• Sonuç bulunamadı

EĞİTİM SEN. Eğitim Öğretim Yılı Başında EĞİTİMİN DURUMU ANKARA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EĞİTİM SEN. Eğitim Öğretim Yılı Başında EĞİTİMİN DURUMU ANKARA"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM SEN

2012–2013

Eğitim Öğretim Yılı Başında EĞİTİMİN DURUMU

17 EYLÜL 2012

ANKARA

(2)

2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞINDA EĞİTİMİN DURUMU 2012-2013 eğitim öğretim yılı, birinci sınıfların 10 Eylül, bütün okullarda ise 17 Eylül’de ders başı yapması ile başlamıştır. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak kısa bir süre önce yasalaşan eğitimde 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemi üzerinden bütün toplumsal yapı, AKP iktidarının siyasal- ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmek istenmektedir.

Bugüne kadar eğitimde yaşanan dinselleştirme ve ticarileştirme uygulamaları iç içe geçmiş bir şekilde ve birbirine paralel olarak hayata geçirilirken, 4+4+4 düzenlemesi ile bu hedefin daha da güçlendirildiğini söylemek mümkündür. AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündeme getirdiği 4+4+4 dayatması nedeniyle, 2012-2013 eğitim öğretim yılında okul kapıları, büyük bir kaosa açılmaktadır.

Türkiye’de uzunca bir süredir okullar kar-zarar hesabıyla tıpkı piyasada faaliyet gösteren “şirketler”

gibi yönetilirken, diğer taraftan sürekli değiştirilen eğitim müfredatıyla eğitimde her açıdan tekçi, ırkçı, her aşamada dinselleştirilmiş ve cins ayrımcı öğeler biçim değiştirerek varlığını sürdürmektedir. Başta Felsefe dersi olmak üzere, pek çok derste dini referansların belirgin bir şekilde artması, zorunlu din dersine ek olarak getirilen seçmeli din dersleri ile “dindar nesil”

hedefine doğru adım adım ilerlenmektedir.

Zorunlu eğitimin 8 yıldan kademeli olarak 12 yıla çıkarılması ilk bakışta daha fazla çocuk ve gencin eğitim sürecine girmesi gibi görünse de bu durum gerçeği yansıtmamaktadır. 4+4+4 sisteminde ilk 8 yıl örgün eğitim varken, son 4 yılda öğrencilerin örgün eğitim dışında isterlerse “açık lise” ile eğitimlerini tamamlamalarının önü açılmıştır. Bu durum özellikle erken yaşta mesleğe yönlendirilip, çalışma hayatına giren çocuklar açısından hiç de olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacaktır.

Zorunlu eğitimin süresi arttırılması, ilgili yaş grubundaki herkesin okula gitmesi anlamına gelmemektedir. Türkiye’de 5 yıllık zorunlu eğitim döneminde ortalama eğitim süresi 3,5 yıl iken, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde tüm çabalara rağmen ortalama eğitim süresi 6,2 yıla çıkarılabilmiştir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı 4+4+4 düzenlemesi ile zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını iddia etse de, lise aşamasında “açık öğretim” uygulamasının olacak olması, zorunlu eğitimin gerçek anlamda 12 yıl olmayacağını bütün açıklığıyla göstermektedir.

4+4+4 İLE OKULLARDA YAŞANACAK SORUNLAR

Yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan ve okulların fiziki durumu göz önünde bulundurulmadan hayata geçirilen 4+4+4 uygulaması, daha okullar açılmadan beraberinde getirdiği ağır sorunlar ile ülke gündemini meşgul etmiştir.

Yaz aylarından itibaren okulların ilkokul-ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştürülmesi sonucunda, çok sayıda öğrenci okulundan ve okul çevresinden zorunlu olarak kopartılıp, oturduğu yerden uzakta farklı okullara yönlendirilmiştir. Bu durum, aileler için “servis ücreti” gibi yeni bir harcama kalemi ve öğrenciler için kaçınılmaz olarak zorlanacakları yeni bir “zorunlu uyum” süreci yaratmıştır.

Okullarda yaşanan dönüşüm nedeniyle büyük miktarda öğrenci zorunlu olarak yer değiştirmek, on binlerce öğretmen yine zorunlu olarak tayin istemek zorunda kalmıştır. Norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer değiştirmek zorunda bırakılırken, çoğunun tercih ettikleri okullara yerleşmeleri mümkün olmamıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen, okulların açılmasına sayılı günler kala norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Bakanlık verilerine göre norm sayısı olarak 138 bin öğretmen açığı bulunmasına rağmen, 68 bin norm fazlası öğretmenin içine itildiği durumun tek sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

(3)

Okulların alt yapısı ve fiziki donanımı yetersiz

Eğitim Sen’in geçtiğimiz yıllarda yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’deki okulların büyük bölümü fiziki altyapı ve donanım sorunları yaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda mevcut haliyle bile son derece yetersiz olan okulların mevcut fiziki yapı sorunları ve donanım eksikliklerine rağmen 4+4+4 sistemine geçilmiş olması, bu sorunları daha da arttıracak.

İlkokulların 8-9 yaşındaki çocukların fiziki durumuna uygun olması, özellikle birinci sınıflar için büyük sorunlar yaratacak. Birinci sınıfların 5, 6 ve 7 yaş grubu öğrencilerin bir arada okuması için uygun olmadığı bilinmesine rağmen, bunun için gerekli önlemler alınmadı. Okullarda 5 ve 6 yaş çocukların boylarına uygun sıra, sandalye, tuvalet ve lavabo yok. Okulların giriş çıkışları, merdiven basamaklarının yüksekliği, özellikle 60-71 ay aralığındaki çocuklara göre değildir.

İlkokulların yarısından fazlasının altyapı ve fiziki donanımları özellikle 1. sınıfa başlayacak çocuklar için uygun değildir. Yüksek sıralar, tuvalet ve lavabolar 72 aydan küçük çocuklar için ciddi kaza tehlikeleri içermektedir. Son iki yıl içinde okullardaki fiziki altyapı sorunları nedeniyle 15 çocuk yaşamını yitirmiş olması, endişelerimizi daha da arttırmaktadır. Okula başlama yaşının erkene çekilmesi nedeniyle 60-72 aylık çocuklarımız ciddi kaza tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu anlamda okullarda yaşanacak herhangi bir üzücü olayda bütün sorumluluk, eleştirilerimize kulaklarını tıkayan Milli Eğitim Bakanlığı’nda olacaktır.

Okula başlama yaşının düşürülmesi pedagojik değildir

4+4+4 uygulamasıyla 60-71 ay arası çocuklarımızın ilkokula başlamasının gündeme gelmesi, başta eğitim bilimciler olmak üzere, uzman pedagoglar, sendikalar ve ailelerin itirazları ile karşılandı. Bu konudaki bütün itirazlara rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, eleştiri ve önerilere kulaklarını tıkayıp, 4+4+4 dayatmasında ısrar ederek, okullar açıldığında yaşanacak kaosu daha da derinleştirecek adımlar atıyor. Bakanlık, okulöncesi çağındaki çocukların ailelerine çocukları için “ilkokula başlamaya uygun değil” raporu almaya yönlendirerek, sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. Bu durum, çocuğun bütün eğitim yaşamı ve sonrasında telafisi mümkün olmayan olumsuzluklar ortaya çıkaracak.

5 yaş çocuğu (60-71 aylar arası) zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak ilkokula henüz hazır olmadığının altını bir kez daha çiziyoruz. Çocuğun okul eğitimine katılabilmesi için gerekli sosyal, duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerinin gelişimi 6 yaştan (72 ay) önce tamamlamadığı bilimsel bir gerçektir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda geri adım atmaması durumunda yüz binlerce çocuk, ne yazık ki eğitimde 4+4+4 dayatmasının kobayları olmaktan kurtulamayacaklardır.

Öğretmenlerin gelişim düzeyleri birbirinden çok farklı olan bu çocukları aynı müfredatla eğitmeye zorlanması kabul edilemez. Milli Eğitim Bakanlığı, sınıf öğretmenlerinin 60-71 ay yaş grubu çocuklar için pedagojik formasyon almadığı gerçeğini görmezden gelmektedir.

60-71 aylık çocuklar öz bakımda zorlanacak

60-71 aylık, okul öncesi eğitim almayan çocukların kendilerine uygun olmayan tuvalet ve lavaboyu kullanmakta zorlanması kaçınılmazdır. Şayet öz bakım becerileri yeterince gelişmemişse bu durum çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkarabilir.

Okul öncesi öğretmenliğin alanına giren çocuğun öz bakım becerileri konusu, bu konuda en küçük bir eğitim almamış sınıf öğretmenleri tarafından yapılamaz. Bu yaştaki çocuklar için okul öncesi eğitimde destek amacıyla yardımcı öğretmenler bulunuyorken, ilkokullarda bu önemli sorunun nasıl giderileceği hala belli değil. Okullar açıldığında bu durumdaki çocuklara tuvalet ihtiyaçları için kimin refakat edeceği, eğitimin onca karmaşası içinde bu sorunun nasıl çözüleceği konusunda herhangi bir adım atılmaması düşündürücüdür.

(4)

60-71 aylık çocukların ilkokula kaydedilmesi konusunda anadili Türkçe olmayan çocuklar iki kat daha fazla zorluk yaşayacaklardır. Eğitim biliminin temel ilkesi olan anadilinde eğitimin resmen yasak olması, okul çağına gelene kadar annesinden öğrendiği dilden başka bir dil konuşmayan çocuğun, fiziksel ve zihinsel olarak diğer yaşıtlarına göre çok daha geriden geleceği ortadayken, bu yaş grubundaki çocukları ilkokula almak, ileride bu çocuklar açısından çok daha büyük sorunları beraberinde getirecektir.

Seçmeli olarak okutulacağı açıklanan Kuran-ı Kerim ve Hz Muhammed’in Hayatı dersleri

“zorunlu seçmeli” hale getirilmiştir

Seçmeli derslerin seçimi sırasında veliler öğretmen yokluğu gibi nedenlerle Kuran-ı Kerim, Hz.

Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini seçmeye zorlanmaktadır. Bakanlık bu derslerin seçmeli olduğunu iddia etse de, özellikle taşrada söz konusu derslerin “zorunlu seçmeli”

hale gelmesi kaçınılmazdır. Din dersi üzerinden bugüne kadar yaratılan ayrımcı uygulamaların çok daha fazlasının örneklerini önümüzdeki dönemde fazlasıyla görmemiz mümkündür. Eğitim sisteminin çocuk ve gençlerin eğitim ihtiyacından çok “dindar nesil yetiştirmek” amacıyla yapıldığı düşünüldüğünde bu hiç şaşırtıcı bir durum değildir.

Milli Eğitim Bakanlığı, İmam Hatip Ortaokulları ile diğer okullar arasında zorunlu dersler anlamında bir farklılık olmayacağı, farkın seçmeli derslerde olacağı belirtmekte ve Hz.

Muhammed’in Hayatı ve Kuran-ı Kerim derslerinin ortak olacağını söylemektedir. Bu durumda, İmam Hatip okulları ve diğer okullar arasında bir fark olmaması, İmam Hatip’lerin orta bölümlerinin açılması “bilimsel ve pedagojik gerekçeler” ile değil, tamamen iktidarın kendi siyasal- ideoloji yaklaşımının bir sonucu olarak ortaya çıkmış demektir.

Yeni düzenleme ile getirilen seçmeli dersler ile “Bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama değil, aksine seçme hakkı sağlayarak bireylere ilgi, istek ve yeteneklerine uygun bir eğitim alma imkanı tanıdığı” iddia edilmiştir. AİHM ve Danıştay’ın kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasına ısrarla devam edilmesi ve zorunlu din dersi almak istemeyen çocukların bu dersi almaya zorlanması bahsi geçen “seçme hakkı” iddiası ile temelden çelişmektedir. Ayrıca çocukların eğitim-öğretim sürecinin sağlıklı gelişmesinin koşulu ve eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitim konusunda somut bir adım atılmamış olması, “seçme hakkı” kavramının büyük bir demagojiden ibaret olduğunu göstermektedir.

4+4+4 ile birinci sınıflar aşırı kalabalık olacak

Gelişim dönemi açısından henüz oyun çağında bulunan 60-71 aylık çocukların, e-okul sistemi üzerinden okullara kayıtları otomatik olarak yapıldı. Geçtiğimiz dönemlerde her yıl ortalama 1 milyon 200 bin çocuk birinci sınıfa başlarken, bu yıl otomatik olarak kaydı yapılan öğrenci sayısı 2 milyon 313 bin 888 olmuştur. 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayacak çocukların sayısının iki katına çıkması, sınıf mevcutlarını ortalama 70-80’e çıkaracak. Bu durum özellikle okul öncesi çağda olmasına rağmen, MEB’in dayatmacı tutumu nedeniyle ilkokula yeni başlayacak olan öğrenciler ve öğretmenler için eğitim-öğretim sürecinin sağlıklı yürütülmesini büyük ölçüde engelleyecek.

Henüz oyun çağında olan ve okulla daha yeni tanışacak çocukları, üçer kişilik sıralarda balık istifi sınıflarda oturtulacak. Başta İstanbul olmak üzere, nüfus yoğunluğu yüksek olan bütün yerleşim birimlerinde, ortalama 80 kişilik kalabalık sınıflarda öğrencilere eğitim verileceği düşünüldüğünde aynı sırada 4-5 birinci sınıf öğrencisi oturmak zorunda kalabilecek. Çok sayıda sınıf öğretmeni kalabalık sınıflarda, uzun süre öğrencilerin adını bile öğrenemeden görev yapmak zorunda kalacak.

60-71 aylık çocuklar, aynı sıralarda 40 dakika oturamaz

60-71 aylık olan ve okula başlayacak çocuklar 40 dakika boyunca sınıftaki sıralarda oturamazlar ve dikkatlerini derse veremezler. Birinci sınıfa başlayacak çocukların bazıları okul öncesi eğitim almış,

(5)

ancak çoğunluğu almamış olacak. Her iki durumda da bu yaş grubu çocukları aynı yerde uzun süre hareketsiz oturamayıp, sık sık hareket edeceklerinden, sınıfta sağlıklı bir şekilde ders işlemek mümkün olmayacak.

Okul öncesi eğitim çağındaki çocukların minderde oturduğu dikkate alındığında, bu çağdaki çocukları ilkokula alıp, 40 dakika sırada oturmaya zorlamak, çocukların eklem gelişimi başta olmak üzere, fiziksel gelişimi üzerinde kalıcı hasarlar bırakma tehlikesini gündeme getirecek.

Aralarında 1-1,5 yaş fark olan çocukların aynı sınıfta olması çok sakıncalıdır

Okula başlama yaşının erkene alınması nedeniyle, 60-66 aylık çocukla 83 aylık çocuğun aynı sınıfta eğitim görmesi ihtimali ortaya çıktı. Ay farkı nedeniyle geçtiğimiz yıl okula başlayamayan 2005 doğumlu 100 bine yakın öğrenci bu yıl okula başlayacak. Bu öğrencilerin önemli bir bölümü okul öncesi eğitim almış, öz bakım becerileri gelişmiş olsa bile, aynı sınıfta, belki de o öğrencinin hemen yanında 60 ya da 66 aylık, etrafında olup bitenleri anlamakta zorlanan, öz bakım becerileri yeterince gelişmemiş “sınıf arkadaşı” oturacak.

Bu yaş grubu çocuklarda 3 aylık yaş farkı bile önemli farklılıklar yaratırken, aralarında 1-1,5 yaş farkı olan ve farklı gelişmişlik düzeylerine sahip çocukların aynı sınıfta olması, hatta aynı sırada oturması bile son derece sakıncalı. Bakanlık bu durumun özellikle küçük yaştaki çocuklarda yaratacağı olumsuzlukları çözmek, sınıfları bu olumsuzlukları gidermek için düzenlemek yerine, 4+4+4’ün yaratacağı teknik sorunları çözmeye çalışıyor.

5,5 yaşındaki çocuk 13 yaşındaki çocukla aynı tuvalet ve lavaboyu nasıl kullanacak?

Sabahçı olan ve ortaokulda okuyan 13 yaşındaki bir öğrencinin oturacağı sırayı, kullanacağı tuvalet ve lavaboyu öğleden sonra 5 yaşındaki bir çocuğun kullanacak olması, bir başka çözüm bekleyen sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda, özellikle ikili öğretim yapan okullarda sıraların, lavaboların ve tuvaletlerin değiştirilmesi mümkün değil. Merdiven basamaklarının boyu bile 5 ve 13 yaşındaki çocuklar açısından sorun yaratabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı, ikili eğitim yapılacak okullarda bu sorunu çözmek için en küçük bir adım atmadığı gibi, okullara bu sorunun çözümü için ödenek göndermedi. Birçok okul velilerden bağış adı altında topladığı paralarla, okul aile birliklerinin yardımıyla bu değişiklikleri yapmaya çalışıyor.

Ders saatlerinin artması ile ortaokullar alacakaranlıkta derse başlayacak, ilkokullar akşam 19.20’de dersten çıkacak

2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren bazı derslerin saatlerinin artması ve seçmeli derslerin fazlalığının eğitim öğretimin işleyişini ciddi anlamda aksatacak. Artan ders saatleri yeni öğretmen atamaları ile kapatılmaz ise, hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin üzerindeki ders yükü artacak.

İkili eğitim yapılacak okullarda sabahçı olan ortaokullar sabah alacakaranlıkta derse başlarken, öğlenci olan ilkokullar akşam 19.20’de okuldan çıkmak zorunda kalacak.

Geçtiğimiz yıllarda 1’inci sınıftan 8’inci sınıfa kadar bütün öğrenciler, haftada toplam 30 saat ders yaparken, bu yıldan itibaren ilkokullar 30, ortaokullar 36 saat ders yapacak. Derslerin 40 dakika, teneffüslerin de yönetmeliklere göre biri 20, diğerleri de 10 dakika olduğu dikkate alındığında ikili eğitim yapan okullarda ortaya şöyle bir tablo çıkacak; Sabahçı olacak ortaokullar geçen yıl olduğu gibi sabah 07.20’de derse başlarlarsa 8 saat ders yapılması durumunda 14.00’te, 7 saat ders yapılması halinde 13.10’da dersten çıkacaklar.

Öğlenci olan ilkokul öğrencileri ise ortaokulların 7 saat ders yaptıkları günlerde 18.30’da, 8 saat ders yaptıkları günlerde de 19.20’de okuldan ayrılmak zorunda kalacak. Bu durum özellikle okula yeni başlayan öğrenciler ve aileleri için büyük bir işkence anlamına geliyor. Bakanlığın “blok ders”

yapma önerisi öğrencilerin dikkatini uzun süre derse verememesi nedeniyle hiç gerçekçi değil.

(6)

4+4+4 dayatması eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirecek

Hemen hiçbir ciddi hazırlık yapmadan, Başbakan’ın talimatıyla yasalaşan 4+4+4 düzenlemesinin yaratacağı sorunlar, daha okullar açılmadan görülmeye başlanmıştır. 4+4+4’ün ilk mağdurları öğretmenler olmuş, MEB verilerine göre, 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Öte yandan norm sayısına göre 138 bin öğretmen açığı olduğunu açıklayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın norm fazlası durumundaki öğretmenlerin durumu ile ilgili somut bir adım atmaması dikkat çekicidir. Benzer bir sorun il içi, il dışı ve özür grubu atamalarında yaşanmış, on binlerce öğretmen mağdur edilmiştir. Okullar daha açılmamışken yaşanan bu karmaşa, okullar açıldığında ülkeyi nasıl büyük bir kaosun beklediğini göstermektedir.

Sınıflı toplumlarda okullar, kuşkusuz toplumdaki sınıfsal bölünmeleri yansıtan üst yapı kurumlarıdır. 4+4+4 sistemi ile Türkiye’de kapitalizmin gelişimine paralel olarak ortaya çıkan sınıfsal farklılaşmaların geçmiş yıllara göre çok daha fazla derinleşmesi, yoksul emekçi çocuklarının ağırlıklı olarak içinden geldikleri sınıfa layık görülen mesleki eğitime yönlendirilmesi söz konusu olacaktır.

Yıllardır ciddi yapısal sorunlarla boğun eğitim sisteminde 4+4+4 uygulamasına geçilmesi ile birlikte geçmişten bu yana yaşanan sorunların daha da derinleşmesi, çocukların ve gençlerin eğitime erişimlerinde yaşanan sorunların daha da artması kaçınılmaz görünmektedir.

SAYILARLA EĞİTİMİN DURUMU

Eğitim Sen’in Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve OECD istatistiklerinden yola çıkarak her yıl kamuoyuna açıkladığı Eğitimin Durumu raporu içinde yer alan sayısal veriler, eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu yapısal sorunları bütün boyutlarıyla gözler önüne sermektedir.

Türkiye’de Okullaşma Oranı Hala Yetersizdir

Türkiye’de 6 ve daha yukarı yaştaki nüfusun %95,13’ü okuma yazma bilirken, %4,87 ise hala okuma yazma bilmemektedir. Okuma yazma bilen erkeklerin oranı %98.30, kadınlarda ise

%91,94’tür.

Türkiye’de okullaşma sorunu hala tam anlamıyla çözülememiştir. 2011-2012 eğitim-öğretim yılında okulöncesi eğitimde okul öncesi eğitimde 3-5 yaş okullaşma oranı yüzde 30.87, 4-5 yaş net ortalama yüzde 44.04, 5-6 yaş grubunda okullaşma oranı yüzde 67 olmuştur.

2011-2012 eğitim-öğretim yılında İlköğretimde net okullaşma oranı erkeklerde %98.77, kadınlarda

%98.56’dır. Toplamda ise %98.67’dir.

2011-2012 eğitim-öğretim yılında Ortaöğretimde net okullaşma oranı erkeklerde %68.53, kadınlarda %66.14’dir. Toplamda ise %67.37’dir.

4+4+4 ile okulöncesi eğitim dışarıda tutularak ilkokul, ortaokul ve lise eğitiminin zorunlu hale getirildiği açıklanmıştır. Ancak üçüncü kademe olan liselere getirilen “açık öğretim” sistemi, daha şimdiden 12 yıllık zorunlu eğitim söyleminin bir kandırmaca olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2011-2012 örgün eğitim istatistiklerine göre;

OKULÖNCESİ EĞİTİMDE; 28 bin 625 okulda (3.453’ü özel okulöncesi eğitim kurumu, 1.247’si özel anaokulu) 1 milyon 169 bin 556 öğrenci eğitim görmekte, 55 bin 883 öğretmen görev yapmaktadır.

İLKÖĞRETİMDE; 32 bin 108 okulda (31 bin 176 resmi, 931 özel okul) 10 milyon 979 bin 301 öğrenci eğitim görmekte, 515 bin 852 öğretmen görev yapmaktadır.

(7)

ORTAÖĞRETİMDE; 9 bin 672 okulda (8 bin 786 resmi, 885 özel okul) 4 milyon 756 bin 286 öğrenci eğitim görürken, 235 bin 814 branş öğretmeni görev yapmıştır.

Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde toplam 16 milyon 904 bin öğrenci eğitim görürken, yine toplamda 807 bin 549 öğretmen görev yapmıştır.

2011–2012 eğitim-öğretim yılında, büyük bölümü büyük şehirlerde bulunan ilköğretim okullarının 6 bin 953’ünde, ortaöğretim okullarının 1.484’ünde olmak üzere, toplam 8 bin 437 okulda ikili öğretim yapılmıştır. Bakanlık verilerine göre ülke genelinde ikili eğitim yapılan okulların bütün okullara oranı yüzde 51’dir. Ancak Büyükşehirlerde bu oran yüzde 70’leri bulmaktadır. Örneğin 4+4+4 uygulamasının başlamasıyla birlikte İstanbul’daki okulların yüzde 67’sinde ikili eğitim yapılmaya başlanmıştır. MEB verilerine göre 4+4+4 uygulaması ile birlikte toplamda 170 bin dersliğe ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle ilkokul 1. sınıfa giden öğrenci sayısı yaklaşık iki kat attığı için derslik açığı sorunu acil çözüm beklemekte, ilkokullarda balık istifi sınıflarda ders yapma tehlikesi ortaya çıkmaktadır.

MEB verilerine göre, 2003–2012 yılları arasında Türkiye'de kamuya ait ilköğretim okullarının sayısı 35 bin 501’den 32 bin 108’e düşmüştür. Ancak aynı durum açılan özel okul sayısına yansımamıştır. Türkiye’de 2012 itibariyle 3 bin 453 özel okulöncesi eğitim kurumu, 1.247 özel anaokulu, 931 özel ilköğretim okulu, 885 özel lise bulunmaktadır. AKP hükümeti döneminde sürekli yenilenen teşviklerin de etkisiyle, özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 binden 583 bine yükseldi. Bugün özel okullarda çalışan öğretmen sayısı 20 bini okul öncesi eğitim kurumlarına olmak üzere toplam 72 bindir.

2011–2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye genelinde 10 bin 413 ilköğretim okulunda

“birleştirilmiş sınıf” uygulaması yapılmıştır. Aynı dönemde 15.961 okulun öğrencileri taşımalı eğitim kapsamına alınarak 5.956 taşıma merkezi okullara araçlarla taşınmıştır. MEB verilerine göre 2002 yılında 35 bin ilköğretim okulu varken, bu rakamın 2011’de 32 bine düşmüş olması, ilköğretimde taşımalı eğitim uygulamasının arttığı anlamına gelmektedir.

Dershaneleri kapatacağız diyenler, önce kendi dönemlerinde iki kat artan dershane sayısının hesabını vermelidir

Eğitim sisteminde dikkat çeken bir diğer nokta, yıllardır eğitimin kanayan yarası olan dershane sisteminin daha da büyümesidir. Dershane sistemi, bugün başlı başına bir sektör haline gelmiş ve eğitime yeterli kaynak ayrılamaması, okullarımızda nitelikli eğitim verilememesi, özel dershane sisteminin her geçen gün büyümesine ve neredeyse okullara alternatif kurumlar olarak düşünülmesine neden olmuştur.

Özel Dershaneler, Öğretmen ve Öğrenci Sayıları

Kaynak: MEB Örgün Eğitim İstatistiklerinden derlenmiştir.

Yıllar Özel Dershane Sayısı

Öğretmen Sayısı

Öğrenci Sayısı

2002–2003 2.122 19.881 606.522

2003–2004 2.568 23.730 668.673

2004–2005 2.984 30.537 784.565

2005–2006 3.928 41.031 925.299

2006–2007 3.986 47.621 1.071.827

2007–2008 4.031 48.855 1.122.861

2008–2009 4.262 51.916 1.178.943

2009–2010 4.193 50.432 1.174.860

2010–2011 4.099 50.209 1.234.738

2011–2012 3.961 50.163 1.219.472

(8)

Özel dershanelere giden öğrenci sayısı son 10 yılda sürekli artış göstermiş ve 2012 itibariyle 1 milyon 219 bin 472’ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2 bin 122 iken, 2012 yılında bu rakam 3 bin 961’e ulaşmıştır. Aynı dönemde öğretmen sayısı 19 bin 881’den 50 bin 163’e yükselmiştir. Dolayısıyla son 10 yılda eğitim sistemi büyük ölçüde dershanelere endeksli hale gelmiş ve nitelik olarak daha da gerilemiştir. Eğitimin niteliği düştükçe, özel ders ve dershane sistemi büyümüştür. Bu durumun doğal sonucu olarak, eğitim sistemi ve veliler dershanelere çalışmaya başlamış, ekonomik gücü olan veliler astronomik rakamlarla çocuklarını dershaneye gönderirken, ekonomik gücü olmayan velilerin çocukları eğitim kademeleri yükseldikçe, daha fazla oranda sistemin dışına itilmiştir.

Her yönüyle sınavlara bağımlı olan eğitim sistemi kamu eğitimini işlevsiz bırakarak, eğitimi dershane, özel ders, özel okul alanına kaydırmıştır. Bu nedenle özellikle sınav zamanları okullar boşaldığı için öncelikle bu sorunu sorgulanması ve çözülmesi gerekir. Artık ikincil, destek eğitimi olmaktan çıkıp, birincil asıl eğitime dönüşmüş olan dershane sistemi dışında kalan bir öğrencinin sınav kazanması, daha iyi bir okula, üniversiteye gitmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Türkiye’de en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı 8 kat iken, en zengin yüzde 20’lik dilim ile en fakir yüzde 202lik dilimde bulunanlar arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark bulunmaktadır. Aileler gelirlerinin yüzde 1 ile yüzde 1,5’ini eğitim harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır. Türkiye milli gelir içinde eğitim harcamalarına ayrılan pay itibariyle 171 ülke içinde 132. sırada yer almakta, eğitimin kamusal niteliği adım adım tasfiye edilerek, eğitim harcamalarının yükü ailelerin üzerine yıkılmaktadır. Türkiye’deki aileler çocuklarının eğitimi için ortalama bir OECD ailesine göre gelirleriyle kıyaslandığında iki kat daha fazla para harcamasına rağmen eğitimin niteliği konusunda OECD ortalamasının çok gerisindedir.

İlk olarak 1965 yılında yasal olarak önü açılan özel dershanelerin sayısı AKP döneminde katlanarak artmıştır. SBS, YGS, LYS, ALES, KPDS, ÜDS, KPSS başta olmak üzere tüm eğitim sistemi sınavlar üzerine kurulu olduğu için ve öğrenciler bilinçli olarak dershanelere yönlendirildiği için milyonlarca kişi dershanelere gitmektedir. Öğrencileri dershaneye gitmek zorunda bırakanların, kendi yarattıkları sistemi eleştiriyor gibi yapmaları büyük bir kandırmacadır.

Başbakan’ın dershanelerin kaldırılacağına ilişkin sözleri gerçekçi değildir. Tüm eğitim sisteminin sınav odaklı olduğu bir ülkede özel dershanelerin kalkması mümkün değildir. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın strateji raporlarında 2014 yılına kadar ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavlarına hazırlık dershanelerinin özel okullara dönüştürülmesi hedeflenmiştir. Ayrıca genel liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi, meslek liselerinin genel liseler içerisindeki yüzde 30’lardaki oranını yüzde 65’lere çıkarma çabaları, özel dershanelerin kapatılmasından çok, özel dershane mantığının bütün eğitim sistemine yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir.

Bir taraftan 4+4+4 ile özel okullara yeni olanaklar sunan AKP iktidarı, parası olmayan yoksul aile çocukları için organize sanayi bölgelerinde özel meslek liseleri kurulmasına izin vererek ve öğrenci başına 1500 TL teşvik ödeyeceklerini açıklayarak, eğitimi özelleştirme konusunda daha kapsamlı adımlar atacağını açıklamıştır.

Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 20’lik dilimi ile en fakir yüzde 20’si arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark bulunmaktadır. Eğitim sistemini yapboz haline getiren AKP iktidarı şimdi de “dershaneleri kapatıyoruz” diyerek gerçeği yansıtmayan bir propaganda biçimi benimsemiştir. Bugüne kadar eğitim sistemini sınavlara endeksli hale getirerek, dershane sisteminin büyümesine neden olanların, halkın karşısına çıkıp “dershaneleri kapatacağız” açıklaması samimi değildir. Eğitim sistemi sınav odaklı olmaktan kurtarılmadıkça soruna köklü bir çözüm geliştirmek mümkün olmayacaktır.

AKP hükümetinin her icraatını temsil ettiği sermaye kesimlerinin istek ve beklentileri doğrultusunda hayata geçirmeye çalıştığı bilinmektedir. Kamusal kaynakların eğitimin

(9)

kesimlerine aktarılmaya çalışılmasının yeni yolu “dershanelerin kapatılacağı” iddiasıdır. Asıl amacın özel öğretimi özendirmek ve özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklemek olduğu bütün çıplaklığı ile ortadadır.

Sonuç olarak;

AKP hükümetinin dayatmasıyla bu yıldan itibaren uygulanacak olan 4+4+4 eğitim sistemi, eğitimde sadece bir biçimsel değişiklik olarak değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak, muhafazakâr ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturması dikkat çekicidir. Hükümetin “dindar nesiller yetiştirmek” üzere, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarılması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye kadar tüm dersleri bilim dışı, “yaratılışçı” bir bakış açısıyla yeniden düzenleneceği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin de ötesinde Türkiye’de okullar, iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği, ideolojik birer merkez olarak düzenlenmek istenmektedir. Açıktır ki ilköğretimle başlayacak bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilecektir.

Yıllardır eğitim sisteminde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarına karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yürütülecek birleşik bir mücadelenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz. Herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin güçlenmesi ve yaygınlaşması bugüne kadar yapılan bütün itirazlara ve eleştirilere rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanlışta ısrar etmeyi sürdürmesi anlaşılır değildir.

Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş olan eğitim sisteminin sorunları, 4+4+4 dayatması ile daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Eğitim Sen olarak, AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi bulunduğumuz her alanda göstermeye kararlıyız. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına son vermesini ve eleştirilerimizi dikkate almasını bekliyoruz.

Eğitim, tüm dünya çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.

Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kurumunuzdaki yabancı (T.C. vatandaşı olmayan) ve öğrenci değişim programları (Erasmus, Ortak Derece Veren Programlar vs.) kapsamı dışındaki, ön lisans ve lisans

MEB’in 2017/2018 eğitim öğretim yılında okul türlerine göre öğrenci başına yapılan harcama miktarı, AKP’nin yıllardır arka bahçesi olarak gördüğü imam

MEB’in laik-bilimsel eğitim karşıtı politika ve uygulamaları sonucunda özel okullar ve imam hatip okullarının sayısındaki olağanüstü artışın da etkisiyle

Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaöğretim kurumları (liseler), tıpkı ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ekonomik ve

9- Anne çalışıyorsa, 2021 yılı toplam maaş durumunu gösteren kurum amirince onaylı belge.. 10- Nüfus kayıt örneği (E-Devlet üzerinden alınabilir).. B) Paralı

- Bu Kanunu, kamu personelinin genel bir statü içerisinde düzenlenmesi ve o günün şartlarına göre kamu personel sisteminin oluşturulmasında gerekli temel ilkeleri ortaya

Çevre Topluluğu’nun amacı çeşitli etkinlikler düzenleyerek öğrencilerde çevre bilinci oluşturmak, çevre kirliliğini engellemek ve de çevre sorunlarına

32 Mesleki Eğitim Merkezlerinde Ekim Dönemi Kalfalık ve Ustalık Sınavları Öncesi Öğretmenler Kurulu Toplantısı 01 Ekim 2019 Salı. 33 Sanat ve Spor Kurulu 01 - 04