• Sonuç bulunamadı

16 numaralı Mühimme Defteri`nin (Sayfa:238-394) transkripsiyon ve değerlendirmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "16 numaralı Mühimme Defteri`nin (Sayfa:238-394) transkripsiyon ve değerlendirmesi"

Copied!
216
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

16 NUMARALI MÜHİMME DEFTERİ’NİN (238-394) TRANSKRİPSİYON

VE DEĞERLENDİRİLMESİ Serpil BAYRAK Yüksek Lisans Tezi Tarih Anabilim Dalı Doç. Dr. Ümit KILIÇ

2016

Her Hakkı Saklıdır

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

Serpil BAYRAK

16 NUMARALI MÜHİMME DEFTERİ’NİN (238-394) TRANSKRİPSİYON VE DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ YÖNETİCİSİ Doç. Dr. Ümit KILIÇ

ERZURUM – 2016

(3)

TEZ BEYAN FORMU

28.01.2016

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

BİLDİRİM

Atatürk Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “16 NUMARALI MÜHİMME DEFTERİ’NİN (238-394)

TRANSKRİPSİYON VE DEĞERLENDİRİLMESİ” adlı tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin/raporumun kağıt ve elektronik kopyalarının Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:

Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.

k Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir.

Tezimin/Raporumun 3 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.

Serpil BAYRAK

(4)
(5)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... III ABSTRACT ... IV KISALTMALAR DİZİNİ ... V ÖNSÖZ ... VI

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM II. SELİM DÖNEMİ (1566,1574) VE MÜHİM HADİSELER 1.2. KIBRIS’IN FETHİ VE İMPARATORLUĞUN AKDENİZ’DE GÜÇLENMESİ ... 13

1.3. KIBRIS’IN TEŞKİLATLANDIRILMASI VE İSKÂN POLİTİKASI ... 16

1.4. İNEBAHTI DENİZ SAVAŞI ... 17

1.5. TUNUS MESELESİ ... 20

İKİNCİ BÖLÜM 16 NUMARALI MÜHİME DEFTERİNİN ÖZELLİKLERİ 2.1. DEFTERİN FİZİKİ ÖZELLİKLERİ ... 22

2.2. DİPLOMATİK VE TEKNİK ÖZELİKLER ... 23

2.3. TARİHLER ... 27

2.4. DİL ÖZELLİKLERİ ... 28

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DEFTERİN MUHTEVASI 3.1. DONANMANIN İNŞASI VE MÜHİMMAT TEMİNİ ... 29

3.1.1. Gemi İnşasında Kullanılan Malzemeler ... 30

3.1.2. Gemi Hizmetlileri ... 32

3.2. KIBRIS’IN FETHİ HAZIRLIKLARI VE MUHAFAZASI ... 33

3.3. BAZI USULSÜZLÜKLER ... 35

3.4. EŞKİYALIK FAALİYETLERİ VE SUÇLULARA VERİLEN CEZALAR ... 37

(6)

3.5. KALELERİN VE SINIR VİLAYETLERİN KORUNMASI İÇİN VERİLEN

ASKERİ TALİMATLAR ... 39

3.6. DİĞER MESELELER İLE İLGİLİ HÜKÜMLER ... 41

3.7. HÜKÜMLERİN GÖNDERİLDİĞİ MAKAMLAR ... 45

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 16 NUMARALI MÜHİMME DEFTERİNİN (238-394) TRANSKRİPSİYONU VE HÜKÜMLERİN ÖZETİ 4.1. METNİN TRANSKRİPSİYONU ... 47

4.2. HÜKÜMLERİN ÖZETİ ... 157

KAYNAKÇA ... 204

ÖZGEÇMİŞ ... 206

(7)

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

16 NUMARALI MÜHİMME DEFTERİ'NİN (sayfa 238-394) TRANSKRİPSİYON ve DEĞERLENDİRİLMESİ

Serpil BAYRAK

Tez Danışmanı: Doç. Dr.Ümit KILIÇ 2016, 206 Sayfa

Jüri: Doç. Dr. Ümit KILIÇ Doç. Dr. Ersin GÜLSOY

Yrd. Doç. Dr.İbrahim Etem ÇAKIR

Osmanlı Devleti’nde adli, siyasi, idari ve mali birçok meseleler Divan-ı Hümayun’da görüşülmek üzere toplanılır ve karara bağlanırdı. Osmanlı Devletinin yapısını ve işleyişini anlayabilme ve analiz etme adına mühim sonuçlar elde etmek için Divanda alınan bu kararlar büyük önem taşır. Kararların suretleri ise Mühimme Defterlerine kaydedilirdi. Mühimme Defterleri Osmanlı arşivi defter serileri içinde önemli bir yere sahip olup merkez ve taşra teşkilatının çalışma, idari ve iktisadi işleyiş ve askeri kurumların işlevleri hakkında birçok bilgiye ulaşmamızı sağlamaktadır.

Çalışmama konu olan 16 Numaralı Mühimme Defteri Sultan II. Selim (1566-1574) dönemine ait olup 1571 yılını ihtiva etmektedir. Defterde ağırlıklı konular Kıbrıs’ın imarı ve muhafazası, gemi inşası için demir ve kereste tedariki, casusluk, eşkıyalık faaliyetleridir. Çalışmamda Mühimme Defterleri hakkında kısa bilgi ve II. Selim dönemi hakkında bazı bilgiler verilmiştir. Ayrıca 16 Numaralı Mühimme Defteri transkripsiyon, değerlendirme, şekil ve muhteva bakımından incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Mühimme Defterleri, II. Selim, Divân-ı Hümâyûn, Donanma-i Hümâyûn, Kıbrıs

(8)

ABSTRACT

MASTER THESIS

THE TRANSCRIPTION and EVALUATION OF MUHIMME REGISTER NO 16 (page 238-394)

Serpil BAYRAK

Advisor: Assist. Doç. Dr. Ümit KILIÇ 2016, Page: 206

Jury: Assoc. Doç. Dr. Ümit KILIÇ Assoc. Doç. Dr. Ersin GÜLSOY

Assist. Yrd Doç. Dr. İbrahim Etem ÇAKIR

In Otoman Empire, many judicial, politic, economic and govermental issues were argued and concluded in Divan-ı Hümayun (imperial council).To get important infomation about understanding and analyzing the structure and governing of Ottoman Empire, these decisions taken by Divan have big importance. The copies of these decisions were registered to Mühimme notebook. Mühimme notebook has a great place among of notebook series archives in Otoman Empire, and helps us to reach many information abour govermetal and economic processing and functions of military in central and rural goverments. Mühimme notebook number 16, that I studied on it, belongs to the era of Sultan Selim II (1566-1574) and contains the year 1571. The topics in this Mühimme notebook are constructions and defence of Cyprus, supplying iron and timber for building ships, spying, brigandage in my work, there are some short imformation about Mühimme notebook and the era of sultan Selim II. İn addition, Mühimme notebook number 16 was examined in transcription, evaluation, shape, and content.

Keyword: Mühimme Defterleri, II. Selim, Divân-ı Hümâyûn, Donanma-i Hümâyûn, Cyprus.

(9)

KISALTMALAR DİZİNİ bkz. : Bakınız

C : Cemâziye’l - Âhir

c. : Cilt

Ca : Cemâziye’l – Evvel çev. : Çeviren

DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi haz. : Hazırlayan

hkm. : Hüküm

N : Ramazan Ra : Rebiu'l-evvel S : Safer

s. : Sayfa

Ş : Şaban

T.C : Türkiye Cumhuriyeti vb. : Vebenzeri

vol. : Volume

vs. : Vesaire

yy. : Yüzyıl

(10)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti’nde birçok kararın alınmasıyla birlikte memleketin önemli işlerinin görüşüldüğü, yüksek mahkeme vazifesi de gören kuruma Divân-ı Hümâyun denir. Sıkı bir merkeziyetçilik ile yönetilen Osmanlı Devleti’ nin bürokrasinin en üstünde yer alan Divân-ı Hümâyun, askeri, mali, idari birçok meselelerin görüşüldüğü tek kurumdur. Divan’da görüşüldükten sonra karara bağlanıp ilgili mercilere gönderilen ve bir suretlerinin de kaydolunduğu defterlere Mühimme Defterleri denilmiştir.

Şüphesiz Mühimme Defterlerinde, Osmanlı Devlet teşkilatının kusursuz işleyişi, askeri mühimmat tedariki bakım ve onarım işleri, idari ve mali meseleler gibi birçok bilgi bulunmaktadır.

Çalışmama konu olan bu defter Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde A.DVN.

MHM. D.016 numara ile kayıtlı olan 16 Numaralı Mühimme Defteridir. Defter Sultan II. Selim (1566-1574) dönemine ait olup, 1571 yılındaki olayları içermektedir.

Çalışmamız 16 Numaralı Mühimme Defterinin 238-394 sayfalarını kapsamaktadır.

Çalışmamda genel olarak Kıbrıs’ın imarı ve muhafazası, donanma inşasına mühimmat tedariki ve personel temini, eşkiyalık ve casusluk faaliyetleri ile ilgili hükümler bulunmaktadır.

Defterin transkripsiyonu kurallara uygun şekilde yapılmıştır. Çalışmamız dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında Divân-ı Hümâyun ve Mühimme Defterleri hakkında genel bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Sultan II. Selim dönemi önemli hadiseler hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde 16 Numaralı Mühimme Defterinin fiziki durumu ve şekil özellikleri hakkında bilgi verilmiş, Üçüncü bölümde defterin muhteva bakımından incelenmesine yer verilmiştir. Dördüncü bölümde ise defterin transkripsiyonu ve hükümlerin özetleri bulunmaktadır. Çalışmanın sonunda ise kaynakça yer almaktadır.

Tez çalışmamda ilgi alaka ve yardımlarını esirgemeyen, rehberlik edip metni daha kolay çalışmamı sağlayan danışman hocam Doç. Dr. Ümit KILIÇ’a ve değerli hocalarım ve Doç Dr. Ersin GÜLSOY’a Yrd. Doç. Dr. İbrahim Etem ÇAKIR’a teşekkür ederim. Manevi desteğiyle beni hep yüreklendiren kıymetli hocam Yrd. Doç.

Dr. Gürsoy SOLMAZ’a teşekkür ederim. Ayrıca çalışmam sırasında desteklerini gördüğüm sevdiklerime şükranlarımı sunarım.

Erzurum – 2016 Serpil BAYRAK

(11)

GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş itibariyle jeolojik öneme sahip kara parçası üzerinde olması askeri ve idari bir güce sahip olma zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Bu sebepten dolayı merkezileşme adına devlet teşkilatını sağlam tutmuş oluşturulan birçok kurumla bu ağı güçlendirmiştir. Şüphesiz ki bu kurumların başında Divan-ı Hümayun gelmektedir.

Aslında Türkler bu kurumu İslamiyet’i kabul etmeden öncede kullanmışlardır.

Türk devlet teşkilâtında toy, gördüğümüz gibi, siyasi, iktisadî ve kültürel meselelerde umumi kararlar alan en yüksek kuruluş idi.1 Moğolcadaki karşılığı olan kurultay kelimesiyle ifade edilen toplantılarda zaman zaman belli devlet işleri görüşülmüştür.

Daha sonra bu sağlam gelenek Türk İslam devletleriyle de devam etmiştir.

Abbasilerdeki Divanü’s-sır, Divanü’d-dari’l- kebir gibi saray divanlarını, Divan- ı Mezalim gibi her türlü şikâyete açık divanları gören Türkler, bunları eski gelenekleriyle birleştirerek yepyeni bir divan kavramı oluşturdular.2 Büyük Selçuklularda ise Divanı Âlâ devletin en yüksek yönetim kuruluydu. Divan-ı Âlâ’nın altında resmi yazışmaları yürüten Divan-ı İnşa ve Divan-ı Tuğra adlı iki divan vardı. Mali kayıtları Divan-ı İşraf-ı Memalik tutar, mali denetimi de Divan-ı Nazar-ı Memalik yapardı. Askeri işleri Divan-ı Arz ya da Divan-ı Ceyş denilen kurul yürütürdü. Anadolu Selçukluları ise Büyük Selçuklu Devletindeki divan geleneğini bazı değişikliklerle korudular. Divan-ı A’la, başta vezir olmak üzere naib-i saltanat, atabeg, müstevfi, pervane, tuğrai, müşrif gibi üyelerden oluşmaktadır. Her iki devletin divanında müşterek olarak müstevfi, tuğrai ve müşrif vardır. Bunların görev ve yetkileri her iki devlette de aynıdır. Ancak Anadolu Selçukluları'nda Divan-ı inşa Divan-ı Arz dan sonra gelir.3 Anadolu Selçuklularında, diğer Türk-İslam Devletlerinde olduğu gibi başka divanlar da vardı. Bunlar kurul olmaktan çok devlet dairesi niteliğindeki divanlardı. Vezirden sonra gelen, genlikle ümera arasından seçilen, hükümdarın yokluğunda ona vekâlet eden ve devlet işlerini

1 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1998, 264.

2 Ahmet Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, DİA, IX, 430.

3

(12)

yürüten divana “Niyabet-i Saltanat” denirdi.4 Daha sonra kurulan Anadolu Beylikleri, Akkoyunlular ve Karakoyunlularda da benzeri kurumlar vardır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ise Topkapı Sarayında kubbe altında, padişahın başkanlığında toplanan divana, Divanı Hümayun denilmiştir. Bu divan Osmanlı Devleti’nin idare edildiği, bütçesinin hazırlandığı ve kaza mahkemeleri ile sancak ve eyaletlerin divanlarında çözülemeyen şer’i ve hukuki davaların karara bağlandığı en yüksek mahkeme ve idari makamdır.5 Divan-ı Hümayun günümüzdeki meclis, bakanlar kurulu ve yargı tarafından yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlenmiştir.6

Osmanlı Devletinin kurulduğu ilk yıllarda divan teşkilatının nasıl geliştiği yolunda somut veriler olmamakla birlikte Osman Bey döneminde zaman zaman divanın toplandığından söz edilmektedir. Ancak yapılan bu toplantıların divan olup olmadığı tartışılmakla birlikte ilk vezirlik kurumunun Orhan Bey ile gelişmeye başladığı açıktır.

Divanın ilk olarak Orhan Bey ile birlikte toplanmaya başladığı bilinmektedir. Bununla beraber Divan-ı Hümayun’un gerçek anlamda fonksiyonlarını ortaya koyacak şekilde örgütlenmesi Fatih Sultan Mehmet ile birlikte olmuştur. Fatih'in getirdiği en büyük yenilik ise divanda padişahın başkanlığının kesinlikle kaldırılması ve bu işin veziriazama bırakılmasıdır.7

Divan-ı Hümayun XVI. yüzyılda haftada bazen dört, bazen beş gün toplanırdı.

XVII. yüzyıl başlarında toplantı sayısı haftada ikiye inmiş, XVIII. yüzyıl başından sonra ise iyice azalmıştı. Toplantı sabah namazından sonra başlardı. Asli üyeler büyük bir titizlikle belli yerlerine otururlar, yardımcılar ise oturmaz ayakta hizmet ederlerdi.

Toplantı normal şartlarda öğle ezanına kadar sürerdi.8 Divan-ı hümayun müzakeresi o günkü ruznameye(gündem) göre bittikten ve maliye hazinesiyle Defterhane veziriazamın mührüyle mühürlenip kapandıktan sonra çavuşbaşı elindeki asasını yere vurarak Divanın sona erdiğini bildirir ve Divan dağılırdı.9

4 Aydın Yetkin, “Divan-ı Hümayun”, Sosyal Bilimler Dergisi, V(5), Ekim 2012, 357.

5 Tufan Gündüz, (Ed.). Osmanlı Teşkilat Tarihi El Kitabı, Ankara 2012, 34.

6 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu VI, İstanbul 2008, 228.

7 Ahmet Mumcu, Hukuksal ve Siyasal Karar Organı Olarak Divan-ı Hümayun, Ankara Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1976, 21.

8 Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, 431.

9 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK, Ankara 1995, 10.

(13)

Divan toplantılarına veziriazam, vezirler, kadıaskerler, defterdarlar ve nişancı aslî üye olarak katılırdı. Bunlardan başka reisülküttap, kapıcılar kethüdası, çavuşbaşı da divan toplantılarına iştirak ederdi. Divan-ı Hümayun’daki işler reisülküttap ve onun idaresinde bulunan beylikçinin nezaretinde görülürdü. Dolayısıyla bunlara bağlı çeşitli kalemler vardı ki, bunlara kısaca Divan kalemleri adı verilirdi. Bunlar kuruluştan 1835'e kadar nezaretler öncesinde Sadaret Mektubî, Sadâret Kethüdâsı, Beylik (Dîvân), Tahvil (kese vaya nişan), Ruûs, Âmedî kalemleri ile Teşrifatçılık, Vak'anüvislik, Divan-ı Hümayun Hocaları, Divan-ı Hümayun Tercümanları, Hazine-i Evrak (Arşiv) gibi bölümlerden müteşekkildi. Ayrıca bütün bu kalemlerin defterlerinin muhafaza edildiği Defterhane bulunmaktaydı. Divan-ı Hümayun’da muhtelif işler hakkında çeşitli defterler tutulmuştur. Bunlar toplam olarak otuz altı çeşit olup içlerinde en önemlileri:

Mühimme, ahkâm, ruûs, tahvil, name, ahidnâme ve şikâyet defterleridir. Ayrıca Bâb-ı Âsâfîye ait buyruldu defterleri ve İlmü haber defterleri, İrade Kayıt Defterleri, Ayniyat Defterleri ve Gelen-giden defterler vardır. Yine Defterhane’ye ait Tapu-Tahrir Defterleri de bulunmaktadır.10

Divan toplantıları padişahın sarayında yapılırdı. Padişah toplantı salonuna açılan kafesli bir pencere ardından istediği zaman görüşmeleri dinleyebilirdi. Bu da üyelerin son derece adaletli, temkinli karar vermelerini sağlardı. Çünkü en küçük bir haksızlığın cezasının siyaseten katle kadar gidebileceği bilinmekteydi. Bu sebeple Divan-ı Hümayun herkesin rahatlıkla başvurduğu örnek bir kurul organıdır. Padişahın vekili olan veziriazamlar hareket serbestliklerini sınırlayan bu kuruma sempati göstermemiş- lerdir. Bundan dolayı çok daha rahat ve tam hâkim bir şekilde çalıştıkları kendi ikindi divanlarının yetkilerinin arttırılmasına çalışmışlar ve bunu da bilhassa XVIII. yüzyılda tamamıyla başarmışlardır.11 Yine bu yüzyılda divan idari bir kurum olarak işlevini kaybetmeye başladı ve sadece tören ve merasimlerde toplanır hale geldi. Bunun sebebi divan üyelerinin başlarında bulundukları bürokrasisinin ihtisaslaşmasıdır. Bu ihtisaslaşan bürolar sadrazama bağlı oldular.12

Divan toplantılarının hemen bitiminde sadrazam toplantıda kararlaştırılan hükümleri arz odasında padişahın onayına sunardı. Kazaskerler adli, defterdarlar mali

10 Halaçoğlu, 18-20.

11 Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, 431.

12

(14)

konularda gerekli olduğu zaman, sadrazam ise her zaman ve genel konularda alınan kararları arz ederler ve padişah tarafından onananlar müsveddeleri hüküm kabul edilir ve derhal defterlere geçirilip, yürürlüğe girerdi. Kararların yazılı olduğu bu defterlere mühimme defterleri denmektedir.13

Tüm toplumlarda olduğu gibi Türk toplumların ve uygarlıkları içerisinde de arşiv oluşturma geleneği söz konusudur. Millî tarihî arşivler, milletlerin hem tarihi, hem yurtlarının sahibi, hem de geçmişleri ile içinde bulundukları zamanı askeri, siyasi, sosyal ve kültürel açıdan birleştiren en önemli vasıtalardandır. Bir milletin ve o milletin tarihi yazılırken veya ülke topraklarında yaşayan bireylere ve diğer devletlere tarih şuuru verilirken ihtiyaç duyulan bilgi ve belgelerin elde edilebileceği en sağlam, en doğru ve birinci elden bilgi kaynakları sıralandığında, arşivler en başta sayılacak kaynaklardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Arşivlerimiz, tarihî gerçeklerin ortaya çıkartılması ve belgelere dayalı tarihimizin yazılması açısından son derece önemlidir.

Belgesiz tarih yazılamaz ve gerçekler gün ışığına çıkartılamaz. Türk devletlerinin zengin tarihinin de yazılması için arşivlerinin hak ettiği değeri kazanması, belge muhafazası ve defter tasnifinin iyi yapılıp araştırmaya açılması büyük önem taşır.

Türk toplumlarına ait ortaya çıkarılan en eski arşiv depoları Uygur Türklerinin şehirlerinde, zengin kütüphaneler resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler söz konusudur. Yine Türkiye Selçukluları zengin kütüphaneler yanı sıra resmi yazışmaların saklandığı arşivlere de sahiptirler.

Türkiye Selçuklularında bazı görevlilerin tayin ve azilleri ile ilgili menşur, berat ve bazı emirnameler günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların dışında Selçuklu hükümdarlarının yayınladıkları fetihnameler, diğer devletlerle teati edilen mektuplar ve ticarî taahhütnameler de bu tür malzemeye dâhildir. Münşeat mecmualarını da bu kısma ilâve etmek gerekir.14 Ancak Türk uygarlığına ait en kapsamlı arşiv malzemesi ve depolarını Osmanlı Devleti’nde görmekteyiz. Ayrıca Osmanlı Devletinin belgelere büyük önem verdiği görülmektedir. Örneğin 1590’da bazı belgelerin çalınması ve tahrifinden suçlu görülen bazı Divan-ı Hümayun kâtipleri idam edilmiş ve bazıları da elleri kesilerek devlet görevlerinden alınmıştır.

13 İlber Ortaylı, Türk İdare Tarihi, TODAİE Yayınları, Ankara 1979, 46.

14 Muhammet Kemaloğlu, “Türkiye Selçuklu Tarihi Birinci Elden Kaynakları”, Türk Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, Sayı 3, Karabük 2013, 6.

(15)

Osmanlı Devleti’nin bir dünya devleti haline gelmesi Roma İmparatorluğu’ndaki gibi sadece askeri zaferlerle değil bürokrasinin gelişmesiyle olmuştur. 1747-1762 yıllarında İstanbul`da görevli olan James Porter: "Babıâli’de birkaç kalemde doğru ve dikkatli olarak yapılan işlere rekabet edebilecek hiçbir Hıristiyan güç yoktur. İşler çok büyük titizlikle yapılır. Her bir önemli belgede kelimeler dikkatle ve anlam daima göz önünde bulundurularak, kendi menfaatlerini zedelemeyecek şekilde seçilir. Yıl bilinmek kaydıyla en eski tarihli belgeler dahi Babıâli’de bulunabilir. Çıkmış her irade ve her kanun hemen elde edilebilir’’ der.15

Osmanlı arşivlerinde bulunan mühimme defterleri ise tarihe ışık tutacak olan mühim belgelerdendir. Osmanlı bürokrasisinin temel defter serileri arasında hiç şüphe yoktur ki Mühimme Defterleri adıyla bilinen defterler başı çeker. Bu defterler Osmanlı Divanından çıkan kararların bir suretlerinin kaydedildiği bir nevi zabıtlar/siciller hüviyetinde olduğundan muhtevaları itibarıyla da pek çok araştırma sahasını ilgilendiren özelliğe sahiptirler. Mühimme defterleri genel olarak Osmanlı Devleti’nin en yüksek kazai ve idari organı olan Divan-ı hümayunda alınan kararların suretlerinin kaydedildiği defterler yahut bunun ilk sırasında olan defterler şeklinde tarif edilir. 16

Yine Divanda alınan kararlar konularına göre çeşitli defterlere kaydedilmiştir. Bu noktada divan kalemleri ön plana çıkmaktadır. Beylikçi kalemi defterlerinin en önemlisi olan mühimme defterleri divan toplantıları sonucunda ortaya çıkan fermanların kayıtlarını içermektedir. Bu defterlerin belirli bir düzen dâhilinde oluşturulması beylikçi, reisülküttap, tezkireciler ve kâtipler aracılığı ile gerçekleşmiştir. Muhtevası bakımından Osmanlı Devletinin idari yapısını, yabancı ülkelerle ilişkilerini, ticari stratejilerini, ekonomi politikalarını, sosyal yaşamını, iç düzende yaşadığı problemleri merkez taşra ilişkisini, sefer lojistiğini ve daha birçok yönünü ortaya koyan Mühimme Defterleri, Osmanlı tarihçileri tarafından yaygın biçimde kullanılmışlardır.17Yine muhteva itibarıyla Divanın işleyişine bağlı olarak hazırlanmış olan bu defterlerdeki kayıtlar yüksek karar organı olan bir kurumun belgeleri niteliği de taşıdıklarından hukuk

15 Erhan Afyoncu, “Tanzimat Öncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda Bürokrasi”, Türkiye Günlüğü, Sayı 58, Kasım-Aralık 1999, 182.

16 Feridun Emecen, “Osmanlı Divan’ın Ana Defter Serileri, Ahkâm- Miri, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme, Ahkâm-ı Şikâyet”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III(5), İstanbul 2005, 107.

17 Emel Soyer, XVII. yy. Osmanlı Bürokrasisindeki Değişimlerin Bir Örneği Olarak Mühimme Defterleri, (Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi), İstanbul 2007, 1.

(16)

tarihi yönünden ayrı bir öneme haiz bulunmaktadırlar.18 XVI. yüzyılın ortalarından XX.

yüzyılın ilk yıllarına ulaşan bir dönem içinde, küçük zaman bölümleri hariç ortalama 350 yıllık zaman dilimi itibarıyla, hiçbir Doğu ve Batı devletinde bulunmayan kültür ve tarih zenginliğini ihtiva eden Mühimme Defterleri, Osmanlı Arşivi'ndeki defter fonları arasında çok önemli bir yer tutmaktadır.19

18. yüzyılda Osmanlı bürokrasi terimlerine bir yenisi eklenmiştir, Mühimmenüvist yani mühimme emirlerini yazan kâtiptir. Bunlar Divan-ı Hümayun’un mühim olarak vasıflandırdığı konuları kaleme almakla görevli olmalarından dolayı diğer kâtiplerden daha imtiyazlı, güzel yazı yazan, temiz giyimli, güvenilir ve görevine bağlı kimselerdi. Mühimmenüvistler başka yazı ile meşgul olmazlardı.20

Divanda alınan kararlar Mühimme, Maliye, Ruus, Tahvil, Kayd-ı divan gibi defterlere yazılmıştır. Alt birimlere ait, işlem görmüş evrak ise müsveddelerine varıncaya kadar aylık torbalara konmuş, bir yıl içinde biriken evrak bu torbalarda üzerine daire adı ve yazılı olduğu halde çoğu zaman deri kaplı sağlam sandıklara gerektiğinde müracaat edilmek üzere mahzenlerde muhafaza edilmiştir.21Padişahların sadrazamlara yazdıkları fermanlar ayrı ayrı torbalarda saklanırdı. Padişah istediği zaman bunlarda buralardan alınır sonra tekrar yerine konurdu.22

Mühime defterlerinin hangi tarihten tutulduklarını bilmiyoruz; elimizdeki en eski mühimmeler on altıncı yüzyılın ilk yarısına ait olup daha eskileri henüz görülmemiştir.

Osmanlıların on beşinci yüzyılın ilk yarısında arazi tahrir defterleri tuttuklarına göre divan müzakeresine ait defterlerinde her halde Fatih devrinden itibaren tutulmuş oldukları kuvvetli ihtimal dâhilindedir.23 Uzunçarşılı’nın görüşünden başka J.Matuz ise eldeki en eski defterin 1544-1545 yılına ait bulunmasının daha öncesinde bu tip defterlerin olmayacağı anlamına gelmeyeceği bunların kaybolma ihtimallerinin olduğuna fakat yinede bu defterlerin Kanuni Sultan Süleyman zamanındamı yoksa daha önceki dönemlerde mi ortaya çıktığı sualini cevaplandırmanın güçlüğüne temas eder.

18 Feridun Emecen, “Osmanlı Divan’ın Ana Defter Serileri, Ahkâm- Miri, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme, Ahkâm-ı Şikâyet”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 3(5), İstanbul 2005, 107.

19 Başbakanlık Arşiv Rehberi, T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul 2010, 7.

20 3 Numaralı Mühimme Defteri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara 1993, 8.

21 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988, 77.

22 Halaçoğlu, 26.

23 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, 79.

(17)

Tasnifte 1 ve 2 numarada kayıtlı defterlerin klasik mühimme formunu taşımadıkları 3 numaralı defterin (966-968/1558-1560) gerçek anlamda mühimme olduğu malumdur.24

İlk defterlerin bazıları bir yıllık hüküm suretlerini ihtiva ederken 263. mühimmede 1286-1323 (1869-1905) yılları arasındaki otuz yedi yıllık devre tek defterde toplanmıştır. Mühimme defterleri, Osmanlı Devleti’nin en yüksek idarî ve adlî organı olan divanda tutulduğundan özellikle XVI-XVIII. asırlar için daima birinci derecede kaynak olarak kullanılmış ve bu defterlere dayanan birçok araştırma yapılmıştır.25 Mühimme defterleri üzerinde çalışmanın önemi, içerisindeki hükümlerin dönemin sosyal hayatıyla doğrudan ilgili konuları ihtiva etmesi dolayısıyla Osmanlı Devletinin sosyal tarihi ile alakalı bilgilere ulaşma ve tahlil etme imkânı sağlamış olmasıdır.

Bugün başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde mühimme defterleri adıyla kayıtlı defter serisi buranın ilk tasnif edilen belgeleri olma özelliğine sahiptir. Bu başlık altında tasnife açık olan defter sayısı son yıllarda bulunanlarla birlikte toplam 267 adettir. Son tespit edilen 267 numaralı defter XVIII. yüzyıl ikinci yarısına aittir. Öte yandan Mühimme defterleri tasnifi yapıldıktan sonra bulunan defterler Mühimme Zeyli adı altında ayrı bir tasnife toplanmıştır.26

Mühimme Defterleri, hükümlerin sâdır oldukları Divanlar bakımından dört ayrı grupta değerlendirebilir:

1- Padişahın payitahtta bulunduğu sırada, Sadrâzam başkanlığındaki Divan toplantısından çıkan emirlerin kaydolunduğu Mühimme Defterleri,

2- Rikâb Mühimmesi: Sadrâzamın sefer veya başka bir sebeple payitahttan ayrılırken yerine vekil olarak bıraktığı Rikâb kaymakamı veya Sadâret kaymakamı denilen görevli başkanlığında toplanan Divânda alınan kararların yazıldığı defterler,

3- Ordu Mühimmesi: Ordu ile birlikte sefere çıkan sadrâzamın sefer sırasında akdettiği Divân toplantılarında alınan kararların yazıldığı defterler,

24 Emecen, “Osmanlı Divan’ın Ana Defter Serileri, Ahkâm- Miri, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme, Ahkâm-ı Şikâyet”, 112.

25 Mübahat S.Kütükoğlu, “Mühimme Defteri’’, DİA, XXXI, 523.

26 Emecen, “Osmanlı Divan’ın Ana Defter Serileri, Ahkâm- Miri, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme, Ahkâm-ı Şikâyet”, 108-109.

(18)

4- Kaymakamlık Mühimmesi: Padişah ve sadrâzamın aynı anda Dersaadet'ten ayrıldığında, devlet işlerini tedvir etmek üzere tayin edilen Sadâret Kaymakamı'nın müstakil olarak akdettiği Divanlarda alınan önemli kararların yazıldığı defterler, 27

Mühimme defterleri Padişah'ın İstanbul veya Edirne'de bulunduğu sırada Sadrazam başkanlığında toplanan divandan çıkan mühim emirlerin kaydolunduğu defterlerdir. Devlet yönetimi açısından çok gizliliği olan özel önemdeki hükümlerin kaydedildiği Mektum mühimmesinin sayısı onu geçmemektedir. Mısır'ın merkezden uzak olması ve bölgesinde önemli bir mevkide olma eğilimini kazanmasından dolayı divan oluşumu kendiliğinden meydana gelirken burada görüşülen konularla Mühimme-i Mısır adlı defterler oluşmuştur.28

Defterlerde kayıtlı hükümler, Divan-ı Hümayun kararı gereğince ferman şeklinde düzenlenerek ilgililere gönderilen emirlerin suretleridir. Bu suretlerin diğer kayıtlarını veya asıllarını ilgili devlet, beylerbeyilik ve Şer‘iye Sicilleri Arşivlerinde bulmak mümkündür. Mühimme Defterleri'nin yukarıda ifade edilen şekil özelliklerinin yanında, muhteva bakımından önem ve değerlerini de aşağıdaki başlıklarda toplamak mümkündür:

1. Osmanlı Devleti'nin merkez ve taşra teşkilatındaki idarî ve askerî organların yapısı, karşılıklı münasebetleri, çalışma tarzları ve fonksiyonları; müesseselerin organizasyon ve işleyişi ve hukukî prosedür hükümlerine dair bilgiler

2. Komşu ülkeler ile Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Arabistan Yarımadası, Kafkaslar ve Rusya tarihleri açısından önemli kayıtlar.

3. Osmanlı Devleti'nin, gayrimüslim tebası ile olan münasebetleri, azınlıklar hukuku, halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının temini hususlarındaki yönetim politikası, ibadet ve ayin serbestiyeti, mabetlerin inşası

4. Hac organizesi, surre alayları ve mukaddes beldelere götürülen hizmetler.

5. Osmanlı kültür ve sanat faaliyetleri cümlesinden, imar ve iskân siyaseti, çevre ve belediye hizmetleri, sağlık ve eğitim işleri, geniş vakıf idarelerinin problemleri ve teftişleri.

27 5 Numaralı Mühimme Defteri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara 1994, 9.

28 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, 82.

(19)

6. Sayıları hayli fazla olan ve Ordu Divanınca tutulan Mühimme Defterleri, askerî tarih, harp tarihi ve lojistik hizmetler tarihi yönünden birinci el kaynaktırlar.29 Belirtilen özelikler mühimme defterlerinin tarihe ışık tutan belge niteliği taşıması açısından önemini gösterir. Bu cihetten bakılırsa çalışılması çok önemli ve gerekli belgeler olduğu ortaya çıkmaktadır. Divan-ı Hümayunun toplandığı zamanlarda yukarıda belirtildiği gibi idari, askeri, iktisadi konularla ilgili kararların suretlerinin Mühimme defterlerine yazıldığı görülmektedir. Çalışmamda 16 numaralı mühimme defterinin 238-394 sayfalarının transkripsiyonu ve değerlendirmesi yapılmıştır. Ayrıca defter şekil ve muhteva bakımından da incelenmiştir.

29

(20)

BİRİNCİ BÖLÜM

II. SELİM DÖNEMİ (1566,1574) VE MÜHİM HADİSELER

Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan doğan oğludur. Veziriazam Makbul İbrahim Paşa’nın düğün şenlikleri sırasında 26 Receb 930’da (30 Mayıs 1524) Topkapı Sarayı’nda dünyaya geldi. Bu bakımdan İstanbul’da doğup saltanat makamına geçen ilk padişahtır. 1542 yılında sancak beyi sıfatıyla Konya’ya gönderildi. Yine aynı tarihte abisi şehzade Mehmed’in yerine Manisa’ya gönderilmiştir. Şehzade Selim’in Manisa’da on dört yılı bulan idareciliği zamanında bölgenin asayişiyle ilgilendiği, bazı imar faaliyetlerinde bulunduğu bu dönemden kalan iki divan defterinden anlaşılmaktadır. 30Sultan Süleyman hayatta iken şehzade Selim’in abisi şehzade Mehmet hastalanıp vefat etti, şehzade Mustafa katledildi, şehzade Cihangir hastalanarak vefat etti, şehzade Beyazıd ise taht mücadelesi etmiş ve İran’a sığınmış daha sonra oğullarıyla birlikte katledilmiştir. Bu sebepten Sultan Selim tahta çıktığında rakibi yoktu.

Üç kıtaya hükmetmiş, Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi olan 1566 Sigetvar kuşatması sırasında vefat etmesi üzerine Kütahya yakınlarında olan şehzade Selim’e sadrazam Sokollu Mehmet Paşa fetihname olarak gönderdiği gizli mektupla bildirmiştir.

7 Eylül günü babasının vefat ettiğini öğrenen şehzade Selim lalaları Hüseyin paşa, Hoca Ataullah ile birlikte İstanbul’a doğru hareket etti ve 30 Eylül’de Üsküdar’a vardı. Kız kulesinden ve Tophaneden atılan cülus toplarıyla, Topkapı Sarayına çıktı. Bu gösterişli top sesleri halka tahta yeni bir cihan padişahının geçtiğini müjdeliyordu. Halk kırk altı yıl hükümdarlık yapmış olan Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatıyla derin keder içindeydi. Böylece Osmanlı tahtına resmen oturan padişah, ertesi gün gelenek gereğince Eba Eyyübel-Ensari’den başlayarak, Fatih, Beyazıd ve Yavuz Selim Han’ın türbelerini ziyaret edip fukaraya 30 bin akçe sadaka dağıttı.31

Kanuni Sultan Süleyman’ın uzun süren hükümdarlığı sebebiyle asker Sultan Selim tahta çıktığında bunu misliyle almak istemiştir. Sultan Selim ise hocası ve lalasının etkisi ile cülus bahşişinden az olan cülus inamı denilen altı bölük efradına 1000’er yeniçerilere ise 2000 biner akçe dağıttı. Ancak yeniçeriler bu durumdan hiç

30 Feridun Emecen, “Selim II’’ , DİA, XXXVI, 414.

31 Ziya Nur Aksun, Zirvedeki Sultanlar, Ankara 2011, 16.

(21)

memnun olmadılar ve İstanbul’a gelir gelmez devlet erkânının yolunu kestiler. Padişahı at üstünde bekleterek saraya sokmadılar kendilerine nasihat etmek isteyen vezirlere de hakaret ettiler. Bunun üzerine padişah, ‘’cümle bahşiş ve terakkiler verilsün, makbulümdür’’ diyerek gerginliği sona erdirdi.32

Sultan II. Selim’in tahta çıkışından sonra ilk başarısı Sakız Adası’nın fethedilmesi olmuştur. Osmanlılar denizde hâkim vaziyete geldikten sonra Akdeniz adalarının mühim bir kısmını işgal etmişler, fakat Anadolu sahiline pek yakın olmasına rağmen Cenevizlilerin elinde bulunan Sakız adasını işgal etmeyerek bir miktar vergi ve bir ticaret anlaşmasıyla burayı nüfuzları altına almakla iktifa etmişlerdi.33Fakat Cenevizliler Kanuni Sultan Süleyman’ın son zamanlarında vergilerini ödemedikleri gibi Osmanlı Devleti aleyhine kimi faaliyetlerin içinde yer almaya başlamışlardı. Kaptan-ı Derya Piyale paşa adanın karşısında Çeşme limanına yetmiş kadırga ile demir attı. Osmanlı donanmasının karşısında pek bir şey yapamayacaklarını düşünen Cenevizliler adayı savaşmadan teslim etti.34

Sultan Selim döneminde gelişen diğer önemli hadise Yemen meselesidir. Yemen Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Buradaki Zeydiyye Hanedanı Osmanlı yönetimini kabul etmediği gibi Yemen’i kendi idaresinde yönetmek istemiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında bu aileden Mutahhar’a bazı ayrıcalıklar verilerek huzur sağlanmaya çalışılmış ancak San’a beylerbeyliğine atanan Rıdvan Paşa imam Mutahhar’ın ayrıcalıklarını tanımayınca Yemen yeniden karıştı. Yemen’e hâkim olduğunu düşünerek adına hutbe okutmaya bile kalkışmıştır. Bunun üzerine Sultan Selim Yemen’e müdahale edip serdar olarak Sinan Paşa getirildi. Bu gelişmeler sırasında San’a Beylerbeyliğine atanan Özdemiroğlu Osman Paşa çoktan Yemen’e varmış ve Sinan Paşa gelinceye kadar Taizz kalesini İman Mutahhar’ın elinden almıştır.

Özdemiroğlu ise San’a ve Kevkeban’ı alarak İmam Mutahhar’ı teslim olmaya mecbur etmiştir. Böylece Yemen ikinci defa fethedilerek idari bakımdan düzenlenmeye gidilmiştir.35

32 Mehmet İnbaşı, Ersin Gülsoy, Zübeyde Güneş Yağcı, Osmanlı Tarihi El Kitabı, “Güçlü Sultanlar Dönemi” (ed. Tufan Gündüz),Grafiker yayınları, Ankara 2012, 197.

33 İbrahim Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, 25.

34 İnbaşı vd., 197.

35

(22)

Akdeniz’de güvenlik sağlandıktan artık sıra Rusların Karadeniz’deki faaliyetlerinin önünü kesmeye gelmişti. Başta Sokullu Mehmet Paşa olmak üzere Osmanlı devlet adamları kuzey hudutlarında cereyan eden hadiseleri büyük dikkatle takip etmekte iken, Harezm Hanı Hacı Mehmet Beyi’n yardım talebini ihtiva eden mektup geldi. Mektubunda İran’ın Türkistan Anadolu yolunu kestiğini, Türkistan hacılarına yol vermediğini anlatıyor, padişahın Astarhan’ı fethetmesini ve Anadolu Türkistan yolunu açmasını rica ediyordu. İstişareler neticesinde Astarhan seferine karar verildi. Ayrıca Hazar Gölü’ne dökülen Don Nehri’nin birbirine çok yaklaştıkları bir noktada bir kanal açılması düşünülmüştü. Şayet bu kanal projesi gerçekleşir ise Rusların Kafkaslardaki faaliyetlerinin önüne büyük bir set çekilmiş olacaktı. İktisadi olarak da Orta Asya Türk ticaret kafileleri, mallarını Hazar’ın kuzeyinden Azak ve Kefe limanlarına nakledip, batı ile ticari münasebetlerde bulunacaklardı.36Sokullu bu mühim iş için hemen çalışmalarını başlatmıştır. Bölgede bilgisi olan Kasım Paşa mühendislere tetkikler yaptırdı. Durum Kırım Han’ı Devlet Giray’a da bildirildi. Han’a bu sefer hakkında fikirlerini sorduğu zaman o, bütün tedbirlerle beraber bu teşebbüsün mahzurlarını da bildirmişti. Ona göre Azak denizi büyük gemilerin girmesine müsait olacak derecede derin olmayup küçük gemiler de ekseriya fırtına olan Karadeniz’e dayanamaz. Binaenaleyh beklenilen faydalar elde edilemeyeceğinden bu teşebbüsten vazgeçmek daha hayırlı olacaktır. Han’ın bu şekilde konuşması şüphesiz Moskova’da nüfusu artırmak sebebiyle olacağı gibi, asıl sebep neticede Hanlığında bir Osmanlı vilayeti durumuna düşeceği korkusu idi. 37Plana Don ve Volga nehirleri üzerinde karşılıklı iki kale inşa ettirilerek bu iki kale arasında kanal açılacak ve bu iki yer arasında suyolu bağlantısı sağlanacaktı. Giray Han bu projeyi baltalamak maksadıyla Rus Çarını haberdar etmiştir. Kanal açma girişiminin tek sebebi sadece İran ve Moskova değildi. Mekke ve Medine’nin hadimi olan Osmanlı padişahı bütün Müslümanların olduğu gibi Orta Asya Müslümanlarının da koruyucusu idi. Hem Safevi hem de Moskova nedeniyle Orta Asya Türklerinin hac yolu kapanıyordu.

Kırım’ın muhalefeti yiyecek konusunda sıkıntı yaşanması, kanal amelelerinin saldırıya uğraması ve kış mevsimi gibi nedenlerden dolayı hem Astarhan seferi hem de

36 Ahmet Şimşirgil, Kayı-V Osmanlı Tarihi, İstanbul 2013, 31.

37 Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü”, Belleten, XII(46), 377.

(23)

kazı çalışması yarım bırakılarak geri dönüldü.38Bu sebeplerden dolayı Sokullu Mehmet Paşa’nın bu önemli teşebbüsü baltalamak isteyenlerin taş koymasıyla olumsuz neticelendi.

1.2. KIBRIS’IN FETHİ VE İMPARATORLUĞUN AKDENİZ’DE GÜÇLENMESİ

Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs adasını fethinden önce adanın yönetimi birçok defa el değiştirmiştir. Tarihi, M.Ö. 3000 yılına kadar uzanan Kıbrıs’ta 1571 yılına kadar sırasıyla; Mısırlılar, Hititler, Akalar, Dorlar, bazı kolonilere sahip olan Yunanlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, İngilizler, Cenevizliler, Memlükler ve Venedikliler hüküm sürmüştür. M.Ö. 1450 yılında Eski Mısırlıların egemenliği altına giren Kıbrıs, daha sonra da Hititliler tarafından fethedilmiştir. Daha sonra, MÖ.709 yılında ada Asur egemenliği altına girmiştir. MÖ. 332’den itibaren ise Kıbrıs, Büyük İskender’in eline geçmiştir. Daha sonra MÖ.58 yılında Romalılar adayı fethetmişlerdir. Roma İmparatorluğu’nun M.S.395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Kıbrıs, bugünkü Yunanistan ülkesinden ayrı bir birim olarak, Bizans İmparatorluğuna tabi kılınmıştır. Bu ilişki, Kıbrıs’ta yaşayan bir kısım halk ile eski Yunan arasında ortak bir bağ kurmuştur ki bu da;

Ortodoks Hıristiyan dinidir. MS. 488’de, Bizans İmparatoru, Kıbrıs kilisesinin bağımsızlığını tanımıştır. Bugünkü Kıbrıs sorununun kökeninin 395 yılına dayandığını söyleyebiliriz. Çünkü Bizans İmparatorluğu adada Rumcayı resmi dil ilan etti ve adada Rum olmamasına rağmen bazı halklar Rumlaşmaya başladı39

1521’de Rodos’un fethi ile Venedikliler telaşa düşmüş ve Kıbrıs Adasını tahkime başlamışlardı. Memlük Devleti Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra Venedikliler Kıbrıs için ödedikleri vergiyi Osmanlı Devleti’ne ödemeye başlamıştır. Mısır ve Suriye’nin fethinden sonra Kıbrıs’ın Anadolu sahillerine yakın olması fethini zaruri hale getirmiştir. Ayrıca başlıca gelirini korsanlıktan sağlayan Venediklilerin zorba idaresi karşısında ada halkının sürekli yardım talepleri, II. Selim’e şehzadeliği döneminde Mısır'dan gönderilen hediyelere el konulması ve 1563 yılında Mısır hazine defterdarının

38 Şimşirgil, 32.

39 Müge Vatansever, ‘’Kıbrıs Sorununun Tarihi Gelişimi’’, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi

(24)

bindiği geminin yağmalanması üzerine bu tür gasp, yağmalama ve taciz hadiselerine son verilmek için yapılan girişimlerin sonuçsuz kalması ve Kıbrıs'taki Hala Sultan Türbesi'nin güvenceye alınması gayesiyle adaya bir sefer düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi.40

Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs seferine hazırlık yaparken cephenin genişlememesi için Avusturya ve İran ile ilişkilerini iyi tutmaya gayret gösterdi. İstanbul‘daki Venedik elçisi Barbaro, Osmanlıların savaş hazırlıklarını, büyük bir filonun hazırlanarak denize açılacağını haber vermiş ve diğer taraftan da bu durumu Sokullu nezdinde protesto etmişti. Sokullu, Türklerin Kıbrıs üzerine sefere hazırlandığı hususunda Venedik elçisini kuşkulandırmamak için, donanmanın Endülüs Müslümanlarına yardım için yola çıkacağını söylemiş, bir yandan da yola çıkardığı kuryelerle Venedik elçisinin bu haberleri Venedik‘e ulaştırmasını önlemeye çalışmıştı.41 Ancak Venedik, Osmanlıların donanmayı hazırlamasından, kendi üzerine bir sefer hazırlığına giriştiğinden şüphelenmekteydi. 13 Ekim 1569 gecesi Venedik’teki barut deposu infilak etti ve çıkan yangın tersaneye de zarar verdi. Ayrıca Venedik papanın aracılığı ile müttefik bulmak için harekete geçtiler. Venedik’le ittifaka sadece İspanya ve Papalık katıldı. Malta şövalyeleri ile bazı İtalyan prenslikleri destekledi. Osmanlı yönetimi, bu ittifakı haber alınca Bosna Eyaletinin güney sancaklarını tahkim ettirip donanmadaki gemi miktarını arttırdı. Savaş ilan edilmeden Venedik’e bir elçi gönderildi. Osmanlı elçisi Kubat çavuş Kıbrıs Dalmaçya kıyılarında meydana gelen korsan saldırılarından devletinin şikâyetini dile getirerek, sulhun devam etmesi için Kıbrıs’ın kendilerine verilmesini istedi.

Venedik senatosunun bu talebi reddetmesi üzerine iki devlet arasındaki sulh bozuldu ve Osmanlı kuvvetleri harekete geçti.42

Kıbrıs serdarlığına Vezir Lala Mustafa Paşa getirildi. Piyale Paşa ise donanma komutanıydı. Kara askerlerinin başına ise Muzaffer Paşa getirildi. Lala Mustafa Paşanın maiyetinde Anadolu Beylerbeyi İskender Paşa, Karaman valisi Hasan Paşa Sivas valisi Behram Paşa Kilis Beyi Canbolat Paşa, Halep Sancakbeyi Derviş Paşa, Dulkadir Valisi Mustafa Paşa, Tırhala, Prizren, İlbasan, Yanya ve Mora beyleri bulunuyordu. Toplam asker miktarı; elli bin eyalet askeri, beş bin yeniçeri, iki bin beş yüz süvari, üç bin

40 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (ed: Zekai Şen), Ankara 2000,s. 49.

41 Recep Dündar, “Kıbrıs’ın Fethi”, Türkler Ansiklopedisi, IX, 1221.

42 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu I, İstanbul 2010, 211

(25)

kadarda lağımcı, istihkâmcı ve topçudan ibaretti. Harp ve nakliye gemilerinden meydana gelen donanmada ise üç yüz altmış gemi bulunuyordu.43 Müttefiklerin donanma miktarı muhtelif kısımlardan 206 gemi ile 1300 top, on altı bin asker ile 36 bin gemici ve kürekçi idi. Bunlar 1570 senesi eylülünün on üçünde Suda limanından kalkarak eylülün yirmi ikisinde Meyis adası önüne kadar geldilerse de orada fırtınaya tutuldular.44

Türk donanması 1 Temmuz 1570 Muharrem 978 tarihinde Kıbrıs adasındaki Limasol koyuna demir attı ve ertesi gün buraya asker çıkarıldı. Lefkoşe, Magosa gibi çıkarma kuvvetimize mani olamadılar. Hatta buradaki Leftari kalesi, mukavemetsiz teslim oldu. Ve ahalisiyle muhafızlarına aman verildi. Bunun sebebi, adada bulunan Ortodoks ahalinin Venedik idaresinden hiç memnun olmamaları ve Türk idaresini tercih etmeleridir. Fakat Venedikliler, kale halkının müdafaaya ihtimam göstermemelerine kızıp, bir gece baskın yaparak, ahalisinin birçoğu kılıçtan geçirdiler ve diğerlerine ibret vermek istediler.45Surlar çok sağlam olduğu için Lefkoşa üzerine yapılan hücumlar sonuç vermemiş çok sayıda şehit verilmiştir. Tuzla Körfezi’nde bulunan 20 bin kişilik bir ihtiyat birliği Lefkoşa’ya getirildi. 9 Eylül 1570 Lefkoşa Kalesi ele geçirildi.

Lefkoşa’nın düşmesinden sonra Magosa dışında bütün Kıbrıs teslim oldu. 1570 yılı Ekim ayı ortalarında Magosa üzerine yürüyen Osmanlı ordusu şehri muhasara altına aldı. Kaleye deniz tarafından gelmesi muhtemel yardımın önünü kesmek ve ani düşman baskını ihtimalini yok etmek gayesiyle Piyale Pasa Rodos açıklarında bekliyordu.

Ancak yaklaşan kıs mevsimi dolayısıyla Piyale Pasa, Arap Ahmed Pasa komutasında kırk kadar kadırga bıraktıktan sonra adadan ayrıldı. Kıbrıs’ta ise yalnız Serdar Lala Mustafa Pasa kalmıştı. Kıs mevsimi geçtikten sonra İstanbul’dan Müezzinzâde Ali Pasa ve Pertev Pasa kumandalarında iki donanma Akdeniz’e çıkarıldı. Bu donanmaların desteğini alan Lala Mustafa Pasa da Magosa’yı iyice sıkıştırdı. Nihayet Kale Komutanı Bragadino 4 Ağustos 1571'de beş maddelik anlaşmayla kaleyi teslim etti ve böylece Kıbrıs'ın fethi tamamlanmış oldu.46 İki buçuk ay süren muhasaradan sonra Kıbrıs 1571 yılından 1878 yılına kadar 307 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı.

43 Şimşirgil, 40.

44 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 31.

45 Aksun, Zirvedeki Sultanlar, 46.

46

(26)

1.3. KIBRIS’IN TEŞKİLATLANDIRILMASI VE İSKÂN POLİTİKASI

Ada yeni bir mülki yapıya sahip oldu. İdare merkezi Lefkoşa olmak üzere on altı kazaya, kazalar nahiyelere, nahiyeler köylere ayrıldı. Osmanlının hoşgörü politikası buraya da uygulanmış Müslüman olmayan halk din, kültür ve ekonomik bakımdan serbest olmuştur. Fetihten sonra Kıbrıs hemen tahrir olunarak beylerbeyliğine Avlonya Sancakbeyi Muzaffer Paşa tayin oldu. Kalelere uygun miktarda muhafız konuldu ve mühimmatlar İstanbul’a nakledildi. Askerler dışında adada görev alan defterdar, kadı, tezkireci vs. gibi bir kısım memurlar da, görevleri dolayısıyla aileleri ile birlikte Kıbrıs’ta bulunmakta idiler. Baf, Magosa ve Girne'nin sancak haline getirildiği adada, Beylerbeyiliğin gelişmesi ve savunmasının güçlendirilmesi gayesiyle de Alâiye, Tarsus, İçil, Zülkadriye ve Sis sancakları da Kıbrıs’a bağlandı. Adada, "Kıbrıs Kanunnamesi"

hazırlanıncaya kadar "Karaman Vilâyeti Kanunnamesi" uygulanacaktı. Kıbrıs’ta asker ve idareci olarak bulunanlara ada halkının malî durumlarını kuvvetlendirmeleri için hiç bir gayretten sakınmamaları ve onları korumaları tavsiye edildi. Fetihten sonra çıkarılan

"Kıbrıs Kanunnamesi”yle (23 Zilhicce 979) Venedik döneminde can, mal ve ırzlarından emin olmayan Kıbrıs Rumları, Türk yönetiminde emniyet ve huzura kavuştular ve Venedikliler döneminde verdikleri verginin yarısını vermekle yükümlü kılındılar.47

Kıbrıs eyaleti, Osmanlı fetih siyasetine göre teşkilatlandırıldı. Osmanlılar, hakim sınıf olarak yerleşmiş feodal Katolik Latinleri bertaraf ettiler. Katolik Latin egemenliğine kaşı olan Ortodoks kilisesine bütün eski imtiyazlarını ve vakıflarını iade ederek onu ihya ettiler. Yerli halkı kazanmak ve iktisadi- mali kaynakları geliştirmek maksadıyla önemler aldılar. Bu arada özellikle pareikosların, yani feodal Latin beylerinin malikânelerinde toprağa bağlı Rum köylülerin haftada iki gün senyör için çalışma angaryasını kaldırdılar. Orta Anadolu’dan sürgün olarak büyük ölçüde Türk göçmeninin alet ve hayvanlarıyla göçürüp boş topraklara yerleştirdiler.48Osmanlı toprak teşkilatında boş veya ekilebilen topraklara miri arazi denilmektedir. Adada ise boş arazilerin korunması ve toprağın işlenmesi için orada oturmak şartıyla tımar sahiplerine verildi. Gayrimüslimlerin ise ev dükkân gibi arazileri şahsi mülkiyetleri olarak kabul edilmiştir.

47 BOA, Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, 52-54.

48 Halil İnalcık, Devlet-i Aliye, İstanbul 2012, 166-167.

(27)

Türk nüfusunun arttırılması amacıyla Karaman başta olmak üzere Alâiye, Antalya, Adana, Manavgat, Bozok’tan Türkmen nüfus iskân edildi.49Anadolu’dan Kıbrıs’a derhal muhacirler getirilerek yerleştirildi. İlk parti olarak 200 bin kişinin adaya iskân edildiği rivayet edilir. Padişah hükm-i şeriflerinde Kıbrıs’ın ‘’Ehl-i İslam ile doldurulduğundan bahsetmektedir ki bu, kendisinin burayı tamamen ve kısa bir zamanda, bir Türk beldesi haline getirmek için sarf ettiği gayreti gösterir. Kıbrıs’ın fethi Haçlı donanmasının yeniden oluşmasına neden oluşmuştur.

1.4. İNEBAHTI DENİZ SAVAŞI

Sıngın Donanma Savaşı olarak da bilinir. Osmanlı deniz tarihinde yenilgiyle sonuçlanan ve donanma kaybedilen ilk büyük savaş olarak kabul edilmektedir.50 Sokullu Mehmet Paşanın Kıbrıs seferi için ne sürdüğü Avrupa’nın bir araya gelerek haçlı seferi oluşturma ihtimali gerçek oldu. Papa V. Pius Katolik Hıristiyan âlemini Türklere karşı bir araya getirmeyi başardı.51 Bu ittifakın ortaya çıkardığı donanmanın, 295 parça gemiden meydana ve 30-46 bin kuvvetinde muharip taşıdığı rivayet edilmektedir. Bu gemilerden 12’sini Papalık, 70’ini İspanya, 114’ünü Venedik, 6’sını Malta şövalyeleri, 6’sını Savoie Dukalığı ile Cenova hükümeti vermişlerdi. Bunlar 208 kadırgadan mürekkep saff-ı harb gemileriydi. Ayrıca 9 kalyon ve 70 çektiride buna ekleniyordu. Bunlardan başka Venediklilerin birer seyyar tabya makamında kullandıkları 8 top mavnası bulunduğu; bunların İnebahtı mağlubiyetimizde büyük rol oynadığı rivayet edilmiştir.52

Magosa’nın zaptından sonra kaptan paşa Kıbrıs’ta, yirmi gemi bıraktıktan sonra 15 zilhicce 978 (10 mayıs1571)'de adadan ayrılıp 979 saferi iptidalarında (1571 Haziran) Pertev Paşa ile birleşti. Bu sırada İstanbul'da, bulunan Barbaros'un oğlu Hasan Paşa kumandasıyla gönderilen yirmi kadırga da donanmaya iltihak etti. Osmanlı donanması mevcudu 250 ile 300 arasında idiyse de cenkçi ve kürekçi noksandı.

Osmanlı amirali, Venedik donanmasının Girit adası taraflarında olduğunu haber alarak o tarafa gittiyse de bulamadı ve bu sırada Pertev Paşa Ağrıboz’da gemileri yağlayıp erzak aldığı sırada Garp Cezayir’i beylerbeyi olan Uluc Ali Paşa da yirmi gemi ile

49 İnbaşı vd., 205.

50 İdris Bostan, “İnebahtı Deniz Savaşı”, DİA, XXII, 287.

51 İnbaşı vd., 205.

52

(28)

donanmaya iltihak eyledi. Osmanlı donanması buradan hareketle Mora’daki Navarin limanına gelerek orada vaziyeti tetkik etti. Düşmanın faaliyetine dair Arnavutluk sahillerindeki sancaklardan ve Raguzafr'lardan malûmat alınıyordu; Pertev Paşa Adriyatik denizinde bir nümayiş yaparak Venedik şehrini tehdit etti ve sonra Korfo ve Kefalonya adaları vurularak İnebahtı (Lepanto) körfezine gelindi.53 Donanma önce Pertev Paşa’nın emrinde olarak Korfu ve Kefalanya adaları arasında dolaşarak Haçlı donanmasını aradı. Düşman donanmasının yaklaşmakta olduğu haberleri üzerine Pertev Paşa‘nın başkanlığında bir savaş meclisi toplanarak durum muhakemesi yapıldı.

Mecliste İnebahtı (Lepanto) civarında savaşı savunma şeklinde kabul etmek veya açık denizde kabul etmek şıkları görüşüldü. Savaşçı asker noksanlığı yüzünden İnebahtı Limanı‘nda savunma yapmanın uygun olacağı ağırlık kazandı. Mecliste bulunan Kaptan-ı Derya Müezzinzade Ali Paşa ise düşmana taarruz edilmesini savunmuştu.

Büyük denizci Cezayir-i Garp Beylerbeyi Uluç Ali Paşa ise düşmana açık denizde taarruz edilmesini, karaya yakın yerde askerinin savaşı terk edip karaya kaçabileceğini ifade etti.54

İnebahtı Körfezi, Mora’nın kuzey kısmıyla orta Yunanistan’ın güney sahiline düşüyordu. İnebahtı kasabası ise körfezin kuzey sahilinde bulunuyordu. Bu meşhur deniz savaşı körfezde cereyan ettiği için İnebahtı savaşı olarak tarihe geçti. Körfezin kuzey sahilini takip eden kaptan paşa açık denizden gelen düşman üzerine derhal hücuma geçti ve kendisi düşman donanması kumandanının gemisi üzerine atıldı.

Böylece 7 Ekim 1571 tarihinde savaş başlamış oldu.55 Müezzinzade körfezden çıkmış ve düşman üzerine gitmiştir. Düşman donanmasının sol kanadı adalar arkasında olduğundan görememiş ve düşman kuvvetlerinin az olduğunu zannettiğinden Uluç Ali Paşa Kaptan-ı Derya’ya haber göndererek açık denize çıkmayı önermiştir. Ancak Müezzinzade Ali Paşa ‘’Ben padişahın donanmasına kaçtı namın komazam! ‘’ cevabını vermiştir. Savaşta sağ cenah kumandanı olan Uluç Ali Paşa, yaptığı ustaca manevralarla kendi cephesindeki düşman sol tarafını hezimete uğrattı. Bu suretle kumanda ettiği gemilerini hemen zayiatsız kurtarmağa muvaffak olan Uluç Ali Paşa, bu acı haberi

53 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 36.

54 Mücteba İlgürel, “Zirveden Dönüş: II. Selim’den III. Mehmed’e”, Türkler, IX, 1182.

55 Şimşirgil, 50.

(29)

Edirne'de bulunan padişaha bildirdi ve gösterdiği ehliyete binaen kaptan paşalık kendisine verildi.56

Düşman başamiralı Don Juan, kendi gemisine hücum eden geminin bizzat kaptan paşa gemisi olduğunu üç fenerinden anladı ve bütün kuvvetini buraya teksif ettirdi.

Şiddetli muharebeden sonra Kaptan-ı derya Ali Paşa ile birçok beyler şehit ve Ali Paşa’nın iki oğlu esir düştüler. Bu hali gören bir kısım asker kara tarafına kaçtılar;

Pertev Paşa’nın gemisi top ile batırılarak kendisi denize düşüp yüzerken Hasan Paşa oğlu Mahmud Bey tarafından kanca ile kurtarılıp gemiye alındı ve bir hizmetkâr elbisesi giydirilip Mahmud Bey gemisiyle Preveze’ye çıkarıldı.57

Muharebede her iki tarafta büyük zayiatlar verdi. Osmanlı donanmasının asker kaybı 20.000 kişidir. 3.000 asker esir düşmüştür. Müttefiklerin kaybı ise 8000 ölü 21.000 yaralı askerdir. 15 gemi batmış, pek çoğu tahrip olmuştu. Genç Amiral Don Juan yaralanmış, savaşa İspanya‘dan katılmış bulunan Don Kişot adlı eserin müellifi Cervantes de sol kolunu kaybetmişti. Savaşta pek çok İspanyol, İtalyan ve Maltalı denizci asilzade ölmüştür.58

İnebahtı galibiyeti Avrupa’da büyük şenliklerle kutlandı. Alınan gemiler ile kaptan paşa gemisinin fenerleri ve sancakları Frenk memleketlerinde ve sahillerdeki şehir ve kasabalarda teşhir edildi. Artık Avrupa devletlerinde, ertesi sene baharla birlikte Osmanlı kıyı ülkelerini ne şekilde tahrip veya fethedecekleri konuşuluyordu.

Müttefikler yeni yeni ittifaklar yapıyorlar güçlerini artırmak üzere çalışıyorlar. Venedik zaferin etkisi geçmeden Osmanlı Devleti ile uygun bir barış anlaşması yapmanın planlarını kurmaktaydı. Venedik elçisi Barbaro sulh için Sokollu ile mülakat etmeye muvaffak olmuştu. Venedik elçisi huzura gayet mağrurane girmişti. Endişeli ve huzursuz bir sadrazam bulacağını zannediyordu. Fakat son derece rahat hatta tepeden bakan alaycı tavrı altında ezildiğini hissetti. Paşa kendisine soru sormak ihtiyacını dahi duymadı. Tepeden bir bakış ve yüksek bir sesle ‘’Sen son hadiseden sonra cesaretimizin ne halde bulunduğunu yoklamaya geliyorsun! Sizin kaybınızla bizimki arasında büyük bir fark var. Biz sizden Kıbrıs Krallığını alarak kolunuzu kesmiş olduk. Siz ise bizim

56 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 38.

57 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 38.

58

(30)

donanmamızı mağlup etmekle ancak sakalımızı traş etmiş oldunuz! Kesilen kol bir daha geri gelmez ama traş edilen sakal eskisinden daha gür biter!’’ 59

Bu savaşta donanmasının çok önemli bir kısmını kaybeden Osmanlılar savaşı takip eden kış mevsimini bütün tersanelerinde gemi inşa faaliyetleriyle geçirmek zorunda kaldı. Başta İstanbul, Gelibolu, İzmit ve Sinop tersaneleri olmak üzere Varna, Silistre. Semendire. Burgaz, İğneada, Vize, Ahyolu, Süzebolu, Midye, Kefken, Bartın, Samsun, Biga, Gemlik, Rodos, Alanya, Antalya ve Sakarya üzerinde gemi inşasına başlandı. Cemaziyelahir 979’da (Kasım 1571) ellisi Rumeli ve ellisi Anadolu kıyılarında olmak üzere 100 geminin inşası kararlaştırıldı. Nihayet İstanbul Tersanesi'nde inşa edilen gemilerle birlikte toplam 134 gemi beş altı ay içinde vücuda getirildi. Aynı zamanda levent reisleri de gemilerini inşa ve tamir etmek suretiyle gelecek yıl için hazırlandılar. Bütün gemilerin tamamlanmasından sonra tersanede toplanan 250 kadırga ve 300 civarında gönüllü reisin çektirilerinden oluşan Osmanlı donanması, 1 Safer 980’de ( 13 Haziran 1572) Kılıç Ali Paşa’nın kaptan-ı deryalığı altında denize açıldı.60

1.5. TUNUS MESELESİ

Tunus Kanuni Devrinde Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 1534 yılında fethedilmişti. Ancak İspanya Kralı Charles Quint bir yıl sonra Tunus‘u geri almak üzere hareket etti. Halkulvad (Goletta) Kalesi düşmanın eline geçmişti. Osmanlı donanmasının ve İspanyolların peş peşe mücadeleleri sonucunda Tunus Osmanlı hâkimiyetinden çıkmıştır. 61

Cezayir Trablusgarb Osmanlı Devleti’nin elinde olduğu halde ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükümet elinde olması Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeliydi. Bu sebeple II. Selim Han Tunus işinin kökünden halledilmesi için emir verdi. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa yanında kara ordusu serdarı Koca Sinan Paşa olduğu halde Tunus’a hareket etti.62 Donanma mevcudu

59 Şimşirgil, 52.

60Bostan, “İnebahtı Deniz Savaşı”, 288.

61 İlgürel, 1184.

62 Şimşirgil, 56.

(31)

üç yüz kadardı; karaya çıkarılan kırk bin. kişilik bir kuvvetle üç günde Tunus alındı; asıl metin ve müstahkem olan Halkulvad kalesi şiddetle mukavemet etti; fakat bir aydan fazla dayanamadı ve nihayet iki yüz topuyla beraber düştü.63Buradan Bastion kalesine geçen Koca Sinan Paşa güçlükle mukavemet eden kale teslim oldu. Böylece Tunus tamamen ele geçti. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa böylece denizlerdeki başarısını bir kez daha ispatlamış oldu.

63

(32)

İKİNCİ BÖLÜM

16 NUMARALI MÜHİME DEFTERİNİN ÖZELLİKLERİ

2.1. DEFTERİN FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Başbakanlık Osmanlı Arşivinin Mühimme serisinde A.DVN. MHM. d.016 şekilde kayıtlı olan 16 numaralı mühimme defteri 178 varaktan müteşekkildir. Sayfa sayısı 394 olup eksik sayfaları olduğundan 375 sayfadır. Çalışmama konu olan bölüm ise 238-375 sayfaları arasındadır.

Defter 25 x 18 ebadında olup, kalınlığı ise yaklaşık 3,5 santimetredir.288. sayfa ise boş olmakla birlikte 288 den 309. sayfaya atlanmıştır. Yani 21 sayfa eksiktir.

Defterin kâğıdı sarımtırak renkte olup yıpranma ve çürüme görülmemiştir.

Defterin yazısının cinsi Divânî ve Talik karışık bir kırmadır. Yazı okunabilir ancak kâtip değişikliği olduğunda bazı hükümleri okumak güçleşmiştir. Defterin sayfa ve hüküm numaraları orijinal olarak verilmiştir. Defter yanlış ciltlendiğinden dolayı tarihler karışıktır. Çalışmama konu olan kısımda ilk ve son hükümler şu şekilde başlamaktadır: Midillü kâdîsına hüküm ki Limni kâdîsı südde-i sa‘âdetüme mektûb gönderüp64- Şam emîr-i hâccına hüküm ki hâlen cenâb-ı emâret-me’âb eyâlet nisâb Taşkend hâkimi Derviş Han damet ma‘âlîhi tarafından âsitâne-i sa‘âdet âşiyâneme gelen elçilerinin65 Yine çalışmamda toplamda 197 hüküm bulunmaktadır. Farklı olarak 644. hüküm Rusçuk kadısına ve Eflak voyvodasına hükm-i hümayun gönderilmiştir.

Defterde başlandığı halde bitmeyen hükümler var. Eksik veya üstü çizilmiş hükümler bulunmaktadır. Bunun dışında hükmün kenarlarına yazılmış66 ve sayfanın alt kısımlarında yan yazılmış hükümler bulunmaktadır.67

Defterde 273. sayfada bulunan 529. hüküm 275. sayfada son bulmuştur. Yani hükmün uzunluğu yaklaşık 2 sayfa olup 273/A ve 273/B şeklinde belirtilmiştir.

Defterdeki bazı hükümlerin üzeri çizilmiş, bazılarının ise üzeri çizilip tekrar

64 Hüküm 460.

65 Hüküm 657.

66 Hüküm 606.

67 Hüküm 460, 468, 471, 477, 488, 529.

(33)

yazılmıştır.68Ayrıca sayfa 334. ve 354. sayfalarda hüküm numarası olmayan üstü çizilmiş hükümler bulunmaktadır. Buna ek olarak defterin sayfalarında en az bir, ortalama 2 – 3 hüküm bulunmaktadır. Hükümlerin hepsi başladığı sayfada bitmemekle birlikte hükümlerin sığdırılması için bazen sayfanın kenarları ve alt kısmı kullanılmıştır.

Defterde 2 satırlık hükümlerin yanında 2 sayfa olan hükümlerde vardır.

2.2. DİPLOMATİK VE TEKNİK ÖZELİKLER

Mühimme defterlerindeki kayıtların, muhatap makama gönderilen ferman veya beratların kopyalan olduğu daha önce belirtilmişti. Mühimme defterleri name, emir veya hüküm ile benzerlerinin tam metnini kapsamamakta, elkap ve öteki formalite kısımları terkedilerek ya da kısaltılarak asıl konuyu ihtiva etmektedir. Ferman, berat, nişan gibi Osmanlı diplomatik belgelerinde muayyen bir yazma formülü tatbik edilmiştir. Buna göre bu belgeleri 10 kısımda incelemek mümkündür;

1-Davet 2-Tuğra

3-Ünvan ve Elkab

4-Muhatabın adı ve lakabı 5-Dua

6-Nakil ve lblağ 7-Emir

8-Tekid ve tehdid 9- Tarih

10- Yer69

Mühimme defterlerinde davet ve tuğra yer almamaktadır. Çünkü divanda alınan kararların yazıldığı mühimme defterlerindeki hükümler asıllarının suretleri ve müsveddeleri durumundadırlar. Yine mühimme defterlerinde suretleri kaydedilen fermanlarda padişahın unvan ve elkabına yer verilmezdi.

68 Hüküm 588,646, 641.

69 Mustafa Kılıç, “Osmanlı Tarih Araştırmalarında Mühimme Defterlerinin Yeri ve 107 Numaralı Mühimme Defteri”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, VII(2), Sivas Aralık 2003, 253-

Referanslar

Benzer Belgeler

270; Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, (7.baskı), İmge Kitabevi, Ankara 2012, s.. Bardağı taşıran ise 1908’de

İnegöl nüfus defterleri, İnegöl’de yaşayan reâyâ sayısını, nüfusun yaşlara göre dağılımını, mahalle ve köylerde yaşayan nüfusu, kullanılan lakaplar

Rum ili beğlerbeğliği pâyelülerinden Kosova vilâyeti valisi olub birinci rütbe mecîdi ve ikinci rütbe Osmanî nişân-ı zi-şânlarını hâ’iz ve hâmil olan Faik

olunduğu tebeyyün ve tahakkuk eylemiş olduğundan merkûm ile re’aya-i mersûmeden mâdde-i mezkûrde medhâlî olan Pavli veled-i Kostanti ve refiki diğer Pavli veled-i

Diyârbekir defderdârına hüküm ki Van beğlerbeğisi Hüsrev Südde-i Sa‘âdet'üme mektûb gönderüb Van'ın ve Erciş hisârı toprakdan olmağın iç yüzden ve taşdan

Kazâ-ı mezbûre reâyâsı südde-i saâdetime arzıhâl ve adam gönderüp, sekbân ve menzil akçesi fukarâya salyâne olunmaya deyü, bundan akdem emr-i şerîf

Karaman beglerbegisine hüküm ki, vilâyet-i Karaman tîmârları tezkirecisi olan dârende Kâtib Ayâs gelüb Beyşehri sancağında ze‘âmete mutasarrıf olub livâ-yı mezbûrda

Erzurum eyâletinde vâki‘ Bayezid Kal‘ası sancağı i‘lânın üzere ‘avâtıf-ı Hüsrev-ânemden sâbıkan livâ-i mezbûr begi Mehmed oğlu kıdvetü’l- ümerâ’i