu bir bulut gördü. Çok þaþýr- mýþtý. Bu güneþli havada bu bu- lut nereden çýkmýþtý? Ses kime aitti? Yusuf kimdi? Biraz hay- ret, biraz da korku içinde mera-

kýný gidermeye karar verdi. Bu- lutun gittiði yeri takip edecek ve bu karmaþýk hadiseyi çözecekti.

Bulutu takip etmeye baþladý.

Esrarengiz bir ses, buluttan Yu- suf’un bahçesini sulamasýný isti- yordu. Önlerinde tepelik bir arazi vardý. Bulut bu araziyi aþýp arkasýndaki yere taþýdýðý yaðmuru boþaltmaya baþladý.

Tepelik yeri aþtýðýnda bahçede bir adam gördü. Adamýn yanýna gitti. Selam verdi ve onunla ko- nuþmaya baþladý. Evet, adamýn adý Yusuf’tu. Peki bu adam ne yapmýþtý da böyle Allah’ýn hususi bir yardýmýna hak kazanmýþtý?

Adam, baþýndan geçen hadiseyi tek tek Yusuf’a anlattý. Yusuf,

- Sen hele gel. Önce bir kar- nýný doyur. Susamýþsýndýr, su da iç. Sonra ben sana her þeyi anla-

týrým, dedi. Adam bir güzel kar- nýný doyurdu. Bu sýrada Yusuf, adamý daha fazla merakta býrak- mamak için konuþmaya baþladý:

- Ben yýllardýr bahçe iþiyle uð- raþan biriyim. Þu gördüðün bah- çeyi eker, biçer, maiþetimi onunla kazanýrým. Bir konuda aþýrý hassa- sýmdýr. Bahçemden elde ettiðim ürünü üçe bölerim. Birini fakir ve senin gibi yolu buraya düþen yolcu- lara ayýrýrým. Ýkinci kýsmýndan ai- lemle beraber istifade ederim. Geri kalan kýsmý ise bahçeye tekrar to- humluk yapmak üzere saklarým.

Adam iþin sýrrýný þimdi kavramýþtý. Demek ki Yu- suf’un bu taksiminden Allah razý olmuþtu. Özellikle de ma- lýnýn üçte birini Allah yolunda infak etmesi Allah’ýn bu yar- dýmýna sebep oluyordu.

YUSUF’UN BAHÇESÝNÝ

1. Mü’min daima veren olmalýdýr.

Mü’min, Allah ahlakýyla donanmasý- nýn bir gereði olarak daima verici ol- malýdýr. Ýçtimai meselelerde olduðu gibi bu vericilik, onun maddi alemi- ne de yansýmalý ve o, baþkalarýnýn huzur içinde yaþayabilmesi için elindeki imkanlarý rahatlýkla ve bü-

tünüyle seferber edebilmelidir. Mü’minin maddi im- kanlarýný Allah yolunda daðýtmasýna “infak” denil- mektedir. Ýþte bu infak sayesinde fani olan mal, ka- lýcý olmakta ve ahiret adýna ciddi bir yatýrým haline gelmektedir. Gerek ayet-i kerimeler, gerekse de ha- dis-i þeriflerde infak yani vermek teþvik edilmiþ ve vermenin mü’minlik alameti olduðu vurgulanmýþ- týr. Nitekim “Sevdiðiniz þeyleri in-

fak etmedikçe iyilikte zirveye ulaþamazsýnýz.” (Âl-i Ýmran, 3/92) ayet-i kerimesi bu ha- kikati dile getirmektedir.

2. Ýnfak edilen mal ebedî sermayedir.

Allah yolunda infakta bulunulan mal, ahiret adýna ebedileþmektedir. Pey- gamberimiz’in (sas), Tekâsür Sûresi’ni okurken, bu mevzuya iþaretle þöyle dediðini görmekteyiz: “Ademoðlu

‘malým malým’ der. Halbuki ey Ade- moðlu! Senin malýndan (sana kalan sadece) yeyip bitirdiðin, giyinip eskittiðin ve sadaka olarak verip býraktýðýndan baþkasý de-

ðildir.” (Müslim, Zühd, 3;

Tirmizî, Zühd, 31)

SULAYAN BULUT

Hikâyeden çýkarýlacak

dersler

(9)

Demek ki þu fani alemde sermaye olarak kullanýlan malýn, baki aleme ait bir sermaye haline getirilmesi müm- kündür ve bunun yolu da, ihtiyaç sa- hiplerine verilen mallardýr. Malýný Allah yolunda infak eden insan, içtimai ha- yatta itibar ve saygýnlýk kazanýrken di- ðer yanda, hem caný hem de malý itiba- rýyla bir korunmanýn altýna girmekte- dir. Allah Rasûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifadeleri içinde, her gün yer- yüzüne iki melek inmekte ve onlardan biri, infak edenler için hayýr duada bu- lunup infakta bulunanlarýn mallarýný artýrmasýný talep ederken, diðeri de, cimrilik yapýp kýsanlarýn mallarýnýn te- lef olmasýný istemektedirler. (Buhari, Zekat, 37; Müsned, 6/306, 347) Allah Rasûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sel- lem) Hafsa validemize söylediði þu söz- leri de, bu meyanda dikkat çekicidir:

“Ýnfak et, cömert davran ve da- ima etrafýna daðýt. Sakýn ola ki, malý elinde tutup saklama ve elinde bulu- nan fazlalýðý cimrilikle saklama, yoksa Allah da sana karþý kýsar ve verme hususunda böyle davranýr.”

(Tirmizi, Zühd, 17; Müsned, 4/231) ALÝ DEMÝREL

ÝLLÜSTRASYON: NURETTÝN ASLANTAÞ

(10)

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 10

8

Ekim 2005 depremi coðrafi olarak sadece Pakistan’ýn ku- zey eyaleti Keþmir’i sallýyor, ancak kalbi bu kardeþ ülke insanlarý ile birlikte atan tüm Türk halkýnýn yüreðini yakýyordu. ‘Yara derin’

deniyordu vatanda, ne yapmalý et- meli bu yarayý birlikte sarmalýy- dýk; tüm kardeþler el ele. Kurtuluþ Savaþýmýz sýrasýnda beþikteki be- beðini bile satacak kadar kadirþi- nas olan bu kardeþ millete karþý ciddi bir borcumuz vardý. Ýþte yü-

reði burkuk tüm insanýmýz gibi biz de bu yarayý uzaktan paylaþabili- yorken bir dost ses duyduk, “Pa- kistan’a gitmek isteyen gönüllü doktor aranýyor!” diye. Ýþte o an hiç düþünmeden bu tarihî þansý deðerlendirmeye karar verdik ar- kadaþlarla. Hem Türkiye Cumhu- riyeti Saðlýk Bakanlýðý ve Türk Ký- zýlayý hem de sadece ülkemizin de- ðil tüm insanlarýn dertleri ile hem- hal olmayý ilke edinmiþ Fatih Üni- versitesi’nin destekleri ile bir rüya gerçekleþebilecekti. Hemen kayýt- lar yapýldý, planlar hazýrlandý ve

Saðlýk Bakanlýðý’nýn ilk ekibi ile birlikte en büyük katýlým desteðini üniversitemizden alan saðlýk ekibi Pakistan’a yola çýktý. Üç haftada bir gelen görev sýrasýnda her ekip- te Fatih Üniversitesi aðýrlýðý kendi- ni hissettiriyor ve adeta herkese üniversite olmanýn sosyal boyutu ile ilgili sessiz bir ders veriyordu.

Görev sýrasý bize ancak sonra- ki ekipte nasip olabildi. Biz daha önce giden ekiplerdeki çalýþma arkadaþlarýmýzla konuþup bölge ile ilgili bilgi alma þansýna sahip yegane ekip elemanlarý olurken DR. ENDER ÖDEMÝÞ*

TÜRKLER GELDİ

DEMEK Kİ BUGÜN DE AÇ DEĞİLİZ

Fatih Üniversitesi Týp Fakültesi’nden Dr. Ender Öde- miþ, Keþmir’e gö- nüllü giden dok- torlarýmýzdan. Dr.

Ödemiþ, izlenim- lerini Ailem okur- larý için yazdý.

FOTOÐRAF: REUTERS

TÜRKLER GELDİ

(11)

ailem

DEPREM/PAKÝSTAN

bu ayný zamanda heyecanýmýzý da artýrýyordu. Uçak bir öðle vaktin- de Ankara’dan havalanýrken Tür- kiye semalarýna elveda diyor ve Pakistan’a karþý görevimize yol al- maya baþlýyorduk. Pakistanlý dostlarýn sýcaklýðý daha havaala- nýnda belli oluyor ve ilk sevgi söz- cüklerini onlardan duyuyor, biraz gururlanýyor, biraz da her teþek- kür sözcüðünün yüklediði yeni borçlarý ödemek için daha da sa- býrsýzlanýyorduk. Aktarmalý sefer- lerden dolayý uzayan bir yolculuk- tan sonra ertesi gün Ýslamabad’a uçaðýmýz iniyor ve daha sonra asýl

görev yerimiz olan Muzaffera- bad’a olan toplam 120 kilometre- lik kara yolculuðumuz baþlýyordu.

Fakat bu 120 kilometre öyle bir yoldan kat edildi ki 1970’lerden kalma bir minibüsün sürücüsü ke- narý yüzlerce metre uçuruma gi- den Keþmir daðlarýnýn patika yol- larýnda adeta dans eder bir eda ile aracý kullanýyor, köþe kývrýmlarýn- da çýkabilecek sürprizlere karþý çaldýðý havalý kornasý ile de bu dansýn müziðini icra ediyordu.

Galiba birçoðumuz yöre insaný- nýn ölümle iç içe yaþamaya alýþ- týðýný ilk kez o zaman anladýk.

Karþýlaþtýðýmýz her insan he- men selam veri- yor ve merhaba kardeþim diye- rek sanki biz de- ðil de onlar yar- dýma gelmiþler gibi ‘Sizin için ne yapabiliriz?’ di- yorlardý.

Keþmirliler,

“Yahu siz Tür- kiye’den nasýl bu kadar ça- buk gelebildi- niz? Uçsanýz olmaz, yoksa Hýzýr mýsýnýz?”

diyerek þaþ- kýnlýklarýný giz- lemiyorlardý.

Yorucu bir yolculuk sonrasý akþa- müzeri Muzafferabad’a ulaþtýðýmýz- da hepimiz kelimenin tam anlamý ile bitkindik ve çadýrlardan oluþ- muþ hastaneyi kýsa bir turla taný- dýktan sonra herkes çadýrlarýna çe- kilerek 36 saattir ilk kez yerle ya- tay hale gelmemizi saðlayan yatak-

larýmýza altta ne olduðuna bile ba- kamadan büyük bir huzur ve sev- gi ile kapaklanýverdik. Artýk biz- den mutlusu yoktu, Bu durum, ta ki sabaha karþý duyduðum titre- me ile uyanana kadar sürdü. O zaman anladým ki sesler birbirine vuran diþlerimden geliyordu.

36 saat sonra uyuyabildik

FOTOÐRAFLAR: DR. ENDER ÖDEMÝÞ

(12)

ailem

DEPREM/PAKÝSTAN

Onlarýn bir çadýrlarý bile yoktu

Ýlk günün acemiliði ve yorgunluk üst üste gelmiþ, ýsýnmaya yarayacak katalitik sobamýzý açmamýþ ve tulumun içine gir- memiþ, üstüne üstlük çadýrýn da pencere kenarýna yatýp ka- patmamýþtým. Tam o sýrada sesli bir þekilde, inþallah bura- da herkes tulumlarýna giriyor ve pencerelerini kapatýp so- balarýný yakýyorlardýr, diye dua ettim. Ancak bunun hayal olduðunu çok geçmeden anladým. Çünkü birçok Keþmirli- nin yatacak bir çadýrý bile yoktu. O ilk gece benim oradaki evsizlerin durumunu daha iyi anlamama yardýmcý oldu.

Þimdi neler yaþadýklarýný biraz daha iyi anlayabiliyordum.

Cehalet ve ayrýlýkçýlýk tohumlarý

FOTOÐRAF: REUTERS

FOTOÐRAF: REUTERS

Keþmir, Jelum ve Nilum adý veri- len iki nehrin birleþtiði yerde va- diye kurulmuþ. Etrafýný çevrele- yen daðlar Muzafferabad’ý Pakis- tan’ýn diðer bölgelerinden coðrafi olarak ayýrýyor. Ancak biraz soh- bet edince yüksek Keþmir daðla- rýndan daha sarp engellerin Keþ- mir ile Pakistan arasýna girmiþ olduðunu anlýyoruz. Keþmirli kimi zaman kendini Pakistan- lý olarak hissetmediðini söy- lüyor. Kýsa zamanda bizim defalarca gördüðümüz sonu hep acýklý biten “ayrýlýkçý” fil- min burada da sahnelendiðini anlýyoruz. Tek çaresi ise eðitim ve sevgidir bu onulmaz gibi gö- rülen derdin. Ýþte þimdi her za- mankinden daha fazla ihtiyacý var Keþmirlinin hiz- met ve eðitim erleri- ne. Birçok yabancý görevli eminim Keþmir’e yabancý idi; ama biz evi- mizdeydik. Baký- lan tüm hastalar- da gördüðümüz sefalet, yok- luk ve peri- þanlýða alýþ-

mak yerine her defasýnda kederi- miz daha da derinleþiyordu. Hep ayný soruyu soruyorduk: Al- lah’ým bu insanlar ne yapacak?

Bunlarýn elinden kim tutacak?

Keþmir’in derin yarasýný saracak kimse yok mu? Biz þehri gezip bu hüzünle çadýrýmýza döndüðü- müzde akþam çadýrýmýzýn önün- de bizleri sürpriz konuklar (ya da ev sahipleri) karþýlamýþtý.

‘Bu güleç yüzlü insanlar da kim?’ demeye kalmadan kendile- rini tanýtarak hemen açýklamaya baþladýlar: “Merhaba, biz Pak- Türk okullarýndan geliyoruz. Her seferde gelen Kýzýlay ekiplerini ziyaret edip bir ihtiyaçlarý olup olmadýðýný soruyoruz.” Bunu so- rarken o kadar kendilerinden emindiler ki; çünkü bazýlarý sekiz yýldýr zaten bu ülke insaný ile iç içe yaþýyor ve öncelikle eðitim alanýnda onlara hizmet sunuyor- lardý. Bu bölgeyi ve insanýný avuçlarýnýn içi gibi biliyorlardý.

Deprem sonrasýnda da bölgeye Pakistan hükümetinden bile önce ilk gelen onlardý ve yine ayný þeyleri söylemiþlerdi: “Merhaba kardeþler, biz Türkiye’den geli- yoruz, sizin için ne yapabiliriz?”

(13)

Birçok Pakistanlý kendileri ile ayný dili konuþan bu insanlarýn hoþ bir þaka yaptýðýný düþünüyor, kýsa bir süre sonra kendine uzatýlan bu dost eli sýmsýký kavrýyor; ancak yine de sormadan edemi- yorlardý: “Yahu siz Türkiye’den nasýl bu kadar ça- buk gelebildiniz? Uçsanýz olmaz, yoksa Hýzýr mýsý- nýz?” Ertesi sabah beraberce gittiðimiz þehir turun- da daðlarýn yamaçlarýna kurulan Keþmir’de depre- min acý ve gerçek yüzünü gördük. Sefalet, yokluk ve acý kol gezerken her yerde hep ayný soru ak- lýmýzda döndü durdu: Keþmir’in derin yarasýný saracak kimse yok mu? Ýleride görülen mavi-sa- rý çadýrlarý görene dek acýlý soru cevabýný aradý ve mavi bir çadýrýn önünde oturan üstünde in- cecik bir gömleði ve belli ki baðýþ olan bir ince kazaðý olan yaþlý bir amca sanki bizimle ayný so- ruyu kederle düþünürken yerinden doðrulup bi- ze doðru gülümseyerek geldi ve bir þeyler söyle- yip sarýldý. Arkadaþa ne söylediðini sorunca ar- týk benim de sorum cevabýný bulmuþtu. Yaþlý adam, “Türkler geldi, demek ki bugün de aç de- ðiliz.” demiþti. Evet anladým, Keþmir’in yarasý derindi ve bu derin yarayý saracak birileri var- dý. Hâlâ oradalar ve hep olacaklar, artýk eminim.

Biz üç haftayý bulan görevimiz sonunda yur- dumuza dönerken Türkiye’mizin yaptýðý hiz- metleri görmüþ, onun küçük bir parçasý olmuþ olmanýn gururunu yaþýyorduk. Edindiðimiz ve ömür boyu sürecek dostluklarý nasýl yaþataca- ðýmýza dair planlar yaparken aklýmda kalan en belirgin ses, baktýðýmýz binlerce hastaya, yap- týðýmýz onlarca ameliyata raðmen bu iþten en çok kendimizin faydalandýðýný söylüyordu.

* Fatih Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Bölümü/Ankara

FOTOÐRAFLAR: KÜRÞAT BAYHAN

Yoksa Hýzýr mýsýnýz?

(14)

ailem

EFENDÝMÝZ (SAS)

YUSUF ÖMEROÐLU

E

fendimiz (sas) ha- yatýnýn her kare- sinde anlatacaðý bir hususu en uygun ve en güzel bir üslupla anlatmýþ ve öðretmede de ayný metodu kul- lanmýþtýr. Bütün insan- lýða rehber olan Efen- dimiz (sas)’in hayatýna bakýldýðýnda O’nun öð- retim adýna kullandýðý bazý metotlarý öðren- mek, bütün insanlar için iyi bir örnek oluþ- turacaktýr. Burada Efendimiz’in kullandýðý her bir metoda, onun hangi söz veya davra- nýþýnýn dayanak oldu- ðunu anlatmak yerine sadece metodu söyle- yip geçmek istiyoruz:

1. Efendimiz, söyledi- ði hakikatleri bizzat yaþayarak hayatýyla göstermiþtir.

2. Dinî yükümlülükleri tedrîcî (yavaþ yavaþ, ba- samak basamak) bir sistemle öðretmiþtir.

3. Öðretmede orta yolda durmaya ve in- sanlarý býktýrmaktan uzak durmaya riayet etmiþtir.

4. Öðrenenler arasýn- daki kiþisel farklýlýklarý göz önünde bulun- durmuþtur.

5. Karþýlýklý konuþ- ma ve soru-cevap þeklini kullanmýþtýr.

6. Yanlýþ düþünceyi sö- küp atmak ve gerçek doðru bilgiyi net bir þe- kilde muhatabýn kafasý- na yerleþtirmek için aklî ölçüleri kullanmýþtýr.

7. Muhataplarýna soru yöneltmiþ, böylece on- larýn zeka ve bilgi se- viyelerini ölçmüþtür.

8. Mukayese ve örnek- lendirme metodunu kullanmýþtýr.

9. Benzetme ve halk arasýnda yaygýn ola- rak kullanýlan örnek- leri kullanmýþtýr.

10.Anlattýðý hususu, elinde herhangi bir þey ile yere ve topraða çize- rek bizzat göstermiþtir.

11.Sözle beraber jest ve mimiklerini kullan- mýþ ve el ile iþaretlerde bulunmuþtur.

12.Önemine binaen, halin mümkün kýldýðý bir nesneyi bizzat eline almýþ, eliyle kaldýrmýþ ve arkasýndan söyleye- ceði hususu söylemiþtir.

13. Muhataplarýndan bir soru gelmeden sö- ze önce kendileri baþ- lamýþtýr.

14.Muhatabýnýn soru- suna eksik ve fazla ol- madan cevap vermiþtir.

15. Muhatabýnýn so- rusuna, onun ihtiyacý- na binaen sorduðun- dan daha fazlasýyla cevap vermiþtir.

16.Muhatabýný, güzel bir hikmete binaen, sor- duðu sorudan daha önemli bir hususa yön- lendirdiði de olmuþtur.

17.Soru soranýn sordu- ðu soruyu tekrarlamasý- ný istemiþtir.

18.Muhatabýn aldýðý cevabý tekrar etmesini istemiþtir. Böylece ce- vap unutulmayacaktýr.

19.Bildiði bir husustan dolayý kiþiyi imtihan etmiþtir ki bununla doðru cevap vereceði için kiþiyi sena etmek, övmek istemiþtir.

Efendimiz’in (sas) kullandýðý 40 öðretme

metodu

(15)

20. Önünde olan bir olaya karþý susma yolunu ter- cih etmiþtir.

21.Öðretme esnasýnda meydana gelebilecek imkan ve fýrsatlarý de- ðerlendirmiþtir.

22. Latife ve þaka yo- luyla öðretmeyi tercih etmiþtir.

23. Öðrettiði hususu yeminle tekit etmiþ perçinlemiþtir.

24.Öðretilen hususun önemine binaen sözü üç kere tekrar etmiþtir.

25. Konunun önemini oturuþunu ve duruþu- nu deðiþtirerek ve sö- zü tekrar ederek gös- termiþtir.

26.Cevabý geciktirerek muhatabýn sorusunu tekrar etmesini saðlaya- rak onu uyarmýþtýr.

27.Muhatabý intibaha sevk etmek için, onu omuzundan veya elin- den tutmuþtur.

28. Muhatabý teþvik için veya onu sýkýntý- ya sokacak bir du- rumdan dolayý, bazý hususlarýn gizli kal- masýný yeðlemiþtir.

29. Söyleyeceði husu- sun hafýzalarda daha iyi yer etmesi veya ezberlenmesi için, sö- zü kýsa ve öz bir þe- kilde ifade etmiþ, da- ha sonra ise ayrýntýla- rýna geçmiþtir.

30.Cevabýn birkaç madde ile verileceði durumlarda önce ceva- býn kaç maddeden oluþtuðunu bildirmek için sayýyý söylemiþ da- ha sonra saymýþtýr.

31.Va’z etme, nasihat etme ve öðüt verme me- todunu kullanmýþtýr.

32.Ýnsanlarýn þevklerini kamçýlama veya neticesi elem verici hususlardan þiddetle uzaklaþtýrma (Terðib ve terhib) meto- dunu kullanmýþtýr.

33.Kýssa ve geçmiþ üm- metlere ve insanlara da- ir haberlerle öðretme metodunu uygulamýþtýr.

34.Sorunun cevabýnýn muhatabý utandýrma ihtimali olan hususlar- da önce nazik bir ha- zýrlýk süreci hazýrlamýþ ve soruyu öyle cevap- landýrmýþtýr.

35.Sorunun cevabýnýn muhatabý utandýrma ih- timali olan hususlarda üstü kapalý olarak kina- ye yoluyla ve iþaret ede- rek yetinmiþtir.

36.Kadýnlara öðretmeyi ve nasihat etmeyi de asla ihmal etmemiþtir.

37.Halin gerektirdiði durumlarda öðretme hususunda azarlayýp paylamayý (ta’nif) ve

kýzmayý (gadab) da ih- mal etmemiþtir. Ne var ki onun paylamasý ve kýzmasý da merha- met yörüngesinde ve ümmetinin selameti için olmuþtur.

38.Talim ve tebliðde, kitabeti (yazma meto- dunu) da kullanmýþtýr.

39.Yabancý dilleri (me- sela Süryaniceyi) öðren- mesi için bazý sahabile- ri görevlendirmiþtir ki bu husus da günümüz- de dünyanýn dört bir tarafýnda Ýslam’ýn gü- zelliklerini öðrenmek isteyenlere karþý yapý- lacak vazifenin çok önemli bir basamaðýný teþkil etmektedir.

40. Bizzat kendi mü- barek zatýyla talimde bulunmuþtur.

Evet, Efendimiz (sas) evrensel bir eðitim-öð- retim sistemi getirmiþ ve bütün kalbleri, bü- tün ruhlarý, bütün akýl- larý, bütün nefisleri ide- al ufka yükseltecek bir mesaj sunmuþtur. Sade- ce O’nun getirdiði sis- temdir ki hem ruhu, hem aklý hem de nefsi, yükselebilecek en son noktaya ulaþtýrmýþtýr.

ailem

EFENDÝMÝZ (SAS)

(16)

Üç kýza sahip olmak çok güzel bir duygu.

Ayþenur Yaþar, üç kýzýný da en güzel þekilde yetiþtirmek için bazý eðitim þekilleri geliþtir- miþ. Onlarý mantýklý ve sevgi dolu olmasý için hiçbir zaman zorlamamýþ. Ýbadetleri hem ya- parak hem de anlatarak onlara göstermiþ.

Þulenur Yaþar: Annem bize ibadetleri sevdirdi

Þulenur Yaþar: Annem bize ibadetleri sevdirdi

ÞEMSÝNUR ÖZDEMÝR

FOTOÐRAFLAR: BAHAR MANDAN

(17)

A

nnem iyi bir anne. Bas- k c de il. Bir konuyu sordu um zaman o yine nce benim fikrimi almak ister.

badetleri de rt nmeyi de bize sevdirerek retti. Na- maza ne zaman ba lad m hat rlam yorum. lk zamanlar arada bir k l yordum. An- nemden yats namaz n k l- mamak i in izin istiyordum

ok uykum var diye. Annem de o zaman farz olmad i in sadece farz yla vacibini k la- bilirsin diyordu. Ben de hep- sini k lay m bari diyordum.

13 yaþýndaki Þulenur Ya- þar’ýn bu sözleri, kýzlarýný bü- yük bir özen ve titizlikle ye- tiþtiren Ayþenur Yaþar’ýn ter- biye anlayýþýný çok güzel yansýtýyor. Ayþenur haným, üç kýz evlat sahibi bir anne.

Fatma Nurkan (24), Rüvey- da (21) ve Þulenur’u yetiþti- rirken hangi yollarý izlediði- ni konuþtuk kendisiyle.

Evlatlarýn eðitiminde ba- banýn yaptýðý katkýyý ve hak- kýný baþtan teslim etmek ge- rek öncelikle. Emekli edebi- yat öðretmeni ve yazar Sela- haddin Yaþar, Ayþenur haný- mýn en büyük destekçisi ol- muþ; ama kýzlar anneye daha yakýn olduðu için onlarla ge- nellikle kendisi ilgilenmiþ.

Öncelikle Ayþenur Hanýmýn ilkokul mezunu olmasýna rað- men kendisini çok iyi yetiþtir- miþ bir haným olduðunu söy- lemeliyiz. Üstad Bediüzza- man Hazretleri’nin “Risale-i Nur’larý bir sene tedkik ede- rek okuyan kiþi zamanýnýn alimi olur” sözünü cisimleþti- ren bir örnek o. Risale-i Nur dairesinde yaþanan bir ailede yetiþen Ayþenur Haným, ken- di yuvasýný da bu çerçevede kurmuþ. Kur’an-ý Kerim’i, Pey- gamber Efendimiz’in sünneti- ni esas alarak Risale-i Nur’un ekseni etrafýnda hareket edi- lince hiçbir konuda hata ya- pýlmayacaðýný söyleyen Ayþe-

nur Haným, “Çünkü elinizde reçete var. Bu kaynaklarda çözüm bulamayacaðýnýz hiç- bir þey yok. Meþveret esasýný oradan çýkardým. Bir ailede, bu oturduðu zaman birçok þey halledilmiþ olur. Risale-i Nur’larý hem dini kitap, hem çocuk eðitim kitabý, hem de aile içi iletiþim kitabý ola- rak görüyorum.” diyor.

Çocuk eðitiminin anne karnýnda hatta daha eþ seçi- mi sýrasýnda zihinlerde baþla- masý gerektiðini düþünen Ay- þenur Haným, bütün çocukla- rýna hamilelik döneminden itibaren çok özen göstermiþ.

Eþiyle birlikte dualarýnda hep hayýrlý evlat dileði varmýþ el- bette; ama ‘Çocuðumu Al- lah’ýn ve Peygamber’imizin se- veceði bir kul olarak nasýl ye- tiþtirebilirim?’ sorusuna ce- vaplar aramýþ sürekli. Önce- likle evdeki her halinin çocu- ðuna örnek olacaðýný bilerek hareket etmiþ. Çocuklarýn an- nenin yediði gýdalardan etki- lendiði gibi manevi hallerin- den de etkilendiðini bilerek düþüncelerini hep olumlu þeylere yönlendirmiþ. Kur’an ve Cevþen okumalarýný artýr- mýþ. “Evladýmý imana, Ýslam’a hadim eyle” diye dualar et- miþ. Doðduktan sonra imkan olduðunca abdestsiz emzir- memeye, besmelesiz bir þey yedirmemeye gayret etmiþ.

Konuþmayý öðrenirken ilk ke- limelerinin Allah ve Muham- med olmasýna çalýþmýþ. Bir camiden veya mezarlýktan ge- çerken caminin ne olduðunu anlatmýþ, kabirlere dua oku- duðunu görmelerini istemiþ.

Hayatýn içinde yaþarken o an- da yapýlmasý gerekeni yapa- rak dikkatlerini Yaratýcý’ya çekip ruh dünyalarýnýn iman- la þekillenmesi için uðraþmýþ.

Yaþar ailesinde birçok mesele istiþare edilerek ortak kararlarýn alýnma- sýyla hallediliyor.

(18)

ailem

HAYAT

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 18

Aile içinde eþlerin birbiriyle ve ço- cuklarýn anne-baba ile doðru iletiþim kurmasýnýn çok önemli olduðunu ifa- de eden Ayþenur Haným, evlerinde herkesin söz hakký olduðunu söylü- yor. Olmasý gerekenle olmamasý ge- reken þeyler birlikte karara baðlandý- ðý zaman herkes buna uyuyor. Bir þey sadece anne veya baba istediði için yapýlmýyor. Çocuklarýn yanlýþ bir isteði olduðu zaman ortaya çýkabile- cek sonuçlar açýklanýp buna raðmen isteyip istemediði soruluyor. Ayþe- nur Haným, çocuklarýn ‘bak bu böyle, þu þöyle’ diye karþýna alýp ders vere- rek eðitilemeyeceðini düþünüyor.

Ona göre, insan doðruyu, yanlýþý, iyi- yi, kötüyü hayatýn içinde, anne-baba- dan ve çevreden görerek öðreniyor.

Bu yüzden her hali ve davranýþýyla çocuklarýna örnek olmaya çalýþýyor.

Çocuklarýnýn her hareketini onlarý sýkmadan uzaktan takip ederek tah- lil ediyor. Kendi aralarýndaki oyun- larda kurduklarý hayalleri gözlemle- yerek ruh dünyalarýný anlamaya ve ona göre tavýr almaya çalýþýyor.

“Örtünmeleri için hiçbir zaman zorlamadým”

Günümüzde kýz çocuklarý olan aile- lerin yaþadýðý en büyük sorunlardan biri onlara Ýslam’a uygun giyinme alýþkanlýðý kazandýrmaktýr. Kimi aile- ler tesettürü sadece baþý örtmek þek- linde algýladýklarý için kýzlarýnýn di- ðer kýyafetlerine pek karýþmýyor. Ya da kapalý giyinmeye zorladýklarý için, evden örtülü çýkan bir genç kýz iki sokak ilerde veya okulunda ailesinin karþý çýkacaðý kýyafetleri giyebiliyor.

Bu durumun sebeplerinden biri aile- lerin neden tesettürü çocuklarýna gü- zelce anlatýp bu tarz giyimi sevdir- memeleri. Bir sebebi de örtünmeleri gereken yaþa kadar kýzlarýna bunu anlatmayýp birden bire bunu emret- meleridir. Ayrýca çok küçük yaþta ör- tünmeye baþlayan çocuklar içinde tersi bir durum sözkonusudur.

Ayþenur Haným, çocuklarýn bir seyretme bir de yapma dönemleri ol- duðunu düþünüyor. Dinin emirlerini uygulamak zorunda olmadýklarý bir yaþta zorla yaptýrýlýrsa asýl farz oldu- ðu zaman itiraz edeceklerini söylü- yor. “Çocuk emeceði zaman emzirilir.

Katý gýdalara yavaþ yavaþ alýþtýrýlýr.

Maneviyat, ahlak ve ibadetler de böyle yaþýna göre yavaþ yavaþ veri- lirse neticesi iyi olacaktýr. Yapmalarý gereken zamanda býrakalým dozunda Þulenur (13) ,

birçok þeyi abla- larý Fatma Nur- kan (24), Rüvey- da (21) dan öð- renmiþ.

(19)

ailem

HAYAT

Ayþenur Haným ve kýzý Þulenur iyi anlaþan bir anne-kýz.

yapsýnlar; ama ileride belli yaþtan sonra bunu yapamayacaðýný anla- talým. Uygulama dönemine geldiði zaman kaçýrmayalým.” diyen Ayþe- nur Haným, farz olan ibadetleri ak- satmadan yapabilmesi için altyapý- nýn buluð çaðýna gelmeden hazýr- lanmasý gerektiðini ifade ediyor.

“Ailenin veremediðini baþka insanlar verir”

Dýþarýda açýklýðý özendirecek çok þey olduðu için genç kýzlara örtünmenin sevdirilmesi, üzerinde gururla taþý- masý için teþvik edilmesi icap ediyor.

Çocuklarýna küçükken evde ve dýþa- rýda istedikleri gibi giyinmeleri için izin vermiþ. Ancak çok kýsa giydir- memeye, mutlaka uzun çorap giydir- meye dikkat etmiþ. Bir gün evcilik oynayan kýzlarýnýn birbirlerine misa- fir olurken eteklerini kýsalttýklarýný fark etmiþ. Çocuklarýnýn böyle bir gi- yime neden özendiðini tahlil edip on- larý evde istedikleri gibi daha açýk ve rahat giydirmeye karar vermiþ. Kýz- lar bu þekilde ev ve dýþarý kýyafetinin farklý olmasý gerektiðini ayýrt et- miþler. Ayþenur Haným, kýzla- rýna mümin kadýnlarýn te- settürlü olmasýný Allah’ýn istediðini, buluð çaðýna ka- dar yine belli sýnýrlar ölçü- sünde istedikleri gibi giyi- nebileceklerini ama yaþlarý erdiðinde

eve yabancý biri gelince ve sokaða çý- karken örtünmeleri gerektiðini anlat- mýþ. Tesettürün fýtri olduðunu, ör- tünmenin güzel bir þey olduðunu ifa- de eden Ayþenur Haným þöyle konu- þuyor: “Rüveyda’ nýn baþýný örtmesi gereken zamanda mevsim yazdý. Yaz- dan sonra örtünmek için izin istedi.

Kýþa girerken örtüneceðine söz verdi.

Ýzin verdim. Bir þey istedikleri zaman biz gözümüzde büyütüyoruz; ama çocuk ruhu bu. Bugün hayýr dediði- ne yarýn evet diyebilir. Nitekim yaz bitmeden baþýný örtmeye baþlamýþtý.

Þulenur farz olmadýðý zaman bazen hevesle baþýný örtüp çýkýyor bazen de ben bugün örtmeyeceðim diyordu.

‘Sen bilirsin ama yaþýn gelince böyle söyleyemezsin biliyorsun deðil mi?’

dedim. ‘Bu halin sana daha çok ya- kýþtýðýný düþünüyorum; ama sen bi- lirsin’ diyorum. Dýþarýdaki cazibeler çocuklarýmýzý çok güçlü çekiyor. Ai- leler çok zayýf kalýyor. Ailenin dýþýn- da çevre oluþturmak da gerek. Aile- nin veremediðini baþka insanlar da- ha kolay verir. Arkadaþlarýma ‘be- nim çocuklarýmý siz, sizin çocuklarý- nýzý ben yetiþtireceðim.’ diyorum.”

(20)

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 20

Þulenur Yaþar:

Annem benim fikrimi sorar

Çok küçükten beri baþýmý örtmek isterdim. Annemden örtü isterdim. Önce, “Örtmek istediðinden emin misin?”

diye sordu bana. Eminim dedim ama bazen örttüm bazen açtým. Bu sene dýþarý çýkarken hep örtüyorum. Tesettür deyince sadece baþý örtmek akla gelmemeli. Baþýný örtüp kýsa kollu giymek çok doðru deðil. Dýþarý çýkarken kýyafe- time de dikkat ediyorum. Kýyafet hususunda fazla anlaþa- mýyoruz. Benim zevkim farklý. Daha renkli giyiniyorum.

Annem ‘yakýþýyor’ diye baþka þeyler gösterir. Ben de ‘Þu- nu giysem olmaz mý?’ derim. Benim isteðimi kabul eder.

ailem

HAYAT

(21)

ailem

HAYAT

Ayþenur Haným, çocuklarýna namazý da küçük yaþtan itibaren anlatmýþ. Ay- þenur Haným “Çocuklarýn hepsinde anne kýlarken namaz kýlma isteði olu- þur, ama yaþý geldiði zaman kolayca bunu yapmaz. Öyleyse hevesle yanýn- da dururken çocuðun ruhuna bu iba- det iþlenmeli. ‘Allah emrediyor da kýlý- yoruz’ demek yetmez. Namazýn fayda- larýný hikmetlerini güzelliklerini anlat- mak lazým.” diyor. Namazý anlatýrken özellikle iki namaz vakti arasýnda ya- pýlan bütün müspet amelleri Rabb’imi- zin ibadet saydýðýný anlatmýþ onlara.

‘Okula gidiyorsun, ders çalýþýyorsun, ben isteyince bakkala gittin; ama na- maz kýldýðýn için bunlarýn hepsi sana ibadet sevabý olarak yazýldý’ diyor. Kü- çükken mecbur olmadan namaz kýl- dýklarý için Allah’ýn sevabýný daha çok

vereceðini ama belli yaþtan sonra ih- mal edemeyeceklerini anlatmýþ ve þöy- le konuþmuþ: “Eðer yapmazsan sen bi- lirsin. Ama Rabb’imiz bizim böyle ol- mamýzý istiyor. Nasýl acýkýnca karný- mýzý doyuruyorsak kalbimiz, ruhumuz, manevi uzuvlarýmýz da acýkýr. Bunu ancak namazla doyurabiliriz. Yemeði- mizi yedik, hadi þimdi namazlarýmýzý kýlýp ruhumuzu, kalbimizi de doyura- lým.” Düzenli olarak namazlarýný kýl- maya yeni baþlayan Þulenur’a namaza karþý gösterdiði hassasiyetten dolayý teþekkür edip “Benim böyle hoþuma gidiyorsa Allah’ýn nasýl hoþuna gidi- yordur.” diyerek sözleriyle ödüllen- dirmiþ onu. Þulenur, namazlarýný vak- tinde kýlmaya çalýþýyor; ama kazaya kalmýþsa unutmamak için defterine yazýyor. Daha sonra telafi ediyor.

Namaz hassasiyeti için teþekkür etti

Ayþenur Yaþar:

Anne bütün meslekleri üzerinde taþýmalý

Annemle çok çatýþmamýz yok; ama görüþ farklýlýk- larýmýz var. Mesela, o hoþ sohbeti sever. Evde ya da dý- þarýda yabancý insanlarla güzel bir diyalog kurmak ge- rektiðini söyler. Ýlk zamanlar bunu yapmak istemez- dim. Daha sonra kendiliðimden yapmaya baþladým.

Her þeyi öðrenmede ablam modeldi benim için.

Annem ablama anlatýr ben de o arada öðrenirdim.

Hangi gün sokaða örtülü çýktýðýmý hatýrlamýyo- rum. Bence insanda zahiri bir tesettür varsa ma- nevi olarak da bir tesettür olmalý. Ben örtülüyüm ancak karakter olarak bazý kimlikleri kendime oturtamadýysam, sokakta tesettüre yakýþmayan haller içine girersem, mesela sokakta kahkahalar- la gülüyorsam bu benim tesettürsüzlüðümdür. Dý- þarý çýktýðýmýz zaman mütebessim bir yüzünüz varsa sizin tesettürlü olmanýz bir mana ifade eder.

Anne bütün meslekleri üzerinde taþýmalý, her devrede birini kullanmalý. Çok iyi bir oyuncu, tahlilci, politikacý, gözlemci, konuþ- macý olmalý. Ýtidalli ve sabýrlý olmalý. Bir adým sonra ne geleceðini öngörebilmeli.

Bazen þefkat aðýr basýp çocuklarý üzmek istemiyoruz. ‘Ýstediði gibi yaþasýn, gençtir.’

diyebiliyor. Ancak dünyevi olarak onlarý ne kadar korusam da ahirette ikimiz de aðlaya- caðýz. Burada uykusunu bölüp sabah nama- zýna kaldýrýrken acýyorum ona ama ahirette benden davacý olursa ne yapacaðým?

Ailenin ilk hedefi çocuklarýnýn maneviyatý olursa her þey daha kolay olur. Evlatlarýmýzýn dünyevi gele- cekleri için çok çalýþýr fedakârlýklar yaparýz. Bu gay- reti biraz da manevi halleri için yapmamýz lazým.

Rüveyda Yaþar:

Ýnsanda manevi

tesettür de olmalý

(22)

Suç iþleyen çocuðunuza

ödül verin!

Suç iþleyen çocuðunuza

ödül verin!

Kabahat yapan çocuða ceza verilmesi normal bir davranýþ olarak bilinir. Ama ya ödül vermek! Ýlginç bir yaklaþým deðil mi?

FOTOÐRAF: ONUR ÇOBAN

(23)

ailem

ÇOCUK EÐÝTÝMÝ

ailem 23 25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ

Ezan ile dalga geçen bir çocuða mükafat ve- rir miydi- niz? Ya ka- pýnýzýn önünde gü- rültü yapan miniklere.

Ýþte farklý iki örnek ve yaklaþým tarzý.

Ç

ocuðunuz, sizin istemediði- niz bir davranýþý sergiliyorsa reaksiyonunuz nasýl olur? “Önce konuþurum, sonra ikaz ederim, hâlâ ayný davranýþta ýsrar ediyor- sa ceza veririm” mi diyorsunuz?

Sanýrým suç iþleyen bir çocuða mükafat vermek çoðumuzun baþ- vurduðu bir yöntem deðildir... Öyle ya, ‘mükâfat, güzel davranýþýn karþý- lýðýnda verilir’ diye biliyoruz. Aslýn- da bildiðimiz þey pedagojinin bu- gün ulaþtýðý nokta açýsýndan doðru.

Ancak pedagoji biliminin yarýn ula- þacaðý noktaya göre baktýðýmýzda görüyoruz ki, suç iþleyen çocuða ce- za vermek çok da doðru deðildir.

Çünkü ‘ceza’ dýþa dönük bir ter- biye metodudur ve baskýcýdýr. Ce- za ile çocuk, iç dünyasýnda kabul- lenmediði bir davranýþý, dýþ baský ile kabul etmeye zorlanmaktadýr.

Vicdanda kabul görmeyen davra- nýþlar samimi olmaktan uzaktýr.

Bir davranýþýn çocuk tarafýndan kabul edilebilmesi için, çocuðun iç dünyasýnda ve vicdanýnda o davra- nýþýn kabul görmesi gerekir. Vicda- nýn kabul etmediði ve iç dünyanýn benimsemediði davranýþ çocuðun içte farklý, dýþta farklý kiþilik sergi- lemesine sebep olabilir.

Çocuk, ceza korkusu ile, belki is- tediðiniz davranýþý sergiliyor olsa bile, üzerindeki ceza baskýsý kalktý- ðýnda, yeniden ve belki de daha da aðýrlaþmýþ bir yanlýþ davranýþa yö- nelebilir. O yüzden suç iþleyen ço- cuklara ceza verirken çok iyi dü- þünmek gerekir. Çocuklarda yanlýþ davranýþ karþýsýnda mükâfat veril- mesi, ceza verilmesinden daha olumlu sonuçlar doðurur.

8-10 yaþlarýnda bir çocuðunuz var. Evde misafirleriniz olduðunda

sizi misafirlere karþý hep mahcup ediyor. Siz ne zaman konuþmaya baþlasanýz, kullandýðýnýz cümleleri alaya alarak ve eðip bükerek size karþýlýk veriyor. Ne kadar ikaz etse- niz de bu davranýþýndan vazgeçire- miyorsunuz. Sanýrým sizinle böyle dalga geçen bir çocuða mükafat vermek, aklýnýzýn ucundan bile geç- mez deðil mi? Örneðimizi biraz da- ha zorlaþtýralým. Siz dindar bir in- sansýnýz ve maneviyata çok önem veriyorsunuz. Abdest alýp namaz kýlýyorsunuz. Namaz kýlmak için ezan okuduðunuzda, çocuðunuz karþýnýza geçiyor ve ezan ile dalga geçiyor, dil çýkartýp “bö bö böö” di- yerek sizi tahrik ediyor. Ne yapar- dýnýz? Ezan ile dalga geçen çocuðu- nuza, mükafat verir miydiniz? Ver- mezdiniz, deðil mi? Günümüz pe- dagoji bilimi de böyle bir çocuðun mükafatý hak ettiðini söyler.

Ama tarihin sayfalarýný geri- ye doðru çevirdiðimizde, bu gü- nün pedagoji bilimini çokça ge- ride býrakan farklý bir yöntem- le karþýlaþýyoruz.

Yukarýdaki örneðin bir benzeri- ni, Peygamber Efendimiz (sas)’de görüyoruz. Bir gün kendisi mesci- de doðru ilerlerken, okunan ezan ile dalga geçen çocuklarý görür. Ço- cuklar yol kenarýndadýr ve Peygam- ber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selam vererek yakla- þýr. Sonra ezan ile dalga geçen ço- cuða “Ne kadar da güzel sesin var.”

der. Çocuk bir peygamberin karþý- sýnda kendini muhatap olarak gö- rünce þaþýrýr. Þaþkýnlýðýný henüz üzerinden atamadan, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sel- lem) çocuðun saçlarýný okþar ve

“Mescitte de bu güzel sesinle ezan okur musun?” diye sorarak onun elinden tutup mescide götürür.

ADEM GÜNEÞ

(24)

O çocuk o günden sonra mescit- te müezzinlik yapmaya baþlar. Ýsmi Ebu Mansure olan bu Sahabe Efen- dimiz (ra), mescitte uzun bir süre müezzinlik yapar ve saçlarýný ömür boyu kesmez. Çokça uzayan saçlarý- ný kesmesi konusunda tavsiyede bu- lunanlara da öfkelenerek “O saçlarý kim okþadý bilmiyor musunuz?” di- yerek, Peygamber Efendimiz’e (sas) olan muhabbetini dile getirir.

Yukarýdaki olayý analiz edelim:

Suç iþleyen bir çocuk var ve ezaný hafife alýyor. Týpký kendi evimizde bizim okuduðumuz ezan ile dalga

geçen çocuk gibi. Bu suç karþýlýðýn- da Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) nasýl davranýyor?

Çocuðu yanýna çaðýrmýyor, aksine, onun yanýna kadar gidiyor. Bu, ço- cuða deðer vermektir ki “duygusal bir mükafat”týr. Arkadaþlarýnýn ya- nýnda, çocuðun sesinin ne kadar gü- zel olduðunu söylüyor. Bu ise ikinci mükafattýr ki buna da “sosyal mü- kafat” diyoruz. Daha sonra çocu- ðun saçýný okþayarak, üçüncü kez mükafat vermektedir. Son olarak da elinden tutarak onu mescide müezzin olarak tayin etmektedir ki bu da dördüncü mükafattýr.

Halbuki, Peygamber Efendi- miz (sas), suç iþlemiþ bir çocu- ðun davranýþýný deðiþtirmek için cezaya baþvurmadý. Aksine art arda dört defa mükafat verildi.

Teneke çalan çocuklar

Bir þahsýn kapýsýnýn önünde bir grup çocuk teneke çalarak gürültü yapýyorlardý. Mahalleli ne kadar müdahale ettiyse de çocuklarý bu davranýþlarýndan vazgeçiremediler.

Bir gün, önünde gürültü yapýlan evin sahibi, dýþarý çýkarak çocukla- rýn yanlarýna gitti. Onlarla konuþup bir anlaþma yaptý. Bu anlaþmaya gö- re, çocuklar günün belirsiz vakitle- rinde gelip gürültü yapmayacak, ak- sine anlaþtýklarý bir saatte gelecekler ve o saatte gürültü yapacaklardý.

Anlaþmaya göre yapacaklarý gürültü karþýlýðýnda ise bu þahýstan para ala- caklardý. Çocuklar bu anlaþmadan memnun oldular ve ertesi gün anlaþ- týklarý saatte kapýnýn önüne geldiler.

Tenekelere, ellerindeki sopalarla vu- rarak gürültü yaptýlar. Bir süre son- ra, anlaþma yaptýklarý þahýs kapýda göründü. Çocuklarýn yanýna gelerek, anlaþtýklarý þekilde bu gürültünün karþýlýðýnda belli bir ücret verdi.

ailem

ÇOCUK EÐÝTÝMÝ

Çocuklara ceza vermek yerine daha farklý yöntemleri de- neyebilirsiniz.

FOTOÐRAF: BAHAR MANDAN

(25)

ailem 25 25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ

Çocuklarý evlerine gönderdi.

Çocuklar ertesi gün anlaþ- týklarý saatte yeniden kapý- nýn önüne geldiler ve yeni- den gürültü yaptýlar. Þahýs yeniden çýktý ve çocuklara anlaþtýklarý parayý verdi.

Ancak adamýn, her seferinde evden geç çýkmasýna kýzan çocuklar, adamý ikaz ettiler ve geç gelmemesini söyledi- ler. Ertesi gün mutat saatte çocuklar yine geldi ve gürül- tü yapmaya yeniden baþla- dýlar. Çocuklar uzun süre gürültü yaptýklarý halde, þa- hýs yine gecikerek evden çýkýp çocuklarýn yanýna geldi. Çocuklara, artýk anlaþ- týklarý parayý vermekte zor- landýðýný söyledi. Çocuklar ile yeni bir anlaþma yapmak istediðini belirtti ve sordu:

“Acaba þu anda anlaþmýþ oldu- ðumuz ücretin yarýsýný versem, yine gelir misiniz?” Çocuklar, zaten paralarýný geç teslim eden þahsýn bu teklifine kýzdý- lar ve kabul etmediler. Zaten bu iþ için boþa zaman harca- dýklarýndan bahsettiler. Diðer çocuklar oyun oynayýp güzel vakit geçirirken, kendilerinin bu iþ için kenarda oturup saat- lerce beklediklerini ve þahsýn yeni teklifini kabul etmedikle- rini ve bir daha da buraya gel- meyeceklerini söylediler.

Bu örneði de incelediði- mizde ceza karþýsýnda davra- nýþlarýný deðiþtirmeyen ço- cuklarýn, mükafat aracýlýðý ile kötü davranýþlarýnýn kontrol altýna alýndýðýna ve daha son- ra da tamamen ortadan kal- dýrýldýðýna þahit oluyoruz.

N

NE ED DE EN N C CE EZ ZA A V VE ER RÝÝL LM ME EM ME EL LÝÝ? ?

Çocuklarýn iþledikleri suç karþýlýðýn- da mümkün oldukça ceza verilme-

melidir. Peki neden?

1- Ceza, çocuðun iç dünyasýnda ezilmiþlik duygusu oluþturabilir.

Bu ezilmiþlik duygusu ile çocuk, yanlýþ davranýþý devam ettirerek, kendisini cezalandýran þahsý ceza-

landýrmak isteyebilir.

2- Ceza, hýrs doðurup bir baþka kötü davranýþýn tetikleyicisi olabilir.

3- Ýstediði bir davranýþý ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasýn-

daki istek ile dýþ dünyadaki ceza ara- sýnda sýkýþýp kalabilir. Bu ise çocuðun samimi olamamasýna sebebiyet verir.

4- Ceza, küçük yaþta “öfke ve nef- ret” duygularýna sebep olabilir.

“Ceza” dýþa dönük bir terbiye meto- dudur ve baskýcýdýr. Ýstediði bir dav- ranýþý ceza korkusu ile sergileyeme- yen çocuk, iç dünyasýndaki istek ile dýþ dünyadaki ceza korkusu arasýnda

sýkýþýp kalabilir. Bu da, çocuðun, sun’î ve samimi olmayan davranýþlar

sergilemesine neden olabilir.

FOTOÐRAF: TURGUT ENGÝN

(26)

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 26

E.T./ Tarsus

Sn. Dr. Can. 27 yaþýnda bir çocuk babasý, güvenlik görevlisiyim. Ba- zen namazýmý dosdoðru kýlýyor, ba- zense hiç kýlmýyorum. Þeytanla mücadele edemiyorum. Þeytan bir güvenlik görevlisi olan þahsýmýn ahiret güvenliðini bozuyor.

Dr. Can

Sevgili E.T. Zarfýn üstündeki (E.T.) harflerini okuyunca hani þu bizim sevimli uzaylý E.T.’den mi, yani uzaydan mý acaba, dedim. PTT’de zarf biraz da meþakkatle gelmiþ, belki de çuvalýn altýnda kalmýþ olacak ki hýrpalanmýþ. “Galiba sa- hiden de öyle” dedim. Yanýlmýþým, içini okuyunca namaz, þeytan, ezan, güvenlik, ahiret vs. bunlarýn

hepsi “gök”lerle alakalý mevzular.

Öncelikle bu genç yaþýnýzda iba- detlere ve sonsuz yaþama karþý gösterdiðiniz ince duyarlýlýktan ötürü Tarsus’a tebrik ve takdirleri- mi gönderiyorum.

Ayrýca namazlarýnýzý ne denli içten kýldýðýnýz çok açýk; zira þey- tan bundan rahatsýz olup size iliþi- yor, ruh halinizi bozmak istiyor.

Dr. Can’a þeytanýn hiç musallat ol- madýðýný! bilseydiniz tayininizi Ýs- tanbul’a aldýrýr benim ahiret gü- venliðimi saðlamaya çalýþýrdýnýz!

Gerçekten günümüz þartlarýnda insanýn inançlarýný gereði gibi ya- þamasý kolay deðil. Güvenlikçisiz, stres diz boyu. Evde bazý sorunlar olabiliyor. Eþiniz ya da yavrunuzun saðlýðý ve hastalýklarý, maiþet derdi

derken bunlar “aura”mýzda bazý de- likler açýyor. Þeytan da bu gedik- lerden giriveriyor. Buradan çýkartý- lacak iki güzel sonuç var:

1) Þeytan huzurumuza iliþi- yor. Demek ki; bu iþten mem- nun deðil. Demek ki doðruyu iyi bir þekilde yapýyorum.

2) Þeytanla mücadele et- mem gerekiyor. Demek ki; Al- lah benim mertebemi ve sevi- yemi yükseltmek murat etmiþ.

Risk ise;

Mücadeleyi býrakýp, teslim-i silah etmektir. Ama sizin gibi civanmert bir güvenlikçi de bu- nu yapmayacaðýna göre.

Ayrýca bilirsiniz, risk olan her þeyde kazanç ihtimali o kadar çok artmaktadýr. Zaten canýnýz kýlmak istemediði vakit zor da ol- sa abdest alýp ilk tekbiri getirdiði- nizde üzerinizdeki o negatif baský birden daðýlacaktýr. Gerekirse böyle “kabz” sýkýntý hallerinde yalnýzca farzýnýzý kýlýnýz.

Zaten baþlayýnca bir rahatlýk ve huzur hissedecek ve kazaya kal- mýþlarý da halledeceksiniz.

Doðru sözlü Kainat Efendisi, namaz vakti girince Hz. Bilal’e “Er- rihna ya Bilal!” diyerek (Ruhumuzu ferahlat, rahatlat bizi Ey Bilal!) na- mazýn Ýlahi bir trans halinde, hu- zurda müthiþ bir rahatlýk olduðunu belirtmiyor mu?

Bir tarafta Allah, Peygamber, Kur’an, melekler, Cennet, Dr. Can ve tüm inananlarýn duasý; diðer ke- fede süfli þeytan. Sizce bu maçý kim kazanýr? Tezahüratlarýmýz size sevgili E.T. Eðer þeytan aklýnýza kö- tü þeyler getirirse hakemden (Ah- kemü’l Hâkimîn’den) 1 ve 2 No’lu anonslarý yapmasýný ister, þeytanýn aðzýný ve sahasýný kapattýrýrýz evvel Allah! Güvenlikte ve saðlýkla kalýn.

ailem

DR. CAN

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul dr.can@zaman.com.tr

ÞEYTAN

GÜVENLÝÐÝMÝ BOZUYOR!

ÞEYTAN

GÜVENLÝÐÝMÝ BOZUYOR!

FOTOÐRAF: ONUR ÇOBAN

(27)

ailem

DR. CAN

Yaþamak neden bu kadar zor?

FOTOÐRAF: AFP

ISO 009

Yaþamak neden bu kadar zor? Þu anda sevdiðim kimseler hayatta deðil, ben ise ayakta kalmaya çalýþan bir kimse- yim. Ýnancým olmasa o da olmazdý.

Neden mutsuzum? Ýçimdeki sýkýntýyý nasýl giderebilirim, insanlara tekrar nasýl güvenebilirim? Alles Gute!!

Dr. Can

Deðerli okurum. Sanýyorum sevdikle- rinizin önemli bir bölümünü cennete uðurlamýþsýnýz ve hayattaki bazý zor- luklar da üst üste gelmiþ. Eðer ka- yýplarýnýz ya da kaybýnýz henüz çok yeni ise, bu bakýþ tarzý normal; ama 2-3 ay gibi bir süre geçti ise “yas re- aksiyonu” süresini aþmýþ olduðu- nuzdan bir uzman yardýmý gereklidir.

Hayatýn zorluklarla dolu olduðu- nu, nasýl bir hayatýnýz olursa olsun mutlaka baþýnýza gelenler yüzünden hissedersiniz. Hayatla mücadele ederken çok fazla þey beklemek yeri- ne onun bizden neler istediðine bak- mak ve onlarý deðerlendirip hayatý- mýza ona göre yön vermek yaþamdan zevk almak için gerçekten önemli bir adýmdýr. Yoksa baþtan hayatýn kendisinden nefret ederek ve onu zor kabul

ederek iþe baþlarsak o zaman yaþam- dan zevk almak için sonradan yapa- caðýmýz mücadele boþa gidebilir.

O yüzden doðduðumuz andan itibaren geliþen ve yaþanýlan olay- larý içselleþtirerek hayattan zevk almaya baþlarýz ve bu süreç de- vam eden bir süreç halini alýr.

“Bir gün nasýlsa mutlu olacaðým” di- ye yola çýkýlmaz. O bir hedef deðil, ya- þanýlan her olaydan çýkartýlacak bir ol- gudur. Elbette bazý anlarda bir inkýta olabilir. Güneþ “küsuf”ta biraz tutulur;

ama bir müddet sonra yine aydýnlanýr.

Genelde eþ, dost ve hastalarýma

“kendinize vakit ayýrmýyorsunuz” dedi- ðimde bir duraksamanýn ardýndan cýlýz bir “evet” gelir. Oysa insanýn kendine zaman ayýrmasý demek o dilimi tama- men kendisi için harcamasý demektir.

Eðer o vakit içinde baþkalarýnýn iþleriyle uðraþmaya devam ederseniz, bu kendinize zaman ayýrmanýz de- mek olmaz. Arada sýrada kendinize vakit ayýrýn ve kendinizi dinleyin.

Bunun inanýlmaz yararýný göreceksi- niz. Belki de sadece canýnýzýn sýkýn- týsý geçmekle kalmayacak, kendiniz- le ilgili diðer konularda da yeni

þeyler keþfedeceksiniz.

Huzurlu ve mutlu kalýn.

(28)

25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ ailem 28

Ç

ocuk eðitimi esas olarak evlilik öncesine dayanýr. Yani birey- ler eþ seçerken bile, ‘evlenmeyi dü- þündüðüm bu birey ileride benim çocuðumun annesi/babasý olacak’

bakýþ açýsý ile düþünmeli ve deðer- lendirmelerini ona göre yapmalý- dýrlar. Tabii bunu yapabilmeleri için kendilerinin bu konu hakkýnda yani çocuk sahibi olma ve sonrasý hakkýnda bilgi sahibi olmalarý ge- rekir. Bununla birlikte bireyler ev- lilik sonrasýnda ve ebeveynlik son- rasýnda çeþitli sorunlarla karþýla-

þýrlar. Bu sorunlarýn yapýcý bir þe- kilde çözülebilmesi gerek aile hu- zuru ve gerekse çocuðun eðitsel sü- reci için oldukça önemlidir. Özel- likle çocuk eðitiminde yapýlacak bir yanlýþýn onarýmý çok ciddi uð- raþlar ve uzun zamanlar gerektire- bilir. Bu sebeple hata yapmadan tedbiri alýnmýþ bir süreçle ebeveyn olmak eðitimi hýzlandýrýcý ve kalýcý- laþtýrýcýdýr. Bu bakýþ açýsý ile deðer- lendirildiðinde gebelik sürecinde çocuk eðitiminin baþladýðý fikrinin oldukça gerçekçi olduðu anlaþýlýr.

O an ne

ba ba OKULU O

Birçok bireyin düþün- düðü gibi çocuk eðitimi çocuðun doðumundan sonra baþlamaz. Hele pedagojik eðitim için çocuðun büyümesini beklemek çok ciddi bir yanlýþtýr. Peki öyleyse çocuk eðitimi ne za- man baþlar?

Hamilelik süreciyle

çocuk eðitimi

baþlar Hamilelik

süreciyle çocuk eðitimi

baþlar

DERS-8

FOTOÐRAF: REUTERS

(29)

ailem 29 25 ÞUBAT 2006 CUMARTESÝ

Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun

Bir kadýn için en özel zaman dilim- lerinden biridir, çocuðunu karnýn- da taþýyor ve bunu hissediyor olmak.

Özellikle annenin ilk gebeliði ise ya- þanan duygularýn tarifi neredeyse

imkansýzlaþýr. Aðýrlýklý olarak bu duygularý ifade eden kelime kar- maþadýr. Yani anne karmaþýk duy- gular içindedir. Bir yandan sevini- yor, diðer yandan heyecanlanýyor, öte yandan da korkuyor olabilir.

Kimi zaman gelecek kaygýsý içinde bocalarken anne, kimi zaman fizik- sel görünümü için endiþelenebilir.

Veya anlam veremediði bir hüzün- le dolabilir içi. Bütün bu duygula- rýn yaþanmasý oldukça olaðandýr.

Yeni üye annenin bedeninde oldu- ðu kadar ruhunda da deðiþiklikle- re sebebiyet verecektir. Burada sorun olan nokta yaþanan bu kar- maþýk sürece verilen tepkilerdir.

Gerek annenin gebelik olayýný al- gýlayýþý ve gerekse yakýn çevrede- kilerin - eþ gibi- anneyi destekle- yiþleri gebelik sürecinin saðlýklý veya saðlýksýz geliþmesine neden olur. Tabii burada benim vurgula- dýðým sadece gebelik sürecinin

ruhsal boyutu, bu- nunla birlikte an- nenin biyolojik anlamda yaþadýk- larý da oldukça önemli ve destek gerektiren bu ko- nudur. Yani anne- nin düzenli olarak doktor kontrolleri- nin yapýlmasý gerekir. Bununla birlikte vücuttaki hormonal deðiþi- min annenin ruhsal durumuna doðrudan tesir ettiði söylenebilir.

Yukarýda sýralanan ve ruhsal durumu ifade eden duygu deðiþik- liklerinin gebelik sürecinde çocu- ða negatif yansýmamasý, dahasý pozitif yansýmasý ilk etapta bebe- ðin istenen ve beklenen bir bebek olmasý ile doðru orantýlýdýr. Ýsten- meyen bir gebelikte anne yaþadýðý negatif süreçlerde daha sabýrsýz olabildiði gibi içten içe bebeði suçlayabilir. Bu da daha ilk gün- lerden itibaren anne-çocuk arasý baðýn yýpranmasýdýr ki bu eði- tim için kesinlikle negatif bir durumdur. Ýlk etapta annenin karnýndaki bebeðe karþý istekli olmasý gerekmektedir. Bunun dýþýnda çocuðuyla duygusal bað kuma ve ebeveynin kendisini ge- liþtirme çabasý olmak zorundadýr.

Anne-çocuk arasýndaki ilk bað çocuðun anne-rahmine düþ- mesi ile birlikte baþlar. Anne bebeðini taþýdýðýnýn bilincinde- dir ve bebeðine dair duygularý oluþmaya baþlar. Bu duygular ne denli pozitif olursa, yani bebek ne denli istenen ve bekle- nen bir bebekse bebeðin geliþimi ve gebelik süreci o denli pozitif olur. Öyleyse gebelik sürecinde çocuk eðitiminin en

önemli kýsýmlarýndan biri annenin psikolojisidir.

ANNENÝN PSÝKOLOJÝSÝ ÝYÝ OLMALI

Gebelik karmaþýk

duygular

demektir

(30)

O an ne

ba ba OKULU

O

Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun

Hamilelik sürecinde her þeyden önce ebeveyn bedensel saðlýðýna önem vermeli gerekli kontrollerini aksatmamalýdýr. Bu detaylarý ko- nunun uzmanlarýna havale ederek ben gebeliðin psikolojik ve eðitsel sürecine eðilmek istiyorum.

Gebelik her ne kadar sadece an- ne ile alakalýymýþ gibi görünse de babanýn da sürece dahil ol- masý gerekmektedir. Ba- ba hem eþine gerekli desteði vermeli hem de çocuk eðitimi ve çocuða yaklaþým ko- nularýnda kendini geliþtirmelidir.

Çiftler birbirle- riyle rahatlýkla konuþabilmeli ve duygularýný birbirleri ile paylaþmalýdýr- lar. Bu þekil- deki bir dav-

ranýþ eþleri bebek baðlamýnda kay- naþtýracaðýndan aile içindeki huzur artacak ve çocuk bulunduðu orta- mýn pozitif izlerini taþýyacaktýr.

Özellikle anne; bakýþ açýsýnda negatifliklere yer vermemeli pozi- tif düþünmeli ve davranmalýdýr.

Çünkü annedeki en ufak bir geri- lim doðrudan çocuða yansýyacak- týr. Özelikle annenin duygusal sü- reçlerinde istenmeyen yoðunlukta bir deðiþim yaþandýðýnda (heyecan, sinir, üzüntü vb…) bu çocuðun si- nir sistemine doðrudan yansýya- caktýr. Çünkü bu tarz durumlarda annenin kan yapýsý etkilenir bu da doðrudan çocuðun sinir sistemine etki eder. Dolayýsýyla çocuk henüz doðmadan eðitsel süreci zorlayýcý bir durum yaþanmýþ olur.

Bütün bunlarýn dýþýnda ebeveynin karnýndaki bebekle konuþmasý, ona tasavvuf musikisi vb… müzikler dinlettirmesi, çocuðuna kitap oku- masý gibi davranýþlar hem anne- ço- cuk arasý duygusal baðý kuvvetlen- dirir, hem de çocuðun ruhsal ve zi- hinsel geliþimine pozitif yansýr. Ayný davranýþlarý baba da yapmalýdýr.

Ayrýca ebeveynin gerek çocuk bakýmý, gerek çocuðun geliþim sü- reçleri hakkýnda bilgi sahibi ol- masý annenin özgüveninin sað- lanmasý için gereklidir. Tabii bunlarýn yanýnda ebeveynin çocuk psikolojisi hakkýnda da bilgi sahibi olmak için araþ- týrmalar yapmasý, kitaplar okumasý ve eðitsel faaliyetle- re katýlmasý da yine yapma- sý gerekenler arasýndadýr.

Ebeveynin yapmasý gerekenler

(31)
(32)

Referanslar

Benzer Belgeler

Aile içi şiddet aile üyelerinden birinin diğerini duygusal, fiziksel ve cinsel istismara maruz bırakması, sosyal olarak dışlaması ve maddi yoksun bırakması gibi davranışları

– Korku kültürü İÇİNDE NE İNSAN NE ANNE NE KADIN olmak bir önem taşımaz...

Derin ekolojistler taraf ından doğadaki çeşitliliği kaynak olarak gören ve kirliliği ekonomik kalkınma için bir engel olmadığı sürece tolere edebilen insan merkezli

Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname", "5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin De ğiştirilerek

Anne-baba eğitimi programlarının amacı, anne-babaların öz-güvenini güçlendirmek ve küçük çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini teşvik

Ancak Çocuğun anneden sonra en çok iletişim kurduğu birey olan baba ile kurulan iletişim de aynı şekilde anne ile kurulan iletişim gibi çocuğun gelişimi açısından

Bir gün Hazreti İbrahim, yanındaki insanlara ders vermek için önce uzaktan çok küçük görünen bu yıldıza baktı?. Amacı, o insanları inandıkları

Onlar aslýnda her þeyin hazýr olduðunu ama doðru zaman için bir süre daha geçmesinin gerekli olduðunu anlamýyorlar. Bekleme süresi sizin açýnýzdan ne zaman